KUR’AN’DAKİ
NEBİ – RESUL
KAVRAMLARI IŞIĞINDA ALLAH'A VE RESULÜNE İTAAT NEDİR?
İÇİNDEKİLER
I. ALLAH
KUR’AN İLE BUYURDU Kİ:
II. KURAN’IN
IŞIĞINDA NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI:
A. *33/40: HZ. MUHAMMED ALLAH'IN RESULÜ
VE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR:
B. **33/40: HZ. MUHAMMED ALLAH'IN BİR RESULÜDÜR. RESULLERİN
SONUNCUSU DEĞİLDİR.
C. KUR'AN'I ASIL
ÖĞRETEN ALLAH'TIR. (55/1-2).
D. DİLEYENİ / DİLEDİĞİNİ, HİDAYETE
ULAŞTIRAN SADECE VE YALNIZ ALLAH'TIR (2/272; 28/56; 72/21.)
E. KURAN ve ÇEVİRİLERİ, 'Rahman tarafından
öğretildiği için (55/1-2), hangi dille konuşursa konuşsun / HANGİ DİLLE
OKUNURSA OKUNSUN, TÜM İNSANLIK İÇİN ALLAH'TAN BİR MESAJDIR. KIYAMETE KADAR HER
ZAMAN İÇİN VE HER TOPLUMA ÖNGÖRÜLMÜŞ OLAN BİR ELÇİDİR / RESULDÜR - MKA.
F. AYRICA BAKINIZ: 15-07-2014 NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI - DOÇ ZEKİ BAYRAKTAR-YRD DOÇ FATİH
ORUM - YÜKSELEN SÖZLER--TV 8
III. TOPLUMLARIN PEYGAMBERLERİ (NEBİ VE / VEYA RESULÜ) KİMDİR?
IV. HZ.
MUHAMMED HÜKÜM KOYAR MI? ALLAH’A VE RESULÜNE İTAAT KAVRAMINI NASIL ANLAMALIYIZ?
A. “Hz.Muhammed (as) da hüküm koyabilir” iddiasında olan kesim,
aşağıda mealen verilmiş ayetleri delil göstererek onun da hüküm koyabileceği
kanaatine varmışlar. Bu ayetler;
B.
Peki bu ayetleri nasıl
anlamalıyız? Bu soruyu 5 başlık altında inceleyelim;
1-
Yukarıda ki ayetlere aynı yaklaşım tarzı ile
başka bir ayete bakalım.
2-
Allah cc Nebilerden, Resule tabi olacaklarına
dair söz almıştı.
3-
Nisa suresi 13-14 üncü ayetleri inceleyelim şimdi
4-
Yani Resule (sav) itaat,
Allah'a (cc) itaattir.
5-
Hüküm
Koyucu Yalnız Allah'tır
V. HZ.
PEYGAMBER'İN DİNDEKİ KONUMU
A. HZ. PEYGAMBER DİNİN KURUCUSU DEĞİLDİR:
B. HZ. PEYGAMBER DİNİN TAMAMLAYICISI DEĞİLDİR:
1. Bütün bunların ötesinde, yapılan dinî içtihatlar da hiçbir
zaman dini tamamlayan hususlar değildir.
2. Şu
halde din tam geldiğinden ne peygamber tarafından tamamlanmış ne de İslâm
âlimlerince yapılan içtihatlarla tamamlanmıştır. Hz. Peygamber’in yaptığı
Kur’an âyetlerinin anlaşılması, yorumlanması ve bunların hayata geçirilmesi
hususunda canlı örnek olma keyfiyetidir. Âlimlerin içtihatları da kendi
devirlerindeki bilgi, kültür ve din anlayışları doğrultusunda yapılan yorumlardır.
C. HZ. PEYGAMBER’İN GETİRDİĞİ YASAKLARIN HEPSİ DİNÎ DEĞİLDİR:
D. HZ. PEYGAMBER KUR’AN’I İLK MUSHAF HALİNE GETİREN KİŞİDİR:
E. HZ. PEYGAMBER DİNEN VE AHLÂKEN YEGÂNE ÖRNEKTİR:
1. Hz. Peygamber, Allah’ın âlemlere olan ilâhî mesajının canlı
bir örneği olduğundan, ona uymanın, onu örnek almanın temel esprisi Ondan daha
güzel ve daha iyi kimsenin uygulayamayacağıdır. Zira ona mesajını veren Allah o
mesajın nasıl uygulanacağının mesajını da vermiştir. İşte bu anlamda Hz.
Peygamber dinde örnektir. Nitekim âyette:
2. Hz. Peygamber’i örnek alırken İslâm dini ile Arap örfünü birbirine
karıştırmamamız gerekiyor.
VI. KUR'AN
REHBERLİK İÇİN GEREKEN HER ŞEYİ İÇERİR Mİ?
A. KURAN
KUTSAL REHBER OLARAK GEREKEN HER ŞEYİ İÇERİR
B. KURAN
TAM BİR HAYAT KILAVUZU İÇERİR
C. KURAN
EKSİK BİR KİTAP DEĞİLDİR
D. KURAN
AÇIK VE YALIN BİR KİTAPTIR; ANLAM AÇISINDAN MUĞLÂK DEĞİLDİR
E. KURAN
İNANANLAR İÇİN YETERLİDİR
F. KURAN
TÜM ZAMANLAR İÇİN İNDİRİLMİŞTİR
VII. KONU
İLE İLGİLİ OLAN VİDEOYU, AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN ULAŞARAK İZLEYEBİLİRSİNİZ
KAMUOYUNA AÇIK DUYURU
“KUR’AN VE SÜNNET BİR BÜTÜNDÜR” BAŞLIKLI VE 22 MART 2019 TARIHLİ DİYANET
CUMA HUTBESİNDE:
Dinimizin esasını teşkil eden Kur’an’ı, Peygamberimizin sünnetinden ayrı
düşünmeyi, Kur’an ile sünnet arasına
mesafe koymakla;
“Kur’an bize yeter” demeyi, sünnetin dindeki yerini hafife almakla;
Peygamberimizden bize ulaşan sahih bilgileri (hadisleri kastediyor)
sorgulamayı, onların hakkında şüphe uyandırmakla niteleyip;
“İYİ NİYETTEN UZAK BÜYÜK BİR VEBALDİR.” hükmüne varan,
İlaveten:
Dinimizi en doğru şekilde öğrenme ve yaşama konusunda, Kur’an ve
sünneti birbirinden ayıranları, din istismarına kapı aralamak ile şöhret ve çıkar
devşirmeye çalışmakla itham ederek suçlayan,
Sünneti bugünlere taşıyan hadis külliyatımızın güvenilir olmadığını iddia
eden bir zihniyete asla itibar etmemeyi öğütleyen
İLGİLİLERİN ve İSLAM MÜMİNLERİNİN OKUYUP DEĞERLENDİRMESİ
UMUT VE DİLEĞİMLE, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI ile
İLGİLENEN MÜSLÜMANLARIN DİKKATLERİNE!..
M. Kemal Adal
I. ALLAH KUR’AN İLE BUYURDU Kİ:
II. KURAN'IN IŞIĞINDA NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI:
A.
*33/40:
HZ. MUHAMMED ALLAH'IN RESULÜ VE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR:
Nebi: Allah'ın (kendisine kitap indirilmiş) habercisidir.
Başka bir ifade ile: Seçilmiş kişi olan NEBİ,“Allah'ın kendisine vahiy yoluyla kitap ve şeriat verdiği ve bunları insanlara tebliğ etmekte RESUL ( Allah'ın Elçisi) olarak görevlendirdiği” Kişidir
Nebilerin (Allah'ın habercilerinin) hepsi, aynı zamanda resuldür (Allah'ın mesajını getiren elçisidir). Çünkü Allah'ın indirdiği Vahiy Kitaplarının hepsi, tahrif edilmemiş halleriyle şüphesiz Allah'ın (toplu / bütün) bir mesajıdır.
B.
**33/40: HZ. MUHAMMED
ALLAH'IN BİR RESULÜDÜR. RESULLERİN SONUNCUSU DEĞİLDİR.
C.
KUR'AN'I ASIL ÖĞRETEN ALLAH'TIR. (55/1-2).
D.
DİLEYENİ / DİLEDİĞİNİ, HİDAYETE ULAŞTIRAN SADECE VE
YALNIZ ALLAH'TIR (2/272; 28/56; 72/21.)
E.
KURAN
ve ÇEVİRİLERİ, 'Rahman tarafından öğretildiği için (55/1-2), hangi dille
konuşursa konuşsun / HANGİ DİLLE OKUNURSA OKUNSUN, TÜM İNSANLIK İÇİN ALLAH'TAN
BİR MESAJDIR. KIYAMETE KADAR HER ZAMAN İÇİN VE HER TOPLUMA ÖNGÖRÜLMÜŞ OLAN BİR
ELÇİDİR / RESULDÜR -
KUR’AN, PEYGAMBER'İN RİSALETİNİ DEVAM ETTİREN ÖLÜMSÜZ BİR ELÇİDİR (RESULDÜR).
F.
AYRICA
BAKINIZ: 15-07-2014 NEBİ
VE RESUL KAVRAMLARI - DOÇ ZEKİ BAYRAKTAR-YRD DOÇ FATİH ORUM - YÜKSELEN SÖZLER--TV
8
(Çok açık ve ayet delilli 1saat 17 dakikalık video-MKA)
III. TOPLUMLARIN PEYGAMBERLERİ (NEBİ VE / VEYA RESULÜ) KİMDİR?
1.Peygamber (nebi ve / veya resul) lerin hepsi, yaşadıkları / yaşatıldıkları çağda, içinde bulundukları toplumun / ümmetin / milletin, doğru yolu göstereni ve rehberi / önderi / lideridir. “…Her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.”(13/Rad/7) ve kim ne derse desin, bütün önderler / liderler / peygamberler sadece bir uyarıcıdır ve bütün toplumlar için (asıl) yol gösterici Allah'tır.
2. Peygamberler (nebiler ve / veya resuller) , sadece isimleri Kur'an'da yazılı olanlardan ibaret değildir (4 /Nisa /164; 40/Mümin/ 78).
a. Allah
“her topluma
/ millete/ ümmete" bir "resul" görevlendirmiştir (16 /Nahl/36).
b.
Görevlendirdiği her resulü de "ancak kendi toplumunun diliyle" göndermiştir
(14/İbrahim/4).
c. Ve
yüce Allah: "Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan
da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü
taşımaz. Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz “ ( 17/İsra/15)
diyerek yol ve yasasını da bildirmiştir.
3. Bu ayetlerin anlamından çıkarım olarak: Allah kıyamete kadar,“her topluma / millete/ ümmete, kendi toplumunun diliyle konuşan bir "resul" gönderecek ve böyle bir resul göndermedikçe de azap etmeyecektir”. Çünkü:
a.
Allah'ın sözü / vaadi, haktır / gerçektir; asla değişmez. (24/Nur/55;
35/Fatır/5; 17/İsra/77)
b. Hz.
Muhammed “…Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur.” (33/Ahzap/40)
ayetinin anlamı, Hz. Muhammed’in de “Allah’ın resullerinden bir resul / elçilerinden bir elçi“ ve “nebilerin sonuncusu “ olduğudur.
4. (33/Ahzap/40) ayetinin anlamı / manası, Kur’an’ın bütünsel mesajı içinde “muhkem” dir / açıktır, sağlamdır.
a.
Ayet, açık ve net olarak: “ Allah’ın Resullerinden / Allah’ın mesajını ileten elçilerinden, bir
resul / elçi olan” Hz. Muhammed’ in ölümüyle: Sadece, “Nebilik / kendisine elçi melek
Cebrail vasıtasıyla kitap indirilme / Risalet (Allah Tarafından bir insanın,
peygamberlik ile görevlendirmesi) son bulmuştur” anlamında olup; bu ayette Hz. Muhammed’in,
“son resul / resullerin sonuncusu” olduğu ifade edilmemektedir.
b.. “Bütün insanlara / insanlığa
bir müjdeci ve uyarıcı” (34/Sebe/28) ve “Âlemlere rahmet” (21/Enbiya/107) bir Peygamber olarak Hz. Muhammed:
(1). Resulullah / Allah’ın mesajını getiren bir elçisi; (Allah’ın resulü)
(2). Nebiyullah / Kendisine Kitap (Kur’an) verilen nebi / Allah’ın bir
habercisi
(3). Hatemülenbiya / Nebilerin ( Kendisine kitap indirilerek Allah tarafından
görevlendirilen peygamberlerin ) sonuncusudur.
c. BU BAĞLAMDA
HZ. MUHAMMED, DİLİ / LİSANI NE OLURSA OLSUN, DUYURUP TEBLİĞ ETTİĞİ KUR’AN’IN
KIYAMETE KADAR ULAŞTIĞI HER TOPLUMUN / MİLLETİN / ÜMMETİN DE (İNANIYORLARSA)
NEBİSİDİR.
5. Son resul değil, son nebi olan Hz. Muhammed’e indirilen Kitap Kur’an’dır ve Kur’an, Allah’ın vahyettiği Kitapların da sonuncusudur. Allah kıyamete kadar elçi melek Cebrail vasıtasıyla başka “Kitap” indirmeyecektir. Çünkü:
a. “Allah katında din İslam'dır” (3/Ali İmran/19)
ve İslam, son dindir: ” Kim İslam'dan / Allah'a teslim olmaktan gayrı bir din ararsa artık
o, ondan asla kabul edilmeyecektir” (3/Ali İmran/85).
b. Allah
kıyamete kadar bütün insanlık için, “din olarak İslam'ı / Allah'a teslim olmayı seçmiş; dinini kemale
erdirmiş, üzerimizdeki nimetini tamamlamıştır” (5/ Maide/3). Elçi melek Cebrail vasıtasıyla yaptığı “vahiy” kanalını
kapatmıştır.
6. İnsanlar “Sorumlu varlık” olarak yaratılmışlardır. Ahiret’te, yaratılanların hiçbiri hariç olmaksızın bütün insanlar, Allah tarafından “kendilerine elçi gönderilenler ve gönderilen elçileri de dâhil olarak mutlaka hesaba çekilecektir” (Bakınız: 7/6-9;18/47-49;19/94-95; 20/111-112.)
a. “Biz,
uyarıcıları olmayan hiçbir kenti / uygarlığı helâk etmemişizdir. Uyarı /
hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz.” (22/Şuara/208-209)Buyuran; “Hiç kuşkusuz, o zikiri / Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve
şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.” (15/Hicr/9) güvencesiyle, “Hepiniz bundan sorumlu tutulacaksınız / bundan hesaba çekileceksiniz” (43/Zuhruf /44) uyarısı
ile indirdiği son kitap olan Kur’an’ı, yüce Allah, son nebiden
sonrası kıyamete kadar yaratacağı tüm insanlara da, kendisinin mesajını
ileten bir resul (elçi) olarak lütfetmiştir /görevlendirmiştir.
[Çünkü: Peygamberler de dahil herkes, sağken
bildiğine tanıktır/şahittir: Yani Nebiler de öldükten sonra resullük / Allah’ın mesajını iletme görevleri bir
beşer olarak yapamazlar.
“Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: "Size ne
cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi
biçimde bilen sensin, sen!" (5/Maide/109)
“Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın yanında beni
ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?"
İsa dedi: "Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek
benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen
benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet
sen, gaybları çok iyi bilensin!""Onlara, senin bana emrettiğin şu
sözden başka bir şey söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan
Allah'a kulluk edin.' İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni
vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey
üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın." (5/Maide/116-117)]
b. Kur’an,
“Bütün âlemler için, bir ‘uyarıcı’ (25/Furkan/1);‘bir öğüt’ (68/Kalem/52); ‘bir zikir’ dir” (38/Sad/87).
c. KUR'AN, KIYAMETE
KADAR ULAŞTIĞI / ULAŞACAĞI HER TOPLUMUN / MİLLETİN / ÜMMETİN DE RESULÜDÜR /
ELÇİSİDİR. (Bakınız: 3/101; 5/15; 11/1-3; 14/1; 27/2,77, 32/3; 34/6; 42/52;
51/50-51; 65/11.)
7. Resul olan Kur’an’ın orjinali Arapçadır ve Arapça bilen herkese resuldür, Allah’ın Mesajını Arapça bilenlere iletebilir. Arapça bilmeyenler ve manasını anlamadan Arapçasını “oku” yanlar, sadece onun resul olduğunu kabul etmekle, Allah’ın mesajını alıp anlamış olamazlar ve sorumluluklarının da bilincine varamazlar.
a.
Her sözü hak ve asla değişmez / değiştirilemez olan yüce Allah, “Ve biz, bir resul
göndermedikçe azap edici değiliz “( 17/İsra/15) diyerek, görevlendirdiği her resulü
de "ancak kendi toplumunun diliyle" (14 / İbrahim / 4) göndermiş olduğuna göre,
Arapça orjinal Kur’an’ın resullük görevini yapabilmesi, ancak ulaştığı
/ulaşacağı toplumun diline çevrilmesiyle mümkündür.
b. BU SEBEPLE,
HER ÇAĞDA VE ZAMANIMIZDA, KUR'AN’IN ANA DİLDE DOĞRU ÇEVİRİLERİ / MEALLERİ DE,
KIYAMETE KADAR, ULAŞTIĞI O DİLİ / LİSANI KONUŞAN TOPLUMUN / MİLLETİN /
ÜMMETİN RESULÜDÜR / ELÇİSİDİR.
8. Hz. Muhammed ölmüştür ve rabbine / Refîk-i a'la'ya, yüce dosta
kavuşmuştur. Zamanımızda ve kıyamete kadar o, Arapça bilsin - bilmesin /
Arapçayı anlasın – anlamasın, bütün müslümanların inandığı indirilmiş “kitap”
olan, Allah mesajı Kur’an’ın indirildiği peygamberidir. Başka peygamber de
gelmeyecektir, boşuna başka peygamber arayıp sormayın.
a. Zamanımızda toplumumuzun resulü olarak, Kur’an’daki Allah’ın
mesajını anadilimizde bize iletebilen yazılmış “Kur’an Mealleri” varken ve onu
“oku” yarak doğrudan Allah’ın mesajına ulaşabilirken, aklını işleten samimi
“Mümin ve Müslim”lerdenseniz, başka aracılar (şeyhler, şıhlar) da
aramayınız, Allah’tan başkasından medet ummayınız.
b.
“Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi;
ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte
müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye kadirdir. “ (5/Maide/19)
c.“İşte sana o
Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup
sakınanlar için.” (2/Bakara/2)
8. Tüm seçim ve tercihlerimizde, Allah’ın bize verdiği aklımızı kullanalım, daima haktan, haklıdan ve mazlumdan yana olup; zalime ve zalimin zulmüne, her türlü haksızlığa da karşı çıkalım:
“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.
Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi
duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.”
Lütfen Dikkat ediniz: “O yaman aldatıcı, o çok gururlu, sizi sakın Allah ile aldatmasın
M. Kemal Adal
https://kemaladal.blogspot.com/2018/05/peygamberlere-ne-gerek-var-toplumlarin.html
IV. HZ. MUHAMMED HÜKÜM KOYAR MI? ALLAH'A VE RESULÜNE İTAAT KAVRAMINI NASIL ANLAMALIYIZ?
Hz Muhammed
as Hüküm Koyar mı?
Bu makalemizde “İslami
konularda hüküm koyma yetkisi Allah’ın dışında Hz.Muhammed (as)'ada verildi
mi?” sorusunun cevabını Kur'an dan almaya gayret edeceğiz.
Bu soru asırlardır tartışılan,
fakat alimler tarafından bir türlü fikir birlikteliği sağlanamamış konulardan
birisidir. Öncelikle konu ile alakalı
“Hz.Muhammed (as) hüküm koyabilir” iddiasında bulunanların delillerini kısaca
paylaşalım isterseniz.
A.
“Hz.Muhammed
(as) da hüküm koyabilir” iddiasında olan kesim, aşağıda mealen verilmiş
ayetleri delil göstererek onun da hüküm koyabileceği kanaatine varmışlar. Bu
ayetler;
1-
Yukarıda ki ayetlere aynı
yaklaşım tarzı ile başka bir ayete bakalım.
Böyle bir durumda da Allahı incitenler ve Resulü incitenler dememiz lazım ki, bunu düşünmek olacak iş değildir. Çünkü müşrikler Resulü incitebilir fakat hiçbir kuvvet Allahı incitemez.
Bu ayette anlatılmak istenen, tabiri caizse Allah cc , “Resule yapılan bana yapılmıştır” mesajını vermiştir.
2-
Allah cc Nebilerden, Resule
tabi olacaklarına dair söz almıştı.
Öncelikle her peygamber hem Nebidir, hem Resuldür. Peygamber önce Nebi ünvanını alır, sonra Resul olur.
Biraz daha açalım isterseniz.
1-
2-
3-
3-
Nisa suresi 13-14 üncü ayetleri
inceleyelim şimdi
4-
Yani Resule (sav)
itaat, Allah'a (cc) itaattir.
[Onun içindir ki tüm peygamberler, bir beşer Nebi olması sebebiyle insan olarak söylediği her söze / hadise, sünnetine itaat edilmesini değil, Allah resulü olarak söylediği vahiy sözüne, Allah kelamına, sünnetullah'a, İndirdiği kitaba itaat edilmesini vurgulayarak ifade etmişlerdir.
"Ben sizin için emin
bir resulüm. Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin." 26. sure (ŞUARA) Hz. Nuh:107-108,110, Hz. Hud:125-126,
131, Hz. Salih:143-144, 150, Hz. Lut:162-163, Hz. Şuayb:178-179 ayet- MKA )]
5-
Hüküm
Koyucu Yalnız Allah'tır
Doğrusunu Allah bilir...
"Rabbim sözlerimizdeki hatalarımızdan ötürü affet"
Yazan: Serdar ÇAPAR - 11/03/2015
Hata ve eklemeler için:
kuranbilinci@gmail.com
Not: Çalışmaları hazırlarken yararlandığımız kişileri ve kaynakları zikretmeye
çalıştık. Unuttuklarımız varsa haklarını helal etsin. Hepsine teşekkür ederiz.
http://www.kuranbilinci.org/2015/03/hz-muhammed-asda-hukum-koyar-m.html
https://kemaladal.blogspot.com/2017/04/hz-muhammed-hukum-koyar-mi.html
https://kemaladal.blogspot.com/2017/04/hz-muhammed-hukum-koyar-mi.html
V.
HZ. PEYGAMBER'İN DİNDEKİ KONUMU
DİYANET / MÜFTÜLÜK YETKİLİLERİ VE CAMİ HOCALARIMIZCA DA, İRŞAD, VAAZ (NASİHAT), HUTBE, SORU CEVAPLAMA (FETVA) VE
BENZERİ GÖREVLERİNİN İCRASINDA, BU
YAZIDAN YARARLANILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ UMUT VE DİLEĞİMLE...
M. Kemal Adal
_______28.02.2018_______
KONUK YAZAR
Prof. Dr. İsmail Yakıt
Hz. Peygamber’in
dindeki konumu
Günümüzde en önemli konulardan ve hatta bu hususta yapılan
tartışmalardan biri Hz. Peygamber’in dindeki konumunun belirlenmesidir. Bu
konuda pek çok kişi maalesef ifrat veya tefritten kurtulamıyor.
Bazıları Hz. Peygamber’i Allah’ın elçiliği sıfatının yanı sıra âdeta Allah’ın ortağı veya muhalifi veya ümmeti için Allah’la pazarlığa oturan biri gibi din adına yanlış bir konuma yerleştirip ifrata düşüyor.
Bazıları da Hz. Peygamber’i ve onun dinî ve ahlâkî konulardaki sahih sünnetini dinden tecrit ederek, uygulamalardaki temel espri ve hikmeti kavrayamayarak onun görev alanını iyice daraltıp âdeta “postacı” gibi gösterip tefritte kalıyorlar. Hatta Kur’an’ı yorumlamada kendilerine tanıdıkları hakkı Hz. Peygamber’e tanımıyorlar.
Bazıları Hz. Peygamber’i Allah’ın elçiliği sıfatının yanı sıra âdeta Allah’ın ortağı veya muhalifi veya ümmeti için Allah’la pazarlığa oturan biri gibi din adına yanlış bir konuma yerleştirip ifrata düşüyor.
Bazıları da Hz. Peygamber’i ve onun dinî ve ahlâkî konulardaki sahih sünnetini dinden tecrit ederek, uygulamalardaki temel espri ve hikmeti kavrayamayarak onun görev alanını iyice daraltıp âdeta “postacı” gibi gösterip tefritte kalıyorlar. Hatta Kur’an’ı yorumlamada kendilerine tanıdıkları hakkı Hz. Peygamber’e tanımıyorlar.
İşte bu ve benzeri hususlarda Hz. Peygamber’in dindeki konumu
nasıl olmalı? Onun dindeki yeri nedir ve ne
değildir gibi soruların cevaplarını aramaya ve bu konuda temel bazı ilkeleri
belirlemeye çalışacağız.
Sözlerime yurtdışından bir anıyla başlamak
istiyorum. Fransa’da doktora çalışmalarım esnasında tanıştığım yabancı
arkadaşlarla, bir gün Sorbonne Üniversitesi’nin koridorlarında sohbet
ediyorduk. Konu, yanılmıyorsam; insanın ve hayatın anlamı üzerine dinlerin
getirdikleri idi. Bu arada beni tanımayan gruptaki bir yabancı benim hangi
dinden olduğumu sordu. Ben daha cevap vermeden Hıristiyan olan Fransız,
benim “Muhammedî” olduğumu söyledi. Bunun üzerine ben
de “Ben,
sizin kastettiğiniz anlamda Muhammedî değilim. Ben Müslümanım” dedim.
Sonra bunu kendilerine izah ettim. Eğer Hz. Muhammed’i, Hz. Musa veya Hz. İsa gibi bir din kurucusu şeklinde anlıyorsanız -ki bu anlayış yanlıştır- Ben Muhammedî değilim. Çünkü Hz. Muhammed, din kurucusu değildir. İslâm Dini’nin kurucusu Hz. Peygamber değil, Hz. Allah’tır. Kur’an İslâm dininin kurucusu ve sahibini Allah olarak gösteriyor. Hz. Peygamber yine Kur’an’a göre Onun kulu ve elçisidir. Bu dini tebliğe memur kılınmıştır.
Aslında Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer peygamberlerin yaptıkları da aynıydı. Ne yazık ki onların getirdiği vahiyler beşerî tahrifata uğrayınca, getirdikleri din değişti. Sadece din değil, dinin kurucuları da değişti. Peygamberler din kurucuları oldular. Hz. Musa’nın dinine Musevilik, Hz. İsa’nın dinine İsevilik adı verildi. Hâlbuki İslâm dininin kaynağı Kur’an, hiçbir değişikliğe uğramamıştır ve herkes her asırda yeniden orijinal kaynağa müracaat etme şansına sahiptir.
Dolayısıyla sizin anladığınız anlamda yani din kurucusu anlamında biz “Muhammedî” değiliz. Şayet Hz. Muhammedi örnek alanlar, onun yolundan gidenler veya ona tabi olanlar anlamında ise Muhammedî tabirinin bir sakıncası yoktur. Ancak “Muhammedî” tabiri yerine “Müslüman” demek daha doğrudur.
Sonra bunu kendilerine izah ettim. Eğer Hz. Muhammed’i, Hz. Musa veya Hz. İsa gibi bir din kurucusu şeklinde anlıyorsanız -ki bu anlayış yanlıştır- Ben Muhammedî değilim. Çünkü Hz. Muhammed, din kurucusu değildir. İslâm Dini’nin kurucusu Hz. Peygamber değil, Hz. Allah’tır. Kur’an İslâm dininin kurucusu ve sahibini Allah olarak gösteriyor. Hz. Peygamber yine Kur’an’a göre Onun kulu ve elçisidir. Bu dini tebliğe memur kılınmıştır.
Aslında Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer peygamberlerin yaptıkları da aynıydı. Ne yazık ki onların getirdiği vahiyler beşerî tahrifata uğrayınca, getirdikleri din değişti. Sadece din değil, dinin kurucuları da değişti. Peygamberler din kurucuları oldular. Hz. Musa’nın dinine Musevilik, Hz. İsa’nın dinine İsevilik adı verildi. Hâlbuki İslâm dininin kaynağı Kur’an, hiçbir değişikliğe uğramamıştır ve herkes her asırda yeniden orijinal kaynağa müracaat etme şansına sahiptir.
Dolayısıyla sizin anladığınız anlamda yani din kurucusu anlamında biz “Muhammedî” değiliz. Şayet Hz. Muhammedi örnek alanlar, onun yolundan gidenler veya ona tabi olanlar anlamında ise Muhammedî tabirinin bir sakıncası yoktur. Ancak “Muhammedî” tabiri yerine “Müslüman” demek daha doğrudur.
Musevilik ve İseviliğin bozulması sadece kutsal kitaplarının
değişmesiyle olmadı. Aynı zamanda “peygamber” kavramı üzerindeki telakkiler de değişti. Yahudiler peygamberleri Allah katına çıkardılar, O’ndan da güçlü
görmeye başladılar.
Meselâ Hz. Yakub’a “İsrail” denmesi Tevrat’ın ifadesine göre “Rabble güreşen ve O’nu yenen” (Tekvin, 32/28) demektir. Böylece Rab Yahova’nın gücü peygamberin gücüne göre tâli plânda kaldı.
Bilakis Hz. Musa için de durum aynı oldu. Hıristiyanlar, Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu telakki ettiler. Onu beşerî vasıflardan sıyırıp ulûhiyete derc ettiler. Dolayısıyla tevhitle beraber, din de gitti.
Meselâ Hz. Yakub’a “İsrail” denmesi Tevrat’ın ifadesine göre “Rabble güreşen ve O’nu yenen” (Tekvin, 32/28) demektir. Böylece Rab Yahova’nın gücü peygamberin gücüne göre tâli plânda kaldı.
Bilakis Hz. Musa için de durum aynı oldu. Hıristiyanlar, Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu telakki ettiler. Onu beşerî vasıflardan sıyırıp ulûhiyete derc ettiler. Dolayısıyla tevhitle beraber, din de gitti.
İşte peygamberi, peygamber olma özelliğinden
alıp onu Allah’ın yerine koyar ve Onun vazifelerini yapma görevi verirlerse
olacak olan budur. Yani din bozulur. Kur’an bu hususa dikkat çekmektedir. Hem Allah’ın hem de peygamberin
görevi, yetkileri âyetlerde belirtilmiştir.
İşte bu sebepten dolayı insanlığa bir elçiyle din göndermek insanlığa vazifelerini hatırlatmak, emir ve vahiylerle onu donatmak, doğru yolu göstermek, sonunda onları hesaba çekmek ve benzerleri hep Allah’a ait işlerdir.
İşte bu sebepten dolayı insanlığa bir elçiyle din göndermek insanlığa vazifelerini hatırlatmak, emir ve vahiylerle onu donatmak, doğru yolu göstermek, sonunda onları hesaba çekmek ve benzerleri hep Allah’a ait işlerdir.
İslâm dininin sınırlarını ve muhtevasını Kur’an
tayin etmektedir.
Kur’an’a göre din konusunda hüküm Allah’a aittir. Öyleyse insanlığa dini gönderme, temellendirme, onun muhtevasını tayin ve sınırını çizme ve din konusunda hüküm verme yetkisi Allah’a ait olduğundan Hz. Peygamber din kurma konusunda kendiliğinden bir şey getirmemiştir. O, kendine vahyedileni iletmiş ve o vahyin evrensel buyruklarını anlamada, yorumlamada ve hayata geçirmede canlı bir örnek olmuştur.
Aksi takdirde Kur’anî vahyi tebliğ eden Hz. Peygamber din kurma konusunda Allah’a ortak olmuş olur ki bunun adı da Kur’an’da şirktir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber Kur’an’a muhalif bir şey söyleyemez, ortaya koyamaz. Şayet Hz. Peygamber’e isnat edilen söz veya fiillerden Kur’an’la çelişen varsa o sözün veya fiilin Hz. Peygamber’e aidiyeti kabul edilemez. Aksi takdirde peygamber / nebi, elçilik görevini yapmamış olur.
[Oysa Kur'an ile çelişen ve hatta kur'an ayetini nesheden (kaldıran) buna rağmen sahih kabul edilen hadisler vardır ki sorgulayan ihlaslı bir müminin bunlara samimiyetle inanması muhaldir. (olmaz, olamaz, batıldır, boş sözdür. Hatırlayalım ki Allah bu konuda:
O; Kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o. 53 / Necm / 3-4
Kur’an’a göre din konusunda hüküm Allah’a aittir. Öyleyse insanlığa dini gönderme, temellendirme, onun muhtevasını tayin ve sınırını çizme ve din konusunda hüküm verme yetkisi Allah’a ait olduğundan Hz. Peygamber din kurma konusunda kendiliğinden bir şey getirmemiştir. O, kendine vahyedileni iletmiş ve o vahyin evrensel buyruklarını anlamada, yorumlamada ve hayata geçirmede canlı bir örnek olmuştur.
Aksi takdirde Kur’anî vahyi tebliğ eden Hz. Peygamber din kurma konusunda Allah’a ortak olmuş olur ki bunun adı da Kur’an’da şirktir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber Kur’an’a muhalif bir şey söyleyemez, ortaya koyamaz. Şayet Hz. Peygamber’e isnat edilen söz veya fiillerden Kur’an’la çelişen varsa o sözün veya fiilin Hz. Peygamber’e aidiyeti kabul edilemez. Aksi takdirde peygamber / nebi, elçilik görevini yapmamış olur.
[Oysa Kur'an ile çelişen ve hatta kur'an ayetini nesheden (kaldıran) buna rağmen sahih kabul edilen hadisler vardır ki sorgulayan ihlaslı bir müminin bunlara samimiyetle inanması muhaldir. (olmaz, olamaz, batıldır, boş sözdür. Hatırlayalım ki Allah bu konuda:
O; Kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o. 53 / Necm / 3-4
“Az kalsın
seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin
diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni
dost edinirlerdi. Eğer biz seni
sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin.
İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırdık. Ve bize
karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın. “ 17 / İSRÂ / 73-75. ayetler
“Eğer bazı
lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, Yemin olsun, ondan sağ
elini koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.” 69 /HÂKKA / 44-47. ayetler
Buyurmuştur ki bu sebeple hangi hadis külliyatında nakledilmiş olursa olsun, sahih hadis diyerek kim tarafından iddia edilirse edilsin kur'anla çelişen söz veya sünnet/ tutum ve davranış Hz. Muhammed'in Hadis veya sünneti / tutum ve davranışı olmaz olamaz. Müslümanın görevi dinin esası olan kur'an'a uyabilmek için kur'anla çelişen bu gibi uydurulmuş hadisleri ayırt edebilmeyi başaracak çaba içinde dinini yaşamasıdır. MKA]
B.
HZ. PEYGAMBER DİNİN
TAMAMLAYICISI DEĞİLDİR:
Hz. Peygamber’i
İslâm dininin tamamlayıcısı olarak göstermek Kur’an’a muhalif bir
düşüncedir.
Zira Kur’an’da: “El-yevme ekmeltu lekum dînekum…” (Mâide,5/3) “Bugün sizin dininizi tamamladım.” denmektedir.
Tamamlama anlamında “ekmeltu” kelimesi kullanılmıştır. Yani “mükemmel kıldım”. Mükemmel olan bir şeyde eğrilik, yanlışlık, eksiklik vs. olmaz.
Dolayısıyla din Allah tarafından tam ve mükemmel hale getirilmiş ve Kur’an’da bunun çerçevesi ve muhtevası tam anlamıyla verilmiştir.
Hz. Peygamber’in hadislerini bir başka tabirle, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerini Kur’an’ın tamamlayıcısı gibi değerlendirmek ve bunu bir inanç konusu yapmak her şeyden evvel bu âyete ters düşer.
Kaldı ki Hz. Peygamber Allah’a hiçbir konuda muhalefet etmez ve etmemiştir. Allah’ın din konusunda gösterdiklerini eksik bularak tamamlamak gibi bir davranış içinde bulunmamıştır.
Onun görevi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Allah tarafından tam olarak gönderilen bu dini, anlamada, yorumlamada ve hayata geçirmede canlı bir örnek olma keyfiyetidir.
Şayet söylediği, ifade ettiği hususlar Kur’an’da yoksa o hususun dinin muhtevasından olmadığı düşünülmelidir.
Çünkü Hz. Peygamber çok fonksiyonlu bir şahsiyetti. Daha önce de belirttiğimiz gibi O, hem müftü hem hakim hem komutan hem devlet başkanı idi.
Dolayısıyla o, söz ve fiillerini hangi sıfatı, hangi fonksiyonu gereği icra etmişti? Bu husus iyi araştırılmalı ve hadisleri bu zaviyeden yeniden ele alınmalıdır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, şayet bir sözü veya fiili müftülük sıfatının gereği ise, o husus her inananı bağlar. Çünkü müftünün fetvası geneldir.
Şayet onun bir sözü veya fiili hakimlik (=kadılık) sıfatının gereği ise o, sadece o sahabeyi bağlar. Zira hakimin hükmü ferdîdir, yani özeldir.
Şayet söz veya fiili komutanlık sıfatının gereği ise o zamanki harp ve sulh şartlarına göre aldığı tavırdır ve harp tarihi açısından bir niteliğe haizdir.
Şayet söz veya fiili devlet başkanlığı sıfatının gereği ise, o da kendi devrinin, siyasî, sosyal, ekonomik, kültürel vs. özelliklerinden dolayı aldığı tavırdır ve siyasî tarih açısından oldukça önemlidir.
Dolayısıyla Hz.Peygamber’in her söylediğini dinî olarak telakki edemeyiz.
Zira Kur’an’da: “El-yevme ekmeltu lekum dînekum…” (Mâide,5/3) “Bugün sizin dininizi tamamladım.” denmektedir.
Tamamlama anlamında “ekmeltu” kelimesi kullanılmıştır. Yani “mükemmel kıldım”. Mükemmel olan bir şeyde eğrilik, yanlışlık, eksiklik vs. olmaz.
Dolayısıyla din Allah tarafından tam ve mükemmel hale getirilmiş ve Kur’an’da bunun çerçevesi ve muhtevası tam anlamıyla verilmiştir.
Hz. Peygamber’in hadislerini bir başka tabirle, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerini Kur’an’ın tamamlayıcısı gibi değerlendirmek ve bunu bir inanç konusu yapmak her şeyden evvel bu âyete ters düşer.
Kaldı ki Hz. Peygamber Allah’a hiçbir konuda muhalefet etmez ve etmemiştir. Allah’ın din konusunda gösterdiklerini eksik bularak tamamlamak gibi bir davranış içinde bulunmamıştır.
Onun görevi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Allah tarafından tam olarak gönderilen bu dini, anlamada, yorumlamada ve hayata geçirmede canlı bir örnek olma keyfiyetidir.
Şayet söylediği, ifade ettiği hususlar Kur’an’da yoksa o hususun dinin muhtevasından olmadığı düşünülmelidir.
Çünkü Hz. Peygamber çok fonksiyonlu bir şahsiyetti. Daha önce de belirttiğimiz gibi O, hem müftü hem hakim hem komutan hem devlet başkanı idi.
Dolayısıyla o, söz ve fiillerini hangi sıfatı, hangi fonksiyonu gereği icra etmişti? Bu husus iyi araştırılmalı ve hadisleri bu zaviyeden yeniden ele alınmalıdır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, şayet bir sözü veya fiili müftülük sıfatının gereği ise, o husus her inananı bağlar. Çünkü müftünün fetvası geneldir.
Şayet onun bir sözü veya fiili hakimlik (=kadılık) sıfatının gereği ise o, sadece o sahabeyi bağlar. Zira hakimin hükmü ferdîdir, yani özeldir.
Şayet söz veya fiili komutanlık sıfatının gereği ise o zamanki harp ve sulh şartlarına göre aldığı tavırdır ve harp tarihi açısından bir niteliğe haizdir.
Şayet söz veya fiili devlet başkanlığı sıfatının gereği ise, o da kendi devrinin, siyasî, sosyal, ekonomik, kültürel vs. özelliklerinden dolayı aldığı tavırdır ve siyasî tarih açısından oldukça önemlidir.
Dolayısıyla Hz.Peygamber’in her söylediğini dinî olarak telakki edemeyiz.
1.
Bütün bunların
ötesinde, yapılan dinî içtihatlar da hiçbir zaman dini tamamlayan hususlar
değildir.
Geçmişte yapılan içtihatlar ile günümüzde
yapılmakta olan içtihatlar ve yarın yapılacak olan içtihatlar bağlayıcı değildir.
Bir devrin veya bir dönemin din anlayışı, dinî konulardaki yorumları ve vardıkları neticeler hiçbir zaman bütün devir veya dönemleri kapsamaz. Çünkü İslâm dini, evrensel ve zaman üstü bir dindir. Kitabı Kur’an da bütün zamanların anlayış ve (zihniyet / anlayış) kaynak teşkil edecek orijinalliğe sahip yegâne kitaptır.
Ancak her devir, bir önceki devrin tecrübelerinden, fikrî gelişiminden elbette faydalanacaktır. Dolayısıyla dinî tefekkür, asırlar öncesi görüş ve kanaatlere mahkûm edilmemelidir. Aksi takdirde düşünce bazında statik bir anlayış hakim olur. Gerilik ve taklitçilik doğar.
Dinî tefekkür daima dinamik olmalı, her devirde değişen sosyal şartlara ve hayata ışık tutucu orijinal ve evrensel yorumlar getirilmelidir.
Şayet Müslümanlar geçmiş dönemlerin dinî yorumlarına hapsedilirse onlardan günümüzdeki dinamik hayata ayak uydurmalarını bekleyemeyiz.
Öyle bir din anlayışı içindeki Müslümanlar hayatın dışına ve hatta gerisine itilmiş olur. Bu durumda ise insanın mutluluğunu, dünya ve ahiret saadetini amaçlayan bir din, onun mutsuzluğunun kaynağı haline gelir.
Bir devrin veya bir dönemin din anlayışı, dinî konulardaki yorumları ve vardıkları neticeler hiçbir zaman bütün devir veya dönemleri kapsamaz. Çünkü İslâm dini, evrensel ve zaman üstü bir dindir. Kitabı Kur’an da bütün zamanların anlayış ve (zihniyet / anlayış) kaynak teşkil edecek orijinalliğe sahip yegâne kitaptır.
Ancak her devir, bir önceki devrin tecrübelerinden, fikrî gelişiminden elbette faydalanacaktır. Dolayısıyla dinî tefekkür, asırlar öncesi görüş ve kanaatlere mahkûm edilmemelidir. Aksi takdirde düşünce bazında statik bir anlayış hakim olur. Gerilik ve taklitçilik doğar.
Dinî tefekkür daima dinamik olmalı, her devirde değişen sosyal şartlara ve hayata ışık tutucu orijinal ve evrensel yorumlar getirilmelidir.
Şayet Müslümanlar geçmiş dönemlerin dinî yorumlarına hapsedilirse onlardan günümüzdeki dinamik hayata ayak uydurmalarını bekleyemeyiz.
Öyle bir din anlayışı içindeki Müslümanlar hayatın dışına ve hatta gerisine itilmiş olur. Bu durumda ise insanın mutluluğunu, dünya ve ahiret saadetini amaçlayan bir din, onun mutsuzluğunun kaynağı haline gelir.
2.
Şu halde din tam geldiğinden ne peygamber
tarafından tamamlanmış ne de İslâm âlimlerince yapılan içtihatlarla
tamamlanmıştır. Hz. Peygamber’in yaptığı Kur’an âyetlerinin anlaşılması,
yorumlanması ve bunların hayata geçirilmesi hususunda canlı örnek olma
keyfiyetidir. Âlimlerin içtihatları da kendi devirlerindeki bilgi, kültür ve din
anlayışları doğrultusunda yapılan yorumlardır.
Kur’an, tamamlanmış bir İslâm dini
serdettiğinden emir ve nehiyleriyle de din tamamlanmış demektir.
Gerçi Kur’an’daki her yasak, dinî nitelikli olmadığı gibi her emir de dinî bir muhteva arz etmemektedir.
Hz. Peygamber’in de emir ve yasakları ya Kur’anî çerçeve içinde vahyin yorumu, açıklamalarıdır yahut da çok fonksiyonel olan kişiliğinden dolayı, peygamberlik dışında taşıdığı sıfatının bir gereğidir.
Meselâ ipeğin yasak oluşu, Hz. Peygamber’in bir uygulamasıdır.
İpek, Arabistan’da üretilmiyordu. Çin’den Hindistan’a, oradan da İran yoluyla Suriye’ye yani Şam pazarlarına getirilip satılıyordu. Oldukça pahalı bir ithal malı idi. Hz. Peygamber’in devlet başkanı sıfatıyla, ekonomik açıdan zayıf olan ilk İslâm toplumunu bu nevi pahalı lüks tüketimlerden uzak tutmak için getirdiği bir yasaktır. Dinî olmaktan ziyade ekonomik bir tedbirdir.
Gerçi Kur’an’daki her yasak, dinî nitelikli olmadığı gibi her emir de dinî bir muhteva arz etmemektedir.
Hz. Peygamber’in de emir ve yasakları ya Kur’anî çerçeve içinde vahyin yorumu, açıklamalarıdır yahut da çok fonksiyonel olan kişiliğinden dolayı, peygamberlik dışında taşıdığı sıfatının bir gereğidir.
Meselâ ipeğin yasak oluşu, Hz. Peygamber’in bir uygulamasıdır.
İpek, Arabistan’da üretilmiyordu. Çin’den Hindistan’a, oradan da İran yoluyla Suriye’ye yani Şam pazarlarına getirilip satılıyordu. Oldukça pahalı bir ithal malı idi. Hz. Peygamber’in devlet başkanı sıfatıyla, ekonomik açıdan zayıf olan ilk İslâm toplumunu bu nevi pahalı lüks tüketimlerden uzak tutmak için getirdiği bir yasaktır. Dinî olmaktan ziyade ekonomik bir tedbirdir.
Kur’an’da ziynet kullanma yasağı yoktur. Sadece
kadınlara has ziynet eşyalarını veya takılarını teşhir yasağı vardır. Kadınlar teşhir
edemediklerinden takılara karşı tutkuları azalacaktır.
Erkeklerin ziynet olarak altın kullanmalarının yasaklanması Hz. Peygamber’in yine ekonomik tedbirlerinden biridir. Zira araştırıldığında görülecektir ki, o dönemde altın ticareti ve sarraflık Medineli Yahudilerin elindeydi. Müslümanların ellerindeki birikim ve tasarruflarının gayr-i müslimlere sermaye olarak akmaması için bu yasak getirilmiştir.
Erkeklerin ziynet olarak altın kullanmalarının yasaklanması Hz. Peygamber’in yine ekonomik tedbirlerinden biridir. Zira araştırıldığında görülecektir ki, o dönemde altın ticareti ve sarraflık Medineli Yahudilerin elindeydi. Müslümanların ellerindeki birikim ve tasarruflarının gayr-i müslimlere sermaye olarak akmaması için bu yasak getirilmiştir.
Kur’an’ın toplatılması hususunda yaygın olan
kanaate göre, Kur’an’ı Hz. Ebû
Bekir, Zeyd b. Sâbit başkanlığında bir komisyon tarafından tedvin ettirmiş,
eldeki bölük pörçük Kur’an sayfalarını ispatlı, şahitli olarak bir araya
getirmiş, onu mushaflaştırmıştır. Birçok Müslüman bir yandan bunu
söylerken -ki tarihî verilere göre bu olay doğrudur- diğer
yandan da Hz. Peygamber’in sağlığında vahiy kâtiplerine, gelen her âyetin hangi
surenin altına yazılacağını söyleyip Mescid-i Nebevî’de bulunan, varakları
hayvan derilerinden olan asıl mushafa yazdırdığını da söylerler.
Ayrıca her Ramazanda Cebrail ile birlikte Kur’an’ın hatim edildiği sağlam bilgilerimiz arasındadır. Mukabele veya hatim ise belli bir sıraya göre olur. Yani belli bir sureden başlayıp, belli bir sureye veya âyete kadar okunur. Bu olayda hangi sırayı takip ettiler? Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’de mushaf haline getirtip, surelere göre tasnif ettirdiği ve gelen her âyeti, emrettiği surenin altına yazdırdığı Kur’an nüshası nerede?
Ayrıca her Ramazanda Cebrail ile birlikte Kur’an’ın hatim edildiği sağlam bilgilerimiz arasındadır. Mukabele veya hatim ise belli bir sıraya göre olur. Yani belli bir sureden başlayıp, belli bir sureye veya âyete kadar okunur. Bu olayda hangi sırayı takip ettiler? Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’de mushaf haline getirtip, surelere göre tasnif ettirdiği ve gelen her âyeti, emrettiği surenin altına yazdırdığı Kur’an nüshası nerede?
İşte bütün bu sorular ve cevapları arka plânda
kalmıştır.
Kur’an’ı ilk mushaf haline getiren yukarıda söylediğimiz gibi Hz. Peygamber’dir. Hz. Ebû Bekir ve komisyonun yaptığı ellerde bulunan eksik, dağınık ve bölük pörçük -bazılarında hadislerle karışmış- sayfaları ayıklamak ve bir araya getirmektir. Biraraya getirilen bu varaklar Mescid-i Nebevi nüshası ışığında mushaflaştırılmıştır. Olay budur.
Yoksa ilk mushafı oluşturmak komisyonun işi değildir. Durum böyle olunca, tarih boyunca Şia mezhebi ve diğerlerinin “şu âyet alınmadı” “bu sure kasten yazılmadı” vs. gibi iddialarının asılsızlığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Kur’an’ı ilk mushaf haline getiren yukarıda söylediğimiz gibi Hz. Peygamber’dir. Hz. Ebû Bekir ve komisyonun yaptığı ellerde bulunan eksik, dağınık ve bölük pörçük -bazılarında hadislerle karışmış- sayfaları ayıklamak ve bir araya getirmektir. Biraraya getirilen bu varaklar Mescid-i Nebevi nüshası ışığında mushaflaştırılmıştır. Olay budur.
Yoksa ilk mushafı oluşturmak komisyonun işi değildir. Durum böyle olunca, tarih boyunca Şia mezhebi ve diğerlerinin “şu âyet alınmadı” “bu sure kasten yazılmadı” vs. gibi iddialarının asılsızlığı kendiliğinden ortaya çıkar.
E.
HZ. PEYGAMBER DİNEN VE AHLÂKEN YEGÂNE ÖRNEKTİR:
İnsanoğlunun hayatında birçok yönden örnek
aldığı, rehber edindiği kişiler yok değildir. Birçok mümtaz şahsiyet pek
çoğumuzun çeşitli vesilelerle örnek aldığı kişiler arasındadır. Dinî ve ahlâkî
konularda da örnek alınan kişiler vardır. Bunlar son derece tabii olan
hususlardır.
Ancak bu hususta Kur’anî ifadeyle “en güzel örnek” “usvetun hasenetun“, Hz. Peygamber’in bizzat kendisidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi
Ancak bu hususta Kur’anî ifadeyle “en güzel örnek” “usvetun hasenetun“, Hz. Peygamber’in bizzat kendisidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi
1.
Hz.
Peygamber, Allah’ın âlemlere olan ilâhî mesajının canlı bir örneği olduğundan,
ona uymanın, onu örnek almanın temel esprisi Ondan daha güzel ve daha iyi
kimsenin uygulayamayacağıdır. Zira ona mesajını veren Allah o mesajın nasıl
uygulanacağının mesajını da vermiştir. İşte bu anlamda Hz. Peygamber dinde
örnektir. Nitekim
âyette:
“Ey inananlar! Andolsun ki sizin için, Allah’a ve
Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın
elçisi en güzel örnektir“.(Ahzab,
33/21)
Bu âyette Hz. Peygamber’in en güzel
örnek Müslüman oluşu dinî ve ahlâkî temele dayanır.
Şöyle ki: “Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar“dan kasıt, inanmada, yaşamada ve dinî değerleri hayata
geçirmede, kısaca dünya ve ahiret saadetini umma konusunda Hz. Peygamber
örnektir. Yani İslâm dinini yaşama ve uygulamada Hz. Peygamber örnek
alınmalıdır.
İkinci husus âyete göre “Allah’ı çok anan kimseler için” Hz. Peygamber en güzel örnektir. Allah’ı çok anmaktan
kasıt O’nu sürekli hatırlamaktır. Hayatın her safhasında, gizli, âşikâr hep
Allah’la beraber olabilmektir. Yani davranışlarında, iç ve dış dünyasında ve
vicdanında O’nunla beraber olmak anlamındadır. Bu husus ise yüce ahlâkın bir gereğidir.
Öyleyse Hz. Peygamber ahlâkî değerleri hayata geçirme açısından da en güzel örnektir.
Öyleyse Hz. Peygamber ahlâkî değerleri hayata geçirme açısından da en güzel örnektir.
Nitekim bir başka âyette “Şüphesiz sen büyük bir ahlâk sahibisin” (Kalem, 68/4)
buyrulmaktadır.
Şu halde Hz. Peygamber, dinen ve ahlâken yegâne örnek alacağımız bir mümtaz şahsiyettir.
Şu halde Hz. Peygamber, dinen ve ahlâken yegâne örnek alacağımız bir mümtaz şahsiyettir.
2.
Hz. Peygamber’i örnek
alırken İslâm dini ile Arap örfünü birbirine karıştırmamamız gerekiyor.
Kısaca, Hz. Peygamber’i, Kur’an’da kendisine tahsis edilen
mümtaz yer ve görevin dışına çıkarmamalıyız. Unutmayalım ki peygamber
kavramındaki sapmalar dinin bozulmasının en büyük âmilidir.
Bu yazı Prof. Dr. İsmail YAKIT’ın “Hz. Peygamber’i Anlamak”
(Ötüken Neşriyat, 4. Basım, İstanbul, 2017) isimli kitabının 58-65. Sayfaları
arasından iktibas edilmiştir.
VI.
KUR'AN REHBERLİK İÇİN GEREKEN HER ŞEYİ İÇERİR
Mİ?
(DİNİ
ANLAMADA)
KURAN YETER Mİ?
Kashif Ahmed Shehzada
Çeviren: Afşin Bilgili
Redaktör: Mecid Demir
KURAN’IN, DİNİ ANLAMADA
YETERLİ OLDUĞU GÖRÜŞÜNE KARŞI GETİRİLEN İTİRAZLARIN İNCELENMESİ – 7
Şimdi ayetlere bakarak
Allah’ın, Kuran’ı kullarına rehberlik için yeterli bir kaynak olarak yaratıp yaratmadığını
inceleyelim.
http://www.kurandakidin.com/
KİTABIN TAMAMINI AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIYI TIKLAYARAK BİLGİSAYARINIZA İNDİREBİLİRSİNİZ.
KİTABIN TAMAMINI AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIYI TIKLAYARAK BİLGİSAYARINIZA İNDİREBİLİRSİNİZ.
VII.
KONU İLE İLGİLİ OLAN VİDEOYU AŞAĞIDAKİ
BAĞLANTIDAN ULAŞARAK İZLEYEBİLİRSİNİZ.
SAYIN KOMUTANIM , çok araştırma yapılarak hazırlamış olduğunuz uzun yazıyı zevkle ve merakla okudum . Elbette zaman zaman yapacağım çalışmalarımda istifade etmek için kısmetse başvuracağım . Allah (c.c.) emeğinizin karşılığını verecektir inşallah . Slm .
YanıtlaSilIncelenmesi ve değerlendirilmesi için özel zaman ayırarak,emek sarf ederek yazdığın metni çok güzel ve aydınlatıcı buldum.Eline emeğine sağlık diyor teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilSelam ve Sevgilerimle.
Zerrin Adal