A. KİTAP:
Kitap, sadece
sözlükte yazıldığı gibi: “Bir ya da birkaç
konuya dair elle yazılmış ya da matbaada basılmış sahifelerden ibaret yaprakların,
bir arada birleştirilmesi ile meydana getirilen, okumaya mahsus ciltli ya da
ciltsiz eser” değildir.
Kitap, İstediği
zaman insana bilgi ve yön veren, istemediği zaman odaları süsleyen bir araçtır.
Kitap, İçinde,
gerçeklerin, rivayetlerin, haberlerin, fikirlerin, inançların, duyguların
anlatılıp okunabildiği bir vasıtadır.
Kitap, İnsana
okumayı, yazmayı, görmeyi, konuşmayı, insanı, hayatı, evreni öğreten bir bilgi
hazinesidir.
Kitap, Okuyanlar
için ilmin / bilginin kaynağıdır.
Kitap, Kimilerine
göre bir eğlence, kimilerine göre yaşam amacı verir insana…
Din literatüründe Kitap: özellikle,
“İçinde kuşku ve çelişki olmayan” (2 /
Bakara / 2) Kuran ve tüm ilahi vahiylerin genel adı olmakla birlikte; genel
olarak “Kitap” ile kastedilen, Kuran’a
göre insanın önüne okunmak üzere konulan üç temel kitap yani, “Kâinat Kitabı”, “İnsan
Kitabı-insanın bizatihi kendisi” ve “Vahiy Kitabı”(Kuran) dır.
“Kitap” deyince, genel ve geniş anlamda, “Kâinat Kitabı”, “İnsan Kitabı” ve “Vahiy
Kitabı”(Kuran) olan kitapların hepsi algılanmalı ve öyle anlaşılmalıdır.
Kelime olarak, belirti, işaret, delil… gibi anlamlara
gelen ve “Yaradan” la “yaratılan” arası ilişkide anlamı olan, insanı “Tek ve
Mutlak Yaratıcı” (Allah) ya çeviren ve götüren aydınlık, ışık ve işaret olan “Ayet” de, Kuran’a göre,
sadece Kuran’ nın belirli parçaları olmayıp, aynı zamanda varlıklar ve olaylar
da dahil olmak üzere, insan ve kainat kitaplarının da parçalarıdır.
Ve Vahiy Kitabı
Kuran, İnananlar için bizatihi kendisi kılavuz olmasının yanında, “Kâinat
Kitabı” ile “İnsan Kitabı” nın gereğince okunup, bunlardaki “Ayetlerin” ve
“Sünnetullah” ın anlaşılıp, değerlendirilmesini kolaylaştıran bir ışıktır,
nurdur.
Sünnetullah da, Allah’ın “yol” ve “yasa”sı;
Varlığı yönetmede “Allah’ın Dilemesi”yle dilemedikçe, değişmez,
değiştirilemez, yöntemi, tarzıdır.
Kuran’da mevcut olan “Allahın emir ve yasakları” ve Allah’ın tüm âlemlerdeki
iş ve oluş dâhil tüm yarattıklarının “yaratılış” ve “yönetim” ini düzenleyen
“işleyiş” esasları ile insanlarca bilinen ve bilinmeyen, keşfedilmiş veya
keşfedilmemiş değişmez, şaşmaz, fiziksel, fizik ötesi, biyolojik, psikolojik,
sosyolojik vs. “Kâinat” ve ”insan” kitaplarının tüm “Varlık kanunlar”ı, “Sünnetullah” kapsamı içindedir.
B. ÜÇ TEMEL KİTAP:
Bu üç temel kitap (“Kainat Kitabı”, “İnsan Kitabı”
ve “Vahiy Kitabı” - Kuran), Doğru Bilginin (ilmin ve bilimin) de kaynağıdır. Bu kaynaklardan yararlanmak ancak “kitap” ta olandan haberdar olup,
Çalışan akıl ve gönülle bu bilgi kaynaklarını etkin kullanmakla mümkündür:
“Yeryüzünde (Kâinat kitabı) ayetler vardır görürcesine bilenler için.
Benliklerimizin ( insan kitabı ) içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?” (51/ Zariyat/ 20- 21)
“De ki: "Göklerde ve yerde (Kâinat ve insan kitaplarında) neler var / neler oluyor, bir bakın!" O ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.” (10/ yunus/ 101)
“Göklerin ve yerin melekûtuna (Kâinat ve insan kitaplarındaki ayetlere),
Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten
yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu Kur'an'dan sonra hangi hadise
/ söze iman ediyorlar?” (7/ Araf/ 185)
“Onlara ayetlerimizi ufuklarda (kâinat kitabı) ve öz benliklerinin içinde ( insan kitabı ) göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?” (41/ Fıssulet/ 53)
C. ZAN:
Bu üç temel kitaptan (“ Kainat Kitabı”, “İnsan Kitabı” ve “Vahiy Kitabı” - Kuran) herhangi birinde mevcut olan “Ayetler” ile delillendirilemeyen ve “Sünnetullah” ile açıklanamayan bir şey doğru bilgi (ilim ve bilim) değildir, “zan” dır:
“Neniz var sizin, nasıl
hüküm veriyorsunuz? Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi
görüyorsunuz? Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz. Yoksa sizin
lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne
hükmederseniz oluverecek! Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?"
Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler,
çağırıversinler ortaklarını!”
(68. sure (KALEM) 36-41. ayet)
“İçlerinde ümmî olanlar da
vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece hayal ve kuruntu bilirler. Onlar yalnız
sanıya saplanırlar.” (2.
sure (BAKARA) 78. ayet)
Zan, gerçek
değildir. Zan, ilim ve bilim ürünü değildir. Zan, ferasetten (kalp gözünün
uyanıklığından doğan yüksek sezgi) de değildir; Zan, “vehim, şüphe,
ihtimaldir.”
“Mesela yüzde bir
ihtimali olan şeye vehim, yüzde ikiden yüzde elliye kadar ihtimali olan şeye
şüphe, yüzde elliden sonraki ihtimallere de zan denilir. Yüzde doksan ihtimalin
üstündeki zanna zann-ı galip, yüzde yüz ihtimale ise ilim deniliyor.” (Ülken, H.
Z. T.C. Düşünce Tarihi, İst. 1966, 2/57)
Zan, Delilsiz Kanaat
ifadesi olarak, sanmak, bilmek ve itham etmek manalarına geldiği gibi, sezmek
ve şüphe manalarında da kullanılır. Birini iyi sanma, iyi zannetmeye hüsn-i
zan; kötü fikir besleme ve kötü sanmalara da su-i zan denilmektedir.
1. ZAN; İLME BİLME DAYANMAKSIZIN TAHMİN ETMEKTİR, DELİLSİZ KİŞİSEL KANAT BİLDİRİMİDİR. ZAN, HAKTAN / GERÇEKTEN BİR ŞEY, HER HANGİ BİR DOĞRU BİLGİ / HABER KAZANDIRMAZ:
“Şöyle
dedi: "Bu, rivayet edilerek gelen bir büyüden başka şey değil."
"İnsan sözünden başka bir şey değil bu." (74. sure (MÜDDESSİR) 24-25. ayet )
“Bunlar, sizin ve
atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir
kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere
uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.”
(53. sure (NECM) 23. ayet)
“O âhirete inanmayanlar,
meleklere mutlaka dişilerin adlarını takarlar. Onların bu konuda hiçbir bilgisi
yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey
kazandırmaz.” (53. sure (NECM) 27-28. ayet)
“Biz şu göğü ve yeri ve
ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların
sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş yüzünden!” (38. sure (SÂD) 27. ayet)
“Gözünüzü açın! Göklerde kim
var yerde kim varsa Allah'ındır! Allah'ın yanında başka şeylere yalvaranlar,
ortak koştuklarına uymuyorlar / Allah'ın yanında ortaklara yalvaranlar neyin
ardı sıra gidiyorlar? Onlar sadece sanıya uyuyorlar ve onlar sadece
saçmalıyorlar.” (10. sure
(YÛNUS) 66. ayet)
“Allah çocuk edindi!"
dediler. Hâşâ! Allah bundan arınmıştır! O Ganî'dir, hiçbir şeye muhtaç olmaz!
Göklerdekiler de yerdekiler de O'nundur. Elinizde, söylediğinize ilişkin hiçbir
kanıt yok. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?” (10. sure (YÛNUS) 68. ayet)
“Dediler ki: "Şu dünya
hayatımızdan başkası yok. Ölüyoruz, diriliyoruz. Bizi zamandan başkası helâk
etmiyor." Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Sadece sanıda
bulunuyorlar.” (45. sure
(CÂSİYE) 24. ayet)
2. TOPLUM İÇİNDE BELLİ BİR ÇOĞUNLUK BİR KİTABA DAYANMAKSIZIN DELİLSİZ KONUŞUYORSA, O ÇOĞUNLUĞUN İTTİFAK ETTİKLERİ MÜŞTEREK ZANLARI, SIRF ÇOĞUNLUK OLDUKLARI SEBEBİYLE DOĞRU OLARAK KABUL EDİLEMEZ. ÇOĞUNLUĞUN İTTİFAKI (İCMA), “KİTAP” A UYMADIKÇA DELİL DEĞİLDİR:
“Yeryüzündeki insanların
çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar
onlar ve sadece saçmalarlar.”
(6. sure (EN'ÂM) 116. ayet)
3. ATALARIN, GELENEĞİN, TOPLUMUN GEÇMİŞİNDEN GELEN UYGULAMALAR BİR KİTABA DAYALI DELİLDEN YOKSUNSA, ZANDIR. SORGULAMASIZ OLARAK, SIRF GELENEĞİN ÖYLE OLMASI BİR ŞEYİN DOĞRULUĞUNA DELİL OLAMAZ:
“Şirke batanlar şöyle
diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız.
Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya
kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız
bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz
siz." (6. sure
(EN'ÂM) 148. ayet)
“Onlara, "Allah'ın
indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde
bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor,
doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!... O küfre sapanların durumu,
bağırıp çağırma dışında bir şeyi işitmeyen varlıklara haykıranın durumuna
benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akıllarını işletemez
onlar.” (2. sure (BAKARA) 171. ayet)
4. “KİTAP”TAKİ AYETLERİN YORUMLANMASINDA “SÜNNETULLAH” IN İŞLEYİŞİNE UYMAYACAK ŞEKİLDE YAPILAN VE İNSANLARIN BİREYSEL SEÇİM VE TERCİHLERİNE BAĞLI OLAN “ÇIKARIMLAR” (VARILAN SONUÇLAR), O KİŞİYİ BAĞLAYAN ZANNIDIR. “HAK SÖZE BATIL YORUM” DELİL KABUL EDİLEMEZ:
“Bir de dediler ki:
"Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri
yoktur. Sadece saçmalıyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 20. ayet)
“Şirke batanlar şöyle
diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız.
Hiçbir şeyi haram da yapmazdık…"(6. sure (EN'ÂM) 148. ayet)
5. DUYU ORGANLARI İLE ALGILANANIN DIŞINDA KALAN “GAYB”A AİT
KONULARDA DA, DELİLİ “KİTAP” TA OLMAYAN SONUÇLARA VARMAK; GAYB HAKKINDA ATIP
TUTMAK ZANDIR:
"Üç kişiydiler,
dördüncüleri köpekleriydi." diyecekler. Şunu da diyecekler: "Beş
kişiydiler, altıncıları köpekleriydi." Gaybı taşlamaktır / bilinmeyen şey hakkında
atıp tutmaktır bu. Şöyle de derler: "Yedi kişidirler, sekizincileri de
köpekleridir." De ki: "Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Onlar
hakkında bilgisi olan, çok azdır." O halde, onlar hakkında yüzeysel bir
tartışma dışında hiçbir çekişmeye girme. Onlar hakkında, konuşup duranlardan
hiç kimseye bir şey sorma.” (18.
sure (KEHF) 22. ayet)
“İşte Meryem'in oğlu İsa
budur! Hakkında kuşku ve çelişmeye düştükleri şeyin doğrusu bu sözdür.” (19. sure (MERYEM) 34. ayet)
“Daha önce inkâr etmişlerdi
onu. Gayba taş atıp duruyorlardı o uzak yerden.”
(34. sure (SEBE') 53. ayet)
6. ZANDAN KAÇINMAK GEREKİR:
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın!
Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş
kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının!
Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.” (49. sure (HUCURÂT) 12. ayet)
“Onların çoğu sanıdan başka
bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade
etmez. Allah, onların yaptıklarını iyice bilmektedir” (10. sure (YÛNUS) 36. ayet)
“Hakkında bilgin olmayan
şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu
tutulacaktır.” (17. sure
(İSRÂ) 36. ayet)
7. ZANLA HAREKET EDİLMEZ; SORGULAMA, TETKİK VE TAHKİK ESASTIR:
“Ey iman sahipleri! Özü sözü
bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin / delil
arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık
duyar hale gelirsiniz.” (49.
sure (HUCURÂT) 6. ayet)
“Çünkü yeryüzünde
debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır
dilsizlerdir.” (8. sure
(ENFÂL) 22. ayet)
8. ZAN, CEHALET (BİLGİSİZLİK) SEBEBİYLEDİR VE AYNI ZAMANDA
CEHALETİN DE SEBEBİDİR.
Zan üzerine inanç / itikat inşa etmek ve iş görmek,
körü körüne, çoğunluğa uymak ve atalara (geleneğe) uymak gibi bir kolaycılığa
kaçarak, “Sorgulama Yetersizliği”ne düşmektir ki neticeten “Doğru bilgi (İlim /
bilim) kaynaklarından yararlanmamak ve bu bilgi kaynaklarını etkin
kullanmamaktan doğan cehalet sebebiyledir.
Aklı arzuların güdümüne sokmak gibi, “Zanna
uymak”, da tek başına, sorgulama yetersizliğinden kaynaklanan bir cehalet türü
olmasının yanında, “Bilgi Edinme Yolu” olarak hep bu yolun seçilmesi ve
devamlı “Sorgulama yetersizliği ve Bilgi
vasıtalarını etkin kullanmak” yönteminin kullanılması halinde, cehaletin ve
cahil(bilgisiz) kalmanın da bizzat sebebidir.
D. AKIL, AKLI VE GÖNLÜ ÇALIŞTIRMAK:
1. ZANDAN KURTULMANIN YOLU; “BİLGİ KAYNAKLARINI ETKİN KULLANMAK” TIR:
“Hayır, iş, sandıkları gibi
değil! O bir öğüt verici / bir düşündürücüdür. Dileyen düşünür onu, öğüt alır.”
(74. sure (MÜDDESSİR)
54-55. ayet)
“Yemin olsun ki, biz,
Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!”
(54. sure (KAMER) 17,22,32,40. ayet)
“Ancak gereğince dinleyenler
çağrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecektir, sonra O'na
döndürülecekler.” (6. sure (EN'ÂM) 36. ayet)
“De ki: "Düşünün bakalım;
Allah, işitme gücünüzü, gözlerinizi alsa, kalpleriniz üzerine mühür bassa,
Allah'tan başka hangi ilah onları size geri verecek?" Bak nasıl türlü
türlü açıklıyoruz ayetleri, yine de yüz çeviriyorlar!” (6. sure (EN'ÂM) 46. ayet)
“Onlara şunu söyle: "Ben
size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben
bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara:
"Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" (6. sure
(EN'ÂM) 50. ayet)
“Onlar ki, sözü dinler de en
güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır,
akıl ve gönül sahipleri.”
(39. sure (ZÜMER) 18. ayet)
“Yaratan, yaratmayana benzer
mi? Hiç düşünmüyor musunuz?” (16.
sure (NAHL) 17. ayet)
“Allah sizi annelerinizin
karınlarından çıkardı, hiçbir şey bilmiyordunuz; şükredebilesiniz diye size
işitme gücü, gözler ve gönüller verdi.” (16. sure (NAHL) 78. ayet)
“Ve Âdem'e isimlerin tümünü
öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber
verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz." Dediler ki:
"Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim.
Sen, yalnız sen Alîm'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm'sin, her şeyin
bütün hikmetlerine sahipsin." Allah buyurdu: "Ey Âdem, haber ver
onlara onların adlarını." Adem onlara onların adlarını haber verince,
Allah şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin
gaybını en iyi bilenim. Ve ben, sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi
de en iyi biçimde bilmekteyim." (2. sure (BAKARA) 31-33. ayet)
“O, hikmeti dilediğine
verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş
demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz.” (2. sure (BAKARA) 269.)
“Onlara, güven yahut korkuya
ilişkin bir haber ulaştığında onu hemen yaydılar. Oysaki onu resule ve
içlerindeki sorumluluk sahiplerine götürmüş olsalardı, aralarındaki okuyup
araştırarak hüküm çıkaranlar, onu elbette bileceklerdi. Eğer Allah'ın lütuf ve
rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız/pek az işiniz hariç şeytanın ardı sıra
giderdiniz.” (4. sure
(NİSA) 83. ayet)
“Ey iman sahipleri! Özü sözü
bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin / delil
arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık
duyar hale gelirsiniz.” (49.
sure (HUCURÂT) 6. ayet)
2. AKLINI VE GÖNLÜNÜ İŞLETİP ÇALIŞTIRANLARA, İŞARETLER /
İBRETLER VARDIR:
“Şu bir gerçek ki göklerin
ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların
yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla,
ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgârların
bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete
memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız
izler-işaretler-ibretler vardır.” (2. sure (BAKARA) 164. ayet)
“Ey aklı ve gönlü
işleyenler, kısasta sizin için hayat vardır. Bu sayede korunmanız
umulmaktadır.” (2. sure
(BAKARA) 179. ayet)
“…İyilik olarak yaptığınızı
Allah bilir. Azık edinin. Hiç kuşkusuz azığın en güzeli takvadır. Ey akıl ve
gönül sahipleri, benden korkun.” (2. sure (BAKARA) 197. ayet)
“Kitap'ı sana indiren O'dur:
Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer
ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk
bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece
müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de
ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin
katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince
düşünemez.” (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 7. ayet)
“Şu bir gerçek ki, göklerin
ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklını ve
gönlünü işletenler için çok ibretler vardır.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 190. ayet )
“De ki: "Pisin çokluğu
seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül
sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz." (5. sure (MÂİDE) 100. ayet)
“Yemin olsun ki, resullerin
hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu
Kur'an, uydurulacak bir hadis / bir söz değildir; aksine o, önündekini
tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir
kılavuz ve bir rahmettir.” (12.
sure (YÛSUF) 111. ayet)
“Rabbinden sana indirilenin
hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü
işleyenler düşünüp ibret alır.” (13. sure (RA'D) 19. ayet)
“İşte bu, onunla
uyarılsınlar, Allah'tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü
işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.” (14. sure (İBRÂHİM) 52. ayet)
“Hiç kuşkusuz, bunda,
işaretlerden anlam çıkaranlar için ibretler vardır.” (15. sure (HİCR) 75. ayet)
“Hurmalıkların
meyvelerinden, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde
edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize
vardır.” (16. sure (NAHL)
67. ayet)
“Yiyin, hayvanlarınızı yayıp
otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için ibretler vardır.” (20. sure (TÂHÂ) 54. ayet)
“Kendilerinden önceki
nesillerden nicelerini helâk etmemiz onları yola getirmedi mi? Onların
yurtlarında / barınaklarında dolaşıp duruyorlar. Akıl sahipleri için bunda
elbette ibretler vardır!” (20.
sure (TÂHÂ) 128. ayet)
“Yemin olsun, şeytan,
içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?” (36. sure (YÂSÎN) 62. ayet)
“Kutsal / bereketli bir
Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt
alabilsin temiz özlüler.” (38.
sure (SÂD) 29. ayet)
“Böyle birisi; gece
saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan,
Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle
bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret
alır." (39. sure
(ZÜMER) 9. ayet)
“Görmedin mi, Allah gökten
bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla
çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış
görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül
sahipleri için mutlak bir ibret var.” (39. sure (ZÜMER) 21. ayet)
“Akıl ve gönül sahipleri
için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır o.” (40. sure (MÜ'MİN) 54. ayet)
“Allah onlar için şiddetli bir azap hazırladı.
Artık Allah'tan korkun, ey iman etmiş akıl ve gönül sahipleri! Allah size bir
Zikir/bir uyarıcı/bir düşündürücü indirmiştir.” (65. sure (TALÂK) 10. ayet)
3. ANCAK AKIL VE KALP / GÖNÜL İŞLETİLEREK “KİTAP” BİLGİSİNE SAHİP OLUNUR:
“Sana
uyuşturucuyu/şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir
günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü
yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de
soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü
olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." İşte Allah, ayetleri size
böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.” (2. sure (BAKARA) 219. ayet)
“Herhangi biriniz ister mi
ki; altından ırmaklar akan, içinde her tür meyvesi olan, hurmalardan,
üzümlerden oluşmuş bir bahçesi bulunsun, kendisinin güçsüz-çaresiz yavruları da
olsun ve bu haldeyken üstüne ihtiyarlık çöksün, tam bu sırada o bahçeye alevli
bir bora isabet etsin de bahçe, baştanbaşa yansın. Allah size ayetleri işte bu
şekilde açıklıyor ki, inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz.” (2. sure (BAKARA) 266. ayet)
“Aklı ve gönlü işletenler o
kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin
ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen
bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 191. ayet)
“Dileseydik onu, o ayetlerle
yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu
köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline
bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte
budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler.” (7. sure (A'RAF) 176. ayet)
“Şu iğreti hayatın durumu
gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve davarların yedikleri yeryüzü
bitkisi onunla karışmıştır. Nihayet toprak, takılarını kuşanmış, süslenmiştir.
Toprağın sahipleri onun üzerinde egemen olduklarını sanmaktadırlar. Tam bu
sırada emrimiz ona gece veya gündüz ulaşmıştır. Ve onu, sanki dün yerinde
yokmuş gibi biçip atmışızdır. Derin derin düşünen bir topluluk için ayetleri
böyle ayrıntılı olarak veriyoruz.” (10. sure (YÛNUS) 24. ayet)
“Allah odur ki, gökleri
direksiz yükseltmiştir; görüyorsunuz onları... Sonra arş üzerine egemen
olmuştur. Güneş'i ve Ay'ı da boyun eğdirmiştir. Bunların tümü belirlenmiş bir
vakte kadar akar dururlar. Oluşu yönlendirir, çekip çevirir O... Ayetleri birer
birer gözler önüne serer ki, Rabbinize kavuşacağınıza açık seçik inanasınız.
Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O'dur.
Bütün meyvelerden kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze
sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için
elbette ayetler vardır.” (13.
sure (RA'D) 2-3. ayet)
“O suyla sizin için ekin,
zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyveler bitirir. Hiç kuşkusuz,
bunda, derin derin düşünen bir toplum için gerçek bir mucize vardır. Geceyi,
gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize vermiştir. Yıldızlar da O'nun emriyle
bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda, aklını çalıştıran bir topluluk için
elbette ibretler vardır. Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit renklerde başka
şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum
için elbette bir mucize vardır.” (16. sure (NAHL) 11-13. ayet)
“Açık delillerle, kitaplarla
gönderdik. Sana da bu zikiri / Kur'an'ı vahyettik ki, kendilerine indirileni
insanlara açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.” (16. sure (NAHL) 44. ayet)
“Sonra, meyvelerin her
türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun
karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda
şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize
var.” (16. sure (NAHL)
69. ayet)
“Ey insanlar! Ölümden sonra
dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi
bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan/döllenmiş bir
karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından
yarattık ki, size açık seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen
bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak
çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla
birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden
sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor.
Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu
indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel / bereketli çiftten bir şeyler
bitirir. Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltiyor
ve O, her şey üzerinde kudretiyle egemendir.” (22. sure (HAC) 5-6. ayet)
“Sözü
gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına
gelmeyen bir şey geldi diye mi? Yoksa resullerini
tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 68-69. ayet)
“Kendi
benliklerinin içinde olup bitenleri de mi düşünmediler! Allah gökleri,
yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak üzere ve belirlenmiş bir süreye bağlı
olarak yaratmıştır. Şu da bir gerçek ki, insanlardan çokları Rablerine
kavuşmayı gerçekten inkâr ediyorlar.” (30. sure (RÛM) 8. ayet)
“Onun ayetlerinden biri de
sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye
nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için
elbette ayetler vardır.” (34.
sure (SEBE') 46. ayet)
“Allah, canları, ölümleri sırasında alır,
ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini
alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice
düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (39. sure (ZÜMER) 42. ayet)
“Göklerde ne var, yerde ne
varsa tümünü, O'ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin
derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.” (45. sure (CÂSİYE) 13. ayet)
“Eğer biz bu Kur'an'ı bir
dağın üzerine indirseydik, her halde sen onu huşû ile boynunu bükmüş, çatlayıp
yarılmış görürdün. Biz bu örnekleri insanlara hep veriyoruz ki, inceden inceye
düşünebilsinler.” (59.
sure (HAŞR) 21. ayet)
“İnsan, neden yaratılmış
olduğuna bir baksın!” (86.
sure (TÂRIK) 5. ayet)
“Bakmıyorlar mı o deveye,
nasıl yaratıldı! Ve göğe ki, nasıl yükseltildi! Ve dağlara ki, nasıl dikildi!
Ve yere, nasıl yayılıp döşendi!” (88. sure (ĞÂŞİYE) 17-20.
ayet )
4. ÖNKOŞUL OLARAK AKLINI VE GÖNLÜNÜ İNANMAMAYA ŞARTLANDIRANLAR, “KİTAP”TAKİ HAKKI / GERÇEĞİ GÖRMEZ, İŞİTMEZ VE İNKÂR EDERLER. BU ONLARIN SEÇİM VE TERCİHLERİ SEBEBİYLEDİR:
“İçlerinde sana kulak
verenler de vardır. Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de
akıllarını kullanmıyorlarsa!” (10. sure (YÛNUS) 42. ayet)
“Allah'ın izni olmadıkça
hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine
bırakır.” (10. sure
(YÛNUS) 100. ayet)
5. “KİTAP” BİLGİSİNİ BİR KENARA ATIP, DÜŞÜNMEKSİZİN, KENDİ DUYGU VE ARZUSUNUN (HEVA) PEŞİNDE KOŞAN, HÜR İRADESİYLE YAPTIĞI BU TEMEL SEÇİM VE TERCİHİ İLE ZARARDADIR:
“İnsanlara iyiyi ve güzeli
emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de Kitap'ı okuyup
durmaktasınız. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (2. sure (BAKARA) 44. ayet)
“Yemin olsun, onlara, size
vermediğimiz imkân ve kudreti vermiştik. Onlar için işitme gücü, gözler ve
gönüller oluşturmuştuk. Fakat işitme güçleri de gözleri de gönülleri de
kendilerine hiçbir yarar sağlamadı / kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı;
çünkü ayetlerimize karşı direniyorlardı. Ve alaya aldıkları şey, onları kuşatıp
sardı.” (46. sure (AHKAF)
26. ayet)
“Kendisinin ilahı olarak
kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine
saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde
çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret
almıyor musunuz?” (45.
sure (CÂSİYE) 23. ayet)
E. SONUÇ:
Nasipse, “Doğru Bilgi Kaynakları” nın kullanılmasına imkân
ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, bundan sonraki bir dizi yazımla,
Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap” bilgisini, zandan azade, aklını ve gönlünü
işleten “Nasip Sahipleriyle”
paylaşacağım, İnşallah.
Allah’ın Selam, Rahmet, Bereket
ve Lütfu, düşünüp ibret alanların ve dileyenlerin üzerine olsun.
M. Kemal ADAL.
"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim
kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese
gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4.
sure (NİSA) 85. ayet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder