Mustafa Kemal Atatürk’ün Din Anlayışı (1)
Prof Dr. Ramazan Demir
Atatürk için söyledikleri iftira ve garez küfürler sahiplerine ait
olduğunu, gerçekler anlaşıldıkça belgelemiş olacaktır.
Atatürk Din Dersi hakkında neler düşünüyordu?
Nedir bu iftiralar, sıralayalım; Atatürk için “dinsiz”, “allahsız”, “kafir”, “komünist” ifadelerini
kullananlara bakıldığında, bunların dayandıkları güç; Batı emperyalizmidir.
1938’de Mustafa Kemal Atatürk vefat ettikten sonra bizzat kendi parasıyla
yazdırdığı “Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersi” isimli iki kitabın
okullardan kaldırılarak yeterine “Siyasal İslam” ideolojisini
öneren ve telkin eden kitapların konulması amaçlanmış ve bunun için de sürekli
iftiralar uydurulmuştur.
Siyasal İslamcılar, ABD’nin Türkiye’yi sömürmeye başladığı yıllardan
itibaren başlamıştır faaliyetlerine. Türk halkını gerçek İslam’dan
uzaklaştırıp hurafeler bukleti olan yobazların hikâyelerine
mahkûm etmeleri tesadüf değildir. Bu dinin siyasallaşma hareketi bugün tüm
hızıyla devam ediyor.
Atatürk aleyhine kullanılan bu ifadelerin arkasında AB ve ABD emperyalizmi
vardır ve külliyen yalan ve iftiradır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, dini inanç
olarak herkesin vicdanıyla Yaratan arasında yaşaması gereken bir kutsal boyut
olduğuna inanmış bir komutan, devlet adamıdır…
Bu din tamamen serbest olsun diye hurafelerin oluşturduğu baskıyı ortadan
kaldırmak istemiştir. Din, Kur’an serbesttir fakat dinin ve Kur’an’ın
siyaset aracı olarak kullanılmasına taraftar değildir. İşte bunun için
Atatürk düşmanları iftiralarını bu esas üzerine kurdular.
Ne zaman ki Türkiye emperyalist ABD güdümüne girdi, işte o zamandan
itibaren din de siyasetin merkezine oturtuldu. Tıpkı Muaviye dönemi gibi… Siyasal
İslam’ın çok önemli bir özelliği vardır; din üzerinden siyaset ve ticaret
yapmaktır. Atatürk buna karşıydı, 1950 den itibaren bu hal serbest bırakıldı
ABD’nın etkisiyle…
Yapılmak istenen, Türk milletine musallat olan hurafelerle doldurulmuş,
Arap kültürüne endeksli yalancı din anlayışını değiştirmek… Kur’an dışı
yaratılan birçok uydurmaları dışlamak için gerçek anlamda doğru din bilgilerini
aktarılmasını sağlamak… Emperyalistlerin hedefi işte bu olumlu düşüncelere
karşı olmak, bu düşünceleri okullarda anlatan, Atatürk döneminde okullarda
okutulan ve adını “Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersi Kitabı” olarak
tanımlanan kitapları kaldırmak ve yerine emperyalizmin ve işbirlikçileri olan
Siyasal İslam’ın amaçlarına uygun yenilerini koymak…
Peki, ABD neden bunu istiyor?
Bu sorunun cevabı önemli; açıklayalım: Çünkü Cumhuriyetle birlikte oluşan
yeni Ulus Devlet Türkiye Cumhuriyetinin kahraman lideri Mustafa Kemal Atatürk,
ABD’nin Türkiye’deki Amerikan emperyalizmine hizmet eden ve militan-ajan
yetiştiren okullarını kapatmıştı… Bu kapatma işlemi 1930’lu yıllarda olmuştu,
intikamı 1950’li yıllarda alınıyordu...
Şimdi konunun özü anlaşıldı mı?
Ve o günden bugüne gelince, bu anlamda, 1930’lu yıllarını ne kadar arar
duruma geldiğimizi sizler takdir edeceksiniz….
Mustafa Kemal’i Batı emperyalizmi
hiç sevmez, çünkü savaşı onlara karşı kazandı, yenilgilerini kabullenemiyorlar…
Hürriyet (İstiklal) Savaşında,
yenildiler ya… Anadolu’nun “çarıklı köylüsüne” lider olmuş
Mustafa Kemal’i ve Onun komutanlarına yenilmeyi hazmedemediler… Türkiye
Cumhuriyetine olan kinleri bundandır…
Yurdunu, iffetini cansiperane savunan Türk halkı batı
emperyalizmine verdiği dersi aynı paralellikte ABD’ye de verdi… Kara zihniyetli
işbirlikçilerin bugün çoğalması, emperyalizmin başarısıdır, bunu da kabul etmek
gerek… Atatürk’e küfretmek marifetten sayıldığı için sürekli Atatürk’e söven
din simsarları yetiştirildi, yetişmesine destek verildi.
**
Atatürk’ün İslama yaptığı en büyük hizmetlerden biri de Elmalı Hamdi
Yazır’a yazdırdığı Kuran Meali ve tercümesidir. Bugün esas orijinali tercümesi İstanbul Üniversitesi
Kütüphanesinde bulunan tercümenin çok sadeleştirilmiş hali piyasada
vatandaşların okuyuşuna sunulmaktadır. Piyasadaki Kuran mealleri içinde (Yaşar
Nuri Öztürk’ün ki de ona yakındır) en doğru ve sade anlaşılır olanı olduğu
herkesçe kabul edilir.
Atatürk; Türk milletinin içine sürüklendiği dini taassuptan çıkması
gerektiğini görebilen ender ileri görüşlü dehalardan biridir. Halkının gerçek
İslam'dan uzaklaştırıldığını, hurafe ve batıl inançlara mahkum edildiğini çok
iyi biliyordu. Bunu Hürriyet
Savaşı sırasında pek çok örnekleriyle karşılaştı. Aynı zamanda Kuvvacı gerçek
dini bilen çok Din Görevlisi Müftü ve müderris de vardı. (Onları ayrı yazımızda
konu edineceğim). Din dışı hurafelerin Türk
halkını nasıl karanlıklara sürüklediğini görüyor ve bunun mutlaka
önlenmesi gerektiğine inanıyordu.
O zaman yapılacak iş belliydi; hurafelerden
arındırılmış doğru ve gerçek islamı halkına anlatmayı sağlamak ve halkının bunu
anladığı dilde okumasını sağlamaktı. İşte bunun için Elmalı Hamdi Yazır’ı ve
Abdülbaki Gülpınarlı’yı, Mehmet Akif’i bu işe memur etmiştir. Akif ve Yazır’a
Kuran tercümesini-mealini yazmalarını, Gülpınarlı’ya da okullar için Din Dersi
Kitabını yazmasını söylemiştir.
İslam’ın, Kur’an’ın ne
kadar “akla, fenne, ilme uygun” olduğunu çeşitli vesilelerle
anlatmıştır. Bununla ilgili ayet ve hadisleri de tercüme ettirerek halka
anlatmıştır. Atatürk'ün bu konuda söyledikleri son derece önemli ve
aydınlatıcıdır.
Birlikte okuyalım (Günümüz Türkçesiyle):
“Türkler İslam oldukları halde, bozulmaya,
yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve
inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten
uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın
çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini, olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte
gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor.”
“Türk
Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var
bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta
neler olduğunu Türk anlasın”
“Türk insanı Kuran’ı kendi ana dili ile okursa
daha dindar ve de asıl benimsediği dinin yüceliğini derinden ve şuurla kavramış
olacaktır.”
“Türk milleti Arapça öğrenmedikçe asırlardır
ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir kelimesinin bile anlamını
bilmediği halde, beyni sulanmış hafızlara döndüler. Biz Kur’an’ı duvarlara
asmış, ancak tören olarak okuyoruz, musiki ile duygulanmak için okuyoruz.
Aklımızla anlayıp davranışlarımızı geliştirmek için ise, başkalarının bize
anlattıklarına bağlanıyoruz.”
“Arapça yazılmış olan Kur’an; Türkler için
tekrarlanan, fakat anlamını bilmediğinden dolayı, ses ve nağmeden öte işlevi
anlamı bilinmeyen sır olan bir Kitap görünümündedir. Türk
halkı Kur’an’ın anlamını da öğrenmelidir. Bu husus hüküm sürmekte olan pek çok
hurafe ve geleneğin dinle ilgisi bulunmadığının farkına varılmasını
sağlayabilir. Kur’anı bilen, anlayan Türk halkı, çeşitli çıkar çevrelerince
kolay-kolay aldatılıp yönlendirilemez. Bu, taklide dayalı dindarlıktan
bilinçli dindarlığa geçişin temeli olacaktır.”
KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI
(Konularına Göre Kuran Mesajı derleme çalışmasının yapılma
gerekçelerinden biri de , Atatürk’ün yukarıdaki bakış açsından hareketle, İslam
dinini aracısız olarak, ana kaynağı olan Kuran’dan, ana dilimiz olan Türkçe
çevirisi ile ( program kurulması halinde aynı anda karşılaştırılmalı olarak 20
ayrı mealden) okuyup anlayarak, din simsarlarının ve din istismarcılarının ve
tüm “ALLAH İLE ALDATANLARIN” İslam
dinini yozlaştırmalarını engelleyebilmektir.)
{Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, “KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” ve “RESUL KUR’AN’IN KUR’AN TEFSİRİ“ nin de dâhil olduğu “ATATÜRK VE RESUL KUR’AN - (MKA) 41 E KİTAP” ı, güncellenmiş indirme linkinden [ ( bakınız: http://kemaladal.blogspot.com.tr/), (HIZLI BAĞLANTILARIM VEYA ÖNE ÇIKAN YAYIN) ]Bilgisayarlarına indirip, arşivleyerek inceleyebilir ve paylaşabilirler.}
Peki, Kutsal Kitap Kur’an ne diyor? (Çok özet bazı
seçme örnekler):
Kuran'ın pek çok ayetinde; “Ben Kuran'ı düşünün, ibret alın diye…” (Kamer: 17,
23, 32, 40 ayetler; Taha: 113; Nur: 60; Sad: 29: Yunus: 3)… “Biz onu manasına
akıl erdiresiniz diye …” (Yusuf: 2, Zuhruf. 3); “Biz Kur’anı anlayıp, nasihat
kabul etsinler diye...” (Ed-duhan: 58, Nur: 1, 34); “Bu kitabı her şeyi
açıklayan, doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı olarak indirdik”
(Nahl: 89). Diyerek insanların akıllarını kullanmasını istiyor.
Doğruyu bilmelerini istiyor.
Yunus Suresi 100. Ayetin 2. Kısmı: “ Aklını
kullanmayanın üzerine Allah pislik bırakır (yağdırır)” Bundan daha anlamı açık bir uyarı
olabilir mi?
Bunu bilen Mustafa Kemal Atatürk ne diyor; “Benim
manevi mirasım akıl ve bilimdir.” Buyurun, düşünün…
Soru şudur; anlamadığınız
bir dildeki kitabı her şeyini ezberleseniz dahi anlamını bilmediğiniz müddetçe,
esas amacını anlamak mümkün mü o kutsal kitabın? İşte Mustafa Kemal’in Türk
halkının dinini doğru öğrenmesi için, Kur’anı doğru anlaması için Türkçe
Mealini hem Hamdi Yazır’a hem de Mehmet
Akif’e yaptırtmıştır. Bu işin ehli olan insanlar onlardı…
Çünkü biliyordu ki Türk halkı Kur’anı doğru anlarsa ne
hurafelere, ne üfürükçülere, ne sahte şeyhlere, ne muskacılara, ne din
simsarlarına, ne de yalancı “dinci” politikacılara inanacak…
Böylece halk da dinini doğru öğrenecekti…
Şimdilerde Atatürk aleyhinde
konuşanlar, ona iftira edenler, “din karşıtı” gibi asılsız
ahlaksızca karalamalar yapanlar İSLAMIN DÜŞMANI Hıristiyanlığın Yayılmasını
isteyen Batı Emperyalizminin uşakları, işbirlikçileri konumuna düşmüş
bedbahtlardır. Allah
Onları da Islah etsin… (DEVAM EDECEK… 3.4.2012, www.r-demir.com)
Mustafa Kemal Atatürk’ün Din Anlayışı (2)
“Dincilik” yaparak milletin kutsallıklarından siyasi ve ticari
menfaat edinenlerin ellerindeki en önemli istismar konusu, Mustafa Kemal
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini kurarken yaptığı devrimler ve özellikle
laiklik konusundaki din ve vicdan hürriyeti ilkesidir.
Ayrıca, Atatürk’ün İslamiyet’i gerçek kaynağı Kur’an’dan öğrenilmesi
ve Türkçe anlamıyla anlaşılması için yaptığı çalışmalar ve gösterdiği gayretler
kızdırıyor bu “dinci” emperyalizmin kuklalarını...
Atacakları iftiralar arasında Atatürk’ü karalayan
ifadeler kullanıyorlar; birisi haddini aşarak “diktatör” derken
diğeri “dinsiz” diyerek
battıkları bataklıktan çirkef sıçratıyorlar Mustafa Kemal Atatürk’e… Bu çirkef
ifadelerin başında da ‘din
düşmanlığı’ iftirası geliyor!
**
Günümüzde
yine din konusu siyasetin merkezine yerleştirilerek, vatandaşın manevi
duyguları istismar ediliyor. Örneğin Türk Milli Eğitimin amaçları
arasında “Dindar
gençlik yetiştireceğiz” diye bir hüküm ne Anayasamızda ne
temel eğitim kanununda vardır. Türk milleti zaten dindardır, yani manevi
değerlerine bağlıdır, ibadetini serbestçe yapar, istediği şekilde inanır ve
uygular… Bu nedenle Cumhuriyetin temel ilkelerinde böyle bir ilkenin ifade
edilmesine gerek duyulmamıştır, yasalarımızda böyle bir hüküm de yoktur… Bu
biraz da şuna benzer; ‘Türkiye’de
Türk yetiştireceğiz!’ Ama konu “din” olunca
vatandaşın kanması kolay olduğu için siyaseten kullanılmaktadır…
Eğer
böyle bir amaç gerekli olsaydı yasalara konulurdu. Var olanı tekrar ederek
halkı kandırmak olduğunu biliyordu Mustafa Kemal, ama bunu hiç yapmadı… ‘Muasır medeniyetin üzerine çıkma’ hedefiyle hiç ilgili değildir
bu siyasi söylem... Gerekli olsaydı, Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyeti
emanet ettiği Gençliğe Hitabesi kapsamında da böyle bir hedef yer alırdı ama
almıyor. Çünkü Türk
gençliği-milleti zaten dinine bağlıdır…
**
Gençliğe Hitabesini ortadan
kaldırmaya çalışanların Atatürk ilklerini, cumhuriyetin kazanımlarını savunmayı
beklemiyorum. Ancak ticaretini yaptıkları din konusundaki Mustafa Kemal’in
gerçek bir Müslüman olarak söyledikleriyle uyguladıkları arasındaki güçlü bağın
olması bazı sahtekâr “dinci” politikacıların ensesine bir
şaplak olarak inecek niteliktedir.
İşte Atatürk’ün
sözleri (Belge-1):
“Gözlerini
kumarhane masalarına, meyhane şişelerine dikmiş, afyon yutmuş gibi bayılmış, ne
yapacağını şaşırmış, şımarık gençlerden hiç hoşlanmazdı. Böylelerine son derece
kızar ve nefret ederek: Böyleleri, tabiatıyla Milli Ülküye lakayt, bigâne bir
gençliktir. Bu gibilere ne hâkimiyet-i milliye, ne de Cumhuriyet, zerre kadar
heyecan ve alaka vermez. Her türlü içtimai ve ahlaki alakaları kesilmiş
vaziyette olan bu gibi gençler için kumar, dans, rakı, fuhuş, para, işte
hâkimiyet-i milliye’nin, işte cemiyetin manası, onlar için, yalnız bunlardan
ibarettir. Bu gibi gençleri tereddiden mutlaka ve gençliği behemehâl mefkûreci
ve memleketle alakalı olarak yetiştirmek, herkesin, hepimizin, her devlet
adamının başta gelen vazifesidir.”
**
Cumhuriyeti kuran irade, günlük planlar
ve dar görüşlülükle yaşamadılar. Her söyledikleri ve yaptıkları mutlaka ileriye
yönelik hedefleri olan plânlar ve projelerdi. Nitekim Gazi Paşa’nın bu
sözlerine paralel olarak gerçekleştirmek için yol ve yöntemini de göstermiştir.
Bakınız ne diyor
Gazi Paşa:
“Maarifin
gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha ziyade memlekete ahlaklı,
karakterli, Cumhuriyetçi, inkılâpçı, müspet, atılgan, başladığı işleri
başarabilecek kabiliyette, dürüst, muhakemeli, iradeli, hayatta tesadüf edeceği
müşkülâta galebe çalmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun
için de eğitim programlarını ve sistemlerini ona göre tanzim etmelidir.” (Kaynak: Kılıç Ali,
Atatürk’ün Hususiyetleri s.62’den aktaran Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle
Mustafa Kemal Atatürk adlı eser.)
**
Anlaşıldı
mı şimdi ey çapsız çirkin politikacılar, anladınız mı bu üstün değer taşıyan
ifadelerin içeriğini? Hiç sanmıyorum… Uyduruk bir yasa teklifi yaparak milletin
geleceği olan gençleri yozlaştırmak için kin ve nefret kokan zihniyetin eseri
bir takım dörtler koleksiyonundan ibaret (benzetme de olsa gerçek payı olan şu
komiklik gündemdedir: 4+ya hocaya; 4+ya kocaya; 4+ya fabrikaya!!!); uyduruk
yasallarla eğitim sistemi organize edilmemiş... Siz anladınız mı yeni Milli
Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer, evet siz anladınız mı Gazi Paşa’nın ne demek
istediğini?
Mutlaka
anlamışsınızdır ki Cumhuriyet karşıtı makaleler yayınlayabiliyorsunuz. Yetmedi
şimdi de “Dindar
gençlik yetiştirmek” gayesiyle okula başlama yaşını 5 (beş) yaşına indiren
yasayı savunuyor ve çıkarıyorsunuz… Cumhuriyet okullarından okuyup yetişen ve
yine cumhuriyet üniversitelerinde akademik unvan alan siz bu yanlışa nasıl
saparsınız? Çocuk gelişimi, eğitim psikolojisini bilmenizi beklemiyorum,
bilenlerden, uzmanlarından neden sormuyorsunuz?
**
Gazi
Paşa’yı ısrarla din karşıtı göstermek
gafletiyle “İslam
düşmanı” yalan ve iftiralarıyla karalamaya çalışan dinci yobaz takımın
suratında patlayacak diğer bir belge daha var, onu da sunuyorum; (Belge 2):
“Atatürk’ün
manevi evlâtlarından 14-15 yaşlarında Nebile adlı bir kızı vardı. Bu kızcağız bir konuşma esnasında
bana: “Ben, Yâsîn-i Şerif’i ezbere
hiç yanlışsız okurum”, demişti. Tesadüfen bu sözleri duyan
Atatürk: “Ya, öyle mi kızım
Nebile?” Dedi. “Eğer
bu sözlerin gerçek ise bana ispat et de görelim bakalım.” Atatürk’ün
kütüphanesinde hem Arapça, hem de Türkçe tefsirli Kur’ân-ı Kerim vardı. Ata, bu
Kur’ân’lardan Arapça olanını getirtti. Yâsîn Sûresini açarak:“Haydi oku bakalım, kızım, seni bekliyorum” dedi…
Nebile, besmele
çekip, yanık bir sesle Yâsîn-i Şerif’i okudu. Atatürk de sonuna kadar, elinde
Kur’ân’la onu takip etti... O sırada Ata’nın hislendiğini nemlenen gözlerinden
anlamıştım.”
(Kaynak: Nazım Kaleli, Hayat Tarih Mecmuası, Şubat 1970, s. 32’den aktaran
“Türk Milliyetçi Hareketi’nin Lideri Başbuğ Atatürk” adlı eser).
Sonuç: Mustafa Kemal Atatürk “dinci” değil, DİNDAR
bir Türk milliyetçisidir…
**
Bu belgelerden daha niceleri var ki detaylar az bilinir…
Atatürk’ün din anlayışı ile taban tabana zıt olan siyasi iradeler bilinçli ya
da bilinçsiz olarak din üzerinden Atatürk düşmanlığı yaratmaktadırlar. Bu,
Mustafa Kemal Atatürk’ü günahları kadar sevmeyen emperyalistlerin amaçlarına
hizmet demektir.
Emperyal
baronların kuklası olan siyasi kadrolar Türk milletine büyük kötülükler
yapmaktadırlar. Dindar vatandaşın bunun farkına varabilmesi yıllar alır. Dini
kutsallıkları siyaseten kullanarak milletin zenginliklerini küplemekteler,
ellerine geçirdikleri devletin imkânlarıyla milletin malını ve kutsal
değerlerini de hortumlamaya devam etmek için “dincilik” yapma
marifeti bağlamında çok başarılıdırlar. Bunu devam ettirmek için de
demokrasinin, cumhuriyetin nimetlerini sonuna kadar kullanmaktadırlar. Çare,
vatandaşın aklını kullanması, uyanması, demokratik hak ve hukukunu yine kendi
oylarıyla geri almasıdır.
Son
cümle olarak Kuran’dan bir
hatırlatma yapalım; “…Aklını
kullanmayanların üzerine Allah pislik bırakır…” (Yunus, 100. Ayet). Allah’ın
bu emrini çok iyi bilen Mustafa Kemal de aynen şunu söylüyor; “Benim manevi mirasım akıl ve
bilimdir.”
Biraz
düşünelim ve aklımızı kullanalım...
Prof Dr. Ramazan Demir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder