İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.
AK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ekim 2016 Cumartesi

RAKKA VE MUSUL'A EL MECBUR

Armağan KULOĞLU

08 Ekim 2016 Cumartesi 00:00

Fırat Kalkanı Operasyonu'nun, bölgenin IŞİD'den temizlenene kadar devam edeceği ifade edilmektedir. Ancak bu harekâtın hedefi ve bundan sonra yapılacak operasyonların amacı, bölgenin IŞİD'den temizlenmesinin çok ötesindedir.


Fırat Kalkanı'nın hedefi

Bu harekâtın hedefi, "95x45 km.lik bir alanı kontrol ederek buradaki IŞİD tehdidini yok etmek ve bu sahayı güvenli bir bölge haline getirerek güvenliği sürekli kılmak ve mültecilerin de bu bölgede yaşamasına imkân sağlamak" şeklinde açıklanmıştır.
Ancak bu harekâtın hedefinin, IŞİD tehdidinin ötesinde, PYD'nin Suriye'nin kuzeyinde oluşturduğu kantonların, Fırat Kalkanı'yla arasına girmek suretiyle kuzeyde bir Kürt oluşumunun gerçekleşmesini önlemek olduğu da bir gerçektir. Ayrıca PYD'yi, Türkiye'nin Kırmızı Çizgi olarak ilan etmesine rağmen işgal ettiği Menbic bölgesinden çekilmeye de zorlamaktır.

Konu bölgenin IŞİD'den temizlenmesi olduğunda taraflar itiraz etmemektedir. Üstüne üslük göstermelik de olsa koalisyon tarafından da desteklenmektedir. Ancak PYD söz konusu olduğunda en başta ABD'den itiraz gelmektedir. Bu nedenle işi uzatmadan askeri gücümüzü artırarak harekâtın süratle sonuçlandırılmasına ihtiyaç vardır. Menbic konusunda da Türkiye itibarını korumalıdır.


Rakka operasyonundaki anlaşmazlık

 Türkiye, Rakka'nın IŞİD'den temizlenmesi maksadıyla yapılacak operasyonu, PYD'nin katılmaması şartıyla destekleyeceğini, hatta ÖSO'yla Fırat Kalkanı'nda yaptığı iş birliğini Rakka'da da gerçekleştirebileceğini beyan etmiştir. Ancak ABD'nin bu konuda itirazı vardır. PYD'yi kendi müttefiki ve kara gücü olarak gördüğünden ondan vazgeçememektedir.

 Türkiye bu harekâta katılmazsa, Rakka'nın da PYD tarafından kontrol edilmesine seyirci kalacak, bölgede var olan etkinliği azalacak, katılırsa da, PKK'nın Suriye kolunu teşkil eden ve kendisine de tehdit olan bir terör örgütüyle birlikte hareket etme çıkmazına girecektir. ABD ise bu harekât için de PYD'den vazgeçememektedir. Türkiye de bunu kabul etmemektedir.

 Bu durumda ABD tarafından, IŞİD operasyonuna PYD'nin değil, içinde YPG de olan Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) katılacağı, hatta SDG'nin içinde YPG'ye yer verilmeyeceği ifade edilerek bir ara çözüm bulmaya çalışılmaktadır. Fakat başta Menbic konusu olmak üzere, diğer konularda olduğu gibi ABD'ye inanmak mümkün değildir. Hatta ABD, Türkiye'nin Suriye içlerinde daha fazla ilerleyerek etkinliğini artırmasını da istememektedir. Ancak Türkiye'nin de bu operasyonda yer alması zorunludur.


Musul harekâtı çıkmazı

 Türkiye'nin Musul operasyonunda yer alması da kaçınılmazdır. Bu konuya da isteklidir. Ancak Peşmerge, Türkiye'nin harekâta katılmasını istememektedir. Barzani, Musul'u IŞİD'den, ABD'nin ve koalisyonun desteğiyle temizleyerek bu bölgeyi kendi yönetiminin sınırları içine dahil etme niyetindedir. Kerkük'te referanduma başvuracak olan Kürt yönetimi, daha geniş bir coğrafyada egemenlik kurma düşüncesinde olduğundan, Türkiye'yi Musul'dan uzak tutarak burayı da Kerkük'e benzetmeye çalışmaktadır.

 Irak yönetiminin TSK'yı Başika'da istememesinin sebebi de, ABD-Rusya anlaşmazlığı ve ABD'nin Türkiye'yi Suriye içlerinde daha fazla ilerlemesini ve bölgede fazla etkinlik kazanmasını istememesinin sonucudur. ABD, Türkiye'ye karşı Irak'ı kullanmaktadır.

 Türkiye'nin, Musul operasyonuna katılma isteğinden vazgeçmemesi gerekir.


Adım adım "Büyük Kürdistan"


 Güney bölgemizde oynanan oyunun esası, sözde Büyük Kürdist
an'dır. Barzani yönetiminin de, Suriye'deki Kürt oluşumunun da, bunun içindeki PYD'nin de, bunlara destek veren, başta ABD, küresel güçlerin de amacı budur.

 Suriye ve Irak'taki tehdit, IŞİD'in çok ötesinde Kürdistan'dır. Suriye'nin ve Irak'ın siyasi bütünlük içinde toprak bütünlüğü bu tehdidi önler. Bu nedenle Türkiye'nin, geç kalınmış olsa da, ABD'nin tutumunu da dikkate alarak, Suriye için, Rusya ve Suriye yönetimiyle iş birliğinde bulunması, buna İran'ı da dahil etmesi kendi menfaatinedir. Diğer konularda olduğu gibi inadı bırakarak, bunda da ivedi bir "U" dönüşe ihtiyaç vardır.


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 08.10.2016 tarihinde yazdırılmıştır.

1 Ekim 2016 Cumartesi

AMAN! KIBRIS'A DİKKAT!

Armağan KULOĞLU

01 Ekim 2016 Cumartesi 00:00

Türkiye FETO, terör, Suriye harekâtı ve daha birçok hayati konuya eğildiğinden Kıbrıs konusuna fazla ilgi gösterememekte, ancak görüşmeler de 2016 sonuna kadar sonuçlandırılmak üzere devam etmektedir. Fakat bu konu da en az diğerleri kadar hayati önemdedir.


Garantörlük tartışılıyor

BM Kıbrıs özel temsilcisinin gözetimindeki görüşmelerde tarafların mülkiyet konusunda genel hatlarıyla anlaştıkları, ancak garantörlük konusunda ise anlaşamadıkları ortaya çıkmıştır. Akıncı'nın özellikle Türkiye'de yaptığı görüşmeden sonra garantörlüğü savunması dikkat çekmiştir. Hatta bunu savunurken, İngiltere'nin garantörlükten vaz geçebileceğini ancak üslerinden vazgeçmeyeceğini, Yunanistan'ın, Rum tarafı Kıbrıs'a tek başına sahip çıktığı için fazla ilgilenmeyebileceğini, oysa Türk toplumunun geçmişteki tecrübesine istinaden vaz geçmesinin mümkün olmadığını ve güvenceyi Türkiye'nin garantörlüğünde gördüğünü ifade etmiştir.

Bu gelişme, Türkiye ve KKTC'nin konunun ciddiyetine vakıf olduğunu göstermesi açısından memnuniyet vericidir. Ancak hata, bu konunun tartışmaya açılamayacak kadar hayati nitelikte olduğundan müzakere edilmesindedir.


Annan Planı hâlâ gündemde

Kıbrıs'taki görüşmeler, Rum tarafının reddettiği, Türk tarafının kabul ettiği, Annan Planı çerçevesinde yürütülmektedir. Zaman içinde hâkimiyetin tamamen Rum tarafına geçmesini sağlayacak olan, hem Türkiye'nin hem de KKTC'nin çıkarlarına ve güvenliğine ters düşen bu planın Rumlar tarafından reddedilmesi Türkler açısından bir şanstır. Türkler direkten dönmüştür. AB'den müzakere tarihi almak için KKTC'den vazgeçilmesi unutulmayacaktır.

Görüşmelerin, Rumlara avantajlar sağlayan bu plan temelinde ve kendi lehlerine iyileştirmelerle devam ettirilmesi kabul edilemez. Bu plana göre, bir tarafta tamamen Rumların egemen olduğu, diğer tarafta içinde 80 bin Rum'un yaşadığı bir kesim vardır. Rumların burada zamanla etkinliği artacak ve adanın tamamı bir Rum devletine dönüşecektir. Türk askeri adadan çekilecektir.

Ancak Türk tarafının garantörlük ve askeri varlığı konusunda taviz vermemesi, görüşmelerin şimdilik ertelenmesine neden olmuş ve müzakereler BM Genel Sekreteriyle görüşme sonrasına bırakılmıştır. Taviz verilmemesi olumlu bir gelişmedir.


Rum tarafı zaten KKTC'yi dikkate almıyor

Rum tarafı Türk tarafını müzakerelerde sürekli taviz verecek taraf olarak görmektedir. Zaman geçtikçe, salam taktiğiyle, aldıklarını kâr hanesine yazmakta ve bir sonraki müzakereye onları kazanılmış hak olarak getirmektedir. Bu tuzağa düşülmemelidir.

Ayrıca GKRY, uluslararası ortamın kendisine verdiği güç ve hakları da kullanarak, mevcut durumu görmezden gelip, kendisini adanın tek söz sahibi olarak gördüğünden, uluslararası taahhütlere de girmektedir.

Bu kapsamda ada açıklarındaki doğal gaz yataklarının sadece kendisine ait olduğu gerekçesiyle, Mısır'la Doğu Akdeniz doğal gaz boru hattı inşası anlaşması imzalamıştır. Daha önce de ABD şirketine doğal gaz arama ruhsatı vermiş, İsrail'le anlaşma yapmıştır. Türkiye birkaç yıl önce, savaş gemileri eşliğinde, sismik araştırma ve sondaj çalışmaları yapmışsa da, daha sonra buralardan çekilmiştir. Türk tarafının itirazları dikkate alınmamaktadır.


Geri adım atılamaz

Türkiye ve KKTC yönetiminin müzakerelerde "Birleşik Kıbrıs"ı esas alması endişe vermektedir.

KKTC kanla, canla kurulmuş, fedakârlıklarla yaşatılmıştır. Kıbrıs, Ada'daki Türkler için, siyasi haklara sahip, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını sürdürebilecekleri bir vatandır. Türkiye için de tarihi miras, güvenlik ve güvenirlik, itibar, Doğu Akdeniz'deki etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve millî menfaatlerinin korunması demektir.

Müzakerelerde mutlaka çözüm olsun diye taviz verilmemeli, geri adım atılmamalıdır. Zaten Rum tarafı adanın tek hâkimi olmayacak bir çözümü kabul etmeyecektir.

Kıbrıs konusu gözden uzak tutulmamalıdır. Muhalefet de gereken önemi vermelidir. Çözümde ısrar edilmemelidir. Kahraman devlet adamı rahmetli Rauf Denktaş'ın ifadesiyle, Girit gibi elden gitmemelidir.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 01.10.2016 tarihinde yazdırılmıştır.

24 Eylül 2016 Cumartesi

BİZ BU FİLMİ DAHA ÖNCE GÖRDÜK

Armağan KULOĞLU

24 Eylül 2016 Cumartesi 00:00

Kendilerinden öncekiler sanki hiç düşünememişler gibi, Türk Milletinin değerlerinden tavizler vererek terörün önleneceğini zannedenlerin ülkeyi ne hale getirdiğini ve açılım adıyla ne duruma geldiğimizi bütün açıklığıyla gördük.

Bunların birlik ve beraberliğimize, tek bayrak, devlet, vatan, millet ilkesine ne kadar zarar verdiğine, terörü ne kadar tırmandırdığına, "yanılmışız" dendikten sonra üstesinden gelebilmek için de ne kadar ağır bedel ödediğimize şahit olduk. 

Bu bedeli ödemeye de devam ediyoruz.


Huylu huyundan vazgeçemiyor

Belediye yönetimlerine kayyum atandıktan sonra, bunlardan bazılarının girişlerindeki Kürtçe tabelalar, çok isabetli bir kararla kaldırıldı ve belediyelere Türk bayrakları asıldı. Ancak İçişleri Bakanı tarafından, Kürtçeyle sorun olmadığı, işgüzarlık yapıldığı gerekçesiyle, Kürtçe tabelanın yeniden takılması emri verilmiş.

Kürtçeyle bir sorun yoktur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi dili Türkçedir. Bu bir anayasa hükmüdür. Belediye de resmi bir kurumdur. Resmi kurumun kapısında T.C. ibaresi bulunur ve kurumun adı, her ne olursa olsun, Türkçe yazılır. Bu bir işgüzarlık değil, zorunluluktur. Şimdi hem T.C. yok, hem de Kürtçe yazı var. Yetmiyormuş gibi bir de Ermenice eklemişler. Bu da hâlâ, şirin görünerek siyasi rant sağlamak için milli değerlerimizden taviz verilmesine devam edildiğini ve edileceğini, hatta anayasanın ihlal edildiğini göstermektedir.

Bu kapsamda maalesef birçok taviz verildiği, ancak bunların bir işe yaramadığı ve değerlerimize de zarar verdiği tecrübeyle sabittir. Türkiye'nin başka hiçbir bölgesinde böyle bir uygulama yoktur ve olamaz. Mahalli dillerin, bölge insanları arasında konuşulmasına engel yoktur. Ancak onun resmiyet kazanması, önce milleti, sonra da ülkeyi böler. "Yaptık da bölündü mü?" diyenlere, ülkenin haline bir bak demek gerekir.


Yeniden çözüm süreci beklentisi

Terörün yeniden tırmanmasının sebebi, çözüm sürecinde güç kazanan,  şehirlerde ve alanda etkinlik sağlayan PKK'nın, yapılan mücadeleyle zayıflatılmasının yarattığı tedirginliktir. PKK, varlığının devam ettiğini göstermek için elde kalan gücünü kullanarak terörü tırmandırmıştır.

Terörü artırarak devleti yıldırmayı düşünen PKK'nın, bu yolla Öcalan'ın statüsünü düzeltmeye ve devleti yeniden çözüm sürecine çekmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalıştığı görülmektedir.

Diğer taraftan ailesiyle görüşme izni verilen Öcalan'ın da mesaj göndererek liderliğini hatırlatmaya, işin 6 ayda çözümlenebileceğini ifade ederek de süreci yaşatmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Sekretaryasıyla çalışmalarına devam ettiğini belirtmesi de dikkat çekmiştir.

Ancak yetkililerce aynı hataya bir daha düşülmeyeceği belirtilmiş olup, terörle mücadele başarılı bir şekilde yürütülmektedir.


Artık hata istemiyoruz

Bölücü terör tehdidi içeride ve sınır ötesinde devam etmektedir. PYD varlığını genişletmeye çalışmaktadır. Barzani önce Kürt bölgesinde olmayan Kerkük, sonra da yönetiminin bağımsızlığı için referanduma hazırlanmaktadır.

İktidar, özellikle TSK'ya yapılan kumpaslara destek olmuş, FETO, PKK, Çözüm Süreci, İsrail, Rusya, Mısır, Suriye ve daha birçok konuda hatalar yapmıştır. Türklüğü, Atatürkçülüğü, Cumhuriyetin İlkelerini yıpratmaya çalışmış, devlet yönetiminde laikliği zayıflatarak dini motifleri kullanmıştır. Son KHK'larda da, başta TSK konuları olmak üzere çok yanlışlık vardır.

Hata yapıldığı anlaşıldığında da "pardon" diyerek durumdan sıyrılmaya çalışılmaktadır. Üstelik mağduriyet olgusu yaratarak ve muhalefeti de kendisi yaparak üste çıkmayı politika olarak benimsemiştir.

Bir iktidar milletvekili ve eski bakan, yaptıkları hataları örterek suçluluk duygusundan kurtulmak için, bugünkü FETO ve PKK belasının sebebini, geçmişte inanca, dindarlara dönük, tekelci Kemalist anlayış olduğunu söyleyecek kadar da ileri gitmiştir.

Hatadan dönülüp, doğru politikaları gördükçe, aynen Nasrettin Hoca'nın eşeğini kaybedip, sonradan bulmasına sevinir gibi seviniyoruz. Biz bu filmleri daha önce gördük, artık hata istemiyoruz.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 24.09.2016 tarihinde yazdırılmıştır.

17 Eylül 2016 Cumartesi

SURİYE GERÇEĞİ



Armağa
n KULOĞLU

17 Eylül 2016 Cumartesi 00:00

Türkiye'nin Suriye politikasındaki muğlak ifadeler, siyasi hedefi açıklıkla ortaya koyamadığı için, askeri hedefin belirlenmesini de mümkün kılmamakta, hedefler, gelişen politik ortama ve olaylara göre değişkenlik göstermektedir.

Açıklanan siyasi hedef

Yetkili merciin açıklamasına bütün olarak bakıldığında, Türkiye'nin başlıca hedefinin, Suriye'deki çatışma ortamının bir an önce ve kalıcı olarak sona erdirilmesi, etnik ya da mezhepsel çatışmalardan kaçınılması, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması, tüm Suriyelilerin kabul edebileceği, demokratik meşruiyeti olan, çoğulcu ve kapsayıcı bir siyasi yapının kurulması olduğu sonucuna varılmaktadır.

Yine başka bir açıklamayla da Suriye'nin tüm terör örgütlerinden temizlenmesi öngörülmektedir. Ayrıca bunların Esad'la mümkün olamayacağı da ifade edilmektedir.

Tabii ki bunun, sadece Türkiye tarafından gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bunun gerçekleşmesinin, ilgili ülkelerin mutabakatı ve uygulamasıyla yapılabileceği açıktır.

Siyasi hedef net ve anlaşılır olmalı

Türkiye'nin siyasi hedefi, güvenlik üzerine inşa edilmelidir. Bunun için de Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve istikrarının sağlanması ön plandadır. Bu hedefe ulaşılabilmek için de, Suriye'den Türkiye'ye müteveccih tehditler bertaraf edilmelidir. Başlıca tehditler, IŞİD, PYD ve Suriye yönetimidir.

Fırat Kalkanı'nda IŞİD'le mücadelede, bazı göstermelik itirazlar hariç, siyasi açıdan engelleyici bir durum bulunmamaktadır. Ancak PYD ve Suriye yönetimi konuları sıkıntılıdır. Bu konularda gerçekçi hareket etme zarureti vardır.

Mevcut durum

* Suriye yönetiminin arkasında Rusya ve İran vardır. Çin de katılmaya heveslidir.

* Suriye'de, Türkiye'nin de katkısıyla IŞİD tehdidi minimize edilebilir.

* ABD, PYD'yi terör örgütü olarak değil, kendi kara kuvveti olarak görmekte ısrarlıdır.

* Fırat Kalkanı Harekâtı başarıyla devam etmekte, 98 km. genişliğinde, 5-25 km. derinliğinde kontrol altına alınan sahanın, El-Bab dahil, 45 km.'ye ulaşması gerekmektedir.

* Ancak PYD, Fırat'ın doğusuna çekilmemiştir. Çekildiği, buralarda SDG'nin diğer unsurlarının bulunduğu iddia edilmektedir. Bazı yerlerden PYD çekilmek istese de buna ABD'nin izin vermeyeceği söylenmektedir.

* Bölgesel Kürt siyasiler, kuzeyde kurulan sözde federasyonun anayasasının hazır olduğunu, Kamışlı'nın başkent olacağını, kantonların birleşmesi hedefinden vazgeçilmediğini, Menbic'in bu yapının bir parçası olduğunu ifade etmektedir.

* Son tahlilde kuzeyde PYD merkezli bir Kürt oluşumu ABD tarafından desteklenebilir. Ancak İran ve Rusya açısından tercih edilmez. Türkiye açısından hiç kabul edilemez.

Türkiye ne yapmalı?

Bu gerçeklerin ışığı altında Türkiye;

1. Sınırından IŞİD tehdidini uzaklaştırarak güvenli bölge oluşturma konusundaki kararlılığını, PYD konusunda da göstermeli ve tehdidin bütününü sınırından uzak tutmalıdır.

2. Bu kapsamda ilk aşamada Menbic konusundaki sözlerinden geri adım atmayarak ülke itibarını korumalıdır.

3. PYD üzerinde sağlanacak etkinliğin, PKK'yla mücadeleye de destek olacağını hesaplamalıdır.

4. Esad ısrarından vazgeçerek Suriye yönetimiyle iletişime geçmeli, Fırat Kalkanı ve sonrasının kendi güvenliği kadar, Suriye'nin de güvenliği ve toprak bütünlüğünü sağlayacağını açıklamalıdır.

5. Bu davranışın Rusya ve İran tarafından da destekleneceğini, bunun da bölgedeki etkinliğini artıracağını dikkate almalıdır.

6. ÖSO'nun amacının artık Suriye yönetimini devirmek değil, öncelikle toprak bütünlüğü ve güvenliği sağlamaya yönelik olduğunu belirtmeli, bu konuda önce ÖSO'yu, takiben ilgili ülkeleri ikna etmelidir.

7. Toprak bütünlüğü ve istikrardan sonra, demokratik meşruiyete dayalı, çoğulcu ve kapsayıcı bir yönetim tesisinin Suriye halkının inisiyatifiyle gerçekleşeceğini, bu konuya iç işlerine müdahale etmeden destek vereceğini açıklamalıdır.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 17.09.2016 tarihinde yazdırılmıştır.

10 Eylül 2016 Cumartesi

FIRAT KALKANI: EVET AMA YETMEZ!


Armağan KULOĞLU

10 Eylül 2016 Cumartesi 00:00

Fırat Kalkanı operasyonunda önemli mesafe kaydedilmiş ve koalisyonun 3-4 senede yapamadığını TSK, ÖSO'yu da destekleyerek kısa sürede başarmıştır. Ancak bunu devam ettirmek ve siyasi amaca ulaşana kadar da diplomasiyle sonuçlandırmak gerekmektedir.

Harekât devam ettirilmeli

Harekât, Cerablus bölgesinin kontrol altına alınmasıyla başlamış, güneye Menbic istikametine devamla Sacur Çayı'na dayanmıştır. Devamında batıya doğru geliştirilmiş, Çobanbey'den ikinci cephe açılmış, Cerablus-Azez hattının bütünü 98 km. genişliğinde, 5-25 km. derinliğinde kesintisiz olarak kontrol altına alınmıştır.

Genişlik itibariyle istenilen elde edilmiş, ancak henüz güvenliği sağlayacak derinliğe ulaşılamamıştır. Derinliğin El-Bab dahil, 40-45 km.'ye ulaşması gerekmektedir. Harekât IŞİD üzerinde sonuç alınıncaya kadar devam ettirilmelidir. Bu durum, PYD'nin güneyden El-Bab'tan dolaşarak Afrin'le birleşmesini de engelleyecektir.

Operasyonun IŞİD'le mücadele safhasına koalisyon, göstermelik de olsa arada destek vermektedir. Ancak PYD'nin işgal ettiği Menbic'den çıkarak Fırat'ın doğusuna çekilmesi sorunu devam etmektedir. Sorunun kaynağı ABD'dir. ABD bu konuda verdiği sözün arkasında durmamaktadır. "Çekildi" diye kandırmaya çalışmaktadır. Erdoğan-Obama görüşmesinden de bir sonuç alınamamıştır. Zaten alınamayacağını daha önce de değerlendirmiştim.

Menbic konusundaki kararlılık sürdürülmeli

Burada Türkiye'nin güvenliği ve prestiji söz konusudur. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı bütün beyanlarında PYD'nin, Menbic'den Fırat'ın doğusuna çekilmemesi halinde hedef olacağını, gereğinin yapılacağını belirtmiştir. Bunun arkasında durma zorunluluğu vardır.

Türkiye'nin, Suriye'nin terör örgütlerinden temizlenmesi, toprak bütünlüğü, istikrarının sağlanması kapsamında Rusya, İran ve Suriye yönetimiyle koordinasyon içinde hareket etmesi, Türkiye'nin Menbic'e operasyonu için elini güçlendirecektir. Bu durumda ABD üzerinde oluşturulacak yoğun diplomatik baskının da sonuç vermesi beklenebilir. Ancak son tahlilde Türkiye'nin güç kullanması zaruridir. Güvenlikli bölge önerisine ısrarla devam edilmelidir.

Harekât hedefine ulaştıktan sonra bölgenin kontrolü için Türkiye'nin daha fazla kuvvet tahsis etmesi gerekecektir.

ABD'nin Rakka için Türkiye'yi öne sürerek kullanma düşüncesine de dikkat edilmelidir.

Menbic olmazsa Afrin denenmeli

PYD'nin Menbic'den çekilmemekte ısrar etmesi, ABD'nin de oyalamalara devam etmesi, TSK'nın da Menbic'e operasyonunun siyasi açıdan çıkmaza girme ihtimali düşünülerek, bu durumda Afrin'e operasyon düzenleneceğini ve PYD'nin buradan çıkarılacağını ortaya atmak da etkili olabilir.

Hatta bunun uygulanması durumunda, Menbic-Afrin hattının PYD tarafından her hâlükârda birleşmesinin önüne geçilecek, hem de bölgedeki Türkmenlerin can, mal emniyetleri, sınır ve bölge güvenliği sağlanmış olacaktır.

Fırat'ın doğusunda PYD'nin federasyon hazırlığında olduğu da dikkate alınmalıdır.

Harekâtın başarısı TSK'ya aittir

Harekâtın kısa bir sürede başarıyla gelişmesi, koalisyonun bugüne kadar işi ne kadar ucundan tuttuğunu gösterdiği gibi, TSK'nın da bu kadar itibarsızlaştırılmasına ve yıpratılmasına rağmen, ülkenin menfaatleri ve Türk Milletinin güvenliği için, içeride yürüttüğü PKK'yla mücadele de dahil olmak üzere, ne kadar vefakar ve cefakar olduğunu bir kere daha göstermiş, KHK'larla hakkında alınan kararların haksızlığını ve yersizliğini, adeta haykırırcasına ortaya koymuştur.

İçeride PKK'yla mücadele sürdürülürken, Fırat Kalkanı operasyonu da, siyasi sonuç alınana kadar sürdürülmelidir. Bu Türkiye'nin varlığı, bütünlüğü ve güvenliği, aynı zamanda itibarı meselesidir.

PKK'yla mücadelede, savunmadan taarruza geçilmesi de yeni bulunmuş bir fikir değildir. Daha önce uygulanmış, terör gündemden düşürülmüş, terör tırmandığında yeniden uygulanmış ve sürekli gündemde tutulmuştur. Esas TSK'nın neden zamanında kışladan çıkarılmadığı, suçlandığı, itibarsızlaştırıldığı ve neden tekrar bu duruma geldiğimiz sorgulanmalıdır.


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 10.09.2016 tarihinde yazdırılmıştır.

3 Eylül 2016 Cumartesi

TÜRKİYE'NİN SURİYE POLİTİKASI VAR MI?

Armağan KULOĞLU

03 Eylül 2016 Cumartesi 00:00

 Türkiye'nin bir Suriye politikası olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Yok ise, bunu real politik çerçevesinde hemen belirlemesi, var ise revize etmesi, uygulanacak stratejileri, taktikleri ona göre şekillendirmesi ve uygulamaları da buna göre yapması gerekmektedir.


Suriye politikası nasıl olmalı?

Suriye, küresel güçlerin menfaat alanı içinde, Türkiye'ye güneyden gelecek her türlü tehdide açık, boş bırakıldığında, Hatay ve Sınır Aşan Sular gibi konulardan dolayı, doğrudan veya dolaylı tehdit oluşturma özelliğine sahip bir ülkedir.

Suriye'nin; toprak bütünlüğü içinde, ülkeyi kontrol etme kapasitesinde bir yönetime sahip, istikrarlı, fakat fazla güçlü olmayan, mümkün olduğu ölçüde iyi komşuluk ilişkileri içinde bir ülke konumunda olması tercih edilmelidir. Türkiye'nin Suriye politikasının da bunları sağlayan bir yapıda olması gerekmektedir.


Politikadaki tutarsızlık Türkiye'yi zora soktu

Arap Baharı Suriye'ye ulaştığında olayların akışı, Türkiye yönetimini değişik beklentiler içine sokmuştur. ABD'nin önderliğindeki koalisyonun içinde yer almış, muhalifler tarafından teşkil edilen Özgür Suriye Ordusu'nu destekleyerek, Esad yönetiminin kendi halkına karşı acımasız davranışlarını da dikkate alarak, yönetiminin devrilmesinde aşırı bir hevesle rol oynamaya çalışmıştır.

 Burada Türkiye'nin en büyük eksikliği, Suriye'nin mevcut yönetiminin Rusya ve İran için ne kadar önemli olduğunu anlayamaması, Batı'nın yönetimi devirmesinin sonucunda, BOP, Kürdistan ve Sünni kuşak dahil, nasıl bir yapı peşinde olacağını kavrayamaması, Afganistan ve Irak örneklerindeki kaosu dikkate alamamasıdır.

 Gelinen durumda, ÖSO etkili olamamış, çeşitli radikal gruplar türemiş, IŞİD ülkenin 1/3'ünü kontrol eder hale gelmiş, PKK'nın Suriye ayağı YPG kuzeyde rol ve yer kapmış, ABD'nin müttefiki olmuş, Türkiye de Rusya'yla bir süre kriz yaşadığından müdahale imkânı bulamamıştır.

 Böyle bir ortam içinde Türkiye, menfaatlerini korumak ve güvenliğini sağlamak maksadıyla, oluşan ortamı değerlendirerek Fırat Kalkanı harekâtını gerçekleştirmiştir.


Fırat Kalkanı harekâtının hedefi

 IŞİD'in, Türkiye'nin güvenliğini tehdit etmesi, YPG'nin Fırat'ın batısında kalmakta ısrarlı olması, Menbic-Azez istikametinde ilerleyerek kuzey koridorunu tamamlama niyetini açığa vurması, ilerleyişin Türkiye tarafından engellenmemesi için PKK'nın yurt içindeki eylemlerini artırması, Fırat Kalkanı operasyonunu gerekli kılmıştır.

Bu harekât için şartların dönemsel olarak uygun hale gelmesi de önemli bir faktördür. Bunlar, Rusya'yla ilişkilerin düzelmesiyle Suriye'ye geçişin imkan dahiline girmesi ve ABD'nin Fetullah Gülen'in iadesi için Türkiye tarafından baskı altına sokulmasıdır.

 Harekât, yeniden yapılandırılan ÖSO'yla birlikte, TSK tarafından önce Cerablus bölgesi, takiben Sacur çayına kadar olan saha, sonra batı ve El-Bab istikametinde geliştirilmiştir. Hedef, sınırdan itibaren Fırat'tan batıya doğru 90 km. genişliğinde, 40-45 km. derinliğindeki alanı kontrol altına almaktır.


Harekât süratle sonuçlandırılmalı

 Bu hedef askeridir. Siyasi hedefe ulaşmak için gereklidir. Süratle sonuçlandırılmayıp, 04 Eylül'deki (yarın) Obama görüşmesi beklenirse, YPG'nin doğuya çekilmesi ABD'nin inisiyatifine bırakılmış olur. Çekilmiş gibi gösterilir, varlığı devam eder.

 Harekâta, ABD'nin PYD itirazı hariç fazla tepki yoktur. İran bölgedeki etkinliğini Türkiye'yle paylaşmak istemediğinden, Rusya desteğini saklı tuttuğundan, Suriye muhatap alınmak istediğinden endişe açıklamaları yapmaktadır.

 Türkiye süratle harekâtı sonuçlandırmalı, Esad takıntısından kurtularak Suriye yönetimiyle diyaloğa girmelidir. ÖSO'nun amacının artık yönetim olmadığını belirtmeli, toprak bütünlüğünün yeniden tesisinin amaçlandığını açıklamalı, Suriye'deki tarafların yeni yönetimde yer bulmalarının yeterli olacağını söylemeli, Rusya ve İran'la iş birliği yapmalı, elde edeceği yeni statüyle arabulucu rol oynayarak Suriye'nin istikrara kavuşmasına yardımcı olmalıdır. Bu Türkiye'nin hem güvenliği, hem de prestiji açısından önemlidir.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 03.09.2016 tarihinde yazdırılmıştır.