A. GEÇMİŞİ HATIRLAYARAK GÜNÜMÜZE GELELİM.
“Ey iman edenler! Hahamların
ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yer, hem de
Allah yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda
harcamayanları acı bir azabın beklediğini haber ver. O gün biriktirip
yığdıkları ateşte kızartılacak ve alınları, böğürleri ve sırtları onlarla
dağlanacak. ‘İşte bu bencilce biriktirip yığdıklarınız; haydi tadın bakalım’
denecek” (Tövbe; 9/34).
Geçmişte,
Hazreti Muhammed’in genç sahabesi Ebuzer, “İnsanların malını
haksızlıkla yiyenlerin, Allah yolundan (Hak için Halka yardımdan) alıkoyanların,
mal ve servet biriktirip Allah yolunda harcamayanların “ yaptıklarını, sadece
“ahlaki bir öğüt” tutmamanın ötesinde, dünyevi şer’i bir ceza (had cezası) verilerek
müeyyide (yaptırım) uygulaması ile engellenmesi gereken bir haram (yasak) olarak
yorumluyordu.
Bkz, EBU ZER: ISSIZ ÇÖLDE YALNIZ MEZAR,
haksızlıkla yiyenlerin, Allah yolundan (Hak için Halka yardımdan) alıkoyanların,
mal ve servet biriktirip Allah yolunda harcamayanların “ yaptıklarını, sadece
“ahlaki bir öğüt” tutmamanın ötesinde, dünyevi şer’i bir ceza (had cezası) verilerek
müeyyide (yaptırım) uygulaması ile engellenmesi gereken bir haram (yasak) olarak
yorumluyordu.
Bkz, EBU ZER: ISSIZ ÇÖLDE YALNIZ MEZAR,
Dün de günümüzde de, maun
süresini okuyup da, Tefsir sohbetinde, fıkıh dersi
veren Hocaefendi’ ye:
veren Hocaefendi’ ye:
“İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsızlıktır...
Açlar, yoksullar dururken villalar alınıyor, ciplere biniliyor...
Altın ve gümüş yoksullar üzerinde hegomanya kurmak için
kullanılıyor...
İnfak edilmiyor… Mülkte şirk koşuluyor... Bahçe sahipleri kıssası (Allah'ı unutarak
kendini yeterli görenin durumu meseli: 18 /
32-44 ) ölülerin ardından okunup
duruyor…
Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor…
Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelere taşınanlar var…
Sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı?
Bu din yeryüzünün sokaklarında aç gezen 1 milyar insan için ne diyor
hocam?
Bu din fekku ragabe (kölelere özgürlük!) diyerek başlamadı mı
hocam?...”
diye soran, gerçeğin arayışı içindeki
talebeye (öğrenciye) ne yazıktır ki:
“Ebuzerleşmeyelim inşallah!” deniliyor.
Ne diyor Maun suresi:
“Gördün
mü o, dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Yoksulu doyurmayı
özendirmez o. Vay haline o namaz kılanların ki, Namazlarından gaflet içindedir
onlar! Riyaya sapandır onlar / gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu hakkına /
yardıma /zekâta / iyiliğe engel olurlar” (107 / 1 -7)
Kimdir bunlar?
Bunlar insanları din ile
aldatanlardır. Dini yalanlayanlar, dinin direğini yıkanlardır.
Çünkü dinin direği doğruluk ve dürüstlüktür.
Çünkü dinin direği doğruluk ve dürüstlüktür.
Bunlar kimsesizi (yetim) görmeyerek,
yoksulları ve ezilenleri (mesâkin)
umursamayarak, gelen yardımları (maun) yerine ulaştırmayarak dine en büyük
ihaneti yapmaktadırlar.
umursamayarak, gelen yardımları (maun) yerine ulaştırmayarak dine en büyük
ihaneti yapmaktadırlar.
Onların dediklerini bir tarafa atalım,
Kur’an’daki İslam’ı okuyalım:
“İkra' bismi rabbikellezi
halak.“
“YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA /
ANLAT / ÇAĞIR!” (Alak / 1)
Tıklayınız:
B. TOPLUM HAYATINDA MÜMİNLER (İNANANLAR)
Toplum (aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel
çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü,) hayatında,
İslam dinini yaşam tarzı edinen bütün müminlerin (inananların), bilinçli
(şuurlu) olarak, Sosyal ( toplumla ilgili, toplumsal, içtimai) görev ve
sorumluluklarını anlamış, idrak etmiş,
birer insan olmaları gerekir.
İnananları, “Sosyal
Görev ve Sorumluluklarına Müdrik” kılan ruh ve muktedir kılan güç,
Kur’an’da, İslam’ın yapılmasını ve veya yapılmamasını bildirdiği konularda,
sosyal görevlere, ferdi mülkiyete yüklediği ve ödemesini gerekli kıldığı
“hak”lara inanması (iman) ve bu inançlarını
yaşamasıdır (salih amel).
İnsanı “Sosyal Görev ve Sorumluluklarına
Müdrik” kılan ve “Sosyal
Sorumluluklarını yerine getiren” en etkili kuvvetin,
“Ameli hayatta yaşanan İman” olduğu Kur’an’da şöyle
açıklanmaktadır:
“İşin gereği
şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır. Kendisine
kötülük / hoşnutsuzluk dokununca basar bağırır. Kendisine hayır ve nimet
ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur. Namaz kılıp dua
edenler müstesna. Bunlar, namazlarında süreklidirler. Bunların mallarında
belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun için. Bunlar, din gününü içtenlikle
doğrularlar. Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler.” (70 / 19 – 27)
Bu ayetlerde,
maun suresinde “dini yalan sayan” olarak ve “vay haline o namaz kılanlara
ki” diye tanıtılandan çok farklı ve onun zıddı, “Gerçek
inanan” bir insan ve zihniyet (iman ve amel) tanıtılmaktadır.
Ve anlam olarak denmektedir
ki:
Din gününe - “İlk sahib”in ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk
(servet ve iktidar) sahipliklerinin sona erdiği, yoksulların ve mahrum
bırakılmışların hakkı olan saklanmış birikimlerin (kenz / fiten) de hesabının
sorulacağı gün,
âhiretteki hesap gününe - iman edenler,
Allah’tan
başkasından çekinip korkmadan, Allah’tan başkasının kulu olmadan Namaz
kılıp dua edenler ve bu hallerinde sürekli olanların, bu tutumları sebebiyle olgunlaşıp, acelecilik,
hırs, sabırsızlık ve tahammülsüzlük gibi olumsuzluklarını dizginleyip,
yaptıkları nedeniyle başına bir kötülük geldiğinde isyan etmemeleri ve ellerine
içinde toplumun da hakkı olan bir mal (hayır ve nimet) geçirenlerin de bunlardan başkalarının da
yararlanmasına engel olmamaları, paylaşmaları gerekir.
Kazanılan mallarda Toplumun yoksul ve yoksun kesimi için
belirli (kazanılanın ihtiyaçtan / yeterli olandan fazlası: 2/ 219) bir hak
vardır. Bu hakkı sahibine (Hakk için halka) verenler, işte onlar gerçek
inananlar ve Allah ile aldatmayanlardır.
Özü sözü bir, Gerçek Mümin,"Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz.
Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz;” (76 / 9) ayetinin ruhunu, özünü
kavrayarak, mal ve servet biriktirmeyerek, parayı ilah edinmeden
ve paranın kulu kölesi olmadan, Allah yolunda (Hakk için halka) ihtiyacından,
kendisine yeterli olandan fazlasını harcayandır. Paylaşandır.
C. SOSYAL GÖREV VE SORUMLULUKLARINI MÜDRİK OLAN MÜMİNLER
İmanlarından aldıkları güçle, Sosyal ( toplumla ilgili, toplumsal, içtimai) görev ve
sorumluluklarını anlamış, idrak etmiş olan ve bu görev ve sorumluluklarının
gereğini yapmanın, Dünya ve Ahiret mutluluğunu oluşturacak “ibadet” bilen Müminler (ki bunlar gerçek inananlardır), pek
tabiidir ki, kişi ve toplum haklarına son derece saygı duyarlar.
1. Toplumun çıkarlarını kişisel çıkarlarının üstünde tutarlar
2. İhtikâr (vurgunculuk) ve rüşvet gibi, İslam’da yasaklanmış işlerden, İçki, kumar, fuhuş, uyuşturucu gibi topluma zarar verici haram kazanç yollarından şiddetle kaçınırlar
3. İmalatlarını sağlam, ticaretlerini dosdoğru yaparlar, doğru tartarlar, kimseyi aldatmazlar
4. Fakir olan akrabalarını ailenin bir parçası bilir, onlara aksatmadan yardım ederler
5. Toplumun acizleriyle, düşkünleriyle, öksüz ve yetimleriyle, borçlularıyla, işsizleriyle, yaşlı ve hastalarının dertleriyle yakından ilgilenirler.
6.
Yol,
çeşme, okul, cami, kütüphane, hastane, ve öğrenci yurtları gibi sosyal tesis ve
eserlerin yapılmasında öncülük ederler, tamamlanması için yardımda bulunurlar,
hayırlarda yarışırlar
7. İşçilerine adil ve tatminkâr ücret öderler, kimseyi sömürmezler
8. Velhasıl onlar içinde bulundukları toplum için, bütün tutum, davranış ve işlerinde, bir hayır ve rahmet kaynağı olarak çalışırlar.
9. Yüklendikleri emanetlere, ahit ve akitlerine sahip çıkarlar, yeryüzünde hüküm sahibi olanlar, adaletle hükmederler.
Yüce Allah, İslam’ı ruhunda duyan,
Kur’an’daki buyruklarına inanan, gerçek müminlerin inançlarını korudukları
sürece, sosyal, Hak ve halk insanları olarak kalmalarının gerekliliğini şöyle
açıklar:
“Onlar
o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde (Hakk’a ve halka karşı
görevlerini yapabilecek bir iktidar) imkân ve güç sahibi yapsak (onlar yine
de sürekli olarak) namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler,
kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır.” (22 / 41)
İnananları sosyalleştiren (toplumsallaştıran, topluma yararlı davranacak
biçimde eğiten) İslam, onların
çalışmalarına da yön verir. Nefisleri ve aileleri için olduğu kadar, toplumu
için de çalışmalarını öğütler.
Dünya ve Ahiret mutluluğuna erecek insanların, ancak imanları
çizgisinde yaşayarak, muhtaç toplum kesimine ihtiyaç duyduğu konuda ihtiyacı
olan yardımları edebilmek için, çalışanlar ve salih amel / iyi, güzel, yararlı
iş üretenler, Hakk için Halka hizmet ibadetini edenler olacağını, yüce Allah
Kur’an’ da şöyle müjdeler:
“Hiç
kuşku yok, kurtulmuştur müminler. Namazlarında huşû sahipleridir onlar. Boş
ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar. Zekâtı (mal ve parada, yoksul ve
yoksunlar da dahil olmak üzere toplumun hak sahibi kesimin payını) vermek için
faaliyettedir onlar. Cinsiyet
organlarını / ırzlarını koruyanlardır onlar. ” (23
/ 1- 5)
Çünkü:
“O
müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.
Namazlarını korumaya devam ederler onlar. İşte bunlardır mirasçı olanlar; Ki,
Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.” (23 / 8- 11)
Ruhen gelişmiş, olgunlaşmış, İslami sosyal yönünü bulmuş olan müminlerde
yardım etme isteği o derece gelişir ki, kendileri sıkıntıda olsalar dahi, mümin
kardeşlerini kendi nefislerinden üstün tutarlar.
Onlar, toplumda bir tek muhtaç, mağdur (haksızlığa uğramış, hakkı
yenmiş) ve mazlum (zulüm görmüş,
kendisine zulmedilmiş) kalmaması, yetimin, fakirin , borçlunun, düşkünün
kalmaması için:
“inanıp hayra
ve barışa yönelik işler yaparlar, birbirlerine hakkı ve sabrı önerirler” (103 /3). Merhametlidirler, Allah için verirler
(76 / 9). Verilmesi
için örnek ve teşvikçi olurlar.
Doktorun hastasıyla, bilgilinin cahille, zenginin fakirle, alacaklının
borçlusu ile, işverenin işçisi ile, vs… kaynaşması ve gereğince ilgilenip maddi
– manevi destek vermesi için uğraşırlar. Yoksul ve muhtaç kesimin ihtiyacı
olan, onlara imkan sağlayan sosyal tesis ve kurumsal düzenlemelerin yapılmasına
kişisel kazanç ve gayretleriyle öncülük ve katkı sağlar, devlete vergilerini de
tam olarak verirler.
Böyle olduğunda Toplum, birlik ve beraberlik içinde, sosyal, siyasi ve
ekonomik olarak, adil, dürüst ve düzenli bir şekilde yaşayabilir.
D.
GÜNÜMÜZDE İSLAM'IN SOSYAL DURUMU VE HALLERİMİZ
Günümüz coğrafyasında,
İslam ve müslümanların sosyal durumları,
birden fazla ayrı yazıların
inceleme konusu olacak şekilde vahim (ağır, korkulu, çok tehlikeli) dir.
Tek cümle ile Sebebi, Kur’an’ andaki İslam’dan
uzaklaşarak, gelenek ve görenekleri “din” yapmak ve “Din”i istismar ederek
yozlaştırmaktır.
Çözüm için ilk adım: Kur’an’daki İslam’ı, gerçeğe
uygun doğru anlamaktır.
Bahse Girizgâh yapmak isteyenler şu yazıyla
başlayabilir:
Bk. SOSYAL İSLAM,
Bk. SOSYAL İSLAM,
E. KONULARINA GÖRE KUR’AN MESAJI
Konularına
göre kuran mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın
kullanılmasına imkân ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın
ışığında bir kısım “Kitap” bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran
ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten “Nasip Sahipleriyle”
paylaşabilmek için yapılmıştır.
“Konularına göre Kur’an Mesajı” derlemesinin, konularla
ilgili Kur’an ayetleriyle, İlahi Kelamın algılanıp anlaşılmasında, gerçeğe
ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı olması
umulmaktadır.
{Konuyla
İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, “KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI”
ve “RESUL KUR’AN’IN KUR’AN TEFSİRİ“ nin de dâhil olduğu “ATATÜRK VE RESUL KUR’AN - (MKA) 41 E
KİTAP” ı, güncellenmiş indirme
linkinden [ ( bakınız:
http://kemaladal.blogspot.com.tr/), (HIZLI BAĞLANTILARIM VEYA ÖNE ÇIKAN
YAYIN) ]Bilgisayarlarına indirip, arşivleyerek inceleyebilir ve
paylaşabilirler.}
F. SON BİR SÖZ, MEVLANA’DAN:
“Altın
ne oluyor, can ne oluyor? İnci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir
sevgiliye feda edilmedikten sonra.” - Mevlana
DİP NOT:
Bu yazı, içinde verilen linklerdeki referans kaynaklarından ve büyük
kısmıyla, Emekli Öğretmen, Vaiz, Sayın
Kamil Yüce’nin Cuma Günü semt camiinde verdiği Vaazından, kişisel algılanıp
anlaşıldığınca yararlanılarak hazırlanmıştır.
M. Kemal ADAL
İZMİR
21 Ocak 2013
İZMİR
21 Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder