Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü
öğretim üyesi ve Atatürk İlke ve İnkılâpları Enstitüsü kurucu yöneticisi
Prof. Dr. Zafer Toprak, uzun süredir üzerinde çalıştığı “Darwin’ den Dersim’e
Cumhuriyet ve Antropoloji” adlı kitabının piyasaya çıkışı nedeniyle Radikal
Gazetesi’ nden Ezgi Başaran ile bir söyleşide bulunmuş. Prof. Dr. Zafer
Toprak, söyleşinin bir yerinde diyor ki:
“…Atatürk’ün
din sorunu vardı. Dine epey mesafeli durduğunu söyleyebilirim. Yani anti-
klerikal (din karşıtı) çizgi İnönü zamanında değil, Atatürk zamanında
başlamıştır. Bunu tarih tezlerinden ders kitaplarına kadar her yerde
gözlemlemek mümkün.”
Bu ifade, bir gün sonra, 10 Nisan
2012 günü (yani 10 Nisan 1928’de devletinin dininin İslâm olduğunu belirten
hükmün Anayasa’ dan çıkarıldığı, Laiklik Günü olarak kutlanan gün) Yeniasya
Gazetesi’ nde ön plâna çekilerek birinci sayfadan verildi.
Atatürk’ü, yaptıklarını ve yapmak
istediklerini uzun süre incelemiş bir insan olarak, Atatürk’ ün din karşıtı
bir çizgide olduğunu düşünmüyorum !..
Aksine Atatürk, kişinin dinî inancına ve vicdan hürriyetine karışılmamasından yanaydı.
Atatürk, din sömürüsünü,
dinin politik ve maddi çıkar ve toplumsal baskı aracı olarak kullanılmasını
önlenmeye çalışmıştır.
Atatürk, hurafeye, safsataya, yobazlığa, taassuba ve dinin politik rolüne karşı koymuş; dini, toplumu sömürme aracı haline getirmek isteyen din bezirgânlarına şiddetle çatmıştır.
Atatürk’e göre, din vicdanlardaki
kutsal yerini almalı, inanç Allah ile kul arasında kalmalıdır.
Bugün, Atatürk’e ait kitapları
inceleyenler, bu kitaplar arasında Türk ve İslâm tarihine ait çok
sayıda kitabın bulunduğunu görürler.
Yine onun söylev ve demeçleri incelendiğinde, onun, dinin istismarına ya da irticai eylem girişimlerine karşı büyük bir hassasiyetle milletini uyanık tutmak istediği anlaşılır. Atatürk, sahip olduğu İslâm tarihi kültürüyledir ki, gerçek dinle hurafeyi yani boş inançları iyi ayırıp tanımlamasını yapmış ve yeri geldikçe de bu konularda toplumunu aydınlığa çıkarma yollarını aramıştır. Atatürk’ün din sorunu yoktu, olmamıştır. Din karşıtı bir çizgide olduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir!..
Bugün, siyasi plâtformda dini ön
plâna çıkaran siyasi partiler mevcuttur. Dinin siyasette ön plânda
tutulmasını öngören yazılı ve görsel medyanın bulunduğunu da hepimiz
biliyoruz. Atatürk’ün bu konudaki görüşleri şu şekildedir:
“ İnanıp bağlanmakta mutlu olduğumuz İslâm dinini, yüzyıllardan beri alışıla geldiği gibi bir siyaset aracı haline düşmekten kurtarıp yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini de görüyor ve biliyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanışlarımızı ve vicdan işlerimizi, karışık ve değişik olup her türlü çıkarlarla hırsların belirdiği yer demek olan siyasetten, siyasetin bütün kıpırdanışlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada da mutluluğunun gerektirdiği bir zorunluluktur. Ancak, böylelikle İslâm dininin yüceliği belirmiş olur.” İslâm dininin yüceliğinden söz eden bir insanın nasıl din sorunu olur? İslâm dininin yüceliğinden söz eden insan, nasıl din karşıtı olur ?
Atatürk’ün güçlü bir din bilgisi
vardı.
Bir insanı, görüş ve fikirlerinden ayırmak olanaksızdır. Atatürk’ün İslâm Dini’ne bakışını anlayabilmek için düşünce ve görüşlerini iyi bilmek gerekir.
Esasen Atatürk’ün din kültürünün
seviyesini görmek ve göstermek için, onun bu saha ile ilgili olarak tetkik
ettiği Caetani’nin “İslâm Tarihi”, Corci Zeyda’nın “Medeniyet-i İslâmiyye
Tarihi” gibi bugün bile ancak bu sahanın uzmanlarınca takip
olunabilecek eserleri söylemek bile yeter. Ayrıca, onun Kur’an-ı Kerim’i
tercüme ve tefsir edebilecek ölçüde Arapça bilgisine sahip olduğu da
bilinmektedir.
Atatürk’ün, İslâm kültürü üzerindeki derin bilgilerinin yanında, samimiyetle inanan bir şahıs olduğu, gerek sözlerinden gerek davranışlarından açıkça anlaşılmaktadır. Atatürk’ün din aleyhine herhangi bir sözüne rastlamak mümkün değildir. Aksine, İslâm dininden, Hazret-i Peygamber’ den sitayişle ve hürmetle bahseden, Müslümanlığından dolayı iftihar ettiğini dile getiren pek çok sözü olduğu gibi, her davranış ve sözünde, İslâm dinine ve değerlerine sahip çıktığını ve üzerine titrediğini görürüz. Atatürk’ün din hakkındaki görüşleri açık, kesin ve nettir. Şimdi onun bazı konuşmalarından bölümler görelim:
“ Allah
birdir, şanı büyüktür. İnsanlara feyz vermiş olan dinimiz, son dindir.
En mükemmel dindir. Çünkü, dinimiz akla, mantığa ve gerçeklere tamamen
uyuyor. Uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış
olsaydı, bununla diğer ilâhi tabiat kanunları arasında çelişki olması
gerekirdi. Çünkü, bütün maddi ve manevi âlem kanunlarını yapan Allah’tır.”
X
“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının
emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünceye muhalif
değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle
karıştırmamaya çalışıyor, kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden
sakınıyoruz.”
X
“ Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü
vardır. Bu ölçü ile neyin dine uygun, neyin dine aykırı olduğunu kolayca
kestirebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, milletin yüksek çıkarlarına
uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akla, mantığa,
milletin çıkarlarına uygun düşüyorsa kimseye sormadan biliniz ki, o şey dinin
de istediği, hoş gördüğü şeydir. Eğer bizim dinimiz bu kadar akla, mantığa
uygun olmasaydı, dinlerin en sonuncusu ve eksiksizi olmazdı. Bu yüzden Türk
Milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır,
demek istiyorum. Dinimiz, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, ona da öyle
inanıyorum ki, terakkiye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor.”
X
“ Bizi yanlış yola sürükleyen kötüler, çoğu zaman
din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle
aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz. Görürsünüz ki, milleti gerileten,
esir eden, çürüten kötülükler hep din örtüsü altındaki geriliklerden,
bayağılıklardan ve alçaklıklardan gelmiştir. Onlar her türlü davranışı
dinle karıştırıyorlar. Halbuki elhamdülillah hepimiz Müslümanız. Milletimizin
içinde hakiki ve ciddi ulema vardır. Milletimiz bu gibi ulemasıyla iftihar
etmektedir. Bazı kimseler asrî olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür
onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı, İslâmlar’ın
kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir ? Her sarıklıyı hoca sanmayın.
Hoca olmak sarıkla değil, akıl ve bilgiyledir.”
X
Dinin bireysel olduğu kadar sosyal yönünün de olduğu gerçeğini gören Atatürk, kişinin dini inançlarını özgürce yaşayabilmesinin, ancak din sömürüsünden ve politik baskıdan kurtulmasıyla mümkün olabileceği gerçeğini öne çıkarmıştır.
Atatürk, dine değil, dinin kötü
kullanılmasına, dinin politika aracı yapılmasına karşıdır.
KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI
(Konularına
Göre Kuran Mesajı derleme çalışmasının yapılma gerekçelerinden biri de ,
Atatürk’ün yukarıdaki bakış açsından hareketle, İslam dinini aracısız olarak,
ana kaynağı olan Kuran’dan, ana dilimiz olan Türkçe çevirisi ile ( program
kurulması halinde aynı anda karşılaştırılmalı olarak 20 ayrı mealden) okuyup
anlayarak, din simsarlarının ve din istismarcılarının ve tüm “ALLAH
İLE ALDATANLARIN” İslam dinini yozlaştırmalarını engelleyebilmektir.
{Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, “KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” ve “RESUL KUR’AN’IN KUR’AN TEFSİRİ“ nin de dâhil olduğu “ATATÜRK VE RESUL KUR’AN - (MKA) 41 E KİTAP” ı, güncellenmiş indirme linkinden [ ( bakınız: http://kemaladal.blogspot.com.tr/), (HIZLI BAĞLANTILARIM VEYA ÖNE ÇIKAN YAYIN) ]Bilgisayarlarına indirip, arşivleyerek inceleyebilir ve paylaşabilirler.}
Atatürk’e ait kişisel bir not ile
konuyu bağlayalım.
Atatürk, not defterlerinden
birinde ve pek çok not arasında, bir Bursa ziyareti sırasında yapacağı
konuşmasının madde başlarını sıralamış, bunun altına kalın bir çizgi
çektikten sonra, büyük harfli eski yazıyla “Tanrı birdir ve büyüktür”
ifadesini yazıp, onun da altını çizmiştir.
19-14 fihrist numaralı not
defterinin, 9 Mart 1338/1922 tarihi taşıyan bölümün sonunda, 10 Mart için
“Hareket şekli kararlaştırıldı” gibi notlar ve ondan sonra da, “Hafıza Kur’an
okuttuk” kaydı görülmektedir.
Sonraki günlerde de, “10 Mart’ta
Hafıza Kur’an okuttum; 15 Mart’ta Hafız’a Kur’an okuttuk; 20 Mart’ta Hafız
Kur’an okudu” gibi ifadeler vardır.
Bir gerçektir ki, bu defterler
birkaç arşiv uzmanından başka kimse tarafından görülmemiş, hiçbir politik
amaçla yazılmamıştır. Bunlar, Atatürk’ün vicdanının ve inancının temiz ve
maddi çıkarlardan uzak ifadeleridir.
Unutmayalım:
“Türk Milleti daha dindar olmalıdır.
Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinimiz,
bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum ki, terakkiye mani
hiçbir şey ihtiva etmiyor” diyen Atatürk’tür.
Ahmet AKYOL
aakyol65@gmail.com
YALOVA 10 Nisan 2012 |
ALLAH'IN SELAM, RAHMET VE BEREKETİ İLE HİDAYET VE MAĞFİRETİ, DİLEYENLERİN ÜZERİNE OLSUN İNŞALLAH.
10 Ocak 2016 Pazar
ATATÜRK VE DİN KARŞITLIĞI – Ahmet Akyol
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder