İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.
DİĞER DİNLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DİĞER DİNLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2021 Çarşamba

İSLAMIN RUHBAN SINIFI

  KONUK YAZAR

Örsan K. Öymen


Örsan K. Öymen


İslamın ruhban sınıfı

05 Nisan 2021 Pazartesi


“İslamda, Hıristiyanlıkta var olan ruhban sınıfı yoktur”   iddiası sık sık dile getirilse de bunun uygulamadaki gerçeklikte bir karşılığı yoktur. İslam dininin temel kitabı olan Kuran’da bir ruhban sınıfının olmadığı doğrudur. Ancak aynı durum Hıristiyanlık dininin temel kitabı olan İncil için de geçerlidir. İncil’de de bir ruhban sınıfı yoktur. Kendisini dinin temsilcisi veya Tanrı ile dünya arasındaki aracı olarak gören ruhban sınıfı, İncil ve Kuran gibi din kitaplarının yazılmasından sonra ortaya çıkmıştır.

İncil Hıristiyanlık dininin, Kuran da İslam dininin temelini ve özünü oluşturduğuna göre, Hıristiyanlıkta da İslamda da bir ruhban sınıfı yoktur. Ancak fiili uygulamada her iki din de kendi ruhban sınıfını yaratmıştır. Hıristiyanların çoğunlukta olduğu coğrafyada papa, patrik, kardinal, başpiskopos, piskopos, papaz, Müslümanların çoğunlukta olduğu coğrafyada da halife, şeyhülislam, ulema, imam, cemaat ve tarikat lideri, dinden türetilen ruhban sınıfını oluşturmaktadır.

Öte yanda, İncil’de ve Kuran’da mezhep ayrımı da yoktur. Hıristiyanlıkta Ortodoksluk, Katoliklik, Protestanlık gibi mezhepler İncil’den sonra, İslamda da Sünnilik, Şiilik, Alevilik gibi mezhepler Kuran’dan sonra ortaya çıkmıştır. İncil’de ve Kuran’da bu tür dinsel ayrımlar ve bölünmeler yoktur.

***

Mezhepsel ayrımlar da ruhban sınıflarının oluşması da bu dinlerin özüne ve temeline aykırı olduğu gibi, dünyada din adına ortaya çıkan çatışmaların, anlaşmazlıkların ve savaşların en büyük nedenlerinden birisidir. Dini kendi yorumuyla tekeli altına alan ruhban sınıfı, tarih boyunca, kendi din anlayışını ve mezhebini başkalarına dayatmaya çalışmıştır.

Bu sorun batı Avrupa’da 18. yüzyıldan itibaren laiklik ilkesinin yaygınlaşmasıyla birlikte çözüldü. Laiklik ilkesi ruhban sınıfının yetkilerini kısıtladı, insanların dindar olup olmamasını, dindar olacaklarsa, dini nasıl yorumlayıp uygulayacaklarını, bireylerin kendisine bıraktı. Laiklik ilkesiyle birlikte, dinin devlet, siyaset, hukuk ve eğitim alanlarına müdahale etmesi engellendi. Bu nedenle laiklikten en fazla rahatsızlık duyan kesim her zaman ruhban sınıfı olmuştur. Çünkü laiklik, ruhban sınıfının apoletlerini sökmüştür ve onun yetkilerini sınırlandırmıştır. Bilim, felsefe, sanat, demokrasi ve uygarlık yolunda ilerlemek ancak böyle olanaklı hale gelmiştir.

***

Türkiye’de laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk sayesinde yürürlüğe girmiştir ve bir anayasa maddesi haline gelmiştir. O zamandan beri, ruhban sınıfı ve onlarla birlikte hareket eden köktendinci siyasetçiler, laiklik ilkesini ortadan kaldırmak için büyük bir çaba sarf etmektedir. Çünkü laiklik ilkesiyle birlikte ruhban sınıfı, bir yandan yetkilerini, bir yandan da halkı din üzerinden kandırmak ve aldatmak olanağını kaybetmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde, bir aile devleti olan Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’de var olan halifelik ve şeyhülislamlık makamları yoktur. Ancak kendisini halife ve şeyhülislam sanan siyasetçiler ve bürokratlar vardır. Ayrıca dini tarikatlar ve cemaatler de halen, ülkeyi bir kanser tümörü gibi yok edip tüketmektedir. Fethullah Gülen cemaati bunun sadece bir örneğidir. Atatürk’e, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve anayasaya düşman olan bu vatan hainleri, AKP iktidarında, ülkenin her tarafını kuşatmıştır.

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının en büyük güvencelerinden birisi olan Türk Silahlı Kuvvetleri bile bu vatan hainleri tarafından kısmen işgal edilmiştir. Laiklik ruhban sınıfının apoletlerini sökerken bazı askerler ve komutanlar, apoletlerini ruhban sınıfına teslim etmiştir!

Türk Silahlı Kuvvetleri, gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olan bu odaklara gerekli tepkiyi vermediği, önlem almadığı ve kendisini korumadığı sürece, Türk milletinin değil, ruhban sınıfının silahlı kuvvetleri olacaktır.

Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve aydınlanma devrimlerinin öncüsü olan Atatürk’e düşman olan herkes, Türkiye’nin de düşmanıdır!

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orsan-k-oymen/islamin-ruhban-sinifi-1825675


Selam…

 

T.C. / M. Kemal Adal 

adalkemal1@gmail.com 

https://kemaladal.blogspot.com.tr/

4 Mayıs 2018 Cuma

TALMUD NEDİR?

KONUK YAZAR


Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

15 Mart 2018

Yahudilerin çok önem verdiği, Tevrat'ın bir anlamda benzeri olan, Talmud'un yine Yahudilerce önemli bir dinsel anlatım olduğu bilinmektedir. Siz okuyucularımda merak uyandıracağı ve bilgilendireceğini umduğumdan bu ilginç konuyu sizlere sunuyorum.

Yahudilere göre Sina dağında Tevrat'ın yanısıra Musa'ya verilmiş olan bir de sözlü vahiy vardır. Yazılı kutsal kitap bu sözlü vahiyden tek kelime söz etmese de modern Yahudi peygamberleri bunun böyle olduğunda ısrarcıdırlar.


Yahudi din adamları kutsal kitabın bahsetmediği bu sözlü vahiyleri kitap halinde toplamışlar ve Tevrat'ın yanında 14 ciltlik Talmud adında yeni bir öğretiye de sahip olmuşlardır. Yahudilere göre Tevrat ve Talmud birbirinden ayrılamaz. Hatta bazı görüşlerde Tevrat'tan önce gelir. Bu konuda söylenenlere göre Tevrat (Yazılı Torah), Talmud (Sözlü Torah) yani kanunların nasıl uygulanacağının sözlü ifadesidir.

Torah (Tora) günümüzde Yahudilerin Tevrat yerine kullandıkları isimdir, çünkü bir adı da Yeni Ahit olan Eski Ahit kelimesini kullanmak istemezler, Tora'nın Türkçe karşılığı, Töre olduğu söylense de, anlamı farklıdır.

Torah olarak yazılan bu sözcüğün sonundaki 'h' harfi Arapçada olduğu gibi 'illetli' harflerden olup okunurken düşer ve Tora olur. Tora yani Tur, semitik dillerde Boğa anlamına gelir, örneğin Sina Yarımadasının en büyük liman şehri El Tur, hem Boğa hem de Boğa El'in şehri anlamındadır.

Zaten dünya dillerine de buradan yayılmıştır. Latin dilinde Toro, boğa demektir. Boğa yani Tora'da Kenânlıların en büyük tanrısı "El"in sembolüdür. Bu ismi kullanma konusunda oldukça ısrarlıdırlar.


Töre bir toplumda çeşitli konularda izlenilen yolların, adetlerin ve ahlâk anlayışının tümünü ifade eder. 


Gelenek, zaman zaman Töre ile karıştırılsa da anane olarak bilinen gelenek Töre'den farklı olarak geçmiş çağların kural ve uygulamalarının kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır ve batı dillerindeki karşılığı Tradisyon'dur.

Töre'de ahlâki kavramlar gelenekte yaşamın her alanı söz konusudur. Bütün bu kavramların günümüz karşılığı ise Hukuk'tur.

Yazılı kutsal kitapta hiç söz edilmemesine karşın Yahudilerin sözlü Tora dedikleri Talmud için bir tür Yazılı Tora tefsiri diyebiliriz. Buna göre Eski Ahit'teki hükümler geneldir, mesela Cumartesi çalışmayacaksın hükmü genel bir hükümdür, uygulamada bunun nasıl olacağını ise Talmud açıklar.


Bu konuda sözlü olduğu söylenen Talmud süreç içerisinde Tevrat gibi yazıya geçirildi ve buna Mişna dendi. Daha sonra Yahudi ilahiyatçılar Mişna üzerinde çalışmalar yaparak Talmud'u ortaya çıkardılar. Bugün M.S 4 ve 5. yy ait olan Kudüs ve Babil Talmud'u olarak bilinen iki farklı Talmud vardır.

Musa'ya verildiği söylenen kitaptan 2 bin yıl sonra yazıya geçirilmesi demektir. Kelime olarak Mişna, Tekrar, Talmud ise Talim demektir.  Talmud'un ana fikri Yahudilerin üstün ırk olduğu üzerine kuruludur. Musa'ya verilen 10 Emir dahi sadece Yahudilere verilmiştir.

Talmud Baba Bathra 54 kısmında;

Gayri Yahudi'nin sahip olduğu mal, çölde ayağınızın altındaki sahipsiz araziye benzer, kim evvel alırsa onun olur.


Yine Talmud'un Hoşem Hamişpat, Yoreh Deah, Sultan Arah kısımlarından;


Yahudi olmayanların kanını akıtmak Yahova'ya kurban takdim etmektir.


Yahudilik maksat ve gayesi için işlenen bütün günâhlar, gizli olmak şartı ile mübâhtır.


 Yalnız Yahudi olanlara insan gözüyle bakılır. Yahudi olmayanlar birer hayvandır.


Hırsızlık etmeyiniz emri sadece Yahudiler içindir. Diğer milletlerin canları ve malları helaldir.


Yahudi olmayanların ırzı, namusu helaldir. Zina etmeyeceksin emri Yahudiler içindir.


Bu gibi hükümlerin yanında, "Bir Yahudi kızın bekâreti iki yüz zuz değerindedir. Bu pazarlık edilerek düşürülebilir" gibi hükümler de olduğu için Talmud, Tevrat gibi herkese açık bir kitap değildir.


Eski Ahit'te yer almayan Ahiretle ilgili oldukları sanılan inançlar da Tevrat'ta değil Talmud'da bulunur. Buna göre Yahudiler öldükleri zaman doğrudan cennete gidecekler ve orada sonsuza dek yaşayacaklardır. Çok günahkar olanları ise 12 ay cehennemde kalacaktır, bunun temel şartı ise sadece Yahudilere karşı suç işlemiş olmaktır. Yahudi olmayan herkes ise putperesttir ve doğrudan cehenneme gidecektir.

Yahudi inancına göre Armagedon'dan sonrada hayat yine dünyada olacaktır. Bütün Yahudiler dirilecek ve diriliş Kudüs mezarlığından başlayacaktır, bu nedenle tüm Yahudiler öldükten sonra buraya gömülmek isterler ve bu istekleri neticesinde de ciddi bir sektör olmuştur. Babil sürgününe kadar Tevrat'ta ahiretle ilgili bir bilgi bulunmaz, Tevrat'ta sadece, ölüp atalarına kavuştu yazar.

Talmud'da diğer taraftan Amerikan fantastik filmlerini aratmayacak hikayelere de rastlanır, hahamların bazıları kadınları eşek yapar bununla pazara gider, ormanda yaşayan vahşi bir hayvan Roma'ya 400 mil yaklaşınca kükreyip kent duvarlarını yıkar, Şimson yeni ölmüş bir eşeğin çene kemiği ile bin kişiyi öldürür, bu gibi saçmalıklarla doludur.

Esen kalın efendim.

Kaynak Yeniçağ: Talmud nedir? - Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

DİP NOT (MKA):

Bizdeki Hadis külliyatının oluşmasındaki “vahy-i metluv”  “ ve “vahy-i gayri metluv” algı ve anlayışı yani  “Peygamberimizin hadis kitaplarındaki hadisleri de vahiydir. Kur’an ayetleri, “vahy-i metluv / okunan vahiy”; Hadisler, “vahy-i gayri metluv / okunmayan vahiydir”kabulü ile 

(bakınız: https://kemaladal.blogspot.com.tr/2017/12/bir-cuma-vaazi-hakkinda.html

Yahudilerin Talmud anlayışı ve uygulaması arasındaki muazzam benzerliğe özellikle dikkatinizi çeker;  tecdid / Dinde yenileme için en iyi yolun Kur'an'daki islamı ana kaynağı Kur'an'dan  öğrenip, uygulamak olduğunu bilvesile tekrar vurgulamak isterim.

(Bakınız. https://kemaladal.blogspot.com.tr/2018/03/reform-degil-kurana-donus.html )

ALLAH'IN SELAM, RAHMET VE BEREKETİ İLE HİDAYET VE MAĞFİRETİ DİLEYENLERİN ÜZERİNE OLSUN


Selam...
​ T.C. / M. Kemal Adal 


23 Şubat 2016 Salı

HIRİSTİYANLIKTAKİ BABA-OĞUL MESELESİ


DİNE EN BÜYÜK ZARARI SAHTEKÂR DİN ADAMLARI VERİYOR

*2/4: Daha önceki Tanrısal kitaplar tahrifata uğramasına rağmen Tanrısal mesajı hala içerir. Tevrat ve İncil, SADECE Tanrı'ya kul olma mesajını hala taşır (Tesniye 6:4-5, Markos 12:29-30  ) Ana mesajla ilgili tüm tahrifatlar kolaylıkla belirlenebilir.


 Tesniye 6:

4. «Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RABdir.
5. Tanrınız RABbi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz.

 Markos 12:

 29İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab'dir.
30 Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’

Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.




 **2/4: HIRİSTİYANLIKTAKİ BABA-OĞUL MESELESİ:


 Dinimizin bağlıları Hıristiyanlar'ın ve Museviler'in sapmalarını çok iyi tespit eder ve çok mantıklı eleştirirler. Ne yazık ki bu eleştiriyi yapanların birçoğu Kuran dışı dini kaynaklara tabi olmuşlar veya mezheplerin hegemonyasına girmişlerdir.

Hıristiyanlıktaki en büyük sapma olan Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu sapmasını ele alalım. Bugünkü bilinen en eski İncil bile Latince'ye çeviridir. Hz. İsa'ya indiği dilde bir İncil elde mevcut değildir. Orjinalinde ne olduğunu bilmediğimiz kelimeler Latince'ye 'Baba' ve 'Oğul' şeklinde çevrilmiştir. 

Fakat bu Latince tercümelerde bile 'Oğul' kelimesi sadece Hz. İsa için değil, Allah'ın tüm sevgili kulları için kullanılır. Aynı şekilde Baba kelimesi de sırf Hz. İsa'nın Baba'sı manasında değil tüm kulların Baba'sı manasında kullanılır.

Siz göklerde olan Babanızın Oğulları olasınız.
İncil- Matta 5,45

... Benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Allah'ımın ve sizin Allah'ınızın yanına çıkıyorum.
İncil- Yuhanna 20,17

 Yani mevcut İncil'i şu andaki tercümesiyle eline alan bir kişi bile şu andaki anlatımıyla Allah'ın oğlu tanrı İsa'yı İncil'de bulamaz.

 Çünkü bu tabirin tüm insanlar için kullanılması, bu kavramın mecaz bir kavram olduğunu gösterir. Bizim tahminimize göre İncil'in orijinalinde kul manasına yakın bir kelime 'oğul', Yaratıcı manasına yakın bir kelime de 'baba' diye çevrilmiştir.


Fakat her şeye rağmen İncil'in her yerinde bu kelime bu tarzda çevrildiği için, kelimenin tüm insanlık için kullanılmış olmasından, ne manayı kastettiği anlaşılabilir.

 Günümüzdeki İncil çevirilerini incelemek bile tercümelerle Hıristiyanlıkta ne kadar tahrifat yapılabildiği hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.

35- İsa kovulmasını haber alır almaz onu aradı ve ona sordu, İNSANOGLU'na inanıyor musunuz?
Yeni Amerikan İncil- Yuhanna 9,35

35- İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: İNSANOGLU'na inanıyor musunuz?
Yeni Uluslararası İncil- Yuhanna 9,35


35- İsa ne olduğunu duyunca adamı buldu ve ona:
'MESİH'e inanıyor musunuz?' dedi.
Yaşayan İncil- Yuhanna 9,35

35- İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: TANRININ OGLU'na inanıyor musunuz?
Kral James İncil'i- Yuhanna 9,35

4. tercümedeki Kral James İncil'inde ilk iki İncil'deki insanoğlu lafzının nasıl Tanrı oğlu lafzına çevrildiğine dikkat edin. Ayrıca bu Baba ve Oğul lafızlarının kullanımında saptırma olduğu Matta'nın şu bölümünden de anlaşılabilir:

Yeryüzündeki kimseyi Babanız diye çağırmayın, zira babanız birdir, semavi Babadır.
İncil- Matta 23,9


BAŞ SORUMLU KİLİSE

 Görüldüğü gibi tercümede yeryüzündeki kimseyi Babanız diye çağırmayın deniyor. Oysa 'Baba' herkesin biyolojik kan bağı olan babasını çağırdığı isimdir. Hiçbir zaman Allah'ın çağrıldığı bir isim değildir.

 Burada da kanaatimiz Baba diye tercüme edilen kelimenin orjinalinin Allah'a mahsus yaratıcı veya benzeri bir kelime olduğu fakat tercümelerle bu kelimenin günümüzdeki 'Baba' kelimesi şeklinde kaldığıdır.
 Fakat yine de tercümeler ikinci dereceden suçludur. Çünkü bu kelimelerin tüm insanlar için kullanıldığını gören objektif değerlendirici, bu kelimelerin mecazi bir kelime olduğu kanaatine varırdı. 

Bugünkü Katolik ve Ortodoks mezheplerinin yorumcuları bu kelimelerin tüm insanlar için mecazi manada, Hz. İsa için ise gerçek manasında kullanıldığını söylemişlerdir.

Yani bugünkü Hz. İsa'nın oğul Tanrı ilan edilmesindeki asıl suçlu Katoliklik, Ortodoksluk tipi mezhepler ve onların kurumu olan kilisedir.

 Kilisenin yorumundan ibaret olan bu yaklaşımlara, dini sadece mevcut İncil'lerden öğrenmeye çalışan Hıristiyanlarca varılmayacağı kanısındayız.

Yıllarca insanlar Hıristiyanlığı kilise kurumunun anlatımlarıyla öğrendiler. Dinimiz Hanefi, Safi gibi Sunni ve diğer Şii mezheplerin anlatımlarıyla nasıl dejenere olmuşsa, Hıristiyanlık da Katolik ve Ortodoks mezheplerin hegemonyasıyla dejenere olmuştur.

 Hıristiyanlık için durum daha da zordur. Çünkü mevcut İncil'lerin orijinali yoktur. Oysa Kuran'ın orijinali elde mevcut olduğu için Kuran'a gidip de ilaveleri ve eksiltmeleri düzeltmek; gerçek dinle, uydurulan dini ayırt etmek gayet kolaydır.

Tüm bu dejenerasyonlardaki metotları incelediğimizde; Hıristiyanlar'ın kendi mezhepleriyle dejenerasyonunun, dinimizin mezhepler eliyle dejenerasyonuna benzerliğini saptayabiliriz.

 Mevcut İncil (tercümelerle saptırmalara rağmen) bir kenara bırakılmış ve kilise kendi yorumunu İncil'in üstüne çıkartmıştır.

 Kilisenin burada rahipler topluluğu olduğunu unutmayalım.

 Hz. İsa'nın öldürülmesi için karar alan da Yahudi haham toplumuydu.

Dinimizdeki ilaveleri yapanlar ise dinimizin hadis imamı, mezhep imamı adlı din adamı topluluklarıdır.

 Biz Hz. İsa'yı öldürmek isteyen hahamların sapkınlığını, Hz. İsa'yı aşırı yücelten Saint Paul gibi papazların sapkınlığını çok iyi anlarız. Ama söz Buhari gibi uydurma hadis toplayıcılarına veya Safi gibi mezhep imamlarına geldi mi onların kutsallığından bir türlü vazgeçmeyiz.
 Fakat yine de Hıristiyanlar'ın Saint Paul'den, Museviler'in katliamcı hahamlarını savunmaktan neden vazgeçemediklerine çok şaşırırız.

 Bir de kendimize şaşıracağımız günler gelebilse! 

Aslında tarih nüans farklarıyla tekrarlanmakta, geçmiş kavimlerden alınmayan ibretler felaketlerin sebebi olmaktadır.

 Dine en büyük zararı ise bir kısım hahamlar, rahipler, imamlar diye bilinen sözde kutsallar vermektedir.


DİNE EN BÜYÜK ZARARI SAHTEKÂR DİN ADAMLARI VERİYOR


Allah'ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler. Halbuki hepsi de tek Tanrı'ya kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka Tanrı yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden yücedir.9- Tevbe Suresi 31
Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan da geri çevirirler.9-Tevbe Suresi 34

Ne yazık ki birçok Müslüman bu ayetleri masal gibi dinlemektedir. 

 'Allah bize geçmişteki bu kavimlerin durumunu anlatıyorsa, bunun önemli bir sebebi bizim de aynı yanlışı tekrarlayabilecek olmamızdır.' çıkarımı ne yazık ki düşünülmemektedir.
 Bugün görüyoruz ki benzer hatalara düşülmüştür.

 Nasıl Hıristiyanlar'da papazlar Rab kabul edildiyse, İslamiyet'te imamlar fetva, içtihad, mezhep görüşü başlıklı yutturmalarla, dinde olmayan dini hükümleri icat etmişlerdir. Yani din adamı zümresine, sırf Allah'ın tekelinde olan hüküm koyucu yetkisi verilmiştir.

Nasıl Hıristiyanlar Katolik, Protestan, Ortodoks rahiplerini, ruhanilerini her şeye rağmen temize çıkartıyor, onların evliyalık ve üstünlük hikayelerini anlatarak onların Hıristiyanlığı dejenere etmelerini temize çıkartıyorlarsa, bizim imamlarımız da aynı evliyalık, üstünlük ... hikayeleriyle temize çıkarılmaktadırlar.

 Kilisenin maddi menfaatler için dini nasıl istismar ettiğini ise Güney Afrika'lı , Nobel ödüllü rahip Desmond Tutu çok güzel anlatmaktadır: 'Misyonerken Güney Afrika'ya geldiklerinde toprak bizde, İncil onlardaydı. Sonra bize gözlerimizi kapatalım, dua edelim dediler. Gözlerimizi açtığımızda gördük ki İncil bizde, toprak onlardaydı.'

Din adına insanların paralarını haksızlıkla bazı rahipler, hahamlar nasıl yiyorlarsa, hiç merak etmeyin bizim şeyhler, hocalar, mevlidhanlar onlardan aşağı kalmamaktadırlar.

 Tüm bu manzaralarda hem Museviler, hem Hıristiyanlar, hem de bizim için elbette birçok ibretler vardır. Bu üç din de tüm bu mezhepleri ve mezhep önderlerini kenara itmeden dinlerini gerçek manasıyla kavrayamazlar.

Öncelikle tüm mezhep izahları ve tüm ilave Mişnalar, hadis kitapları, falancanın mektupları çöpe atılıp, Allah'ın kitapları tek başına masa üstüne konulup çözüme başlanmalıdır.

Kuran'ın orjinali elimizde olduğu için biz bu konuda çok daha rahat çözüm şansına sahibiz. Fakat Musevi ve Hıristiyanların da aynı metotla Allah'ın istediği orjinal dine çok daha fazla yaklaşacakları kanaatindeyiz.

Ne yazık ki şu anda din diye anlatılan ne Musevilik'te Tevrat'tır, ne Hıristiyanlık'ta İncil'dir, ne de bizde Kuran'dır. Mezhepler ve azizlerin, hahamların kitapları ne acıdır ki Allah'ın kitaplarının önüne geçmiştir.

 Bu üç dinin yobazlıklarının temel sebebi de aynıdır: İnsani olana kutsal kılıfı giydirilmiş ve bunlar gerçek kutsal olan Allah'ın kitabının yanına ve önüne konmuştur.

Dinlerdeki bir diğer istismar mekanizması da kitapta yazılan açık gerçeklerin yorumla, kelimelerin manasını kaydırarak gizlenmesi veya saptırılmasıdır.

Onlar kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğüt almak için çağrıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular.
5- Maide Suresi 13

Bunların içlerinden bir grup vardı ki, Allah'ın kelamını işitiyor, onu kavramalarının ardından bile bile tahrif ediyorlardı.
2- Bakara Suresi 75

Uydurulan Din, Kuran'daki Din E – Kitap