İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

23 Temmuz 2017 Pazar

HADİSLERİN DİNDEKİ YERİ




https://www.youtube.com/watch?v=aB5TeTWUDlU



Ebubekir Sifil - Caner Taslaman Münâzarası: Hadislerin Dindeki Yeri Nedir? (20.07.2017)


HAK İLE BATILI AYIRMAK  İSTEYENLER İÇİN, ÖN KABULLERİNİ BİR KENARA BIRAKIP, BU VİDEOYU UYGUN BİR ZAMANDA BAŞTAN SONA TEFEKKÜR EDEREK İZLEMELERİ VE DEĞERLENDİRMELERİ UMUT VE DİLEĞİ İLE...


Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 






AYDIN TOLGA: HADİSLER VE İSLAM TARTIŞMASI
06.08.2017
Dönemin tarihsel, sosyolojik ve kültürel geçmişini okumak noktasında elbette hadislerden yararlanılabilir, bu kaynaklardan istifade edilebilir. Yalnız Peygambere ait olduğu öne sürülen sözlerden yola çıkılarak adeta din içerisinde din oluşturan, Müslümanlara bile hayatı dar eden bir zihniyetin kimseye fayda getirmeyeceği açıktır
Geçtiğimiz günlerde özel bir televizyon kanalında, Caner Taslaman ve Ebubekir Sifil’in katılımıyla gerçekleşen bir tartışma hayli ilgi çekti. Zira tartışmanın taraflarından ikisi de Müslüman olmasına rağmen sanki farklı dinlere inanıyorlardı. Daha doğrusu konuşulan konu İslam dini bağlamında hadisler olmasına rağmen görünürde tek bir İslam dini yok gibiydi. Ortaya çıkan görüntü belki izleyenler açısından oldukça şaşırtıcı gelebilir lakin İslam dünyası bu görüntülere aslında alışıktı. Zira hadisler konusunda yaşanan bölünme yeni değildi, dahası Müslüman düşünürler ehli hadis ve ehli rey olarak yüzlerce yıl öncesinden büyük bir kavganın içerisine girmişlerdi. Bu konuya birazdan döneceğiz yalnız ona geçmeden önce şunu ifade edelim ki; bu tartışmanın da gösterdiği üzere "din devleti" Müslümanlar açısından bile bırakın pratiği teoride bile mümkün olmayan bir durumdur. Şöyle ki, Caner Taslaman’ın anladığı ve sahip çıktığı İslam dini ile Ebubekir Sifil’in anladığı ve sahip çıktığı İslam dini birbirinden çok farklıdır. Örneğin daha bugün Caner Taslaman dinden dönenlerin öldürülmesine "din adına" karşı çıkmaktadır- ki bizce de haklıdır- lakin Ebubekir Sifil’e göre bu dine göre yerinde bir hükümdür. Bu durumda hangi hüküm dini temsil edecektir peki?
Hadisler konusunda yaşanan tartışmanın tarihine geri dönersek, ifade ettiğimiz üzere bu tartışmanın geçmişi yüzlerce hatta bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Zira hadislerin toplanması ve kitaplaştırılması ile birlikte Müslümanlar arasında bir gurup alim, din yorumunda hadisleri öne çıkarıp, kendi fikirlerini hadisler üzerinden meşrulaştırmaya çalışırken diğer bir gurup yani ehli rey ekolü bu duruma karşı çıkmışlardır. Zira hadislerin sıhhati, doğruluğu vb. onca problem mevcuttur. Dahası insan aklı bu noktada gözden çıkarılmamalı ve yok sayılmamalıdır. Tartışmalar böyle sürüp giderken oldukça ağır sözler sarf edilmiş örneğin hadis taraftarları karşıtlarını kafirlikle bile suçlamışlardır. O kadar ki bu suçlamalara maruz kalan isimlerden birisi de Ebu Hanife’dir. Evet yanlış okumadınız Sünni dünyanın önde gelen isimlerinden Ebu Hanife bile, kimi görüşlerinden dolayı ehli hadis olarak bilinen kimselerce adeta kafir ilan edilir. 1
Öte yandan yaşanan çatışma ortamında rey ekolü de hadis ekolüne karşı oldukça tepkilidir. O kadar ki daha8.yüzyılda dönemin önde gelen isimlerinden İbn Nu’ame ed-Dabbi şöyle der: "Bir zamanlar insanların en iyileri hadis talep ediyordu, bugün ise halkın en şerlileri hadis talep ediyor. Eğer yeniden dünyaya gelecek olsam, aynı işi yapmaz, asla hadis nakletmezdim." 2
Hadisler konusunda yaşanan çatışma bu anlamda kadim bir çatışmadır. Meselenin bu derecede çatışmaya dönüşmesinin önemli bir sebebi ise hiç şüphesiz hadislerden hüküm çıkarma konusudur. Zira, uydurma hadisler, hadislerin sıhhati meselesi vb sebeplerden dolayı bu alan oldukça sıkıntılıdır. Şöyle ki Kur’an’da hüküm oluşturan ayetlerin sayısının 200 ila 800 arasında değiştiği ifade edilmektedir. Fakat "güvenilir" olduğu iddia edilen hadislerin sayısı bile 30 bini bulmaktadır! Hal böyle olunca "hükmü Kur’an’ mı, hadisler mi verir" tartışması doğmaktadır! Bununla birlikte İslam dünyasında "hak mezhep" olarak kabul edilen mezhepler bu tartışmayı daha baştan bitirmiş ve hadislerden hüküm çıkarmışlardır! O kadar ki Kur’an’da zina cezasının karşılığı recm (taşlayarak öldürme) olmadığı halde mezhep alimleri hadislerden yola çıkarak recm cezasını kabul etmişlerdir! Yalnız bu da değil mürtedin ve namaz kılmayanların öldürülmesi gibi cezalar da hadislerden yola çıkılarak belirlenmiştir! Benzer biçimde Kur’an’da yer almayan birçok helal-haram da, hadisler uyarınca tedavüle sokulmuştur. İlahiyatçı Prof.Dr. Hüseyin Atay’a göre bu durum adeta dini dinamitlemiştir. Birlikte okuyalım: "Hadisçiler Kur’an’ı ve aklı ihmal etmekte başarı kazanınca, ortaya çıkan mezheplerde teşekkül edip kemikleşince, hadisin yerini mezhep imamlarının içtihatları aldı. Hadis doğrusu ile- ki bu çok azdır- uyduruğu ile fıkhın için girdi ve bu suretle fıkıh hadisi kendi içinde eritti veya onu bir kenara itti ve İslam dini mezheplerinin yaptıkları fıkıhtan ibaret oldu. Din deyince fıkıh, şeriat deyince fıkıh anlaşıldı. Ortada din olarak ne Kur’an ne de akıl kaldı."3
Peki, Taslaman ve Sifil arasında yaşanan tartışmada haklı olan taraf kimdi? Nacizane şunu ifade edelim ki, eğer hadislerden hüküm çıkarma ve beraberinde mezhep odaklı bir din yorum benimsenecekse bu yorum bizleri eninde sonunda Işid, El Nusra, Taliban gibi örgütlerin yanına kadar götürecektir. Burada hiç şüphesiz bu örgütlerin Kur’an’dan da benzer hükümler çıkarmadığı sonucuna varamayız. Fakat hadisler dediğimiz alan Kur’an ile kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Bu anlamda yarattığı sonuçların vahameti de o kadar fazla olacaktır. Bu arada bir parantez açarak belirtelim ki, işte bu hadis ağırlıklı fıkıh alanı hali hazırda üniversitelerimizde övgüyle anlatılmaya devam etmektedir.
Dönemin tarihsel, sosyolojik ve kültürel geçmişini okumak noktasında elbette hadislerden yararlanılabilir, bu kaynaklardan istifade edilebilir. Yalnız Peygambere ait olduğu öne sürülen sözlerden yola çıkılarak adeta din içerisinde din oluşturan, Müslümanlara bile hayatı dar eden bir zihniyetin kimseye fayda getirmeyeceği açıktır. Ayrıca şu noktanın da kaçırılması gerekir: Müslümanlar Kur’an’a, bir harfinin bile değiştirilmediği ve dolayısıyla ilk günkü halini koruduğu düşüncesiyle inanırlar ve kitaba sahip çıkarlar. Benzer biçimde İncil, Tevrat ve Zebur’un aslı korunmadığı iddiasıyla bu kitaplara inanmazlar. Peki, aynı durum hadisler için geçerli midir? Bakın Buhari ve Müslim gibi hadis yazarları bile incelediği hadislerin %99’unu uydurma ya da güvenilir bulmayarak kitaplarına almamışlar. İşte şimdi insanlardan, o yüz parçanın doksan dokuzunu görmeyip birine bakmaları isteniyor.
Dipnotlar:                                                                         
1 Ebuşşeyh Tabakat 2
2 Özafşar’dan aktr Aydın Tonga, Derin İslam, Doğu Kitabevi.
3 Atay’dan aktr Aydın Tonga, Derin İslam.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder