A. Kitabı, Hakkını vererek / gereğince okumanın anlamı nedir?
Kendilerine
Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona inanırlar.
Onu inkâr edenlere gelince, onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (2/121).
Ayette geçen, Kitabı “okunuşunun hakkını vererek
okurlar” ifadesi, ‘tecvitli (her bir harfin hakkını vererek telaffuz
ile) okumak’ anlamında değildir. Tecvitli okumak anlamında olsaydı
“Kitabı tecvitsiz okuyanlar ona inanmazlar“ anlamı da çıkardı. Arapça bilse
bile herkes, tecvitte (telaffuzda) elinde olmayarak kusur edebilir.
Buradaki Kitabı okunuşunun hakkını
vererek / gereği gibi okumaktan kastın,
kendilerine “Kitap” verilenlerin
/ kendilerine “İlahi Kelam” emanet edilenlerin, verilen Kitabı / İlahi Kelamı –
sözü – mesajı, anlaması, uyması ve yaşaması demek olduğu açıktır.
Hakikati inkâra kalkışanlar / Kitap’ı inkâr edenler gibi hüsrana
düşen ve kaybedenlerden olmak istemeyen inananlar, kendilerine indirilen Kitabı
(Müslüman Müminler, Kuran’ı) okuyup, anlamak, uymak ve yaşamakla mükelleftir.
Arapça bilmeyenler için bunun yolu, Kuran’ı kendi ana dillerinde yapılmış
çevirilerinden okuyup, anlayıp, uyup, uygulamalarıdır.
İmanın icabı / gereği budur.
Hidayet kapısı anlamakla,
bilmekle; İbadet / Salih amel/ İyi ve
yararlı iş üretmek kapısı uygulamakla açılır.
B. Kur’an Nasıl Bir Kitap’tır ve Niçin Gelmiştir?
Kur’an, Yaratan’la yaratılan (Allah
ile insan) arasında bir köprüdür, bir tanışma ve anlaşma aracıdır.
1. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, dosdoğru yola kılavuzlayan, Allah’ın ipi, sapasağlam bir kulptur.
a) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunduklarında insanları zulumattan (karanlıklardan) aydınlığa çıkarır, dosdoğru yola kılavuzlar:
Allah, rızasına uyanları o
Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp
şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (5 / 16)
Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır
bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye
insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın
yoluna...
(14 / 1)
İnsanlar içinde öylesi
vardır ki, Allah konusunda ilimsiz,
kılavuzsuz ve aydınlık getiren bir kitaba sahip olmaksızın mücadele edip
durur. (22 / 8)
O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye
kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı
gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir. (57 / 9)
b) Kur’an’ın
deyişiyle, Kur’an, tutunanların vahdetini (birliğini) sağlayacak ve doğruya
götürecek olan bir iptir:
Hep
birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın
üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah
kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline
geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah
size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız. (3/103).
c) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, kopup parçalanması olmayan sapa sağlam bir kulptur:
Dinde baskı - zorlama -
tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir
biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt
dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup
parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde
bilendir. (2/256).
2. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, Allah’ın insanlara mesajının, inananlara öğüt ve kılavuzluğun olduğu mektuptur.
Kur’an, düşünemeyen hayvanlara değil, düşünebilecek ve doğru yolu
bulabilecek özelliklerde yaratılmış olan insanlara gönderilmiş bir mektuptur.
Bu mektubun göndereni Rabbimiz Allah, gönderildiği adres de insanlardır.
İnsanlara gönderilmiş olan bu mektup, insanlar için öğütler ve mesajlar
içermektedir.
3. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, insanlar için bir açıklama, inananlara ise öğüt ve kılavuzdur:
Bu, insanlara bir açıklama, korunup sakınanlara da bir öğüt ve kılavuzdur
(3 / 138)
İşte böyleleri,
Allah'ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle:
"Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür." (6 / 90)
Ey
insanlar! İşte size Rabbinizden
bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara
bir kılavuz ve bir rahmet geldi. (10 / 57)
Sen, bu tebliğin için
onlardan bir ücret istemiyorsun. O,
bütün âlemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir. (12 / 104)
Biz o peygambere şiir
öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz / layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey
değildir.
(36 / 69)
Andolsun, biz bu Kur'an'da
insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp
öğüt alabilsinler. (39 / 27)
Biz onların neler
söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara
sadece Kur'an'la öğüt ver. (50 / 45)
Oysaki o Zikir / Kur'an
âlemler için bir öğütten başka şey değildir. (68 /
52)
Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve
düşündürücüdür. (69 / 48)
Biz, cehennem yârânını hep
melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir
imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve
apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş
olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre
sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?"
desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini
/ dileyeni saptırır, dilediğini / dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar.
Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu,
insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. (74 / 31)
Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O
bir öğüt verici / bir düşündürücüdür. (74 / 54)
4. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, büyük bir haberdir:
De
ki: "Büyük bir haberdir o." (38 / 67).
5. Kur’an’da, öğüt almak için her örnekten anlatılmıştır:
Şu bir gerçek ki Allah;
adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık,
doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar.
Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size
öğüt veriyor. (16
/ 90)
Andolsun, biz bu Kur'an'da
insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. (39
/ 27),
6. Kur’an, öğüt alınabilsin diye üstelik kolaylaştırılmıştır:
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için
kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!(54 / 17, 22, 32, 40),
7. Kur’an’ın, yine öğüt alınabilmesi için ayetleri geniş geniş açıklanmıştır:
Rabbinin yolu işte budur;
dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir
topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (6 / 126).
8. Kur’an’dan, aklını ve gönlünü çalıştıran, aklı selim ve tefekkür sahipleri anlayıp, öğüt alırlar:
O, hikmeti dilediğine verir.
Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası
düşünüp anlayamaz. (2 /
269)
Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun
ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer
ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk
bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece
müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de
ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin
katındandır." derler. Gönül ve akıl
sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. (3 / 7)
Rabbinden sana indirilenin
hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. (13 / 19)
İşte bu, onunla
uyarılsınlar, Allah'tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara
yöneltilmiş bir tebliğdir. (14 / 52)
Böyle birisi; gece
saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan,
Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle
bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve
akıl sahipleri düşünüp ibret alır." (39 / 9).
C. Öğüt vermede Kuran’ın yöntemi (Sünnetullah).
1. Kıssalarla öğüt vermek
Yüce Allah, öğüt alabilmemizi sağlayabilmek
için, bizi düşünmeye sevk edecek olan kıssalardan da anlatmakta ve “Bu hikâyeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler” (7 / 176), ‘Siz ne
kadar da az öğüt alıyorsunuz!’ (7 / 3) demektedir.
Bütün bunlara rağmen
insanların çoğu ‘Aslandan
ürkmüş yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirmektedirler’ (74 / 49 -
51). Çünkü ‘öğüt
verenleri sevmemektedirler’ (7 / 79).
2. Dünyevi ceza ile öğüt vermek
Güzellikten
anlamayan insanoğluna öğüt vermenin bir de başka yolu vardır ki bu, ahirete
bırakmadan dünyada cezalandırma yoludur.
Örneğin,
Firavun ailesi / halkı ‘öğüt alsınlar
diye’ yıllarca kıtlıkla ve ürünleri azaltılmakla sıkılmışlardır (7 /
130).
Aslında dünyadaki böyle cezalar, kişilerin
doğru yola girmesine vesile / sebep olduğunda, insanların hayrınadır. Allah
Kur’an’da: “Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de
deniyoruz.” (21
/ 35) demektedir.
Şer görünen bir şeyde hayır,
hayır görünen bir şeyde de şer olabilir (2 / 216; 31 / 34).
3. Öğütlere uymayanların Ahiret’teki hallerini anlatarak, yapılan sakındırma ile verilen öğüt
Öldükten sonra dünyaya
tekrar dönüş olmadığından iş işten geçmiş olacak ve zalimler ahirette azabı
görünce ‘geri
dönecek bir yol var mı?’ (42 / 44), ‘ah ne olurdu (dünyaya) geri döndürülsek de
Rabbimizin ayetlerini (tekrar) yalanlamasak, iyi işler yapsak’ (6 /
27; 32 /12; 39 / 58), ‘Rabbim, beni (dünyaya) geri çevirin, umulur
ki salih (iyi) amellerde bulunurum, yararlı işler yaparım’ (23 / 99
- 100) diyeceklerdir,
Gelen kitaplara ve peygamberlere
uymadıklarına çok yanacaklar ve ‘o gün
zulmedenler ellerini ısırıp: Nolaydı, keşke ben peygamberle beraber bir yol edineydim!
..Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost tutmasaydım!’ diyeceklerdir.
(25 / 27 - 28)
Fakat iş işten geçmiş
olacaktır. Çünkü ‘onlar bir daha geri dönemezler’ (21 / 95), ‘önlerinde ta
dirilecekleri (kıyamet) gün(ün)e kadar, (geriye dönmelerine engel olan) bir
perde (berzah) vardır’ (23 / 100).
Bunun için bize daha
dünyada iken ‘geri
çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmezden önce, yüzünü dosdoğru dine çevir’ (30
/ 43) hatırlatması yapılmaktadır, fakat ‘Allah'tan korkan hatırlar (öğüt alır)’ (87 /
9 - 10).
Yine şu bir gerçektir ki ‘(müminler) kendilerine
Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranmazlar’
(25/72-73). Kâfirlerin
kulakları, gözleri ve kalpleri mühürlendiğinden ‘Onları doğru yola... çağırsan
da, sussan da birdir’ (7/193), ‘Onları (azapla) uyarsan da uyarmasan da birdir, onlar
inanmazlar’ (2/6). ‘Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca daha da
sapıktırlar’ (7 / 179:
25/44).
‘Bu bir öğüttür, artık dileyen Rabbine giden yolu tutar’ (76 /
29: 78 / 39), dileyen de dalaleti (sapıklığı); çünkü
‘insana iki yol gösterilmiştir’ (90 / 10)
D. Allah’a teslimiyet ve öğüdüne uymak, Kuran’ı yaşamak nasıl olur?
1. Kuran Müslümanı Olmak, Kuran ahlakı ile ahlaklanmak.
Kur’an, müslümanların kitabıdır. Müslüman olunacaksa Kur’an’a göre
olunmalıdır, yani Kur’an Müslümanı olunmalıdır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed
(a.s) da böyle yapmıştır. Kur'an'ı en
iyi Peygamberimiz anlamış ve yaşamıştır.
Yaşantısı bize Allah (c.c) tarafından örnek gösterilmiştir (33 / 21).
Hanımı Hz. Aişe de ‘onun
ahlakı Kur’an’dı’ demiştir.
Biz de Kur’an’ı okumalı, anlamalı ve Kur'an'ın ahlakıyla ahlaklanmalıyız.
Kur’an, hem
ferdi, hem aileyi, hem de toplumu huzura kavuşturur. Yani Kur’an, bireysel ve
toplumsal saldırılara, manevi hastalıklara, her türlü dejenerasyonlara /
bozulmalara karşı bir şifadır, çözümdür (9 / 14; 10 / 57; 17 / 82; 41 / 44).
2. Taklidi değil, Tahkiki İman sahibi olmak
Müslüman, taklidi değil, tahkiki iman sahibi olmalıdır.
Atalardan miras yoluyla
gelen bir Müslümanlık veya devletin (kalbe değil de) nüfus cüzdanına yazdığı Müslümanlık
(eğer
fert / toplum bu miras ya da dayatma
yoluyla gelen Müslümanlığı aklı ermeye başladıktan sonra bilinçli bir şekilde
onaylamadı / tasdiklemedi ise)
inanç olarak Kuran’ın öğütlediği iman ve eylemler / ameller sebebiyle
değildir. Bu haliyle de fazla bir önemi ve değeri yoktur.
Çünkü Allah, bizim nüfus cüzdanımıza göre
değil, kalbimizdeki iman ve yaşantımızdaki amellerimize göre hüküm verecektir.
3. İnanç, düşünce ve eylemlerde aklını ve gönlünü çalıştırmak
Allah, her bireyi müstakil
ve hür olarak yaratmıştır. Yani, her ferde ayrı bir kalp, ayrı göz-kulak ve
ayrı bir kafa vermiştir.
Eğer insan, aklı ermeye başladıktan sonra, dayatma yoluyla değil de,
kendi hür iradesiyle (karar verme yeteneğiyle) inancını ve yolunu seçemiyorsa
suç kendisindedir, sorumlusu kendisidir.
İçinde bulunduğu toplumun
ve / veya Kişinin anne-babasının hangi yolda yürüyor oluşu kendisini
etkilemekle birlikte inanç oluşumunda kesin bağlayıcı bir etken değildir.
Sadece bu etkiyle oluşan inanç ve eylemler taklididir.
Bu kişi, kâfir olacaksa da, mü’min olacaksa da, aklı ermeye başlar-başlamaz
kendisi karar vermeli ve kendi yolu ile o yoldaki eylemlerini kendi aklı ve
gönlünü çalıştırarak, sorgulayarak (tahkiki / delilleriyle ) seçmelidir.
Ahirette kişinin ‘benim annem-babam kâfirdi, ben de
bunun için kâfir olmak zorundaydım. Toplumun egemen yöneticileri İslam
düşmanıydı, onlara itaat etmek zorunda olduğumdan dolayı ben de dünyadayken
İslam düşmanlığı yapmak zorunda kaldım’ demesi kendisini kurtarmayacaktır..
E. Kuranı anlayıp, uygulamayı, Kuranı yaşamayı ve / veya Kuran’a uymamayı (İman ve Küfrü) doğuran etkenlerdeki Sünnetullah.
1. Allah'ın lütfu müstesna insanın öz kazancından başkası yoktur. İnsanın özgür seçme ve tercihi ile kesbettiği / yaptığı iş / eylem / ameline göre kazanımlarının karşılığını, Allah yaratır ve hem dünyada hem de ahirette tam olarak verir.
(2 / 58 – 59, 281; 3 / 30, 182; 4 /88, 7 / 43, 147, 8 / 50
-51; 10 / 26 -27, 30, 52; 11 / 111; 14 / 51; 16 / 111; 22 / 10, 27 / 89 – 90; 28 / 84; 36 / 54;
39 /24, 61 – 62, 70; 40 / 17, 40; 46 / 19; 52 / 21; 53 / 39 - 41; 99 / 7 -8)
2. Allah hiçbir benliğe yaradılış kapasitesinin /gücünün üstünde ve verdiği şey dışında bir yük / sorumluluk yüklemez.(Gücün yetmediğinde sorumluluk yoktur):
(2 / 233, 286; 6 /
151 – 153; 7 / 42; 23 / 57 – 62; 65 / 7)
3. Yaptıkları süslü gösterilenler, kalpleri mühürlenenler, sağır/dilsiz ve körler:
a) Yaptıkları süslü, güzel / doğru gösterilenler: (Arzularına uyup küfre sapanlara, yaptıkları süslü, güzel / doğru gösterilir):
(2 / 212; 3 / 14; 6 /43, 108,
122; 8 / 48; 9 / 37; 10 /12; 13 /33; 27 / 4, 24; 29 / 38; 35 / 8; 40 / 36 – 37;
47 / 14)
b) Kalpleri mühürlenenler: (Arzularına uyup küfre sapanların kalplerini, seçimleri / kazandıkları sebebiyle Allah mühürler):
(2 / 6 – 7; 7 / 100 – 102; 9 / 86 – 87, 93; 10
/74, 88; 16 / 107 – 109; 30 / 58 – 59; 40 / 35; 47 / 16, 24; 4 / 155; 6 / 46;
45 /23; 63 / 1- 3)
c) Dilsiz, sağır ve körler: (Arzularına uyup küfre sapanların kalplerini, seçimleri / kazandıkları sebebiyle Allah mühürlediğinde, onlar inanç tutum ve davranışlarını değiştirmedikçe sağır / dilsizdirler, işitmezler, kördürler, görmezler, kalpleri kılıflı / kabukludur, anlamazlar):
(2 / 17 -18, 171; 5 / 70 –
71; 6 / 25; 7 / 179, 194 – 195; 17 /45 – 46, 97; 18 / 57, 100 – 101; 21 / 45;
27 / 80 -81; 30 / 52 – 53; 31 / 7; 36 / 66; 41 / 5; 43 / 40; 47 / 22 – 24; 71 /
5 – 7; 8 / 21 – 22)
4. Dinde zorlama yoktur, Allah dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı:
a) Dinde zorlama yoktur: İyi ve kötü, Sorumluluğu sebebiyle sonuçlarına katlanmak üzere, inançlarını seçmede ve eylemlerini uygulamada hak ile batıl, iyi ile kötü gösterildikten sonra insanlar, hür bırakılmıştır.
2 / 256, 272; 4 / 90; 6 / 104; 10 / 99; 18 / 29; 27 / 92; 28
/ 56; 39 /41; 41 / 40, 46; 50 / 45; 76 / 2 -3; 94 / 7 -10; 109 / 6)
b) Allah dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı ve insanlar toptan iman ederler ve hepsi doğru yola girerlerdi. Ama insanların inanç ve eylemleri değişiktir çünkü Allah insanlara inancında iman veya küfrü seçme hakkı, amelinde davranış özgürlüğü ve sorumluluğunu vermiştir:
c) İnanan ile inanmayan, Kuran’ı anlayıp uygulayan ile Kuran’a uymayan benzeşmez, bir değildir:
(3 /
162; 5 /100; 6 / 50, 122, 7 / 58; 9 / 109; 10
/35; 11 /24; 13 / 16, 33; 14 / 24 – 26; 16 /17, 75 – 76; 28 / 61; 32 /
18; 35 / 18 – 22; 39 / 9, 29; 40 / 58; 41 / 34, 40; 45 / 21; 47 / 14 – 15; 57 /
10; 59 / 20; 67 / 22)
5. Herkes kendi varlık yapısına / yaradılışına / karakterine uygun iş görür:
De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." (17 / 84)
6. Herkesin yapıp ettiklerinden dereceleri vardır (Herkesin her yaptığı kendi öz kazancıdır, buna göre dereceleri ve bu derecelere göre de cehennem veya cennette yerleri vardır) :
(3 / 162 - 163; 4 / 95 – 96; 6 / 122; 6 /
165; 11 / 3; 12 / 76; 17 / 21; 35 /35; 43 / 32; 56 / 7 – 10; 57 / 10)
7. Ameller niyete göre değerlidir:
(2 / 7 -10, 225, 284, 286; 4 / 114; 16 / 106; 17 / 25; 33
/ 5)
8. İmanı olmayanın ameli ahirette boşa gitmiştir:
(2 / 200 – 202, 206; 3 / 21 -22; 5 / 5,
9 – 10; 7 / 147; 9 / 17, 69; 14 /18; 18 / 103 – 106; 39 / 65; 47 / 8 – 9)
9. Herkesin kazandığı günahı kendinedir. (Başkasına verilemez, devredilmez ve başkasından alınamaz. Hiçbir günahkâr bir başkasının yükünü / günahını taşıyamaz):
(6 / 164; 17 / 15; 35 / 18; 39 / 7; 53 /38 -39))
10. İyi veya kötü, her yapılandan yapana bir pay vardır. (Başkasını günaha sokana da, iyi işe sebep / aracı olana da bundan bir pay vardır):
(4 / 85; 16 / 23 – 25; 29 / 12 - 13)
E SONUÇ
1. Herkes kendi kazandığıyla karşılık görecek, kendi günahını kendisi çekecektir:
(5/105 6/31,164 10/108
16/25 17/15 34/50
35/18 36/54 39/17
40/17,40 53/38-39 74/38),
2. Kendi günahını başkalarının üzerine atamayacaktır. Çünkü kimse kimsenin günahını çekmeyecek / yüklenmeyecektir:
(2/286
4/111 6/164 17/15
31/33 35/18 39/7
53/38,39)
De
ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin
yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz." (34/25). Yani kişisel suçun
hesabı kişisel olarak verilecektir.
3. Aklı ve gönlü işleterek anlamak ve uygulamak esastır.
İnsan kendi kafasını
kendisi kullanmıyorsa, aklını ve gönlünü kullanmadan kendisine belletileni
taklit ve tekrar ile yetiniyor, sorgulamadan başkalarına uyuyorsa, vücudunda
kendi kafasını değil de başkalarının kafasını taşıyorsa! ‘emanet kafa taşıyor!’
demektir. Yani, Allah’ın kendisine verdiği başı, kalbi, gözü, aklı kullanmıyor
demektir.
Allah'ın
izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar
üzerine bırakır. (10/100).
Demekki
Allah’ın pisliği üzerine bıraktığı, iman edemez olan benlikler, aklını
kullanmayan benlikler olup, seçim ve tercihlerini akılsızca yaptıklarından
“Sünnetullah”ı gereği Allah onların İman sahibi olmalarına izin vermemektedir.
4. Kuran’a uymak ve uygulamak , Kuran’ı yaşamak demek, İnanıp, Hayra ve barışa yönelik işler (salih amel / yararlı ve iyi işler) yapmak demektir.
Evet, Kur’an nedir?
Bakın, Allah Kitabını kendi
dilinden bizlere nasıl tanıtmaktadır:
Şüpheniz
olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru
olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır. (17/9)
F. Kolaylık önerisi
Yazıdaki ara başlıklar
altında numaraları verilmiş bir kısım ayet guruplarındaki ayetlerin Türkçe
mealini incelemek isteyenler, kolaylık olması, kitapta arama zamanından
tasarruf ederek tefekküre daha fazla vakit ayırabilmeleri ve başlıktaki ara
konuya yoğunlaşarak ana kaynağından bu konuyu okuyup anlamak maksadıyla, ARAPÇA ORJİNALİ, TÜRKÇE OKUNUŞU VE 20 AYRI TÜRKÇE
MEALLİ “HASENAT” PROGRAMINDAN YARARLANABİLİR.
Hasenat programına, “HASENAT
NET “ SİTESİNDEN ( http://www.hasenat.net/) ulaşıp, ücretsiz olarak bilgisayarınıza
indirip, kolayca kurabilirsiniz.
Yüce Allah tüm dileyenleri,
Kuranı anlayıp, yaşayanlardan eylesin. İnşallah.
M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder