İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

12 Ocak 2016 Salı

KUR'AN’IN IŞIĞINDA AHİRET HAYATI


I.                    AHİRET HAYATI


Öncelikle ve özellikle belirtmek isterim ki kimsenin inancını yargılamak veya inancımı, itikadımı başkalarına belletmek gibi bir niyet ve maksadım yoktur, olamaz. Çünkü bu inancımla uyuşmaz.

 Her zaman, her ortamda, açık ve net olarak ifade ettiğim, tutum ve davranışlarımla da göstermeye çalıştığım şey, özümsediğimce, “Atatürkçü Düşünce” sahibi bir Türk (iftihar ediyorum) ve “Kur’an”a sarılmış bir Müslüman (Hamd ediyorum) olarak benimsediğim değerleri isteyenlerle paylaşmaktır.

 Dini içerikli yazılarımdaki muhataplarım, ancak inananlar ve bir müminin Kuran’ dan edindiği İslam itikadını bilmek isteyenlerdir.

A.                 AMACIM:


“İnsan, Kâinat ve vahiy Kitapları”ndan görüp bildiğimce Hakkı / gerçeği, görüp bilmek isteyenlerin görüş sahasına koymaktır.

 Ne Atatürkçü Düşünce Sistemi ve ne de İslami İtikat, kimsenin tekelinde değildir. Bu bağlamda muhataplarımın, amacım doğrultusunda muhatabı olabilmek için uğraşıyı ibadet bilmekteyim.

 İman, Allah ve kul arasındadır, kimde olduğunu da Allah bilir. Kimsenin dini inancı kimseyi ilgilendirmez; beni de ilgilendirmez ama hiçbir “Kitap” bilgisine dayanmaksızın, “Kuran Değerleri”ni,  bilgisizce cehaletten veya daha kötüsü bilip de nefsi çıkarı için, kişisel arzusu için kullananlar, aslından saptıranlar ve her ne maksatla olursa olsun insanları Allah ile aldatanlar, Kuran’a iftira atanlar, topluma zarar verenler karşısında sessiz kalamam.

 Bunların inançlarıyla değil, bunların inancımla ilgili yanlışlarını, haksızlıklarını gösterebilmeyi de “cihad” olarak bilirim.

 Çok sık “Dini içerikli” yazmamın sebebi ve yazılarımın çerçevesi budur. Bu yazı da Kuran ayetlerinin derlenmesiyle oluşturulmuş, oldukça uzun bir inceleme ve tefekkür yazısıdır.

Artık dileyen yazıyı okur, düşünür; dileyen vazgeçer / vazgeçmez, bildiğine bakar.

Bilgi, emek ister; iş, çaba – gayret ister. İşitelim, görelim; okuyalım, bilelim


B.                 AHİRET HAYATI:


 Ahiret hayatı gayba ait haber ve bilgilerden oluşur ve İslam itikadında imanın şartlarından birisidir. Ahiret hayatı, aslında Dünya (yeryüzü) hayatının bir devamıdır.

 Ahiret ile Dünya, metal bir paranın yazı-tura yüzü gibi bölünmez bir bütün olup, işin aslı,“Ruh”  için, halden hale ve âlemden âleme geçişli tek bir hayatın var olduğudur.

 Ahiret,  gayb (vahye / nakle dayalı bilgi olmaksızın hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı) âlemidir. Ahiret hayatı, İnsanın halden, hale geçmesinin tezahürüdür.

1.                 GAYB:


Gayb kelimesi Kuran'da altmış yerde geçer.

a)                Gayb kelimesi Allah'a nispet olunduğu yerlerde sadece Allah tarafından bilinebilen mutlak gaybı ifade eder.


İlgili ayet ve hadislerin bazılarında gaybı sadece Allah'ın bildiği ifade edilmekte (bk. 6 / Enam /59; 10/Yunus/20; 11/Hud/123; Buhari, İstiskâ, 29, Tevhid, 4; Müslim, İman, 77), bir kısmında ise Allah'ın dilediği kullarını gayb konusunda bilgilendirdiği (3/Âli İmran/179; 72/Cin/26-27) haber verilmektedir.

Bu bağlamda Hz. İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunun gösterildiği (6/Enam/75), Hz. Yusuf'a rüyaları yorumlama ilminin ve kavminin yiyeceği yemekleri önceden bilme yeteneğinin verildiği (12/Yusuf/21, 37), Hz. İsa'nın, İsrailoğulları'nın evlerinde ne yiyip neleri biriktirdiklerine vâkıf olup bunları kendilerine haber verdiği (3/Âli İmran/49) belirtilmektedir.

Buna göre:

b)                Gaybı, sadece Allah'ın bildiği mutlak gayb; O'nun bildirdikleri tarafından bilinebilen izafi gayb şeklinde ikiye ayırmak mümkündür.


 Hz. Peygamber de Allah'ın kendisine öğrettiklerinin dışında gayb hakkında bilgiye sahip değildi (6/Enam/50; 7/Araf/188; Müslim, İman, 287; Tirmizî, Tefsir, 7).

 Kuran mutlak gaybın bilinmesini sadece Allah'a tahsis etmiş, bu niteliğin diğer yaratıklardan birine tahsis edilmesini tevhide aykırı bulmuş, gayb kapılarını zorlama denemeleri olan fal, kehanet vb. yollara başvurmayı şiddetle yasaklamıştır.

 Gayba ait haber ve bilgiler içermesi sebebiyle, uzaktan gaybı taşlayanlarca bir çok hurafe ile doldurulan Ahiret hayatı hakkında bildiklerimi, bu hurafelerden arındırmak niyet ve maksadıyla, sadece Kuran ayetlerinde anlatılanları, anladığımca özetleyerek paylaşacağım.

2.                 ÖLÜM:


a)                Ölümün anlamı:


Ölüm,  canın / ruhun bedenden çıkmasıyla, bedenin fonksiyon ve işlevinin son bulması, bitmesidir. Ölen, biten, sonlanan sadece bedendir. Ruh /can, bedenden çıkmakla ölmez.

Ruh / can, yaşayan bedeninden uyku halindeyken de, bedenle irtibatını kesmeksizin bedeninden bağımsız hareket edebilir. Rüyalar buna delildir.

Uyku ile ölümün farkı, bedenin ölümü halinde, ruhun çıktığı bedenine tekrar kendi gücüyle girememesidir.


Ruhu / canı bedeninden tam olarak ve kesinlikle çıkan kişi için, Dünya hayatı bitmiş, Ahiret hayatı başlamıştır. O insan için ölüm, ruhunun bir halden ve âlemden bir başka hal ve âleme bireysel olarak geçmesi demektir.

Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile…” (4/Nisa/78)

Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (21/Enbiya/35)

Ölümü aranızda biz takdir ettik. Biz önüne geçilecekler değiliz. Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız.” (56/Vakıa/60-61)

b)                İnananların / iyilerin ve inanmayanların / kötülerin ölümleri farklıdır.


(1)             İnananların / iyilerin ölümleri:


Melekler, canlarını temiz insanlar olarak aldıklarına şöyle derler: "Selam size, yapıp ettiklerinize karşılık olarak girin cennete." (16/Nahl/32)

Şu bir gerçek ki, "Rabbimiz Allah'tır!" deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler ha bire iner de şöyle derler: "Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennetle sevinin." "Biz sizin, dünya hayatında da ahirette de dostlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada sizin için istediğiniz her şey var. "Gafûr ve Rahîm Allah'tan bir ikram olarak..."  (41/Fıssulet/30-32)

(2)             İnanmayanların / kötülerin ölümleri:


Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır? Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! "Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz. Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız.” (6/Enam/93-94)

Bir görseydin o küfre sapanları! Melekler canlarını alırken onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlardı: "Yangın azabını tadın." "İşte bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla zulmetmez." (8/Enfal/50-51)

Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alacakları zaman, bakalım nasıl olacak?!”  (47/MUHAMMED/27)

3.                 BERZAH:


a)                Geçiş Hayatı:


 İnsan ölüp, bedeni kabre konduğunda, o insanın ölümlü bedeninden meleklerce çıkarılan canı/ ruhu için, ahiret hayatının kıyamete kadar sürecek olan berzahtaki geçiş safhası yaşantısı başlar. Artık geri dönüş yoktur ve artık duyulan pişmanlığın da ilerisi için bir yararı yoktur.

Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün; Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (23/Müminun/99-100)

b)                Ölen insanın ruhu/canı bedeninden çıkarıldıktan sonra Ahiret âleminde, berzah yaşamında Allah’a götürülür:


Kulları üzerinde egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Üzerinize koruyucular gönderir. Nihayet ölüm birinize geldiğinde, elçilerimiz onu vefat ettirirler. Ne vaktinden önce iş yaparlar onlar ne de vaktinden sonra. Nihayet onlar gerçek Mevlâ'ları olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur.” (6/Enam/61-62)

Şöyle dediler: "Toprakta kaybolup gittiğimiz zaman mı, o zaman mı yeni bir yaratılış içinde olacağız!" Gerçek şu ki, onlar her şeyden önce, Rablerinin huzuruna varmayı inkâr ediyorlar. Söyle onlara: "Size vekil edilen ölüm meleği canınızı alır, sonra doğrudan doğruya Rabbinize döndürülürsünüz. Günahkârları, Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş olarak şöyle derken bir görsen: "Rabbimiz; gördük, duyduk, geri gönder bizi ki hakka ve barışa yönelik iyi iş yapalım. Artık kesin olarak inanıyoruz." (32/Secde/10-12)

c)                 Şuurlu ve sorumlu varlıklar (ruhlar/canlar) üç sınıf oluverirler:


Ve sizler, üç çift/sınıf oluvermişsinizdir.
İşte uğur ve mutluluk yâranı (doğruyu bulmuşlar). Nedir uğur ve mutluluk yâranı?
İşte şomluk ve bunalım yâranı (kötülüğe batmışlar). Nedir şomluk ve bunalım yâranı?
Ve oluşta önde gidenler, yarışta önde gidenler (hayatta iken, inanç ve güzel fiillerde öne çıkanlar)...” (56/Vakıa/7-10)

d)                Berzahta İmanlı ve İyi Ruhlar Serbest ve Mutludur:


Eğer o, yaklaştırılanlardan ise; Rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle dolu cennet var ona. Eğer kutlu, uğurlu kişilerdense, "Selam sana kutlu ve uğurlu kişilerden!" denir ona.” (56/vakıa/88-91)

e)                Berzahta Şehitler Diri ve Allah'ın Lütfettikleriyle Mutludur:


Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma sakın. Hayır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar. Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler. Ve arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara şunu müjdeliyorlar: Onlar için korku yoktur; tasalanmayacaklardır onlar. Allah'tan bir nimeti, bir lütfu ve Allah'ın müminlerin ödülünü vermezlik etmeyeceğini de müjdelerler.” (3/Ali İmran/169-171)

f)                 Berzahta İmansız ve Kötü Ruhlar Azaptadır:


Eğer yalanlayan sapıklardansa; Kaynar sudan bir ziyafet, Ve cehenneme salıverilme var ona. İşte budur, o tartışmasız, o kesin gerçek!” (56/Vakıa/92-95)

g)                Berzahtan çıkış:

 Şuurlu ve sorumlu ruhlar, Kıyametin kopmasıyla Ahiret hayatının Berzah safhasındaki yaşamlarından çıkartılırlar. Ahiret aleminin koşullarına uygun olarak yeniden bedenlendirilip,  diriltilirler ve dünya yaşamına kıyasla sonsuz uzunlukta bir ahiret yaşamı başlar.

Ve saat mutlaka gelecektir. Kuşku yok onda. Ve Allah kabirlerdeki şuurlu varlıkları diriltecektir.”  (22/Hac/7)


4.                 KIYAMET:


a)                Kopuşu:


 Kıyametin kopması, yer ve göklerin ve tüm varlıkların bu alemdeki ömürlerinin sona erdirilerek, başka bir alemde yeniden yaratılıp hayat bulması demektir.

 Kıyamet bir anlamda, yer ve göklerin ve burada bulunan tüm varlıkların tümden ve toptan ölümü ve bir halden ve âlemden bir başka hal ve aleme geçmesi demektir.

O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın huzurunda dikilir.” (14/İbrahim/48)

Gün olur göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.” (21/Enbiya/104)

Yer üzerinde bulunan herkes yok olacaktır. Sadece o bağış ve celal sahibi Rabbinin yüzü kalacaktır.” (55/Rahman/26-27)

b)                Sur’a üfleyiş:


 Kıyamet gününde de mülk ve yönetim Allah’ındır (6/Enam/73). Kıyamet, sur’u üflemekten sorumlu meleğin (İsrafil) sur’ üflemesiyle kopacaktır. Sur’a iki defa üflenecektir. Bunun anlamı, kıyametin iki safhada tamamlanacağı demek olsa gerek.

Sura üflenmiştir; Allah'ın dilediği kimseler dışında göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yere yıkılmıştır. Sonra sura bir daha üflenmiştir. İşte hepsi ayağa kalkmış bakıyorlar.” (39/Zümer/68)

(1)             İlk üfleyiş (Birinci safha); diri olan tüm varlıklar ölür:


Ve sûra üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen gündür.” (50/Kaf/20)

Sûra bir üfleyişle üflendiğinde, Yer ve dağlar yükletilip birbirine bir çarpılışla parça parça edildiğinde, İşte o gün, olması gereken olmuştur. Gök yarılmıştır. O gün o, lime lime sarkmıştır. Melek de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır.” (69/Hakka/13-17)

(2)             İkinci üfleyiş (İkinci safha); ölmüş olan tüm varlıklar dirilir:


Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar. Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler." (36/Yasin/51-52)

5.                 KIYAMETTE, BA'S (DİRİLME ) VE HAŞR (HESAP YERİNDE TOPLANMA) :


a)                Ba’s:


 Ba’s, yeniden dirilme, Allah tarafından diriltilme demektir. Kıyamette ölenler için de, kıyametin kopuşundan önce ölenler için de Berzahtan çıkıştır.

Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltiyor ve O, her şey üzerinde kudretiyle egemendir. Ve saat mutlaka gelecektir. Kuşku yok onda. Ve Allah kabirlerdeki şuurlu varlıkları diriltecektir.” (22/Hac/6-7)

Yaratmaya ilk başlayan/yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30/Rum/27)

Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O'dur.” (36/Yasin/81)

Yerküre, o sarsıntıyla sarsıldığı zaman, Ve toprak, ağırlıklarını çıkardığı zaman, Ve insan: "Ne oluyor buna?" dediği zaman, İşte o gün yerküre, tüm haberlerini söyler/anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir. O gün insanlar, yapıp ettikleri kendilerine gösterilsin diye kümeler halinde ortaya fırlayacaklardır.” (99/Zilzal/1-6)

Bir anda hepsi uyanıp ortaya geliverir.” (79/Nazirat/14)

b)                Haşr:


 Haşr,  Allah'ın Huzurunda (Mahşer Alanında - Hesap Alanında / Ayırım Yerinde) Toplanma demektir.

Diyor ki insan: "Öldüğüm zaman diri olarak tekrar çıkarılacak mıyım?"
Hatırlamıyor mu insan; o daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık.Rabbine yemin olsun ki; onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra hepsini diz çökmüş halde cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız. Sonra her gruptan, Rahman'a karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar kimlerse, onları ayıracağız. Elbette ki biz, oraya girmeye daha layık olanların kimler olduğunu herkesten iyi biliriz. İçinizden oraya uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbin üzerinde kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz, korunup sakınanları kurtaracağız. Zalimleri de orada dizleri üzerinde çökmüş bırakacağız.” (19/Meryem/66-72)

(1)             Günahkârlar kör, sağır, dilsiz haşredilirler:


O gün sûra üfürülür ve günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz.” (20/Taha/102)

Bu dünyada (kalbi) kör olan, ahirette de kördür. Yolca da daha sapıktır o.” (17/İsra/72)

Allah kime hidayet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz. Cezaları işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: "Biz, bir kemik yığını olduktan, unufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" (17/İsra/97-98)

Kim benim zikrimden / Kur'an' ımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli / dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. O der ki: "Rabbim, beni neden kör haşrettin, ben gören biri idim?" Allah buyurur: "Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun." (20/Taha/125-126)

(2)             Herkes akın akın topluca hesap için Allah'ın huzuruna getirilir:


Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar. Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler." Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.” (36/Yasin/51-53)


6.                 ÖZ KİTAPLAR/AMEL DEFTERLERİ (YERYÜZÜ SINAVININ BELGELERİ) VE DAĞITILMASI:


a)                Öz Kitaplar/Amel Defterleri (Yeryüzü sınavının belgeleri):


 Her şuurlu ve sorumlu varlığın Dünya yaşamında yaptığı istisnasız her şeyin melekler tarafından kaydedilmiş, bir öz kitabı / Amel defteri vardır. İşte bu ruhumuzdaki izlerle Dünyadan Ahirete taşıdığımız ve Yeryüzü yaşamımızda hayat boyu doldurduğumuz sınav kağıdımızdır.

Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.” (18/Kehf/49)

Onların yapmış oldukları her şey defterlerdedir. Küçük büyük tümü, satır satır yazılmıştır.” (54/Kamer/52-53)

b)                Öz Kitapları / Amel Defterleri (Yeryüzü sınavının belgeleri )Sağdan Verilenler:


Gün olur, insan gruplarından her birini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar.” (17/İsra/71)

O gün arz olunursunuz; hiçbir saklınız, gizliniz kalmaz. Öz kitabı sağından verilen: "İşte kitabım, okuyun!" der. "Kendi hesabıma kavuşacağımı sezmiştim zaten." (69/Hakka/18-20)

O zaman kitabı sağdan verilen, Kolay bir hesapla hesaba çekilecek, Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.” (84/İnşikak/7-9)

c)                 Öz Kitapları / Amel Defterleri (Yeryüzü sınavının belgeleri ) Soldan ve Arkadan Verilenler:


Öz kitabı sol taraftan verilene gelince o şöyle der: "Ah, ne olurdu, bana kitabım verilmeseydi!" "Hesabımın ne olduğunu hiç bilmemiş olsaydım." "Ah, ne olurdu, iş bitmiş olsaydı!" "Hiçbir işime yaramadı malım." "Sökülüp gitti benden saltanatım." (69/Hakka/27-29)

Kitabı arka tarafından verilen, Bir ölüm çağıracak Ve korkunç ateşe girecektir. O, ailesi içinde sevinçli idi. Daha düşkün bir konuma asla geçmeyeceğini sanmıştı. Hayır! Rabbi onu iyice görmekteydi.” (84/İnşikak/10-15)


7.                 AHİRETTE ALLAH'IN YARGILAMASI:


a)                Yargılanma / Hesap, yapılışı:


Şöyle derler: "Vay başımıza! Din günüdür bu!" O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu. Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın! Allah'tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna. Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler.
Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz? Edemezler! Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır. Birbirlerine dönerek bir şeyler sorup duruyorlar. Dediler: "Siz bize sağ taraftan geliyordunuz." Ötekiler dediler: "Hayır, siz zaten inanmıyordunuz?" "Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz." "Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız." Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik." Onlar o gün azap içinde ortaklık kurmuşlardır. İşte böyle yaparız biz suçlulara / günahkârlara.”  (37/Saffat/20-34)

O gün tüm ümmetleri, toplanıp diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına davet edilir. Bugün, yapıp-ettiklerinizin karşılığıyla yüz yüze getirileceksiniz. Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapıp ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk / yaptıklarınızı kaydediyorduk.” (45/Casiye/28-29)

İş böyle gitmeyecektir! Yer birbirine çarpılıp dümdüz hale getirildiğinde,
Rabbin gelip melekler saf saf dizildiğinde, O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var! Der ki: "Keşke şu hayatım için önden bir şeyler gönderseydim." (89/Fecr/21-24)

b)                Peygamberler dahil herkes, hesaba çekilecektir:


Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz. Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik. O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır. Ölçülüp tartılacak şeyleri hafif kalanlara gelince, işte onlar, ayetlerimize karşı zalimce davranışlar sergilemiş oldukları için, öz benliklerini hüsrana itmiş olacaklar.” (7/Araf/6-9)

Gün olur, dağları yürütürüz de yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirisini hesap dışı bırakmamışızdır. Hepsi, saflar halinde Rabbine arz edilmiştir. Yemin olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine bize geldiniz. Ama siz, sizin için hesabın görüleceği bir zaman belirlemeyeceğimizi sanmıştınız. Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.” (18/Kehf/47-49)

Yemin olsun, O onların hepsini kuşatmış ve tamamını tek tek saymıştır.
Ve onların hepsi kıyamet günü O'na tek tek gelecektir.” (19/Meryem/94-95)

Bütün yüzler o Hayy ve Kayyûm önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir. Mümin olarak hayra ve barışa yönelik iyilikler yapan ise ne haksızlığa uğratılmaktan korkar ne de ezilip horlanmaktan.” (20/Taha/111-112)

c)                 Allah Huzurunda Tanıklar / Şahitler:


(1)             Peygamberler ( Nebiler - Resuller / elçiler ), Allah huzurunda tanıktır/şahittir:


Ey Peygamber! Hiç kuşkusuz, biz seni bir tanık bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” (33/Ahzap/45)

Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi.” (73/Müzzemmil/15)

Ehlikitap'tan her biri ölümünden önce ona (Hz. İsa’ya) mutlaka inanacaktır. Kıyamet günü de o (Hz. İsa), onlar aleyhine bir tanık olacaktır.” (4/Nisa/159)

Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap'ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun.” (16/Nahl/89)

"Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz." "Siz beni, Allah'a nankörlük etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi o Azîz ve Gaffâr olana davet ediyorum." (40/Mümin/41-42)

(2)             Peygamberlerine uyan Mümin ve Müslimler (Resulün resulleri / Elçinin Elçileri) de Allah huzurunda tanıktır / şahittir:


İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık…” (2/Bakara/143)

Size bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara mutlaka değmiştir. Bak işte günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar/şehitler edinecektir. Allah zulme sapanları sevmez.” (3/Ali İmran/140)

Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O!” (22/Hac/78)

Allah'a ve resulüne inananlar var ya, özü sözü doğru kişiler onlardır. Rableri katında tanık olanlar/şehitlik mertebesine erenler de onlardır. Onların ödülleri ve ışıkları vardır. Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemin dostu olacaklardır.” (57/Hadid/19)

(3)             Peygamberler de dâhil herkes, sağken bildiğine tanıktır/şahittir:


Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: "Size ne cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!" (5/Maide/109)

Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?" İsa dedi: "Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!""Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın." (5/Maide/116-117)

(4)             Kur'an ve önceki vahiy kitapları / mealleri imanlı toplumlar için kendi dilleriyle konuşan bir Resul / Elçidir ve bu sıfatlarıyla hem hak şefaatçi hem de Allah huzurunda tanıktır / şahittir:


Böyleleri şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerinedir, O'ndan bir tanık da kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkâr edenin varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama insanların çokları inanmıyorlar.” (11/Hud/17)

Allah'ın ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki, nasıl küfre sapıyorsunuz? Kim Allah'a sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir o... “ (3/Ali İmran/101)

Allah'ı, kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Çünkü "Allah, insana hiçbir şey vahyetmemiştir." dediler. De ki "Musa’nın insanlara bir ışık, bir kılavuz olarak getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Siz o Kitap'ı birtakım parşömenler yapıp ortaya sürüyorsunuz, birçoğunu da saklıyorsunuz. Size, sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler öğretildi." "Allah" de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar.” (6/Enam/91)

Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.” (45/Casiye/20)

Bu da bizim indirdiğimiz bir kitaptır. Kutsal ve bereketli. Artık ona uyun ve sakının ki size rahmet edebilsin.”"Kitap, bizden önce iki topluluğa indirildi. Biz onu okuyup araştırmaktan gerçekten habersizdik." demeyesiniz. Şunu da söylemeyesiniz: "Eğer bize Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk." Artık size Rabbinizden bir beyyine, bir kılavuz ve bir rahmet gelmiş bulunuyor…” (6/Enam/155-157)

(5)             Gözcü melek ve yaşantımızı kaydeden melekler,  Allah huzurunda tanıktır / şahittir:


Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır.Bir söz sarf etmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zapt ediverir.” (50/Kaf/17-18)

Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir.” (50/Kaf/21)

(6)             Cin ve insanın öz benliği kendi aleyhlerine  tanıktır / şahittir:


Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler.” (6/Enam/130)

Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler. “ (7/Araf/37)

d)                Organların Tanıklığı, Amellerin Ruhta Bıraktığı İzlere Göre Ayırt Etme ve Muamele:


(1)             Allah huzurunda organlar tanıktır / şahittir:


Gün gelecek onların kendi dilleri, kendi elleri, kendi ayakları, yapıp ettikleri işler hakkında kendi aleyhlerine tanıklık edecektir.” (24/Nur/24)

O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.” (36/Yasin/65)

Nihayet, oraya geldiklerinde kulakları, gözleri, derileri, yapıp-ettikleri hakkında onlar aleyhine tanıklık edecektir. Derilerine: "Aleyhimizde neden tanıklık ettiniz?" derler. Derileri derler ki: "O her şeyi konuşturan Allah konuşturdu bizi. Hani, sizi ilk seferinde de O yaratmıştı ya! Ve siz O'na döndürüleceksiniz." Siz, işitme gücünüzün, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinize yapacağı tanıklıktan gizlenmiyordunuz. Tam aksine siz, yaptıklarınızdan birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” (41/Fıssulet/20-22)

(2)             Günahının ne olduğu günahkârdan sorulmayacaktır:


O dedi: "Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi." Peki o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok olanları bile helâk etmiştir. Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz.” (28/Kasas/78)

(3)              O gün cin ve insan, günahından sorguya çekilmeyecektir. Suçlular, yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve ayaklarından:


O gün günahlarından ne cin sorguya çekilir ne de insan. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan? Suçlular, yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve ayaklarından.” (55/Rahman/39-41)

e)                İnanç, tutum ve davranışların, yapıldığında ruha işlenen ve Ahirette görünen izleri (yeryüzü yaşamındaki sınavın kayıtları) vardır. Bunlara göre muamele edilecektir:


Gün gelir bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denir: "İmanınızdan sonra küfre mi düştünüz? Hadi, saptığınız küfür yüzünden tadın azabı!" Yüzleri ağaranlara gelince, onlar, Allah'ın rahmeti içindedirler. Sürekli ondadır onlar.” (3/Ali İmran/106-107)

(1)             İmanın ışığı ve yapılan iyi işlerin / Amellerin ruha / organlara işlenen kendine has izleri /  işaretleri:


Güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik var. Dahası da var. Onların yüzlerine kara da bulaşmaz, zillet de... Cennetin dostlarıdır onlar; sürekli kalıcıdırlar orada.” (10/Yunus/26)

Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri / izi vardır…” (48/Fetih/29)

Yüzler vardır o gün parıltılı,” (75/Kıyamet/22)

Yüzler vardır o gün, pırıl pırıl, Gülen, müjdelerle parıldayan.” (80/Abese/38-39)

(2)             Küfrün karanlığı ve yapılan kötü işlerin / Amellerin ruha işlenen kendine has izleri / işaretleri:


Kötülük kazananlara ise kötülüğün miktarınca karşılık vardır. Ama yüzlerini bir zillet de kaplar. Onları Allah'tan kurtaracak kimse yoktur. Yüzleri gece parçalarından karanlıklarla kaplanmış gibidir. Ateşin dostlarıdır bunlar. Sürekli kalıcıdırlar içinde.” (10/Yunus/27)

“Allah'a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok! “ (39/Zümer/60)

“Ve yüzler vardır o gün toza toprağa bulanmış. Tozu toprağı da bir is bürümüştür. İşte bunlardır küfre sapanlar, kötülüğe batanlar.” (80/Abese/40-42)

(3)             İmanın ışığı ve küfrün karanlığı ile yapılan iyi veya kötü işlerin / Amellerin ruha işlenen kendine has izleri / işaretlerine göre muameleden kaçılamazdır:


Zalimlere, "kazanmış olduğunuzu tadın!" denildiğinde, kıyamet günü o kötü azaptan yüzünü kim koruyabilir? “ (39/Zümer/24)

f)                 Amellerin ruha işlenen kendine has izleri/işaretleri (yeryüzü yaşamındaki sınavın kayıtları), dünyada yaşarken meleklerce işlenir:


Sayfalar açılıp göz önüne konduğunda, Göğün örtüsü soyulup indirildiğinde, Cehennem kızıştırıldığında, Cennet yaklaştırıldığında, Her benlik, önceden ne hazırlamışsa bilmiş olacaktır.” (81/Tekvir/10-14)

Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız. Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır. Bir söz sarf etmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zapt ediverir.“ (50/Kaf/16-18)

Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.” (50/Kaf/4)

Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.” (36/Yasin/12)

Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız: Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter." (17/İsra/13-14)

Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar” (43/Zuhruf/80)

Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapıp ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk / yaptıklarınızı kaydediyorduk.” (45/Casiye/29)

Ve şu kuşkusuz ki, sizin üzerinizde koruyucular, bekçiler var. Çok değerli yazıcılar, Bilirler yapmakta olduğunuzu.” (82/İnfitar/10-12)

g)                Dünya Varlığı Ahirette İşe Yaramaz:


"Bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar." "Yalnız temiz bir kalple Allah'a varan kurtulur." (26/Şuara/88-89)

Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur'an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.” (6/Enam/70)

Küfre batanlar var ya, yeryüzündekilerin hepsi ve yanında bir o kadarı kendilerinin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye verseler, onlardan bu bile kabul edilmez. Korkunç bir azap vardır onlar için.” ( 5/Maide/36)

h)                 Din Günü Esas Tanık / Şahit Allah'tır:


“…Allah her şeyi dikkatli bir tanık olarak gözetlemektedir.” (4/Nisa/33)

Şu da var ki, Allah sana indirdiğini, kendi ilmiyle indirdiğine tanıklık eder. Melekler de tanıklık ediyorlar. Zaten tanık olarak Allah yeter.” (4/Nisa/166)

İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusîler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, her şey üzerine Şehîd'dir, tanıktır.” (22/Hac/17)

Gün olur, Allah onların hepsini diriltir ve yapıp ettiklerini onlara haber verir. Allah onu iyice sayıp zapt etmiştir, onlarsa unutmuşlardır. Allah, her şey üzerinde tam bir tanıktır.“ (58/Mücadile/6)

“O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.” (85/Büruc/9)

Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik.” (7/Araf/7)

i)                  Din Günü Hesaba Çekmekte Allah Hak İle Hükmeder:


De ki: "İş yapıp değer üretin; yapıp ürettiğinizi Allah da resulü de müminler de görecektir. Ve siz, görülmeyen âlemi de görülen âlemi de bilenin huzuruna döndürüleceksiniz, O size, yapıp ettiklerinizi bir bir haber verecektir." (9/Tevbe/105)

Şu bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz. O gün ileri sürdükleri özürleri, zalimlere yarar sağlamayacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların.” (40/Mümin/51-52)

Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.”  (39/Zümer/69)


8.                 MİZAN-ADALET TERAZİLERİ VE ÖZ KAZANÇLARIN TARTILMASI:


a)                Mizan-Adalet terazilerinde ölçme, tartma:


Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar bir şey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!” (21/Enbiya/47)

b)                 Adalet terazilerinde de Güzellikler kötülükleri silip süpürür:


Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür.” (11/Hud/114)

c)                 Tartıları / öz kazançları ağır basanlar:


O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.” (7/Araf/8)

Artık kimin tartıları ağır gelirse onlar kurtulmuş olacaklardır.” (23/Müminun/102)

İşte o gün, tartıları ağır basan kişi, Evet o kişi, hoşnutluk verici bir yaşayış içindedir.” (101/Kaaria/6-7)

d)                Tartıları / öz kazançları hafif gelenler:


Ölçülüp tartılacak şeyleri hafif kalanlara gelince, işte onlar, ayetlerimize karşı zalimce davranışlar sergilemiş oldukları için, öz benliklerini hüsrana itmiş olacaklar.” (7/Araf/9)

Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, sürekli cehennemde kalanlar olacaklardır.” (23/Müminun/103)

Tartıları hafif çekeninse, Anası, Hâviye'dir. Onun ne olduğunu sana bildiren nedir? Kızışmış bir ateştir o!” (101/Kaaria/8-11)

e)                Mizan-Adalet terazileri sonucunda tartılar / öz kazançlara göre akıbet:


Gün olur, o sakınanları biz, Rahman'ın huzurunda heyet halinde toplarız. Suçluları da susuz ve yaya olarak cehenneme sevk ederiz.” (19/Meryem/85-86)

Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır. O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: "Bu size o vaat edilen gününüzdür!" (21/Enbiya/101-103)

Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir. Yemin olsun, sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin.Yoldaşı şöyle der: "İşte yanımdaki, hazır!" Siz, ikiniz! Tüm nankörleri, inatçıları cehenneme atın! Durmadan hayrı engelleyeni, azgını, işkilciyi... O ki, Allah'ın yanına başka bir ilah koydu. Artık atın onu, o şiddetli azabın içine! Yoldaşı dedi ki: "Rabbimiz, onu ben azdırmadım. Onun kendisi, dönüşü olmayan bir sapıklık içindeydi." Allah buyurdu: "Huzurumda çekişmeyin! Ben size uyarıyı çok önceden göndermiştim." "Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem." (50/Kaf/21-29)

Tutun onu, derhal bağlayın onu!" "Sonra cehenneme sallayın onu!" "Sonra, boyu yetmiş arşın olan bir zincirde yollayın onu!" "Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu." "Yoksulu doyurmaya özendirmiyordu." "Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur." "Yıkananların atık sularından başka yemek de yoktur." "Ki o atık suyu sadece günahkârlar yer." (69/Hakka/30-37)

f)                 Mizan-Adalet terazileri, sonuca göre Dünya'daki yaşamlarına göre üç gurup insan, Ahiret yaşamı için de üç çift / sınıf oluverir:


Sonra, kullarımız arasından seçtiklerimizi Kitap'a mirasçı kıldık. İçlerinden öz nefsine zulmeden var. Orta yolda gideni var. Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçeni var. İşte bu, büyük lütfun ta kendisidir.” (35/Fatır/32)

Ve sizler, üç çift/sınıf oluvermişsinizdir. İşte uğur ve mutluluk yâranı. Nedir uğur ve mutluluk yâranı? İşte şomluk ve bunalım yâranı. Nedir şomluk ve bunalım yâranı? Ve oluşta önde gidenler, yarışta önde gidenler...” (56/Vakıa/7-10)


9.                 ÜÇ ÇİFT / SINIF OLUVERENLERİN DURUMLARI, HER BİR SINIF / GURUPTAKİLERİN CEZA VEYA ÖDÜLLENDİRİLMELERİ:


a)                Dünya Yaşamında Öne / İleri Geçenler ve Ahirette de Yaklaştırılanların / Oluşta ve Yarışta Önde Gidenlerin Durumu:


Ve oluşta önde gidenler, yarışta önde gidenler... İşte onlardır yaklaştırılanlar. Nimetlerle dolu bahçelerdedirler. Büyük kısmı öncekilerden, Az bir kısmı da sonrakilerden. Süslü, nakışlı tahtlar üzerinde, Onlar üstünde karşılıklı yan gelip yaslanırlar. Gencecik uşaklar dolanır çevrelerinde. Sürekli hizmete adanmışlardır. Sürahiler, ibrikler ve öz kaynağından içkilerle doldurulmuş kadehler eşliğinde. Ne başları döner ondan ne de akılları karışır. Ve meyveler, gönüllerince seçtiklerinden. Ve kuş eti iştahlarınca beğendiklerinden. Ve genç kadınlar, iri ve siyah gözlü. Titizlikle korunan inciler misali; Yaptıklarına karşılık olarak. Ne boş bir laf işitirler orada ne de günaha sokacak bir şey. Sadece "selam, selam!" denir.” (56/Vakıa/10-26)

Eğer o, yaklaştırılanlardan ise; Rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle dolu cennet var ona.” (56/Vakıa/88-89)

Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayabilirsiniz yalan? İkisi de çeşit çeşit ağaçlarla / bitkilerle doludur. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? O cennetlerde iki nehir var, kaynayıp akan. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? O cennetlerde iki çift var her meyveden. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? Astarları atlastan döşeklere yaslanırlar. İki cennetin meyveleri elle alınacak kadar yakındır. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? O cennetlerde, bakışlarını eşlerine dikmiş öyle dilberler vardır ki, daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? Sanki yakut onlar, sanki mercan... Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? İhsanın karşılığı sadece ihsan... Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? “ (55/Rahman/46-61)

b)                Yaşamında Orta Yolda Gidenler ve Ahirette de Uğur ve Mutluluk Yâranı Olanların / Sağın Adamlarının Durumu:


“Uğur ve mutluluk yâranı. Nedir uğur ve mutluluk yâranı?  Dikensiz kirazlar, Meyve dizili muz ağaçları, Uzayan gölgeler, Akıp dökülen sular, Birçok meyveler arasındadırlar. Ne tükenir ne yasaklanır. Yükseğe yerleştirilmiş döşekler içinde. Biz kadınları da güzel bir biçimde yeniden yaratmış, Hepsini bakireler yapmışızdır, Yaşıt cilveli dilberler halinde, Uğur ve mutluluk yâranı için. Bir bölümü öncekilerden. Bir bölümü de sonrakilerden.” (56/Vakıa/27-40)

Eğer kutlu, uğurlu kişilerdense, "Selam sana kutlu ve uğurlu kişilerden!" denir ona.” (56/Vakıa/90-91)

İkisinden başka, iki cennet daha var. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? İkisi de yeşil mi yeşil... Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? İkisinde de iki kaynak var, sürekli fışkıran. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? İkisinde de meyve, hurma ve nar var. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? İçlerinde iyi mi iyi, güzel mi güzel hanımlar var. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? Çadırlar içinde bekletilen huriler var. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? Daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? Yeşil yastıklarda, emsalsiz döşekler üzerinde yatarlar yan. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? İkram ve kudret sahibi Rabbinin ismi öyle yüce ki...” (55/Rahman/62-78)

c)                 Dünya Yaşamında Öz Nefsine Zulmedenler ve Ahirette de Şomluk ve Bunalım Yâranı Olanların / Solun Adamlarının Durumu:


(1)             Dünya Yaşamında Öz Nefsine Zulmedenler; Kâfirler:


Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.” (2Bakara/6-7)

(2)             Dünya Yaşamında Öz Nefsine Zulmedenler; Münafıklar:


İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar…” (Bk:2/Bakara/8-20)

Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da küfre sapanlara da içinde sürekli kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir. O yeter onlara. Allah lanet etmiştir onlara. Sonu gelmez bir azap var onlar için.” (9/Tevbe/68)

(3)             Dünya Yaşamında Öz Nefsine Zulmedenler; Fâsıklar:


Hiç, bir mümin, bir sapık gibi olur mu? Hayır, eşit olmazlar. İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onlar için, yaptıklarına karşılık olarak barınacakları cennet konakları vardır. Sapmış olanların varacakları yerse ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri çevrilirler. Ve şöyle denir onlara: "Yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadıverin!" (32/Secde/18-20)


(4)             Ahirette de Şomluk ve Bunalım Yâranı Olanların / Solun Adamlarının Durumu:


Ve şomluk ve uğursuzluk yâranı. Nedir şomluk ve uğursuzluk yâranı? İliklere işleyen bir ateş ve kaynar su içinde, Simsiyah bir gölge altındadırlar. Ne serindir ne de cömert. Çünkü şomluk yâranı, bundan önce servet ve refahla şımaranlardı. O büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı. Ve şöyle derlerdi: "Ölünce mi, toprak ve kemik haline gelince mi, sahi o zaman mı yeniden diriltileceğiz?" "Önceki atalarımız da mı?" De ki: "Öncekiler de sonrakiler de." Bilinen bir günün buluşma vakti/buluşma yerinde mutlaka bir araya getirileceklerdir. Ve siz de ey sapık yalanlayıcılar! Zakkumdan bir ağaçtan mutlaka yiyeceksiniz / yiyecekler. Karınları dolduracaklar ondan, Üzerine içecekler kaynar sudan, Susuzluktan çıkmış develerin içişi gibi içecekler. Din gününde ağırlanışları böyledir.” (56/Vakıa/41-56)

Eğer yalanlayan sapıklardansa; Kaynar sudan bir ziyafet, Ve cehenneme salıverilme var ona. İşte budur, o tartışmasız, o kesin gerçek!” (56/Vakıa/92-95)

Suçlular, yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve ayaklarından. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan? İşte bu, günahkârların yalanlayıp durdukları cehennemdir. Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşırlar. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?” (55/Rahman/41-45)

10.              YA CENNET YA CEHENNEM:


a)                İş Onların Dediği Gibi Değil:


Dediler ki: "Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır." De ki: "Allah'tan bir ahit mi aldınız! Allah, ahdine asla ters düşmez. Yoksa siz Allah'a isnat ederek, bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" İş onların sandığı gibi değil. Kötülük ve çirkinlik kazanan, suçu kendisini kuşatmış olan kişiler, ateşin dostudurlar. Sürekli kalacaklardır orada. “ (2/Bakara/80-81)

Şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah'ın Kitabı'na çağırılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor. Bunun sebebi onların, "Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla dokunmayacaktır" demeleridir. Uydurmuş oldukları yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır. Peki, o kendisinde kuşku bulunmayan günde, onları bir araya topladığımız vakit halleri nice olacak! O gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar.” (3/Ali İmran/23-25)

İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Sonsuza değin kalacaklardır orada. Allah'ın şaşmaz vaadidir bu. Söz söyleme bakımından Allah'tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir? İş ne sizin kuruntularınızla / hurafelerinizle / anlamını bilmeden okuyuşlarınızla ne de Ehlikitap'ın kuruntuları/hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşlarıyla çözülür. Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah dışında ne bir dost bulur ne de bir yardımcı.
Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.” (4/Nisa/122-124)

Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? “ (7/Araf/169)

Özür beyan etmeyin; imanınızdan sona küfre saptınız. İçinizden bir grubu affetsek bile diğer bir grubu, günaha batmış kişiler oldukları için azaba uğratacağız. İkiyüzlülerin erkekleri de kadınları da birbirinin aynıdır: Kötülüğe özendirirler, iyilikten alıkoyarlar, harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu. İkiyüzlüler, yoldan sapmışların ta kendileridir. Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da küfre sapanlara da içinde sürekli kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir. O yeter onlara. Allah lanet etmiştir onlara. Sonu gelmez bir azap var onlar için.Tıpkı sizden öncekiler gibi. Onlar kuvvetçe sizden daha zorlu, mallar ve çocuklar bakımından daha zengindiler. Kendi nasipleriyle zevk sürdüler. Siz de kendi payınıza düşenle zevk sürdünüz. Tıpkı sizden öncekilerin kendi nasipleriyle zevklendikleri gibi. Tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp gittiniz. İşte böylelerinin amelleri dünyada da ahirette de boşa çıkmıştır. İşte böyleleri hüsrana batmıştır.”  (9/Tevbe/66-69)

Biz, Müslümanları / Allah'a teslim olanları, suçlular gibi yapar mıyız? Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz? “ (68/Kalem/35-36)

b)                İşin Aslı:


Güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik var. Dahası da var. Onların yüzlerine kara da bulaşmaz, zillet de... Cennetin dostlarıdır onlar; sürekli kalıcıdırlar orada. Kötülük kazananlara ise kötülüğün miktarınca karşılık vardır. Ama yüzlerini bir zillet de kaplar. Onları Allah'tan kurtaracak kimse yoktur. Yüzleri gece parçalarından karanlıklarla kaplanmış gibidir. Ateşin dostlarıdır bunlar. Sürekli kalıcıdırlar içinde. ” ( 10/Yunus/26-27)

Bahtsızlığa düşenler ateş içindedir. Çok ıstıraplı bir soluyuş ve hıçkırışları vardır orada. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin, dilediğini öyle bir yerine getirir ki!... Mutluluğa erdirilenlere gelince, onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar, hep orada kalacaklardır. Kesintisiz bir lütuf olarak... “ (11/Hud/106-108)

c)                 A'raf:


İki taraf arasında bir perde, A'raf üzerinde de herkesi yüzlerinden tanıyan erler vardır. Cennet halkı, özleyip durdukları halde henüz ona girmemiş olanlara şöyle seslenirler: "Selam size!" Gözleri ateş halkı tarafına çevrildiğinde de şöyle yakardılar: "Ey Rabbimiz, bizleri, zalimler topluluğuyla birleştirme." A'raf halkı, yüzlerinden tanıdıkları bazı erkeklere seslenip şöyle derler: "Bir araya gelmeniz de büyüklük taslamanız da size hiçbir yarar sağlamadı." "Şunlar mıydı o, 'Allah kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyecek' diye yemin ettikleriniz?" Ey cennetlikler! Siz de girin cennete. Ne bir korku var size ne de kederleneceksiniz.” (7/Araf/46-49)

11.              ALLAH'IN BAĞIŞLAMASINA (AF) KAVUŞANLAR:


a)                Allah'ın Bağışlamasına(Af) Kavuşanlar Kurtulmuştur, Cennette Mutludur:


Eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden uzak kalırsanız, diğer kötülüklerinizi örteriz ve sizi nimet ve bereket dolu bir varış yerine ulaştırırız.“ (4/Nisa/31)

İnanır şükrederseniz, Allah size azabı ne yapacak? Allah da teşekkür eder, O her şeyi gereğince bilir.” (4/Nisa/147)

Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.” (4/nisa/175)

Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat ederken oruç tutanlar, rükû edenler, secdeye kapananlar, iyiliğe özendirip kötülükten sakındıranlar, Allah'ın sınırlarını koruyanlar... Müjdele o müminleri! “ (9/Tevbe/112)

Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.” (10/Yunus/103)

Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah, güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.” (29/Ankebut/69)

Yoksa biz, iman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla aynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibi mi yapacağız?” (38/Sad/28)

"Toplanma günü" için sizi bir araya getirdiği gün, karşılıklı aldatış ve aldanışların ortaya çıktığı gündür. Kim Allah'a iman eder, barışa ve hayra yönelik iş yaparsa Allah onun çirkinliklerini örter ve kendisini altından nehirler akan bahçelere, içlerinde sürekli kalmak üzere yerleştirir. İşte büyük başarı budur.” (64/Tegabün/9)

Görmedikleri halde Rablerinden ürperenlere gelince, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır” (67/Mülk/12)

Biz, Müslümanları / Allah'a teslim olanları, suçlular gibi yapar mıyız?” (68/Kalem/35)

b)                Cennet,  Allah'ın Lütfu Müstesna Öz Kazancın Karşılığıdır:


Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.” (4/Nisa/124)

İman edip hayra ve barışa yönelik amel sergileyenlere gelince, Rableri onları imanlarıyla doğruya ve güzele iletir. Nimetlerle dolu cennetlerde onların altlarından ırmaklar akacaktır.” (10/Yunus/9)

Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.” (16/Nahl/97)

Korunup sakınanları Allah, kendi başarıları yüzünden kurtarır. Ne kötülük dokunur onlara ne de kederlenirler.” (39/Zümer/61)

Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırılmıştır; hiç uzak değildir. İşte size vaat edilen budur. Allah'a sürekli yönelen, korunması gerekeni koruyan herkese… Görmediği halde Rahman'dan ürperen ve Allah'a yönelik bir kalp getiren herkese...”  (50/Kaf/31-33)

Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. Hiç kuşkusuz, son varış Rabbinedir. Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da... Hiç kuşkusuz, öldüren de O'dur, dirilten de... “ (53/Necm/39-44)

c)                 Cennet,  Allah'ın Lütfu Müstesna Öz Kazancın Karşılığıdır Ama Dünyada İmanı Olmayanın Ameli Ahirette Boşa Gitmiştir:


Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah'ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için ahirette bir nasip yoktur.
Onlardan kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru." İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.” (2/Bakara/200-202)

d)                 Cennet, Allah'ın Lütfu Müstesna Öz Kazancın Karşılığıdır Ama İmanı Olanın Öz Kazancı Az da Olsa Rahmetten Ümit Kesilmemelidir:


Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.” (10/Yunus/103)


12.              AZAP KÜFRE SAPAN İÇİNDİR:


İşte böyle! Nankörlük ettikleri için onları cezalandırdık. Nankörden başkasına ceza verir miyiz hiç!” (34/Sebe/17)

Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu. Küfre sapanlar içindir o. Yoktur onu savacak. Yükselme boyutlarının/derecelerinin sahibi Allah'tandır o.” (70/Meariç/1-3)


13.              ALLAH'IN LÜTFU OLMAKSIZIN ÖZ KAZANCINA TESLİM EDİLENLER CEHENNEMDE AZAPTADIR:


Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur'an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.” (6/Enam/70)

Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şeytan ona iğrençlikleri ve kötülüğü emreder. Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini arındırıp temizliyor. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor.” (24/Nur/21)


C.                 CEHENNEMDE AZAP VE CENNETTE NİMET MUTLAK OLARAK SONSUZ MU?


1.                 HERKESİN ÖZ KAZANCINA GÖRE DERECELERİ VE BU DERECELERE GÖRE DE CEHENNEM VEYA CENNETTE YERLERİ VARDIR:


Allah'ın hoşnutluğunu izleyen kişi, Allah'ın gazabına uğrayan ve barınağı cehennem olan kişiyle aynı mıdır? Ne kötü varış yeridir o! Onlar, Allah katında derece derecedirler. Allah, yapmakta olduklarını iyice görmektedir.” (3/Ali İmran/162-163)

Her birinin, yapıp ettiklerinden kaynaklanan dereceleri vardır. Rabbin onların işlediklerinden gafil değildir.” (6/Enam/132)

Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama ahiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir.” (17/İsra/21)


2.                 CENNETTEKİLER İÇİN SONSUZLUK:


Mutluluğa erdirilenlere gelince, onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar, hep orada kalacaklardır. Kesintisiz bir lütuf olarak...” (11/Hud/108)

“Orada kendilerine zahmet/yorgunluk dokunmaz. Oradan çıkarılmazlar da.” (15/Hicr/48)

Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler. Namazlarında huşû sahipleridir onlar. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar. Zekâtı vermek için faaliyettedir onlar. Cinsiyet organlarını/ırzlarını koruyanlardır onlar. Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar. Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. Namazlarını korumaya devam ederler onlar. İşte bunlardır mirasçı olanlar Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.” (23/Müminun/1-11)

Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.”  (44/Duhan/56)


3.                 CEHENNEMDEKİLER İÇİN SONSUZLUK:


a)                Öz kazancının derecesine göre cehennemdekiler:


Kim de Allah'a ve onun resulüne isyan eder, Allah'ın sınırlarını da aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere batırıcı bir azap vardır.” (4/Nisa/14)

Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkamayacaklardır. Onlar için tepelerinden hiç inmeyecek bir azap vardır.” (5/Maide/37)

Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz.” (7/Araf/40)

Şu bir gerçek ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen için cehennem vardır. Orada ne ölür ne de hayat bulur.” (20/Taha/74)

b)                Cehennemdekiler için ümit:


Kötülük kazananlara ise kötülüğün miktarınca karşılık vardır. Ama yüzlerini bir zillet de kaplar. Onları Allah'tan kurtaracak kimse yoktur. Yüzleri gece parçalarından karanlıklarla kaplanmış gibidir. Ateşin dostlarıdır bunlar. Sürekli kalıcıdırlar içinde.” (10/Yunus/27)

Gün olur şöyle diyerek onları huzurunda toplar: "Ey cinler/görünmez varlıklar topluluğu! Şu insanlara gerçekten çok ettiniz/insanların birçoğuna göz diktiniz." Onların insanlardan olan dostları şöyle derler: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlanmıştı. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna geldik." Buyurur ki: "Barınağınız ateştir. Dilediğim zamanlar hariç orada süreklisiniz." Senin Rabbin Hakîm'dir, Alîm'dir.” (6/Enam/128)

Bahtsızlığa düşenler ateş içindedir. Çok ıstıraplı bir soluyuş ve hıçkırışları vardır orada. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin, dilediğini öyle bir yerine getirir ki!...”  (11/Hud/106-107)

Cehennem, bir gözetleme yeri olmuştur. Azgınlar için bir barınak. Devirlerce kalacaklardır içinde.” (78/Nebe/21-23)

Sizi bir balçıktan yaratmış olan O'dur. Sonra hüküm verip bir süre belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir süre de onun katındadır. Bütün bunlardan sonra siz hâlâ kuşkulanıp duruyorsunuz.”

c)                 Ahiretteki sonsuzluk dünya hayatına nazaran uzunluk olup, mutlak sonsuzluk değil uzun çağlar- devirler anlamındadır; uzun çağlar-devirlerce kalacaklar:


Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz.” (7/Araf/40)

Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır.” (6/Enam/160)

İyilik ve güzellik getirene, getirdiğinden daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan güvene çıkmışlardır Kötülük getirenlerin ise yüzleri ateşte
sürtülür. Sadece yapıp ettiklerinizle cezalandırılırsınız.” ( 27/Neml/89-90)

İyilik / güzellik getirene ondan daha hayırlısı var. Kötülük getirenlere gelince, kötülükleri yapanlar yapmış olduklarından fazlasıyla cezalandırılmayacaklardır.” (28/Kasas/84)

Bugün her benlik kazandığıyla cezalandırılır. Zulüm yok bugün! Allah, hesabı çabucak görür.” (40/Mümin/17)

d)                Cehennemdekiler, uzun çağlar-devirlerce kalacaklar ama Allah mutlak Âlim ve mutlak Hâkim'dir, kullarına asla zulmetmez:


Korkun o günden ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra her benliğe kazanmış olduğu tam bir biçimde verilecektir. Onlar hiç bir zulme uğratılmayacaklardır.” (2/Bakara/281)

Bu, kendi, ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir. Allah, kullara asla zulmedici değildir.” (3/Ali İmran/182)

Allah zerre kadar zulüm yapmaz. Küçücük bir iyilik olsa onu kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir ödül verir.” (4/Nisa/40)

“Gün olur, herkes kendi nefsi için mücadele eder ve herkese, yaptığının karşılığı tam tamına ödenir; onlar asla zulme uğratılmazlar.” (16/Nahl/111)

O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız.” (36/Yasin/54)

Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.” (39/Zümer/69)


4.                 ANCAK VE YALNIZ ALLAH MUTLAK HAYY VE MUTLAK BAKİ'DİR, O'NUN DIŞINDA TÜM VARLIKLAR, MAHLÛK VE SONLUDUR:


Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır…” (2/Bakara/255)

Allah... İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur.”
(3/Ali İmran/2)

Allah'ın yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.” (28/Kasas/88)

“Yer üzerinde bulunan herkes yok olacaktır. Sadece o bağış ve celal sahibi Rabbinin yüzü kalacaktır.” (55/Rahman/26-27)

Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir o.” (57/Hadid/3)


5.                  AHİRET HAYATI GAYBDIR, GAYBA İNANIRIZ, GERÇEĞİ ALLAH BİLİR:


De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler." (27/Neml/65)

Yerde ve gökte hiçbir gayb yoktur ki, açıklayıcı bir Kitap'ta olmasın.”  (27/Neml/75)

Ki onlar, gayba inananlar, namazı kılanlardır. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.” (2/Bakara/3)


II.                  AHİRET İNANCI / AHİRETE İMAN:


Hem sana vahyedilene hem de senden önce vahyedilene inananlardır onlar. Ahireti gereğince kavrayıp anlayanlar da onlardır.” (2/Bakara/4)

Ahiret azabından korkan için bunda elbette ki bir ibret vardır. O, insanları bir araya getiren bir gündür. Görülesi bir gündür o! “ (11/Hud/103)

“Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, ahirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkârcı olmuştur.” (16/Nahl/22)

Kim de ahireti ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gayretle çalışırsa, böylelerinin gayretleri teşekkürle karşılanır.” (17/İsra/19)


III.                SONUÇ:


 Benim anladığım ahiret hayatındaki cennet ve cehennem tasvirleri temsilidir, mecazdır. (2/Bakara/24-26; 13/Rad/35; 47/Muhammed/15)

 Cennet kapısının anahtarını ve cehennemin yakıtını insan, bu dünyada seçim, tercih ve eylemleriyle hazırlayıp beraberinde Ahirete götürür.

Korunup sakınanları Allah, kendi başarıları yüzünden kurtarır. Ne kötülük dokunur onlara ne de kederlenirler.” (39/Zümer/61)

Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir” (8/Enfal/29)

Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.” (16/Nahl/97)

Onun katında hiç kimsenin, karşılığı verilecek bir nimeti yoktur / hiç kimsenin ona, karşılık olarak verilecek bir nimeti yoktur.Yüceler yücesi Rabbinin yüzünü özleyip istemek için veren hariç. Yakında mutlaka hoşnut olacaktır.” (92/Leyl/19-21)

Allah’ın tertemiz bir hayat yaşatıp da Ahirette hoşnut olan kullarından oluruz İnşallah.

M. Kemal Adal



“Kur’an'a nispet ettiğimiz sınırlı anlayışımız veya Kur’an’dan anladığımız, Kur’an’ın mutlak manası ve mutlak hükmü olarak gösterilemez.”
ve
“Kuran’ın Bütününü bilmeden bir kısmını; Bir ayetini ihmal ederek de diğer ayetlerini doğru anlayamayız.”

"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder