İnanç /
itikat, insanların kişisel seçim, tercih ve sorumluluğu; eylemleriyle
beraber Dünya hayatındaki sınavıdır.
İslami
İtikada göre:
ALLAH,
indirdiği (Vahiy) ve gösterdiği (Kâinat ve İnsan) Kitaplarında, insanlara
Hak ile batılı / iyi ile kötüyü / doğru ile yanlışı / güzel ile çirkini anlatıp
gösterir. Dileyene / dilediğine bunları ayırt etme gücünü verir.
ALLAH, İnsanlara seçim
ve tercihlerine göre yol gösterir, onları kılavuzlayıp hidayete
erdirir.
ALLAH,
peygamberlerini sadece TEBLİĞ (Hakikati Duyurma), İNZAR (Uyarma) ve TEBŞİR
(Müjdeleme) ile görevlendirmiş ve yetkilendirmiştir.
Allah’ın peygamberlerine indirdiği
vahiy kitapları, insanlar için yolladığı mesajlarıdır. Allah mesajlarını
seçtiği peygamberlerine / elçilerine, toplumun anlaması için
o toplumun diliyle göndermiştir.
Allah’ın
elçisi / resulü olan son peygamber de (Hz. Muhammed), tüm
insanlar için kendisine Arapça olarak indirilen /vahyedilen Allah
sözünü (Kuran) , ana dili Arapça olmayan toplumlara, anlamaları için, o
toplumların diliyle konuşan kendi elçileriyle göndermiş ve tebliğ etmiştir.
Allah
Kuran’da: “Hakkında bilgin
olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu
tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur.
Atatürk de: “Türk
Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var
bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler
olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.
Atatürkçü
düşünceye göre toplumların temel kurumlarından birini oluşturan din, evrende
meydana gelen ve açıklanabilen olayların ötesindeki, ilmin sınırı ilerisindeki
gerçeği insanların anlaması, onunla temas etmesi ve ona uygun olarak yaşama
çabasıdır. Vahye dayanan dinlerin temel görevi, insanların kişiler olarak tek tek ulu
bir varlık olan Allah'a bağlanmalarını sağlamaktır ("Din" Atatürkçülük: Atatürkçü Düşünce Sistemi, Üçüncü Kitap, MEB
Yayını, İstanbul 1984, A.g.m., s. 225.)
Atatürk şöyle demiştir: "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin
devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasındaki
bağlılıktır" (Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve
Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, Ankara 1999 s.228),
"Milletimiz din ve dil gibi iki kuvvetli fazilete sahiptir. Bu faziletleri
hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz"(Kocatürk, a.g.e., s.233.)
"Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla
alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir
olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların
amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı
hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk'ün
Söylev ve Demeçleri II, Toplayan: Nimet Unan; Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Yayınları: I, İkinci Basım, 1959, s.128.) diyen Atatürk,
milletimizin dinini kaynağından öğrenmesi için çalışmıştır.
Elmalılı
Hamdi Yazır’ın, günümüzde de önde gelen İslam alimleri tarafından da hala
en güvenilir tefsir olarak kabul edilen, Hak Dini Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in
Türkçe Tefsiri), Atatürk'ün Diyanet İşleri Başkanlığı'na verdiği talimatı üzerine
yazdırılmıştır. Atatürk, bu eseri devlet eliyle bastırarak halka ücretsiz ve / veya çok ucuz
bir ücretle dağıttırmıştır. Kurân-ı Kerim'in Türkçeye çevrilmesi için Mehmet
Akif'e teklif götürmüştür. En iyi hadis kitabı olarak bilinen Buhari'nin hadis
kitabının Türkçeye çevrilerek 12 cilt halinde yayınlanmasını sağlamıştır. Görüldüğü gibi Atatürk, milletimizin dinini en iyi şekilde öğrenmesi için onlara Türkçe eserler sunmuştur.
Ancak O, dini çıkarlarına alet edip toplumu
geriletenlerle sürekli bir mücadele halinde idi. Bu konudaki düşüncelerini de
şöyle ifade etmiştir: Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç
kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bu gibi
din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve
sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir. (Kocatürk, a.g.e., s.77)
Kulak, göz ve
gönlünü kapatarak kendini Kuran’ı ve/veya Atatürk’ü anlamamak için şartlandıran
“bağnaz” ların asla bilmeyecekleri gerçek, “Samimi bir Mümin ve Müslim olmak, bilinçli
bir Atatürkçü olmaya engel değildir. Samimi bir Atatürkçü olmak da bilinçli bir
Mümin ve Müslim olmaya engel değildir.” gerçeğidir.
Toplumumuzun
kendini okumuş, tahsilli, aydın ve Atatürkçü olarak kabul eden ve / fakat
Kuran’ın gerçek muhtevasından haberdar olmayan kesimi, Kuran’a uzak
durmaktadır. Böyle yapmakla da, Atatürk’ün yapıp istediği gibi Kuran konusunda,
din konusunda bilgili ve donanımlı olmak yerine, bilgisiz ve cahil kalma
kararlılığını sürdürmektedir.
Kuran
söylemlerinin dışında toplumu yönlendiren yobaz ve yarı cahillerin
uydurmalarına / hurafelerine / iftiralarına karşılık, “Hayır! Yanlış, o öyle
değil. Kuran’ da bu konuda şöyle denmektedir” diyememek ve hatta dini konuları
tartışmaktan kaçınmak / kaçmak, Kuran’a göre yanlıştır, Atatürkçüyüm diyene ise hiç yakışmaz.
Her devirde
ve günümüzde, “Kuran’daki İslam” yerine, Allah’a iftira atarak / Allaha isnat
ederek, Allah adına din uyduranlar, dini gerçek amacından saptırarak sahte din
üreten, Kuran söylemiyle “ŞİRK” (Allah’a ortaklık) koşan “Allah ile aldatanlar” olmuştur, olacaktır.
Cumhuriyet
Türkiyesinde de, “Atatürkçü Düşünme Sistemi Uygulaması” yerine, Atatürk’ü
kişisel inanç ve anlayışına siper eden, Atatürk’e iftira atarak / Atatürk’e
isnat ederek, Atatürk adına laiklik ilkesini amacından saptırarak Atatürk’ün
yaptıklarına uymayan söylem ve eylemleri olan “Atatürk ile aldatanlar” olmuştur, olacaktır.
Allah'ın istediği
gibi bir Mümin ve Müslim olabilmenin yolu ile dini anlama konusunda
Atatürk’ün gösterdiği yol aynıdır. O yol Kuran’ın gösterdiği yoldur.
Türkiye'nin Atatürkçü Düşünce Sistemindeki lâiklik anlayışı, hiçbir şekilde dine karşı olmamıştır. İslâm dinini, maneviyatı, ahlakiyatı reddetmiş değildir. Atatürk, siyaset sahnesinde sömürülmekten kurtarmakla dini yüceltmiştir.
Ayrıca,
Türkiye Cumhuriyetinin lâik devlet anlayışını, Marksizmin her türlü dini inancı
ve Allah'ı reddeden ateizmi ile asla karıştırmamak lazımdır Ne Atatürk, ne de devrimin
öğretisini ortaya koymaya çalışmış olan aydınlar, hiçbir zaman din düşmanlığı
etmemişlerdir. Atatürk'ün
çabası toplum yaşamını laik bir temele oturtmaya yöneliktir. (Atatürk Yolu, Turhan Feyzioğlu
koordinatörlüğünde bir ekip tarafından hazırlanmıştır, Atatürk Araştırma
Merkezi yayını, Ankara 1987, s.218-219.)
Çağdaş bir devlet içinde mutlu bir yaşam sürdürebilmek için, Atatürk ilke
ve inkılaplarını tam anlamıyla anlamalı ve hayata geçirmeliyiz. Dinin kişisel
kazanç ve politik çıkar sağlamak amacıyla kullanılmasına, her iyi ve güzel şey
karşısında onu yok edecek gerici kuvvet oluşturmak için alet edilmesine engel
olan lâiklik ilkesine sahip çıkmalıyız.
Ardına düşüp
alınan yolun “Allah ile aldatanlar” ve/veya “Atatürk ile aldatanlar” ın yolu
olup olmadığını anlamanın yolu da Kuran’ı anadilde okuyup içindeki mesajı
algılayıp anlamaktır.
“Gerçek şu ki, insan için çalışıp
didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir.
Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.” (53/NECM/39-41)
BU İLETİYİ YAYMANIZ DİLEĞİ İLE İLGİLENENLERE SAYGIYLA
DUYURULUR.
Allah’ın Selam, Rahmet ve
Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti, Dileyenin üzerine olsun.
M. Kemal Adal
Son
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder