A. VAHİY NEDİR?Gönül Dostum, Sayın Ahmet Akyol’ un incelemesi ile konuya giriş yapmak istiyorum: |
“Vahiy, dinde, kutsal ya da tanrısal gerçekliğin insanlara
açıklanmasıdır. Farklı geleneklerde değişik biçimlerde olabilmesine karşın
tüm dinlerin temel öğelerinden birini oluşturur.
Kutsal olanla olmayan arasındaki ayrımı vurgulayan dinlerde vahiy,
tanrısal iradenin bir insan aracılığıyla iletildiği, tarih içinde
gerçekleşmiş bir olay olarak görülür. Bu vahiy için genellikle “Peygamberi vahiy”
adı kullanılabilir.
Zerdüşt’ün kehanete dayalı sözleri
ve öğretileri peygamberi vahyin örneği sayılabilir.
Hıristiyanlıkta vahiy, Tanrı’nın sözü ve edimleriyle tarih içinde kendini açıklaması biçiminde,
çok geniş kapsamlı tanımlanır. Buna göre peygamberler ve kilise önderleri
gene Tanrı’ dan gelen bir esinle vahye tanıklık ederek onu kutsal metinlere
aktarmışlardır.
Kuran’da insanlara inen vahyin üç biçiminden söz edilir.
Vahyin birinci biçimi, bir insanın kalbine bir anlamın ansızın telkin edilmesidir. Buna
gizli vahiy (Vahy-i Hafi) ya da içsel vahiy ( Vahy-i deruni) denir. Vahyin bu
biçimi tüm insanlar için söz konusu olabilir.
İkinci biçimi, bir perde arkasından iletilen vahiydir. Rüya, keşif ve ilham vahyin bu türüne
girer. Bu vahiy de tüm insanlar için geçerlidir.
Üçüncü biçimi ise vahyin bir melek aracılığıyla (Cebrail) sözcükler
halinde indirilmesidir. Bu vahyin en yüksek ve güvenilir biçimidir ki yalnız peygamberler
için söz konusudur.
Genelde, “Vahiy” sözcüğü, sadece peygamberlere gelen tebligatı anlatmak için kullanılmaktadır.
Oysa bu sözcük, Arabistan’da, Hz. Muhammed’in henüz vahiy almadığı
zamanlarda, yani İslâmiyet öncesinde, putperestlik döneminde hatta çok daha
eski çağlarda da kullanılıyordu.
Genellikle
sanatçılar “ilham”, din adamları “vahiy” ve filozoflar “sezgi” terimini
kullanırlar.
“İLHAM”, dışarıdan gelen bir
tesirin kişinin zihninde belirmesidir.
“VAHİY”
ise kişiye gelen ilhamın dışarılaştırılmasıdır, yani vahiy tarzında görünen
şey, ilk olarak içte ilham tarzında oluşur. Daha açık ifadeyle, “ilham” söz,
yazı vs. ile dışarılaştığında “vahiy” adını alır. Metapsişikçiler ise buna
“ruhsal tebligat” adını verirler.
Kuran-ı Kerim’in Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla inişi, İslâmî kaynaklara
göre şöyledir:
Hz.
Muhammed, 40 yaşına yaklaştığı sıralarda giderek dünya uğraşılarına daha az
önem vermeye, yalnızlığı ve tefekkürü daha çok sevmeye başlamıştı.
O
dönemde bazı Mekkeliler, şehre birkaç kilometre uzaklıktaki sarp ve yalçın
bir dağ olan Hira Dağı’ na çıkıp
inzivaya çekilirlerdi.
Arap
adetlerine göre kan dökmenin ve savaşın yasak olduğu “Haram aylarında” Hz. Muhammed de, Hira
Dağı’ndaki bir mağaraya çekilmeye başladı. Orada mutlak sessizlik
içinde derin düşüncelere dalıyordu. İşte vahiy ve Peygamberlik ona, bu inziva
sırasında geldi.
İnanışa göre: “ 610 yılında bir gün, Hz. Muhammed Hira Dağı’nda, her zamanki gibi
sessizlik ve karanlık içinde bulunmaktayken parlak bir ışık gördü, kendini
kaybetti. Bir melek ona, ‘Ey Muhammed! Ben
Cebrail’im, sen de Allah’ın elçisi. Oku! ‘ dedi. Hz. Muhammed, ‘Ben okuma
bilmem’ cevabını verdi. Bunun üzerine melek, onu üç kez kucaklayıp şiddetle
sıktı ve ilk sözünü üç kez tekrarladıktan sonra Hz. Muhammed de melekle
birlikte Alak suresinin ilk beş ayetini tekrarladı.”
“Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir aşılanmış
yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı)
öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”
(Alak/ 1-5)
Bu surede okumanın, öğrenmenin
üstünlüğü, insanın yaradılışı, kalemin özelliği, bunların insana Allah’ın
ihsanı olduğu, insanın bunları düşünmesi, gereği anlatılır.
Bu ilk
yüce temas transı sırasında Hz. Muhammed’in fiziksel bedeni yere yıkılmıştı;
trans sırasında kendinde değildi. Kendine geldikten sonra mağaradan çıkıp eve
dönerken yolda Cebrail’in “Ey Muhammed, sen
Allah’ın elçisisin, ben de Cebrail” sözlerini tekrar duydu fakat
etrafında bu sesin sahibi olabilecek kimse yoktu.
Hira
Dağı’ndaki inziva sırasında gelen ilk vahiyden sonra, bitkin bir halde ve
ürpertiler içinde evine dönen Hz. Muhammed yatağına yatmış ve eşi Hatice’ye, “Beni
örtün” demişti. Korku ve dehşet içindeydi ama olup biteni eşiyle
paylaşmak istiyordu. Biraz dinlendikten sonra başından geçenleri eşine
anlattı.
Hz.
Muhammed’in anlattıklarını dikkatle dinleyen Hatice, onun iyi bir insan
olduğunu, kendisine hiçbir kötülük gelmeyeceğini söyleyip kocasına güven ve
cesaret verdi. Hatice daha sonra durumu kendi amcasının oğlu Varaka bin
Nevfel’e bildirdi. Varaka bin Nevfel,
İncil ve Tevrat’ ı okumuş ve eski kutsal metinleri Arapça’ya çevirmiş bilgili
bir kimseydi. Hz. Muhammed’in başından geçenleri dinleyince Hatice’ye şöyle
dedi: “Git ona söyle, yüreğini geniş tutsun.
Ona gelen melek gerçekten Cebrail’dir.”
Amcasının
oğlu Varaka’nın sözlerini de aktararak peygambere güven veren Hatice,
böylelikle onun bir peygamber olarak yolunda ilerlemesine cesaret vererek,
onun yaşamının dönüm noktalarında önemli bir rol oynamıştı.
Vahiy kelimesi Kuranı Kerim’ de pek çok yerde geçmektedir. Örneğin:
“Şehirlerin
anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe
olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kuran
vahyettik.” (Şûra/ 7)
“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından
konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder.” (Şûra/ 51)
“İşte
böylece sana da emrimizle Kuran’ı vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir
bilmezdin.” (Şûra/ 52)
“Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve
her göğe görevini vahyetti. (Fussilet/12)
“İşte o gün Rabbinin vahyetmesiyle bütün haberlerini
anlatır.” ( Zilzâl/ 5)
“Hani havarilere ‘Bana ve peygamberlerime iman edin’
diye vahyetmiştim.” ( Maide/ 111)
“Hiç
korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden
biri yapacağız, diye vahyettik.” (Kasas/ 7)
(Ahmet
AKYOL, 5 Ocak 2013)
|
B. KUR’AN’DA, VAHİY ALAN HER KİŞİ PEYGAMBER DEĞİLDİR.
“Havarilere
şunu vahyetmiştim:
"Bana ve resulüme iman edin." Şöyle demişlerdi: "İman ettik, sen de
tanık ol ki biz, müslümanlarız / Allah'a teslim olanlarız!" (5 / Maide
/111)
1. Örneğin: 5 / Maide / 111 ayetindeki “Vahiy” lafzı, Havarilerin Peygamberliğine delil değildir:
Çünkü
Ancak Elçi Melek (Cebrail) Vasıtası ile Vahiy Alan İnsanlar
Peygamberdirler. Allah’ın doğrudan
insanlara Sünnetullah’ ı gereği olarak vahyettiği ise ilhamdır / Esindir.
Çünkü:
“Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur. “ (42 / Şura / 51)
42. sure (ŞÛRÂ) 51. ayet lafzıdan benim anladığım şudur:
2. Allah (peygamber olsun veya olmasın) her hangi bir insanla şu yollarla konuşur. (Emir ve yasaklarını duyurur):
a) Vahiy (kalbe indirme) yoluyla (ilham aracılığıyla):
(1) Daha önceden elçi melek aracılığı ile korumalı olarak kendisine bir vahiy indirdiği peygamberin elçi melek aracılığı olmadan, doğrudan kalbine verdiği ilhama "hadisi kutsi" denir.
(2) Sıradan insanın kalbine indirdiği ve korumasız olarak sonuçlarını Sünnetullah (Allah’ın yol ve yasası) gereği olarak insanın seçim ve tercihine bıraktığına da "İlham" denir.
b) Bir perde arkasından seslenerek. İnsanın gördüğü bir varlıkta
"tecelli ederek" o varlıktaki tecellisinin duyurmasıyla:
"İşte
resuller! Biz onların bazısını bazısına
üstün kılmışızdır. Allah, onlardan
bazısıyla konuşmuştur.." (2 / Bakara / 253)
"...Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz söylemişti."
(4 /
Nisa / 164)
Musa,
bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu:
"Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu
dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi
dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette
yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce
varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben." Allah buyurdu:
"Ey Musa! Ben, gönderdiğim vahiylerle, konuşmamla seni seçip yücelttim.
Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol." (7 / Araf / 143 -144)
“Ona Tûr'un sağ
tarafından seslendik. Onu, fısıldaşan kimse kadar yaklaştırdık.“ (19
/ Meryem / 52)
“Hani,
bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti: "Bekleyin! Gözüme bir ateş
ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm, yahut onun üzerinde
bir kılavuz bulurum." Onun yanına geldiğinde kendisine "Mûsa!" diye
seslenildi. "Benim ben, senin Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal
vadide, Tuva'dasın." "Ve ben seni seçtim; o halde vahyedilecek olanı
dinle!" "Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O
halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine
getir." "Kuşku duyma ki o saat gelecektir. Onu neredeyse gizleyeceğim
ki, her benlik gayretinin karşılığını elde etsin." "O halde ona
inanmayıp keyfi peşinde giden, seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan
olursun." (20 / Taha / 10 - 16)
“Oraya vardığında
o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle
seslenildi: "Ey Mûsa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!" (28
/Kasas / 30) vb…
c)
Bir Resul / Elçi melek (Cebrail)
gönderir de kendi izniyle dilediğini korumalı olarak, o toplumun diliyle konuşan ve o toplum
içinde seçilmiş resulünün / elçisinin
–Peygamberlerinin- kalbine indirir / vahyeder (Risalet / elçilik - peygamberlik ile):
“De ki: "Kim Cebrail'e - ki o, Allah'ın izniyle
Kur'an'ı kendinden öncekini doğrulayıcı, insanlara yol gösterici ve müjde
olarak senin kalbine indirmiştir - düşman kesilirse, “ (2 /Bakara /
97).
Peygamber
olarak seçtiği insanlara Kendi izniyle vahyeden (kalbine indiren) bir
resul / elçi melek (Cebrail’i) göndermek suretiyle ve peygamberlerini / resullerini
tebliğ ile görevlendirerek, dilediğini vahyeder. Bu vahiy sadece peygamberlere
gelir ama, tüm alemler / insanlık içindir.
Sünnetullah’ın
bu uygulamasında Allah'ın mesajı, Allah'ın korumasındadır.
Kur’an’ın
tamamı Hz. Muhammed’e, Allah’ın izni ile, elçi melek Cebrail vasıtasıyla
korumalı olarak vahyedilmiştir / indirilmiştir
3. Son Peygamber Hz. Muhammed’in vefatından sonra Risalet (elçilik – peygamberlik) görevi, kıyamete kadar nasıl yapılacaktır?
"Hiç kuşkusuz, o zikiri / Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz." (15 / Hicr / 9 )
Bu sebeple
de peygamberlerin arkasının Son peygamber Hz. Muhammed’den sonra kesilmesiyle
“Risalet” görevi Allah’ın korumasındaki, en son” Korumalı Vahiy Kitabı” olan
KURAN tarafından yapılır ki, Orijinal
Arapça Kuran bu anlamda Allah’ın Resulü / Elçisidir.
Günümüzdeki Ana dilde Kuran Mealleri /
Çevirileri de, kişilerin kendi akıl ve gönülleriyle algılayıp, anlamaları ve
iman etmeleri halinde, “Günümüz toplumunun diliyle konuşan” Allah’ın Resulünün
resulleri / Allah’ın Elçisinin elçileridir.
4. Özetle:
Allah'ın inanan ve inanmayan
her insana söyledikleri ve gösterdikleri vardır. Bu Sünnetullah’ın gereği ve
sonucudur. Buna ilham (esin / esinlenme) denir ki bu kesinlikle peygamberlerin
kalbine resul melek (Cebrail) vasıtasıyla indirilen Allah mesajı, yani melek
aracılığı ile gönderilmiş, korunmuş "Vahiy" demek değildir. Öyle olsa
bütün insanlar "peygamber" olurdu.
Peygamberler,
Allah'ın elçi meleği Cebrail’in resullüğü ile (elçiliği ile), Allah mesajını
alan ve Allah’ın insanlara tebliğ ile görevlendirdiği insan resulleridir
(elçileridir). Seçilmiş Kullardır. Melek aracılığı ile Vahiy sadece ve yalnız
peygamberlere iner ve bu inen emir korunmuştur. Bu Vahiyler Peygamberin seçim
tercih ve anlayışlarına göre oluşmuş ve değiştirilmiş değillerdir. Allah’ın
maksadını o toplumun diliyle ifadesindeki lafzıdır.
Bu peygamberlerden ve ona indirilen “Kitap” tan öğrenilen Allah Mesajını başka insanlara ileten diğer sıradan mümin (inanmış) insanlar ise, "resulün resulünün resulleri..." dir. Şüphesiz bunlar peygamber değildir. Her insana olduğu gibi Allah bunlara da "İlham" verir.
Bunlar da Allah dostu, veli, âlim, şeyh, şıh vs. olarak nitelendirilseler de, bunların da İlettikleri Korunmuş Allah mesajının (ayetlerin) lafzı dışında kalan yorum ve söylemleri korunmuş değildir. Ayetlerin lafzı dışında kalan yorum ve söylemler, insanların seçim tercih ve anlayışlarının ifadesidir. Bu ifadeler, Allah’ın mutlak maksadını iletemeyebilir. Sadece yapan kişileri bağlayan yorumlarıdır.
Bu bağlamda Allah, canlı ve cansız tüm varlıklara vahyetmiştir ki bu, Kur’an’daki Elçi melek Cebrail aracılığı olmadan Vahiy konusudur.
C. ELÇİ MELEK CEBRAİL ARACILIĞI OLMADAN VAHİY
Allah İnsanlar dahil, canlı cansız tüm yarattıklarına vahyetmiştir
ama sadece peygamberlere İlahi kelamını
/ vahiy kitaplarını, elçi melek Cebrail
aracılığı ile (korumalı olarak) vahyetmiştir.
Elçi melek Cebrail aracılığı olmadan vahiy / ilham tüm varlıklarda var olan fıtratı ve
doğallığı ifade eder. Zira tüm böcek,
hayvan ve her kımıldayan canlı Kuran’ın vahiy / ilham dediği içgüdüsel bir güç
taşır. Cansız varlıklar için vahiy /
ilham, ilahi amaca uygun var ediliştir.
1. Tüm insanlara:
“Onlara, şu adamın haberini de oku: Kendisine ayetlerimizi vermiştik;
onlardan sıyrılıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihayet o, azgınlardan
oluverdi.” (7 / Araf /175)
“Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki, “ (91
/ Şems / 8) vb….
Sayın İhsan Eliaçık’tan bir
alıntı ile devam ediyorum:
“Dindarın dili, Kur’an’a paralel olarak her şeyi Allah
üzerinden anlatan bir dildir: “Allah yardım etti, Allah korudu; verilmiş
sadakamız varmış, Allah ile mazlumun arasında perde yoktur, Allah ‘Yürü ya
kulum’ dedi, Allah söyletti” vs. diye konuşur.
Gündelik hayatta çokça kullanırız; kimse bunu sorun etmez.
Fakat simsar, bu dilden misyon çıkarır. Örneğin profesyonelce “Bunu Allah ‘bana’ söyledi / yazdırdı” diyerek kendine özel hale getirip tekelleştirir.
Dindarınki anonim bir dildir. Sadece kendisine yönelik anlamaz. Havayı herkesin soluması gibi Allah’ı da herkesle konuşur görür. Nefes alıp verdiğimiz hava nasıl tek bir kişinin tekeline alınamazsa, ilahî nefes (konuşma / sesleniş) de tek bir kişinin tekeline alınamaz. Her meselenin Allah üzerinden anlatılması bu kavrayış nedeniyledir ki tamamen doğrudur.
Simsarınki ise kişiye özeldir, tekelcidir. Allah başkasıyla değil; sadece onunla konuşmuştur ve ona bunları özel olarak yazdırmıştır.
Dindar simsara adeta şöyle der: Allah her kuluna ilham eder, söyletir… Neden sadece sen?”
Gündelik hayatta çokça kullanırız; kimse bunu sorun etmez.
Fakat simsar, bu dilden misyon çıkarır. Örneğin profesyonelce “Bunu Allah ‘bana’ söyledi / yazdırdı” diyerek kendine özel hale getirip tekelleştirir.
Dindarınki anonim bir dildir. Sadece kendisine yönelik anlamaz. Havayı herkesin soluması gibi Allah’ı da herkesle konuşur görür. Nefes alıp verdiğimiz hava nasıl tek bir kişinin tekeline alınamazsa, ilahî nefes (konuşma / sesleniş) de tek bir kişinin tekeline alınamaz. Her meselenin Allah üzerinden anlatılması bu kavrayış nedeniyledir ki tamamen doğrudur.
Simsarınki ise kişiye özeldir, tekelcidir. Allah başkasıyla değil; sadece onunla konuşmuştur ve ona bunları özel olarak yazdırmıştır.
Dindar simsara adeta şöyle der: Allah her kuluna ilham eder, söyletir… Neden sadece sen?”
a) İlham ederek
İLHAM EDEREK: Vahiy “fısıldamak” demek olduğuna göre yani fısıldayarak, insanoğlunda
içsel bir ses oluşturarak, vicdanının sesini dinleterek konuşur. Ya da ilham
“yudumlamak” demek olduğuna göre yani suyu yudumlayarak içmemiz gibi yudum
yudum insanoğlunun içine ilham düşürerek, akıl ve fikir doğurarak, takvayı
ilham ederek konuşur. Konuşmanın bu
derecesi istisnasız her beşerde vardır.
“Demek ki insanoğlunun
içinde var olan iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa, gerçeğe, adalete ve merhamete
dair bütün doğal vahiyler / ilhamlar
(içsel sesler) Allah’tandır. “İster Allah deyin, ister Rahman bütün güzel
isimler O’nundur.” ayetinde geçtiği gibi, ister doğulu ister batılı, ister
güneyli ister kuzeyli, ister Müslüman ister Hıristiyan, ister Arap ister acem
“vicdandan gelen” her ses O’ndandır. Allah bu noktada istisnasız her insanla
“vicdanının sesi” yoluyla konuştu / konuşuyor. Fakat çoğu insan bunun farkında
değil. İçindeki bu sesi uyutmakta ve batıl bağımlılıklara kendini kaptırarak
köreltmekte, karartmaktadır.
Bize düşen birbirimize bu içsel sesi (potansiyeli) hatırlatmaktan (zikr) ibarettir. Yoksa kendi içsel sesimiz üzerine tekel kurup, “Başka kimsede yok, bu sadece bana özel” demek değil…
Kur’an’da “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” (Elestü birabbikum) diye
sorulup “Dediler ki evet” (Galu bela) diye cevap verilen diyalog,
Allah’ın insanoğlunun iç dünyası (ruhu, fıtratı, vicdanı) ile temsilî
konuşmasıdır. Her insanda var
olan bu fıtrî potansiyeli (doğal vahyi / ilhamı) hatırlatır.”
b) Perde gerisinden
PERDE GERİSİNDEN: Verâi’l-hicap gizli, gömülü,
saklı olanın içine girmek, derinine dalmak demektir. Dikkat edilirse evrende
her şey sanki bir perde ile örtülmüştür. İnsan bedende, tohum toprakta, meyve
ağaçta, civciv yumurtada, mineraller suda gizlidir. Ortalama insanlar bunları
yüzeysel görür. Fakat bu perdeyi aşıp, gerisine inebilenler orada işleyen
düzeni görürler, onun bilgisine ulaşırlar. Yeni mekanik düzenin bir mucidi,
evrenin şimdiye kadar gizli kalmış yönlerini ortaya çıkaran bir kâşif, güzel
bir senfoni yazan müzisyen vb. bunların tümü kendi alanlarında perde gerisine
inmiş kişilerdir. Allah onlarla da keşfettikleri şeyler yoluyla konuştu /
konuşuyor. Zaten “keşf” perdeyi kaldırmak demektir.
Din Simsarın dili ilk burada ortaya çıkar. Bazı insanlar birinci şıktaki doğal vahiy / ilhamdan öte, perde gerisine indiklerini, aradan perdeyi kaldırarak bazı şeyleri keşfettiklerini, kendilerine özel vahiy / ilham geldiğini söylerler ve bundan dolayı kendilerine özel bir misyon biçerek simsarlaşabilirler.
Bunu anlamak için perde gerisine inmenin yani keşfin test edilebilir olması gerekir. Yani perde gerisine indiğini iddia eden kişinin, aynı tecrübenin başkaları tarafından da tekrarlanabilir olduğunu ispat etmesi gerekir. Örneğin suyun 99 derecede kaynadığını, yer çekimi kuvveti olduğunu perde gerisine inerek (görünenin ötesine geçerek) keşfettiğini iddia eden birisi, aynı keşfi herkesin görebileceği şekilde ispat etmesi gerekir. İspat edemezse iddiası sadece kendini bağlar.
Aynı şekilde Allah ile perde gerisine inerek (keşf yoluyla) konuştuğunu ve kendisine bilgi verildiğini iddia eden birisi de, bunu, herkesin tecrübe edebileceği şekilde ispat etmesi gerekir. Aksi halde söylediği sadece kendini bağlar. Bunu peygamberlikten ayırmak için kelam kitaplarında “İlham, keşf ve rüya ‘dinde’ delil olmaz” denmiştir.”
Din Simsarın dili ilk burada ortaya çıkar. Bazı insanlar birinci şıktaki doğal vahiy / ilhamdan öte, perde gerisine indiklerini, aradan perdeyi kaldırarak bazı şeyleri keşfettiklerini, kendilerine özel vahiy / ilham geldiğini söylerler ve bundan dolayı kendilerine özel bir misyon biçerek simsarlaşabilirler.
Bunu anlamak için perde gerisine inmenin yani keşfin test edilebilir olması gerekir. Yani perde gerisine indiğini iddia eden kişinin, aynı tecrübenin başkaları tarafından da tekrarlanabilir olduğunu ispat etmesi gerekir. Örneğin suyun 99 derecede kaynadığını, yer çekimi kuvveti olduğunu perde gerisine inerek (görünenin ötesine geçerek) keşfettiğini iddia eden birisi, aynı keşfi herkesin görebileceği şekilde ispat etmesi gerekir. İspat edemezse iddiası sadece kendini bağlar.
Aynı şekilde Allah ile perde gerisine inerek (keşf yoluyla) konuştuğunu ve kendisine bilgi verildiğini iddia eden birisi de, bunu, herkesin tecrübe edebileceği şekilde ispat etmesi gerekir. Aksi halde söylediği sadece kendini bağlar. Bunu peygamberlikten ayırmak için kelam kitaplarında “İlham, keşf ve rüya ‘dinde’ delil olmaz” denmiştir.”
c) Kişiyi elçi seçerek:
KİŞİYİ ELÇİ SEÇEREK: Vahiy birinci şıkta kelime
anlamıyla ve ilham manasında kullanılırken burada ıstılahi (terim) anlamında
kullanılmaktadır. Vahyin / ilhamın en üst derecesidir. En üst derecede fıtrî /
doğal melekelerin tümü birden kendisinde uyananlar, insanların liderleri ve
rehberleri olurlar. Bu liderler insan hayatının dini ve dünyevi her alanında
görülürler. İstisnasız tümü aydınlanmaya ulaşırlar. Her biri kendi alanının
yıldızı (elçisi) haline gelirler. Peygamberin bunlardan farkı çalıştıkları
alanın farklı olmasıdır. Manevi tabipler olan peygamberlerin ilk ve asıl
fonksiyonu insanların manevi ve ahlaki hayatlarını yeniden kurmak ve
düzenlemektir.
Demek ki bu derecede vahiy insanın vicdan, akıl, gönül, yürek, kalp ve zihin kapasitesinin tümünün birden “taşması” sonucu ortaya çıkıyor. Bu durumda Allah, benliği genişleyen, iç dünyası taşan kişi ile ilişki kuruyor ve onun temiz vicdanı ve saf yürek temizliği üzerinden insanlığa sesleniyor. Peygamber bu sesleniş ile tarihin meydanına çıkıyor ve kendini peygamber olarak dünyaya tanıtıyor. İddiasının arkasında durarak gerekirse savaşıyor. Böylece peygamber tıpkı arı gibi “Rabbinin yollarında yürüyor” (Bkz: Allah beşerle nasıl konuşur- İ. Eliaçık,)
Demek ki bu derecede vahiy insanın vicdan, akıl, gönül, yürek, kalp ve zihin kapasitesinin tümünün birden “taşması” sonucu ortaya çıkıyor. Bu durumda Allah, benliği genişleyen, iç dünyası taşan kişi ile ilişki kuruyor ve onun temiz vicdanı ve saf yürek temizliği üzerinden insanlığa sesleniyor. Peygamber bu sesleniş ile tarihin meydanına çıkıyor ve kendini peygamber olarak dünyaya tanıtıyor. İddiasının arkasında durarak gerekirse savaşıyor. Böylece peygamber tıpkı arı gibi “Rabbinin yollarında yürüyor” (Bkz: Allah beşerle nasıl konuşur- İ. Eliaçık,)
Peygamberlere, kendilerine kitap
indirilen elçilere / resullere / nebilere,
ayrıca elçi melek Cebrail aracılığı ile (korumalı olarak) da vahiy indiğini
unutmayalım. (MKA)
Kur’an Ayetlerinin ışığında
görelim.
2. Musa Peygamber’in annesine:
Hani, annene
vahyedileni şöyle vahyetmiştik: "Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki,
benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir
sevgi bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin." (20 / Taha / 38 -39)
Mûsa'nın
annesine şunu vahyettik:
"Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu.
Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu
resullerden biri yapacağız." (28 / Kasas /7)
3. Hz. Meryem’e:
Meryem dedi
ki: "Rabbim, çocuğum
nasıl olur benim? Bana hiçbir insan dokunmadı ki!" Allah cevap verdi: "Allah
dilediğini işte böyle yaratır. Bir iş ve oluşa karar verdiğinde sadece ona
"Ol!" der; ve o hemen oluverir." (3 / Ali İmran /47)
"Artık
ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle:
'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle
konuşmayacağım." (19 / Meryem /26). vb…
4. Hz. İsa’nın Havarilerine:
Havarilere
şunu vahyetmiştim:
"Bana ve resulüme iman edin." Şöyle demişlerdi: "İman ettik, sen
de tanık ol ki biz, müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız!" (5 / Maide
/111)
5. Meleklere:
Rabbin, meleklere şöyle vahyediyordu: "Ben sizinle beraberim. İmanı olanları sağlamlaştırın.
İnkâr edenlerin kalpleri içine korku salacağım; vurun boyunların üstüne, vurun
onların her parmağına." (8 / 12)
6. Balarısına:
Rabbin, balarısına şöyle vahyetti:
"Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları
çardaklardan da..." (16 / 68)
7. Yerküreye:
İşte o gün
yerküre, tüm haberlerini söyler / anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.(99 / 4-5)
8. Göklere, Yere, Dağlara:
Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten
kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu
yüklendi. (33 / Ahzab / 72)
De ki:
"Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten nankörlük edip O'na ortaklar
mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O." O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık
sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda,
azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit
miktarda olmak üzere... Sonra buhar / duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle
seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle
dediler: "İsteyerek geldik!" Böylece onları, iki günde yedi gök
halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz,
arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve
Alîm olanın takdiridir. (41 / 9 -12)
D. SAHTE / YALANCI PEYGAMBERLER
1. Kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyenler
Kur’an’daki şu uyarıyı hiç
unutmayalım:
Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey
vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah'ın
ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim
vardır? Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler
ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! "Bugün zillet
azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler
söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz." (6
/ 93)
2. Sahte / Yalancı
Peygamberleri nasıl Tanıyabiliriz?
Sahte Peygamberleri
nasıl tanıyabileceğimizi İncil’de Hz. İsa şöyle anlatır:
Ağaç ve Meyvesi
(Mat.12:33-35; Luk.6:43-44)
Mat.7: 15 "Sahte
peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama
özde yırtıcı kurtlardır.
Mat.7: 16 Onları
meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm,devedikenlerinden
incir toplanabilir mi?
Kur’an
doğruluyor:
Kur’an: “Güzel ve temiz
beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar. Pis ve çorak beldeden ise zararlı
bitkiden başkası çıkmaz. Şükreden bir
topluluk için ayetleri işte böyle çeşitli şekillerde sergiliyoruz.” (7 /
Araf / 58)
Kur’an: “Görmedin mi
Allah nasıl bir örnekleme yaptı: Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan
güzel bir ağaca benzer. O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir.
Allah, insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler. Pis
bir söz de gövdesi toprağın üstünde destek bulmuş bir ağaca benzer, dayanağı
yoktur onun” (14 / İbrahim / 24 -26)
Mat.7: 17 Bunun gibi, her iyi
ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir.
Mat.7: 18 İyi ağaç kötü
meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez.
Mat.7: 19 İyi meyve vermeyen
her ağaç kesilip ateşe atılır.
Mat.7: 20 Böylece sahte
peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız.
Mat.7: 21 "Bana, 'Ya
Rab, ya Rab!' diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği'ne girmeyecek. Ancak
göklerdeki Babam'ın (ALLAH’IN) isteğini
yerine getiren girecektir.
Kur’an doğruluyor:
Kur’an: Yemin olsun ki,
"Allah, Meryem'in oğlu Mesih'in ta kendisidir!" diyenler küfre
batmışlardır. Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları, hem sizin
Rabbiniz hem de benim Rabbim olan Allah'a kulluk / ibadet edin! Gerçek olan şu
ki, Allah'a ortak koşana Allah, cenneti haram kılmıştır. Varacağı yer ateştir
onun. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır." (5 / Maide /72)
Mat.7: 22 O gün birçokları
bana diyecek ki, 'Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi?
Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?'
Mat.7: 23 O zaman ben de
onlara açıkça, 'Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!'
diyeceğim."
Sağlam Temel, Çürük Temel
(Luk.6:47-49)
Mat.7: 24 "İşte bu
sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer.
Mat.7: 25 Yağmur yağar,
seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz.Çünkü kaya üzerine
kurulmuştur.
Kur’an doğruluyor:
Kur’an: Peki,
binasını Allah'tan gelen bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine kuran mı
hayırlıdır yoksa binasını sel artıklarının ucundaki yarın kenarına kurup da
onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı? Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk
etmez. (9 / Tevbe / 109)
Mat.7: 26 Bu sözlerimi duyup
da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer.
Mat.7: 27 Yağmur yağar,
seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç
olur."
Mat.7: 28 İsa konuşmasını
bitirince, halk O'nun öğretişine şaşıp kaldı.
Mat.7: 29 Çünkü onlara kendi din bilginleri
gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu.
E. SONUÇ
İşte sana o Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda.
Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için. (2 / BAKARA / 2)
Allah'a inanıp O'na sarılanları
O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan
dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. ( 4 / Nisa / 175)
Allah, rızasına uyanları o Kitap'la
esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan
aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (5 / Maide / 16)
ŞİMDİ YORUM
SIRASI SİZDE…
Merhaba ve Selam olsun herkese.
M. Kemal ADAL
İZMİR
28 Ocak 2013
İZMİR
28 Ocak 2013
Konularına
Göre Kuran Mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı”
nın kullanılmasına imkân ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın
ışığında bir kısım “Kitap” bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran
ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten “Nasip Sahipleriyle”
paylaşabilmek için yapılmıştır.
Allah Kelamın
algılanıp anlaşılmasında, gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan
kapılardan bir kapı olması umulmaktadır.
KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI
{Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, “KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” ve “RESUL KUR’AN’IN KUR’AN TEFSİRİ“ nin de dâhil olduğu “ATATÜRK VE RESUL KUR’AN - (MKA) 41 E
KİTAP” ı, güncellenmiş
indirme linkinden [ (
bakınız: http://kemaladal.blogspot.com.tr/), (HIZLI BAĞLANTILARIM VEYA ÖNE
ÇIKAN YAYIN) ]Bilgisayarlarına
indirip, arşivleyerek inceleyebilir ve paylaşabilirler.}
Allah’ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti,
Dileyenin üzerine olsun.
"Kim güzel bir işe aracı
olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona
bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder