I.
ALLAH
1.
ALLAH'IN
VARLIĞI VE VARLIĞININ DELİLLERİ:
“Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir
O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden
gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir O.” (57. sure (HADÎD) 3. ayet )
Yarattıklarında
tecelli eden Allah’ı, aşağıdaki ayetleri (delilleri) okuyan, inanmamaya
şartlanmamış kalp sahiplerinin, tefekkür ettiğinde, gönül gözleriyle görmeleri
umulur.
O Allah (c.c) ki:
Bâtın’dır, baş gözüyle görülemez, her şeyde kendinden bir güç bulunur.
O Allah (c.c) ki:
Zahir’dir, her şeyde tecelli eder ve tüm yarattıklarında kendisinden
görünebilen izler, işaretler bulunur.
Şair ne güzel
ifade etmiş:
“İşit Niyazi’nin
sözün
Bir nesne
örtmez Hak yüzün
Hak’tan ayan
bir nesne yok
Gözsüzlere
pinhan (saklı) imiş.”
“Ölü toprak onlar
için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan
yiyorlar. Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar
fışkırttık; Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ
şükretmiyorlar mı? Şanı yücedir o Allah'ın ki toprağın bitirdiklerinden,
onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır. Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan
soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler. Güneş, kendine özgü bir durak
noktasına / bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir
bu. Ay'a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları / birtakım evreler
belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner. Güneş'in Ay'a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de
gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar
için bir ayettir. Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler
de yarattık. Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat
eden olur ne de kurtarılırlar. Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar
daha nimetlensinler diye kurtarılırlar. (36. sure (YÂSÎN) 33-44. ayet)
“Görmedin mi, Allah, gökten
bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan da yollar var; beyaz, kırmızı, değişik
renklerde. Ve simsiyah yollar da var. Aynı şekilde, insanlardan, hayvanlardan,
davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Azîz'dir,
Gafûr'dur.” (35.
sure (FATIR) 27-28. ayet)
“Bakmadılar mı yere, neler
fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten.
Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.” ( 26. sure (ŞUARA) 7-8. ayet)
“Ve şöyle yakar: "Hamt
olsun Allah'a! O size ayetlerini gösterecek de siz
onları tanıyacaksınız. Senin Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz
değildir." (27.
sure (NEML) 93. ayet)
“Şu bir gerçek ki, geceyle
gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah'ın göklerde ve yerde vücut
verdiği şeylerde, sakınan bir topluluk için sayısız
ayetler vardır.” (10. sure (YÛNUS) 6. ayet)
“Size, ayetlerinden göstermek
için, Allah'ın nimetleriyle gemilerin denizde akıp gidişini görmedin mi?
Kuşkusuz, bunda gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için kesin ibretler vardır.” (31. sure (LOKMAN) 31. ayet)
“Görmedin mi, Allah gökten
bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla
çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış
görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte
bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var.” (39. sure (ZÜMER) 21. ayet)
“Allah
size ayetlerini gösteriyor. Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?”
(40. sure
(MÜ'MİN) 81. ayet)
“Gece
ve gündüz, Güneş ve Ay onun ayetlerindendir. Eğer sadece Allah'a kulluk
/ ibadet ediyorsanız, Güneş'e, Ay'a secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde
edin!” (41.
sure (FUSSİLET) 37. ayet)
“Sen,
toprağı huşû halinde boynu bükük görüyorsun ya, işte
o da Allah'ın ayetlerindendir. Onun üzerine suyu indirdiğimizde, o
titrer ve kabarır. Hiç kuşkusuz, onu dirilten Muhyi ölüleri de mutlaka
diriltecektir. O, her şey üzerinde güç sahibidir.” (41. sure (FUSSİLET) 39. ayet)
“Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde
göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun.
Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?” (41. sure (FUSSİLET) 53. ayet)
“Gökleri
ve yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması da O'nun
ayetlerindendir. O, dilediği zamanda onları bir araya getirmeye
kadirdir.” (42.
sure (ŞÛRÂ) 29. ayet)
“Denizde o dağlar gibi akıp
giden gemiler de O'nun ayetlerindendir.
Dilerse rüzgârı durdurur da o akıp giden gemiler denizin sırtında donmuş gibi
kalırlar. Gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için bütün bunlarda elbette ki ibretler vardır. Yahut
onları, içindekilerin kazançları yüzünden mahveder. Ama birçoğunu affediyor;” (42. sure (ŞÛRÂ) 32-34. ayet)
“Kuşkusuz, göklerde ve yerde, iman sahipleri için sayısız ayetler vardır. Ve
sizin yaratılışınızda, her yana yaydığı canlılarda, kesinliği
yakalayan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır. Geceyle gündüzün
birbiri ardınca gelişinde, Allah'ın gökten bir rızık indirip de onunla
yerküreyi ölümünden sonra hayata kavuşturmasında, rüzgârların her bir yana sevk
edilişinde de aklını çalıştıran bir topluluk için
izler, işaretler vardır. İşte bunlar,
Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra
hangi hadise / söze inanıyorlar?!” (45. sure (CÂSİYE) 3-6. ayet)
“Bakmıyorlar
mı o deveye, nasıl yaratıldı! Ve göğe ki,
nasıl yükseltildi! Ve dağlara ki, nasıl
dikildi! Ve yere, nasıl yayılıp döşendi!” (88. sure (ĞÂŞİYE) 17-20.
ayet)
“Gök boşluğunda, bir emre
boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı?
Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan
bir topluluk için elbette ki izler, işaretler vardır.” (16. sure (NAHL) 79. ayet)
“O
hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi
O'nun için. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 80. ayet)
“Onun
ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir
insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz. Onun
ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve
rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır.
Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da
O'nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri
için elbette ibretler vardır. Gece ve gündüz
uyumanız, onun lütfundan nasip aramanız da O'nun
ayetlerindendir. Bunda, işitebilen bir toplum için elbette ibretler vardır. Yine
O'nun ayetlerindendir ki O size, korku ve ümit olmak üzere şimşeği
gösteriyor; gökten bir su indiriyor da ölümünden sonra toprağı onunla
canlandırıyor. Bunda, aklını işleten bir topluluk
için elbette mucizeler vardır. Göğün ve yerin O'nun emriyle ayakta
durması da O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi
bir çağrıyla davet ettiğinde siz yerden hemen çıkacaksınız.” (30. sure (RÛM) 20-25. ayet)
“O'nun
ayetlerindendir ki, size rahmetinden tattırsın; gemiler, buyruğu ile
akıp gitsin. Lütfundan nasip arayasınız ve şükredebilesiniz diye, rüzgârları
müjdeciler olarak gönderir.” (30. sure (RÛM) 46. ayet)
“Hiç
görmediler mi, Allah, yaratmayı nasıl başlatıyor, sonra onu tekrarlıyor / yeni
baştan yapıyor. Kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır. De ki:
"Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah,
her şeye Kadîr'dir. Dilediğine / dileyene azap eder, dilediğine /
dileyene rahmet eder. O'na döndürüleceksiniz.” (29. sure (ANKEBÛT) 19-21.
ayet)
“Allah gökleri de yeri de hak
olarak yaratmıştır. Kuşkusuz, bunda, iman sahipleri
için mutlak bir mucize vardır.” (29. sure (ANKEBÛT) 44. ayet)
“Şu bir gerçek ki göklerin ve
yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların
yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla,
ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında,
rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir
hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir
topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.” (2. sure (BAKARA) 164. ayet)
“Şu bir gerçek ki, göklerin
ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklını ve gönlünü işletenler için çok ibretler vardır.”
(3. sure
(ÂLİ IMRÂN) 190. ayet)
“Bilin ki Allah, toprağa
ölümünden sonra hayat verir. Ayetleri size açık
seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.” (57. sure (HADÎD) 17. ayet)
2.
ALLAH'IN
BİRLİĞİ (TEVHİD)
“Doğunun ve batının Rabbidir
O. Tanrı yoktur O'ndan başka. O'nu vekil
et!” (73.
sure (MÜZZEMMİL) 9. ayet)
“De ki: O, Allah'tır; Ahad'dır, tektir! Allah'tır; Samed'dir
/ tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek
kuvvettir! Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur! Hiç kimse onun dengi ve benzeri
olmamıştır, olamaz!” (112.
sure (İHLÂS) 1-4. ayet)
“De ki: "Ben, sadece bir
uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah'tan başka
hiçbir ilah yoktur." (38. sure (SÂD) 65. ayet)
““Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve
yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi
gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar
durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü
açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş
de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54.
ayet)
“Ey insanlar, Allah'ın,
üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve
yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur.
Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz?” (35. sure (FATIR) 3. ayet)
“Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan
Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.” (20. sure (TÂHÂ) 98. ayet)
“De ki: "Hamd Allah'a, selam O'nun seçip yücelttiği
kullarına! Allah mı hayırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?" Yoksa
gökleri ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hayırlı? Biz o suyla
sizin için gözler gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek
ağacını bitirmeniz mümkün değildi. Allah'ın yanında
bir ilah mı var? Hayır! Ama onlar döneklik eden bir topluluktur. Yoksa
yeri bir karargâh yapıp şurasına burasına nehirler serpiştiren, üzerine
dayanaklı dağlar konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi
hayırlı? İlah mı var Allah'ın yanında!? Hayır!
Ama onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar. Yoksa zorda kalan
yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kaderi kaldıran, sizi
yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah'ın
yanında bir ilah daha var mı? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz! Yoksa
size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde
rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın
beraberinde bir ilah daha mı var? Allah, onların ortak tuttuklarından
uzaktır, arınmıştır. Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve
sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın
yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru
sözlüler iseniz." (27. sure (NEML) 59-64. ayet)
“O,
Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte de sonda da hamt yalnız
O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur/O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na
döndürüleceksiniz.” (28.
sure (KASAS) 70. ayet)
“Şöyle de: "Hamt, o
Allah'a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve
yönetiminde ortağı yoktur; âcizlik yüzünden dost edinmemiştir." Ve
tekbir edip yücelt O'nu!” (17. sure (İSRÂ) 111. ayet)
“De ki: "Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar
olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı."
O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de
ölçüye sığmayacak kadar yüksek...” (17. sure (İSRÂ) 42-43. ayet)
"Allah çocuk edindi!" dediler. Hâşâ! Allah bundan arınmıştır!
O Ganî'dir, hiçbir şeye muhtaç olmaz! Göklerdekiler de yerdekiler de O'nundur. Elinizde, söylediğinize ilişkin hiçbir kanıt yok. Allah
hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?” (10. sure (YÛNUS) 68. ayet)
“Şunu da söyle: "Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka rab mı arayayım?
Her benliğin kazandığı kendi üstünde kalır. Hiçbir günahkâr, bir başka
günahkârın yükünü taşımaz. Nihayet dönüşünüz Rabbinizedir. Tartışmaya
girdiğiniz şeyleri O size haber verecektir." (6. sure (EN'ÂM) 164. ayet)
“Sor: "Tanıklık
bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda
Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi
uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka
ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna
tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve
ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)
“O,
göklerde de Allah'tır, yerde de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa
vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O!” (6. sure (EN'ÂM) 3. ayet)
“Yemin
olsun o saf bağlayıp dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere
/ o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara, O haykırarak sevk edenlere / o göğüs
gererek durduranlara, O Zikir okuyanlara, Ki sizin
ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir. Göklerin, yerin ve bu ikisi
arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O.” (37. sure (SÂFFÂT) 1-5. ayet)
“Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan...
“ (37. sure (SÂFFÂT) 180. ayet)
“Eğer Allah bir çocuk edinmek
isteseydi, yaratmakta olduklarından dilediğini seçerdi. Böyle bir şeyden
arınmıştır O. Allah'tır, Vahid'dir,
Kahhar'dır O.” (39.
sure (ZÜMER) 4. ayet)
“De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet
ediyorum." (39. sure (ZÜMER) 14. ayet)
“Ğafir'dir, günahı
affedendir. Tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütfu bol olandır O. İlah yoktur O'ndan gayrı. Yalnız O'nadır varış ve
dönüş.(
40. sure (MÜ'MİN) 3. ayet)
“O gün onlar ortaya çıkarlar.
Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk/saltanat? O Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın!”
(40. sure
(MÜ'MİN) 16. ayet)
“İşte o Allah'tır sizin
Rabbiniz! Her şeyin yaratıcısıdır O. Tanrı yok
O'ndan başka. Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (40. sure (MÜ'MİN) 62. ayet)
“Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka. Dini kendisine
özgüleyerek dua edin O'na. Hamt olsun âlemlerin Rabbi'ne!” (40. sure (MÜ'MİN) 65. ayet)
“Senden önce gönderdiğimiz
resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk /ibadet
edilecek tanrılar yapmış mıyız?” (43. sure (ZUHRUF) 45. ayet)
“De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin
ilki ben olurdum." (43. sure (ZUHRUF) 81. ayet)
“Göklerde
ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.” (43. sure (ZUHRUF) 84. ayet)
“Tanrı
yoktur O'ndan başka! Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir O, önceki
atalarınızın da Rabbidir,” (44. sure (DUHÂN) 8. ayet)
“O halde Allah'a kaçın /
sığının! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım. Allah'ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size
O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 50-51.
ayet)
“De ki: "Ben de sizin
gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı
olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve
barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak
koşmasın." (18.
sure (KEHF) 110. ayet)
“Allah
buyurdu ki: "İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız
benden korkun." (16.
sure (NAHL) 51. ayet)
“De ki: "Bana şu
vahyediliyor: "Tanrınız ancak bir tek
tanrıdır. Peki, siz, müslümanlar / Allah'a teslim olanlar mısınız?"
(21. sure
(ENBİYÂ) 108. ayet)
“Eğer, yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de
mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların
nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.” (21. sure (ENBİYÂ) 22. ayet)
“Senden önce hiçbir resul
göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek
şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk / ibadet edin."
"Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar,
lütuflandırılmış kullardır.” (21. sure (ENBİYÂ) 25-26. ayet)
“Sizin
İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka.
Rahman'dır O, Rahîm'dir.” (2. sure (BAKARA) 163. ayet)
“Allah'tan
başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin
kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne
var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni
olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir,
arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin
dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve
yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez.
Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)
“Allah,
kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de
adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan
başka hiçbir ilah yoktur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 18. ayet)
“Allah...
İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur. “ (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 2. ayet)
“Öyle
Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O!
Rahman O, Rahîm O.
Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan
gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.
Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna
O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu
tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 22-24.
ayet)
“Allah'tır
O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet
gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından,
Allah'tan daha sadık kim olabilir?” (4. sure (NİSA) 87. ayet)
“Ey Ehlikitap! Dininizde
aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey
söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu,
kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine
inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin,
sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır.
Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler
ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.” (4. sure (NİSA) 171. ayet
“Yemin olsun ki, "Allah,
üçün üçüncüsüdür!" diyenler de küfre batmıştır. Bir tek Tanrı dışında
hiçbir ilah yoktur. Bu söyleyegeldiklerine son vermezlerse, onların
küfre sapanlarına korkunç bir azap mutlaka gelip çatacaktır.” (5. sure (MÂİDE) 73. ayet)
1.
ALLAH'IN
İSİM VE SIFATLARI (GENEL):
“Allah’ın
isim ve sıfatları, zatının (kendisinin) aynı değildir ama gayrı da değildir.”
Örneğin Güneş deyince ışığından ayrı düşünülemez
ama ışık güneşin kendisi (zatı) değil, bir özelliği, bir sıfatıdır.
Allah hiçbir
şeye benzemez.(42/ŞÛRÂ/11; 112/İHLÂS/4.) Allah’ın
zatını bilmek mümkün değildir. Biz ancak yapıp ettiklerinden, her varlıkta,
yarattığı her şeyde tecelli eden (ortaya çıkan, görünen) Allah’ın
özelliklerinden, sıfatlarından, Allah’ı tanıyabiliriz.
2.
ALLAH'IN
İSİMLERİ:
“Rabbinin o yüce adını tespih et!”
(87. sure (A'LÂ) 1. ayet)
“En
güzel isimler Allah'ındır; O'na onlarla dua edin. O'nun isimlerinde ters
bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.” (7.
sure (A'RAF) 180. ayet)
“Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. Esmaül
Hüsna, en güzel isimler O'nundur.” (20.
sure (TÂHÂ) 8. ayet)
“Artık,
o yüce Rabbinin adını tespih et!” (56. sure (VÂKIA) 96. ayet)
“De ki: "İster Allah diye yakarın,
ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur.
Namazında sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut." (17. sure
(İSRÂ) 110. ayet)
“İkram ve kudret sahibi Rabbinin ismi öyle
yüce ki... “ (55. sure (RAHMÂN) 78. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka.
Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm
O. Öyle Allah ki O, ilah
yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm,
Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak
koşmalarından yücedir, arınmıştır. Allah'tır
O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde
ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir
O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 22-24. ayet)
3.
ALLAH’IN
İSİM SIFATLARI:
a)
GENEL:
Ayetlerin
doğru algılanıp değerlendirilebilmesi ve Allah’ın doğru tanınması için, ayet
meallerinde Türkçeye tercüme edilmemiş olan aşağıdaki “ALLAH’IN İSİM SIFATLARI”
nın tanım ve anlamlarının mutlaka bilinmesi gerekir.
b)
ESMAÜL HÜSNA
LİSTESİ (YALNIZ TEK KELİMELİK
İSİM-SIFATLAR):
ALLAH: Yaratan, yapıp-eden, ezelî, ebedî olan,
varlığında başkasına muhtaç olmayan, eşsiz, ortaksız kudret
(HUVE: O=Allah
anlamında)
ADL: Adil olan, Adalet
sahibi.
AFÜVV:
Affeden, hataları, günahları bağışlayan.
AHAD: Zatında, varlığında tek olan.
AHİR: Sonu
olmayan.
AHKAM-ÜL HAKIMIN:Hüküm verenlerin
hakimi
ALİM: Tüm
bilgilerin kaynağı olan, her şeyi gereğince bilen.
ALÎM: Her şeyi bilen, bilgi bakımından
eşi ve benzeri olmayan.
ALİYY: Yüceliğin
kaynağı ve sahibi. Ulu.
ASIM: Koruyan
AZÎM: Ululuğun
kaynağı ve sahibi, çok yüce.
AZÎZ: Kudret ve
onurun kaynağı ve sahibi. Çok güçlü,
çok onurlu
BAİS:
Peygamberler gönderen, öldükten sonra her şeyi hesap vermek üzere tekrar
dirilten, kabirlerinden çıkaran.
BAKİ: Ebedi ve
sonu olmayan.
BARİ': Var eden,
var oluşu kotarıp yöneten.
BASÎR: Görme gücünün
kaynağı, en iyi şekilde gören. Her şeyi gören.
BASİT: Açan
genişleten, en zor şeyleri basitçe çözüveren.
BÂTIN: Gözle
görülemeyen, her şeyde kendinden bir güç bulunan.
BEDÎ': Var eden,
yarattıklarını ahenk ve güzellikle donatan.
BERR: iyilik ve
lütfu sonsuz olan. Eşsiz cömert.
CÂMÎ: Toplayan,
bir araya getiren. Mahşer günü tüm insanları, hesap vermek üzere huzuruna
toplayan.
CEBBAR: Yapılmasına
karar verdiği şeyi, dilediğinde zorla yaptıran.
CELİL: Değerli.
CEMİL: Güzel.
DA'I: Çağıran
DAFIĞ: Belaları def
eden, çevirici
DARR: Elem ve
mazarrat verici şeyleri(de) yaratan.
ERHAMURRAHİMİN:
Merhamet edenlerin en merhametlisi
EVVEL: İlk,
Başlangıcına zaman belirlemek söz konusu olmayan.
FALIK:Yaran, yarıcı
(karanlığı yarıp sabahı çıkaran, tohumu yaran)
FASIL: Gerçek olanla olmayan her şeyi ayıran.
FÂTIR (FÂLIK): Yaratan. Bir
takım varlıkları yarıp parçalayarak yeni varlıklara ve oluşlara vücut
veren.
FETTÂH: Açan. Fetih
ve zafer lütfeden. Kolaylık sağlayan.
GAFFAR: Dilediğinden,
günahları beklenmedik şekilde affeden.
GAFUR: Sürekli bir
biçimde günahları affeden.
GÂLİB: Her hal ve şartta galip gelen
GANÎ: Zengin. Zenginliği sınırsız olan.
Yanında herkesin yoksul kaldığı kudret.
HALİK: Yaratan,
var eden.
HABÎR: Her şeyden en iyi biçimde
haberdar olan.
HÂDÎ: Hidayet
veren. Doğruya, iyiye ve güzele kılavuzlamada en yüce kudret.
HAFİD: Yukarıdan
aşağıya indiren, alçaltan. Şan ve Şeref sahibi iken rezil ve rüsva eden. Zengin
iken yokluğa indiren, sağlıklı iken hastalığa düşüren.
HAFÎZ: Koruyup gözeten. Her şeyi kontrol
ve gözetimi altında tutan.
HAKEM: Hükmeden, hakkı yerine getiren,
hükmünü icra eden.
HAKÎM: Tüm hikmetlerin kaynağı. Her
yaptığında mutlaka bir hikmet bulunan.
HAKK: Gerçeğin kaynağı ve
belirleyicisi. Her yaptığı ve emri gerçeğe en uygun olan. Hakkın ve hukukun
kaynağı ve belirleyicisi.
HALİK: Yaratan,
var eden.
HALÎM: Davranışlarında yumuşak ve
şefkatli. Sertlik ve katılıktan uzak olan.
HALLÂK: Yaratışı
sürekli olan. Yarattıklarında sürekli yeni boyutlar ve türler oluşturan.
Yaratışındaki yoğunluk ve çeşitliliği izlemek mümkün olmayan.
HAMÎD: Her türlü övgünün sahibi ve
muhatabı olan. Dilediğini, dilediği şekilde öven.
HASÎB: En iyi ve en hassas biçimde hesap
soran. Tüm yarattıklarını ince bir hesaba uygun olarak var eden.
HAYY: Sürekli diri. Hayatın kaynağı.
Kendisi için ölüm söz konusu edilemeyen.
İRADE:
Her şeyi
kullarının hayrına dileyen.
İLAH: Tapılmaya layık tek kudret. Yüce,
eşsiz.
KAADİR: Kudretin kaynağı ve sahibi.
KAAHİR: Yarattıkları
üzerinde hüküm ve egemenlik Kur’an. Dilediğinde kahır ve baskıyla sindiren.
KABİD: Sıkan
daraltan. Bütün varlık âlemini kudreti içine alan. Her şeyi isterse bir çırpıda
bir araya getirip, onların hakkından gelen.
KABİL: Kabul eden, icabet eden, bağışlayan
KADİ: Hükmünü yerine getiren, işini bitiren
KADİM: Önceden yapan, önceden bildiren
KADÎR: Gücü her şeye ulaşan, her şeyde
hissedilen.
KÂFÎ: Hem kendisine hem de
yarattıklarına yeten. Kullarının her türlü istek ve ihtiyaçlarına, araya
başkası girmeksizin cevap veren.
KAHİR: Galip gelen
KAHHÂR: Gerçeği
örtüp, buyruklarına karşı çıkan inkarcıları kahrı altında ezen.
KAİM: Her şeyi koruyan.
KARÎB: Çok yakında olan.
Kullarına şah damarlarından daha yakın olan. Yakarış ve çağrıları duymada hiçbir aracıya,
âlete gerek bırakmayan.
KASIM: Kısımlandıran, rızıkları, nimetleri
adalet,hikmet ve rahmet içinde taksim edip herkese nasibini veren
KAVÎ: Gücü bizzat
kendinden olan. Gücünü kullanmada hiçbir buyruğa ve yönlendirmeye muhtaç olmayan.
KAYYÛM: Kudretin
kaynağı. Kudretiyle her şeyi kıvamında tutan.
KEBÎR: Tüm büyüklük ölçülerinin
kavrayamayacağı şekilde büyük olan.
KERİM: Şefkatli
merhametli ve cömert olan.
KIDEM: Ezeli ve
başlangıcı olmayan
KUDDÛS: Tüm
kutsallıkların kutsadığı, tüm varlığın tespih edip yücelttiği. Tüm
noksanlıklardan arınmış, tüm yüceliklerle donanmış olan.
KUDRET: Her şeye
gücü yeten.
LATÎF:
Gözle
görülmeyen. Lütfu ve bağışı çok olan.
MAKİR: Tuzak Kur’an
MÂLİK: Sahip olan.
MALİK-İ YEVMİD-DİN: Din gününün
sahibi
MALİK-ÜL MÜLK: Mülkün ebedi
sahibi
MANİ: İstemediği
bir şeyin meydana gelmesine müsaade etmeyen.
MECÎD: Cömertlik ve
ululuğun kaynağı, cömert ve ulu.
MELCA: Kendisine
sığınılan
MELİK: Güç,
saltanat ve yönetimin en yüce sahibi.
METÎN: Her hal ve
tavır karşısında sebat ve dayanıklılığını koruyan. Güçlü, zorlu.
MEVLÂ: Koruyup
gözeten, destek veren. Sevdiklerinin her hal ve şartta yanında bulunan
MUAHHİR/MUKADDİM: İstediğini
geri koyan, arkaya bırakan.
MUAZZİB: Azaplandıran
MUCÎB: En iyi
şekilde, en kısa zamanda cevap veren. Kullarının istek ve yakarışlarına
aracısız cevap veren.
MUĞNİ: İstediğini
zengin eden.
MUHÎT: Her şeyi
çepeçevre kuşatan.
MUBKİ
/ MUDHiK: Ağlatan / güldüren
MUVEFFİ: Ahdini yerine
getiren, tastamam veren, ödeyen
MUHSİ: Sonsuz
zannettiğimiz her şeyin sayısını tek tek bilen.
MUHSİN: İhsanı olan, veren
MUHYÎ: Yaratan,
hayat veren. Ölüleri dirilten.
MUİD:
Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.
MUİZZ: İzzet veren
ağırlayan. Şeref ve haysiyet kazandıran. İtibarını kaybedenlere bunu iade eden.
MUKADDİM: İstediğini
ileri geçiren, öne alan.
MUKALLİB: Çeviren
(kalpleri)
MUKÎT:
Yarattıklarının gıda sistemlerini, beslenme tarzlarını belirleyen ve Her
birinin gıdalanmasını yerli yerince düzenleyen.
MUKMİL: Kemale erdiren
MUKSİT: Bütün
işlerini birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. Kâinata ölçü koyan. Her şeyi
bir ölçüyle yaratan.
MUKTEDİR: Gücünü, kendisi tarafından
belirlenen ölçüler ve planlar dâhilinde görünür hale getiren. Gücünden,
yarattıklarına belli oranlarda nasip veren.
MUNTAKİM: İntikam alan,
suçluları müstahak oldukları cezaya çarpan.
MUSAVVİR: Şekil, renk ve desen veren.
Görünüş kazandıran, görünüşü ahenkli kılan.
MUSEVVA: Şekillendiren, düzenleyen
MUTAHHİR:Temizleyen,
şirkten, kötülükten, manevi kirlerden temizleyen
MÜBDİ: Varlıkları maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.
MÜBEŞŞİR: Müjdeleyen
MÜBEYYİN: Açıklayan
MÜDEBBİR: İdare eden,
yöneten, bütün yaratılmışları düzenle ve dengeyle idare eden ve birbirine
yardımcı eden
MÜHEYMİN: Hükmü altında tutan.
Yarattıklarının, kendisi tarafından belirlenen ölçülere uygunluğunu
denetleyen.
MÜMİN: İnanan, güvenen. İnsana birtakım
emanetler bırakan. Güven ve iman sunan. Kendisine iman edenlerle yakın ilişkiler
içinde olan.
MÜMİD: Canlı bir
varlığın ölümünü yaratan. Öldüren.
MÜNİR: Her şeye
ışığını veren.
MÜSTEÂN: Darda ve
zorda kalanın başvurduğu, yardım dilediği kudret. Kendisinden yardım ve
destek istenen.
MÜTEÂL: Aşkın, yüce. Akıl ve bakış
ölçülerinin ulaşamayacağı boyutlarda olan.
MÜTEKEBBİR: Ululuk ve yüceliğin kaynağı olan.
Kibre, böbürlenmeye sapanları hizaya getiren.
MÜNTEKİM: Suçluları adaleti ile hak ettikleri cezaya
çarptıran. Mazlum ve mağdurun eninde sonunda intikamını alan.
MÜYESSİR: Hayırda ve şerde
kulunun yolunu kolaylaştıran, dinde kolaylık veren, hiç kimseye gücünün üstünde
yük yüklemeyen
MÜZEKKİ: Her kusur ve
ayıptan, manevi kirlerden kullarını temize çıkaran, temizleyen
MÜZEYYİN: Süsleyen
MÜZİLL: Zillete düşüren, hor ve hakir eden.
NAFİ: Hayır ve
menfaat verici şeyler yaratan
NASÎR: Yardım eden.
Yardım etmede yer, zaman ve sınırı kendisi belirleyen.
NUR: Işık.
Işığın, aydınlığın, yol gösterişin, erdirişin kaynağı ve yöneticisi olan.
RAB: Besleyip,
terbiye edip eğiten. Yarattıklarını belirlediği bir programa uygun olarak,
birtakım hedeflere götüren.Tekâmülü
programlayıp yöneten.
RABBIL ALEMIN: Alemlerin Rabbi
RAHÎM: Rahmet ve
merhameti sınırsız olan. Dünya hayatını buyruklarına uygun biçimde
yaşayanlara, ölüm sonrasında özel rahmetler sunan.
RAHMAN: Rahmeti
sonsuz olan. Kendisine inanan-inanmayan herkese rahmet ve merhametinin tüm
nimetlerini ayrım yapmadan sunan.
RAKÎB: Kontrol
eden, gözleyip gözetleyen.
RAŞİD: Doğru yolu
gösteren.
RAUF: Acıma,
şefkat ve esirgemesi sınırsız olan.
REFÎ': Yüceliğin
sahibi ve tüm yüceliklerin dağıtıcısı olan. Dilediğini, dilediği makam ve
yüceliğe çıkaran.
REŞİD: Bütün
işleri ezeli takdirine göre yürütüp dosdoğru ve bir nizam ve hikmet üzere
akıbetine ulaştıran.
REZZÂK: Yarattığı
tüm varlıkların rızklarını bol bol veren.
SABUR: Çok
sabırlı, intikam için acele etmeyen. Mühlet vererek sabreden.
SADIK: Sözünde
doğru olan.
SAİK: Cehenneme süren
SAMED: Tüm ihtiyaçların,
niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği eşsiz kudret.
SANİ: Sanatçı,
nihayetsiz güzellikleri sanatının içinde yaratan
SELÂM: Esenlik, barış ve mutluluğun
kaynağı. Esenlik, barış ve mutluluğun nasıl sağlanacağını gösteren.
SEMÎ': En iyi
şekilde işiten, duyan. Her şeyi işitip duyan.
ŞAFİ: Şifa veren
ŞÂKİR: Şükredenleri
duyup ödüllendiren. Kendisine şükredenlere teşekkür eden.
ŞARİH: Açan
ŞEFİ: Şefaatçi
ŞEHÎD: En yüce
tanık. Her şeyi görüp gözetleyen. İnsana, görüp gözetleme, tanıklık etme gücünü
veren.
ŞEKÛR: Bütün
şükürlerin yöneldiği kudret. Şükredenlere daha fazlasını veren. Şükredenlere
teşekkür eden.
TEVVÂB: Tövbeleri
çok kabul eden. Tövbe nasip eden. Kendisine yönelenlerin, bu yönelişlerini
karşılıksız bırakmayan.
VACİD: Her varlığa vücut
veren. İstediğini istediği vakit bulan.
VAHHÂB: Bağışı sınırsız olan. Sürekli ve
sınırsız bir biçimde bağışta bulunan.
VÂHİD: Sıfatlarında,
özelliklerinde tek ve biricik olan. Kullarının, ibadet ve yönelişlerinde
kendisine herhangi bir varlığı
eş ve aracı tutmamalarını isteyen.
VALİ: İnananların dostu olan, onları koruyan.
VÂRİS: Bütün mülk
ve saltanatların, sonunda kendine teslim edildiği kudret. Dilediğini,
dilediğine mirasçı kılan. Barışseverleri mülk ve yönetime sahip kılmayı esas
alan.
VÂSÎ: Kudret ve
belirişi süreçle birlikte açılıp saçılan. Varlığı sürekli genişleten. Yaratışı
ve yarattıklarını dilediği şekilde artırıp genişleten.
VEDÛD: Sevginin kaynağı olan. Seven.
Sevdiren. Sevme-sevilme ilişkisini kotaran. Tüm sevgilerin en son ve en yüce
gayesi olan.
VEKÎL: Gücü ve
yönetimi kullanan, Kendisine teslim olanlara vekâlet eden, Son söz ve yetkiyi
elinde bulunduran.
VELÎ: Dost, yardımcı, destek veren. Kendisine inananların dostluğunu
kabul eden. Kendisine inananların en güvenilir dost olarak yalnız kendisini
kabuk etmelerini isteyen.
VÜCUD: Varlığı kendinden olan.
ZAHİR: Her şeyde tecelli eden. Tüm
yarattıklarında, kendisinden görünebilir izler, işaretler bulunan.
ZÜLCELÂL-İ VE’L İKRAM:
Hem büyüklük sahibi hem fazl-ı kerem sahibi.
4
ALLAH'IN SIFATLARI (NE
OLDUĞU, NELER YAPTIĞI):
“Hiç kuşkusuz, güldüren de
O'dur, ağlatan da... Hiç kuşkusuz, öldüren
de O'dur, dirilten de... Hiç kuşkusuz, iki
çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O'dur; Meni halinde atıldığı zaman bir spermden...
Hiç kuşkusuz, o ikinci oluşum da O'nun işidir.
Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O'dur, nimete
boğan da... Hiç kuşkusuz, Şi'ra yıldızının /
şuurlanmanın Rabbi de O'dur. Hiç kuşkusuz, daha
önceden gelmiş olan Âd'ı helâk etti. Semûd'u da. Böylece geriye bir şey
bırakmadı. Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü
onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar. Altı üstüne
gelmiş kentleri de yere geçirdi O. Sarıp doladı onlara, sarıp doladığını.”
(53. sure
(NECM) 43-54. ayet)
“Hiç kuşkusuz, Rabbinin
yakalayışı / çarpışı çok şiddetlidir. İlk
yaratan da O'dur, tekrar yaratan da
O'dur!! Gafûr O'dur, Vedûd O! Arşın sahibidir; Mecîd'dir, şanı yüce olandır! İstediğini
hemen yapandır.” (85. sure (BÜRÛC) 12-16. ayet)
“Yemin olsun ki, insanı biz
yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz.Biz ona, şah
damarından daha yakınız. Sağında ve
solunda oturmuş iki görevli kayıt yapmaktadır.” (50. sure (KAF) 16-17. ayet)
"Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette.
Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma
dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize
inananlara yazacağım." (7. sure (A'RAF) 156. ayet)
“Biz, yalnız biz, ölüleri
diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini
de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi
apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.” (36. sure (YÂSÎN) 12. ayet)
“Allah, göklerin ve yerin
gaybını bilendir / Âlim'dir. O, göğüslerin özündekini de çok iyi bilir.” (35. sure (FATIR) 38. ayet)
“Bir oğul
edinmek Allah'a asla yakışmaz. O'nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi, ona sadece
"Ol!" der, o hemen oluverir. Şüphesiz, Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde O'na
ibadet edin. Dosdoğru yol budur.” (19. sure (MERYEM) 35-36. ayet)
“Onların önden gönderdiklerini de arkada bıraktıklarını da bilir,
ama onlar O'nu ilimle kuşatamazlar.” (20. sure (TÂHÂ) 110. ayet)
“Ve ben, tövbe eden, inanan,
hayra ve barışa yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye
karşı, gerçekten çok affediciyim, Gaffâr'ım.”
(20. sure
(TÂHÂ) 82. ayet)
“O Azîz, o Rahîm olana güvenip dayan. O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman. Görüyor nasıldır secde edenler
içinde dolaşman. Kuşkusuz, O'dur iyice
bilen, iyice duyan.” (26. sure (ŞUARA) 217-220. ayet)
“Dedi: "Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!"
"Siz ve o eski atalarınız!" "Şüphesiz onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum." "O yarattı beni, O yol
gösteriyor bana." "O'dur beni
doyuran, suvaran." "Hastalandığımda O'dur bana şifa ulaştıran."
"Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur." "Din gününde
hatalarımı affetmesini umup durduğum da O'dur." "Rabbim, bana
hükmetme gücü / hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına
kat!" (26.
sure (ŞUARA) 75-83. ayet)
“Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin
gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.” (26. sure (ŞUARA) 9. ayet)
“Senin Rabbin, insanlara karşı
gerçekten lütufkârdır; fakat çokları şükretmezler. Ve senin Rabbin, onların göğüslerinin sakladığını da açığa
vurduğunu da çok iyi bilir.” (27. sure (NEML) 73-74. ayet)
“Rabbin dilediğini yaratır ve
seçer. Seçim onların değil / onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.
Ve Rabbin onların göğüslerinin neyi sakladığını, neyi açığa vurduğunu da bilir.
O, Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte
de sonda da hamt yalnız O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur / O'nun içindir. Ve
siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 68-70. ayet)
“Benliklerinizin içindekini
Rabbiniz daha iyi bilir. Eğer siz barışsever / iyi kişiler olursanız O, tövbeye sarılanları
affeder.” (17. sure (İSRÂ) 25. ayet)
“Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse
size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni onlar üzerine vekil
göndermedik. Rabbin, göklerdeki ve yerdeki
kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun
biz, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmışızdır. Davûd'a da
Zebur'u verdik.” (17. sure (İSRÂ) 54-55. ayet)
“Hani, sana: "Rabbin,
insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o
rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı / soyu da insanları sınamak
dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları
korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı
sağlamıyor.” (17. sure (İSRÂ) 60. ayet)
“Görmediler mi ki, o, gökleri ve
yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku
yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)
“Allah sana bir zarar
dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır
dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla
nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.” (10. sure (YÛNUS) 107.
ayet)
“Allah, insanlara hiçbir şekilde
zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.” (10. sure (YÛNUS) 44. ayet)
“Bir iş ve oluşta bulunsan, Kur'an'dan bir şey okusan;
herhangi bir iş yapsanız, siz ona dalıp gitmişken biz
üstünüzde mutlaka tanıklarız. Ne yerde ne
gökte zerre ağırlığınca bir şey, ondan daha küçüğü de daha büyüğü de Rabbinden
uzakta / gizli kalmaz; tümü apaçık bir Kitap'tadır.” (10. sure (YÛNUS) 61. ayet)
“Dünya hayatında da âhirette de müjde vardır onlara. Allah'ın kelimelerinde değişme / değiştirme olmaz.
İşte budur o büyük kurtuluş. Onların sözü seni üzmesin. Tüm onur ve kudret Allah'ındır. O her şeyi işitir, her şeyi bilir.”
(10. sure
(YÛNUS) 64-65. ayet)
“Yemin olsun, sizin önden gidenlerinizi
bilmişizdir; yemin olsun, geriye kalanları
da bilmişizdir.” (15. sure (HİCR) 24. ayet)
“Kuşkusuz senin Rabbin, evet o,
Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir.” (15. sure (HİCR) 86. ayet)
“Gökleri ve yeri yaratıp donatan
Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur O'nun, kendisinin bir eşi olmadı ki! Her şeyi O yarattı ve her şeyi en iyi şekilde bilen de
O'dur! Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok
O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik'tir O. O'na kulluk /
ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir. Gözler onu fark edip kavrayamaz. Oysaki O, gözleri görür
/ bilir. O Latîf'tir, lütfu çok olduğu halde kendisi görülemez; Habîr'dir,
her şeyden haberdardır.” (6. sure (EN'ÂM) 101-103.
ayet)
“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından
tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir
kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.” (6. sure (EN'ÂM) 115. ayet)
“Sor: "Kimindir gökler ve
yer?" Cevap ver: "Allah'ındır." O
Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O
sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde bir araya mutlaka
toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar
iman etmezler. Gecenin ve gündüzün içinde yer alan
her şey O'nundur. O, Semî'dir, her şeyi duyar; Alîm'dir, her şeyi bilir.
De ki: "Göklerin ve yerin Fâtır'ı olan o
yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah'tan
başkasını mı velî edineyim?" De ki: "Bana, İslam'ı / Allah'a
teslim olmayı seçenlerin ilki olmam emredildi." Ve sakın şirke sapanlardan
olma!” (6.
sure (EN'ÂM) 12-14. ayet)
““Artık seni yalanlarlarsa şunu söyle: "Rabbiniz çok geniş bir rahmetin sahibidir. Ancak, O'nun azabı günaha batmışlar topluluğundan uzak tutulamaz."
(6. sure (EN'ÂM) 147. ayet)
“Ve kulları üzerinde hüküm ve
egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Tüm
hikmetlerin kaynağıdır O. Her şeyden
haberdardır.” (6.
sure (EN'ÂM) 18. ayet)
“O, göklerde de Allah'tır, yerde
de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa
vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O!” (6. sure (EN'ÂM) 3. ayet)
“Gökleri ve yeri hak olarak
yaratan da O'dur. "Ol!" dediği
gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim
O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur
Habîr.” (6.
sure (EN'ÂM) 73. ayet)
“Yerin içine gireni, oradan
çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni o bilir. Rahîm'dir O, Gafûr'dur.”
(34. sure (SEBE') 2. ayet)
“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı
giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!
Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir."
(39. sure
(ZÜMER) 53. ayet)
“O bilir gözlerin hain bakışını
ve göğüslerin sakladığını. Allah, hak ile hükmeder! O'nun dışında
yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah'tır
mutlak Semî', mutlak Basîr... “ (40. sure (MÜ'MİN) 19-20. ayet)
“Yemin olsun, Mûsa'yı da
ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla göndermiştik.” (40. sure (MÜ'MİN) 23. ayet
“Kıyamet saatine ilişkin bilgi,
Allah'a bırakılır. Onun ilmi dışında ne meyveler kabuğundan çıkar ne de bir
dişi gebe kalır veya doğurur. "Ortaklarım nerede?" diye
seslendiği gün, şöyle diyeceklerdir: "Bizden hiçbir tanık olmadığını sana
arz ederiz." (41.
sure (FUSSİLET) 47. ayet)
“De ki: "Siz, yerküreyi iki
günde yaratana gerçekten nankörlük edip O'na
ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O." (41. sure (FUSSİLET) 9. ayet)
“Gökleri ve yeri ortaya
çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da
çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun
benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.” (42. sure (ŞÛRÂ) 11. ayet)
“Allah, kullarına çok
lütufkârdır; dilediğini rızıklandırır. O'dur en güçlü, O'dur en yüce...”
(42. sure (ŞÛRÂ) 19. ayet)
“Kullarından tövbeyi kabul eden
O'dur. Çirkinlikleri / kötülükleri affeden O, yapıp ettiklerinizi bilen O...
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanların dualarını O cevaplıyor,
lütfundan onlara fazlasını O veriyor. İnkârcılara da şiddetli bir azap var.”
(42. sure
(ŞÛRÂ) 25-26. ayet)
“Siz yeryüzünde âciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah'tan başka dostunuz da yoktur, yardımcınız da.”
(42. sure
(ŞÛRÂ) 31. ayet)
“Göklerin
ve yerin mülkü / yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat
bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder. Yahut onları erkekler ve
dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O'dur bilen, O'dur güç
yetiren.” (42.
sure (ŞÛRÂ) 49-50. ayet)
“Göklerin, yerin ve bunlar
arasındakilerin mülkü / yönetimi kendine ait olan o Allah'ın şanı yücedir.
Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.”
(43. sure
(ZUHRUF) 85. ayet)
“Hamd; göklerin Rabbi, yerin
Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır! Göklerde ve yerde ululuk / büyüklük
O'nundur! Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (45. sure (CÂSİYE) 36-37. ayet)
“De ki: "Rabbimin kelimeleri
için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka
biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)
“Allah, sizin gizlediğinizi de
açığa vurduğunuzu da bilir.” (16. sure (NAHL) 19. ayet)
"Rabbimiz, hiç kuşkusuz sen
bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Yerde de gökte de hiçbir
şey Allah'a gizli kalmaz." (14. sure (İBRÂHİM) 38. ayet)
“Kuşkusuz O, sözün açığa
vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir.” (21.
sure (ENBİYÂ) 110. ayet)
“O, yaptığından hesaba çekilmez
ama onlar hesaba çekilirler.” (21. sure (ENBİYÂ) 23. ayet)
“Yücelerden yücedir, o hak
padişah olan Allah! İlah yok O'ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 116.
ayet)
“Gözle görülmeyeni de görüleni
de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)
“Sözünüzü ister gizleyin ister
onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir. Yaratmış
olan bilmez mi / Allah, yarattığı kimseyi bilmez mi? Latîf'tir O, Habîr'dir.”
(67. sure
(MÜLK) 13-14. ayet)
“Allah, onların, kendisinden
başka ne gibi bir şeye yalvardıklarını / kulluk ettiklerini bilir. O'dur Azîz,
O'dur Hakîm.” (29.
sure (ANKEBÛT) 42. ayet)
"Allah çocuk edindi."
dediler. Haşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine, göklerdekiler de
yerdekiler de O'na aittir. Bunların tümü O'nun önünde boyun bükmektedir.
Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedî, O'dur. Bir şeyin
olmasına karar verdi mi ona sadece "Ol'" der. Artık o, oluverir.”
(2. sure (BAKARA) 116-117. ayet)
“Allah'tan başka ilâh yok.
Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet
yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa
yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat
edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını
da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir
şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre
kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O,
yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)
“Elif, Lâm, Mîm. Allah... İlâh
yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 1-2.
ayet)
“Göklerde ne var, yerde ne varsa
Allah'ındır. Dilediğini/dileyeni affeder; dilediğine / dileyene azap eder.
Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 129.
ayet)
“Şöyle yakar: "Ey mülkün
Mâlik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve
saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin,
dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen,
her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet)
"Geceyi gündüzün içine
sokarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın. Diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü
diriden çıkarırsın. Dilediğini hesapsızca rızıklandırırsın." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 27. ayet)
“De ki: "Göğüslerinizde
olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerdekileri, yerdekileri
de bilir. Allah he rşeye Kadîr'dir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 29. ayet)
“Allah... Gökte ve yerde hiçbir
şey O'na gizli kalmaz. Rahimlerde sizi dilediğince şekillendiren O'dur. İlâh
yok O'ndan başka. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 5-6.
ayet)
“O, odur ki sizi karanlıklardan
aydınlığa çıkarsın diye size acıyor / destek veriyor. Melekleri de öyle
yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok
merhametlidir.” (33. sure (AHZÂB) 43. ayet)
“Siz bir şeyi açıklasanız da
gizleseniz de Allah bunların tümünü bilmektedir.” (33. sure (AHZÂB) 54. ayet)
“Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan
başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir
araya toplayacaktır. Hadis / söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim
olabilir?” (4.
sure (NİSA) 87. ayet)
“Görmüyorlar mı ki biz o
yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Allah hükmeder; O'nun hükmünü
denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O. Onlardan öncekiler de
tuzak kurmuştu, ama tüm tuzaklar Allah'ındır.
Her benliğin ne kazandığını O bilir. Kâfirler de
bilecek sonsuzluk yurdu kimindir!” (13. sure (RA'D) 41-42. ayet)
“Allah her dişinin neye gebe
olduğunu, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağı bilir. O'nun katında her şey
bir ölçüye bağlıdır. Gaybı da görünen âlemi de bilendir / Âlim'dir O... Kebîr,
sınırsızca büyük O'dur; Müteâl, sonsuzca yüce O'dur. Sizden, sözü saklayan da
açıklayan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir.”
(13. sure
(RA'D) 8-10. ayet)
“Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah! Bir imtihan aracı olarak kendilerine dişi deveyi
göndereceğiz. Artık gözetle onları ve sabret! Suyun, aralarında
bölüştürüleceğini onlara bildir. Her su alış / içiş nöbetledir / içilecek her
miktar hazırlanmıştır.” (54. sure (KAMER) 26-28. ayet)
“Göklerde ne var, yerde ne varsa
Allah'ı tespih etmiştir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 1. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok
O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah
ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz,
Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.”
(59. sure
(HAŞR) 22-23. ayet)
“Allah, göklerin ve yerin
Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer.
Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya
da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın
yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah,
insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.” (24. sure (NÛR) 35. ayet)
“Gözünüzü açın! Göklerde ne var,
yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. O sizin ne hal üzere olduğunuzu bilir. Bir
gün O'na döndürülecekler de O onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir. Allah
her şeyi iyice bilmektedir.” (24. sure (NÛR) 64. ayet)
“Bilmedin mi ki; Allah gökte ne
var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir Kitap'tadır. Bütün bunlar
Allah için çok kolaydır.” (22. sure (HAC) 70. ayet)
“Onların önden gönderdiklerini
de bilir, arkaya bıraktıklarını da. İş ve oluşlar Allah'a döndürülür.” (22. sure (HAC) 76. ayet)
“Görmez misin ki Allah, göklerde
olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi, aralarında fısıldaşmaya
görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O'dur.
Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede
bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber
verecektir. Allah her şeyi bilmektedir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 7.
ayet)
“Şu bir gerçek ki, Allah
göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı iyice görmektedir.”
(49. sure
(HUCURÂT) 18. ayet)
“Görünmeyen ve görünen âlemleri
bilendir O; Azîz'dir, Hakîm'dir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 18. ayet)
“O bilir, göklerde ne var, yerde
ne var! Ve bilir sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da. Allah,
göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 4. ayet)
“Bilin ki Allah, azap ettiğinde
çok şiddetli eder. Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (5. sure (MÂİDE) 98. ayet)
“Göklerin de yerin de mülk ve
yönetimi Allah'ındır. Diriltir de öldürür de. Sizin için Allah dışında ne bir
dost vardır ne de bir yardımcı.” (9. sure (TEVBE) 116. ayet)
“Bilmediler mi ki, Allah
onların sırrını da fısıldaşmalarını da bilir; Allah gaybları çok iyi bilendir.”
(9. sure (TEVBE) 78. ayet)
5 ALLAH'IN
SELBİ (TENZİHİ) SIFATLARI (ALLAH İÇİN TERSİ İMKÂNSIZ / MUHAL OLAN SIFATLAR)
a)
GENEL
Allah vardır, şeriki /ortağı yoktur, Ezelidir,
Ebedidir, Hiçbir şeye benzemez, Kendiliğinden vardır ve Birdir, Tektir.
Allah’ın ortağı, benzeri, dengi, eşiti olması muhaldir/ imkansızdır. Allah’ın şeriki / ortağı ve benzeri, dengi
gibi, Allah’ın yaptıklarını yapan eşiti gibi görünen ve Allah’a ortak olarak
şirke alet edilen ne varsa onlar; Alemlerin Tek Yaratıcısı ve Rabbi,
kendisinden başka İlah olmayan, O Allah değildir.
Bütün varlıkların yegane yaratıcısı ve mabudu
Allah’tır. “Vacib - ül Vücut” kavramı, ancak
O’nun kendine(zatına) aittir.
Allah’ı doğru tanımak için, Allah’ı
Zati(Subiti) “Kemal Sıfatları” ile düşünmek, Onu eksiklik gösteren sıfatlardan
yani: “Hudus” (Yokken var edilme,
yaratılma); “Fena” (var iken yok olma,
ölme); “Benzemek”; “Başkasıyla
Kıyam” (Bir başkasından var edilme); “Şirk”
(Ortaklık) sıfatlarından uzak görmek şarttır.
Eksiklik (nakise, noksanlık) ifade eden
yukarıdaki bu sıfatlar, O’nun ilahi varlığından çıkarılınca, onların zıddı olan
ve Vacib - ül Vücut olan Allah’ı doğru tanıtacak olan aşağıdaki sıfatlar kalır
ki bunlara, “Sıfat – ı Selbiye” ALLAH'IN
SELBİ (TENZİHİ) SIFATLARI denir.
b)
ALLAH VARDIR
(VACİB –ÜL VÜCUT):
Allah “Vacib - ül
Vücut” olarak vardır. Yaratılışta
Zorunlu Varlıktır / O olmasa yaratılışın imkansızlaşacağı varlıktır. Kendisi (zatı) “Vacib - ül Vücut” olarak var olan tek varlık,
Allah’ tır. Allah dışındaki tüm varlıklar, Allah tarafından yaratılmış, “mümkün varlıklar” dır.
“Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki,
gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun. Gece onun üstünü örtünce bir yıldız
gördü de "İşte Rabbim bu!" dedi. Yıldız battığında ise "Batıp
gidenleri sevmem!" diye konuştu. Ay'ı doğar halde görünce, "Rabbim
bu!" dedi. O batınca da şöyle konuştu: "Eğer Rabbim bana kılavuzluk
etmeseydi sapıtan topluluktan olurdum." Nihayet Güneş'in doğmakta olduğunu
gördüğünde, "Benim Rabbim bu, bu daha büyük!" dedi. O da batıp
gidince şöyle seslendi: "Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben."
"Ben bir hanîf olarak yüzümü gökleri ve yeri
yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben." (6. sure (EN'ÂM)
75-79. ayet)
“De ki: "Hamd Allah'a, selam O'nun seçip yücelttiği kullarına!
Allah mı hayırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?" Yoksa gökleri ve
yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hayırlı? Biz o suyla sizin için
gözler gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek ağacını
bitirmeniz mümkün değildi. Allah'ın yanında bir ilah mı var? Hayır! Ama onlar
döneklik eden bir topluluktur. Yoksa yeri bir karargâh yapıp şurasına burasına
nehirler serpiştiren, üzerine dayanaklı dağlar konduran ve iki deniz arasına
bir engel yerleştiren mi hayırlı? İlah mı var Allah'ın yanında!? Hayır! Ama
onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar. Yoksa zorda kalan yalvardığında,
onun imdadına yetişip sıkıntı ve kaderi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri
kılan mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah daha var mı? Ne kadar da az ibret
alıyorsunuz! Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve
rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde
bir ilah daha mı var? Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.
Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden
rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler
iseniz." (27. sure (NEML) 59-64. ayet)
“De ki: "Söyleyin bakalım,
Allah geceyi, kıyamet gününe kadar üzerinizde sürekli kılsa, Allah'tan başka
hangi ilah size ışık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?" De ki:
"Söyleyin bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde
sürekli tutsa, Allah'tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece
verebilir size? Hâlâ görmeyecek misiniz?"
Rahmetinin bir eseri olarak geceyi ve gündüzü sizin için oluşturdu ki, onda
sükûnet bulasınız, O'nun lütfundan bir şeyler dileyesiniz ve şükredebilesiniz.”
(28. sure (KASAS) 71-73. ayet)
“Onlara "Gökleri ve yeri
kim yarattı, Güneş'i ve Ay'ı kim boyun eğdirdi?" diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler "Allah!"
Peki nasıl döndürülüyorlar? ( 29. sure (ANKEBÛT) 61. ayet)
“Onlara, "Gökten suyu
kim indirdi de onunla toprağı ölümünden sonra canlandırdı?" diye sorsan, mutlaka "Allah!" derler. De ki
"Hamd Allah'adır. Fakat onların çokları akletmiyorlar." (29. sure (ANKEBÛT) 63. ayet)
“Evvel'dir
O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir;
Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir o.”
(57. sure
(HADÎD) 3. ayet)
“Üstlerinde,
kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları hiç görmediler mi? Onları
Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.” (67. sure (MÜLK) 19. ayet)
“Şunu da söyle "Bir sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp
akan bir su size?" (67. sure (MÜLK) 30. ayet)
c)
ALLAH EZELÎDİR (KIDEM):
Allah
ezelidir, varlığının başlangıcı yoktur.
“Allah'tan
başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır.
Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde
ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim
şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada
bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği
dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun
kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin
korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O,
büyüklüğü sınırsızdır.”
(2. sure (BAKARA) 255. ayet)
“Evvel'dir
O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde
belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde
bilendir o.” (57.
sure (HADÎD) 3. ayet)
d)
ALLAH
EBEDÎDİR (BAKA):
Allah
ebedidir, varlığının sonu yoktur.
“Allah'tan
başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir….” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)
“O hiç ölmeyecek diriye, o Hayy
olana dayanıp güven, O'nu överek tespih et. Kullarının günahlarından
O'nun haberdar olması yeter.” (25. sure (FURKÂN) 58. ayet)
“Allah'ın yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah
yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında her şey helâk
olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 88. ayet)
“Evvel'dir O, başlangıcı
yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir
O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel
biçimde bilendir o.” (57.
sure (HADÎD) 3. ayet)
e)
ALLAH HİÇBİR
ŞEYE BENZEMEZ (MUHALEFETÜNLİL HAVADİS):
Allah, sonradan yarattığı, kendi dışındaki
varlıkların hiç birine benzemez.
“O Rab ki, yeri sizin için
bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi de onunla sizin
için meyvelerden / ürünlerden bir rızık çıkardı. Artık
bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın.” (2. sure (BAKARA) 22. ayet)
“Gökleri ve yeri yaratıp donatan
Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur O'nun, kendisinin
bir eşi olmadı ki! Her şeyi O yarattı ve her şeyi en iyi şekilde bilen
de O'dur!” (6.
sure (EN'ÂM) 101. ayet)
“Göklerin, yerin ve bunlar
arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na kulluk/ibadet et ve O'na ibadette sabırlı
ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun?”
(19. sure
(MERYEM) 65. ayet)
“Gökleri ve yeri ortaya
çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da
çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun
benzeri gibi bir şey yoktur.
Gereğince işiten, gereğince
görendir O.” (42.
sure (ŞÛRÂ) 11. ayet)
“Hiç
kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!” (112. sure (İHLÂS) 4. ayet)
f)
ALLAH
KENDİLİĞİNDEN VARDIR (KIYAM Bİ ZATİHİ):
Allah,
varlığı için başka bir şeye muhtaç değildir.
“Allah'tan başka ilâh yok.
Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır.
Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde
ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim
şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada
bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden,
bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun
kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor
gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)
“Allah'tır; Samed'dir / tüm
ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir!”
(112. sure (İHLÂS) 2. ayet)
g)
ALLAH BİRDİR
(VAHDANİYET):
Allah,
tektir.
“Sizin
İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka.
Rahman'dır O, Rahîm'dir.” (2. sure (BAKARA) 163. ayet)
“Allah'tan
başka ilâh yok…” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)
“Allah... İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O,
Kayyûm'dur.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 2. ayet)
“Rahimlerde sizi dilediğince
şekillendiren O'dur. İlâh yok O'ndan başka.
Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 6. ayet)
“Allah,
kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de
adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan
başka hiçbir ilah yoktur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 18. ayet)
“Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan
başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi
muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah'tan daha sadık
kim olabilir?” (4. sure (NİSA) 87. ayet)
“Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip
doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu
İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber
Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah
Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından
arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah
yeter.” (4. sure (NİSA) 171. ayet)
“Sor "Tanıklık bakımından hangi şey
daha büyüktür?" De ki "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu
Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların
bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki" Ben buna tanıklık
etmiyorum." De ki "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak
tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)
“Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır,
Haalik'tir O. O'na kulluk / ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir.” (6. sure (EN'ÂM) 102. ayet)
“Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını
da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan
Allah'tan başkasına ibadet / kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak
koştuklarından arınmıştır O.” (9. sure (TEVBE) 31. ayet)
“Eğer size cevap
veremedilerse artık bilin ki o, ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O'ndan başka da ilah yoktur. Artık müslüman
oluyor / Allah'a teslim oluyor musunuz?” (11. sure (HÛD) 14. ayet)
“De ki "Göklerin ve
yerin Rabbi kim?" De ki" Allah." De ki" O'nun yanında başka
evliya mı / destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp
zarar verme gücünde değiller." De ki "Körle gören yahut karanlıklarla
ışık bir olur mu? Yoksa Allah'a, tıpkı O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar
buldular da yaratış / yaratılanlar kendileri için benzeşir hale mi geldi?"
De ki "Allah'tır her şeyi yaratan, O'dur Vâhid
ve Kahhâr olan." (13.
sure (RA'D) 16. ayet)
“İşte seni böylece,
kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık
ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi
okuyasın. De ki "O'dur benim Rabbim, ilah yok
O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!" (13. sure (RA'D) 30. ayet)
“Tanrınız
bir tek tanrıdır. Böyle iken, âhirete inanmayanlar, kibre saplandıkları
için kalpleri inkârcı olmuştur.” (16. sure (NAHL) 22. ayet)
“Allah
buyurdu ki "İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız
benden korkun." (16.
sure (NAHL) 51. ayet)
“De ki "Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar
olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol
ararlardı." O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak
ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...” (17. sure (İSRÂ) 42-43. ayet)
“Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka.
Esmaül Hüsna, en güzel isimler O'nundur.” (20. sure (TÂHÂ) 8. ayet)
“Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan
Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.” (20. sure (TÂHÂ) 98. ayet)
“Eğer,
yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı.
Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.” (21. sure (ENBİYÂ) 22. ayet)
“Senden önce hiçbir resul
göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım "Gerçek
şu İlah yok benden başka, artık bana kulluk / ibadet edin." (21. sure (ENBİYÂ) 25. ayet)
“Allah, çocuk filan
edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da
yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka
biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah'ın şanı onların
nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 91. ayet)
“Yücelerden yücedir, o hak
padişah olan Allah! İlah yok O'ndan başka. O
şanlı arşın Rabbidir O!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 116. ayet)
“O,
Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte de sonda da hamd yalnız
O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur / O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na
döndürüleceksiniz.” (28.
sure (KASAS) 70. ayet)
“Allah'ın yanında diğer bir
tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka.
O'nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na
döndürüleceksiniz.” (28.
sure (KASAS) 88. ayet)
“Ey insanlar, Allah'ın,
üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka
yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl
oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz?” (35. sure (FATIR) 3. ayet)
“Yemin olsun o saf bağlayıp
dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere/o kanatlarını açıp
toplayarak uçanlara, O haykırarak sevk edenlere / o göğüs gererek durduranlara,
O Zikir okuyanlara, Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz
bir ve tektir. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O;
doğuların da Rabbidir O.” (37. sure (SÂFFÂT) 1-5. ayet)
“De ki "Ben, sadece bir
uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur."
"Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi'dir O. Azîz ve
Gaffâr..." (38.
sure (SÂD) 65-66. ayet)
“Eğer Allah bir çocuk edinmek
isteseydi, yaratmakta olduklarından dilediğini seçerdi. Böyle bir şeyden
arınmıştır O. Allah'tır, Vahid'dir, Kahhar'dır
O. Gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne çekip
örtüyor; gündüzü de gecenin üstüne sarıp dürüyor. Güneş'i ve Ay'ı bir buyruğa
boyun eğdirmiştir. Hepsi, belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. Gözünüzü
açın; Aziz'dir O, Gaffar'dır. Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan
onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir.
Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne
geçirerek oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk
ve saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal
böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?!” (39. sure (ZÜMER) 4-6. ayet)
“Ğafir'dir, günahı
affedendir. Tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütfu bol olandır O. İlah yoktur O'ndan gayrı. Yalnız O'nadır varış ve
dönüş.” (40.
sure (MÜ'MİN) 3. ayet)
“O gün onlar ortaya çıkarlar.
Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk / saltanat? O Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın!” (40. sure (MÜ'MİN) 16. ayet)
“İşte o Allah'tır sizin Rabbiniz! Her şeyin
yaratıcısıdır O. Tanrı yok O'ndan başka.
Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (40. sure (MÜ'MİN) 62. ayet)
“Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan
başka. Dini kendisine özgüleyerek dua edin
O'na. Hamd olsun âlemlerin Rabbi'ne!” (40. sure (MÜ'MİN) 65.
ayet)
“De ki "Ben sadece sizin
gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu
bana vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O'na yönelin ve O'ndan af
dileyin. Vay haline ortak koşanların!” (41. sure (FUSSİLET) 6. ayet)
“Göklerde
ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.” (43. sure (ZUHRUF) 84. ayet)
“Tanrı
yoktur O'ndan başka! Diriltir ve öldürür. Sizin
de Rabbinizdir O, önceki atalarınızın da Rabbidir,” (44. sure (DUHÂN) 8. ayet)
“Öyle
Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O!
Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs,
Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak
koşmalarından yücedir, arınmıştır.” (59. sure (HAŞR) 22-23. ayet)
“Allah! İlah yok O'ndan başka!
Yalnız Allah'a güvenip dayanır iman sahipleri.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 13.
ayet)
“Doğunun ve batının Rabbidir
O. Tanrı yoktur O'ndan başka. O'nu vekil
et!” (73.
sure (MÜZZEMMİL) 9. ayet)
“De
ki O, Allah'tır; Ahad'dır, tektir!” (112. sure (İHLÂS) 1. ayet)
6 ALLAH'IN
ZATİ (SUBUTİ) SIFATLARI (KEMÂL İFADE EDEN SIFATLAR)
a)
GENEL
Allah’ın Kemâl ifade eden (noksanlık bulunmayan) sıfatları, Allah’ın zati (subuti)
sıfatlarıdır ki bunlar, ezeli ve ebedi sıfatlar olup, Allah’ın zatı ile
(kendisi ile) kaimdir, her zaman vardır.
“Allah’ın
sıfatları, zatının (kendisinin) aynı değildir ama gayrı da değildir.” Nasıl ki,
Güneş deyince ışığından ayrı düşünülemez ama ışık güneşin kendisi (zatı) değil,
bir özelliği, bir sıfatı ise; Bu sıfatlar da , Allah’ın ne zatından ayrı
düşünülebilir ne de Allah’ın zatının (kendisinin) aynı sayılabilir.
Allah
zamandan ve mekândan münezzehtir. (temizlenmiş, arınmıştır, uzaktır.)
Allah hiçbir
şeye benzemez.(42/ŞÛRÂ/11; 112/İHLÂS/4.) Allah’ın
zatını bilmek mümkün değildir. Biz ancak yapıp ettiklerinden, her varlıkta,
yarattığı her şeyde tecelli eden (ortaya çıkan, görünen) Allah’ın
özelliklerinden, sıfatlarından, Allah’ı tanıyabiliriz.
“Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O,
kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku.
Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun
izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de
bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat
kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü,
gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de
zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü
sınırsızdır.” (2.
sure (BAKARA) 255. ayet)
“Allah... İlâh yok O'ndan
başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 2. ayet)
“Bütün yüzler o Hayy ve Kayyûm önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan
perişan olup gitmiştir.” (20. sure (TÂHÂ) 111. ayet)
“Hayy O'dur! Tanrı yoktur O'ndan başka.
Dini kendisine özgüleyerek dua edin O'na. Hamt olsun âlemlerin Rabbi'ne!” (40. sure (MÜ'MİN) 65. ayet)
c)
ALLAH HER ŞEYİ BİLİR
(İLİM):
“O Allah'tır ki, yeryüzündekilerin
tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde
düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.”
(2. sure
(BAKARA) 29. ayet)
“Allah buyurdu: "Ey
Âdem, haber ver onlara onların adlarını." Adem onlara onların adlarını
haber verince, Allah şöyle buyurdu: "Dememiş
miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve ben,
sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi biçimde
bilmekteyim." (2. sure (BAKARA) 33. ayet)
“Kadınları boşadığınızda,
bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da
örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına bir
biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini
eğlence aracı yapmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt
vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.” (2. sure (BAKARA) 231. ayet)
“…O,
insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!...
İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi
kavrayıp kuşatamazlar…” (2. sure (BAKARA) 255. ayet)
“…Allah'tan korkun. Allah
size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde
bilendir.” (2.
sure (BAKARA) 282. ayet)
“De ki: "Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da
Allah onu bilir. Göklerdekileri, yerdekileri de bilir. Allah her şeye
Kadîr'dir." (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 29. ayet)
“Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi
bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!"
demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin
içindekini çok iyi bilir.” (5. sure (MÂİDE) 7. ayet)
“Resule düşen, tebliğden
başka bir şey değildir. Allah sizin açığa
vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.” (5. sure (MÂİDE) 99. ayet)
“O, göklerde de Allah'tır,
yerde de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa
vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O!” (6. sure (EN'ÂM) 3. ayet)
“Gaybın anahtarları O'nun
yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı da bilir.
O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın karanlıklarındaki
bir dâne, yaş ve kuru her şey apaçık bir Kitap'ın içindedir.” (6. sure
(EN'ÂM) 59. ayet)
“Gökleri ve yeri hak olarak
yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır
O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm,
O'dur Habîr.” (6.
sure (EN'ÂM) 73. ayet)
“Dikkatle bakın! Onlar O'ndan gizlenmek için göğüslerini
bükerler. Dikkat edin! Onlar giysileriyle sarılıp
sarmaladıkları zaman da O, onların gizlemekte olduklarını da açığa vurduklarını
da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin içini çok iyi bilendir.” (11.
sure (HÛD) 5. ayet)
“Allah
her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağı bilir.
O'nun katında her şey bir ölçüye bağlıdır. Gaybı da
görünen âlemi de bilendir / Âlim'dir O... Kebîr, sınırsızca büyük O'dur;
Müteâl, sonsuzca yüce O'dur. Sizden, sözü saklayan
da açıklayan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir.”
(13. sure
(RA'D) 8-10. ayet)
"Rabbimiz, hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa
vurduğumuzu da. Yerde de gökte de hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."
(14. sure
(İBRÂHİM) 38. ayet)
“Allah,
sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.” (16. sure (NAHL) 19. ayet)
“Hiç kuşkusuz Allah, onların
sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O,
büyüklük taslayanları sevmiyor.” (16. sure (NAHL) 23. ayet)
“Sen bu sözü açıkça duyuracaksan da O,
gizliyi de bilir, gizliden daha gizliyi de...” (20. sure (TÂHÂ)
7. ayet)
“Gerçek olan şu ki, sizin
ilahınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.”
(20. sure
(TÂHÂ) 98. ayet)
“Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta
olduklarınızı da bilir.” (21. sure (ENBİYÂ) 110. ayet)
“Bilmedin
mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü
bir Kitap'tadır. Bütün bunlar Allah için çok
kolaydır.” (22.
sure (HAC) 70. ayet)
“Onların önden gönderdiklerini
de bilir, arkaya bıraktıklarını da. İş ve oluşlar Allah'a döndürülür.” (22.
sure (HAC) 76. ayet)
“Gözle
görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak
koştuklarından.” (23.
sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)
“Ve Rabbin onların göğüslerinin neyi sakladığını, neyi açığa
vurduğunu da bilir.” (28. sure (KASAS) 69. ayet)
“Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz,
çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri / Kur'an'ı
daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.”
(29. sure (ANKEBÛT) 45. ayet)
“De ki: "Sizinle benim aramda tanık olarak Allah yeter.
Göklerde ne var, yerde ne var biliyor O.
Bâtıla iman edip Allah'ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana
uğramışların ta kendileridir." (29. sure (ANKEBÛT) 52. ayet)
“İnkâr edenin küfrü seni
tasalandırmasın! Onların dönüşü bizedir; yapıp ettiklerini onlara haber
vereceğiz. Kuşkusuz, Allah, göğüslerin içindekini
bilmektedir.” (31.
sure (LOKMAN) 23. ayet)
“O
kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın
ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm'dir, Habîr'dir.” (31. sure (LOKMAN) 34. ayet)
“İşte budur Allah! Gaybı da
görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.” (32. sure
(SECDE) 6. ayet)
“Yerin
içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni O bilir.
Rahîm'dir O, Gafûr'dur.” (34. sure (SEBE') 2. ayet)
“Allah,
göklerin ve yerin gaybını bilendir / Âlim'dir. O, göğüslerin özündekini de çok
iyi bilir.” (35.
sure (FATIR) 38. ayet)
“Eğer nankörlüğe saparsanız
şu bir gerçek ki, Allah size muhtaç olmayacak bir Gani'dir. O, kulları için
inkar ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına
uygun bulur. Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda
dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, işlemiş olduklarınızı haber verecektir. O, göğüslerin saklamakta olduklarını çok iyi bilir.”
(39. sure
(ZÜMER) 7. ayet)
“De ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görülemeyeni ve görüleni bilen! Sen hüküm
vereceksin kulların arasında, ihtilaf ettikleri şeyler hakkında." (39. sure (ZÜMER) 46. ayet)
“O bilir gözlerin hain bakışını
ve göğüslerin sakladığını.” (40. sure (MÜ'MİN) 19. ayet)
“Kıyamet
saatine ilişkin bilgi, Allah'a bırakılır. Onun ilmi dışında ne meyveler
kabuğundan çıkar ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. "Ortaklarım
nerede?" diye seslendiği gün, şöyle diyeceklerdir: "Bizden hiçbir
tanık olmadığını sana arz ederiz." (41. sure (FUSSİLET) 47. ayet)
“Göklerin ve yerin kilitleri
/ anahtarları O'nundur. Rızkı, dilediğine açıp bol bol verir. Kısarak, ölçüyle
de verir. Gerçek şu ki, O her şeyi en iyi biçimde
bilmektedir.” (42.
sure (ŞÛRÂ) 12. ayet)
“Yoksa, "yalan düzüp
Allah'a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler;
bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir.
Kullarından tövbeyi kabul eden O'dur. Çirkinlikleri
/ kötülükleri affeden O, yapıp ettiklerinizi bilen O...” (42. sure (ŞÛRÂ) 24-25. ayet)
“Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur;
Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir O. O, odur ki, göklerle
yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerinde egemenlik kurdu. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda
yükseleni bilir. O, nerede
olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte olduklarınızı
en iyi şekilde görmektedir.” (57. sure (HADÎD) 3-4. ayet)
“Geceyi gündüzün içine sokar
O; gündüzü de gecenin içine sokar. Göğüslerin
sakladıklarını çok iyi bilendir O.” (57. sure (HADÎD) 6. ayet)
“Görmez
misin ki Allah, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç
kişi, aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmaya
görsün altıncıları O'dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede
bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü
haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir.”
(58. sure
(MÜCÂDİLE) 7. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok
O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O!
Rahman O, Rahîm O.” (59.
sure (HAŞR) 22. ayet)
“O
bilir, göklerde ne var, yerde ne var! Ve bilir sizin gizlediklerinizi de
açıkladıklarınızı da. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 4. ayet)
“Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a
inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah her şeyi en iyi biçimde bilmektedir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 11. ayet)
“Görünmeyen
ve görünen âlemleri bilendir O; Azîz'dir, Hakîm'dir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 18. ayet)
“Sözünüzü
ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok
iyi bilir. Yaratmış olan bilmez mi / Allah, yarattığı kimseyi bilmez mi?
Latîf'tir O, Habîr'dir.” (67. sure (MÜLK) 13-14. ayet)
d)
ALLAH HER
ŞEYİ İŞİTİR (SEMİ'):
“İbrahim'in, İsmail'le birlikte, Beytullah'ın ana duvarlarını
yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: "Rabb'imiz, bizden gelen
niyazları kabul buyur; sen, evet sen, Semî'sin, her
şeyi çok iyi duyarsın; Alîm'sin, her şeyi çok iyi bilirsin." (2.
sure (BAKARA) 127. ayet)
“Eğer onlar da sizin
inandığınız gibi inanırlarsa, hiç kuşkusuz iyiyi ve güzeli bulmuş olurlar; eğer
sırt dönerlerse artık onlar şıkak içindedirler / parçalanmış olurlar. Onlara
karşı sana Allah yeter. En iyi işiten, en
güzel bilendir O.” (2. sure (BAKARA) 137. ayet)
“Kim işittikten sonra
vasiyeti değiştirirse hiç kuşkusuz bunun günahı onu değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 181. ayet)
“İyilik etmenize, takvaya sarılmanıza, insanlar arasında
barışı kurmanıza engel yapmak üzere Allah'ı yeminlerinize siper haline
getirmeyin. Allah, her şeyi duyar, her şeyi
bilir.” (2. sure (BAKARA) 224. ayet)
“Eğer boşamaya kesin karar
vermişlerse, şüphesiz Allah çok iyi işiten,
çok iyi bilendir.” (2.
sure (BAKARA) 227. ayet)
“Allah yolunda savaşın ve bilin
ki Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 244.
ayet)
“Dinde baskı - zorlama -
tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir
biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz
sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.”
(2. sure
(BAKARA) 256. ayet)
“Birbirinden gelen soylar
halinde. Allah, hakkıyla işiten, gereğince bilendir Hani,
İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim, karnımdakini özgür bir biçimde
sana adadım; onu benden kabul et. Kuşkusuz sen,
evet sen, her şeyi duyan, her şeyi bilensin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 34-35.
ayet)
“Zekeriyya orada Rabbine
yakarmıştı: "Rabbim, demişti, katından bana tertemiz bir soy bağışla. Sen yakarışı en iyi duyansın." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 38. ayet)
“Hani, sen ailenden erkenden
ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara
yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar,
çok iyi bilir.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 121. ayet)
“Şu bir gerçek ki, Allah size
emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi
görür.” (4.
sure (NİSA) 58. ayet)
“Dünya nimeti ve bereketini
isteyen bilsin ki, dünya nimeti de âhiret mutluluğu da Allah katındadır. Allah, çok iyi işitir, çok iyi görür.” (4. sure (NİSA) 134. ayet)
“Allah çirkin sözün
açıklanmasını sevmez. Zulme uğratılan kişi müstesna. Allah
Semî'dir, Alîm'dir.” (4. sure (NİSA) 148. ayet)
“Gecenin ve gündüzün içinde
yer alan her şey O'nundur. O, Semî'dir, her şeyi
duyar; Alîm'dir, her şeyi bilir.” (6. sure (EN'ÂM) 13. ayet)
“Rabbinin sözü hem doğruluk
hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir
kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi
bilendir O.” (6. sure (EN'ÂM) 115. ayet)
“Şeytandan bir dürtük seni
dürtüklediğinde, Allah'a sığın. Çünkü O, her şeyi
işitir, her şeyi bilir.” (7. sure (A'RAF) 200. ayet)
“Eğer barışa eğilim
gösterirlerse sen de buna yanaş ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir.” (8. sure (ENFÂL) 61. ayet)
“Onların sözü seni üzmesin.
Tüm onur ve kudret Allah'ındır. O her şeyi işitir,
her şeyi bilir.” (10.
sure (YÛNUS) 65. ayet
“Rabbi onun duasını kabul
etti de kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Her
şeyi duyar O, her şeyi bilir.” (12. sure (YÛSUF) 34. ayet)
"İhtiyar yaşımda bana,
İsmail ve İshak'ı bağışlayan Allah'a hamd olsun! Benim
Rabbim, duayı gerçekten çok iyi duyar." (14. sure (İBRÂHİM) 39. ayet)
“Dedi: "Rabbim, gökteki
sözü de yerdeki sözü de bilir. O, her şeyi duyan,
her şeyi bilendir!" (21. sure (ENBİYÂ) 4. ayet)
“Kuşkusuz, O'dur iyice bilen, iyice
duyan.” (26.
sure (ŞUARA) 220. ayet)
“Allah'a kavuşmayı umanlara
gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir.” (29. sure (ANKEBÛT) 5. ayet)
“Nice hayvanlar var, kendi
rızkını taşıyamaz. Allah onları da rızıklandırıyor, sizi de. Semî'dir O, Alîm'dir.” (29. sure (ANKEBÛT) 60. ayet)
“De ki: "Eğer saparsam,
öz benliğim aleyhine saparım. Doğruyu ve güzeli bulursam bu, Rabbimin bana
vahyettiği sayesindedir. Çünkü O, Semî'dir,
Karîb'dir." (34.
sure (SEBE') 50. ayet)
“Allah, hak ile hükmeder!
O'nun dışında yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah'tır mutlak Semî', mutlak Basîr...” (40. sure (MÜ'MİN) 20. ayet)
“Kendilerine gelmiş hiçbir
kanıt olmadan, Allah'ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların
göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık
Allah'a sığın! O'dur Semî, O'dur Basîr.” (40. sure (MÜ'MİN) 56. ayet)
“Eğer şeytandan gelen kötü
bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın! Çünkü
en iyi işiten O'dur, en iyi bilen O...” (41. sure (FUSSİLET) 36. ayet)
“Gökleri ve yeri ortaya
çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da
çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.” (42. sure (ŞÛRÂ) 11. ayet)
“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının
sözünü işitmiştir. Allah, ikinizin karşılıklı konuşmasını işitir. Çünkü Allah
en iyi işiten, en iyi görendir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 1. ayet)
e)
ALLAH HER ŞEYİ GÖRÜR (BASAR):
“Sen onları, insanların
yaşamaya en düşkünü olarak bulursun. Şirke batanlardan bile... Her biri bin yıl
ömür sürsün ister. Oysa ki, uzun yaşaması onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah, yapmakta olduklarını çok iyi görmektedir.”
(2. sure
(BAKARA) 96. ayet)
“Namazı kılın, zekatı verin. Öz benlikleriniz için önden
gönderdiğiniz her hayrı, Allah katında bulacaksınız.
Hiç kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.” (2.
sure (BAKARA) 110. ayet)
“…Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi biçimde
görmektedir.” (2.
sure (BAKARA) 233. ayet)
“Bir mehr belirlemişseniz ve
kadınları hiç dokunmadan boşamışsanız, kestiğiniz mehrin yarısını verin. Ancak
kadınların vazgeçmesi ile, nikah bağı elinde bulunan erkeğin durumu müstesna.
Erkekler olarak sizin vazgeçmeniz takvaya daha yakındır. Aranızdaki lütufkârlık
farkını unutmayın. Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi
şekilde görmektedir.” (2. sure (BAKARA) 237. ayet)
“De ki: "Bu sayılanlardan daha iyisini size haber
vereyim mi? Sakınıp korunanlar için, Rableri katında, altlarından nehirler
akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan bir
hoşnutluk olacaktır. Allah, kulları en iyi biçimde
görmektedir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 15. ayet)
“Seninle kanıt yarıştırmaya
girerlerse şöyle söyle: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim. Bana uyanlar
da." Kitap verilenlerle ümmîlere de sor: "Siz de teslim oldunuz
mu?" Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır. Yüz
çevirirlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah,
kullarını görmektedir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 20. ayet)
“Şu bir gerçek ki, Allah size
emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.” (4. sure (NİSA) 58. ayet)
“Dünya nimeti ve bereketini
isteyen bilsin ki, dünya nimeti de âhiret mutluluğu da Allah katındadır. Allah, çok iyi işitir, çok iyi görür.” (4. sure (NİSA) 134. ayet)
“Bütün varlıkların tespihi o
kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim / kendisini
ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde
Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya
yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.” (17. sure (İSRÂ) 1. ayet)
“Nûh'tan sonra da nice
kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber
alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter.” (17. sure (İSRÂ) 17. ayet)
“Hiç kuşkusuz Rabbin, dilediğine rızkı açar da kısar da. O, kullarını görüyor, onlardan haber alıyor.” (17.
sure (İSRÂ) 30. ayet)
“De ki: "Benimle sizin
aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından
haberdardır, onları görmektedir." (17. sure (İSRÂ) 96. ayet)
“İşte böyle. Allah geceyi
gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Allah Semî'dir, Basîr'dir.” (22. sure (HAC) 61. ayet)
“Allah, meleklerden de
resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz ki, Allah
Semî' ve Basîr'dir.” (22. sure (HAC) 75. ayet)
“Geniş ve uzun zırhlar yap!
Dokumasında titiz davran! Siz de hayra ve barışa yönelik iş yapın. Kuşkusuz, ben, yaptıklarınızı görüyorum.” (34. sure (SEBE') 11. ayet)
“Kitap'tan sana
vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir. Allah,
kullarından tam haberdardır, onları iyice
görmektedir.” (35.
sure (FATIR) 31. ayet)
“Eğer Allah, insanları, kazandıkları yüzünden hesaba
çekseydi, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları
belirli bir süreye kadar, ecelleri gelinceye kadar erteliyor. Allah, kullarını iyice görmektedir.” (35.
sure (FATIR) 45. ayet)
“Allah, hak ile hükmeder! O'nun dışında yakardıkları ise
hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah'tır mutlak
Semî', mutlak Basîr...” (40. sure
(MÜ'MİN) 20. ayet)
"Size söylemekte
olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir." (40. sure (MÜ'MİN) 44. ayet)
“Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah'ın ayetleri
hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları
bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah'a sığın! O'dur
Semî, O'dur Basîr.” (40. sure
(MÜ'MİN) 56. ayet)
“Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fâtır'dır O. Size,
benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde
üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.” (42. sure (ŞÛRÂ) 11.
ayet)
“Eğer Allah, kulları için
rızkı yayıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O, dilediğince ölçülü
olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından
gereğince haberdardır, onları iyice görmektedir.”
(42. sure
(ŞÛRÂ) 27. ayet)
“O, odur ki, göklerle yeri altı günde yarattı, sonra arş
üzerinde egemenlik kurdu. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda
yükseleni bilir. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte olduklarınızı en iyi şekilde
görmektedir.” (57. sure (HADÎD) 4. ayet)
“Allah, kocası hakkında
seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah,
ikinizin karşılıklı konuşmasını işitir. Çünkü Allah
en iyi işiten, en iyi görendir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 1. ayet)
“Üstlerinde, kanatlarını açıp
kapayarak uçun kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.” (67. sure (MÜLK) 19. ayet)
“Hayır! Rabbi onu iyice görmekteydi.” (84. sure (İNŞIKAK) 15. ayet)
f)
ALLAH'IN HER
ŞEYE GÜCÜ YETER (KUDRET):
“Şimşek, neredeyse gözlerini
çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler.
Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme
güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü
Allah her şeye Kadîr'dir.” (2. sure (BAKARA) 20. ayet)
“Biz bir ayeti siler,
unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz.
Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?”
(2. sure
(BAKARA) 106. ayet)
“Ehlikitap'tan birçoğu,
benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra kâfirler haline bir
döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gerçek kendilerine ayan-beyan
olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin affedin, hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir.” (2. sure (BAKARA) 109. ayet)
“Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın.
Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah her şeye güç yetirendir.” (2. sure (BAKARA) 148. ayet)
“Ya şu kişi gibisini görmedin
mı? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle
demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?"
Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra
diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti, "Bir gün veya günün
bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl
kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni
insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz
onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o. "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."
(2. sure
(BAKARA) 259. ayet)
“Göklerdekiler de yerdekiler
de yalnız Allah'ındır. İçlerinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah,
ondan sizi hesaba çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah Kadîr'dir, her şeye gücü yeter.” (2. sure (BAKARA) 284. ayet)
“Şöyle yakar: "Ey mülkün
Mâlik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve
saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin,
dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet)
“De ki: "Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açıklasanız
da Allah onu bilir. Göklerdekileri, yerdekileri de bilir. Allah her şeye Kadîr'dir." ( 3. sure
(ÂLİ IMRÂN) 29. ayet)
“Göklerin de yerin de mülk ve
yönetimi Allah'ındır. Allah Kadîr'dir, her şeye
gücü yeter.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 189. ayet)
“Ey insanlar! O dilerse sizi
ortadan kaldırır, başkalarını getirir. Allah buna
gerçekten Kadîr'dir.” (4. sure (NİSA) 133. ayet)
“Bir hayrı açıklar yahut
gizlerseniz, bir kötülüğü affederseniz, Allah da çok affedicidir, her şeye güç yetirendir.” (4. sure (NİSA) 149. ayet)
“Yemin olsun ki, "Allah
Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler küfre batmışlardır. De ki: "Allah;
Meryem'in oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzündeki insanların hepsini helâk etmek
istese Allah'a karşı kimin elinde bir güç vardır!" Hem göklerin hem yerin
hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye Kadîr'dir.” (5. sure (MÂİDE) 17. ayet)
“Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada
resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci
geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye kadirdir.” (5. sure (MÂİDE)
19. ayet)
“Göklerin de yerin de mülk ve
saltanatının Allah'ın olduğunu bilmedin mi? Dilediğine azap eder O, dilediğini
affeder. Allah'ın gücü her şeye yeter.” (5. sure (MÂİDE) 40. ayet)
“Göklerin, yerin ve bunlarda
bulunanların mülkü / yönetimi Allah'ındır. O'nun
her şeye gücü yeter.” (5. sure (MÂİDE) 120. ayet)
“Allah sana bir keder
dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, O, her şey üzerinde güç sahibidir.” (6. sure (EN'ÂM) 17. ayet)
“Dediler ki: "Ona
Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Kuşkusuz,
Allah bir mucize indirmeye Kaadir'dir. Fakat çokları bilmiyorlar."
(6. sure
(EN'ÂM) 37. ayet)
“Hayır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı
uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.” (6. sure (EN'ÂM) 41. ayet)
“De ki: "O size, üstünüzden yahut ayaklarınızın
altından bir azap göndermeye yahut sizi fırka fırka birbirinize düşürerek /
fırkalara bölüp içinden çıkılmaz durumlara düşürerek / fırkaları elbise gibi
size giydirerek kiminizin şiddetini kiminize
tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl sıralıyoruz ayetleri, iyice
kavrayabilsinler diye.” (6. sure (EN'ÂM) 65. ayet)
“Doğru ile yanlışın ayrılış
günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza
inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet / kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte
biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir.
Allah her şeye kadirdir.” (8. sure (ENFÂL) 41. ayet)
“Eğer seferber olmazsanız
Allah size korkunç bir azapla azap eder ve yerinize sizden başka bir topluluk
getirir. Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezsiniz.
Allah her şeye Kadîr'dir.” (9. sure (TEVBE) 39. ayet)
“Yalnız Allah'adır dönüşünüz.
Ve O, her şeye Kadîr'dir.” (11. sure (HÛD) 4. ayet)
“Allah sizi yarattı, sonra
sizi vefat ettirecek. İçinizden bazıları, ömrün en basit ve düşük noktasına
geri çevrilir ki, bir ilimden sonra hiçbir şey bilmez olsun. Allah Alîm'dir, Kadîr'dir.”
(16. sure
(NAHL) 70. ayet)
“Göklerin ve yerin gaybı
Allah'ındır. O saate /dünyanın sonuna
ilişkin emirse bir göz açıp yummak gibi, hatta ondan da yakındır. Allah her şeye kadirdir.” (16. sure (NAHL) 77. ayet)
“Görmediler mi ki, o, gökleri
ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini
yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku
yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)
“Bu böyledir, çünkü Allah hakkın
ta kendisidir. O, ölüleri diriltiyor ve O, her şey
üzerinde kudretiyle egemendir.” (22. sure (HAC) 6. ayet)
“Kendilerine savaş açılanlara
savaşma izni verilmiştir. Çünkü onlar zulme uğratıldılar. Allah onlara yardıma elbette kadirdir.” (22. sure (HAC) 39. ayet)
“Gökten bir kaderle / belli ölçüde bir su
indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki
biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 18.
ayet)
“Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı
üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak
üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her
şeye kadirdir.” (24. sure (NÛR) 45. ayet)
“Sudan bir insan yaratıp, onu
nesep ve sıhriyet akrabaları halinde oluşturan O'dur. Rabbin
çok güçlüdür.” (25.
sure (FURKÂN) 54. ayet)
“De ki: "Yeryüzünde
dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki
oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye
Kadîr'dir.” (29.
sure (ANKEBÛT) 20. ayet)
“Allah O'dur ki, sizi bir
güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet oluşturdu.
Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut verdi.
Dilediğini yaratır. Alîm'dir O, Kadîr'dir.”
(30. sure
(RÛM) 54. ayet)
“Hamd, Fâtır olan Allah'adır;
gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan
O'dur. Yaratışta / yaratılmışlarda dilediğini artırır O. Hiç kuşkusuz, Allah her şeye gücü yetendir.” (35. sure (FATIR) 1. ayet)
“Eğer seni yalanlıyorlarsa,
senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün
işler ve oluşlar Allah'a döndürülür.” (35. sure (FATIR) 4. ayet)
“Gökleri
ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç
yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O'dur.” ( 36. sure (YÂSÎN) 81. ayet)
“Yoksa O'ndan başka veliler
mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O her şeye güç yetirir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 9. ayet)
“Yoksa onların, dinden,
Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm
mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap
öngörülmüştür.” (42.
sure (ŞÛRÂ) 21. ayet)
“Yahut onları erkekler ve
dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O'dur bilen, O'dur güç yetiren.” (42. sure (ŞÛRÂ) 50. ayet)
“Görmediler mi ki; gökleri ve
yeri yaratan, bunları yaratmakla yorgunluğa düşmeyen Allah,
ölüleri diriltmeye de kadirdir. Evet, O her şeye kadirdir.” (46. sure (AHKAF) 33. ayet)
“Sizin güç yetireceğiniz
başka ganimetler de vardır. Allah onları kuşatmış bulunuyor. Allah, her şey üzerinde Kadîr'dir.” (48. sure (FETİH) 21. ayet)
“Göklerin ve yerin mülkü ve
yönetimi O'nundur; diriltir, öldürür. Her şey
üzerinde kudret sahibidir O.” (57. sure (HADÎD) 2. ayet)
“Allah'ın onlardan resulüne
aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz;
ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir.”
(59. sure
(HAŞR) 6. ayet)
“Allah O'dur ki, yedi göğü ve
yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir / iş ve oluş onlar arasında
sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu
ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz.”
(65. sure
(TALÂK) 12. ayet)
“Ey iman edenler! Etkili öğüt
veren bir tövbe ile Allah'a yönelin. Umulur ki Rabbiniz, çirkinliklerinizi ve
günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. O
gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte inananları utandırmayacaktır. Onların
ışığı önlerinden ve sağ yanlarından koşup gelir. Şöyle derler: "Ey
Rabbimiz! Işığımızı tamamla ve bizi bağışla! Sen
her şeye Kadîr'sin, her şeye gücün yeter." (66. sure (TAHRÎM) 8. ayet)
“Mülk ve yönetim elinde
bulunan o Allah ne yücedir! O, her şeye Kadîr'dir.”
(67. sure
(MÜLK) 1. ayet)
“Hayır, sandığı gibi değil! Biz onun parmak uçlarını da tam bir biçimde düzenlemeye
gücü yetenleriz.” (75. sure (KIYÂMET) 4. ayet)
“Peki
bunu yapan, ölüyü diriltmeye güç yetiremez mi?” (75. sure (KIYÂMET) 40. ayet)
“Bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!” (77. sure (MÜRSELÂT) 23. ayet)
“O
Allah, o insanı tekrar hayata döndürmeye elbette kadirdir.” (86. sure (TÂRIK) 8. ayet)
g)
ALLAH
DİLEDİĞİNİ YAPAR (İRADE):
“Ramazan o aydır ki;
insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an,
onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan
veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk
istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola
kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister.
Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (2. sure (BAKARA) 185. ayet)
“İşte resuller! Biz onların
bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur.
Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık ayetler verdik
ve onu Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Allah dileseydi,
onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra
birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmaya girdiler de içlerinden bazısı iman
etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi
birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah
dilediğini yapıyor.” (2. sure (BAKARA) 253. ayet)
“Şöyle yakar: "Ey mülkün Mâlik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve
saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin,
dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir.
Sen, her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet)
“Dedi ki: "Rabbim, benim
nasıl çocuğum olur? İhtiyarlık tam bir biçimde üstüme binmiş, karım
kısır." Allah cevap verdi: "Allah,
dilediği şeyi işte böyle yapar." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 40. ayet)
“Ey iman edenler! Akitlerin
ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helal
saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar
cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz
olmasın ki, Allah, iradesi yönünde hüküm verir.” (5. sure (MÂİDE) 1. ayet)
“Rabbinin dilemesi hariç,
gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin,
dilediğini öyle bir yerine getirir ki!...” (11. sure (HÛD) 107.
ayet)
“Allah, inananları dünya hayatında da âhirette de tutarlı sözle
sağlamlaştırır. Allah, zalimleri şaşırtır. Allah,
dilediğini yapar.” (14. sure (İBRÂHİM) 27. ayet)
Allah, iman edip hayra ve
barışa yönelik işler yapanları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, dilediğini yapar.” (22. sure (HAC) 14. ayet)
“Görmedin mi göklerdeki
kimseler, yerdeki kimseler, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve
insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak
olmuştur. Allah'ın hakir kıldığına ikramda bulunan olmaz. Allah, dilediğini yapar.” (22. sure (HAC) 18. ayet)
“Allah, tüm canlıları sudan
yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde
yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah
dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.” (24. sure (NÛR) 45. ayet)
“Rabbin
dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil / onların seçme hakkı
yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.” (28. sure (KASAS) 68. ayet)
“Allah O'dur ki, sizi bir
güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet oluşturdu.
Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut verdi. Dilediğini yaratır. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (30. sure (RÛM) 54. ayet)
“İstediğini
hemen yapandır.” (85. sure (BÜRÛC) 16. ayet
h)
ALLAH SÖZ
SÖYLER (KELÂM):
“Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de
O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O,
Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe
yayar.” (2.
sure (BAKARA) 37. ayet)
“Resuller var, hayat ve
hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana
anlatmadık. Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz
söylemişti.” (4.
sure (NİSA) 164. ayet)
“Yemin olsun ki, senden önce
de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine
sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın
kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da
gelmiştir.” (6.
sure (EN'ÂM) 34. ayet)
“Rabbinin sözü hem doğruluk hem
de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet
yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.” (6. sure (EN'ÂM) 115.
ayet)
“De ki: "Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah'ın
resulüyüm. Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka. O
diriltir, O öldürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmi peygambere
iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz." (7. sure
(A'RAF) 158. ayet)
“Rabbinin kitabından sana
vahyedileni oku. O'nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.
O'nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın.” (18. sure (KEHF)
27. ayet)
“De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin
kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha
getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)
“Eğer
yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak
yardımcı olsa, Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.”
(31. sure
(LOKMAN) 27. ayet)
i)
ALLAH
YARATICIDIR (TEKVİN):
“Allah'a nasıl nankörlük
ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi
yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O'na döndürüleceksiniz. O
Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat
kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi
bilir.” 2.
sure (BAKARA) 28-29. ayet)
“Meryem dedi ki:
"Rabbim, çocuğum nasıl olur benim? Bana hiçbir insan dokunmadı ki!"
Allah cevap verdi: "Allah dilediğini işte
böyle yaratır. Bir iş ve oluşa karar verdiğinde sadece ona "Ol!" der;
ve o hemen oluverir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 47. ayet)
“Yemin olsun ki, "Allah
Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler küfre batmışlardır. De ki: "Allah;
Meryem'in oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzündeki insanların hepsini helâk etmek
istese Allah'a karşı kimin elinde bir güç vardır!" Hem göklerin hem yerin
hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye Kadîr'dir.” (5. sure (MÂİDE) 17. ayet)
“Gökleri
ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir.
Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve
yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur.
O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)
“Hiç kuşkusuz, Allah'tır Fâlık olan / dâneyi yaran, çekirdeği patlatan.
Ölüden diri çıkarır O; diriden ölüyü çıkaran da O'dur! İşte budur Allah!
Peki nasıl ters bir yöne çevriliyorsunuz?” (6. sure (EN'ÂM) 95. ayet)
“Gökleri
ve yeri yaratıp donatan Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur O'nun, kendisinin
bir eşi olmadı ki! Her şeyi O yarattı ve her
şeyi en iyi şekilde bilen de O'dur!” (6. sure (EN'ÂM) 101. ayet)
“Rabbiniz Allah işte budur!
İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır,
Haalik'tir O. O'na kulluk / ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir.” (6. sure (EN'ÂM) 102. ayet)
“Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş
üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu
aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine
boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir
veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan
Allah çok yücedir.” (7.
sure (A'RAF) 54. ayet)
“De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi
kim?" De ki: "Allah." De ki: "O'nun yanında başka evliya mı
/ destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme
gücünde değiller." De ki: "Körle gören yahut karanlıklarla ışık bir
olur mu? Yoksa Allah'a, tıpkı O'nun yarattığı gibi
yaratan ortaklar buldular da yaratış / yaratılanlar kendileri için benzeşir
hale mi geldi?" De ki: "Allah'tır her şeyi yaratan, O'dur
Vâhid ve Kahhâr olan." (13.
sure (RA'D) 16. ayet)
“Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır;
en iyi şekilde bilir.” (15. sure (HİCR) 86. ayet)
“Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini
yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku
yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)
“Allah,
tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür,
kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye
kadirdir.” (24.
sure (NÛR) 45. ayet)
“Rabbin
dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil / onların seçme hakkı
yok. Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.” (28. sure (KASAS) 68. ayet)
“Yaratmaya ilk başlayan /
yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra
onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu
O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce
sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)
“Allah'tır ki sizi yaratmış,
sonra rızıklandırmıştır. Sonra sizi öldürüyor,
sonra diriltiyor. Peki, ortak koştuklarınızdan biri var mı, bunlardan
bir şeyi yapabilecek? Yücedir, arınmıştır onların ortak koştuklarından O.” (30.
sure (RÛM) 40. ayet)
“Allah O'dur ki, sizi bir
güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet
oluşturdu. Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut
verdi. Dilediğini yaratır. Alîm'dir O,
Kadîr'dir.” (30. sure (RÛM) 54. ayet)
“O,
odur ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına
çamurdan başladı.” (32.
sure (SECDE) 7. ayet)
“Hamd, Fâtır olan Allah'adır;
gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan O'dur. Yaratışta /yaratılmışlarda dilediğini artırır O. Hiç
kuşkusuz, Allah her şeye gücü yetendir.” (35. sure (FATIR) 1. ayet)
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç
yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O'dur.” (36. sure (YÂSÎN) 81.
ayet)
“Allah
Haalik'tir, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil olan da
O'dur.” (39. sure (ZÜMER) 62. ayet)
“İşte o Allah'tır sizin
Rabbiniz! Her şeyin yaratıcısıdır O. Tanrı
yok O'ndan başka. Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (40. sure (MÜ'MİN) 62. ayet)
“Göklerin ve yerin mülkü /
yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır.
Dilediğine kız evlat bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder.”
(42. sure
(ŞÛRÂ) 49. ayet)
“Şu bir gerçek ki, biz her şeyi bir ölçüye göre /bir kaderle yarattık. Emrimiz bir tektir,
bir göz kırpma gibidir.” (54. sure (KAMER) 49-50. ayet)
“Sizi
biz yarattık, biz! Tasdik etseydiniz olmaz mıydı?” Akıttığınız
meniyi gördünüz mü? Siz mi yaratıyorsunuz onu,
yoksa yaratıcılar bizler miyiz? (56. sure (VÂKIA) 57-59. ayet)
“Ekmekte olduğunuzu gördünüz
mü? Siz mi bitiriyorsunuz onu, yoksa bitirenler
bizler miyiz? Dileseydik, onu kuru bir çöp haline getirirdik de
başlardınız şu şekilde gevelemeye:” (56. sure (VÂKIA) 63-65. ayet)
“Allah'tır
O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna
O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O,
Hakîm'dir.” (59.
sure (HAŞR) 24. ayet)
“O'dur
sizi yaratan! Sizin bir kısmınız küfre sapmıştır, bir kısmınız iman
etmiştir. Ve Allah, işleyip ürettiklerinizi çok iyi görmektedir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 2. ayet)
1.
GENEL OLARAK
RAHMAN VE RAHİM:
“Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... “ (1. sure (FÂTİHA) 1. ayet)
“Rahman'dır,
Rahîm'dir O.” (1.
sure (FÂTİHA) 3. ayet)
“Sizin
İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka. Rahman'dır O, Rahîm'dir.” (2. sure (BAKARA) 163.
ayet)
"Süleyman'dan bir
mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor."
(27. sure
(NEML) 30. ayet)
“Rahman
ve Rahîm'den indirilmedir bu...” 41. sure (FUSSİLET) 2. ayet
“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen
âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.” (59.
sure (HAŞR) 22. ayet)
a)
RAHMÂN (Diyanet
İşleri Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü):
Merhamet etmek, acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, nimet
vermek, ikamet etmek ve kadının rahminden şikâyet etmesi anlamlarındaki
"r-h-m" kökünden türeyen rahmân kelimesi sözlükte, çok merhametli
olan demektir.
Kur'ân'da 57 defa geçen rahmân kelimesi, Allah'a özgü bir sıfat olup Allah'tan
başkaları için kullanılmamıştır. Bu isim, "sıfat-ı gâlibe" olup
Allah'ın güzel isimlerinin ikincisidir. Bu kelimenin ikili ve çoğulu yoktur.
Kur'ân'da da sadece tekil olarak kullanılmıştır.
Rahmân kelimesi Allah'ın ismi-sıfatı olarak; pek merhametli, çok merhamet sahibi, çok nimet verici ve
çok müşfik şeklinde anlamlandırmak mümkün ise de Allah'ın ismi olarak bu
kelimeyi tam karşılayacak Türkçe bir sözcük yoktur. Türkçedeki
"esirgeyen", "bağışlayan", "acıyan" ve "yarlığayan"
kelimeleri "rahman" kelimesinin anlamını karşılamamaktadırlar.
"Esirgeyen" sözcüğünde "kıskanma" anlamı vardır ki
"rahmân" kelimesinde bu anlam yoktur. "Acıyan" sözcüğü,
"rahmân" kelimesinin anlamını tam ifade etmemektedir. Çünkü
"merhamet" sadece acımak değil; acıyı, musîbeti, sıkıntıyı, derdi ve
belayı giderip yerine sevinci, nimeti, sıhhati, devayı, ferahı ve rahatlığı
getiren bir hayır ve iyiliktir. "Bağışlayan" sözcüğü ise
"rahmân" kelimesinin değil "vehhâb" ve "afüvv"
kelimelerinin karşılığıdır.
Allah'ın rahmân
sıfatı, rahîm sıfatından daha kapsamlıdır. Yüce
Allah, rahmân sıfatının gereği olarak yarattığı bütün varlıklara merhamet eder.
Bu konuda mümin-kâfir ve itâatkâr-âsi ayırımı yapmaz.
O'nun merhameti her şeyi kuşatmıştır (A'râf, 7/156).
O, rahmeti kendisine farz kılmıştır (ketebe) (En'âm, 6/12, 54). Bütün insanları
yaratan, yaşatan, sıhhat, akıl, irade ve rızık veren Allah'tır. Dünyayı,
içindekileri, ayı, güneşi, yıldızları, gezegenleri, havayı, suyu, rüzgarı,
bitkileri, ağaçları, hayvanları, geceyi, gündüzü... kısaca her şeyi insan için
yaratmış, insanın hizmetine sunmuş (teshir) (Bakara, 2/29; İbrâhim, 14/32-33;
Lokmân, 31/30) ve insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir (İbrâhim,
14/34).
Allah, dünyada
insana emeğinin karşılığını verdiği gibi (Necm, 53/39), insanın emeği olmadan
da bildiğimiz ve bilmediğimiz pek çok nimet de vermiştir.
Yüce Allah, oksijeni, suyu, güneş enerjisini,
ağaçları, bitkileri, bir çok meyveyi, etinden, sütünden, yününden, derisinden
ve gücünden yararlandığımız pek çok hayvanı ve daha nice nimetleri insan emeği
olmadan bizlere merhameti sebebiyle vermiştir. Bu,
Allah'ın rahmân olmasının sonucudur. Bu konuda mümin, kâfir, ibadet eden ve
etmeyen ayırımı da yapmamaktadır.
Allah, insanın
dünya ve âhirette mutlu olmasını istemektedir. Bunu sağlayacak yolu göstermek
için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. İlâhî kitaplar, insanlar için bir
rahmettir (En'âm, 6/154; A'râf, 7/52; 103; Hûd, 11/17). Kur'ân, müminler
için bir rahmettir (Yûnus, 10/57; Nahl, 16/89; İsrâ, 17/82). Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) âlemlere rahmet olarak
gönderilmiştir (Enbiyâ, 21/107). (İ.K.)
b)
RAHÎM (Diyanet İşleri
Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü):
Merhamet etmek, acımak, esirgemek, korumak, affetmek,
bağışlamak, nimet vermek, ikamet etmek ve kadının rahminden şikâyet etmesi
anlamlarındaki "r-h-m" kökünden türeyen rahîm kelimesi sözlükte, çok
merhametli olan demektir.
Kur'ân'da 114 defa geçen rahîm kelimesi, bir âyette "rahîm" şeklinde
(Tevbe, 9/128) Hz. Muhammed'in (a.s.), bir âyette "ruhamâ'" şeklinde
(Fetih, 48/29) Hz. Peygamber ve müminlerin sıfatı olarak kullanılmıştır.
Rahîm ismi rahmân
ismine göre daha özeldir. Sadece imân edip sâlih amel işleyenlere, muttakî ve
muhsinlere yöneliktir. Dünyada sadece müminlerin güzel amellerine sevap verir,
âhiret nimetlerinden yararlandırır, onlardan razı olur ve onları cennetine
koyar. Mümin olmayanlar, Allah'ın dünyadaki nimetlerinden yararlanırlarsa da
âhiretteki nimetlerinden mahrum kalırlar.
"Rahmân" ve "rahîm"
kelimelerinin bu anlamı sebebiyle Allah, dünya ve
âhiretin, mümin ve kâfir herkesin rahmanı, âhiretin ve müminlerin rahîmi
denilmiştir.
Allah'ın
rahmetinin her şeyi kuşattığı, âhirette ise sadece müminlere merhamet edeceğini
âyetlerde bildirilmiştir (A'râf,7/156).
Peygamberimiz (a.s.), yüce Allah'ın cennete,
"...Sen benim rahmetimsin", cehenneme de "sen de benim
azabımsın..." dediğini bildirmiştir (Buhârî, Tevhid, 25. VIII, 186).
Allah'ın azabı da merhameti de çoktur. Bu
hususu, Peygamberimiz (a.s.), şöyle bildirmiştir:
"Eğer, Allah katındaki cezayı bilseydi, hiçbir
mümin cennete gireceğini ummazdı. Eğer rahmetinin çokluğunu bilseydi, hiçbir
kâfir cennetten ümidini kesmezdi." (Müslim, Tevbe, 23);
"Allah, rahmeti yüz parça yapmış, bunun doksan
dokuzunu kendisinde tutmuş, bir parçasını yer yüzüne indirmiştir. Bu bir parça
rahmet sebebiyle yaratıklar birbirlerine merhamet ediyorlar. O kadar ki
hayvanlar, yavrularına zarar verir korkusuyla ayaklarını
kaldırmaktadırlar." (Müslim, Tevbe, 17, 19; Buhârî, Edeb, 19).
Allah, merhametlilerin en hayırlısı (Mü'minûn,
23/118) ve en merhametlisidir (Yûsûf, 12/64).
Allah, dilediğine rahmetini ihsan eder
(Bakara, 2/105). Ancak Allah Kur'ân'da; muttakilere (Hadîd, 57/28), sâlihlere
(Câsiye, 45/30), Kur'ân'a sarılanlara (Nisâ, 4/175) itaakârlara (Âl-i İmrân,
3/132), namaz kılanlara (Nur, 24/56), zekatını verenlere (A'râf, 7/156),
muhsinlere (A'râf, 7/56), mallarından Allah yolunda infak edenlere (Tevbe,
9/99), musibetlere sabredenlere (Bakara, 2/155-157), emr-i bi'l-ma'ruf ve nehyi
ani'l-münker yapanlara (Tevbe, 9/71), Allah yolunda cihat edenlere (Bakara,
2/218), kötülüklerden korunanlara (Mü'min, 40/7-9), okunan Kur'ân'ı
dinleyenlere (A'râf, 7/204) ve âhiretten korkanlara (Zümer, 39/9) merhamet
edeceğini bildirmiştir.
Peygamberimiz (a.s.) de, "Allah, ancak merhametli
olanlara rahmetini ihsan edecektir." (Buhârî, Cenâiz, 33), "Rahman,
merhamet edenlere merhamet eder. Yer yüzündekilere merhamet edin (o zaman)
göktekiler de size merhamet eder." (Ebû Dâvûd, Edeb, 66), "İnsanlara
merhamet etmeyene Allah merhamet etmez." (Buhârî, Tevhid, 2),
"Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimizin hakkını tanımayan bizden
değildir (bizim sünnetimizi terk etmiştir)." (Ebû Dâvud, Edeb, 66)
buyurmuştur. (İ.K.)
2.
RAHMAN
(ALLAH):
“İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip
geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar
Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın.
De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben!
Yalnız O'nadır tövbem!" (13. sure (RA'D) 30. ayet)
“De ki: "İster Allah diye
yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en
güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da.
İkisi ortası bir yol tut." (17. sure (İSRÂ) 110. ayet)
“Meryem demişti: "Ben senden, Rahman'a
sığınıyorum. Takva sahibi biriysen dikkatli ol." (19. sure (MERYEM) 18. ayet)
"Babacığım, şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti." "Babacığım, ben
sana Rahman'dan bir azap dokunmasından,
böylece şeytanın dostu haline gelmenden korkuyorum!" (19. sure (MERYEM) 44-45.
ayet)
“İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği
peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan,
İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden.
Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda,
ağlayarak secdelere kapanırlardı.” (19. sure (MERYEM) 58. ayet)
“Rahman'ın, kullarına gaybda vaat
ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir.”
(19. sure (MERYEM) 61. ayet)
“Sonra her gruptan, Rahman'a
karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar kimlerse, onları
ayıracağız.” (19.
sure (MERYEM) 69. ayet)
“De ki: "Her kim sapıklıkta
ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni,
azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha
zayıf olanın kim olduğunu bilecekler." (19. sure (MERYEM) 75. ayet)
“Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman
katında bir söz mü aldı?” (19. sure (MERYEM) 78. ayet)
“Gün olur, o sakınanları biz, Rahman'ın
huzurunda heyet halinde toplarız.” (19. sure (MERYEM) 85. ayet)
“Rahman katında söz almış
olandan başkaları şefaat imkânı bulamazlar. "Rahman
çocuk edindi." dediler.” (19. sure (MERYEM) 87-88. ayet)
“Rahman için çocuk iddia ettiklerinden
ötürü. Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz.
Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul
olarak gelecektir.” (19. sure (MERYEM) 91-93. ayet)
“İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.” (19. sure (MERYEM) 96. ayet)
O Rahman, arş üzerine
egemenlik kurmuştur.” (20.
sure (TÂHÂ) 5. ayet)
“Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti:
"Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin
Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!" (20. sure (TÂHÂ) 90. ayet)
“O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir
hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz. O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu
kimse müstesna... “ (20. sure (TÂHÂ) 108-109. ayet)
"Rahman çocuk edindi"
dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.”
(21. sure
(ENBİYÂ) 26. ayet)
“O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya
almaktan başka bir şey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?"
Ama Rahman'ın zikrini / Kur'an'ı bizzat
onlar örtüp inkâr ediyorlar.” 21. sure (ENBİYÂ) 36. ayet
“De ki: "Sizi gece ve
gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin
zikrinden / Kur'an'ından yüz çeviriyorlar. “Resul şöyle yakardı: "Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin
nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân'dır." (21. sure (ENBİYÂ) 112. ayet)
“O gün gerçek mülk ve yönetim
Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.” (25. sure (FURKÂN) 26. ayet)
Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp
sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur. Onlara, "Rahman'a
secde edin" dendiğinde şöyle derler:
"Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz
hiç?" Ve bu söz onların nefretini artırdı.” (25. sure (FURKÂN) 59-60.
ayet)
“Rahman'ın kulları,
yeryüzünde böbürlenmeden / rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara
hitap edince, "selam" derler.” (25. sure (FURKÂN) 63. ayet)
“O Rahman'dan kendilerine söze
bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz
çevirirler.” (26.
sure (ŞUARA) 5. ayet)
“Sen ancak o zikire / Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini,
bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!” (36. sure (YÂSÎN) 11. ayet)
“Kent halkı dedi ki: "Siz, bizim gibi birer insandan
başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey
indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." (36. sure (YÂSÎN) 15. ayet)
"O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk / zarar dilerse onların
şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar." (36. sure (YÂSÎN) 23. ayet)
“Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı
bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler
doğru söylemişler." (36. sure (YÂSÎN) 52. ayet)
“Onlardan biri, Rahman'a benzer
gösterdiği / Rahman'a isnat ettiği
kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.”
(43. sure
(ZUHRUF) 17. ayet)
“Rahman'ın kulları olan
melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar?
Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler. Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu
konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 19-20.
ayet)
“Kim Rahman'ın Zikri'ni
görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o
ona can yoldaşı olur.” (43. sure (ZUHRUF) 36. ayet)
“Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk / ibadet edilecek tanrılar yapmış
mıyız?” (43.
sure (ZUHRUF) 45. ayet)
“De ki: "Eğer Rahman'ın bir
çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum." (43. sure (ZUHRUF) 81. ayet)
“Görmediği halde Rahman'dan
ürperen ve Allah'a yönelik bir kalp getiren herkese... “ (50. sure (KAF) 33. ayet)
“Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da
O'dur. O Rahman'ın yaratışında /
yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez
daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?” (67. sure (MÜLK) 3. ayet)
“ Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçun kuşları hiç
görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor.
Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir. Rahman'a karşı /
Rahman'dan başka size yardım edecek ordunuz kimdir? İnkârcılar bir
aldanış / gurur içindeler; hepsi bu!” (67. sure (MÜLK) 19-20. ayet)
“De ki: "Rahman'dır O,
O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık
sapıklığın içinde." (67. sure (MÜLK) 29. ayet)
“Göklerin, yerin ve bu ikisi
arasındakilerin Rabbidir O! Rahman'dır. O'nun huzurunda söze cüret
edemezler. O gün, Rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar.
O izin verilen, doğruyu söyler.” (78. sure (NEBE) 37-38. ayet)
3.
RAHİM
(MERHAMETLİ, ŞEFKATLİ ALLAH):
“Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip
belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul
eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.”
(2. sure
(BAKARA) 37. ayet)
"Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl.
Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet
yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın,
tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin,
rahmetini cömertçe yayarsın." (2. sure (BAKARA) 128. ayet)
“Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet
edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin.
Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir,
merhametine sınır yoktur.” (4. sure (NİSA) 16. ayet)
“Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat
edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine
zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af
dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe
kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı.” (4. sure (NİSA) 64. ayet)
“Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak
karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim,
evinden Allah'a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse
onun ödülünü vermek Allah'a düşer. Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.” (4. sure (NİSA) 100. ayet)
“Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini
ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında
kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (4. sure (NİSA) 152. ayet)
“Şunlar size haram
kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine
Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş,
canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından
yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal
oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış
olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden
korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi
tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı / Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu
da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı
olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette
Allah Gafûr ve Rahîm'dir.” (5.
sure (MÂİDE) 3. ayet)
“Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler
olursa biliniz ki, Allah Gafûr ve Rahîm'dir.”
(5.
sure (MÂİDE) 34. ayet)
“Hâlâ Allah'a yönelip tövbe ederek ondan af dilemiyorlar mı?
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (5. sure (MÂİDE) 74. ayet)
“Bilin ki Allah, azap ettiğinde çok şiddetli eder. Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.”
(5. sure
(MÂİDE) 98. ayet)
“O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini
bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit
noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar,
zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”
(9. sure
(TEVBE) 5. ayet)
“Sonra Allah, bunun ardından da dilediğinin tövbesini kabul
eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 27. ayet)
Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara,
Allah ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel
davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 91. ayet)
“Diğer bazıları da günahlarını itiraf ettiler. Bunlar, iyi
bir işle kötü olan diğer bir işi birbirine karıştırdılar. Belki Allah
tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 102. ayet)
“Bilmediler mi ki, Allah'tır kullarından o tövbeyi kabul
eden, o sadakaları alan. Ve Allah'tır, O
Tevvâb, O Rahîm...” (9. sure (TEVBE) 104. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah,
içlerinden bir grubun kalpleri kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o
güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da
onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.
“Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan
başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek
yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.” (10. sure (YÛNUS) 107. ayet)
“Nûh dedi: "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir
atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette
ki Gafûr'dur, Rahîm'dir." (11. sure (HÛD) 41. ayet)
"Rabbinizden af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahîm'dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd'dur,
çok sevgilidir." (11.
sure (HÛD) 90. ayet)
"Rabbim, onlar
insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık beni izleyen bendendir. Bana isyan
edene gelince, onun hakkında sen Gafûr ve Rahîm'sin.” (14. sure (İBRÂHİM) 36. ayet)
“Haber ver kullarıma: Hiç
kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm.”
(15. sure
(HİCR) 49. ayet)
“Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını
tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, çok acıyıp esirger; Rahîm'dir, sınırsızca merhamet eder.” (16. sure (NAHL) 7. ayet)
“Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz.
Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 18. ayet)
“Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire
yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz
gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 47. ayet)
“Şu da var: Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işleyip de
bunun ardından tövbe edip hallerini düzeltenler lehindedir. Sonra senin Rabbin gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 119. ayet)
“Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle
akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin
üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah,
insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir,”
(22. sure
(HAC) 65. ayet)
“Bu suçtan sonra tövbe edip iyi hal sergileyenler müstesna. Şu bir gerçek ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (24. sure (NÛR) 5. ayet)
“Ya Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı! Allah Raûf'tur, Rahîm'dir.”
(24. sure
(NÛR) 20. ayet)
“Şöyle söyle: "Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen
indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." 25. sure (FURKÂN) 6. ayet)
“Tövbe ederek inanan ve barışa yönelik iyi bir iş yapan
müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.” (25.
sure (FURKÂN) 70. ayet)
“Ve şüphesiz, senin Rabbindir O
mutlak Azîz, mutlak Rahîm.” (26. sure (ŞUARA) 68, 104,
122,140,159, 175, 191 ayet)
“O Azîz, O Rahîm olana
güvenip dayan.” (26.
sure (ŞUARA) 217. ayet)
"Zulme bulaşan müstesna. O da bunu kötülüğün arkasından
güzelliğe çevirirse hiç kuşkusuz ben Gafûr'um, Rahîm'im." (27. sure (NEML) 11. ayet)
"Rabbim, öz benliğime zulmettim, beni affet" diye
yakardı da Allah onu affetti. Gafûr O'dur, Rahîm
O'dur.” (28.
sure (KASAS) 16. ayet)
“Allah'ın yardımıyla. Dilediğine yardım eder O! Azîz'dir, Rahîm'dir O.” (30. sure (RÛM) 5. ayet)
“İşte budur Allah! Gaybı da
görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o, Rahîm'dir.” (32. sure (SECDE) 6. ayet)
“Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın! Böyle
yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız,
o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak
işlediğiniz şeyde, üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş
oldukları müstesna. Ve Allah Gafûr ve Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 5. ayet)
“Çünkü Allah, doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını
verecek. İkiyüzlülere de dilerse azap edecek. Belki de onlara tövbe nasip
edecek. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 24. ayet)
“Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık:
Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden
elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin
kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek
istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki
müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve
elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir
zorluk olmasın diyedir bu... Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 50. ayet)
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına
söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve
incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur. Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 59. ayet)
“Bunun böyle olması, Allah'ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü
kadınlara, şirke sapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, mümin
erkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 73. ayet)
“Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya
yükseleni o bilir. Rahîm'dir O,
Gafûr'dur.” (34. sure (SEBE') 2. ayet)
“Azîz ve Rahîm'in indirdiği
üzeresin.” (36.
sure (YÂSÎN) 5. ayet)
“Rahîm Rab'den bir de
sözlü selam!” (36.
sure (YÂSÎN) 58. ayet)
“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı
giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden
affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir." (39. sure (ZÜMER) 53. ayet”
"Gafûr ve Rahîm Allah'tan
bir ikram olarak..." (41. sure (FUSSİLET) 32. ayet)
“Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Azîz'dir, Rahîm'dir.”
(44. sure
(DUHÂN) 42. ayet)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder,
dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (48. sure (FETİH) 14.
ayet)
“Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya dek sabretmiş
olsalardı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (49. sure (HUCURÂT) 5. ayet)
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve onun resulüne inanın
ki size rahmetinden iki nasip versin: Size, kendisiyle yol açacağınız bir ışık
lütfetsin ve sizi affetsin. Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.” (57. sure (HADÎD) 28. ayet)
“Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu
gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha
temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 12. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen
âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.” (59. sure (HAŞR) 22. ayet)
“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir
şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını
öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya
sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri
hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için
Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (60. sure
(MÜMTEHİNE) 12. ayet)
“Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin
hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (66. sure (TAHRÎM) 1. ayet)
1.
ALLAH’IN AFFEDİLİCİLİĞİ VE MERHAMETİ:
“İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul
de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz,
eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne
gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere
gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir.
Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara
karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 143. ayet)
“Tövbe edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklayanlar
müstesna. İşte böylelerinin tövbesini kabul ederim. Doğrusu
ben tövbeleri çok çok kabul edenim, rahmeti sınırsız olanım.” (2. sure (BAKARA) 160. ayet)
“Allah size leşi, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası adına
kesileni haram kılmıştır. Ama zorda kalanın, sınırı aşmadan, şuna-buna
haksızlık ve tecavüze gitmeden yemesinde kendisi için günah yoktur. Allah çok affedici,
çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 173. ayet)
“Kim vasiyet edenin
haksızlığa sapmış veya günah işlemiş olmasından endişelenip de ilgililerin
arasını bulursa ona günah yoktur. Allah çok affedici, çok merhamet edicidir.” (2. sure (BAKARA) 182. ayet)
“Eğer savaşı sona
erdirirlerse Allah çok affedici, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 192. ayet)
“Sonra, insanların akın edip
döndüğü yerden siz de dönün ve Allah'tan af dileyin. Çünkü Allah çok affedicidir,
çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 199. ayet)
“Kadınlar hakkında îlâ / yaklaşmamaya yemin edenler için
dört ay bekleme vardır. Eğer o süre içinde eşlerine dönerlerse Allah bağışlayan, merhamet edendir.” (2.
sure (BAKARA) 226. ayet)
“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah
da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah
çok affedici, çok merhametlidir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 31.
ayet)
“ Ondan sonra tövbe edip hallerini düzeltenler müstesna. Hiç
şüphesiz, Allah, çok affedici, çok merhametlidir.”
(3. sure (ÂLİ IMRÂN) 89. ayet)
“Göklerde ne var, yerde ne
varsa Allah'ındır. Dilediğini / dileyeni affeder; dilediğine / dileyene azap
eder. Allah çok affedici, çok merhametlidir.”
(3. sure
(ÂLİ IMRÂN) 129. ayet)
“Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız,
kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları,
kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz,
karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup
evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o
takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın
karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide
kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok
merhametlidir.” (4. sure (NİSA) 23. ayet)
“İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü
yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlarından biriyle
evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde
onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak
kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir
biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür
kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu,
günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha
hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.”
(4. sure (NİSA) 25. ayet)
“Ey inananlar! Mallarınızı aranızda bâtıl bir yolla /
tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret
olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın / intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir.”
(4. sure (NİSA) 29. ayet)
“Allah katından dereceler, bir bağışlanma, bir rahmet... Allah çok affedici çok merhametlidir.” (4.
sure (NİSA) 96. ayet)
“Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında
adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana
yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı
esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.” (4.
sure (NİSA) 129. ayet)
“Kim zulmünden sonra tövbe eder, halini düzeltirse kuşkusuz
Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok
affedici, çok merhametlidir.” (5. sure (MÂİDE) 39. ayet)
“Ayetlerimize iman edenler
sana geldiğinde şöyle söyle: "Selam size! Rabbiniz,
benliği üzerine rahmeti yazmıştır. İçinizden her kim bilgisizlikle bir
kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok merhametlidir." (6. sure (EN'ÂM) 54. ayet)
“De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram
dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan
biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan
başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının
hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan
yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok
merhametlidir.” (6. sure (EN'ÂM) 145. ayet)
“Sizi yeryüzünde öncekilere
halefler yapan O'dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz
üzerine derecelerle yükseltmiştir. Rabbin ceza verdiğinde çok süratli verir. Ama O, gerçekten çok affedici, çok merhametlidir.”
(6. sure
(EN'ÂM) 165. ayet)
“Musa
şöyle yakardı: "Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Rahmetine sok bizi. Sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin." (7. sure (A'RAF) 151. ayet)
“Günahlar işlendikten sonra tövbe ile iman edenlere gelince,
o tövbe imandan sonra Allah çok affedici, çok
merhametli olacaktır.” (7. sure (A'RAF) 153. ayet)
“Rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın en
kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin Rabbin cezayı vermede çok süratli davranır; ama çok
affedici, çok merhametlidir de.” (7. sure (A'RAF) 167. ayet)
“Artık elde ettiğiniz
ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin; Allah'tan
sakının! Allah çok affedici, çok
merhametlidir. Ey Peygamber!
Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir
hayır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve sizi
affeder. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir."
(8. sure
(ENFÂL) 69-70. ayet)
“Çöl Araplarından bazıları da
Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve
resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten
kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah
onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah
çok affedici, çok esirgeyicidir.” (9. sure (TEVBE) 99. ayet)
“Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir.
Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini
sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan
başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski
hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri
çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır.” (9. sure (TEVBE)
118. ayet)
"Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin
merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok affedici, çok esirgeyicidir.” (12.
sure (YÛSUF) 53. ayet)
“Dedi: "Daha önce kardeşi için güvendiğim gibi yine
güveneyim size, değil mi? Her neyse, koruyucu olarak Allah'tır en hayırlı olan.
Merhamet edenlerin en merhametlisi de O'dur."
(12. sure (YÛSUF) 64. ayet)
“Dedi: "Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Çok
affedicidir O, çok merhametlidir." (12. sure (YÛSUF) 98. ayet)
“Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret
eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra
senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe
merhamet edecektir!” (16. sure (NAHL) 110. ayet)
“Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin
için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı
gerçekten çok merhametlidir. (17. sure (İSRÂ) 66. ayet)
“Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: "Dert gelip
çattı bana; sen, rahmet edenlerin en
merhametlisisin." (21. sure (ENBİYÂ) 83. ayet)
“O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size
acıyor/destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten
O, inananlara karşı çok merhametlidir.” (33. sure (AHZÂB) 43.
ayet)
“Gökler, üstlerinden
çatlayacak gibi titreşiyor. Melekler de Rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve
yeryüzündekiler için af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Allah'tır ancak hep affeden, hep merhamet eden” (42. sure (ŞÛRÂ) 5. ayet)
“Yahut da şöyle diyorlar: "Uyduruyor onu!" De ki:
"Eğer uydursaydım onu, hiçbir şeye sahip olamazdınız Allah'tan kurtarmak
için beni. İçine gömüldüğünüz yaygarayı en iyi bilen O'dur. Benimle sizin
aranızda tanık olarak O yeter. Çok affedici, çok
merhametlidir O." (46. sure (AHKAF) 8. ayet)
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı
günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini
arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?
Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç
kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.” (49.
sure (HUCURÂT) 12. ayet)
"Biz önceden O'na
yakarıyorduk. Çünkü O'dur Berr, cömertçe iyilik eden; O'dur
rahmeti sınırsız olan." (52. sure (TÛR) 28. ayet)
“Olabilir ki Allah sizinle, onlardan düşman olduklarınız
arasına bir sevgi koyar. Allah'ın gücü her şeye yeter. Allah
çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 7. ayet)
“Ey iman edenler! Şu bir
gerçek ki, eşlerinizin ve evlatlarınızın içinden size bir düşman vardır; onlara
karşı dikkatli olun! Eğer affeder, ellerini tutar, hatalarını görmezden
gelirseniz, kuşkusuz, Allah da affedici, merhamet
edici olur.” (64.
sure (TEĞÂBÜN) 14. ayet)
“Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin
üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle
beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye
bağlamıştır. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O
halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir
kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini,
diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur'an'dan,
kolay geleni okuyun! Namazı kılın! Zekâtı verin. Güzel bir ödünçle Allah'a
ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında
hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin. Hiç kuşkusuz, Allah çok affedici,
çok esirgeyicidir.” (73. sure (MÜZZEMMİL) 20. ayet)
2.
ALLAH'IN
İNSANLARA ACIMASI / ŞEFKATİ, (RAÛF ALLAH):
“İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin
üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde
olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri
dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten
zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok
acıyıcı, çok merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 143. ayet)
“İnsanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allah'ın hoşnutluğunu elde
etmeye satar. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok
şefkatlidir.” (2. sure (BAKARA) 207. ayet)
“Gün gelecek, her benlik, hayırdan işlediğini önünde bulacaktır.
Kötülükten işlediğini de... İsteyecektir ki, önüne getirilenle kendisi arasında
uzun bir mesafe olsun. Allah sizi, kendisinden sakınmaya çağırır. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir.”
(3. sure (ÂLİ IMRÂN) 30. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri kaymaya yüz
tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle
Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.” (9. sure
(TEVBE) 117. ayet)
“Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden
varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, çok acıyıp esirger; Rahîm'dir,
sınırsızca merhamet eder.” (16. sure (NAHL) 7. ayet)
“Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından
emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz
gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.)
“O, odur ki, sizi
karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren
ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok
şefkatli, çok merhametlidir.” (57. sure (HADÎD) 9. ayet)
“Onlardan sonra gelenler de
şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi
affet; kalplerimizde, inananlara karşı bir düşmanlık bırakma! Rabbimiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"
(59. sure
(HAŞR) 10. ayet)
3.
ALLAH'IN
İNSANLARA YUMUŞAK DAVRANMASI, HOŞGÖRÜŞÜ (HALÎM ALLAH):
“Allah sizi, dil sürçmesi sonucu lağv
olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ama O sizi kalplerinizin
kazandığından hesaba çeker. Allah Gafûr'dur, çok affeder; Halîm'dir, çok yumuşak davranır.” (2. sure (BAKARA) 225. ayet)
“İddet bekleyen kadınlara evlenme isteğinizi dolaylı yoldan
anlatmanızda veya böyle bir şeyi içinizde saklamanızda sizin için hiç bir günah
yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka anacaksınız, unutmayacaksınız.
Bu sırada onlarla, örfün normal göreceği sözlerle konuşma dışında gizli bir
buluşma için anlaşmayın. Ve zorunlu olan süre doluncaya kadar nikahı bağlamaya
girişmeyin. Bilin ki Allah, benliklerinizin içindekini bilir. O'ndan sakının. Ve bilin ki Allah çok affedicidir, çok yumuşak davranışlıdır.” (2. sure (BAKARA) 235.
ayet)
“Güzel, yapıcı bir söz, bir bağışlama, ardından bir eziyet gelen
sadakadan daha üstündür. Allah Ganî'dir, cömertliğine sınır yoktur; Halîm'dir, hoşgörüsüne sınır yoktur.” (2. sure
(BAKARA) 263. ayet)
“Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların
çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları
ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin
çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin
çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra
geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya
kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu
kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde
onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar.
Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir
öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.”
(4. sure (NİSA) 12. ayet)
“Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle
ilgili soru sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size
açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah
Gafûr'dur, Halîm'dir.” (5. sure (MÂİDE) 101.
ayet)
“Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir
şey yoktur ki, O'nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark
edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.” (17.
sure (İSRÂ) 44. ayet)
“Onları, razı olacakları bir yere elbette sokacaktır. Allah elbette ki, Alîm'dir, Halîm'dir.” (22. sure (HAC) 59. ayet)
“Onlardan dilediğini geriye bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir
süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini yanına almanda bir sakınca
yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine
verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin
kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.” (33. sure (AHZÂB) 51. ayet)
“Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye tutuyor. Yemin
olsun, eğer çöküp giderlerse, O'ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Halîm'dir O, Gafûr'dur.”
“Eğer Allah'a gönül hoşluğuyla bir şey borç verirseniz O, onu sizin
için katlayarak artırır ve sizin hatalarınızı bağışlar. Allah Şekûr'dur, şükredenlere karşılık verir; Halîm'dir, yumuşak ve merhametli davranır.” (64.
sure (TEĞÂBÜN) 17. ayet)
4.
YÜCELER YÜCESİ ALLAH,
MÜLKÜN GEÇEK SAHİBİDİR (MALİK VE MELİK ALLAH):
“Şöyle yakar: "Ey mülkün Mâlik'i,
sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve
saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin,
dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen,
her şeye kadirsin." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 26. ayet)
“O Melik / o hak hükümdar olan Allah,
yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur'an hakkında
aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi artır!" (20. sure (TÂHÂ) 114.
ayet)
“Güçlü bir padişahın / bir Melîk'in
katında, özü sözü birlere has oturma yerlerinde...” (54. sure (KAMER)
55. ayet)
“Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan
gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin,
Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir,
arınmıştır.” (59. sure (HAŞR) 23. ayet)
“Göklerdekiler ve yerdekiler o Melik,
o Kuddûs, o Azîz, o Hakîm Allah'ı tespih ediyor.”
(62. sure (CUMUA) 1. ayet)
5.
RAHMET,
ALLAH RAHMETİ KENDİ ÖZ BENLİĞİ ÜZERİNE YAZMIŞTIR:
“Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver:
"Allah'ındır." O Allah ki, rahmeti öz
benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan
kıyamet gününde bir araya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana
yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler.” (6. sure (EN'ÂM) 12. ayet)
“Kendisinden azap uzaklaştırılana o gün
rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş budur.” (6. sure (EN'ÂM) 16. ayet)
“Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle: "Selam
size! Rabbiniz, benliği üzerine rahmeti yazmıştır.
İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini
düzeltirse, hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok merhametlidir." (6. sure
(EN'ÂM) 54. ayet)
“Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir.
Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan vücuda
getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir.” (6. sure
(EN'ÂM) 133. ayet)
Allah’ın Selam, Rahmet
ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti üzerinize olsun.
1.
ALLAH, HER ŞEYİ
YARATAN, DONATAN VE EN İYİ BİLENDİR:
“Gökleri ve yeri yaratıp donatan Bedî' O'dur! Nasıl çocuğu olur
O'nun, kendisinin bir eşi olmadı ki! Her şeyi O
yarattı ve her şeyi en iyi şekilde bilen de
O'dur!” (6.
sure (EN'ÂM) 101. ayet)
2.
ALLAH,
ÂLEMLERİN RABBİDİR, GÖKLERİN VE YERİN VE BU İKİSİ ARASINDAKİLERİN
YARATICISIDIR. MÜLK VE YÖNETİM O'NUNDUR:
“Şu
bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde,
Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine
tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne
çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını
işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.” (2. sure (BAKARA) 164. ayet)
“Hamd Allah'adır! O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut
vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar.” (6. sure (EN'ÂM) 1. ayet)
“Gökleri
ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen
oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk
ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur.
O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)
“Dedi: "Hiç de değil! Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları
yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim." (21. sure (ENBİYÂ) 56. ayet)
“Biz
şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle
düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş
yüzünden!” (38.
sure (SÂD) 27. ayet)
“Sizi
bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan
onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift
indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç
karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk ve
saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da
gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?!” (39. sure (ZÜMER) 6. ayet)
“Göklerin
ve yerin yaratılışı / yarattıkları, insanların yaratılışından / insanlar
âleminden elbette daha büyüktür. Ne var ki insanların çokları
bilmiyorlar.” (40.
sure (MÜ'MİN) 57. ayet)
“Melek
de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır.”
(69. sure
(HÂKKA) 17. ayet)
3.
ALLAH,
TÜM İNSANLARIN DA YARATICISI VE RABBİDİR, DÖNÜŞ ALLAH’ADIR:
“Yemin
olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi
yapayalnız / teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline
daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili
hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda
görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu
yanınızdan o bir şey sandıklarınız.” (6. sure (EN'ÂM) 94. ayet)
“İnsanı
bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir
hasım oluvermiştir.” (16.
sure (NAHL) 4. ayet)
“Hepsi,
saflar halinde Rabbine arz edilmiştir. Yemin
olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine bize geldiniz. Ama siz, sizin
için hesabın görüleceği bir zaman belirlemeyeceğimizi sanmıştınız.” (18. sure (KEHF) 48. ayet)
“Ey insanlar! Ölümden
sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz.
Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir
embriyodan / döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen
belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık seçik beyanda
bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde
bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam
kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı
öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün
en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde
görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel
/ bereketli çiftten bir şeyler bitirir.” (22. sure (HAC) 5. ayet)
“Sonra o damlacığı bir
embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık,
sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et
giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden
kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 14. ayet)
“Onun
ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa
yayılıyorsunuz.” (30.
sure (RÛM) 20. ayet)
“O, odur ki, yarattığı
her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına
çamurdan başladı. Sonra onun neslini bir
üsareden, hor görülen bir sudan oluşturdu.” (32. sure (SECDE) 7-8. ayet)
“Görmedi
mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir
hasım kesilmiştir o.” (36.
sure (YÂSÎN) 77. ayet)
"Oysaki sizi de yaptığınız
şeyleri de Allah yaratmıştır." (37. sure (SÂFFÂT) 96. ayet)
“Öyle kişilerdir ki onlar,
günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük
sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu
zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman.
O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi
bilen O'dur.” (53.
sure (NECM) 32. ayet)
“Benimle,
yarattığım kişiyi baş başa bırak!” (74. sure (MÜDDESSİR) 11.
ayet)
“Sonra
o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı, ardından düzgün bir şekle ulaştırdı.”
(75. sure
(KIYÂMET) 38. ayet)
“Doğrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden
hale geçiririz onu. Sonunda onu işitici, görücü yaptık.” (76. sure (İNSÂN) 2. ayet)
“Sizi
basit bir sudan yaratmadık mı?” (77. sure (MÜRSELÂT) 20. ayet)
“Siz
mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?” (79. sure (NÂZİÂT) 27. ayet)
“Bir
spermden! Yarattı onu, ölçülendirip biçimlendirdi onu.” (80. sure (ABESE) 19. ayet)
“Fırlayan bir
suyun bir parçacığından yaratıldı o.” (86. sure (TÂRIK) 6. ayet)
“İnsanı,
embriyodan / ilişip yapışan bir sudan / sevgi ve ilgiden / husûmetten yarattı.”
(96. sure
(ALAK) 2. ayet)
4.
ALLAH, İNSANLARIN
ASLINI TOPRAKTAN / ÇAMURDAN VE BİR TEK CANLIDAN (KENDİ RUHUNDAN ÜFLEYEREK) EN
GÜZEL BİR BİÇİMDE YARATMIŞTIR.
(Beden, toprak ve
sudan; Can / Ruh, Allah’tan)
“Allah katında İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan
yarattı, sonra ona "Ol!" dedi. Artık o, olur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 59. ayet)
“Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren
ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten
sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan
korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek ki Allah,
Rakîb'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.” (4. sure (NİSA) 1. ayet)
“Sizi
bir balçıktan yaratmış olan O'dur. Sonra hüküm verip bir süre
belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir süre de onun katındadır. Bütün bunlardan sonra
siz hâlâ kuşkulanıp duruyorsunuz.” (6. sure (EN'ÂM) 2. ayet)
“Sizi bir tek
canlıdan vücuda getiren O'dur! Bu oluşumda bir karar kılma
yeri var, bir de emanet olarak kalma yeri. İyice araştırıp kavrayan bir
topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde ayrıntılı kıldık.” (6. sure (EN'ÂM) 98. ayet)
“Andolsun
ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere:
"Adem'e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi,
secde edenlerden olmadı o. Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni
engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten
yarattın, onu çamurdan yarattın." (7. sure (A'RAF) 11-12. ayet)
“O,
odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi
ki, gönlü buna ısınsın. Eşini sarıp kucaklayınca o, hafif bir yük yüklendi de
bir süre onu gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden Rablerine şöyle dua ettiler:
"Bize iyi huylu, yakışıklı bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden
olacağız." (7.
sure (A'RAF) 189. ayet)
“Yemin
olsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken, cıvık bir balçıktan yarattık.
Cini / İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık. Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan,
değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti. "Onu,
amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen
secdeye kapanın." Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler. İblis
müstesna. O, secde edenlerle beraber olmaya karşı çıktı. Allah dedi: "Ey
İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?" Dedi: "Kuru bir çamurdan, değişken, cıvık bir balçıktan
yarattığın bir insana secde etmek için var olmadım." (15. sure (HİCR) 26-33. ayet)
“Hani, meleklere:
"Âdem'e secde edin!" demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis
secde etmemiş, şöyle demişti: "Çamur olarak
yarattığın kişiye secde mi ederim?" Yine dedi: "Şu benden
üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar
ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım." Allah
buyurdu: "Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır.
Ne de mükemmel ceza." "Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden
oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda,
evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun." Şeytan onlara
bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?! "Kuşkusuz,
benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır." Vekil olarak
Rabbin yeter.” (17.
sure (İSRÂ) 61-65. ayet)
“Yemin
olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 12. ayet)
“Sudan
bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet akrabaları halinde oluşturan O'dur.
Rabbin çok güçlüdür.” (25.
sure (FURKÂN) 54. ayet)
“Allah O'dur ki, sizi bir güçsüzlükten yarattı. Sonra o güçsüzlüğün
arkasından bir kuvvet oluşturdu. Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve
ihtiyarlığa vücut verdi. Dilediğini yaratır. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (30. sure (RÛM) 54. ayet)
“O, odur ki, yarattığı her
şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına
çamurdan başladı.” (32. sure (SECDE) 7. ayet)
“Şimdi sor onlara: Yaratış ve
yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular
mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan
yarattık.” (37.
sure (SÂFFÂT) 11. ayet)
“Hani, Rabbin meleklere şöyle
demişti: "Ben çamurdan bir insan
yaratacağım." "Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde
secde ederek eğilin!" Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde
etmişlerdi.İblis etmemişti. O, kibre sapmış ve inkârcılardan olmuştu. Allah
dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan
neydi? Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım! Beni
ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
(38. sure
(SÂD) 71-76. ayet)
“Sizi
bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi. Ve
sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi
annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek
oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk ve
saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin
tersine döndürülüyorsunuz?!” (39. sure (ZÜMER) 6. ayet)
“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve
örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç
kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok
sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (49. sure (HUCURÂT) 13. ayet)
“İnsanı,
pişirilmiş çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.” (55. sure (RAHMÂN) 14. ayet)
“Biz
insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.” (95. sure (TÎN) 4. ayet)
5.
ALLAH
GÖKLERİ VE YERİ HAK OLARAK YARATMIŞTIR. İŞ VE OLUŞU ÇEKİP ÇEVİREN, OLAYLARI
YARATAN DA ALLAH' TIR. YARATTIKLARINDA AYETLER (DELİLLER / İBRETLER) VARDIR:
“O
Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin
için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi.
O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.” (2. sure (BAKARA) 29. ayet)
“Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış,
sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter.
O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay,
yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın;
yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de.
Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)
“Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra
arş üzerine egemenlik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez.
İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk / ibadet edin. Düşünüp
anlamıyor musunuz?” (10.
sure (YÛNUS) 3. ayet)
“O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su
üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel
olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz,
sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen
ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey
değildir." (11.
sure (HÛD) 7. ayet)
“Allah'ın
gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok
eder, yepyeni bir halk getirir.” (14. sure (İBRÂHİM) 19. ayet)
“Allah
odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık
olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri
hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi.” (14. sure (İBRÂHİM) 32. ayet)
“Yemin
olsun, biz gökte burçlar oluşturduk ve onu / onları, seyredenler için süsledik.”
(15. sure
(HİCR) 16. ayet)
“Gökleri
ve yeri hak olarak yarattı. Arınmıştır onların ortak tuttukları
şeylerden.” (16.
sure (NAHL) 3. ayet)
“O küfre sapanlar görmediler
mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları
ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi?” (21. sure (ENBİYÂ) 30. ayet)
“Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz
yaratılıştan / yaratılmışlardan gafil de değiliz. Gökten bir kaderle / belli ölçüde bir su indirdik de onu
yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz! Onunla size hurmalardan ve üzümlerden bahçeler
yetiştirdik, onlarda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan
yiyorsunuz. Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tûr-i
Sina'dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır. Davarlarda da
sizin için elbette bir ibret vardır! Onların
karınlarındakilerden size içiriyoruz. Onlarda sizin için birçok yarar var.
Onlardan yiyorsunuz da. Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde
taşınıyorsunuz.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 17-22. ayet)
“Gökleri,
yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik
kuran O'dur.” (25.
sure (FURKÂN) 59. ayet)
“Göklerin
ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun
ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır.” (30. sure (RÛM) 22. ayet)
“Gökleri
direksiz, desteksiz yarattı; görüyorsunuz onları. Ve yeryüzüne, sizi çalkalayıp
sendeletmesin diye ağırlıklar, dayanaklar bıraktı ve orada her çeşit hayvanı
yaydı. Gökten bir su indirdik de orada her türlü cömert ve bereketli çifti
filizlendirdik.” (31. sure (LOKMAN) 10. ayet)
“Allah'tır
ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş
üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost
vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (32. sure (SECDE) 4. ayet)
“Şu
bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de
tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz.” (40. sure (MÜ'MİN) 51. ayet)
“Yemin
olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize
hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)
“Gökleri
ve yeri hak olarak yarattı; sizi biçimlendirdi ve görünüşlerinizi güzel yaptı.
Yalnız O'nadır dönüş.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 3. ayet)
“Allah
O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir / iş ve
oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve
Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz.” (65. sure (TALÂK) 12. ayet)
"Görmediniz mi, Allah yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı?"
(71. sure
(NÛH) 15. ayet)
1.
ALLAH
HER ŞEYİ TAM, MÜKEMMEL YARATMIŞTIR:
“Birbiriyle
uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın
yaratışında / yarattıklarında herhangi bir
uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?” (67. sure (MÜLK) 3. ayet)
"Görmediniz mi, Allah
yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı?"
(71. sure
(NÛH) 15. ayet)
2.
ALLAH
YARATMAYI BAŞLATAN VE TEKRAR EDENDİR:
“Allah'tan hak bir vaat
olarak hepinizin dönüşü yalnız O'nadır. Yaratılışı
başlatır, sonra yarattıklarını varlık alanına ardarda çıkarır ki, iman
edip hayra ve barışa yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri
ödüllendirsin. Küfre dalanlara gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği
örtmeleri yüzünden, kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür.” (10. sure (YÛNUS) 4. ayet)
“Cezaları işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: "Biz, bir kemik yığını olduktan, unufak hale
geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni
bir yaratılışla diriltileceğiz?" (17. sure (İSRÂ) 98. ayet)
“Görmediler
mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da
Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama
zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.” (17. sure (İSRÂ) 99. ayet)
“Sizi
yerden yarattık. Tekrar oraya göndereceğiz. Ve oradan sizi bir kez daha çıkaracağız.”
(20. sure
(TÂHÂ) 55. ayet)
“Gün olur göğü, yazı
tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta
başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz
bunu mutlaka yapacağız.” (21. sure (ENBİYÂ) 104. ayet)
“Yoksa
yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden
rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki:
"Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz." (27. sure (NEML) 64. ayet)
“Allah
yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En
sonunda O'na döndürülürsünüz.” (30. sure (RÛM) 11. ayet)
“Yaratmaya
ilk başlayan / yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden
yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce
örnekler / en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)
“İlk
yaratan da O'dur, tekrar yaratan da O'dur!” (85. sure (BÜRÛC) 13. ayet)
3.
ALLAH
HER ŞEYİ İLK YARATMIŞTIR:
“Yaratmaya
ilk başlayan / yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip
yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce
örnekler / en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)
“De ki: "Onlara hayatı verecek olan, onları ilk kez yaratandır.
O, bütün yaratılmışları / her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir." (36. sure (YÂSÎN) 79. ayet)
“İlk
yarıştan âciz kalıp yorulmuş muyduk? Hayır, yeni bir yaratıştan kuşku
içinde olan onlardır.” (50. sure (KAF) 15. ayet
“Yemin
olsun, ilk yaratışı / yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız
olmaz mı?” (56.
sure (VÂKIA) 62. ayet)
“İlk
yaratan da O'dur, tekrar yaratan da O'dur!” (85. sure (BÜRÛC) 13. ayet)
4.
ALLAH
HER ŞEYİ YOKTAN YARATMIŞTIR:
"Bu budur." dedi.
Rabbin şöyle buyurdu: "Onu yapmak benim için çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni
yaratmıştım." (19. sure (MERYEM) 9. ayet)
“Hatırlamıyor mu insan; o daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık.”
(19. sure
(MERYEM) 67. ayet)
“Tanıklık
edene, tanıklık edilene / seyredene, seyredilene,” (85. sure (BÜRÛC) 3. ayet)
5.
ALLAH
HER ŞEYİ SUDAN YARATMIŞTIR:
“O küfre sapanlar görmediler
mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her
canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi?” (21. sure (ENBİYÂ) 30. ayet)
“Allah,
tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür,
kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah
dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.” (24. sure (NÛR) 45. ayet)
6.
ALLAH’IN
ARŞI DA SU ÜSTÜNDE İDİ:
“O, odur ki, gökleri ve yeri
altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde
idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel
olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler
ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve
kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir."
(11. sure
(HÛD) 7. ayet)
7.
ALLAH
GÖKLERİ VE YERİ ALTI GÜNDE (EVREDE) YARATMIŞTIR:
“Rabbiniz
o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş
üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu
aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine
boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış da
O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)
“Şu
bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra
arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır.
O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin
Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?” (10. sure (YÛNUS) 3. ayet)
“O,
odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su
üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel
olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler
ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve
kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir."
(11. sure
(HÛD) 7. ayet)
“Gökleri,
yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde
egemenlik kuran O'dur.” (25. sure (FURKÂN) 59. ayet)
“Allah'tır
ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş
üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne
de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (32. sure (SECDE) 4. ayet)
“İş
ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden
bin yıla denktir.” (32. sure (SECDE) 5. ayet)
“De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten
nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O." O,
yeryüzüne, denge ve dayanıklılık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda
bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört
günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak
üzere... Sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle
seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler:
"İsteyerek geldik!" Böylece onları, iki
günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti.
Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar
Azîz ve Alîm olanın takdiridir. (41. sure (FUSSİLET) 9-12. ayet)
“Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde
yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)
8.
ALLAH’IN
YARATIŞI HASSAS ÖLÇÜ DÂHİLİNDEDİR:
“İş
onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar.
Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.” (25. sure (FURKÂN) 11. ayet)
“Şu
bir gerçek ki, biz her şeyi bir ölçüye göre / bir kaderle yarattık.” (54. sure (KAMER) 49. ayet)
“Bilinen
bir ölçüye / süreye kadar. Bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!”
(77. sure
(MÜRSELÂT) 22-23. ayet)
“Bir spermden! Yarattı onu, ölçülendirip biçimlendirdi onu.” (80. sure (ABESE) 19. ayet)
9.
ALLAH
İÇİN YARATILIŞ KOLAYDIR:
“Allah'ın gökleri ve yeri hak
olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk
getirir. Bu, Allah'a hiç de zor gelmez.” (14. sure (İBRÂHİM) 19-20.
ayet)
"Bu budur." dedi.
Rabbin şöyle buyurdu: "Onu yapmak benim için
çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni
yaratmıştım." (19.
sure (MERYEM) 9. ayet)
“Yaratmaya ilk başlayan /
yaratılanları ilk yaratan O'dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O'nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde
en yüce örnekler / en yüce sıfatlar O'nundur. O'dur Azîz, O'dur Hakîm...” (30. sure (RÛM) 27. ayet)
“Yemin olsun, rahatça, incitmeden çekenlere / düğümü hünerle
çözenlere / bir yerden bir yere gidenlere / coşkuyla iç çekenlere,” (79. sure (NÂZİÂT) 2. ayet)
10.
ALLAH
HİÇ YORULMADAN YARATMIŞTIR:
“Yemin
olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)
11.
ALLAH
İÇİN TÜM İNSANLARIN YARATILIŞI, TEK BİR İNSANIN YARATILIŞI GİBİDİR:
“Sizin
yaratılmanız da diriltilmeniz de bir tek canlınınki gibidir. Allah
Semî'dir, Basîr'dir.” (31.
sure (LOKMAN) 28. ayet)
12.
ALLAH
TÜM YARATIKLARDAN HABERDARDIR:
“Kuşkusuz senin Rabbin, evet
o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde
bilir.” (15. sure (HİCR) 86. ayet)
“De ki: "Onlara hayatı
verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün
yaratılmışları / her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir." (36. sure (YÂSÎN) 79. ayet)
“Ey insanlar!Biz sizi, bir
erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi
milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz,
sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah
her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (49. sure (HUCURÂT) 13. ayet)
13.
ALLAH
İÇİN YARATILIŞ, YENİLERİYLE DEĞİŞTİRİLEBİLİR:
“Allah'ın gökleri ve yeri hak
olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok
eder, yepyeni bir halk getirir.” (14. sure (İBRÂHİM) 19. ayet)
“Dilerse
sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.” (35. sure (FATIR) 16. ayet)
14.
ALLAH,
DAHA NİCE BİLMEDİKLERİNİZİ YARATMIŞTIR:
“Hem binesiniz diye hem de
bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve
bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O...” (16. sure (NAHL) 8. ayet)
“Şanı
yücedir o Allah'ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve
nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.” (36. sure (YÂSÎN) 36. ayet)
15.
ALLAH’IN
YARATTIKLARININ ŞERRİ; ŞEYTANLAŞAN YARATIKLAR:
“Yarattıklarının
şerrinden,” (113.
sure (FELAK) 2. ayet)
16.
ALLAH
YARATILIŞA ŞAHİT TUTMAMIŞTIR:
“Ben
onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne kendilerinin yaratılmasına
tanık tuttum. Ben, sapıp gitmişleri yardımcı edinecek değilim.” (18. sure (KEHF) 51. ayet)
“Rahman'ın kulları olan
melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına
tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve
sorguya çekilecekler.” (43. sure (ZUHRUF) 19. ayet)
17.
ALLAH’IN YARATIŞINDA BÜYÜK PATLAMA (BİG BANG
TEORİSİ):
“O küfre sapanlar görmediler mi ki
gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk.
Hâlâ iman etmeyecekler mi? “ (21. sure (ENBİYÂ) 30. ayet)
1.
ALLAH İLE
AHİT:
a)
ÂDEMOĞULLARIYLA (TÜM
İNSANLARLA) AHİT:
“Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları
öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?"
Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü,
"biz bundan habersizdik" demeyesiniz.” (7. sure (A'RAF) 172. ayet)
“Ey âdemoğulları! Ben size,
"Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için
açık bir düşmandır!" demedim mi? "Bana
ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim
mi?” (36.
sure (YÂSÎN) 60-61. ayet)
“İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a
güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.” (57.
sure (HADÎD) 8. ayet
b)
İSRAİLOĞULLARI
(YAHUDİLER) İLE AHİT:
“Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size
ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız benden
korkun.” (2.
sure (BAKARA) 40. ayet)
“Hani, sizden şu şekilde kesin
söz almış da Tûr'u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi kuvvetle
tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki, sakınabilesiniz." (2. sure (BAKARA) 63. ayet)
“İsrailoğulları'ndan şöyle bir
söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve
güzelliği söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra
siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz. Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanını
dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu
kabul etmiştiniz. Hâlâ da buna tanıklarsınız.” (2. sure (BAKARA) 83-84. ayet)
“Kesin söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve
onlara: "Kapıdan secde ederek girin."
dedik. Onlara şunu da söyledik: "Cumartesi gününde azgınlık
yapmayın." Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” (4. sure (NİSA) 154. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının
mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci / başkan göndermiştik. Allah
şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı
verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir
biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından
ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz
yolun denge noktasından sapmış olur." (5. sure (MÂİDE) 12. ayet)
“Yemin olsun ki biz,
İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı
bir şeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.” (5. sure (MÂİDE) 70. ayet)
“Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi, ey Mûsa? Dedi:
"Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele davrandım ki,
benden hoşnut olasın, ey Rabbim!" Buyurdu:
"Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları
saptırdı." Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde
kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz
size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden
üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters
davrandınız?" Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle /
malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları
yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı." Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli
çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa
unuttu." Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri
çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor. Yemin
olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla
imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat
edin!" Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa bize
dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz." Mûsa dedi:
"Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de, Benim
ardım sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?" Hârun dedi: "Ey annemin
oğlu! Sakalımı, başımı tutma. Ben senin şöyle diyeceğinden korkmuştum:
'Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı kalmadın!" Mûsa dedi: "Senin derdin neydi, ey Sâmirî?"
Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç
avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi." Mûsa dedi:
"Defol, çünkü sen, hayatın boyunca "bana dokunmayın" diyeceksin!
Ve senin için asla kaytaramayacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip
durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un ufak edip
denize dökeceğiz." (20. sure (TÂHÂ) 83-97. ayet)
c)
KİTAP VERİLENLER
(HİRİSTİYANLAR) İLE AHİT:
“Allah, kendilerine kitap
verilenlerden şu yolda mîsak almıştı: "Onu insanlara mutlaka açık-seçik
bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız." Ama onlar Kitap'ı
sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü
şey satın alıyorlar!” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 187. ayet)
"Biz Hıristiyanlarız!"
diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları
şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin
düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat / teknoloji olarak ürettikleri
şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir.” (5. sure (MÂİDE) 14. ayet)
d)
İNANANLAR (İMAN
SAHİPLERİ) İLE AHİT:
“Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi
bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!"
demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi
bilir.” (5. sure (MÂİDE) 7. ayet)
e)
PEYGAMBERLER (NEBİLER)
İLE AHİT:
“Ve unutma ki Allah,
peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve
hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul
geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul
ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik."
dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de
tanıklardanım." dedi.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 81. ayet)
“Biz, peygamberlerden
mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan,
İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir
sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)
f)
HZ. MUHAMMED İLE AHİT:
“Biz, peygamberlerden
mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den,
Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)
g)
ALLAH'IN AHDİNE
SIĞINANLAR:
“Allah
hiç bir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez / teklifte
bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük
kendi aleyhinedir / kişinin hem kendisi hem başkaları için kazandığı onun lehine,
yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir / kişinin kendi emeği ile
kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey Rabb'imiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba
çekme. Ey Rabb'imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.
Ey Rabb'imiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi,
bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ'mızsın. Küfre sapanlar topluluğuna
karşı yardım et bize!" (2. sure (BAKARA) 286. ayet)
“Allah'tan bir ipe ve
insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine
zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik
damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor,
haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık
sergiliyorlardı.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 112. ayet)
“Ey iman edenler! Akitlerin ve
ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı helal
saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar
cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi
yönünde hüküm verir.” (5.
sure (MÂİDE) 1. ayet)
“Allah'ın, üzerinizdeki nimetini
ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun
eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi
bilir.” “5.
sure (MÂİDE) 7. ayet)
“İşte bunlardır, Allah'a
verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı bozmayanlar.” (13. sure (RA'D) 20. ayet)
“Antlaşma yaptığınızda, Allah'a
verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi
bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah,
yaptıklarınızı biliyor.” (16. sure (NAHL) 91. ayet)
“Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar,
güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı
olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ) 34. ayet)
h)
ALLAH'IN
AHDİNİ BOZANLAR:
“O fâsıklar ki Allah'a
verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar.
İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)
“Bunun ardından da yüz çevirip
döndünüz. Eğer Allah'ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı, kesinlikle
hüsrana uğrayanlardan olacaktınız,” (2. sure (BAKARA) 64. ayet)
“Bir ahitle söz verdikleri her
seferinde, içlerinden bir fırka ahdi kaldırıp atmadı mı? Doğrusu şu ki,
onların çokları iman etmezler.” (2. sure (BAKARA) 100. ayet)
“Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın
geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten
bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey
söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri
okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha
hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?” (7. sure (A'RAF) 169. ayet)
“Allah'a verdikleri sözü ve
yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette
hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara
bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap
vardır.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 77. ayet)
“Sonunda, verdikleri mîsakı
bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık.
Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden
nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik
görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik
sergileyenleri sever.” (5. sure (MÂİDE) 13. ayet)
“Onların birçoğunda ahde vefadan
eser bulamadık. Onların birçoğunu, tam fasıklar olarak bulduk.” (7. sure (A'RAF) 102. ayet)
“Allah'a verdikleri sözü, onu
antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini
emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince,
böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.” (13. sure (RA'D) 25. ayet)
“ Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye
kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize
vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ) 34. ayet)
2.
KAYIT
(ALLAH’IN YAZMASI, KAYDETMESİ):
a)
YAZMAK (KAYDETMEK):
“Andolsun ki Allah,
"Allah yoksuldur, bizler zenginleriz!" diyenlerin sözünü işitti. Dediklerini de yazacağız, haksız yere peygamberleri
öldürmelerini de. Ve şöyle diyeceğiz: "Tadın, yakıp pişiren
azabı!" (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 181. ayet)
"Baş üstüne"
diyorlar ama senin yanından ayrıldıklarında, içlerinden bir grup senin söylediğinin
tam tersini planlıyor. Allah, onların sabahlara
kadar kurup durduklarını yazıyor. Onlardan yüz çevir, Allah'ı vekil et.
Vekil olarak Allah yeter.” (4. sure (NİSA) 81. ayet)
“Gaybın anahtarları O'nun
yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı da bilir. O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın
karanlıklarındaki bir dâne, yaş ve kuru her şey apaçık bir Kitap'ın içindedir.”
(6. sure
(EN'ÂM) 59. ayet)
“Bir iş ve oluşta bulunsan,
Kur'an'dan bir şey okusan; herhangi bir iş yapsanız, siz ona dalıp gitmişken
biz üstünüzde mutlaka tanıklarız. Ne yerde ne gökte
zerre ağırlığınca bir şey, ondan daha küçüğü de daha büyüğü de Rabbinden uzakta
/ gizli kalmaz; tümü apaçık bir Kitap'tadır.” (10. sure (YÛNUS) 61. ayet)
Yerde hiçbir debelenen yoktur
ki, rızkı Allah'ın üzerinde olmasın. O, onun karar
kıldığı noktayı da bilir, emanet edildiği yeri de. Her şey, apaçık bir
Kitap'tadır.” (11.
sure (HÛD) 6. ayet)
“Allah dilediğini silip yok
eder, dilediğini sâbit tutar. Kitap'ın anası / ana
Kitap O'nun katındadır.” (13. sure (RA'D) 39. ayet)
“Her
insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine,
önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız: Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin
yeter." (17.
sure (İSRÂ) 13-14. ayet)
“Gün olur, insan gruplarından
her birini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı
kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar
haksızlığa uğratılmayacaklar.” (17. sure (İSRÂ) 71. ayet)
“Kitap
ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek
şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne
biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp
ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.” (18. sure (KEHF) 49. ayet
)
“Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı
uzattıkça uzatacağız.” (19. sure (MERYEM) 79. ayet)
"Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır. Rabbim ne
şaşırır ne de unutur." (20. sure (TÂHÂ) 52. ayet)
“Kim
inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gayretine
nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine kâtiplik
ederiz.” (21.
sure (ENBİYÂ) 94. ayet)
“Biz hiçbir benliğe yaratılış kapasitesinin üstünde görev
yüklemeyiz. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir
kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 62. ayet)
“Yerde
ve gökte hiçbir gayb yoktur ki, açıklayıcı bir Kitap'ta olmasın.” (27. sure (NEML) 75. ayet)
“İlim ve iman verilenler ise
şöyle dediler: "Yemin olsun, siz, Allah'ın
Kitabı gereğince yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, yeniden
dirilme günüdür. Fakat siz daha önceden bilmiyordunuz." (30. sure (RÛM) 56. ayet)
“Küfre sapanlar şöyle
dediler: "Kıyamet saati bize gelmez!" De ki: "Hayır, öyle değil!
Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, o size mutlaka ve mutlaka gelecektir!
Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Rabbimden gizli kalmaz." Zerreden daha küçük veya daha büyük hiçbir istisna
olmamak üzere, her şey apaçık bir Kitap'ta belirlenmiştir.” (34. sure (SEBE') 3. ayet)
“Allah sizi bir topraktan,
sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O'nun ilmi
dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. Yaşayan
bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da
mutlaka bir Kitap'ta yazılıdır. Bu, Allah için gerçekten çok kolaydır.”
(35. sure
(FATIR) 11. ayet)
“Biz, yalnız biz, ölüleri
diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de
eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.”
(36. sure
(YÂSÎN) 12. ayet)
“Yeryüzü, Rabbinin nuruyla
parıldamış, Kitap ortaya konmuş,
peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa
uğratılmazlar.” (39. sure (ZÜMER) 69. ayet)
“Ve
o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.” (43. sure (ZUHRUF) 4. ayet)
“Yoksa onların sırlarını,
fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır,
öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 80. ayet)
“O gün tüm ümmetleri,
toplanıp diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına davet edilir. Bugün, yapıp-ettiklerinizin karşılığıyla yüz yüze
getirileceksiniz. Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz,
yapıp ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk / yaptıklarınızı kaydediyorduk.”
(45. sure
(CÂSİYE) 28-29. ayet)
“Toprağın
onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan
bir Kitap var katımızda.” (50. sure (KAF) 4. ayet)
“ Sağında
ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır.” (50. sure (KAF) 17. ayet)
“Yoldaşı
şöyle der: "İşte yanımdaki, hazır!" (50. sure (KAF) 23. ayet)
“Onların yapmış oldukları her
şey defterlerdedir. Küçük büyük tümü, satır satır yazılmıştır.” (54.
sure (KAMER) 52-53. ayet)
“Yeryüzünde
ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu
yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok
kolaydır.” (57.
sure (HADÎD) 22. ayet)
“Gün olur, Allah onların
hepsini diriltir ve yapıp ettiklerini onlara haber
verir. Allah onu iyice sayıp zapt etmiştir, onlarsa unutmuşlardır.
Allah, her şey üzerinde tam bir tanıktır.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 6. ayet)
“Öz
kitabı sağından verilen: "İşte kitabım, okuyun!" der.” (69. sure (HÂKKA) 19. ayet)
“Öz
kitabı sol taraftan verilene gelince o şöyle der: "Ah, ne olurdu, bana
kitabım verilmeseydi!" (69. sure (HÂKKA) 25. ayet)
“Oysaki biz, her şeyi iyiden iyiye sayıp kitaplaştırmıştık.”
(78. sure
(NEBE) 29. ayet)
“Sayfalar
açılıp göz önüne konduğunda,” (81. sure (TEKVÎR) 10. ayet)
“Çok
değerli yazıcılar, Bilirler yapmakta olduğunuzu.” (82. sure (İNFİTÂR) 11-12.
ayet)
“Hayır, iş düşündükleri gibi değil! Rezilliğe batmışların kitabı,
karanlık ve pis bir çukurun, Siccîn'in ta içindedir.” (83. sure (MUTAFFİFÎN) 7.
ayet)
“Rakamlandırılmış
bir kitaptır o.” (83. sure (MUTAFFİFÎN) 9,20 ayet)
“O
zaman kitabı sağdan verilen,” (84. sure (İNŞIKAK) 7. ayet)
“Kitabı
arka tarafından verilen,” (84. sure (İNŞIKAK) 10. ayet)
“Korunmuş
bir levhada / Levh-i Mahfûz'dadır.” (85. sure (BÜRÛC) 22. ayet)
“Hiç
kuşkusuz, bu Kur'an, ilk sayfalarda da elbette vardır.” (87. sure (A'LÂ) 18. ayet)
b)
KALEM:
“Eğer
yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha
katılarak yardımcı olsa, Allah'ın kelimeleri
tükenmez. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.”
(31.
sure (LOKMAN) 27. ayet)
“Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır
satır yazdıklarına” (68. sure (KALEM) 1. ayet)
“O'dur
kalemle öğreten!” (96. sure (ALAK) 4. ayet)
c)
MÜREKKEP:
“De ki: "Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin
kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha
getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)
“Eğer
yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de
arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah'ın kelimeleri tükenmez.
Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.” (31. sure (LOKMAN) 27. ayet)
1.
ALLAH'TAN BAŞKA İLAH
YOKTUR:
“Allah'tan başka tanrı
olmadığını kuşkusuzca bil! Hem kendi günahın için hem de mümin
erkeklerle mümin kadınlar için af dile. Allah sizin, dönüp dolaşacağınız yeri
de varıp ulaşacağınız yeri de bilir.” (47. sure (MUHAMMED) 19.)
2.
ALLAH'IN
ORTAĞI YOKTUR:
"Ortağı yoktur O'nun.
Bununla emrolundum ben. Ve Müslümanların ilkiyim ben." (6. sure (EN'ÂM) 163. ayet)
“Allah'ın yanında hahamlarını ve
ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa
kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet / kulluk etmemeleri
emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların
ortak koştuklarından arınmıştır O.” (9. sure (TEVBE) 31. ayet)
“Allah'ın yanında bir de
kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve
şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De
onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber
veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak
koştuklarından arınmıştır O.” (10. sure (YÛNUS) 18. ayet)
“Şöyle de: "Hamd, o Allah'a
özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde ortağı yoktur;
âcizlik yüzünden dost edinmemiştir." Ve tekbir edip yücelt O'nu!” (17. sure (İSRÂ) 111. ayet)
“De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi
bilir. O'nun elindedir göklerin ve yerin gaybı. Ne güzel görendir O, ne güzel
işitendir. Onların, O'ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez." (18. sure (KEHF) 26. ayet)
“Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.” (23.
sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)
“Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol
gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı var? Allah, onların
ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.” (27. sure (NEML) 63. ayet)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil /
onların seçme hakkı yok. Allah, onların ortak
koştuklarından yücedir, arınmıştır.” (28. sure (KASAS) 68. ayet)
“De ki: "Allah dışındaki o bir şey sandıklarınızı
çağırın / onlara yalvarın! Ama onlar, göklerde de yerde de zerre kadar bir şeye
sahip olamazlar. O göklerde ve yerde onların
ortaklığı da yoktur. Ve O'nun onlardan bir destekçisi de yoktur." (34. sure (SEBE') 22. ayet)
“De ki: "Ortaklar olarak
O'nun yanına koymaya kalktıklarınızı bana gösterin! Hayır, iş sandığınız gibi
değil! O, Allah'tır; Azîz'dir, Hakîm'dir." (34. sure (SEBE') 27. ayet)
“Allah'ı, kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar.
Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O'nun avucudur / avucundadır; gökler de
O'nun sağ elinde / kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı
yücedir O'nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.” (39. sure (ZÜMER) 67. ayet)
“Yoksa Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.” (52. sure (TÛR) 43. ayet)
“Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs,
Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah,
onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.” (59. sure (HAŞR) 23. ayet)
3.
ALLAH'IN
DOSTLARI VARDIR:
“Gözünüzü açın! Allah'ın
velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar. Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır.” (10. sure (YÛNUS) 62-63. ayet)
4.
ALLAH
GAYBI BİLENDİR:
“Bilmediler mi ki, Allah onların sırrını da fısıldaşmalarını
da bilir; Allah gaybları çok iyi bilendir.”
(9. sure
(TEVBE) 78. ayet)
“Şu bir gerçek ki, Allah
göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı iyice
görmektedir.” (49.
sure (HUCURÂT) 18. ayet)
5.
ALLAH
GAYBI VE ŞEHADETİ (DUYULARLA ALGILANABİLİR OLANI) BİLENDİR:
A.
ALLAH'IN VARLIĞI,
VARLIĞININ DELİLLERİ VE BİRLİĞİ (TEVHİD)
B. ALLAH'IN İSİMLERİ VE SIFATLARI
C.
RAHMAN VE RAHİM ALLAH
D. MERHAMET VE RAHMET
E. ALLAH HER ŞEYİN YARATICISIDIR:
F.
YARATILIŞTA SÜNNETULLAH (ALLAH'IN YARATILIŞTA YOL VE YASASI):
G. AHİT VE KAYIT
H. ALLAH ODUR Kİ (ALLAH’I BÖYLE TANIYIP BİLELİM):
“Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur.
"Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği
gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir,
görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr.” (6. sure (EN'ÂM) 73. ayet)
“Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler. De ki:
"Özür dilemeyin. Size asla inanmayacağız. Allah bize sizin hallerinizden
birçoğunu haber vermiştir. Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra
görünmeyen ve görünen âlemleri bilenin
huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (9. sure (TEVBE) 94. ayet)
“De ki: "İş yapıp değer üretin; yapıp ürettiğinizi
Allah da resulü de müminler de görecektir. Ve siz, görülmeyen
âlemi de görülen âlemi de bilenin huzuruna döndürüleceksiniz, O size,
yapıp ettiklerinizi bir bir haber verecektir."(9. sure (TEVBE) 105. ayet)
“Gaybı da görünen âlemi de
bilendir / Âlim'dir O... Kebîr, sınırsızca büyük O'dur; Müteâl, sonsuzca
yüce O'dur.” (13.
sure (RA'D) 9. ayet)
“Gözle görülmeyeni de görüleni
de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 92. ayet)
“İşte budur Allah! Gaybı da görüneni de bilen O'dur. Azîz'dir o,
Rahîm'dir.” (32.
sure (SECDE) 6. ayet)
“De ki: "Ey Allah'ım! Ey
gökleri ve yeri yaratan, ey görülemeyeni ve
görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihtilaf
ettikleri şeyler hakkında." (39. sure (ZÜMER) 46. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok
O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O!
Rahman O, Rahîm O.” (59.
sure (HAŞR) 22. ayet)
“Şunu da söyle: "O
kaçmakta olduğunuz ölüm, işte o, size mutlaka ulaşacaktır. Sonra, görülmeyeni de görüleni de bilene
döndürüleceksiniz. O, size yapıp etmiş olduklarınızı haber
verecektir." (62.
sure (CUMUA) 8. ayet)
“Görünmeyen ve görünen âlemleri
bilendir O; Azîz'dir, Hakîm'dir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 18. ayet)
6.
ALLAH
DİRİLTEN VE ÖLDÜRENDİR:
“Biziz, elbette biziz o hayat
vermekte olan, o öldürmekte olan. Ve biziz sonunda mirasçı kalan.” (15. sure (HİCR) 23. ayet)
7.
ALLAH
GERÇEK HÜKÜMRANDIR:
"Hiç kuşkulanma ki ben
Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk / ibadet et ve
namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir." 20. sure (TÂHÂ) 14. ayet
8.
ALLAH,
GİZLİYİ DE AŞİKÂRI DA BİLİR:
“Bilmezler mi ki, Allah onların sakladıklarını da açıkladıklarını da çok
iyi bilmektedir.” (2. sure (BAKARA) 77. ayet)
“Allah,
sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.” (16. sure (NAHL) 19. ayet)
“Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da
biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.” (16. sure (NAHL) 23. ayet)
“Kuşkusuz O, sözün açığa
vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir.” (21. sure (ENBİYÂ) 110. ayet)
9.
ALLAH,
GİZLİYİ DE GİZLİNİN GİZLİSİNİ DE BİLİR:
“Sen bu sözü açıkça duyuracaksan da O,
gizliyi de bilir, gizliden daha gizliyi de...” (20. sure (TÂHÂ) 7. ayet)
10.
ALLAH,
GİZLENENİ DE AÇIĞA VURULANI DA BİLİR:
“Siz bir
şeyi açıklasanız da gizleseniz de Allah bunların tümünü bilmektedir.” (33. sure (AHZÂB) 54. ayet)
“Ey iman sahipleri! Düşmanımı
ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak'tan geleni inkâr
ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan
çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf
etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde
onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de
açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge
yolundan sapmış olur.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 1. ayet)
“O bilir, göklerde ne var,
yerde ne var! Ve bilir sizin gizlediklerinizi de
açıkladıklarınızı da. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 4. ayet)
“Sözünüzü ister gizleyin ister
onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir.” (67. sure (MÜLK) 13. ayet)
11.
ALLAH
GÖZLERİN HAİN BAKIŞINI VE KALPLERİN GİZLEDİĞİNİ BİLİR:
“O bilir gözlerin hain bakışını
ve göğüslerin sakladığını.” (40. sure (MÜ'MİN) 19. ayet)
12.
ALLAH'A,
HİÇBİR İYİLİK VEYA KÖTÜLÜK GİZLİ KALMAZ:
"Oğulcuğum, şu bir gerçek
ki, yaptığın, bir hardal dânesi ağırlığında olsa, bir kayanın bağrına veya
göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir.
Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır; Habîr'dir, her şeyden
haberdardır." (31.
sure (LOKMAN) 16. ayet)
13.
ALLAH'TAN
BAŞKASI İÇİN GİZLİ KALAN BİLGİLER:
“O kıyamet saatine ilişkin bilgi
Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. O, rahimlerde olanı da bilir. Hiçbir benlik yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiçbir
kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah Alîm'dir, Habîr'dir.)
14.
ALLAH, GÖZETLEYİCİDİR:
“Ey
insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o
ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının.
Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin
haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek
ki Allah, Rakîb'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.”
(4. sure
(NİSA) 1. ayet)
15.
ALLAH,
HÂKİMLER HÂKİMİDİR:
“Allah, yargıçların en güzel
hüküm vereni değil mi?” (95. sure (TÎN) 8. ayet)
16.
ALLAH,
GÖKLERİ VE YERİ ALTI GÜNDE (EVREDE) YARATTI:
“Rabbiniz o
Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da
arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da
onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun
emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de / yaratış
da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)
“Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan,
sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun
izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin
Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?” (10. sure (YÛNUS) 3. ayet)
“O,
odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su
üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel
olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler
ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve
kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir."
(11. sure
(HÛD) 7. ayet)
“Gökleri,
yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde
egemenlik kuran O'dur.” (25. sure (FURKÂN) 59. ayet)
“Allah'tır
ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş
üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne
de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (32. sure (SECDE) 4. ayet)
“Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde
yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.” (50. sure (KAF) 38. ayet)
“O,
odur ki, göklerle yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerinde egemenlik
kurdu. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. O,
nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte
olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir.” (57. sure (HADÎD) 4. ayet)
17.
ALLAH
KATINDA ZAMAN:
“İş ve oluşu gökten yere doğru
çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir
günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir.”
(32. sure
(SECDE) 5. ayet)
18.
ALLAH,
HER AN YARATMA HALİNDEDİR:
“Göklerde ve yerde kim varsa O'ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır.” (55. sure (RAHMÂN) 29. ayet)
19.
ALLAH, HER ŞEYİ EN GÜZEL ŞEKİLDE YARATMIŞTIR:
“O, odur ki, yarattığı her şeyi
güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.” (32. sure (SECDE) 7. ayet)
20.
ALLAH'IN
YARATTIKLARINDA UYUMSUZLUK YOKTUR:
“Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da
O'dur. O Rahman'ın yaratışında / yarattıklarında
herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor
musun? Sonra bakışı iki kez daha döndür! Umudunu kesmiş olarak döner
sana göz. Utanmış, bitkin düşmüştür o.” (67. sure (MÜLK) 3-4. ayet)
21.
ALLAH,
İNSANLARI BOŞUNA YARATMAMIŞTIR:
"Sizi, boş yere
yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" (23. sure (MÜ'MİNÛN) 115.
ayet)
22.
ALLAH
HERKESİN MAİŞETİNİ TAKSİM ETMİŞTİR:
“Rabbinin rahmetini onlar mı
bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların
geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine
derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin
rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.” (43. sure (ZUHRUF) 32. ayet)
23.
ALLAH
İLE OLAN AHİTLERİNİ BOZANLAR:
“O fâsıklar ki Allah'a
verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar.
İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)
24.
ALLAH, İNSANLARA HAYIR VE ŞERRİ TANITMIŞTIR:
“Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki,” (91. sure (ŞEMS) 8. ayet)
“Kılavuzladık onu iki tepeye.”
(90. sure
(BELED) 10. ayet)
25.
ALLAH,
İNSANLARA ZULMETMEZ:
“Gelmedi mi onlara
kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un, İbrahim
kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara
açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor
değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı.” (9. sure (TEVBE) 70. ayet)
"İşte bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla zulmetmez." (8. sure (ENFÂL) 51. ayet)
“Onlara
biz zulmetmedik. Ama onlar kendilerine
zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ı bırakıp da yakardıkları
ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. İlahları onların sadece hasar ve
hüsranlarını artırdı.” (11. sure (HÛD) 101. ayet)
"Benim huzurumda söz
değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem."
(50. sure
(KAF) 29. ayet)
26.
ALLAH,
KİMSEYE ZULMETMEZ:
“Allah,
insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.”
(10. sure
(YÛNUS) 44. ayet)
“Her ümmet için bir resul
öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında
adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar.” (10. sure (YÛNUS) 47. ayet)
“Yeryüzünde dolaşıp bir bakmıyorlar mı ki, nasıl oldu
kendilerinden öncekilerin sonu? Onlar kuvvet yönünden bunlardan daha ağır ve
baskındılar. Toprağı eşip deşip didik didik etmişlerdi. Ve yeryüzünü, bunların
imar ettiklerinden çok daha fazla imar etmişlerdi.
Ve resulleri onlara açık seçik deliller getirmişti. O halde, Allah onlara zulmediyor değildi. Doğrusu, onlardı öz
benliklerine zulmedip duranlar.” (30. sure (RÛM) 9. ayet)
27.
ALLAH
ZALİM DEĞİLDİR:
“Bu, kendi, ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir.
Allah, kullara asla zulmedici değildir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 182.
ayet)
“Allah zerre kadar zulüm yapmaz. Küçücük bir iyilik olsa onu kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir ödül verir.” (4. sure (NİSA) 40. ayet)
“Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı. Sonunda, yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alay edip durdukları şey kendilerini sarıvermişti.” (16. sure (NAHL) 33-34. ayet)
“Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.” (18. sure (KEHF) 49. ayet)
"Al, işte bu, iki elinin önden gönderdiğidir. Şu bir gerçek ki, Allah, kullara asla zulmedici değildir." (22. sure (HAC) 10. ayet)
“Allah zerre kadar zulüm yapmaz. Küçücük bir iyilik olsa onu kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir ödül verir.” (4. sure (NİSA) 40. ayet)
“Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı. Sonunda, yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alay edip durdukları şey kendilerini sarıvermişti.” (16. sure (NAHL) 33-34. ayet)
“Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor.” (18. sure (KEHF) 49. ayet)
"Al, işte bu, iki elinin önden gönderdiğidir. Şu bir gerçek ki, Allah, kullara asla zulmedici değildir." (22. sure (HAC) 10. ayet)
28.
ALLAH'IN
ADALETİ:
“Rableri onlara cevap verdi: "Ben
sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep
birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye
uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin
olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak,
altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların
en güzeli.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 195. ayet)
29.
ALLAH,
KOLAYLIK DİLER:
“Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü
ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu
aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan,
tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah
sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan
günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi
ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.”
(2.
sure (BAKARA) 185. ayet)
30.
ALLAH
KORKUSU:
“Sonra bunun ardından
kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır.
Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır
yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah
korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil
değildir.” (2.
sure (BAKARA) 74. ayet)
“Nereden çıkarsan çık, yüzünü
Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki,
insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın. Onların zulme
sapanları müstesna. Artık onlardan korkmayın,
benden korkun. Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi
tamamlayayım. Ve bu sayede güzeli ve iyiyi bulmanız da umulmaktadır.” (2. sure (BAKARA) 150. ayet)
“İşte size şeytan. O yalnız
kendi dostlarını korkutur. Eğer inananlarsanız
onlardan korkmayın, benden korkun.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 175.
ayet)
“Kendilerine,
"Ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi?
Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir grup,
insanlardan Allah'tan korkmuş gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkar
oldu. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize
savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya
nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar
bile zulme uğratılmazsınız." (4. sure (NİSA) 77. ayet)
“Yeminlerini bozan, resulü
yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız?
Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık
olan, Allah'tır.” (9. sure (TEVBE) 13. ayet)
“Onlar
ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap
sorucu olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 39. ayet)
“Aynı şekilde, insanlardan,
hayvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir.
Allah Azîz'dir, Gafûr'dur.” (35. sure (FATIR) 28. ayet)
31.
ALLAH
SEVGİSİ:
“İnsanlar
içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da
onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok
kararlı ve taşkındırlar. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin
Allah'ta bulunduğunu, Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini
anlayabilseler!” (2.
sure (BAKARA) 165. ayet)
“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 31. ayet)
“De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz / menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz." (9. sure (TEVBE) 24. ayet)
“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 31. ayet)
“De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz / menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz." (9. sure (TEVBE) 24. ayet)
32.
ALLAH VE PEYGAMBER
SEVGİSİ:
“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da
sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok
merhametlidir." (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 31. ayet)
33.
ALLAH
VE PEYGAMBER DÜŞMANLARI, YAKIN AKRABA BİLE OLSA, DOST EDİNİLMEZ:
“Bu
böyledir. Çünkü onlar Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a ve
resulüne kafa tutarsa kuşkusuz ki, Allah'ın azabı şiddetli olur.” (8. sure (ENFÂL) 13. ayet)
“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah'a gelince, büyük ödül O'nun katındadır.” (8. sure (ENFÂL) 28. ayet)
“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah'a gelince, büyük ödül O'nun katındadır.” (8. sure (ENFÂL) 28. ayet)
34.
ALLAH
VE RESULÜ MUTLAKA GALİP GELECEKTİR:
“Allah,
"Ben ve resullerim mutlaka galip geleceğiz!" diye yazmıştır.
Allah çok güçlüdür, Azîz'dir.” (58. sure (MÜCÂDİLE) 21. ayet)
35.
ALLAH'IN
YARDIMI:
“Şunu sor: "Bizi bu
durumdan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız' diye boyun büküp
ürpererek O'na yakardığınızda, karanın ve denizin
karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?" De ki: "Ondan da tüm
sıkıntılardan da sizi Allah kurtarıyor; sonra siz O'na ortak
koşuyorsunuz." (6.
sure (EN'ÂM) 63-64. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn gününde de. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur.” (9. sure (TEVBE) 25-26. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn gününde de. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur.” (9. sure (TEVBE) 25-26. ayet)
“Allah'ın
yardımı ve fetih geldiğinde, Ve insanları kitleler halinde Allah'ın
dinine girerken gördüğünde, Tespih et Rabbini O'na
hamd ile! Ve O'ndan af dile! Çünkü O, Tevvâb'dır, günahları affeder
sınırsız bir şekilde” (110.
sure (NASR) 1-3. ayet)
36.
ALLAH'IN
YARDIMINA LÂYIK OLANLAR:
“Onlar sırf, "Rabbimiz
Allah'tır" dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah'ın,
insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı
çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir
edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette
yardım eder. Allah elbette Kavî, Azîz'dir. Onlar
o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı
kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm
iş ve oluşlar Allah'a varır.” (22. sure (HAC) 40-41. ayet)
37.
ALLAH
ZAYIFLARIN YARDIMCISIDIR:
“Ve
biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları
önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.” (28. sure (KASAS) 5. ayet)
38.
ALLAH'IN
MÜMİN MÜCAHİTLERE YARDIMI:
“Siz
öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah
attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı
bunu. Allah; işitendir, bilendir.” (8. sure (ENFÂL) 17. ayet)
“Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir
azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi
destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.”
(8. sure
(ENFÂL) 26. ayet)
“Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öç aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.” (30. sure (RÛM) 47. ayet)
“Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öç aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.” (30. sure (RÛM) 47. ayet)
39.
ALLAH VE RESULÜNE
İTAAT:
“İşte bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Kim Allah'a ve onun resulüne itaat
ederse Allah onu, altından nehirler akan cennetlere, orada sürekli kalıcılar
halinde, sokar. İşte bu, en büyük başarıdır. Kim
de Allah'a ve onun resulüne isyan eder, Allah'ın sınırlarını da aşarsa, Allah
onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere
batırıcı bir azap vardır.” (4. sure (NİSA) 13-14. ayet)
“Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar!” (4. sure (NİSA) 69. ayet)
“Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.” (4. sure (NİSA) 80. ayet)
“Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir.” (5. sure (MÂİDE) 92. ayet)
“Ey iman edenler! Allah'a ve resulüne itaat edin. İşitip durduğunuz halde ondan yüzünüzü çevirmeyin.” (8. sure (ENFÂL) 20. ayet)
“Ey iman sahipleri! Sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında, Allah'a da resule de "Buyur deyin!" Şunu da bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına sokulur ve bilin ki en son O'nun huzurunda haşredileceksiniz.” (8. sure (ENFÂL) 24. ayet)
“Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, Allah'a saygı duyan ve O'ndan korkan kişiler, zafere ulaşanların ta kendileridir.” (24. sure (NÛR) 52. ayet)
“Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar!” (4. sure (NİSA) 69. ayet)
“Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.” (4. sure (NİSA) 80. ayet)
“Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir.” (5. sure (MÂİDE) 92. ayet)
“Ey iman edenler! Allah'a ve resulüne itaat edin. İşitip durduğunuz halde ondan yüzünüzü çevirmeyin.” (8. sure (ENFÂL) 20. ayet)
“Ey iman sahipleri! Sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında, Allah'a da resule de "Buyur deyin!" Şunu da bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına sokulur ve bilin ki en son O'nun huzurunda haşredileceksiniz.” (8. sure (ENFÂL) 24. ayet)
“Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, Allah'a saygı duyan ve O'ndan korkan kişiler, zafere ulaşanların ta kendileridir.” (24. sure (NÛR) 52. ayet)
“De ki: "Allah'a da itaat edin, resule de. Eğer yüz
çevirirseniz / yüz çevirirlerse, onun görevi ona yükletilen, sizin göreviniz de
size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz yolu
bulursunuz. Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir." (24. sure (NÛR) 54. ayet)
“Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.” (33. sure (AHZÂB) 36. ayet)
“Ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, büyük bir başarıyı elde etmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 71. ayet)
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; resule de itaat edin! Amellerinizi işe yaramaz hale getirmeyin.” (47. sure (MUHAMMED) 33. ayet)
“Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır.” (48. sure (FETİH) 17. ayet)
“Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." (49. sure (HUCURÂT) 14. ayet)
“Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.” (33. sure (AHZÂB) 36. ayet)
“Ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, büyük bir başarıyı elde etmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 71. ayet)
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; resule de itaat edin! Amellerinizi işe yaramaz hale getirmeyin.” (47. sure (MUHAMMED) 33. ayet)
“Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır.” (48. sure (FETİH) 17. ayet)
“Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." (49. sure (HUCURÂT) 14. ayet)
“Çünkü onlar, Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a kafa tutarsa, bilsin ki Allah'ın azabı çok
çetindir.” (59.
sure (HAŞR) 4. ayet)
“Allah'a itaat edin, resule de
itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz resulümüze düşen, apaçık bir tebliğden
başkası değildir.” (64.
sure (TEĞÂBÜN) 12. ayet)
40.
ALLAH VE RESULÜNE
SAYGI:
“Ey iman edenler! Allah'ın ve
resulünün önüne geçmeyin! Allah'tan korkun! Allah gerçekten çok iyi
duyan ve gereğince bilendir.” (49. sure (HUCURÂT) 1. ayet)
41.
ALLAH, KULLARINA ÇOK
LÜTUFKÂRDIR:
“Allah, kullarına çok lütufkârdır; dilediğini
rızıklandırır. O'dur en güçlü, O'dur en yüce...” (42. sure (ŞÛRÂ) 19. ayet)
42.
ALLAH,
MÜMİNLERİN DOSTUDUR:
“Şu bir gerçek ki, insanların
İbrahim'e gönülce en yakın olanları, elbette ona uyanlar, bu peygamber, bir de iman
sahipleridir. Allah, müminlerin Velî'sidir.”
(3. sure
(ÂLİ IMRÂN) 68. ayet)
“Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi
seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini
esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar / Allah'a
teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun,
siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin
ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel
Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O!” (22. sure (HAC) 78. ayet)
43.
ALLAH,
NURUNU TAMAMLAYACAKTIR:
“Allah'ın nurunu ağızlarıyla
söndürmek istiyorlar. Allah ise kâfirler hoşlanmasa
da nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor.” (9. sure (TEVBE) 32. ayet)
“İstiyorlar ki, ağızlarıyla
Allah'ın nurunu söndürsünler. Ama Allah, küfre
batanlar hoş görmeseler de nurunu tamamlayacaktır.” (61. sure (SAFF) 8. ayet)
44.
ALLAH'IN
FİİLLERİ:
“Gökten bir su indirdi de
vadiler, kendi ölçülerince / kaderlerine göre sel oldu, ardından da sel, üste
çıkan köpüğü taşır hale geldi. Bir süs eşyası veya âlet yapmak isteğiyle ateşte
körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah
hakla bâtılı işte böyle örneklendiriyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı
olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir.” (13. sure (RA'D) 17. ayet)
45.
ALLAH'IN
DİNİ:
“Hâlâ
Allah'ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysaki, göklerdeki şuurlular da,
yerdekiler de ister istemez O'na teslim olmuşlardır ve yalnız O'na
döndürüleceklerdir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 83. ayet)
“Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.” (48. sure (FETİH) 2. ayet)
“Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.” (48. sure (FETİH) 2. ayet)
46.
ALLAH, PEYGAMBERLERDEN
SÖZ ALMIŞTIR:
“Biz, peygamberlerden mîsaklarını
almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem
oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir
sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)
47.
ALLAH,
RESULÜNÜ HİMAYE ETMİŞTİR:
“Yemin olsun kuşluk
vaktine, Gelip oturduğu vakit geceye ki, Rabbin
seni terk etmedi, sana darılmadı da. Sonrası,
senin için öncesinden elbette ki daha mutlu ve kutlu olacaktır. Rabbin sana
verecek de sen hoşnut olacaksın! O seni bir yetim olarak bulup da
barınağa kavuşturmadı mı? Seni şaşırmış olarak bulup da kılavuzluğunu
üstlenmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?”
(93. sure
(DUHÂ) 1-8. ayet)
“Açıp genişletmedik mi senin
göğsünü! İndirmedik mi üzerinden ağır yükünü! Ki o, belini çatırdatmıştı senin.
Ve yüceltmedik mi senin şanını! Demek ki, zorluğun yanında bir kolaylık
mutlaka var! Zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var! O halde, boşalır
boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul! Ve yalnız Rabbine yönelip doğrul!” (94. sure (İNŞİRAH) 1-8. ayet)
48.
ALLAH
ÜÇ DEĞİLDİR:
“Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin!
Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın
resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!"
demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik
ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur
göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.” (4. sure (NİSA) 171. ayet)
49.
"ALLAH,
ÜÇÜN ÜÇÜNCÜSÜDÜR" DİYENLER:
“Yemin olsun ki, "Allah,
üçün üçüncüsüdür!" diyenler de küfre batmıştır. Bir tek Tanrı
dışında hiçbir ilah yoktur. Bu söyleyegeldiklerine son vermezlerse, onların
küfre sapanlarına korkunç bir azap mutlaka gelip çatacaktır.” (5. sure (MÂİDE) 73. ayet)
50.
ALLAH'IN
GÜZEL İSİMLERİ:
“De ki: "İster Allah diye
yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel
isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da.
İkisi ortası bir yol tut." (17. sure (İSRÂ) 110. ayet)
“Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. Esmaül Hüsna, en güzel isimler O'nundur.” (20. sure (TÂHÂ) 8. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır. Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 22-24. ayet)
“Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. Esmaül Hüsna, en güzel isimler O'nundur.” (20. sure (TÂHÂ) 8. ayet)
“Öyle Allah ki O, tanrı yok O'ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O. Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır. Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler / Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (59. sure (HAŞR) 22-24. ayet)
51.
ALLAH'IN
İLMİ HER ŞEYİ KUŞATMIŞTIR:
“Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular
Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de
şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi
rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları
bağışla. Ve onları cehennem azabından koru!" (40. sure (MÜ'MİN) 7. ayet)
52.
ALLAH'IN
İLMİ YAZMAKLA BİTMEZ:
“De ki: "Rabbimin
kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz
mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez." (18. sure (KEHF) 109. ayet)
53.
ALLAH'IN
NİMETLERİ SAYILAMAZ:
“Kendisinden istediğiniz her
şeyden size bir parça verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp
bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok
nankördür.” (14.
sure (İBRÂHİM) 34. ayet)
“Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 18. ayet)
“Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” (16. sure (NAHL) 18. ayet)
54.
ALLAH'IN
İNSANLARA LÜTUF VE İKRAMI:
“O
Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su
indirdi de onunla sizin için meyvelerden / ürünlerden bir rızık çıkardı.
Artık bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın.” (2. sure (BAKARA) 22. ayet)
“İnananların; özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla didinip gayret gösterenleri aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla gayret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir ama cihat edenleri, çok büyük bir ödülle, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah katından dereceler, bir bağışlanma, bir rahmet... Allah çok affedici çok merhametlidir. Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır. Bunların, Allah tarafından affedilmeleri umulur. Allah affedicidir, günahları bağışlayıcıdır.” (4. sure (NİSA) 95-99. ayet)
“İnananların; özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla didinip gayret gösterenleri aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla gayret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir ama cihat edenleri, çok büyük bir ödülle, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah katından dereceler, bir bağışlanma, bir rahmet... Allah çok affedici çok merhametlidir. Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır. Bunların, Allah tarafından affedilmeleri umulur. Allah affedicidir, günahları bağışlayıcıdır.” (4. sure (NİSA) 95-99. ayet)
“Eğer
Allah'ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni
şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını
saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler.
Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir.
Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.” (4. sure (NİSA) 113. ayet)
“Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez. Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.” (4. sure (NİSA) 141-142. ayet)
“Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kayar gider. Hurmalıkların meyvelerinden, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır. Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da..." "Sonra, meyvelerin her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.” (16. sure (NAHL) 66-69. ayet)
“Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar? Allah size, kendi benliklerinizden eşler nasip etti. Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar oluşturdu. Ve sizleri güzel ve temiz nimetlerle rızıklandırdı. Şimdi bunlar, bâtıla mı inanıyorlar? Ve bunlar, evet bunlar, Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?” (16. sure (NAHL) 71-72. ayet)
“Allah sizi annelerinizin karınlarından çıkardı, hiçbir şey bilmiyordunuz; şükredebilesiniz diye size işitme gücü, gözler ve gönüller verdi.” (16. sure (NAHL) 78. ayet)
“Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O'na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.” (16. sure (NAHL) 81. ayet)
“Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez / kısıtlanamaz. Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir.” (17. sure (İSRÂ) 20-21. ayet)
“Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.” (17. sure (İSRÂ) 66. ayet)
“Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (17. sure (İSRÂ) 70. ayet)
“Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık. Yiyin, hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için ibretler vardır.” (20. sure (TÂHÂ) 53-54. ayet)
“Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de, onun sayesinde yer, yemyeşil hale geliyor. Allah Latîf'tir, Habîr'dir.” (22. sure (HAC) 63. ayet)
“Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir, Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.” (22. sure (HAC) 65-66. ayet)
“Gökten bir kaderle / belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 18. ayet)
“Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 22. ayet)
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şeytan ona iğrençlikleri ve kötülüğü emreder. Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini arındırıp temizliyor. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor.” (24. sure (NÛR) 21. ayet)
“Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş'i ona delil yapmışız! Sonra nasıl tutup onu ağır ağır kendimize çekmişiz! O'dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanı yapan da O'dur. O gönderdi rüzgârı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su. Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım.” (25. sure (FURKÂN) 45-49. ayet)
“Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez. Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.” (4. sure (NİSA) 141-142. ayet)
“Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kayar gider. Hurmalıkların meyvelerinden, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır. Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da..." "Sonra, meyvelerin her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.” (16. sure (NAHL) 66-69. ayet)
“Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar? Allah size, kendi benliklerinizden eşler nasip etti. Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar oluşturdu. Ve sizleri güzel ve temiz nimetlerle rızıklandırdı. Şimdi bunlar, bâtıla mı inanıyorlar? Ve bunlar, evet bunlar, Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?” (16. sure (NAHL) 71-72. ayet)
“Allah sizi annelerinizin karınlarından çıkardı, hiçbir şey bilmiyordunuz; şükredebilesiniz diye size işitme gücü, gözler ve gönüller verdi.” (16. sure (NAHL) 78. ayet)
“Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O'na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.” (16. sure (NAHL) 81. ayet)
“Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez / kısıtlanamaz. Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir.” (17. sure (İSRÂ) 20-21. ayet)
“Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.” (17. sure (İSRÂ) 66. ayet)
“Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (17. sure (İSRÂ) 70. ayet)
“Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık. Yiyin, hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için ibretler vardır.” (20. sure (TÂHÂ) 53-54. ayet)
“Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de, onun sayesinde yer, yemyeşil hale geliyor. Allah Latîf'tir, Habîr'dir.” (22. sure (HAC) 63. ayet)
“Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir, Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.” (22. sure (HAC) 65-66. ayet)
“Gökten bir kaderle / belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 18. ayet)
“Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 22. ayet)
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şeytan ona iğrençlikleri ve kötülüğü emreder. Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini arındırıp temizliyor. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor.” (24. sure (NÛR) 21. ayet)
“Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş'i ona delil yapmışız! Sonra nasıl tutup onu ağır ağır kendimize çekmişiz! O'dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanı yapan da O'dur. O gönderdi rüzgârı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su. Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım.” (25. sure (FURKÂN) 45-49. ayet)
“De ki: "Söyleyin bakalım, Allah geceyi, kıyamet gününe kadar
üzerinizde sürekli kılsa, Allah'tan başka hangi ilah size ışık getirebilir?
Hâlâ dinlemeyecek misiniz?" De ki: "Söyleyin
bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde sürekli tutsa,
Allah'tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece verebilir
size? Hâlâ görmeyecek misiniz?" Rahmetinin
bir eseri olarak geceyi ve gündüzü sizin için oluşturdu ki, onda sükûnet
bulasınız, O'nun lütfundan bir şeyler dileyesiniz ve şükredebilesiniz.” (28. sure (KASAS) 71-73. ayet)
“O'nun ayetlerindendir ki, size rahmetinden tattırsın; gemiler, buyruğu ile akıp gitsin. Lütfundan nasip arayasınız ve şükredebilesiniz diye, rüzgârları müjdeciler olarak gönderir.” (30. sure (RÛM) 46. ayet)
“Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder.” (31. sure (LOKMAN) 20. ayet)
“Görmediler mi ki biz, çorak toprağa suyu salıyoruz da onunla ekinler çıkarıyoruz; hem hayvanları yiyor ondan hem kendileri. Hâlâ görmüyorlar mı?” (32. sure (SECDE) 27. ayet)
“O'nun ayetlerindendir ki, size rahmetinden tattırsın; gemiler, buyruğu ile akıp gitsin. Lütfundan nasip arayasınız ve şükredebilesiniz diye, rüzgârları müjdeciler olarak gönderir.” (30. sure (RÛM) 46. ayet)
“Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder.” (31. sure (LOKMAN) 20. ayet)
“Görmediler mi ki biz, çorak toprağa suyu salıyoruz da onunla ekinler çıkarıyoruz; hem hayvanları yiyor ondan hem kendileri. Hâlâ görmüyorlar mı?” (32. sure (SECDE) 27. ayet)
“Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan
dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar. Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler
oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık; Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp
ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?” (36. sure (YÂSÎN) 33-35. ayet)
“Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar. O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar. O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?” (36. sure (YÂSÎN) 71-73. ayet)
“Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yarattı. Gündüzü de aydınlık kıldı. Şu bir gerçek ki, Allah, insanlara her halde lütufkâr davranıyor fakat insanların çokları şükretmezler.” (40. sure (MÜ'MİN) 61. ayet)
“Allah odur ki, yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü bir bina yaptı; sizi yaratıp donattı ve görünüşünüzü güzel yaptı, sizi temiz ve güzel nimetlerle rızıklandırdı. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz! Âlemlerin Rabbi olan Allah ne kadar yücedir!” (40. sure (MÜ'MİN) 64. ayet)
“Bir kısmından binek edinesiniz, bir kısmından yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan, O Allah'tır. O hayvanlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Onları binek yaparak, gönüllerinizdeki arzuya ulaşırsınız. Hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız.” (40. sure (MÜ'MİN) 79-80. ayet)
“O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz. Gökten bir ölçüye bağlı olarak / bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi; Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayıp da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık." (43. sure (ZUHRUF) 10-13. ayet)
“Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz. Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O'ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.” (45. sure (CÂSİYE) 12. ayet)
“Biz ona (insana verdiği can, ruh) sizden daha yakınız, ama siz görmezsiniz.” (56. sure (VÂKIA) 85. ayet)
“Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar. O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar. O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?” (36. sure (YÂSÎN) 71-73. ayet)
“Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yarattı. Gündüzü de aydınlık kıldı. Şu bir gerçek ki, Allah, insanlara her halde lütufkâr davranıyor fakat insanların çokları şükretmezler.” (40. sure (MÜ'MİN) 61. ayet)
“Allah odur ki, yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü bir bina yaptı; sizi yaratıp donattı ve görünüşünüzü güzel yaptı, sizi temiz ve güzel nimetlerle rızıklandırdı. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz! Âlemlerin Rabbi olan Allah ne kadar yücedir!” (40. sure (MÜ'MİN) 64. ayet)
“Bir kısmından binek edinesiniz, bir kısmından yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan, O Allah'tır. O hayvanlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Onları binek yaparak, gönüllerinizdeki arzuya ulaşırsınız. Hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız.” (40. sure (MÜ'MİN) 79-80. ayet)
“O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz. Gökten bir ölçüye bağlı olarak / bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi; Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayıp da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık." (43. sure (ZUHRUF) 10-13. ayet)
“Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz. Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O'ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.” (45. sure (CÂSİYE) 12. ayet)
“Biz ona (insana verdiği can, ruh) sizden daha yakınız, ama siz görmezsiniz.” (56. sure (VÂKIA) 85. ayet)
“Bakmadılar
mı üstlerindeki göğe ki nasıl kurduk onu, nasıl
süsleyip nakışladık?! Yırtığı, çatlağı da yoktur onun. Yeryüzünü de biz uzatıp
yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran
bırakan her türlü çifti. İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak;
hakka yönelen her kula öğüt olarak. Gökten, kutlu
ve bereketli bir su indirdik de onunla bahçeler yeşerttik, hasatlanacak daneler
yetiştirdik. Yüksek yüksek hurma ağaçları büyüttük. Birbirine girmiş kümeler
halinde tomurcukları vardır onların. Kullara rızık olsun diye. Ve o suyla ölü
bir beldeye hayat verdik. İşte böyledir topraktan fışkırış.” (50. sure (KAF) 6-11. ayet)
“Hadi, bakıversin insan, kendi yiyeceğine! Biz suyu döktük de döktük. Sonra yeryüzünü yardık da yardık. Ardından orada dâneler bitirdik. Üzümler, yoncalar, Zeytinlikler, hurmalıklar, Gür çimenli, bol ağaçlı bahçeler, Meyve, otlak / sebze. Sizin ve hayvanlarınızın yararına.” (80. sure (ABESE) 24-32. ayet )
“Hadi, bakıversin insan, kendi yiyeceğine! Biz suyu döktük de döktük. Sonra yeryüzünü yardık da yardık. Ardından orada dâneler bitirdik. Üzümler, yoncalar, Zeytinlikler, hurmalıklar, Gür çimenli, bol ağaçlı bahçeler, Meyve, otlak / sebze. Sizin ve hayvanlarınızın yararına.” (80. sure (ABESE) 24-32. ayet )
55.
ALLAH'IN
İNSANA YAKINLIĞI, (ŞAHDAMARI):
“Yemin
olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz.
Biz ona, şah damarından daha yakınız.” (50. sure (KAF) 16. ayet)
“Biz ona (insana verdiği can, ruh) sizden daha yakınız, ama siz görmezsiniz.” (56. sure (VÂKIA) 85. ayet)
“Biz ona (insana verdiği can, ruh) sizden daha yakınız, ama siz görmezsiniz.” (56. sure (VÂKIA) 85. ayet)
56.
ALLAH'IN
İNSANLARA MÜSAMAHASI:
“Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı,
yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları
belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri
kalırlar ne de öne geçebilirler.” (16. sure (NAHL) 61. ayet)
57.
ALLAH’IN
LANETİ:
“Görmedin
mi şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanları? Puta, tâğuta
inanıyorlar; küfre batmışlar için, "Bunlar inananlardan daha doğru
yoldadır!" diyorlar. İşte bunlardır, Allah'ın kendilerine lanet ettiği.
Allah'ın lanetlediği kişi için bir yardımcı asla bulamazsın.” (4. sure (NİSA) 51-52. ayet)
“Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım." (4. sure (NİSA) 118. ayet)
“Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım." (4. sure (NİSA) 118. ayet)
58.
ALLAH'IN
MAĞFİRETİ VE AZABI:
“Haber ver
kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve
Rahîm. Ama acıklı azabın ta kendisidir benim azabım.” (15. sure (HİCR) 49-50. ayet)
59.
ALLAH'IN
MAĞFİRETİNİN GENİŞLİĞİ:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun
dışında kalanı / bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a
şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir.” (4. sure (NİSA) 116. ayet)
“Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.” (53. sure (NECM) 32. ayet)
“Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.” (53. sure (NECM) 32. ayet)
60.
ALLAH'IN
RAHMET VE MAĞFİRETİ:
“O affedici, o rahmet sahibi Rabbin, onları, kazandıkları
yüzünden hesaba çekseydi, kendileri için azabı mutlaka çabuklaştırırdı.
Böyle olmamıştır, ama onlar için, hiçbir kaçıp kurtulma imkânı bulamayacakları
bir hesap sorma zamanı öngörülmüştür.” (18. sure (KEHF) 58. ayet)
61.
ALLAH'IN
RAHMETİ HER ŞEYİ KUŞATMIŞTIR:
"Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp
dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma dilediğimi
çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi
çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere,
ayetlerimize inananlara yazacağım." (7. sure (A'RAF) 156. ayet)
“Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru!" (40. sure (MÜ'MİN) 7. ayet)
“Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru!" (40. sure (MÜ'MİN) 7. ayet)
62.
ALLAH'IN
RAHMETİNDEN ÜMİT KESİLMEZ:
"Ey
oğullarım! Gidin, artık Yûsuf'u ve kardeşini bulmak için dikkat kesilin. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü, Allah'ın
rahmetinden de, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez."
(12. sure
(YÛSUF) 87. ayet)
“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir." (39. sure (ZÜMER) 53. ayet)
“De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir." (39. sure (ZÜMER) 53. ayet)
63.
ALLAH'IN
SEVDİĞİ MİLLET NASIL OLMALIDIR:
“Ey
inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah,
yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük,
kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda
savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın,
dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını
genişletir, her şeyi bilir.” Sizin gönül dostunuz
Allah'tır, O'nun resulüdür, bir de rükû eder bir halde namazı kılıp zekâtı
vererek iman edenlerdir.” (5. sure (MÂİDE) 54-55. ayet)
64.
ALLAH'IN
VAADİ HAKTIR:
“Öyleyse
sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah'ın vaadi haktır.
Günahın için af dile. Akşam ve sabah, Rabbini överek tespih et!” (40. sure (MÜ'MİN) 55. ayet)
“Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir şeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz." (45. sure (CÂSİYE) 32. ayet)
“Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir şeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz." (45. sure (CÂSİYE) 32. ayet)
65.
ALLAH,
VADİNDEN DÖNMEZ:
“Sakın Allah'ı, resullerine
verdiği söze ters düşer sanma. Allah Azîz'dir, intikam da alır.” (14. sure (İBRÂHİM) 47. ayet)
“Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.” (22. sure (HAC) 47. ayet)
“Allah'ın vaadi bu! Allah kendi vaadine ters düşmez. Ne var ki, insanların çokları bilmiyorlar.” (30. sure (RÛM) 6. ayet)
“Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.” (22. sure (HAC) 47. ayet)
“Allah'ın vaadi bu! Allah kendi vaadine ters düşmez. Ne var ki, insanların çokları bilmiyorlar.” (30. sure (RÛM) 6. ayet)
66.
ALLAH'IN
SÜNNETİNDE / SÜNNETULLAH’TA (KANUNUNDA) DEĞİŞİKLİK GÖRÜLEMEZ:
“Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem
de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın.” (17. sure (İSRÂ) 77. ayet)
“Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu, yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir kaderdir / ölçüdür. Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 38-39. ayet)
“Yeryüzünde kibirlendi ve kötülük tezgâhladılar. Oysaki tezgâhlanan kötülük, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin başına gelenlerden başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın! Allah'ın yol ve yönteminde döneklik de bulamazsın!” (35. sure (FATIR) 43. ayet)
“Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.” (48. sure (FETİH) 23. ayet)
“Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu, yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir kaderdir / ölçüdür. Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 38-39. ayet)
“Yeryüzünde kibirlendi ve kötülük tezgâhladılar. Oysaki tezgâhlanan kötülük, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin başına gelenlerden başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın! Allah'ın yol ve yönteminde döneklik de bulamazsın!” (35. sure (FATIR) 43. ayet)
“Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.” (48. sure (FETİH) 23. ayet)
İ. ALLAH'IN SEVDİKLERİ VE ALLAH'IN SEVMEDİKLERİ
1.
ALLAH'IN
SEVDİKLERİ:
a)
ALLAH, TAKVA
SAHİPLERİNİ / TAKVAYA SARILANLARI SEVER:
“İş öyle değil! Kim ahdine vefa eder, takvaya sarılırsa hiç kuşkusuz,
Allah takvaya sarılanları sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 76. ayet)
“Antlaşma yapmış olduğunuz
müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine
yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara
verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek
ki Allah, sakınanları sever.” (9. sure (TEVBE) 4. ayet)
“Müşriklerin
Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram
yanında antlaşma yaptıklarınız müstesna. Bu şekilde
antlaşması olanlara, onlar size doğru dürüst davrandıkça, siz de doğru dürüst
davranın. Allah, sakınanları sever.” (9.
sure (TEVBE) 7. ayet)
b)
ALLAH, GÜZELİ VE
GÜZELLİĞİ SEVİP, GÜZEL DÜŞÜNÜP GÜZELLİK SERGİLEYENLERİ SEVER:
“Allah
yolunda harcama yapın / nimetleri paylaşın; kendi ellerinizle kendinizi
tehlikeye atmayın. Güzel düşünüp güzel işler yapın.
Çünkü Allah, güzellik sergileyenleri sever.” (2. sure (BAKARA) 195. ayet)
“Onlar
bollukta ve darlıkta infak ederler. Öfkelerini yutanlardır onlar, insanları
affedenlerdir. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 134.
ayet)
“Allah da onlara (Allah
yolunda cihad edenlere), hem dünya nimetini verdi hem de âhiret sevabının en
güzelini. Allah, güzel düşünüp güzellik
sergileyenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 148. ayet)
“Sonunda,
verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı
yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları
şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep
hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet,
ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.” (5.
sure (MÂİDE) 13. ayet)
“İman edip hayra ve barışa
yönelik işler yapanlara; bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları,
sonra takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup
güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından
ötürü hiçbir günah yoktur. Allah, güzel düşünüp
güzel davrananları sever.” (5. sure (MÂİDE) 93. ayet)
c)
ALLAH, TEMİZLİKTE
TİTİZ DAVRANANLARI VE TEMİZLENENLERİ SEVER:
“Sana adet halini de
sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayızlı
oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine
yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden onlara
gidin." Şu bir gerçek ki Allah, çok
tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.”
(2. sure
(BAKARA) 222. ayet)
“Bir de şunlar var: Tutup bir
mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara
bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri
kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!"
diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle
yalancıdırlar.Böyle bir mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde
namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek
arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever.” (9. sure (TEVBE) 107-108.
ayet)
d)
ALLAH, ADALETİ KORUMA
VE YERİNE GETİRMEDE TİTİZ VE KARARLI DAVRANANLARI SEVER:
“Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana
geldiklerinde ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer
onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah,
adaletle hükmedenleri / adaleti ayakta tutanları sever.” (5. sure (MÂİDE) 42. ayet)
“Müminlerden iki zümre
çarpışırlarsa, onların aralarında hemen barışı kurun! Eğer onlardan biri öteki
aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, azgınlık
edenle, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer vazgeçerse, yine ikisi
arasını adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz
davrananları sever.” (49. sure (HUCURÂT) 9. ayet)
“Allah sizi, din hakkında
sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten,
onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever.”
(60. sure
(MÜMTEHİNE) 8. ayet)
e)
ALLAH, TÖVBEYİ ÇOK
SEVEN VE TÖVBE EDENLERİ SEVER:
“Sana adet halini de
sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayızlı
oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar
kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden
onlara gidin." Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever,
iyice temizlenenleri de sever.” (2. sure (BAKARA) 222. ayet)
f)
ALLAH, SABREDENLERİ
SEVER:
“Nice peygamber, beraberinde kendisini Rabb'e adayan birçok
kişi bulunduğu halde savaşmıştır. Onlar, Allah
yolunda kendilerine gelip çatan zorluklar yüzünden gevşememiş, zayıflık
göstermemiş, susup pusmamışlardır. Allah sabredenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 146. ayet)
g)
ALLAH, TEVEKKÜL
EDENLERİ SEVER:
“Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak
davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle
dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile
onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi
de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 159.
ayet)
h)
ALLAH, SAVAŞMAK İÇİN
SAF BAĞLAMIŞ OLANLARI SEVER:
“Allah kendi yolunda, duvarları
bir bine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlayarak çarpışanları sever.” (61. sure (SAFF) 4. ayet)
2.
ALLAH'IN SEVMEDİKLERİ:
a)
ALLAH, ZALİMLERİ
SEVMEZ:
"Küfre sapanlar var ya, işte onlara dünyada ve âhirette şiddetle azap
edeceğim. Hiçbir yardımcıları olmayacaktır
onların. İman edip
hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Allah onlara ödüllerini tam
olarak verecektir. Allah zalimleri sevmez.”
(3. sure
(ÂLİ IMRÂN) 56- 57. ayet)
“Size bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara mutlaka değmiştir. Bak işte günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar / şehitler edinecektir. Allah zulme sapanları sevmez.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 140. ayet)
“Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.” (42. sure (ŞÛRÂ) 40. ayet)
“Size bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara mutlaka değmiştir. Bak işte günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar / şehitler edinecektir. Allah zulme sapanları sevmez.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 140. ayet)
“Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.” (42. sure (ŞÛRÂ) 40. ayet)
b)
ALLAH, SINIR TANIMAZ
AZGINLARI SEVMEZ:
“Sizinle çarpışmaya
girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama
haksız yere saldırmayın / çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz
azgınları sevmiyor.” 2. sure (BAKARA) 190. ayet”
“Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.” (5. sure (MÂİDE) 87. ayet
“Rabbinize; boyun bükerek, gizlice / ürpererek yakarın. O, haddi aşanları / azmışları sevmez.” (7. sure (A'RAF) 55. ayet)
“Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.” (5. sure (MÂİDE) 87. ayet
“Rabbinize; boyun bükerek, gizlice / ürpererek yakarın. O, haddi aşanları / azmışları sevmez.” (7. sure (A'RAF) 55. ayet)
c)
ALLAH, KÜFRE SAPANLARI
/ KÂFİRLERİ SEVMEZ:
“Allah,
ribadan beklenen artışı mahveder, sadakalar karşılığında artışlar
getirir. Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiç
birini sevmez.” (2. sure (BAKARA) 276. ayet)
“Şunu da söyle: "Allah'a ve resule itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 32. ayet)
“Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.” (22. sure (HAC) 38. ayet)
“Kim küfre saparsa inkârı kendisi aleyhinedir. Barışa ve hayra yönelik bir iş yapanlarsa, kendi benlikleri için yer hazırlarlar. Çünkü Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörlükleri sevmez.” (30. sure (RÛM) 44-45. ayet) Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.
“Şunu da söyle: "Allah'a ve resule itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 32. ayet)
“Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.” (22. sure (HAC) 38. ayet)
“Kim küfre saparsa inkârı kendisi aleyhinedir. Barışa ve hayra yönelik bir iş yapanlarsa, kendi benlikleri için yer hazırlarlar. Çünkü Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörlükleri sevmez.” (30. sure (RÛM) 44-45. ayet) Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.
d)
ALLAH, MÜSRİFLERİ /
İSRAF EDENLERİ SEVMEZ:
“Çardaklı
ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri,
narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O'dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve
hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri
sevmez.” (6.
sure (EN'ÂM) 141. ayet)
“Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” (7. sure (A'RAF) 31. ayet)
“Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” (7. sure (A'RAF) 31. ayet)
e)
ALLAH, FESADI VE
MÜFSİTLERİ / BOZGUNCULUK VE TABİAT DENGELERİNİ TAHRİP ETMEYİ SEVMEZ:
“İnsanlardan öylesi vardır
ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine
Allah'ı tanık tutar. Oysa ki o, düşmanların en yamanıdır. Yanından ayrıldığında / işbaşına geçtiğinde yeryüzünde
fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı
sevmez.” (2.
sure (BAKARA) 204-205. ayet)
“Yahudiler dediler ki: "Allah'ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı / elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah'ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez.” (5. sure (MÂİDE) 64. ayet)
"Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran / Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez." (28. sure (KASAS) 77. ayet)
“Yahudiler dediler ki: "Allah'ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı / elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah'ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez.” (5. sure (MÂİDE) 64. ayet)
"Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran / Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez." (28. sure (KASAS) 77. ayet)
f)
ALLAH, KİBRİNE YENİK
DÜŞEN VE BÜYÜKLÜK TASLAYANLARI SEVMEZ:
“Allah'a kulluk edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya,
yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki
arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah,
kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.” (4. sure (NİSA) 36. ayet)
“Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, âhirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkârcı olmuştur. Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.” (16. sure (NAHL) 22-23. ayet)
"Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah, kurula kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez." (31. sure (LOKMAN) 18. ayet)
“Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır. Böyle yapılmıştır ki, elinizden çıkana üzülüp ümitsizliğe düşmeyesiniz ve Allah'ın size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.” (57. sure (HADÎD) 22-23. ayet)
“Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, âhirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkârcı olmuştur. Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.” (16. sure (NAHL) 22-23. ayet)
"Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah, kurula kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez." (31. sure (LOKMAN) 18. ayet)
“Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır. Böyle yapılmıştır ki, elinizden çıkana üzülüp ümitsizliğe düşmeyesiniz ve Allah'ın size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.” (57. sure (HADÎD) 22-23. ayet)
g)
ALLAH, HAİNLİĞİ HUY
EDİNMİŞLERİ / SÜREKLİ HAİNLİK EDEN GÜNAHKÂRI SEVMEZ:
“Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı
sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak
indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma! Allah'tan
af dile; Allah çok affedici, çok merhametlidir. Öz
benliklerine hainlik edenler için didinip durma. Çünkü Allah, sürekli hainlik
eden günahkârı sevmez.” (4. sure (NİSA) 105-107. ayet)
“Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez.” (8. sure (ENFÂL) 58. ayet)
“Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.” (22. sure (HAC) 38. ayet)
“Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez.” (8. sure (ENFÂL) 58. ayet)
“Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.” (22. sure (HAC) 38. ayet)
h)
ALLAH, GÜNAHTA AŞIRIYA
GİDENLERİ SEVMEZ:
“Allah,
ribadan beklenen artışı mahveder, sadakalar karşılığında artışlar
getirir. Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiç
birini sevmez.” (2. sure (BAKARA) 276. ayet)
i)
ALLAH, SEVİNÇ
BUDALALARINI / ŞIMARANLARI SEVMEZ:
“Şu
da bir gerçek ki Karun, Mûsa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık / azgınlık
yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli
bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti:
"Şımarma, çünkü Allah, şımaranları sevmez." (28. sure (KASAS) 76. ayet)
j)
ALLAH, ÇİRKİN SÖZÜN
AÇIKLANMASINI SEVMEZ:
“Allah
çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Zulme uğratılan kişi müstesna. Allah
Semî'dir, Alîm'dir.” (4.
sure (NİSA) 148. ayet)
J.
TÜM VARLIKLAR ALLAH'A İSTER-İSTEMEZ TESLİM OLMUŞTUR
1.
ALLAH’A SECDE EDER:
“Göklerde ve yerde kim varsa
gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah'a secde eder.”
(13. sure
(RA'D) 15. ayet)
2.
ALLAH’A BOYUN EĞER:
"Allah çocuk
edindi." dediler. Haşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine, göklerdekiler de yerdekiler de O'na aittir.
Bunların tümü O'nun önünde boyun bükmektedir.” (2. sure (BAKARA) 116. ayet)
“Hâlâ Allah'ın dininden
gayrısını mı arıyorlar? Oysaki, göklerdeki
şuurlular da, yerdekiler de ister istemez O'na teslim olmuşlardır ve yalnız
O'na döndürüleceklerdir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 83. ayet)
“Rabbiniz o Allah'tır ki,
gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş
üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da
onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş,
Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur,
emir veriş de / yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi
olan Allah çok yücedir.” (7. sure (A'RAF) 54. ayet)
“Gök
gürültüsü O'nu hamd ile tespih eder; melekler de O'ndan ürpererek...
Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allah, tuzak kuranların
hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde, onlar O'na karşı
mücadele edip duruyorlar.” (13. sure (RA'D) 13. ayet)
“Göklerde
ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah'a
secde eder.” (13.
sure (RA'D) 15. ayet)
“Allah'ın emri geldi. Onunla
yüz yüze gelmekte acele etmeyin. Tüm varlığın
tespih ettiğidir o Allah. Arınmıştır onların şirk koştuklarından.” (16. sure (NAHL) 1. ayet)
“Yedi
gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki,
O'nu överek tespih etmesin; fakat siz
onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.” (17. sure (İSRÂ) 44. ayet)
“Göklerde ve yerde kim varsa
O'na aittir. Ve O'nun katındakiler, O'na ibadet
etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar.Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp
usanmazlar.” (21.
sure (ENBİYÂ) 19-20. ayet)
“Her canlı, ölümü tadacaktır.
Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de
deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (21. sure (ENBİYÂ) 35. ayet)
“Görmedin
mi, göklerdeki ve yerdeki şuurlular da bölük bölük olmuş kuşlar da Allah'ı
tespih etmektedir. Her biri kendine özgü
duasını, kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta
olduklarını çok iyi bilmektedir. Göklerin ve yerin
mülkü / yönetimi Allah'ındır. Dönüş Allah'adır.” (24. sure (NÛR) 41-42. ayet)
“Göklerde
ve yerde kim varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmektedir.” (30. sure (RÛM) 26. ayet)
“Görmedin mi, Allah geceyi gündüzün içine sokuyor, gündüzü de gecenin
içine sokuyor. Güneş'i ve Ay'ı bir emre boyun eğdirmiş. Hepsi belirlenmiş bir
süreye doğru akıp gidiyor. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan
haberdardır.” (31.
sure (LOKMAN) 29. ayet)
“Sonra buhar / duman halindeki
göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler: "İsteyerek geldik!" (41. sure (FUSSİLET) 11.)
3.
ALLAH’I TESPİH
EDER(MÜSEBBİHAT):
“Göklerde
ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.” (57. sure (HADÎD) 1. ayet)
“Göklerde
ne var, yerde ne varsa Allah'ı tespih etmiştir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.”
(59. sure
(HAŞR) 1. ayet; 61. sure (SAFF) 1. ayet )
“Göklerdekiler
ve yerdekiler o Melik, o Kuddûs, o Azîz, o Hakîm Allah'ı tespih ediyor.”
(62. sure
(CUMUA) 1. ayet)
“Göklerdekiler
ve yerdekiler Allah'ı tespih ediyor. O'nundur mülk ve yönetim; O'nun
içindir tüm övgüler. Her şeye gücü yetendir O.” (64. sure (TEĞÂBÜN) 1. ayet)
“Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih
ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu överek tespih
etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir,
Gafûr'dur.” (17.
sure (İSRÂ) 44. ayet)
K.
SONUÇ
1.
HER ÜMMETİN (TOPLUMUN
/ MİLLETİN) ŞERİATI DEĞİŞİKTİR, FARKLIDIR:
“Herkesin
bir yönü vardır, ona döner. O halde
hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya
getirecektir. Allah her şeye güç yetirendir.” (2. sure (BAKARA) 148. ayet)
“Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik.
Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini
sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın
indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol / şerîat ve bir
yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama
size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde
hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış
olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.” (5. sure (MÂİDE) 48. ayet)
“Her ümmet için biz, bir ibadet şekli /
bir ibadet yeri belirledik; onlar, onu izlerler. Artık bu iş konusunda
seninle çekişmesinler. Sen de Rabbine davet et /
dua et. Sen, elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın.”
(22. sure (HAC) 67. ayet)
2.
ALLAH İRADESİNİ SİZ
KENDİNİZİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE, DEĞİŞTİRMEZ:
“Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki,
kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri,
onlar, birey olarak içlerindekini /
birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez.
Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç
yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.” (13.
sure (RA'D) 11. ayet)
"Benim huzurumda söz değiştirilmez ve
ben kullara asla zulmetmem." (50. sure (KAF) 29. ayet)
“Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma
lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak
içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe,
değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir.” (8. sure
(ENFÂL) 53. ayet)
3.
ALLAH’IN SÖZÜ / İRADESİ KADER’DİR, DEĞİŞMEZ, DEĞİŞTİRİLEMEZ:
“Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran
yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.”
(48. sure (FETİH) 23. ayet )
4.
ALLAH, DİLEYENLERE
DİLEDİĞİNİ DİLEDİĞİNCE VERİR:
“…İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey
Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur.
Onlardan kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver,
âhırette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru." İşte böyle
diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk
görür.” (2. sure (BAKARA) 200-202.)
Allah’ı bilip, tanıyan,
iman ve eylemleri ile Hakkın rızasını kazanmış, Hak için, Hakka ve Halka hizmet
eden, Allah’ın sevdiği Mümin ve Müslim kullarından olmayı, Rabbim dileyenlere
nasip etsin ve mağfiretiyle hidayetine erdirip, dosdoğru yoluna kılavuzlasın
İnşallah.
M. Kemal
Adal
adalkemal1@
gmail. com.
"Kim güzel bir işe aracı olursa
ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay
vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder