İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.
ATATÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ATATÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2025 Salı

İNDİRME BAĞLANTILARIM

 İNDİRME BAĞLANTILARIM (İNDİRMEK İSTEDİĞİNİZİ TIKLAYIP İNDİREBİLİRSİNİZ)

--

Selam...
T.C. / M. Kemal Adal 
https://kemaladal.blogspot.com.tr/
adalkemal1@gmail.com

16 Ocak 2024 Salı

BU BLOGDA YAYIMLADIĞIM İLK YAZI

 

10 Ocak 2016 Pazar

KURAN’I VE ATATÜRK’Ü ANLAMAK





İnanç / itikat, insanların kişisel seçim, tercih ve sorumluluğu; eylemleriyle beraber Dünya hayatındaki sınavıdır.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İSTEDİĞİNİZDE AŞAĞIDEKİ LİNKİ TIKLAYINIZ:



Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 

9 Nisan 2023 Pazar

ATATÜRK'Ü OKUYABİLMEK

Her zaman güncel bir Prof. Yaşar Nuri Öztürk yazısı (Allah rahmet eylesin) 

M. Kemal Adal

Atatürk'ü okuyabilmek

Yaşar Nuri ÖZTÜRK


Kuran'ı okuyup anlamadan Müslüman olmaya kalkmak iddia ve alışkanlığımızın yarattığı zihniyet bozukluğu,   birçok konuda işi sloganla kotarma hastalığına tutulmamıza yol açmıştır. 

Bu bozukluğun belirginleştiği alanların başında, Mustafa Kemal Atatürk'ün ‘‘Nutuk''unu okumadan ‘‘Atatürkçü'' olmaya kalkmak gelmektedir.

Kuran'ı okumadan Müslümanlık, Nutuk'u okumadan Atatürkçülük, öyle mi?.. 

Peki sonuç? Sonuç şu: Başına Arap takkesi geçirirsen dindar, yakana Atatürk rozeti takarsan Atatürkçü olursun! Ne güzel, ne ucuz, ne keyifli, değil mi?

İlkin öyle görüldü, ama sonradan anlaşıldı ki bu iki ucuzculuk ülkemizin felaket tablolarına vücut veren bir gaflet ve aldanışın ta kendisidir.

Fikir ve iman mücadelemin tarih ve millet önünde tescil edilmiş çilesinin bana verdiği yetkiyle şunu söylemek hakkına sahip bulunuyorum: ‘‘Kuran'daki İslam'' kitabımla milyonlara Kuran'ı okuyup anlamanın gereğini öğrettiğim gibi, ‘‘Yeniden Yapılanmak'' kitabımla da Atatürk'ü okumanın gereğini gösterdim. Ülkedeki sıkıntıları aşmada bu ikisinin kaçınılmazlığını anlamak için, Atatürk'e sövenlerle ‘‘din adına Kuran'dan rahatsız olanlar''ın aynı odaklar olduğuna dikkat etmek yeterlidir.

Ne dedik, ‘‘Yeniden Yapılanmak''ta? Şunu: Cumhuriyeti kuran irade, imparatorluğu içinden kemirerek yıkan hurafenin (namı diğer Kuran dışı dincilik) tabelalarını devirdikten sonra en güzel dinin esasını kitleye tanıtmanın ilk ve en önemli adımını hayranlık verici bir basiret ve dirayetle atmıştır. O adım, çağın en büyük müfessiri Elmalılı'ya TBMM'nin karar ve isteğiyle hazırlatılan Kuran tercüme ve tefsiridir. Yani dokuz ciltlik o aşılamamış Elmalılı Tefsiri.

Atatürk; hep görmezlikten gelinen, ama temel çözümün hareket noktası olan bu icraatında, sadece aklının değil, gönlünün de işin içinde olduğunu vurgulamak için Tefsir'in finansmanına bizzat katkıda bulunmuştur.

Bu bilinmeli ve altı sürekli çizilmeliydi. Yapılmamıştır. Şu da bilinmelidir: 1990'ların, otuza yakın ilahiyat fakültesinin yer aldığı Türkiye'sinde, İslam konusunun her seviyede en güvenilir, en değerli başvuru kaynağı hâlâ Elmalılı Tefsiri'dir. Elli yılı aşkın bir süredir amansız bir din sömürüsüyle ülkenin anasını ağlatan politikalar ve engizisyona taş çıkartma noktasına gelen din ticareti, sövüp durdukları devir ve kişilerin vücuda getirdiği o dokuz ciltlik eserin değil yerine, yanına bile koyabileceğimiz bir şey henüz üretememişlerdir.

Atatürk, Cumhuriyet ve bunlara bağlı tartışmalar alanının en hayati mesajı, tarihsel bir belge halinde, işte budur. Gerisi boş laf.

İşte bunu söyledik, ‘‘Yeniden Yapılanmak''ta ve Kuran'daki İslam'ın milyonlardan oluşan iman çocukları bunu fark ettiler. Bu imanın evlatlarından Nejdet Mete'nin mektubundan birkaç satır okuyalım:

‘‘İnsanın, hayatını, düşünerek, Allah'a hesap vereceğini bilerek ve yalnız O'ndan yardım dileyerek düzenlemesi gerekiyor. Bu nokta, serbest inancı teminat altına alan laikliğin de, demokratik düzenin de esasıdır. Bu nokta, Kuran'ın Türkçe meal ve tefsirini büyük alim Elmalılı Hamdi'ye yaptıran ve eseri şahsen finanse eden Atatürk'ün, düşüncelerini Kuran'dan kaynaklandırdığını da düşündürmektedir. Anlaşılan, Atatürk durumu değerlendirmiş, ortamı müsait bulmadığı için konuyu Kuran kaynaklı olarak tartışmaya açmamıştır.''

‘‘Bizce, gerçek Atatürkçülük kavramında, Kuran-ı Kerim'in bilimsel olarak çok iyi anlaşılması ve böylece inanılması gerektiği saklıdır.''

‘‘Kuran, inanarak yararlı iş yapmaya yönelik her türlü ilim, eğitim ve faaliyeti esas ibadetler arasında göstermektedir. Bu demektir ki, inanarak yararlı iş yapmaya yönelik tüm faaliyetler ‘‘din eğitimi''nin ta kendisidir. ‘‘Dini eğitim'' diye soyutlanmış bir kavramı Müslümanlığa mal etmek yanlıştır. 

Çocuklarımıza, Kuran'ın anlamının (Türkçe mealinin) özellikle sık sık tekrarlanan çalışma ve yararlı iş yapmaya (salih  amel) yönelik emirlerin öğretilmesi kaçınılmazdır. 

Yönetici ve politikacıların ‘din’ adı altında bazı konular yerine doğrudan doğruya Kuran'ın okutulması konusunda gerekeni söylemekten kaçınmaları, hurafeci din istismarcılarını cesaretlendirmekte ve ülkenin zamanı boşa harcanmaktadır.''

7 Nisan 2021 Çarşamba

İSLAMIN RUHBAN SINIFI

  KONUK YAZAR

Örsan K. Öymen


Örsan K. Öymen


İslamın ruhban sınıfı

05 Nisan 2021 Pazartesi


“İslamda, Hıristiyanlıkta var olan ruhban sınıfı yoktur”   iddiası sık sık dile getirilse de bunun uygulamadaki gerçeklikte bir karşılığı yoktur. İslam dininin temel kitabı olan Kuran’da bir ruhban sınıfının olmadığı doğrudur. Ancak aynı durum Hıristiyanlık dininin temel kitabı olan İncil için de geçerlidir. İncil’de de bir ruhban sınıfı yoktur. Kendisini dinin temsilcisi veya Tanrı ile dünya arasındaki aracı olarak gören ruhban sınıfı, İncil ve Kuran gibi din kitaplarının yazılmasından sonra ortaya çıkmıştır.

İncil Hıristiyanlık dininin, Kuran da İslam dininin temelini ve özünü oluşturduğuna göre, Hıristiyanlıkta da İslamda da bir ruhban sınıfı yoktur. Ancak fiili uygulamada her iki din de kendi ruhban sınıfını yaratmıştır. Hıristiyanların çoğunlukta olduğu coğrafyada papa, patrik, kardinal, başpiskopos, piskopos, papaz, Müslümanların çoğunlukta olduğu coğrafyada da halife, şeyhülislam, ulema, imam, cemaat ve tarikat lideri, dinden türetilen ruhban sınıfını oluşturmaktadır.

Öte yanda, İncil’de ve Kuran’da mezhep ayrımı da yoktur. Hıristiyanlıkta Ortodoksluk, Katoliklik, Protestanlık gibi mezhepler İncil’den sonra, İslamda da Sünnilik, Şiilik, Alevilik gibi mezhepler Kuran’dan sonra ortaya çıkmıştır. İncil’de ve Kuran’da bu tür dinsel ayrımlar ve bölünmeler yoktur.

***

Mezhepsel ayrımlar da ruhban sınıflarının oluşması da bu dinlerin özüne ve temeline aykırı olduğu gibi, dünyada din adına ortaya çıkan çatışmaların, anlaşmazlıkların ve savaşların en büyük nedenlerinden birisidir. Dini kendi yorumuyla tekeli altına alan ruhban sınıfı, tarih boyunca, kendi din anlayışını ve mezhebini başkalarına dayatmaya çalışmıştır.

Bu sorun batı Avrupa’da 18. yüzyıldan itibaren laiklik ilkesinin yaygınlaşmasıyla birlikte çözüldü. Laiklik ilkesi ruhban sınıfının yetkilerini kısıtladı, insanların dindar olup olmamasını, dindar olacaklarsa, dini nasıl yorumlayıp uygulayacaklarını, bireylerin kendisine bıraktı. Laiklik ilkesiyle birlikte, dinin devlet, siyaset, hukuk ve eğitim alanlarına müdahale etmesi engellendi. Bu nedenle laiklikten en fazla rahatsızlık duyan kesim her zaman ruhban sınıfı olmuştur. Çünkü laiklik, ruhban sınıfının apoletlerini sökmüştür ve onun yetkilerini sınırlandırmıştır. Bilim, felsefe, sanat, demokrasi ve uygarlık yolunda ilerlemek ancak böyle olanaklı hale gelmiştir.

***

Türkiye’de laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk sayesinde yürürlüğe girmiştir ve bir anayasa maddesi haline gelmiştir. O zamandan beri, ruhban sınıfı ve onlarla birlikte hareket eden köktendinci siyasetçiler, laiklik ilkesini ortadan kaldırmak için büyük bir çaba sarf etmektedir. Çünkü laiklik ilkesiyle birlikte ruhban sınıfı, bir yandan yetkilerini, bir yandan da halkı din üzerinden kandırmak ve aldatmak olanağını kaybetmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde, bir aile devleti olan Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’de var olan halifelik ve şeyhülislamlık makamları yoktur. Ancak kendisini halife ve şeyhülislam sanan siyasetçiler ve bürokratlar vardır. Ayrıca dini tarikatlar ve cemaatler de halen, ülkeyi bir kanser tümörü gibi yok edip tüketmektedir. Fethullah Gülen cemaati bunun sadece bir örneğidir. Atatürk’e, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve anayasaya düşman olan bu vatan hainleri, AKP iktidarında, ülkenin her tarafını kuşatmıştır.

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının en büyük güvencelerinden birisi olan Türk Silahlı Kuvvetleri bile bu vatan hainleri tarafından kısmen işgal edilmiştir. Laiklik ruhban sınıfının apoletlerini sökerken bazı askerler ve komutanlar, apoletlerini ruhban sınıfına teslim etmiştir!

Türk Silahlı Kuvvetleri, gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olan bu odaklara gerekli tepkiyi vermediği, önlem almadığı ve kendisini korumadığı sürece, Türk milletinin değil, ruhban sınıfının silahlı kuvvetleri olacaktır.

Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve aydınlanma devrimlerinin öncüsü olan Atatürk’e düşman olan herkes, Türkiye’nin de düşmanıdır!

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orsan-k-oymen/islamin-ruhban-sinifi-1825675


Selam…

 

T.C. / M. Kemal Adal 

adalkemal1@gmail.com 

https://kemaladal.blogspot.com.tr/

24 Kasım 2018 Cumartesi

BAŞÖĞRETMEN VE ÖĞRETMENLERİMİZ


ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMASI


YOLUMUZU AYDINLATAN BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK'Ü 
ve 
EBEDİYETE GÖÇEN ÖĞRETMENLERİMİZİ 
ALLAH’TAN RAHMET DİLEKLERİMLE, SAYGI VE MİNNETLE ANIYORUM. 

ve

GELECEĞE YÖN VEREN SAYGIDEĞER TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN 

ve 

TÜM ÖĞRETENLERİN 
(Üç çocuğumuzun da ilk öğretmeni Sevgili Eşimin
(İkisi de Öğretmen olan Sevgili Kızlarımın)

ve 

MİLLİ EĞİTİMİN YILMAZ SAVAŞÇILARI, YİĞİT ÖĞRETMENLERİMİZİN


ÖĞRETMENLER GÜNÜN
 ŞÜKRAN VE MUHABBET İLE KUTLUYORUM.



10 Ocak 2016 Pazar


KURAN’I VE ATATÜRK’Ü ANLAMAK




İnanç / itikat, insanların kişisel seçim, tercih ve sorumluluğu; eylemleriyle beraber Dünya hayatındaki sınavıdır.

İslami İtikada göre:

ALLAH, indirdiği (Vahiy) ve gösterdiği (Kâinat ve İnsan) Kitaplarında,  insanlara Hak ile batılı / iyi ile kötüyü / doğru ile yanlışı / güzel ile çirkini anlatıp gösterir. Dileyene / dilediğine bunları ayırt etme gücünü verir.

ALLAH, İnsanlara seçim ve tercihlerine göre yol gösterir, onları kılavuzlayıp hidayete erdirir.  

ALLAH,  peygamberlerini sadece TEBLİĞ (Hakikati Duyurma), İNZAR (Uyarma) ve TEBŞİR (Müjdeleme) ile görevlendirmiş ve yetkilendirmiştir.

Allah’ın peygamberlerine indirdiği vahiy kitapları, insanlar için yolladığı mesajlarıdır. Allah mesajlarını seçtiği peygamberlerine / elçilerine, toplumun anlaması için o toplumun diliyle göndermiştir.

Allah’ın elçisi / resulü olan son peygamber de (Hz. Muhammed), tüm insanlar için kendisine Arapça  olarak indirilen /vahyedilen Allah sözünü (Kuran) , ana dili Arapça olmayan toplumlara, anlamaları için, o toplumların diliyle konuşan kendi elçileriyle göndermiş ve tebliğ etmiştir.

Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur.

Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.

Atatürkçü düşünceye göre toplumların temel kurumlarından birini oluşturan din, evrende meydana gelen ve açıklanabilen olayların ötesindeki, ilmin sınırı ilerisindeki gerçeği insanların anlaması, onunla temas etmesi ve ona uygun olarak yaşama çabasıdır. Vahye dayanan dinlerin temel görevi, insanların kişiler olarak tek tek ulu bir varlık olan Allah'a bağlanmalarını sağlamaktır ("Din" Atatürkçülük: Atatürkçü Düşünce Sistemi, Üçüncü Kitap, MEB Yayını, İstanbul 1984,  A.g.m., s. 225.)

Atatürk şöyle demiştir: "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır" (Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, Ankara 1999 s.228),  "Milletimiz din ve dil gibi iki kuvvetli fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz"(Kocatürk, a.g.e., s.233.)

"Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, Toplayan: Nimet Unan; Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları: I, İkinci Basım, 1959, s.128.) diyen Atatürk, milletimizin dinini kaynağından öğrenmesi için çalışmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır’ın, günümüzde de önde gelen İslam alimleri tarafından da hala en güvenilir tefsir olarak kabul edilen, Hak Dini Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in Türkçe Tefsiri), Atatürk'ün Diyanet İşleri Başkanlığı'na verdiği talimatı üzerine yazdırılmıştır. Atatürk, bu eseri devlet  eliyle bastırarak halka ücretsiz ve / veya çok ucuz bir ücretle dağıttırmıştır. Kurân-ı Kerim'in Türkçeye çevrilmesi için Mehmet Akif'e teklif götürmüştür. En iyi hadis kitabı olarak bilinen Buhari'nin hadis kitabının Türkçeye çevrilerek 12 cilt halinde yayınlanmasını sağlamıştır. Görüldüğü gibi Atatürk, milletimizin dinini en iyi şekilde öğrenmesi için onlara  Türkçe eserler sunmuştur.



Ancak O, dini çıkarlarına alet edip toplumu geriletenlerle sürekli bir mücadele halinde idi. Bu konudaki düşüncelerini de şöyle ifade etmiştir: Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir. (Kocatürk, a.g.e., s.77)

Kulak, göz ve gönlünü kapatarak kendini Kuran’ı ve/veya Atatürk’ü anlamamak için şartlandıran “bağnaz” ların asla bilmeyecekleri gerçek, “Samimi bir Mümin ve Müslim olmak, bilinçli bir Atatürkçü olmaya engel değildir. Samimi bir Atatürkçü olmak da bilinçli bir Mümin ve Müslim olmaya engel değildir.” gerçeğidir.

Toplumumuzun kendini okumuş, tahsilli, aydın ve Atatürkçü olarak kabul eden ve / fakat Kuran’ın gerçek muhtevasından haberdar olmayan kesimi, Kuran’a uzak  durmaktadır. Böyle yapmakla da, Atatürk’ün yapıp istediği gibi Kuran konusunda, din konusunda bilgili ve donanımlı olmak yerine, bilgisiz  ve cahil kalma kararlılığını sürdürmektedir.

Kuran söylemlerinin dışında toplumu yönlendiren yobaz ve yarı cahillerin uydurmalarına / hurafelerine / iftiralarına karşılık, “Hayır! Yanlış, o öyle değil. Kuran’ da bu konuda şöyle denmektedir” diyememek ve hatta dini konuları tartışmaktan kaçınmak / kaçmak, Kuran’a göre yanlıştır, Atatürkçüyüm diyene ise hiç yakışmaz.

Her devirde ve günümüzde, “Kuran’daki İslam” yerine, Allah’a iftira atarak / Allaha isnat ederek, Allah adına din uyduranlar, dini gerçek amacından saptırarak sahte din üreten, Kuran söylemiyle “ŞİRK” (Allah’a ortaklık) koşan “Allah ile aldatanlar” olmuştur, olacaktır.

Cumhuriyet Türkiyesinde de, “Atatürkçü Düşünme Sistemi Uygulaması” yerine, Atatürk’ü kişisel inanç ve anlayışına siper eden, Atatürk’e iftira atarak / Atatürk’e isnat ederek, Atatürk adına laiklik ilkesini amacından saptırarak Atatürk’ün yaptıklarına uymayan söylem ve eylemleri olan “Atatürk ile aldatanlar” olmuştur, olacaktır.

Allah'ın istediği gibi bir Mümin ve Müslim olabilmenin yolu ile dini anlama konusunda Atatürk’ün gösterdiği yol aynıdır. O yol Kuran’ın gösterdiği yoldur.



Türkiye'nin Atatürkçü Düşünce Sistemindeki lâiklik anlayışı, hiçbir şekilde dine karşı olmamıştır. İslâm dinini, maneviyatı, ahlakiyatı reddetmiş değildir. Atatürk, siyaset sahnesinde sömürülmekten kurtarmakla dini yüceltmiştir. 

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyetinin lâik devlet anlayışını, Marksizmin her türlü dini inancı ve Allah'ı reddeden ateizmi ile asla karıştırmamak lazımdır Ne Atatürk, ne de devrimin öğretisini ortaya koymaya çalışmış olan aydınlar, hiçbir zaman din düşmanlığı etmemişlerdir. Atatürk'ün çabası toplum yaşamını laik bir temele oturtmaya yöneliktir. (Atatürk Yolu, Turhan Feyzioğlu koordinatörlüğünde bir ekip tarafından hazırlanmıştır, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, Ankara 1987, s.218-219.)

Çağdaş bir devlet içinde mutlu bir yaşam sürdürebilmek için, Atatürk ilke ve inkılaplarını tam anlamıyla anlamalı ve hayata geçirmeliyiz. Dinin kişisel kazanç ve politik çıkar sağlamak amacıyla kullanılmasına, her iyi ve güzel şey karşısında onu yok edecek gerici kuvvet oluşturmak için alet edilmesine engel olan lâiklik ilkesine sahip çıkmalıyız.

Ardına düşüp alınan yolun “Allah ile aldatanlar” ve/veya “Atatürk ile aldatanlar” ın yolu olup olmadığını anlamanın yolu da  Kuran’ı anadilde okuyup içindeki mesajı algılayıp  anlamaktır.

Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.” (53/NECM/39-41)

BU İLETİYİ YAYMANIZ DİLEĞİ İLE İLGİLENENLERE SAYGIYLA DUYURULUR.

Allah’ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti, Dileyenin üzerine olsun.

M. Kemal Adal