I.
GENEL:
Şüphesiz ki “Gerçek” ler değişmez. Değişik ve değişebilir olan
insanların “Gerçek”leri algılayış, anlayış ve kavrayış şeklidir; “Gerçek”lerden
anladıklarıdır. Bundan hareketle, birçok hurafe ile doldurulan “Hz. Muhammed ve
Hayatı” hakkındaki “Haber” leri, bu
hurafelerden arındırmak niyet ve maksadıyla, sadece Kuran ayetlerinde
anlatılanları özet olarak derleyerek paylaşacağım.
II.
HZ. MUHAMMED'İN BEŞERİ YÖNÜ:
“Muhammed bir resulden başkası değildir.
Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse
ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri
dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri
ödüllendirecektir.” (3. sure
(ÂLİ IMRÂN) 144. ayet)
“De ki: "Ben kendi nefsime, Allah'ın dilediğinden başka ne
bir yarar sağlayabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı
bilseydim elbette daha çok hayır yapardım. Ama bana kötülük
dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden
başkası değilim." (7. sure
(A'RAF) 188. ayet)
“Allah'ın kulu kalkmış O'na yakarırken, onlar
onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı. De ki: "Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam." De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme
gücüne de sahip değilim."
De ki: "Allah'tan beni hiç
kimse kurtaramaz ve O'nun dışında
bir sığınak da asla bulamam." "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından
bir şeyler sunabilirim."
Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli
içinde kalacaklardır. (72. sure (CİN) 19-23. ayet)
“De ki: "Ben kendime bile Allah'ın istediği dışında bir
zarar verme yahut yarar sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir saat geri de
kalamazlar, ileri de gidemezler." (10. sure (YÛNUS) 49. ayet))
“De ki: "Göklerin ve yerin Fâtır'ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip
beslenmeyen Allah'tan başkasını mı velî edineyim?" De ki: "Bana, İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçenlerin ilki olmam
emredildi." Ve sakın şirke sapanlardan olma!” (6. sure (EN'ÂM) 14.
ayet)
“Şunu da söyle: "Rabbime isyan edersem
büyük bir günün azabından korkarım ben." Kendisinden azap
uzaklaştırılana o gün rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş budur. Allah sana bir
keder dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa,
O, her şey üzerinde güç sahibidir.” (6. sure (EN'ÂM) 15-17. ayet)
“Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın
hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de
demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara:
"Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" (6. sure (EN'ÂM)
50. ayet)
De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana
vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O'na yönelin ve O'ndan af dileyin. Vay
haline ortak koşanların!” (41.
sure (FUSSİLET) 6. ayet)
“De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana
ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam!
Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim." (46. sure
(AHKAF) 9. ayet)
“De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın
bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş
yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın." (18. sure
(KEHF) 110. ayet)
“Biz senden önce de elçi olarak kendilerine
vahyettiğimiz
erkeklerden başkasını göndermedik.
Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun. Açık delillerle,
kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri / Kur'an'ı vahyettik ki, kendilerine
indirileni insanlara açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.”
(16. sure (NAHL) 43-44. ayet)
“Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük
vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?" (21. sure (ENBİYÂ) 34. ayet)
“Biz senden önce hiçbir resul ve nebi
göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir
şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini
muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Bu, Allah'ın; şeytanın attığını, kalplerinde
hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler,
geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler. Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da
kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah
Hâdî'dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır. (22. sure (HAC)
52-54. ayet)
"Yahut altından
bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına,
okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!" De ki: "Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir
resulden başka neyim ki?" (17. sure (İSRÂ) 93. ayet)
HZ.
MUHAMMED'İN AHLAKI:
“Ve gerçekten sen,
çok büyük bir ahlak üzerindesin.” (68. sure (KALEM) 4. ayet)
III.
HZ. PEYGAMBERE YÖNELİK UYARILAR:
“Yüzünü ekşitti ve öteye döndü; Yanına kör adam geldi diye.
Nereden bilirsin,
belki de o arınıp
temizlenecek. Belki
de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. O, kendisini her türlü
ihtiyacın
üstünde görene gelince Ki sen ona yöneliyorsun; Sana ne onun arınmasından! O, koşarak sana gelen var ya;
Odur içine ürperti düşen. Sen ona aldırmazlık ediyorsun. Hayır, hiç de öyle değil! O, bir
düşündürücüdür. Dileyen onu
düşünüp öğüt alır.” (80.
sure (ABESE) 1-12. ayet)
“Ey Peygamber! Allah'tan kork ve küfre batmışlarla münafıklara
boyun eğme! Kuşkusuz, Allah Alîm ve Hakîm'dir. Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır. Allah'a dayanıp güven! Vekil olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 1-3. ayet)
“Hani sen Allah'ın
nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut,
Allah'tan kork!" diyordun ama Allah'ın
açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki
kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini
kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini
kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten
Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Allah'ın kendisine
farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde
de Allah'ın yolu, yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir
kaderdir/ölçüdür. Onlar
ki Allah'ın
mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden
korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 37-39. ayet)
“Sen bu Kitap'ın
sana indirileceği ummuyordun; Rabbinden bir rahmet olarak geldi. O halde küfre sapanlara sakın destekçi olma.” (28.
sure (KASAS) 86. ayet)
“Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni geri
çevirmesinler. Rabbine yakar/Rabbine çağır. Sakın şirke bulaşanlardan
olma. Allah'ın yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü
dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na
döndürüleceksiniz.” (28. sure (KASAS) 87-88. ayet)
“Az kalsın seni, sana
vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin diye fitneye
düşüreceklerdi. İşte o
takdirde seni dost edinirlerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara
birazcık meylediverecektin. İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli
acılarını tattırdık. Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.” (17. sure (İSRÂ) 73-75. ayet)
“Yemin olsun, biz dilesek sana vahyetmiş
olduğumuzu tamamen gideriveririz, sonra onu elde etmek için bizim katımızda
kendine bir vekil de bulamazsın. Ancak, Rabbinden bir rahmet müstesna.
Kuşkusuz, O'nun sana lütfu pek büyüktür.” (17. sure (İSRÂ) 86-87. ayet)
“Şayet sen, sana indirdiğimizden
kuşkulanmakta isen, senden önce Kitap'ı okuyanlara sor. Yemin olsun, hak
sana Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan
olma! Ve sakın ayetlerimizi yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden
olursun.” (10. sure (YÛNUS) 94-95. ayet)
“Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi
yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak,
sana vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir
uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl'dir.” (11. sure (HÛD) 12.
ayet)
“Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi
gücün yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara
bir mucize getir. Allah
dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık
cahillerden olma.” (6. sure (EN'ÂM) 35. ayet)
“Sabah akşam, yüzünü isteyerek Rablerine
yalvarıp yakaranları kovma! Onların hesabından bir şey sana ait olmadığı
gibi, senin hesabından bir şey de onlara ait değildir. O halde onları kovarsan zalimlerden olursun. Biz böylece
onların bir kısmını diğer
bir kısmıyla imtihana çektik ki, şunu söylesinler: "Allah aramızdan şunlara
mı lütufta bulundu?" Allah şükredenleri daha iyi bilmiyor mu? Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle: "Selam size!
Rabbiniz, benliği üzerine rahmeti yazmıştır. İçinizden her kim bilgisizlikle
bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz, Allah
çok affedici, çok merhametlidir." İşte biz, ayetlerimizi bu şekilde
ayrıntılı kılıyoruz ki, günaha sapmışların yolu açık-seçik ortaya çıksın/günaha
sapmışların yolunu açık-seçik göresin!” (6. sure (EN'ÂM) 52-55. ayet)
“Şimdi sen, bu söze inanmazlarsa, belki de
arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin.” (18. sure (KEHF) 6. ayet)
“Benliğini, sabah akşam yüzünü
isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan
kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim
zikrimizden / Kur'an’ımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye
boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.” (18. sure (KEHF) 28. ayet)
“Eğer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size
yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu,
sabredenler için daha hayırlıdır.” (16. sure (NAHL) 126. ayet)
“Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça, esirlere
sahip olmak uygun değildir. Siz şu iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti istiyor. Allah
Azîz'dir, Hakîm'dir. Eğer Allah'tan bir yazı önden gelmemiş
olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü size büyük bir azap dokunurdu.“ (8. sure
(ENFÂL) 67-68. ayet)
“İş ve hüküm konusunda sana düşen bir
şey yoktur. Allah ya tövbelerini kabul ederek onları bağışlar yahut da
zalim oldukları için onlara azap eder.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 128. ayet)
“Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana
gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın
hainlere yardakçı olma! Allah'tan af dile; Allah çok affedici, çok
merhametlidir. Öz benliklerine hainlik edenler için
didinip durma. Çünkü Allah, sürekli hainlik eden günahkârı sevmez. İnsanlardan gizleniyorlar /
gizliyorlar da Allah'tan gizlenmiyorlar / gizlemiyorlar. Oysaki O, O'nun
hoşlanmadığı sözü gece boyu sarf ederlerken onlarla beraberdir. Allah, onların
yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır. Diyelim, siz onlar için dünya hayatında mücadele verdiniz.
Peki, kıyamet günü Allah'a karşı onlar için kim mücadele verir, onlar hakkında
kim vekillik yapar? Kim bir kötülük yapar yahut öz benliğine zulmeder de sonra Allah'tan af
dilerse Allah'ı çok affedici, çok merhametli bulur. Günah kazanan onu kendi nefsi aleyhine kazanır. Allah Alîm ve Hakîm'dir. Kim bir hata yahut günah işler de sonra
onunla bir suçsuzu itham ederse hiç kuşkusuz, büyük bir iftira ve açık bir
günah yüklenmiş olur. Eğer Allah'ın senin
üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya
mutlaka yeltenecekti. Ama
onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar
veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri
öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.” (4. sure (NİSA) 105-113. ayet)
“Artık Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu
Yûnus gibi olma! Hani o,
hıçkırıktan boğulur bir halde yakarmıştı.” (68. sure (KALEM) 48. ayet)
“Allah seni affetsin; neden onlara izin
verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık seçik belli olsun da yalancıları
bilesin.” (9. sure (TEVBE) 43. ayet)
GARANİK
OLAYI:
“Gördünüz mü Uzza'yı, Lât'ı. Ve ötekini, üçüncüsü olan
Menât'ı. Erkek size, dişi Allah'a mı? İşte bu, insafsız bir
bölüştürme. Bunlar,
sizin ve atalarınızın
taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece
sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara
hidayet Rablerinden gelmiştir. için, her özleyip hayal ettiği var mı acaba? Sonrası da öncesi de / âhiret de dünya da Allah'ındır.” (53. sure (NECM)
19-25. ayet)
“Az kalsın seni, sana
vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin diye fitneye
düşüreceklerdi. İşte o
takdirde seni dost edinirlerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara
birazcık meylediverecektin. İşte
o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırdık. Ve bize karşı
hiçbir yardımcı da bulamazdın.” (17. sure (İSRÂ) 73-75. ayet)
“Biz senden önce hiçbir resul ve nebi
göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir
şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini
muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Bu, Allah'ın; şeytanın attığını, kalplerinde
hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler,
geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler. Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da
kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah
Hâdî'dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır.” (22. sure (HAC)
52-54. ayet)
Dip Not:
(1)
Zelle: Sözlükte "sürçme, sürçüp kayma, yanılma, yanlış,
ufak suç, ayrılmak ve uzaklaşmak" demektir
Dinî literatürde ise bu
terim daha çok peygamberlerin hataları için kullanılmaktadır
Peygamberlerin kendilerine has
bazı sıfatları vardır
Bu sıfatlarla normal
insanlardan seçilip ayrılırlar
Onlar nübüvvetten önce bile
hırsızlık, yalancılık, dolandırıcılık, putlara tapma, ahlâk dışı ilişkiler ve benzeri
şeylerden uzak tutulmuşlardır
İşte
onlar için öngörülen sıfatlardan biri de ismet sıfatıdır
Buna
göre peygamberlerin suçsuz ve günahsız olmaları gerekir
Zira günah işlemek nübüvvet
makamı ile bağdaşmaz. Onların kem gözlü ve hain bakışlı olmaları bile caiz
değildir
Kelâm ekolleri genel anlamda peygamberlerin masum ve günahsız oldukları hususunda görüş birliği içindedirler
Bazı âyet ve hadislerde geçen
ifadelerden ötürü peygamberlerin küçük günah işleyip işlemeyecekleri konusunda
ihtilaf söz konusu olmuştur
Mutezile ve Şia'ya göre
peygamberlerin ismeti tam ve mükemmeldir
Büyük ve küçük bütün
günahlardan uzaktırlar
Mâtüridîlere göre peygamber,
küçük büyük bütün günahlardan, her türlü küfür ve şirkten uzaktır
Bununla birlikte çok küçük,
hafif hatalar, zelle türünden sürçmeler onlardan sadır olabilir
Ancak tebliğde kesin olarak
günahsızdırlar
Râzî ve Cürcanî'ye göre,
dalgınlık veya unutkanlıkla bazı küçük hataların peygamberden sadır olması
mümkündür
Her peygamberin biri kulluk, diğeri de peygamberlik olmak
üzere iki vasfı vardır
Peygamberlik vasfında hata
etmezler
Çünkü vahyin
kontrolündedirler
Ancak kulluk vasfında hata
edebilirler
Bununla birlikte yaptıkları
hatalarda kasıt söz konusu değildir
(FK)
(Diyanet İşleri Başkanlığı Sitesi, Dini Kavramlar Sözlüğü)
Kelâm ekolleri genel anlamda peygamberlerin masum ve günahsız oldukları hususunda görüş birliği içindedirler
IV.
HZ. MUHAMMED'İN AYRICALIKLI YÖNÜ:
“Allah ve resulü bir işte hüküm
verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi
isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan
eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.” (33. sure (AHZÂB) 36. ayet)
“Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına Ki sen, cin tasallutuna uğramış
değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde, Senin için kesintisiz bir ödül
var. Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.” (68. sure (KALEM) 1-4. ayet)
“Açıp genişletmedik mi senin göğsünü! İndirmedik mi
üzerinden ağır yükünü! Ki o, belini çatırdatmıştı senin. Ve yüceltmedik mi senin şanını!” (94. sure
(İNŞİRAH) 1-4. ayet)
“Sana özgü bir davranış
olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol /
uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık
bir konuma ulaştırması umulur.” (17. sure (İSRÂ) 79. ayet)
“Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen
bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!”
(52. sure (TÛR) 48. ayet)
“O peygamber, müminlere öz benliklerinden
daha dost, daha yakındır.
Onun eşleri de o müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da
Allah'ın Kitabı'nda, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha
yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız
müstesnadır. Bu, Kitap'ta satırlara geçirilmiştir. (33. sure (AHZÂB) 6. ayet)
“Ey Peygamber! Biz
sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana
ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının,
halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret
edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe
eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız
sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler
hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana
bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Onlardan
dilediğini geriye
bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından
dilediğini yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin
aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut
olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir.
Allah Alîm'dir, Halîm'dir. Bundan
sonra sana artık başka
kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların
güzellikleri hoşuna gitse bile- helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri
müstesna. Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir. Ey iman edenler! Size bir
yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak
yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü böyle
davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır.
Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey
istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem
de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah'ın
resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız,
size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir
vebaldir.” (33. sure (AHZÂB) 50-53. ayet)
“Şu bir gerçek ki, biz sana apaçık bir fetih
nasip ettik. Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın,
nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.” (48. sure (FETİH) 1-2. ayet)
V.
HZ. PEYGAMBERE YÖNELİK TESELLİLER:
“Onların söylediklerine sabret! Ve güzelce ayrıl onlardan.
Benimle, o nimete
boğulmuş
yalanlayıcıları baş başa bırak!
Birazcık süre tanı onlara.” (73. sure (MÜZZEMMİL) 10-11. ayet)
“Yemin olsun kuşluk vaktine, Gelip oturduğu vakit geceye ki, Rabbin seni terk etmedi, sana
darılmadı
da. Sonrası, senin için öncesinden
elbette ki daha mutlu ve kutlu olacaktır. Rabbin sana verecek de sen hoşnut olacaksın! O seni bir
yetim olarak bulup da barınağa kavuşturmadı mı? Seni şaşırmış olarak bulup da kılavuzluğunu üstlenmedi mi?
Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi? O halde, yetimi örseleme, Yoksulu/dilenciyi
azarlama! Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle dile getir!” (93.
sure (DUHÂ) 1-11. ayet)
“Açıp genişletmedik mi senin göğsünü! İndirmedik mi
üzerinden ağır yükünü! Ki o, belini çatırdatmıştı senin. Ve yüceltmedik mi senin şanını!” (94. sure
(İNŞİRAH) 1-4. ayet)
“Hiç kuşkusuz, biz verdik sana Kevser'i /
iyilik, bereket, mutluluk, güzellik, soy ve aydınlığın tükenmezini. O
halde, sen de Rabbin için namaz kıl
ve göğsünü gererek dimdik dur / sağ elini sol elinin üzerine koyup kıyam et /
namazı vakti girer girmez kıl / kavrayışını bilgi ile derinleştir / eti yenecek
hayvan kes! Kuşkun olmasın ki
ebter / soyu kesik, seni kötüleyenin ta kendisidir!” (108. sure (KEVSER) 1-3. ayet)
“Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd'u an! O, tespih nağmeleri döktüren
bir kul idi.” (38. sure (SÂD)
17. ayet)
“Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak
tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz.” (36. sure (YÂSÎN) 76. ayet)
“Eğer seni
yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün işler ve oluşlar Allah'a
döndürülür.” (35. sure (FATIR) 4. ayet)
“Seni yalanlıyorlarsa, onlardan
öncekiler de yalanlamıştı.
Resulleri onlara açık seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap
getirmişlerdi. Sonra ben, inkâr
edenleri yakaladım. Ama
nasıl oldu benim azabım?!” (35. sure (FATIR) 25-26. ayet)
“Onlardan bazı çiftlere, kendilerini
imtihan etmek için iğreti hayatın süsü olarak verdiğimiz nimetlere gözlerini
dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem daha süreklidir. Ailene namazı
emret, kendin de ona sabırla devam et! Biz senden
rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz. Sonuç takvanındır!” (20.
sure (TÂHÂ) 131-132. ayet)
“Onlar yüzünden tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de
sıkıntıya düşme.” (27.
sure (NEML) 70. ayet)
“Rabbin, o İsrailoğulları
arasında hükmünü verip gereğini yapacaktır. Azîz'dir, Alîm'dir O. Allah'a dayanıp güven, çünkü sen
apaçık gerçeğin üzerindesin. Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da
çağrıyı duyuramazsın. Ve sen, düştükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın.
Teslim olmuş kişiler halinde ayetlerimize inananlardan başkasına sesini
duyuramazsın.” (27. sure (NEML)
78-81. ayet)
“Onların sözü seni üzmesin. Tüm onur ve kudret
Allah'ındır. O her şeyi işitir, her şeyi bilir.” (10. sure
(YÛNUS) 65. ayet)
“Yemin olsun ki, biz sana ikişerlerden /
ikililerden / iç içe kıvrımlar halindeki çift mânalılardan yedi taneyi ve şu
büyük Kur'an'ı verdik. Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere
gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen! Ve de ki: "Ben, evet ben, apaçık konuşan bir uyarıcıyım!" (15. sure (HİCR) 87-89. ayet)
“Yemin olsun ki, onların söyledikleri yüzünden
senin göğsünün daraldığını biliyoruz. Şimdi sen,
Rabbine hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol! Sana şaşmaz ve kesin bilgi
gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (15. sure (HİCR) 97-99. ayet)
“Söylediklerinin seni kederlendirdiğini çok iyi biliyoruz.
Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zalimler Allah'ın ayetlerine karşı
direnmekteler. Yemin
olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine
sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin
olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir. Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi gücün
yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir
mucize getir. Allah dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık
cahillerden olma.” (6. sure (EN'ÂM) 33-35. ayet)
“İnkâr edenin küfrü seni
tasalandırmasın! Onların dönüşü bizedir; yapıp ettiklerini onlara haber
vereceğiz. Kuşkusuz, Allah, göğüslerin içindekini bilmektedir. Onları birazcık
nimetlendiriyoruz.
Sonunda hepsini şiddetli bir azaba süreceğiz.” (31. sure (LOKMAN) 23-24. ayet)
“Allah'ın ayetleri hakkında, küfre sapmış olanlardan
başkası çekişip didişmez. Onların beldelerde dolaşıp durmaları seni aldatmasın. Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine
gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı /
tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihayet
onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?!” (40. sure (MÜ'MİN) 4-5. ayet)
“Öyleyse sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah'ın
vaadi haktır. Günahın için af dile. Akşam ve sabah, Rabbini överek
tespih et!” (40. sure
(MÜ'MİN) 55. ayet)
“Sen sabret! Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Onları
tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat
ettiririz. Sonunda onlar bize döndürülecekler.“ (40. sure
(MÜ'MİN) 77. ayet)
“Biz o Kur'an'ı senin dilinle / senin
diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. Artık, beklemeye
geç! Çünkü onlar da beklemekteler.” (44. sure (DUHÂN) 58-59. ayet)
“Artık, resullerin azim sahibi olanlarının sabrettiği
gibi sabret! O inkârcılar için acele etme! Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir
saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir duyurudur bu. Sapmışlar topluluğundan
başka kim helâk edilir!” (46. sure (AHKAF) 35. ayet)
“İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka
şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli." Bunu aralarında
vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar. Artık onlardan yüz çevir.
Sen bu yüzden kınanmayacaksın.”
(51. sure (ZÂRİYÂT) 52-54. ayet)
“Sabret! Senin sabrın da Allah'ın
yardımıyladır. Onlar için tasalanma! Kurmakta oldukları tuzaklar yüzünden de
telaşlanma! Hiç
kuşkusuz, Allah, sakınanlar ve güzel düşünüp güzel iş yapanlarla beraberdir.” (16. sure (NAHL) 127-128. ayet)
“Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen
bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!
Gecenin bir bölümünde ve yıldızların
ardından da O'nu tespih et!” (52.
sure (TÛR) 48-49. ayet)
“O halde, sabret! Kuşkun olmasın ki,
Allah'ın vaadi haktır. İmanı kemale ermemişler seni hafifliğe sevk etmesinler /
seni küçümseyemeyeceklerdir.” (30. sure (RÛM) 60. ayet)
“Seni yerinden çıkaran o kentinden çok
daha kuvvetlice nice kentler vardı ki, biz hepsini helâk ettik; hiçbir
yardımcıları olmadı.” (47. sure (MUHAMMED) 13. ayet)
“Sonunda şunu söylemekten başka bahaneleri
kalmaz: "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar
değildik." (6. sure
(EN'ÂM) 23. ayet)
VI.
HZ. MUHAMMED'İN PEYGAMBERLİĞİ YETKİ VE SORUMLULUKLARI:
A.
HZ. MUHAMMED'İN PEYGAMBERLİĞİ:
“Ey giysisine bürünüp yatan! Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç, Gecenin yarısını ayakta ol yahut bundan biraz eksilt! Yahut buna biraz ekle! Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku! Doğrusu, biz senin üzerine
ağır bir söz bırakacağız.
Şu bir gerçek ki, yeni bir
oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan, yer tutma bakımından daha güçlü, söz
bakımından daha etkilidir. Kuşkusuz, gündüz boyu senin için uzun bir dolaşma /
yoğun bir uğraş vardır.” (73. sure (MÜZZEMMİL) 1-7. ayet)
“Biz size, üstünüze tanık olan bir resul
gönderdik. Tıpkı
Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi.” (73. sure (MÜZZEMMİL) 15. ayet)
“De ki: "Tebliğime
karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben size
kendiliğimden / zorlamayla yükümlülük getirenlerden de değilim."
(38. sure (SÂD) 86. ayet)
“De ki: "Ey insanlar! Ben sizin
üstünüze Allah'ın resulüyüm.
Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka. O diriltir, O
öldürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine
inanan o ümmi peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele
ulaşabilesiniz." (7. sure (A'RAF) 158. ayet)
“Yâ, Sîn. Yemin olsun o hikmetlerle dolu
Kur'an'a ki, Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin; Dosdoğru bir yol üzerindesin.” (36. sure (YÂSÎN) 1-4. ayet)
“Bu Kur'an'ı sana farz kılan,
elbette ki seni vaat edilen yere / belirlenen sona götürecektir. De ki: "Hidayeti getireni de
açık bir sapıklık içinde olanı da en iyi Rabbin bilir." Sen bu Kitap'ın sana indirileceği ummuyordun; Rabbinden bir rahmet olarak
geldi. O halde küfre sapanlara sakın destekçi olma. Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni geri
çevirmesinler. Rabbine yakar / Rabbine çağır.
Sakın şirke bulaşanlardan olma. Allah'ın yanında diğer bir tanrıya daha
kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır.
Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.”
(28. sure (KASAS) 85-88. ayet)
“İnsanları uyar, iman edenlere de
kendileri için Allah katında yüksek bir doğruluk derecesi bulunduğunu
müjdele" diye içlerinden bir er kişiye vahiy göndermemiz, insanlara
şaşırtıcı mı geldi? Küfre batanlar: "Bu adam açık bir
büyücüdür." dediler.“ (10. sure (YÛNUS) 2. ayet)
“De ki: "Ey insanlar! Şu bir gerçek ki
hak size Rabbinizden gelmiştir. Artık doğruya yönelen kendi benliği için
yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben
sizin üzerinize vekil değilim." Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm
verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.” (10.
sure (YÛNUS) 108-109. ayet)
“Sor: "Tanıklık
bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda
Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki,
onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında
başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben
buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben,
sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" O kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp
bilirler. Ama öz benliklerini hüsrana uğratan bunlar, iman etmezler.” (6. sure
(EN'ÂM) 19-20. ayet)
“Bu Kitap'ı sana
yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa
düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için
kılavuz ve rahmet olsun.” (16. sure (NAHL) 64. ayet)
“Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet
olarak gönderdik.” (21.
sure (ENBİYÂ) 107. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah müminlere lütufta bulunup onları minnettar bırakmıştır: Kendi içlerinde onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara
Allah'ın ayetlerini okuyor, onları temizleyip arındırıyor, onlara Kitap'ı ve
hikmeti öğretiyor. Oysaki onlar, bundan önce açık bir sapıklığın tam
içindeydiler.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 164. ayet)
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir;
O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi gereğince
biliyor.” (33. sure (AHZÂB) 40. ayet)
“Ey Peygamber! Hiç kuşkusuz, biz seni bir
tanık bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve Allah'ın izniyle bir davetçi,
ışık saçan bir kandil olarak...
Ve muştula inananlara:
Kendilerine Allah'tan büyük bir lütuf vardır. İnkârcılara, ikiyüzlülere itaat etme, onların ezalarına aldırma;
Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 45-48. ayet)
“Şu da var ki, Allah sana indirdiğini, kendi
ilmiyle indirdiğine tanıklık eder. Melekler de tanıklık ediyorlar. Zaten
tanık olarak Allah yeter.” (4.
sure (NİSA) 166. ayet)
“İşte seni böylece, kendilerinden önce
nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a
küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki:
"O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız
O'nadır tövbem!" (13. sure
(RA'D) 30. ayet)
“Biz indirdik o Kur'an'ı sana parça parça, biz! O halde, Rabbinin hükmü karşısında sabret ve onların günahkârlarına da
nankörlerine de boyun eğme. Rabbinin adını sabahtan da akşamdan da an!” (76. sure (İNSÂN) 23-25. ayet)
“O Allah'tır ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o,
onlara Allah'ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve
hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi. O resulü, ümmîlerden olup da henüz onlara katılmamış bulunan başka
kimselere de gönderdi.
O'dur Azîz, O'dur Hakîm. İşte bu, Allah'ın lütfudur ki, onu dilediğine verir.
Allah, büyük lütfun sahibidir.” (62. sure (CUMUA) 2-4. ayet)
“O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi
ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın.
Tanık olarak Allah yeter. Muhammed, Allah'ın resulüdür.
Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok
merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün.
Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince,
yüzlerinde secde eseri / izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri.
İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi
kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da
imrendirir / hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde,
inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik
işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.” (48. sure
(FETİH) 28-29. ayet)
“Ey Ehlikitap! Resulümüz size geldi.
Kitap'tan saklamış olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da
geçiyor. Şu bir gerçek
ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir. Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve
onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan
dosdoğru yola kılavuzlar.” (5. sure (MÂİDE) 15-16. ayet)
“Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada
resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne
uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her
şeye kadirdir.” (5. sure (MÂİDE) 19. ayet)
“O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi
ki, müşrikler hoşlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın.” (9. sure (TEVBE) 33. ayet)
“Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız
eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha
merhametlidir. Eğer çekip
giderlerse de ki: "Allah bana yeter. İlah yok O'ndan başka. Yalnız O'na
dayandım ben; büyük arşın sahibi O'dur." (9. sure (TEVBE) 128-129. ayet)
B.
HZ. MUHAMMED'İN YALNIZCA ALLAH'TAN ALDIĞI TALİMATA UYMA
YÜKÜMLÜLÜĞÜ:
"Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç
kimseyi O'na ortak koşmam."
De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip
değilim." "Allah'tan
beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam." "Ancak Allah'tan bir
tebliğ ve
O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi
vardır. Sürekli içinde kalacaklardır.” (72. sure (CİN) 20-23. ayet)
“Ayetlerimiz onlara açık
seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler:
"Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz
konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan
edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." De ki: "Allah dileseydi,
onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı
kullanmayacak mısınız?" Yalan
düzerek Allah'a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim
kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.” (10. sure (YÛNUS) 15-17. ayet)
“De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz,
ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam
aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana,
müminlerden olmam emredildi."
Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanîf olarak dine çevir. Sakın müşriklerden
olma!" "Allah'ın
berisinden, sana yarar sağlamayacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma! Eğer
bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun." De ki: "Ey insanlar! Şu bir gerçek ki hak size
Rabbinizden gelmiştir. Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan
da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim." Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm
verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.” (10.
sure (YÛNUS) 104-109. ayet)
“Rabbinden sana vahyedilene uy! O'ndan başka
ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir!” (6. sure (EN'ÂM) 106. ayet)
“De ki: "Eğer saparsam, öz
benliğim aleyhine saparım. Doğruyu ve güzeli bulursam bu, Rabbimin bana
vahyettiği sayesindedir.
Çünkü O, Semî'dir, Karîb'dir." (34. sure (SEBE') 50. ayet)
“De ki: "Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek,
O'na ibadet / kulluk etmem emredildi." "Ve bana, müslümanların ilki olmam emredildi." De ki: "Eğer
Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım." De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum."
(39. sure (ZÜMER) 11-14.
ayet)
“Andolsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke
saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun. Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk / ibadet et;
şükredenlerden ol!” (39. sure (ZÜMER) 65-66. ayet)
“De ki: "Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler
gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten
yasaklandım. Ben,
âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum." (40. sure (MÜ'MİN) 66. ayet)
“Yahut da şöyle diyorlar: "Uyduruyor onu!" De ki: "Eğer uydursaydım onu, hiçbir şeye sahip
olamazdınız Allah'tan kurtarmak için beni. İçine gömüldüğünüz yaygarayı
en iyi bilen O'dur. Benimle sizin aranızda tanık olarak O yeter. Çok affedici,
çok merhametlidir O." (46.
sure (AHKAF) 8. ayet)
“Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya
sürseydi, Yemin
olsun, ondan sağ
elini koparırdık. Sonra
ondan can damarını
mutlaka keserdik. Sizin
hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”
(69. sure (HÂKKA) 44-47. ayet)
“Ey Peygamber! Allah'tan kork ve küfre batmışlarla münafıklara boyun eğme!
Kuşkusuz, Allah Alîm ve Hakîm'dir. Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.”
(33. sure (AHZÂB) 1-2. ayet)
“İşte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine
uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.” (13.
sure (RA'D) 37. ayet)
C.
HZ. MUHAMMED'İN ALLAH'TAN ALDIĞINI İLETME VE HAKİKATİ DUYURMA
GÖREVİ:
“O, gayb konusunda cimri değildir.” (81. sure (TEKVÎR) 24. ayet)
“Biz onların neler
söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la
öğüt ver.” (50. sure (KAF) 45. ayet)
“De ki: "Allah'tan beni hiç
kimse kurtaramaz ve O'nun dışında
bir sığınak da asla bulamam." "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından
bir şeyler sunabilirim."
Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli
içinde kalacaklardır.” (72. sure (CİN) 22-23. ayet)
“Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi
doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete
erecekleri O daha iyi bilir.” (28. sure (KASAS) 56. ayet)
“Ayetlerimiz onlara açık
seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler:
"Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz
konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem,
büyük bir günün azabından korkuya düşerim." De ki: "Allah dileseydi,
onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı
kullanmayacak mısınız?" Yalan
düzerek Allah'a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim
kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.” (10. sure (YÛNUS) 15-17. ayet)
“Sen hırslanasıya istesen de, insanların çoğu
inanmayacaktır. Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için
bir hatırlatmadan başka şey değildir.” (12. sure (YÛSUF) 103-104. ayet)
“Emrolunduğun
şeyi, kafalarını çatlatırcasına tebliğ et;
şirke bulaşmışlara aldırma.” (15. sure (HİCR) 94. ayet)
“İşte böyleleri, Allah'ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de
onların yolunu izle ve şöyle söyle: "Ben şu
yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür."
(6. sure (EN'ÂM) 90. ayet)
“Yine de yüz çevirirlerse artık sana düşen, açık bir tebliğden
başka şey değildir.” (16. sure (NAHL) 82. ayet)
“Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya
sürseydi, Yemin
olsun, ondan sağ
elini koparırdık. Sonra
ondan can damarını
mutlaka keserdik. Sizin
hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”
(69. sure (HÂKKA) 44-47. ayet)
“Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu
yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah,
küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.” (5. sure (MÂİDE) 67. ayet)
“Resule düşen, tebliğden başka bir şey
değildir. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de
bilir.” (5. sure (MÂİDE)
99. ayet)
D.
HZ. MUHAMMED'İN UYARMA (İNZAR) VE MÜJDELEME (TEBŞİR) GÖREVİ:
“Bu da ilk uyarıcılar gibi bir
uyarıcıdır.” (53. sure (NECM) 56. ayet)
“Ey giysisine bürünüp kenara çekilen! Kalk
da uyar! Rabbinin yüceliğini duyur!
Temizle giysilerini! Uzaklaştır
kendinden pisliği! Çok bularak başa kakma yaptığın iyiliği!” (74. sure
(MÜDDESSİR)1- 6. ayet)
“Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver!” (87. sure (A'LÂ) 9. ayet)
“De ki: "Ben, sadece bir uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah'tan başka
hiçbir ilah yoktur." (38. sure (SÂD) 65. ayet)
"Bana, sadece açık bir uyarıcı olduğum
vahyediliyor." (38.
sure (SÂD) 70. ayet)
“Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. De ki: "Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; ancak
Rabbine varmak için bir yol tutmayı dileyenler istiyorum." (25. sure (FURKÂN) 56-57. ayet)
“Sen sadece bir uyarıcısın! Şu bir gerçek ki, biz seni hak
ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.” (35. sure (FATIR) 23-24. ayet)
“Sen onları, o hasret günü ile
ilgili olarak uyar. Çünkü
onlar gaflet içindeyken, iman da etmemişken iş bitirilmiş olacaktır.” (19. sure (MERYEM) 39. ayet)
“Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları
onunla müjdeleyesin, inatçı bir kavmi de onunla uyarasın.” (19. sure (MERYEM) 97. ayet)
"Ben sadece, bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Orayı saygıya layık kılmıştır O. Her şey
O'nundur. Ben, müslümanlardan / Allah'a teslim olanlardan olmakla
emrolundum." "Ve
Kur'an okumakla emrolundum. Artık
kim yola gelirse kendi nefsi için gelir. Sapmışa
gelince, böylesine de ki: 'Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi bu!"
(27. sure (NEML) 91-92. ayet)
“Rablerinin huzurunda haşredileceklerinden
korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O'ndan başka ne
bir dostu vardır ne de şefaatçısı.” (6. sure (EN'ÂM) 51. ayet)
“Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve
uyarıcı
olarak gönderdik, başka değil!
Ama insanların çokları bilmiyorlar.” (34. sure (SEBE') 28. ayet)
“De ki: "Ben, resuller içinden
bir türedi değilim! Bana
ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.” (46. sure (AHKAF) 9. ayet)
“İnsanları, azabın kendilerine
ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey
Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip
resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye
yemin etmediniz mi?” (14. sure (İBRÂHİM) 44. ayet)
“De ki: "Ey insanlar, ben sizin için,
açıklayıcı
bir uyarıcıdan başkası değilim."
(22. sure (HAC) 49. ayet)
“Şu bir gerçek ki, biz seni, bir tanık, bir
müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'a ve resulüne inanasınız, O'nu destekleyesiniz, O'nu yüce
bilesiniz ve sabah akşam O'nu tespih edesiniz diye.” (48. sure (FETİH) 8-9. ayet)
E.
MÜSLÜMANLARIN HZ. PEYGAMBERE İTAAT YÜKÜMLÜLÜKLERİ:
“Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin.
Resule ve sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki
sahiplerine de itaat edin.
Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe
inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin.
Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.” Şunları görmedin mi? Kendilerinin, sana
indirilene de senden önce indirilene de inandıklarını sanarken, inkâr etmekle
emrolundukları tağutu aralarında hakem yapmak istiyorlar. Zaten şeytan da
onları geri dönülmez bir sapıklıkla sersem hale getirmek istiyor. Kendilerine,
Allah'ın indirdiğine ve
resule gelin denince, o ikiyüzlülerin senden iyice yüz çevirdiklerini görürsün.
Peki, nasıl oluyor da ellerinin hazırladıkları
yüzünden başlarına bir musibet çöktüğünde, sana gelip, "Biz sadece iyilik
yapmak, barıştırmak istedik!" diye Allah'a yeminler ediyorlar! Allah bunların kalplerindekini biliyor. Artık aldırma onlara; öğüt ver
kendilerine ve öz benlikleri hakkında etkili sözler söyle onlara. Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine
itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip
Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki
Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı. Hayır, Rabbine yemin olsun ki iş, onların sandığı gibi değil. Onlar, aralarında çıkan karmaşık işlerde seni hakem yapıp
verdiğin hükümle ilgili olarak, içlerinde hiçbir burukluk duymadan tam bir
teslimiyete ulaşmadıkça iman etmiş olamazlar.” (4. sure (NİSA) 59-65.
ayet)
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de
yazılmış bulacakları ümmi peygambere uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve
çirkinden onları alıkoyar. Güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara
yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları
söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, onunla indirilen
ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (7. sure (A'RAF) 157. ayet)
“De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız
bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok
merhametlidir." Şunu
da söyle: "Allah'a ve resule itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 31-32. ayet)
“Yemin olsun, Allah resulünde sizin için,
Allah'ı
ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.” (33. sure (AHZÂB) 21. ayet)
“Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur.
Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.” (4. sure (NİSA) 80. ayet)
“De ki: "Allah'a da itaat edin, resule
de. Eğer yüz çevirirseniz
/ yüz çevirirlerse, onun görevi ona yükletilen, sizin göreviniz de size
yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz yolu
bulursunuz. Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir." (24. sure (NÛR) 54. ayet)
VII.
HZ. MUHAMMED – SİRET ÖZETİ:
Sîret kelimesinin
çoğulu olan siyer, sözlükte, iyi ya da kötü tutulan yol, hayat tarzı, gidişat,
ahlak, karakter, biyografi anlamlarına gelir. Hz. Peygamberin doğumundan
vefatına kadar hayatını konu alan ilmin adı "siyer" dir.
A.
HZ. MUHAMMED VE KIBLENİN DEĞİŞMESİ:
“Biz senin, yüzünün ha bire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın
bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne
çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün.
Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi
bilirler. Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir.” (2. sure (BAKARA) 144. ayet)
B.
HZ. MUHAMMED VE SAVAŞLARI:
“Hani, sen ailenden erkenden ayrılmıştın da müminleri
savaş için tutulması gereken noktalara yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok
iyi bilir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 121. ayet)
“İş ve hüküm konusunda sana düşen bir
şey yoktur. Allah ya tövbelerini kabul ederek onları bağışlar yahut da zalim oldukları
için onlara azap eder.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 128. ayet)
“Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen
onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden
kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş
ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 159. ayet)
“Ey Peygamber! Allah ve inananlardan seni
izleyenler sana yeter / Allah, sana da seni izleyen müminlere de yeter!
Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa,
küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine
galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah yükünüzü
hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin
kişi olsa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle
beraberdir! Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça, esirlere
sahip olmak uygun değildir. Siz şu iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah
ise âhireti istiyor.
Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Eğer Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsaydı, aldığınız
fidyeden ötürü size büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal
ve temiz olarak yiyin; Allah'tan sakının! Allah çok affedici, çok
merhametlidir. Ey
Peygamber! Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde
bir hayır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve
sizi affeder. Allah çok
affedici, çok esirgeyicidir." (8. sure (ENFÂL) 64-70. ayet)
C.
HZ. MUHAMMED VE KÖR ADAM:
“Yüzünü ekşitti ve öteye döndü;” (80. sure (ABESE) 1. ayet)
D.
HZ. MUHAMMED VE ZEYD'İN EŞİ:
“Hani sen Allah'ın
nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut,
Allah'tan kork!" diyordun ama Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde
saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha
layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu
sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler
için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri
yerine getirilmiştir.” (33.
sure (AHZÂB) 37. ayet)
E.
HZ. MUHAMMED, MİSAK, SÖZLEŞME:
“Ve unutma ki Allah, peygamberlerden
mîsaklarını
almış, şöyle demişti:
"Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini
doğrulayıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım
edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?".
"Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben
de tanıklardanım." dedi. “ (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 81. ayet)
“Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de
mîsak aldık. Nûh'tan,
İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir
sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)
F.
HZ. MUHAMMED, GELECEĞİ BİLMEZDİ:
“Ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini soruyorlar sana. De ki:
"Ona ilişkin bilgi Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek
olan yalnız O'dur. Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O size ansızın
gelecektir, başka değil." Sen onu iyice biliyormuşsun gibi sana
soruyorlar. De ki: "O'na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların
çokları bilmiyorlar." (7. sure (A'RAF) 187. ayet)
“Nerede sende, onu hatırlatacak şey!” (79. sure (NÂZİÂT) 43. ayet)
G.
HZ. MUHAMMED, HZ.İBRAHİM'İ TAKİP ETTİ:
“Daha sonra sana şunu vahyettik: Bir hanîf
olarak İbrahim'in milletine uy! O, müşriklerden değildi.” (16. sure (NAHL) 123. ayet)
H.
HZ. MUHAMMED, HERKES İÇİN GELEN NEBİ-PEYGAMBER:
“Onlar ki, yanlarındaki
Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları ümmi peygambere uyarlar; o onlara
iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar. Güzel şeyleri onlara helal
kılar, pis şeyleri onlara yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir,
üzerlerindeki zincirleri, bağları söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona
yardım eden, onunla indirilen ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir. De
ki: "Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah'ın resulüyüm. Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka.
O diriltir, O öldürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmi peygambere iman
edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz." (7. sure (A'RAF)
157-158. ayet)
“O
Allah'tır
ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah'ın ayetlerini
okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık
içine gömülmüşlerdi.” (62. sure (CUMUA) 2. ayet)
İ.
HZ. MUHAMMED, İNSAN:
“Hiç kuşkusuz sen de öleceksin, onlar da
ölecekler.” (39.
sure (ZÜMER) 30. ayet)
J.
HZ. MUHAMMED, SON NEBİ-PEYGAMBER:
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir;
O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi gereğince
biliyor.” (33. sure (AHZÂB) 40.
ayet)
K.
HZ. MUHAMMED, EVLİLİĞİ:
“Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle:
"Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin
size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakayım."
"Yok eğer Allah'ı,
resulünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah sizin güzel düşünüp
güzel hareket edenlerinize büyük bir ödül hazırlamıştır." Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık / kanıtlanmış
bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır. Ve bu, Allah
için çok kolaydır. Sizden kim,
Allah'a ve resulüne itaat eder, iyilik yaparsa, ona da ücretini iki kat olarak
veririz. Kendisi için bol ve bereketli bir rızık da hazırlamışızdır. Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi
değilsiniz. Eğer korunup takvaya sarılıyorsanız sözü kırıtarak söylemeyin ki,
kalbinde maraz bulunan biri ümide kapılmasın. Örfe uygun söz söyleyin.” (33. sure (AHZÂB) 28-32. ayet)
“Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın
sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının,
halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret
edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde,
kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil,
yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri
altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir. Onlardan dilediğini geriye bırakırsın,
dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini
yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında,
tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha
uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir, Halîm'dir. Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal
olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse
bile- helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey üzerinde bir
Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.” (33. sure (AHZÂB) 50-52). ayet)
“Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman
iddetlerine doğru boşayın ve iddeti iyi sayın! Rabbiniz olan Allah'tan korkun! Onları evlerinden çıkarmayın;
onlar da çıkmasınlar. Apaçık ve belgeli bir yüzsüzlük yapmaları durumu
müstesna. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını çiğneyen
kendi benliğine zulmetmiş olur. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra yeni bir
iş / oluş ortaya çıkarır. Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği
biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın.
İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde
yapın. Allah'a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt
verilmektedir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder. Ve onu hiç beklemediği yönden rızıklandırır. Kim Allah'a
dayanıp güvenirse O, ona yeter. Hiç kuşkusuz, Allah, emrini yerine
getirecektir. Allah her şey için bir ölçü / bir
kader belirlemiştir. Âdetten
kesilen kadınlarınızın
iddet bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz, onların iddetleri üç aydır. Hiç
âdet görmemiş kadınların süreleri de böyledir. Gebe
olan kadınların süreleri ise yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim
Allah'tan korkarsa, O ona işinde bir kolaylık nasip eder.” (65. sure (TALÂK)
1-4. ayet)
“Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı
şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Allah size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah, sizin
Mevlâ'nızdır. Alîm'dir O, her şeyi bilir; Hakîm'dir O, hikmetleri sonsuzdur. Hani, Peygamber, eşlerinden birine bir sözü
gizlice söylemişti. Sonra eşi bu sözü duyurup Allah da onu Peygamber'e
bildirince, Peygamber sözün bir kısmını açıklamış, bir kısmından vazgeçmişti.
Peygamber, sözü eşine bildirdiğinde o: "Bunu sana kim haber verdi?"
demişti. Peygamber de: "O her şeyi bilen, her şeyden haberi olan bana
bildirdi." diye cevaplamıştı. Eğer ikiniz, ey hanımlar,
Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz kaydı; yok eğer Peygamber'e
karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, onun destekçisidir.
Cebrail'le iman sahiplerinin barışçıları da. Bütün bunlardan sonra melekler de
ona arka çıkarlar. O sizi boşarsa, kim bilir belki de Rabbi ona
sizin yerinize sizden daha hayırlı eşler nasip eder: Allah'a teslim olan, iman
sahibi, gönülden bağlı, tövbe etmesini seven, ibadete düşkün, yolculuk edebilen
dullar ve bâkireler.” (66.
sure (TAHRÎM) 1-5. ayet)
L.
HZ. MUHAMMED, MUCİZESİ:
“Şöyle derler: "Ona Rabbinden bir
mucize indirilseydi ya!" De ki: "Gayb, Allah'ın tekelinde. Hadi
bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim." (10. sure
(YÛNUS) 20. ayet)
“Küfre sapanlar derler ki: "Rabbinden
ona bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Allah dilediğini / dileyeni
saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir." (13. sure (RA'D) 27. ayet)
“Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler
indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince,
ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu." Karşılarında okunup duran bir kitabı sana
indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt
vardır.” (29. sure
(ANKEBÛT) 50-51. ayet)
M.
HZ. MUHAMMED, HATALARI, KUSURLARI:
“Az kalsın seni, sana
vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin diye fitneye
düşüreceklerdi. İşte o
takdirde seni dost edinirlerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırmamış
olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin. İşte o zaman sana,
hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırdık. Ve bize karşı hiçbir
yardımcı da bulamazdın. “ (17. sure (İSRÂ) 73-75. ayet)
“Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği,
senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!"
diyordun ama Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan
çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince
onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde,
müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri
yerine getirilmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 37. ayet)
“Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı
şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (66.
sure (TAHRÎM) 1. ayet)
“Yüzünü ekşitti ve öteye döndü; Yanına kör adam geldi diye.
Nereden bilirsin,
belki de o arınıp
temizlenecek. Belki
de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. O, kendisini her türlü
ihtiyacın
üstünde görene gelince Ki sen ona yöneliyorsun; Sana ne onun arınmasından! O, koşarak sana gelen var ya;
Odur içine ürperti düşen. Sen ona aldırmazlık ediyorsun. “ (80. sure
(ABESE) 1-10. ayet)
“Seni şaşırmış olarak bulup da kılavuzluğunu üstlenmedi mi?” (93. sure (DUHÂ) 7. ayet)
N.
HZ. MUHAMMED, YETİM:
“O seni bir yetim olarak bulup da barınağa kavuşturmadı mı?” (93. sure (DUHÂ) 6. ayet)
O.
HZ. MUHAMMED, REDDEDİLDİ VE HAKARET EDİLDİ:
“Eğer biz onlara
melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp
karşılarına dikseydik, Allah'ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı. Ne var
ki, çokları cehalet sergiliyorlar. İşte böyle, biz
peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için
birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı.
Bırak onları, düzdükleri iftiralarla baş başa kalsınlar;” (6. sure
(EN'ÂM) 111-112. ayet)
“İçlerinden bazıları da o Peygamber'i
incitirler ve şöyle derler: "O, her şeye kulak kesilir." De
ki: "Hayır kulağıdır sizin için o; Allah'a iman eder, müminlere güvenir.
İnananlarınız için de bir rahmettir o." Allah'ın
resulüne eza edenler için korkunç bir azap öngörülmüştür.” (9. sure
(TEVBE) 61. ayet)
“Ve dediler: "Şu Kur'an, iki kent
içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" (43. sure (ZUHRUF) 31. ayet)
P.
HZ. MUHAMMED, KUR'AN'IN VAHYİ:
“Sor: "Tanıklık
bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda
Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki,
onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında
başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben
buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben,
sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)
“Onlara bir ayet getirmediğinde, "onu da
şurdan burdan derleseydin ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece
Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman
eden bir toplum için rahmettir." (7. sure (A'RAF) 203. ayet)
“Şayet sen, sana indirdiğimizden
kuşkulanmakta isen, senden önce Kitap'ı okuyanlara sor. Yemin olsun, hak sana
Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan olma!” (10. sure (YÛNUS) 94. ayet)
“Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi
yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak,
sana vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu
ki, sen sadece bir uyarıcısın.
Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl'dir.” (11. sure (HÛD) 12. ayet)
“Yemin olsun ki, biz sana
ikişerlerden / ikililerden / iç içe kıvrımlar halindeki çift mânalılardan yedi
taneyi ve şu büyük Kur'an'ı verdik.” (15. sure (HİCR) 87. ayet)
“Bütün varlıkların
tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını
kendisine gösterelim / kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim
diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz
Mescid-i Aksa'ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.” (17. sure (İSRÂ) 1. ayet)
“Biz bu Kur'an'ı sana, zahmet çekesin,
bedbaht olasın diye indirmedik;”
(20. sure (TÂHÂ) 2. ayet)
“O Melik / o hak
hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi
tamamlanmadan önce, Kur'an hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi
artır!" (20. sure
(TÂHÂ) 114. ayet)
“İnkâr edenler dediler ki: "Kur'an
ona toptan, bir kerede indirilseydi ya!" Biz böyle yaptık ki, onunla senin
kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça / ayet ayet okuduk.” (25.
sure (FURKÂN) 32. ayet)
“Karşılarında okunup duran bir kitabı sana
indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için
elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır. İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik.
Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan
dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen,
dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.” (42. sure
(ŞÛRÂ) 51-52. ayet)
“İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar ve Muhammed'e indirilene -ki o onların Rablerinden bir
haktır- inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin davranışlarını
örtmüş ve gönüllerini barışa yöneltmiştir.” (47. sure (MUHAMMED) 2. ayet)
“Yemin olsun inip çıktığı
zaman yıldıza / fışkırıp çıktığı zaman çimene / süzülüp aktığı zaman Ülker
Yıldızı'na / aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden
başkası değildir o. Kuvvetleri
çok müthiş olan belletip öğretti onu ona. Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi. En yüksek ufuktadır o. Sonra iyice yaklaştı ve
sarktı, İki
yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini. Kalp yalanlamadı gördüğünü. Onun gördüğü şey
hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz? Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, Sidretül
Münteha yanında. O
ağacın
yanındadır sığınılacak bahçe. O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre'yi kuşatıp saran, Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi
aştı. Yemin olsun
ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.” (53. sure (NECM) 1-18. ayet)
“Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya
sürseydi, Yemin
olsun, ondan sağ
elini koparırdık. Sonra
ondan can damarını
mutlaka keserdik. Sizin
hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”
(69. sure (HÂKKA) 44-47. ayet)
“Onu aceleye getiresin diye dilini onunla
hareketlendirme!” (75.
sure (KIYÂMET) 16. ayet)
Q.
HZ. MUHAMMED, ÜMMETİNİN KUR'AN'I TERK ETTİĞİNİ
SÖYLER:
“Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim
toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş / dışlanmış halde tuttular." (25. sure (FURKÂN) 30. ayet)
R.
HZ. MUHAMMED, ALLAH TARAFINDAN DESTEKLENDİ:
“Ey Peygamber! Allah ve inananlardan seni
izleyenler sana yeter / Allah, sana da seni izleyen müminlere de yeter!
“ (8. sure (ENFÂL) 64. ayet)
“Eğer siz ona
yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti.
Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında,
mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle
diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet
indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti de
küfre sapanların sözünü sefil kılıp alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın
ta kendisidir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 40. ayet)
“İçlerinden bazıları da o Peygamber'i incitirler ve şöyle derler:
"O, her şeye kulak kesilir." De ki: "Hayır kulağıdır sizin için
o; Allah'a iman eder, müminlere güvenir. İnananlarınız için de bir rahmettir o." Allah'ın resulüne eza edenler için korkunç bir
azap öngörülmüştür.” (9.
sure (TEVBE) 61. ayet)
“Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o
Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona
destek olun / onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.” (33. sure (AHZÂB) 56. ayet)
“Seni yerinden çıkaran o kentinden çok
daha kuvvetlice nice kentler vardı ki, biz hepsini helâk ettik; hiçbir
yardımcıları olmadı.” (47. sure (MUHAMMED) 13. ayet)
“Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler
vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini de sizden uzak
tuttu ki bu, inananlara
bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın.” (48. sure (FETİH)
20. ayet)
“O odur ki, sizi onlarla galip getirdikten
sonra Mekke'nin göbeğinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan uzak
tuttu. Allah, yapmakta
olduklarınızı iyice görmektedir. Onlar
o kişilerdir ki, küfre sapıp sizi Mescid-i Haram'dan geri çevirdiler,
bekletilen kurbanlık hediyelerin, yerlerine ulaşmasına engel oldular. Eğer
kendilerini tanımadığınız için çiğneyeceğiniz ve bu bilgisizlik yüzünden üzüntü
ve kınayışla karşılaşacağınız inanmış erkeklerle inanmış kadınlar olmasaydı, iş
başka türlü olurdu. Böyle olması, Allah'ın,
dilediğini rahmetine sokması içindir. Onlar birbirlerinden ayrılmış olsalardı,
inkâra sapanları acıklı bir azapla cezalandırırdık.” (48. sure (FETİH) 24-25. ayet)
“Yemin olsun inip çıktığı
zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker
Yıldızı'na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden
başkası değildir o. Kuvvetleri
çok müthiş olan belletip öğretti onu ona. Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi. En yüksek ufuktadır o. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı, İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini. Kalp yalanlamadı
gördüğünü. Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla
çekişiyor musunuz? Yemin olsun
ki onu bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında. O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe. O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre'yi kuşatıp saran, Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı. Yemin olsun ki Rabbinin en
büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.”
(53. sure (NECM) 1-18. ayet)
“Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da. Rabbin sana verecek de sen
hoşnut olacaksın! O seni bir yetim olarak bulup da barınağa kavuşturmadı mı? Seni şaşırmış olarak bulup da
kılavuzluğunu üstlenmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da
zengin etmedi mi?” (93. sure (DUHÂ) 3-8. ayet)
S.
HZ. MUHAMMED, ŞAHİT:
“İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne
tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir
ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki
resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın
kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir.
Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok
merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 143. ayet)
VIII.
HZ. PEYGAMBER VE MUCİZE:
A.
HZ. PEYGAMBERE YÖNETİLEN MUCİZE TALEPLERİ:
“İçlerinden her kişi de istiyor ki, kendisine açılıp
saçılmış sayfalar verilsin. Hayır, öyle şey olmaz!
Doğrusu şu ki, âhiretten korkmuyorlar.” (74. sure (MÜDDESSİR) 52-53. ayet)
“Şunu da söylemişlerdir: "Ne biçim resuldür bu; yemek yiyor,
sokaklarda yürüyor. Üzerine bir melek indirilmeli, beraberinde özel bir uyarıcı
olmalı değil miydi?" "Yahut ona bir hazine gönderilmeli, yahut
ürününden yediği bir bahçesi olmalı
değil miydi?" O zalimler şunu da söylediler:
"Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz." Bak
da gör! Nasıl da örnekler sunuyorlar sana.
Sapıttılar, artık bir daha yol bulamazlar. Şanı yücedir o kudretin ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını,
altından nehirler akan bahçeleri verir ve senin için köşkler de yapar.”
(25. sure (FURKÂN) 7-10. ayet)
“Bize kavuşmayı ummayanlar dediler ki: "Üstümüze
melekler inse yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?" Yemin olsun ki, kendi
benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.
Melekleri görecekleri günde, o günahkârlara hiçbir müjde yoktur. Şöyle
diyecekler: "Yasaktır, yasaklanmıştır!" (25. sure (FURKÂN) 21-22.
ayet)
“Dediler ki: "Rabbinden bize bir mucize getirseydi
ya!" Peki, önceki sayfalardaki açık kanıt onlara gelmedi mi?
Eğer
biz onları, ondan önce bir azapla helâk etseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi:
"Rabbimiz, ne olurdu bize bir resul gönderseydin de zelil ve rezil olmadan
önce senin ayetlerine uysaydık!" De
ki: "Herkes bekleyip gözetlemede; hadi siz de bekleyip gözetleyin! Yakında
bileceksiniz dosdoğru yolu izleyenler kimlermiş, hidayete eren kimmiş!"
(20. sure (TÂHÂ) 133-135. ayet)
“Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir
şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir
mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.”
(17. sure (İSRÂ) 59. ayet)
“Dediler ki: "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadığın sürece sana asla inanmayacağız!" "Yahut senin, hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen
olmalı. Onların aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın." "Yahut
iddia ettiğin gibi göğü, parçalar
halinde üzerimize düşürmelisin yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza
dikmelisin." "Yahut altından bir evin olmalı yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe
çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla
inanmayız!" De ki: "Rabbimin şanı yücedir.
Ben, insan bir resulden başka neyim ki?" Kendilerine
hak kılavuzcusu geldiğinde, insanların iman
etmelerine, şöyle demelerinden başka bir şey engel olmadı: "Allah, bir
insan mı resul gönderdi?" De
ki: "Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış
melekler dolaşır olsaydı, elbette gökten onlara bir melek resul gönderirdik." De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından haberdardır,
onları görmektedir." (17. sure (İSRÂ) 90-96. ayet)
“Şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi
ya!" De ki: "Gayb, Allah'ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle
birlikte ben de bekleyenlerdenim." (10.
sure (YÛNUS) 20. ayet)
“Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi
yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte olanının bir kısmını
terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise
her şey üzerinde bir Vekîl'dir.”
(11. sure (HÛD) 12. ayet)
"Hadi getirsene bize o melekleri, eğer doğru sözlülerdensen!" Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla
indiririz. Ve o zaman inkârcılara
göz açtırılmaz.” (15. sure (HİCR) 7-8. ayet)
“Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı. Kesinlikle şöyle diyeceklerdi: "Bizim gözlerimiz
döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir
toplumuz." (15.
sure (HİCR) 14-15. ayet)
“Eğer biz sana parşömen üzerine yazılı bir kitap göndermiş
olsaydık, onlar da ona elleriyle dokunmuş olsalardı, o küfre batmışlar, hiç
kuşkusuz şöyle deyivereceklerdi: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey
değildir." Şunu
da söylediler: "Bu peygambere bir melek indirilseydi ya!" Eğer böyle
bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu da kendilerine göz
bile açtırılmazdı.” (6. sure (EN'ÂM)
7- 8. ayet)
“Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi
ya!" De ki: "Kuşkusuz, Allah bir mucize indirmeye Kaadir'dir.
Fakat çokları bilmiyorlar." (6. sure (EN'ÂM) 37. ayet)
“Tüm yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar.
Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır."
Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz? Biz
onların gönüllerini ve gözlerini ters
çeviririz, ilk seferinde buna iman etmedikleri gibi bırakırız kendilerini de
azgınlıkları içinde körü körüne bocalar dururlar. Eğer biz onlara melekleri
indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına
dikseydik, Allah'ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı. Ne var ki, çokları
cehalet sergiliyorlar.” (6. sure
(EN'ÂM) 109-111. ayet)
“Onlara bir ayet geldiğinde şöyle demişlerdi: "Allah resullerine verilenin
tıpkısı bize de verilmedikçe asla inanmayacağız." Allah
resullük görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere,
oynadıkları oyunlar yüzünden Allah katında bir küçüklük ve şiddetli bir azap
öngörülmüştür.” (6. sure (EN'ÂM) 124. ayet)
“Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi,
Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi? Rabbinin bazı mucizeleri geldiği
gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır sahibi olamamış kişiye
imanı hiçbir yarar sağlamayacaktır.
De ki: "Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz." (6. sure (EN'ÂM) 158.
ayet)
“Şöyle de dediler:
"Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir
şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize,
öncekilere gönderildiği gibi..." (21.
sure (ENBİYÂ) 5. ayet)
“Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi
ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi
bu." Karşılarında okunup duran bir
kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu?
Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.” (29.
sure (ANKEBÛT) 50-51. ayet)
“Bilgiden yoksun olanlar dedi ki: "Allah bizimle
konuşsaydı yahut bize bir mucize gelseydi ya!..." Onlardan öncekiler de
aynen onların dediği gibi demişti. Kalpleri birbirine benzemiştir. Biz
ayetleri, gerçeği apaçık bilmek isteyenler için iyiden iyiye açıklamışızdır.”
(2. sure (BAKARA) 118. ayet)
“Size apaçık deliller geldikten sonra yine yan çizerseniz, şunu bilin ki
Allah, tüm yüceliklerin, tüm hikmetlerin sahibidir.
Onlar, Allah'ın ve meleklerin buluttan gölgeler içinde kendilerine gelmesini
ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar?
Bütün iş ve oluşlar sonunda Allah'a döndürülür.” (2. sure (BAKARA) 209-210.
ayet)
“Onlar şöyle demişlerdi: "Allah bize ant verdi,
kendisi bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule
inanmayacağız." Söyle onlara: "Size benden önce o dediğinizle
birlikte açık deliller getiren resuller gelmişti. Peki, madem doğru
sözlülerdiniz neden onları katlettiniz?" (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 183. ayet)
“Ehlikitap, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni
istiyor. Zaten onlar Mûsa'dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Allah'ı bize açıktan
göster." Bunun üzerine zulümlerinden ötürü
kendilerini yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine
açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar. Biz onların bu
günahını da affettik. Biz Mûsa'ya apaçık bir kanıt / bir hükmetme gücü verdik.”
(4. sure (NİSA) 153. ayet)
“Küfre sapmış olanlar şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize
indirilseydi ya!" Sen sadece bir
uyarıcısın ve
her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.” (13.
sure (RA'D) 7. ayet)
“Küfre sapanlar derler ki: "Rabbinden ona bir mucize
indirilseydi ya!" De ki: "Allah dilediğini
/ dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir." (13. sure
(RA'D) 27. ayet)
“Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin
konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah'ındır.
İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette
insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak
ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle, tokmak türünden belalar inmeye
devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın
vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.” (13. sure (RA'D) 31.
ayet)
B.
İSRA OLAYI:
“Bütün varlıkların
tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını
kendisine gösterelim / kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim
diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz
Mescid-i Aksa'ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.” (17.
sure (İSRÂ) 1. ayet)
“Hani,
sana: "Rabbin, insanları çepeçevre
kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o
rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak
dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların
kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.” (17. sure (İSRÂ) 60.
ayet)
IX.
HZ.PEYGAMBERİN AİLE HAYATI VE EŞLERİ
“O peygamber, müminlere öz benliklerinden daha dost, daha
yakındır. Onun eşleri de o
müminlerin anneleridir. Anne tarafından
akraba olanlar da Allah'ın Kitabı'nda, birbirlerine diğer müminlerden ve
muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız için örfe uygun bir
vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap'ta satırlara geçirilmiştir.” (33.
sure (AHZÂB) 6. ayet)
“Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe
Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın
çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı
koyulaştırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o
size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez.
Peygamber'in eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından
isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir
yoldur. Allah'ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve
kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır.
Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir. Siz
bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de Allah bunların tümünü bilmektedir. Peygamber'in hanımlarına; babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin
oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, hizmetindeki kadınlar ve anlaşmalarıyla
sahip olduklarından ötürü hiçbir günah yoktur.
Allah'tan korkun, ey Peygamber hanımları! Kuşkusuz, Allah her şeye tanıklık
etmektedir.” (33. sure (AHZÂB) 53-55. ayet)
“Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: "Eğer şu iğreti
dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin size boşanma
bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakayım."
"Yok eğer Allah'ı, resulünü ve âhiret
yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah sizin güzel düşünüp güzel hareket
edenlerinize büyük bir ödül hazırlamıştır." Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık / kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa,
kendisi için azap iki katına çıkarılır.
Ve bu, Allah için çok kolaydır. Sizden
kim, Allah'a ve resulüne itaat eder, iyilik yaparsa, ona da ücretini iki kat
olarak veririz. Kendisi için bol ve bereketli bir rızık
da hazırlamışızdır. Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer
korunup takvaya sarılıyorsanız sözü kırıtarak söylemeyin ki, kalbinde maraz
bulunan biri ümide kapılmasın. Örfe uygun söz söyleyin. Evlerinizde de vakarlı oturun. İlk cahiliye
teşhirciliği gibi kendinizi teşhir etmeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a
ve resulüne itaat edin. Allah sizden kiri / lekeyi gidermek istiyor ey
Ehlibeyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor. Evlerinizde Allah'ın ayetlerinden ve
hikmetten okunanları hatırlayın.
Kuşkusuz, Allah Latîf'tir, Habîr'dir.” (33. sure (AHZÂB) 28-34. ayet)
“Hani sen Allah'ın
nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut,
Allah'tan kork!" diyordun ama Allah'ın
açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki
kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu
sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler
için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri
yerine getirilmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 37. ayet)
“Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık:
Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden
elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin
kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek
istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin
bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık.
Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz
biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu...
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Onlardan dilediğini
geriye bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir
süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini yanına almanda bir sakınca
yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine
verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah
sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir, Halîm'dir. Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle
değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile- helal olmaz. Elinin
sahip olabilecekleri müstesna.
Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.” (33. sure
(AHZÂB) 50-52. ayet)
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin
kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir
yoldur. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (33.
sure (AHZÂB) 59. ayet)
“Allah'ı ve resulünü incitenleri Allah dünyada da âhirette de
lanetlemiştir. Onlar için, alçaltıcı bir azap da hazırlanmıştır.
Mümin erkeklerle mümin kadınları,
yapmadıkları bir şeyden dolayı rahatsız edenler, bir iftira ve açık bir günah
yüklenmişlerdir. “ (33. sure (AHZÂB) 57-58. ayet)
“O ifki / yalan haberi / iftirayı getirenler, içinizden bir gruptur.
Onu sizin için şer sanmayın. Aksine o, sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişiye o günahtan kazandığı vardır. Onların,
günahın büyüğünü yönetenine de büyük bir azap vardır. Onu işittiğinizde, erkek ve kadın müminlerin birbirleri için iyi
zanda bulunup, "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez
miydi?" Ona dört tanık
getirselerdi ya! Mademki, tanıkları getiremediler, o halde Allah katında
onlar yalancılardır. Eğer
dünya ve âhirette Allah'ın lütfu üzerinizde olmasaydı, içine daldığınız o
yaygarada size mutlaka büyük bir azap dokunurdu. O zaman siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyordunuz ve
ağızlarınızla, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyi söylüyor, üstelik bunu
önemsiz sanıyordunuz. Oysaki Allah katında o, çok büyük bir günahtı. Onu duyduğunuzda, "Bu konuda söz söylememiz bize yakışmaz; hâşâ, bu
büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?
Eğer iman sahipleri iseniz, Allah sizi böyle bir şeye bir daha
asla dönmemeniz hususunda uyarıyor. Allah
size ayetleri iyice açıklıyor. Allah
Alîm'dir, Hakîm'dir. İman edenler içinde edepsizliğin yayılmasını arzu edenler
var ya, onlar için dünyada da âhirette de korkunç bir azap öngörülmüştür.
Allah bilir ama siz bilmezsiniz. Ya
Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde
olmasaydı! Allah Raûf'tur, Rahîm'dir.” (24. sure (NÛR) 11-20.)
“Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek
neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir. Allah size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır.
Ve Allah, sizin Mevlâ'nızdır. Alîm'dir O, her şeyi bilir; Hakîm'dir O,
hikmetleri sonsuzdur. Hani, Peygamber,
eşlerinden birine bir sözü gizlice söylemişti. Sonra eşi bu sözü duyurup Allah
da onu Peygamber'e bildirince, Peygamber sözün bir kısmını açıklamış, bir
kısmından vazgeçmişti. Peygamber, sözü eşine bildirdiğinde o: "Bunu sana
kim haber verdi?" demişti. Peygamber de: "O her şeyi bilen, her
şeyden haberi olan bana bildirdi." diye cevaplamıştı. Eğer ikiniz, ey hanımlar, Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü
kalpleriniz kaydı; yok eğer Peygamber'e karşı dayanışmaya girerseniz hiç
kuşkusuz bizzat Allah, onun destekçisidir. Cebrail'le iman sahiplerinin
barışçıları da. Bütün
bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. O
sizi boşarsa, kim bilir belki de Rabbi ona sizin yerinize sizden daha hayırlı
eşler nasip eder: Allah'a teslim olan, iman sahibi, gönülden bağlı, tövbe
etmesini seven, ibadete düşkün, yolculuk edebilen dullar ve bâkireler.” (66.
sure (TAHRÎM) 1-5. ayet)
X.
HZ. PEYGAMBERİN VE MÜSLÜMANLARIN MÜCADELERİ
A.
HİCRET ÖNCESİ DÖNEM
1.
HZ.
PEYGAMBERİN KAVMİYLE İHTİLAFI:
“Gördün mü o yasaklayanı, Bir kulu namaz kılarken.” (96. sure
(ALAK) 9-10. ayet)
“Allah'ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi?
Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.” (14. sure (İBRÂHİM) 19. ayet)
“O halde, yalanlayanlara itaat etme! İstediler ki sen, alttan alıp gevşek davranasın / yağcılık
edesin de onlar da yağcılık etsinler / yumuşaklık göstersinler.
Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin
eden, bayağı / alçak, Alaycı / gammaz,
koğuculuk için dolaşıp duran, Hayrı
engelleyen, sınır tanımaz saldırgan, günaha batmış, Kaba
/ obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı. Mal ve oğullar
sahibi olmuş da ne olmuş? Ayetlerimiz
ona okunduğunda şöyle der:
"Daha öncekilerin masalları!" Yakında biz onun hortumu
üzerine damga basacağız / burnunu sürteceğiz.”
(68. sure (KALEM) 8-16. ayet)
“Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç
altında eziliyorlar!”
(68. sure (KALEM) 46. ayet)
“O küfre sapanlar, Zikir'i / Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi.
"Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.”
(68. sure (KALEM) 51. ayet)
“De ki: "Ey nankör kâfirler! Kulluk etmem sizin
kulluk ettiğinize. Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. Kul değilim sizin taptığınıza Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime. Sizin dininiz size, benim dinim bana!"
(109. sure (KÂFİRÛN) 1-6. ayet)
“O yüz geri döneni gördün mü? Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu. Gaybın bilgisi onun yanında
da o mu görüyor? Yoksa haber verilmedi mi ona,
Mûsa'nın sayfalarındakiler? Ve o çok vefalı İbrahim'in sayfalarındakiler...
“ (53. sure (NECM) 33-37. ayet)
“Kureyş'i alıştırıp ısındırdığı için, Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için, Bu evin Rabbine ibadet etsinler! O
ki, onları doyurup kurtardı açlıktan ve
kendilerini güvene çıkardı korkudan.” (106.
sure (KUREYŞ) 1-4. ayet)
“Kaf. Şanı yüce, ilahî
cömertlikle dolu Kur'an'a yemin olsun ki, İş
sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir
uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey
bu!" Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu."
Toprağın
onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan
bir Kitap var katımızda. Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar.
Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.”
(50. sure (KAF) 1-5. ayet)
“İlk yarıştan
âciz kalıp yorulmuş muyduk? Hayır, yeni bir
yaratıştan kuşku içinde olan onlardır.” (50. sure (KAF) 15. ayet)
“Onlar ha bire tuzak kuruyorlar / oyun çeviriyorlar.
Ben de tuzak kuruyorum.” (86. sure (TÂRIK) 15-16. ayet)
“Saat yaklaştı, Ay
yarıldı. Bir ayet / alâmet görseler yüz çeviriyorlar
ve şöyle diyorlar: "Sürüp giden bir büyüdür bu!" Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular.
Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır. Yemin
olsun ki, onlara haberlerden, içinde ihtar, sakındırma
ve tehdit bulunanı gelmiştir. Doruk
noktaya çıkmış, isabeti tartışmasız bir
hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.”
(54. sure (KAMER)1- 5. ayet)
“Sâd. Zikir / öğüt
/ uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki, İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş
içindedirler. Onlardan önce nice
nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar
onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman. Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler:
"Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..." "İlahları
bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!"
İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip
çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur." "Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan
başka şey değildir." "Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar
benim zikrimden / Kur'an' ımdan kuşkulandılar.
Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar. Yoksa
Azîz, Vahhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların
katında mı? Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında
bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse sebepler içinde
yükselsinler. Kabilelerden oluşmuş, sözüm
ona bir ordudur bu; şurada bozguna uğratılacaktır.”
(38. sure (SÂD) 1-11. ayet)
“Allah'ın kulu kalkmış O'na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir
gibi üşüşüyorlardı. "Ben
ancak Rabbime yakarırım / çağırırım. Ve hiç kimseyi O'na
ortak koşmam." De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık
ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim." De
ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında
bir sığınak da asla bulamam." "Ancak
Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler
sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan
edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır.” (72.
sure (CİN) 19-23. ayet)
“Küfre batanlar dediler ki: "Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede ona, başka
bir topluluk da yardım etmiştir." Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir
zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir. "Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah akşam birileri
tarafından yazdırılıyor."
Şöyle söyle: "Onu göklerde ve yerdeki
sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." (25.
sure (FURKÂN) 4-6. ayet)
“Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı?
Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı. Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey
yapmazlar: "Allah'ın, resul olarak gönderdiği şu mu?" "Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasaydık, bu bizi
ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık
olduğunu bilecekler. “ (25.
sure (FURKÂN) 40-42. ayet)
“Artık inkârcılara boyun eğme, onlara karşı Kur'an ile zorlu bir
cihat aç. “ (25. sure (FURKÂN) 52. ayet)
“Yeminlerinin tüm gücüyle Allah'a ant içmişlerdi ki, eğer
kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru
bir gidiş üzere olacaklar. Fakat uyarıcı onlara gelince, bu onlara nefretle
kaçıştan başka bir katkı sağlamadı. Yeryüzünde kibirlendi ve kötülük tezgâhladılar. Oysaki tezgâhlanan kötülük,
sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin başına gelenlerden başkasını mı
bekliyorlar? Allah'ın
yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın! Allah'ın yol ve yönteminde döneklik
de bulamazsın! Yeryüzünde
dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmediler mi?
Onlar, kuvvet bakımından bunlardan daha zorluydular. Göklerde de yerde de
Allah'ı âciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (35.
sure (FATIR) 42-44. ayet)
“Ayetlerimizi inkâr edip, "Bana mal da evlat da
kesinlikle verilecek." diyeni gördün mü? Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı?
Hayır,
hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız. O
dediklerine biz vâris olacağız. Kendisi bir
başına bize gelecek.” (19. sure (MERYEM) 77-80. ayet)
“Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden
tüketir gibisin. Eğer istersek gökten üzerlerine bir
mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır. O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma
gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler. Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin
haberleri.” (26.
sure (ŞUARA) 3-6. ayet)
“Kendi ellerinin önden
hazırladıkları yüzünden başlarına bir
musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul
gönderseydin de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ne olurdu!" Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Mûsa'ya
verilenin aynısı buna da verilseydi ya!" Bunlar daha önce Mûsa'ya verileni
inkâr etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi: "Birbirini destekleyen iki büyü
/ sırt sırta iki büyücü." Ve dediler: "Biz bunların ikisine de
inanmıyoruz." De
ki: "Eğer doğru sözlü iseniz, Allah
katından, bu ikisinden daha aydınlık bir kitap getirin, ben ona uyayım." Bunun
üzerine sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti
arzularına uyuyorlar. Allah'tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına uyandan
daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Yemin olsun, biz onlar için sözü ardarda
getirdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler. “ (28.
sure (KASAS) 47-51. ayet)
“Dediler ki: "Eğer seninle birlikte yol alırsak, yerimizden, yurdumuzdan oluruz."
Biz onları, katımızdan rızık olarak gelen tüm ürünlerin derlenip toplandığı
güvenli, saygıdeğer bir mekâna yerleştirmedik mi? Ama onların çokları
bilmiyorlar.” (28. sure (KASAS) 57. ayet)
“Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz.
Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: "Büyülenmiş bir
adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz!" Bak nasıl
örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.”
(17. sure (İSRÂ) 47-48. ayet)
“Az kalsın bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir
durumda onlar orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı.
Senden önce gönderdiğimiz
resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın.”
(17. sure (İSRÂ) 76-77. ayet)
“Seni yalanladılarsa şöyle söyle:
"Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan
uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım." (10. sure (YÛNUS) 41. ayet)
“De ki: "İşte
benim yolum budur. Ben, Allah'a basîret üzere çağırırım / dua ederim. Beni
izleyenler de... Şanı yücedir Allah'ın! Ben
müşriklerden değilim." (12. sure (YÛSUF) 108. ayet)
“Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir / Kur'an
indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin." "Hadi getirsene bize o melekleri,
eğer doğru
sözlülerdensen!" Biz
o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla indiririz. Ve o zaman
inkârcılara göz açtırılmaz.” (15. sure
(HİCR) 6-8. ayet)
“Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere
gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da.
Müminler için kanadını indir sen! Ve
de ki: "Ben, evet ben, apaçık
konuşan bir uyarıcıyım!" (15. sure (HİCR) 88-89. ayet)
“Sor:
"Tanıklık bakımından hangi şey daha
büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda
Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi
uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık
ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De
ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin
ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)
“De ki: "Düşünün
bakalım; Allah, işitme gücünüzü, gözlerinizi alsa, kalpleriniz üzerine mühür
bassa, Allah'tan başka hangi ilah onları size geri verecek?" Bak nasıl
türlü türlü açıklıyoruz ayetleri, yine de yüz çeviriyorlar! “Şunu da söyle:
"Düşünün bakalım; Allah'ın azabı size ansızın, açıktan geliverse, zalimler
topluluğundan başkası mı helâk edilecek?" De
ki: "Ben, Allah'ı
bırakıp da yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım!" De ki:
"Sizin keyiflerinize uymam! Çünkü bunu yaparsam sapıtmış olurum, doğruyu
ve güzeli bulanlardan olmam." (6.
sure (EN'ÂM) 46-47. ayet)
"Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu
yalanladınız.
Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır.
Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur." Şunu
da söyle: "Acele istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, benimle sizin
aranızdaki iş çoktan bitirilmiş olurdu. Zalimleri, Allah daha iyi bilir." 6.
sure (EN'ÂM) 57-58. ayet)
“De ki: "O size,
üstünüzden yahut ayaklarınızın altından
bir azap göndermeye yahut sizi fırka fırka birbirinize düşürerek / fırkalara
bölüp içinden çıkılmaz durumlara düşürerek / fırkaları elbise gibi size
giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl
sıralıyoruz ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye. O, hak olduğu
halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim." Her haberin gerçekleşeceği bir zaman / mekân vardır. Yakında
bileceksiniz. “ (6.
sure (EN'ÂM) 65-67. ayet)
“Ey toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime
ait olacağını bileceksiniz. Gerçek olan şu ki, zalimler kurtulamayacaklardır.”
(6. sure (EN'ÂM) 135. ayet)
“Onlar, kendilerine, "Allah'tan başka ilah
yoktur" dendiğinde, kibirleniyorlardı. Ve şöyle diyorlardı: "Mecnun
bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?" Hayır,
öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti. Yemin
olsun, siz o acıklı azabı mutlaka tadacaksınız! Ve
yalnız, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla
cezalandırılacaksınız. Allah'ın
içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır.” (37. sure (SÂFFÂT) 35-40. ayet)
“O inkârcılar şunu da söylüyorlardı: "Eğer
katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt / bir düşündürücü olsaydı, Elbette biz de Allah'ın samimi kullarından olurduk." Fakat ardından
onu inkâr ettiler. Yakında bilecekler. “ (37. sure
(SÂFFÂT) 167-170. ayet)
“Küfre batanlar şöyle dedi: "Dağılıp
parçalandığınızda, kesinlikle yepyeni bir yaratılış içinde olacağınız yolunda, peygamberce
haberler veren bir adamı size gösterelim mi?" "Yalan düzüp Allah'a
iftira mı ediyor, yoksa
çıldırmış mı bu?" Hayır, söyledikleri gibi değil! Gerçek şu ki, âhirete
inanmayanlar, dönüşü olmayan bir sapıklık ve bir azap içindedirler.
Onlar, önlerinde ve arkalarında,
gökten ve yerden neler var, görmediler mi? Dilesek onları yere batırırız ya da
üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Hiç kuşkusuz, bütün bunlarda Allah'a
yönelen her kul için mutlak bir ibret vardır.” 34. sure (SEBE') 7-9. ayet
“Küfre sapanlar dedi ki: "Biz, bu Kur'an'a da bundan
öncekine de asla inanmayacağız!" Ah, bir görsen o
zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde! Bir kısmı da bir kısmına söz
atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslayanlara şöyle derler:
"Siz olmasaydınız, vallahi biz inanacaktık!"( 34. sure (SEBE') 31.
ayet)
“Ayetlerimiz açık seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler:
"Bu adam, atalarınızın kulluk /
ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası
değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmiş bir yalandan / iftiradan
başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle
demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!"
(34. sure (SEBE') 43. ayet)
“De ki: "Hak
geldi, artık bâtıl ortaya yeni bir şey çıkaramaz; eskiyi de geri getiremez."
(34. sure (SEBE') 49. ayet)
“De ki: "Bana,
Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!?"
Andolsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve
mutlaka hüsrana düşenlerden olursun. Başkasına değil, sadece Allah'a
kulluk / ibadet et; şükredenlerden ol! Allah'ı,
kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü
tamamen O'nun avucudur / avucundadır; gökler de O'nun sağ elinde / kudretinde
dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O'nun; arınmıştır
onların ortak koştuklarından.” (39.
sure (ZÜMER) 64-67. ayet)
“İnkâr edenler dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin! O
okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz." (41. sure
(FUSSİLET) 26. ayet)
“Onlar, o zikiri / Kur'an'ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler.
Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap'tır. Bâtıl
ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Hakîm ve Hamîd Allah'tan bir
indirmedir o.” (41. sure (FUSSİLET) 41-42. ayet)
“De ki: "Söyleyin
bakalım, o Kur'an Allah katından ise, siz de onun üstünü örttünüzse, o dönüşü olmayan
kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?" (41. sure (FUSSİLET) 52. ayet)
“İşte bunun için
sen çağrıda bulun / dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Onların boş arzularına uyma ve şöyle de:
"Allah'ın Kitap'tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla
emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amellerinizin size.
Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi bir araya toplayacaktır / aramızı
bulacaktır. Dönüş O'nadır." (42. sure (ŞÛRÂ) 15. ayet)
“Yoksa, "yalan düzüp Allah'a iftira etti" mi diyorlar?
Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı
mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin
özündekini çok iyi bilir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 24. ayet)
“Siz, haddi aşanlardan /zulme sapanlardan oluşan bir
toplumsunuz diye, o zikri / Kur'an'ı sizden uzak mı tutalım? Biz,
öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.
Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı.
Biz, gücü kuvveti onlardan daha üstün
olanları da helâk etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti. Yemin
olsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim
yarattı?" diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: "Onları, Azîz
ve Alîm olan yarattı!" O, yerküreyi size bir
beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere
varabilesiniz.” (43. sure (ZUHRUF) 5-10. ayet)
“Ben, şunlar ve
atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar
nimetlendirdim. Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr
ediyoruz!" Ve dediler: "Şu Kur'an,
iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" Rabbinin
rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?
Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların
kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın.
Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.” (43.
sure (ZUHRUF) 29-32. ayet)
“Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı
hemen bağırıp çağırmaya başladı. Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun
diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.
Meryem'in oğlu,
kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu. Eğer
dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda
getirirdik.” (43. sure (ZUHRUF) 57-60. ayet)
“Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz. Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar?
Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız. Yoksa onların
sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil;
elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.” (43.
sure (ZUHRUF) 78-80. ayet)
“Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin
dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!”
(43. sure (ZUHRUF) 83. ayet)
“Onun "Ey
Rabbim" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman
etmez bir topluluktur. Artık sen onlara aldırma, "Selam!" deyiver. Yakında
bilecekler.” (43.
sure (ZUHRUF) 88-89. ayet)
“Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir
yarar sağlayamazlar / Allah'tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar.
Zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah ise takvaya sarılanların Velî'sidir.”
(45. sure (CÂSİYE) 19. ayet)
“Her şeyi ayan beyan gösteren ayetlerimiz onlara
okunduğunda, kendilerine gelmiş olan hakkı inkâr edenler şöyle derler:
"Açık bir büyüdür bu!" (46.
sure (AHKAF) 7. ayet)
“İnkâr edenler, inananlara şöyle derler: "Eğer bu,
hayırlı bir şey olsaydı, bunlar ona inanmakta bizi geçemezlerdi." Bununla
umduklarını bulamayınca şöyle diyecekler: "Bu, eski bir uydurmadır."
(46. sure (AHKAF) 11. ayet)
“Yemin olsun o ahenkli
yollar taşıyan göğe, Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz. Yüz geri çevrilen onun yüzünden çevrilir.”
(51. sure (ZÂRİYÂT) 7-9. ayet)
“Kahrolsun o düzenbaz yalancılar Ki onlar bir sersemlik içinde
ne yaptıklarından
habersizdirler.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 10-11. ayet)
“İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde,
mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli." Bunu aralarında
vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.
Artık
onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın. Hatırlat / öğüt ver; çünkü
hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 52-55. ayet)
“Yaklaştı insanlara
hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip
durmadalar. Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve
hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O
zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: "Bu
adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi
gidiyorsunuz!" Dedi: "Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de
bilir. O, her şeyi duyan, her şeyi bilendir!" Şöyle
de dediler: "Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır.
Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği
gibi..." Onlardan önce yere batırdığımız
hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman edecekler!...” (21.
sure (ENBİYÂ) 1-6. ayet)
“O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya
almaktan başka bir şey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu
mu?" Ama Rahman'ın zikrini / Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.”
(21. sure (ENBİYÂ) 36. ayet)
“De ki: "Ben sizi
ancak vahiyle uyarıyorum." Ama
sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki! Rabbinin azabından
onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: "Vay bizlere, biz
zalimlermişiz!" (21. sure (ENBİYÂ) 45-46.
ayet)
“Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına
gelmeyen bir şey geldi diye mi? Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar? Yoksa "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan
tiksiniyor. Eğer
hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de
kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini / Kur'an’larını
getirdik ama onlar zikirlerinden / Kur'an’larından
yüz çeviriyorlar. Yoksa onlardan bir
vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği
daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O. Şu
bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola
çağırıyorsun. Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.”
(23. sure (MÜ'MİNÛN) 68-74. ayet)
“İşin doğrusu şu:
Onlar da öncekilerin söylediği gibi söylediler. "Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?" "Yemin olsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka
bir şey değil bu!" (23. sure (MÜ'MİNÛN) 81-83.
ayet)
“Artık
hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin
çarpmış. Yoksa şöyle mi diyorlar:
"O bir şairdir. Zamanın ölüm getiren felaketine çarpılmasını
bekliyoruz." De ki: "Bekleyin! Doğrusu
sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim." Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu? Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! Hayır, iman etmiyorlar.
Eğer
doğru sözlü iseler, onun benzeri bir hadis / söz getirsinler. Yoksa
onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır?
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı
yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar!
Yoksa Rabbinin hazineleri onların
yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı? Yoksa
onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer
böyleyse, dinleyenleri açık bir kanıt getirsin. Yoksa
kızlar O'na, oğullar size mi? Yoksa
sen onlardan bir ücret istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına
mı giriyorlar? Yoksa gayb yanlarında
da yazıp duruyorlar mı? Yoksa bir tuzak mı
kurmak istiyorlar? Doğrusu şu ki, o inkâr edenlerin
kendileri tuzağa yakalanmışlardır. Yoksa
Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah,
onların ortak koştuklarından. Gökten bir
parçanın düştüğünü görseler
şöyle derler: "Üst üste yığılmış bulutlar!"
Bayılıp
yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları! O gün, tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım da
edilmeyecek! Zulmedenler için bundan başka
bir azap da vardır. Fakat onların çokları bilmiyorlar.
Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin.
Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et! Gecenin bir bölümünde ve yıldızların
ardından da O'nu tespih et!” (52.
sure (TÛR) 29-49. ayet)
“O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar; Sağdan ve soldan parçalar
halinde. Onlardan her biri nimet
bahçesine konulacağını mı umuyor? Hayır, ummasınlar!
Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık. İş onların sandığı gibi
değil! Doğuların
ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçekten gücü yetenleriz; Onları kendilerinden daha
üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz.
Bırak
onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya
kadar.” (70. sure (MEÂRİC) 36-42. ayet)
“Küfre sapanlar, seni tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan çıkarmaları için
sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar.
Ama Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. Ayetlerimiz onlara okunduğunda şöyle derler: "Tamam, işittik. İstersek bunun
gibisini elbette ki söyleriz; öncekilerin masallarından başka şey değil ki
bu!" Şunu da söylemişlerdi:
"Allah’ımız! Eğer bu, senin katından gelmiş gerçeğin kendisiyse, gökten
üstümüze taş yağdır. Yahut bize korkunç bir azap musallat et." Oysaki
sen onların içinde iken Allah onlara azap
etmeyecekti. Onlar, af dileyip dururken de Allah onlara azap etmezdi. Onlar
Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş?
Onlar onun dostları / koruyucuları da değillerdir.
Onun dostları / koruyucuları takva sahiplerinden başkası değildir. Ama onların
çokları bunu bilmezler.” (8. sure (ENFÂL)
30-34. ayet)
“Senden, güzellikten önce kötülük istemede acele ediyorlar.
Halbuki önlerinden pek çok örnek gelip geçti. Şu da bir gerçek ki, Rabbin
insanlara karşı, zulümlerine rağmen af sahibidir. Ve Rabbinin azabı elbette çok
şiddetlidir.” (13. sure (RA'D) 6. ayet)
“Küfre sapanlar: "Sen gönderilmiş bir elçi
değilsin." diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda tanık
olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter." (13. sure
(RA'D) 43. ayet)
2.
HABEŞİSTAN'A
HİCRET:
“Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada
elbette güzelce mekân tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür.
Bir bilselerdi! O Allah yolunda hicret edenler, sabrederler
ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.” (16.
sure (NAHL) 41-42. ayet)
“Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret
eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün
bunlardan sonra senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet
edecektir!” (16. sure (NAHL) 110. ayet)
3.
MEKKE'DE
KİTAP EHLİ İLE İLİŞKİLER:
“O, elbette ki öncekilerin kitaplarında da var. Beni İsrail bilginlerinin de onu bilmesi bunlar için bir
belirti/kanıt değil mi?” (26. sure (ŞUARA) 196-197. ayet)
“Hiç kuşkunuz olmasın ki bu Kur'an, İsrailoğullarına,
ihtilafa düştükleri şeylerin birçoğunu anlatıyor.” (27.
sure (NEML) 76. ayet)
“Böyleleri şu kimse
gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerinedir, O'ndan bir tanık da kendisini
izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet
olarak Mûsa'nın kitabı var.
Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkâr edenin
varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama
insanların çokları inanmıyorlar.” (11.
sure (HÛD) 17. ayet)
“Bu da bizim, kentlerin / medeniyetlerin anasını uyarman için indirdiğimiz bir Kitap. Kutsal-bereketli,
kendinden öncekini doğrulayıcı. Âhirete inananlar, ona da inanırlar ve onlar
namazlarına devam ederler.” (6. sure
(EN'ÂM) 92. ayet)
“Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir
ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah
onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.” (6. sure (EN'ÂM) 159. ayet)
“Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin,
hakkın ta kendisi olduğunu,
Hamîd ve Azîz olan Allah'ın yoluna kılavuzladığını görürler.”
(34. sure (SEBE') 6. ayet)
“Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk/ibadet edilecek
tanrılar yapmış mıyız?” (43. sure
(ZUHRUF) 45. ayet)
“Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp
çeşitli zübürlere / kutsallaştırmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip,
yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir. Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
Sanıyorlar
mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları, Ve
iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.” (23.
sure (MÜ'MİNÛN) 53-56. ayet)
“Ehl-i kitap'la, en güzel olan yöntem dışında bir yolla
mücadele etmeyin!
Onların zulme sapanları müstesna.
Şöyle deyin: "Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız
ve tanrınız bir. Ve biz O'na teslim olanlarız." Kitap'ı
sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim
ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.” (29. sure (ANKEBÛT)
46-47. ayet)
“Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenle
ferahlarlar. Ama hiziplerden bazıları onun bir kısmını inkâr ederler.
De ki: "Bana, yalnız Allah'a kulluk etmem, O'na ortak koşmamam emredildi.
Ben O'na yakarır, O'na davet ederim. Dönüşüm de O'nadır." (13. sure (RA'D)
36. ayet)
MÜBAHELE:“Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle
tartışana de ki:
"Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz
benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah'ın
lanetini yalancılar üzerine salalım."
(3. sure (ÂLİ IMRÂN) 61. ayet)
B.
HİCRET
1.
HİCRET,
MUHACİRLER VE ENSAR - GENEL:
“Onlardan önce yurda konmuş ve imana sarılmış olanlar,
kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde
bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile, ötekileri kendi
nefislerine tercih ederler. Nefsinin cimriliğinden / doymazlığından
korunanlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Onlardan
sonra gelenler de şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş
kardeşlerimizi affet; kalplerimizde, inananlara karşı bir düşmanlık bırakma!
Rabbimiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin!" (59. sure (HAŞR) 9-10.
ayet)
“Az kalsın bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir
durumda onlar orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı.
Senden önce gönderdiğimiz
resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme
bulamazsın.” (17. sure (İSRÂ) 76-77. ayet)
“Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir.
O halde, yalnız bana kulluk / ibadet edin. Her
can, ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz. İman
edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan
cennetin görkemli odalarına yerleştireceğiz. Sürekli kalacaklardır orada. Ne
güzeldir iş yapıp değer üretenlerin ödülü! Onlar
ki sabrettiler ve yalnız Rablerine
dayanıp güvenmektedirler. Nice hayvanlar var,
kendi rızkını taşıyamaz. Allah onları da
rızıklandırıyor, sizi de. Semî'dir O, Alîm'dir.” (29. sure (ANKEBÛT) 56-60.
ayet)
“İnanıp hicret eden ve Allah yolunda uğraşıp didinenlere
gelince, onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah çok affedici, çok
merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 218. ayet)
“Onlar ki inanıp hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda
savaştılar ve onlar ki hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler,
işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince,
hicret edecekleri vakte kader size onların yönetiminden bir şey düşmüyor. Ama
sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir
topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir.
Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir. Küfre
sapanlar da birbirlerinin dostlarıdır.
Eğer şu dikkat çekilenleri yapmazsanız yeryüzünde bir fitne, büyük bir bozgun
çıkar. O inanıp hicret edenler, Allah yolunda didinenler, o barındırıp
yardımcı olanlar var ya, gerçek müminler işte onlardır! Bir bağışlanma var
onlar için, bol bir rızık var. Sonradan inanarak hicret edip de sizinle birlikte cihada katılanlar da sizdendir.
Kan akrabaları ise, Allah'ın Kitabı'na göre birbirlerine daha yakın dostturlar.
Allah her şeyi bilir.” (8. sure (ENFÂL) 72-75. ayet)
“Eğer siz ona yardım
etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti.
Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında,
mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma,
Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini
sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp
alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 40. ayet)
“Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel
davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da
O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır.
Sonsuza dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!” (9.
sure (TEVBE) 100. ayet)
2.
HİCRET
EDEREK GELEN VE GİDEN KADINLARIN / EŞLERİN DURUMU:
“Ey iman sahipleri! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiklerinde onları imtihan edin.
Allah onların imanlarını daha iyi bilir ya! Eğer onların mümin hanımlar
olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere döndürmeyin. Ne bu mümin kadınlar o
kâfirlere helaldir ne de o kâfirler bunlara helaldir. Bu kadınlar için
harcadıklarını o kâfirlere geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz
takdirde, bu kadınları nikâhlamanızda sizin için bir sakınca yoktur.
Kâfirlerin iffet ve nikâhlarına yapışmayın.
Kâfirlere gitmeyi yeğleyen kadınlar için harcadıklarınızı onlardan geri
isteyin; onlar da size gelen mümin kadınlar için harcadıklarını geri istesinler.
Bu, Allah'ın hepinize buyruğudur. Aranızda hüküm veriyor. Allah Alîm'dir,
Hakîm'dir. Eğer, kâfirler tarafına geçmiş eşleriniz yüzünden bir şeyleriniz
inkârcılara gider, sonra da onlardan size kaçan kadınlar yüzünden ödeme sırası
size gelirse, eşleri gitmiş olan müminlere, harcadıkları miktarı verin.
Kendisine inandığınız Allah'tan korkun. Ey
Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a
hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri,
çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup
ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan
etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve
onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (60. sure
(MÜMTEHİNE) 10-12. ayet)
3.
HİCRET’TE
İMAN EDİP HİCRET EDENLERİN MÜKÂFATI ALLAH KATINDADIR:
“İnanıp hicret eden ve Allah yolunda uğraşıp didinenlere
gelince, onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah çok affedici, çok
merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 218. ayet)
“Rableri onlara cevap
verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım.
Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından
çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp
da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin
olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan
cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli.”
(3. sure (ÂLİ IMRÂN) 195. ayet)
“Bildiğin gibi, Rabbin seni hak uğruna, öz yurdundan çıkarmıştı. Ve
müminlerden bir grup tamamen isteksizdi. İş apaçık ortaya çıktıktan sonra bile,
hak konusunda seninle çekişiyorlardı. Sanki onlar gözleri baka baka ölüme
sürülüyorlardı.” (8. sure (ENFÂL) 5-6. ayet)
“Onlar ki inanıp hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda
savaştılar ve onlar ki hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler,
işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince,
hicret edecekleri vakte kader size onların yönetiminden bir şey düşmüyor. Ama
sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir
topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir.
Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.” (8. sure (ENFÂL) 72. ayet)
“Sonradan inanarak hicret edip de sizinle birlikte cihada
katılanlar da sizdendir.
Kan akrabaları ise, Allah'ın Kitabı'na göre birbirlerine daha yakın dostturlar.
Allah her şeyi bilir.” (8. sure (ENFÂL) 75. ayet)
“Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel
davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da
O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Sonsuza
dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!” (9.
sure (TEVBE) 100. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri kaymaya yüz
tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle
Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Çünkü
onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 117. ayet)
“Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada
elbette güzelce mekân tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür.
Bir bilselerdi! O Allah yolunda hicret edenler, sabrederler
ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.” (16.
sure (NAHL) 41-42. ayet)
“Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret
eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra
senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet edecektir!” (16.
sure (NAHL) 110. ayet)
“Sizin lütuf ve imkân
sahibi olanlarınız; akrabaya, çaresizlere, Allah yolunda hicret edenlere bir şey vermemeye yemin
etmesinler, affetsinler, hoş görsünler. Allah'ın sizi affetmesini
istemez misiniz? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (24.
sure (NÛR) 22. ayet)
“Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir. O halde, yalnız bana
kulluk / ibadet edin.” (29. sure
(ANKEBÛT) 56. ayet)
“O peygamber, müminlere
öz benliklerinden daha dost, daha yakındır.
Onun eşleri de o müminlerin anneleridir. Anne
tarafından akraba olanlar da Allah'ın Kitabı'nda, birbirlerine diğer
müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız
için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap'ta satırlara
geçirilmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 6. ayet)
“Sözü edilen o mallar, göçmen yoksullar içindir.
Onlar ki, yurtlarından çıkarılıp mallarından yoksun
bırakılmışlardır; Allah'tan bir lütuf ve bir hoşnutluk peşindedirler; Allah'a
ve resulüne yardım ederler. İşte onlardır, özü sözü doğru olanlar. Onlardan önce yurda konmuş ve imana sarılmış olanlar,
kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir
ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile, ötekileri kendi
nefislerine tercih ederler. Nefsinin cimriliğinden/doymazlığından korunanlar,
kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Onlardan sonra gelenler de şöyle derler:
"Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi affet;
kalplerimizde, inananlara karşı bir düşmanlık bırakma! Rabbimiz, sen çok
şefkatli, çok merhametlisin!" (59. sure
(HAŞR) 8-10. ayet)
4.
HİCRET EDEN
VE ETMEYENLERİN DURUMLARI:
“İnfak edilenler, Allah yolunda kapanıp kalmış, yeryüzünde
dolaşamaz olmuş yoksullar içindir. İffet ve onurları yüzünden,
cahiller bunları, zengin kişiler sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın.
Yüzsüzlük ve yırtıklık ederek, insanlardan bir şey istemezler. Nimet ve
imkândan infak ettiğiniz her şeyi, Allah çok iyi bilmektedir.” (2.
sure (BAKARA) 273. ayet)
“Melekler, öz
benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler:
"Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip
horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın
yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?"
İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o!” (4.
sure (NİSA) 97. ayet)
“Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir
imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah'a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar
da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah'a düşer.
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (4.
sure (NİSA) 100. ayet)
“Onlar ki inanıp hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda
savaştılar ve onlar ki hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler,
işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince,
hicret edecekleri vakte kader size onların yönetiminden bir şey düşmüyor. Ama
sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir
topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir.
Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.” (8. sure (ENFÂL) 72. ayet)
“O inanıp hicret edenler, Allah yolunda didinenler, o barındırıp
yardımcı olanlar var ya, gerçek müminler işte onlardır! Bir bağışlanma var
onlar için, bol bir rızık var. Sonradan inanarak hicret edip de sizinle birlikte cihada katılanlar da sizdendir.
Kan akrabaları ise, Allah'ın Kitabı'na göre birbirlerine daha yakın dostturlar.
Allah her şeyi bilir.” (8. sure (ENFÂL) 74-75. ayet)
“İman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla didinenler derece bakımından Allah katında daha yücedirler.
Kurtuluşa erenler de işte bunlardır.” (9. sure (TEVBE) 20. ayet)
“Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel
davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da
O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır.
Sonsuza dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!” (9.
sure (TEVBE) 100. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri
kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan
Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul
buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE)
117. ayet)
“Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada
elbette güzelce mekân tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür. Bir
bilselerdi!” (16.
sure (NAHL) 41. ayet)
“Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret
eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra
senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet edecektir! “
(16. sure (NAHL) 110. ayet)
“Allah yolunda hicret edip sonra da öldürülen yahut
ölenleri, Allah güzel bir rızıkla mutlaka rızıklandıracaktır. Allah,
rızık verenlerin elbette ki en hayırlısıdır.” (22.
sure (HAC) 58. ayet)
“O'na Lût iman etti. Ve dedi: "Ben Rabbime hicret
edeceğim. Kuşkusuz, O, mutlak
Azîz, mutlak Hakîm'dir."
(29. sure (ANKEBÛT) 26. ayet)
5.
MUHACİRLER (Medine’ye
hicret eden Mekke’li Müslümanlar):
“Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel
davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da
O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır.
Sonsuza dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!” (9.
sure (TEVBE) 100. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri
kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan
Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul
buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE)
117. ayet)
6.
ENSAR
(Hicret eden Müslümanları karşılayıp, yardım eden Medineli İslamlar):
“Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel
davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da
O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır.
Sonsuza dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!” (9.
sure (TEVBE) 100. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri
kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan Muhacirlerle
Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul buyurmuştur.
Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 117. ayet)
7.
HİCRET
ETMEYENLER VE MEKKE DEVRİ MÜNAFIK (ikiyüzlü / Riyakar) LARI:
“Onlar ki inanıp
hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda savaştılar ve onlar ki
hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin
dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere
gelince, hicret edecekleri vakte kader size onların yönetiminden bir şey düşmüyor.
Ama sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir
topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir.
Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.” (8. sure (ENFÂL) 72. ayet)
“Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları
kazandıkları yüzünden baş aşağı etmişken, Allah'ın saptırdığını yola getirmek
mi istiyorsunuz? Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlayamazsın.”
(4. sure (NİSA) 88. ayet)
“İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine
bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!” Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla
denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O,
yalancıları da elbette bilecektir. Yoksa o kötülükleri sergileyenler bizi
geçeceklerini mi sandılar!
Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah'a
kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit
mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir. Ve kim didinir, gayret sarfederse
hiç kuşkusuz kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki,
Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir. İman
edip hayra ve barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların
çirkinliklerini elbette ki örteceğiz. Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin
en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz. Biz
insana, anne babasına en güzel bir biçimde davranmasını,
şunu söyleyerek önerdik: "Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir
şeyle bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o takdirde onlara itaat
etme. Yalnız banadır dönüşünüz. Nihayet ben size yapıp ettiğiniz şeylerin
haberini bildireceğim." İman edip hayra ve barışa yönelik eylemler
sergileyenlere gelince, biz onları elbette ki barışseverler arasına koyacağız. İnsanlar içinden öylesi vardır ki, "Allah'a
inandık" der fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan
gelen fitneyi Allah'ın azabı gibi tutar. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelirse
kesinlikle şöyle diyeceklerdir: "Biz sizinle beraberdik." Allah,
âlemlerin göğüslerindekini en iyi şekilde bilmiyor mu? Allah iman edenleri elbette bilecektir. Ve münafık olanları da elbette bilecektir.
(29. sure (ANKEBÛT) 2-11. ayet)
“İnsanlardan bazısı da Allah'a kıyıdan kıyıya ibadet eder.
Kendisine bir hayır isabet ettiğinde, onunla tatmin bulup yatışır; kendisine
bir fitne, bir deneme gelip çattığında yüzüstü geri dönüverir. Dünyada da kayba
uğramıştır böylesi, âhirette de. Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur. Allah'ın
berisinden, kendisine zarar veremeyecek, yarar sağlamayacak şeylere dua/davet
eder. Dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir bu. Zararı
yararından daha yakın olan kişiye yalvarır/davet eder. Ne kötü bir destekçidir
o, ne kötü bir efendidir!” (22. sure (HAC) 11-13. ayet)
C.
HİCRET SONRASI DÖNEM:
1.
HZ.
PEYGAMBERİN MÜSLÜMANLARLA İLİŞKİLERİ:
a)
MÜSLÜMAN
CEMAATİN MEDİNE'DEKİ GENEL DURUMU:
“Ey iman edenler! "Râina" demeyin,
"unzurna" deyin / "bizi davar gibi güt" diye konuşmayın,
"bize bak" diye konuşun ve dinleyin. Kâfîrler için korkunç bir
azap vardır.” (2. sure (BAKARA) 104. ayet)
“İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız,
resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık.
Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi
üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri
dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah
imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah
öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.” (2.
sure (BAKARA) 143. ayet)
“Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan
bir azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken
Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle
sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.” (8.
sure (ENFÂL) 26. ayet)
“Onların kalplerini kaynaştıran da O'dur.
Sen, yeryüzündeki her şeyi bağışlasaydın, onların kalplerini yine de
kaynaştıramazdın; ama Allah onları birbirine ısıtıp yaklaştırmıştır. O'dur Azîz
ve Hakîm.” (8. sure (ENFÂL) 63. ayet)
“Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir
zümreye boyun eğerseniz
sizi, imanınızdan sonra kâfirler haline getirirler. Allah'ın
ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki, nasıl küfre sapıyorsunuz?
Kim Allah'a sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir o... Ey iman edenler! Allah'tan, kendisinden korkmaya yaraşır biçimde
korkun. Müslümanlar olmanın / Allah'a teslim olmanın dışında bir hal üzere
sakın can vermeyin. Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın
üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah
kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline
geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı.
Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.
İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği
belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik belirlenenden sakındıran bir
topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır. Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar
halinde parçalananlar gibi olmayın.
Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır.
Gün gelir bazı
yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denir:
"İmanınızdan sonra küfre mi düştünüz? Hadi, saptığınız küfür yüzünden
tadın azabı!" (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 100-106. ayet)
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş
olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan
sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap
da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler
vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 110.
ayet)
“Allah yolunda harcama yapmanıza engel ne var ki?..
Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. Sizin,
Fetih'ten önce infakta bulunan ve çarpışmaya gireniniz, bunu yapmayanlarla aynı
değildir. Onlar, derece yönünden Fetih'ten sonra infakta bulunup çarpışmaya
girenlerden çok daha üstündür. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir.
Allah, işleyip ürettiklerinizi en iyi biçimde haber almaktadır. Allah'a kim güzel bir borç verecek ki, O onun verdiğini kat kat artırsın.
Böyle birisi için onur verici bir ödül de vardır.” (57. sure (HADÎD) 10-11.
ayet)
“Allah onlar için
şiddetli bir azap hazırladı. Artık Allah'tan
korkun, ey iman etmiş akıl ve gönül sahipleri! Allah size bir Zikir / bir
uyarıcı / bir düşündürücü indirmiştir. Bir elçi indirmiştir ki, iman edip hayra
ve barışa yönelik işler sergileyenleri, karanlıklardan nura çıkarmak için
Allah'ın ayetlerini açık seçik okur. Allah'a inanıp hayra ve barışa
yönelik işler yapanları Allah, altlarından ırmaklar akan cennetlere / bahçelere
koyacaktır. Onlar orada sonsuza dek kalıcıdır. Allah böylesi için rızkı
gerçekten güzelleştirmiştir.” (65. sure (TALÂK) 10-11. ayet)
“Allah'a ve âhiret gününe inanan bir topluluğun, Allah'a ve resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir
dostluk kurduğunu göremezsin.
Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri
olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların
kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiştir.
Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; sürekli kalacaklardır
orada. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da
Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Allah'ın hizbi işte bunlardır. Dikkat edin,
Allah'ın hizbi, başarıya ulaşanların ta kendileridir!” (58.
sure (MÜCÂDİLE) 22. ayet)
“Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz.
Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir.
Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah,
yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir." Müminler ancak şu kimselerdir
ki, Allah'a ve resulüne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler ve mallarıyla,
canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte
bunlardır, özü sözü birbirine uyanlar. De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz?
Oysaki Allah, gökte ne var, yerde ne var hepsini bilir. Allah her şeyi çok iyi
bilmektedir." İslam'a girmelerini senin başına
kakıyorlar. De ki: "İslamınızı benim başıma kakmayın! Aksine, eğer özü
sözü doğru insanlarsanız, sizi imana kılavuzladığı için Allah, hepinizi minnet
borcu altına sokar." Şu
bir gerçek ki, Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı
iyice görmektedir.” (49. sure
(HUCURÂT) 14-18. ayet)
“Muhammed, Allah'ın
resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara
karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder,
secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar.
Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri / izi
vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de
şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz
kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir / hayran
bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri
öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara
bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.” (48.
sure (FETİH) 29. ayet)
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene
özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı
kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler.
Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE)
71. ayet)
“Göçebe Arapların
özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve
resulüne yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir
azap erişecektir. Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara, Allah
ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel
davrananlar aleyhine bir yol yok.
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Kendilerini bindirmen için sana geldiklerinde sen,
"sizi bindirecek bir şey bulamam" deyince, harcayacak bir şey
bulamadıklarından, üzüntüyle gözlerinden yaşlar boşalarak geri dönen kimseler
için de herhangi bir günah yoktur.” (9. sure (TEVBE) 90-92. ayet)
“Diğer bazıları da günahlarını itiraf ettiler. Bunlar, iyi bir işle
kötü olan diğer bir işi birbirine karıştırdılar. Belki Allah tövbelerini kabul
eder. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Bunların
mallarından bir sadaka al ki, onunla kendilerini iyice temizleyip aklayasın. Onlar için dua et, çünkü senin duan onlar için bir
sükûnettir. Allah Semî'dir, Alîm'dir. Bilmediler mi ki, Allah'tır kullarından o tövbeyi kabul eden, o sadakaları alan. Ve
Allah'tır, O Tevvâb, O Rahîm... De
ki: "İş yapıp değer üretin; yapıp ürettiğinizi Allah da resulü de
müminler de görecektir. Ve siz,
görülmeyen âlemi de görülen âlemi de bilenin huzuruna döndürüleceksiniz, O
size, yapıp ettiklerinizi bir bir haber verecektir." (9. sure (TEVBE)
102-105. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah, içlerinden bir grubun kalpleri
kaymaya yüz tuttuktan sonra, peygambere ve o güçlük saatinde ona uymuş olan
Muhacirlerle Ensar'a tövbe nasip etmiş, sonra da onların tövbelerini kabul
buyurmuştur. Çünkü onlara karşı Raûf ve Rahîm'dir. Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir.
Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini
sıkıştırmıştı; Allah'ın
öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark
etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine
dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız
olandır. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve özü
sözü bir kişilerle beraber olun.” (9.
sure (TEVBE) 117-119. ayet)
“İnananların hepsinin birden savaşa çıkmaları doğru
değildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin bilgiler edinmek ve
sefere çıkan topluluk geri döndüğünde, korunmaları ümidiyle onları uyarmak için
arkada kalmaları gerekmez mi?” (9.
sure (TEVBE) 122. ayet)
“Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde Ve insanları
kitleler halinde Allah'ın dinine girerken gördüğünde, Tespih et Rabbini O'na hamt ile! Ve O'ndan af dile!
Çünkü O, Tevvâb'dır, günahları affeder sınırsız bir
şekilde” (110. sure (NASR)1- 3. ayet)
b)
MÜSLÜMANLARIN HZ.
PEYGAMBERLE İLİŞKİLERİ :
“Ey iman sahipleri! Sizi, size hayat verecek şeye
çağırdığında, Allah'a da resule de "Buyur deyin!" Şunu da
bilin ki, Allah
kişi ile kalbinin arasına sokulur ve bilin ki en son O'nun huzurunda
haşredileceksiniz. İçinizden sadece zulmedenlere çatmakla
kalmayacak bir fitneden korkun. Bilin ki Allah'ın gazabı çok şiddetlidir.” (8.
sure (ENFÂL) 24-25. ayet)
“O peygamber, müminlere öz benliklerinden daha dost, daha
yakındır. Onun eşleri de o
müminlerin anneleridir. Anne tarafından
akraba olanlar da Allah'ın Kitabı'nda, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden
daha yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette
bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap'ta satırlara geçirilmiştir.” (33. sure
(AHZÂB) 6. ayet)
“Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe
Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın.
Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü
böyle davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten
utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber'in
eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem
sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah'ın
resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle
nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir
vebaldir. Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de
Allah bunların tümünü bilmektedir.” (33.
sure (AHZÂB) 53-54. ayet)
“Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e
destek verirler / onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun
/ onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.” (33. sure (AHZÂB)
56. ayet)
“Ey iman edenler! Mûsa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Allah, Mûsa'yı onların dediğinden
uzak tutmuştur. O, Allah katında olumlu, itibarlı bir kul idi. Ey
iman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam
söz söyleyin! Ki Allah amellerinizi hayra ve barışa
yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden,
büyük bir başarıyı elde etmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 69-71. ayet)
“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak
koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri,
elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği
belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek
isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile!
Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir toplulukla dostluk kurmayın!
Çünkü bunlar âhiretten ümitlerini kesmişlerdir. Tıpkı, kabir halkından olan
inkârcıların, ümitlerini kestikleri gibi...”
(60. sure (MÜMTEHİNE) 12-13. ayet)
“Müminler o insanlardır ki, Allah'a ve O'nun resulüne inanırlar. Resulle beraber,
ortaklaşa bir iş üzerinde bulundukları zaman, ondan izin almadan çekip
gitmezler. O senden izin isteyenler var ya,
onlar Allah'a ve O'nun resulüne iman edenlerdir. Bazı uğraşları için senden
izin istediklerinde, onlardan dilediğine izin ver ve kendileri için af dile.
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Aranızda peygamberi çağırmayı, sizin birbirinizi çağırmanıza eş
tutmayın. Allah sizin, birbirini siper ederek sıvışıp gidenlerinizi bilir.
Resulün emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin gelip çatmasından
yahut acıklı bir azabın yakalarına yapışmasından çekinsinler.”
(24. sure (NÛR) 62-63. ayet)
“Ey iman edenler! Size, "Meclislerde yer açın!" dendiğinde, yer açın ki Allah da sizin için genişlik
sağlasın. "Kalkın!" dendiğinde de kalkın ki Allah, içinizden inananlarla
kendilerine ilim verilmiş olanların derecelerini yükseltsin.
Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli
konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha
temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
Gizli konuşmanızdan önce, sadakalar vermekten ürperdiniz mi? Çünkü yapmadınız.
Allah size tövbe nasip etti. Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve
resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (58.
sure (MÜCÂDİLE) 11-13. ayet)
“Ey iman edenler! Allah'ın ve resulünün önüne geçmeyin!
Allah'tan korkun! Allah gerçekten çok iyi duyan ve gereğince bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi o Peygamber'in sesinin üstüne
yükseltmeyin! Kiminizin kiminize bağırarak konuştuğu gibi, onun huzurunda sözü yükseltmeyin! Yoksa
siz hiç farkında olmadan amelleriniz eriyip gider.
Allah resulünün huzurunda seslerini
alçaltanlar var ya, onlar Allah'ın,
gönüllerini takva için imtihan ettiği kişilerdir. Bir bağışlanma vardır onlar
için, bir büyük ödül vardır. Hücrelerin arkasından sana seslenenlere gelince, onların çoğu aklını
çalıştırmamaktadır. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya dek sabretmiş olsalardı,
kendileri için elbette daha hayırlı olurdu.
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (49. sure (HUCURÂT) 1-5. ayet)
“Bir ticaret yahut oyun, eğlence görür görmez, dağılıp ona yöneldiler de seni ayaküstü
bıraktılar. Onlara de ki: "Allah katında bulunan, eğlenceden de ticaretten
de hayırlıdır! Ve Allah, rızık verenlerin en
hayırlısıdır." (62. sure (CUMUA) 11. ayet)
“Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir.
Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha
şefkatli, daha merhametlidir.” (9.
sure (TEVBE) 128. ayet)
2.
İKİYÜZLÜLER
VE BEDEVİLERLE İLİŞKİLER:
a)
İKİYÜZLÜLER
VE BEDEVİLERLE İLİŞKİLER - GENEL:
“İnsanlar içinden
bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe
inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. Allah'ı
ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden
başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun
farkında olamıyorlar. Kalplerinde bir hastalık
vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için,
yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve
esenlik getirenleriz" demişlerdir. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir
de bunun bilincinde olmuyorlar. Onlara, "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde,
"Yani biz de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz
olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat
bilmiyorlar. Bunlar iman etmiş olanlarla
yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş
başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz
sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."
Allah onlarla alay ediyor ve onları,
kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor. İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın
aldılar da ticaretleri hiç bir kazanç sağlamadı. Bir yol yordama girebilmiş de
değillerdir. Onların
durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş,
çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları
karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler. Sağırdırlar,
dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler. Yahut
gökten boşalan bir yağmur haline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök
gürlemesi var, bir şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla
parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhît'dir, küfre sapanları çepeçevre
kuşatmıştır. Şimşek, neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her
aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp
kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp
götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadîr'dir.” (2. sure (BAKARA) 8-20. ayet)
“İnsanlardan
öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü
senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysa ki o,
düşmanların en yamanıdır. Yanından
ayrıldığında / işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli
yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez. Ona, "Allah'tan kork" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür.
Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o.” (2. sure (BAKARA)
204-206. ayet)
“İkiyüzlülerle kalplerinde hastalık olanlar şöyle
diyorlardı: "Bunları, dinleri aldatmış." Oysa Allah'a güvenip
dayanan bilir ki, Allah Azîz ve Hakîm'dir.” (8. sure (ENFÂL) 49. ayet)
“Ey iman sahipleri! Kendi dışınızdakilerden / seviyenizin altındakilerden bir kimseyi
sırdaş edinmeyin. Sizi
sarpa sardırıp perişan etmekten çekinmezler. Size sıkıntı verecek şeyi pek
severler. Ağızlarından nefret ve öfke taşmaktadır. Göğüslerinin saklamakta
olduğu ise daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz Allah size
ayetlerini açık-seçik göstermiştir. Siz
öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve
Kitap'ın tümüne inanırsınız. Onlar ise sizinle
karşılaştıklarında "İnandık!" derler; baş başa kaldıklarında size
öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar. De ki onlara: "Öfkenizle
geberin!" Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa bu onları rahatsız eder. Size bir kötülük dokunsa bununla sevinir,
ferahlarlar. Eğer sabreder, sakınır /
korunursanız onların tuzakları size hiçbir şekilde zarar veremez. Allah
Muhît'tir, yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 118-120. ayet)
“Allah'ı ve resulünü incitenleri Allah dünyada da âhirette de
lanetlemiştir. Onlar için, alçaltıcı bir azap da hazırlanmıştır. Mümin erkeklerle mümin kadınları, yapmadıkları bir şeyden dolayı rahatsız edenler, bir
iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.”
(33. sure (AHZÂB) 57-58. ayet)
“İkiyüzlüler, kalplerinde maraz bulunanlar, şehirde çirkin
haberler yayanlar, bu yaptıklarına son vermezlerse, seni onların üzerine
gitmeye elbette teşvik edeceğiz. Bundan
sonra onlar, orada senin yakınında, çok az kalabilirler. Lanetlenmiş hale gelirler. Rastlandıkları yerde enselenirler,
öldürülür de öldürülürler. Bu, Allah'ın
daha önce gelip geçmişlere işleyen tavrı, tarzıdır. Allah'ın tavrında herhangi
bir değişiklik asla bulamazsın.” (33.
sure (AHZÂB) 60-62. ayet)
“Şunları görmedin mi? Kendilerinin, sana indirilene de
senden önce indirilene de inandıklarını sanarken, inkâr etmekle emrolundukları
tağutu aralarında hakem yapmak istiyorlar. Zaten şeytan da onları geri
dönülmez bir sapıklıkla sersem hale getirmek istiyor. Kendilerine,
Allah'ın indirdiğine ve resule
gelin denince, o ikiyüzlülerin senden iyice yüz çevirdiklerini görürsün.
Peki, nasıl
oluyor da ellerinin hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet çöktüğünde, sana gelip, "Biz sadece iyilik yapmak, barıştırmak istedik!"
diye Allah'a yeminler ediyorlar! Allah bunların
kalplerindekini biliyor. Artık aldırma
onlara; öğüt ver kendilerine ve öz benlikleri hakkında etkili sözler söyle
onlara. Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine
itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik.
Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler,
resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe
kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı. Hayır,
Rabbine yemin olsun ki iş, onların sandığı gibi değil. Onlar,
aralarında çıkan karmaşık işlerde seni hakem yapıp verdiğin hükümle ilgili
olarak, içlerinde hiçbir burukluk duymadan tam bir teslimiyete ulaşmadıkça iman
etmiş olamazlar. Eğer
onlar üzerine, "Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!" diye
yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar
kendilerine öğütleneni yapsalardı, onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de
ömürlü olmaları bakımından daha yarayışlı. O
takdirde kendilerine katımızdan büyük bir
ödül elbette verirdik. Ve onları
dosdoğru bir yola elbette kılavuzlardık.” (4. sure (NİSA) 60-68. ayet)
“İçinizden öylesi de var ki, ne olursa olsun ağırdan alır.
Size bir musibet gelip çatarsa şöyle diyecektir: "İyi ki onlarla birlikte
şehit olmadım. Allah bana lütufta bulundu." Eğer size Allah'tan bir
lütuf erişirse o -sizinle kendisi arasında hiçbir sevgi yokmuş gibi- şöyle
diyecektir: "Keşke ben de onlarla olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!"
(4. sure (NİSA) 72-73. ayet)
"Baş üstüne" diyorlar ama senin yanından
ayrıldıklarında, içlerinden bir grup senin söylediğinin tam tersini planlıyor.
Allah, onların sabahlara kadar kurup durduklarını yazıyor. Onlardan yüz çevir,
Allah'ı vekil et. Vekil olarak Allah yeter.” (4.
sure (NİSA) 81. ayet)
“İkiyüzlülere şunu muştula: Kendileri için korkunç bir
azap öngörülmüştür. Öyle
kişiler ki onlar, müminleri bırakıp da küfre sapanları dostlar ediniyorlar.
Onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü
Allah'ındır. Allah, Kitap'ta size şunu da indirmiştir: Allah'ın
ayetlerinin inkâr edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir
başka lakırdıya dalıp gittikleri zamana kadar, o münafıkların yanında
oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi sayılırsınız. Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kâfirleri cehennemde biraraya
getirecektir. Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip
olursa, "sizinle birlikte değil
miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler:
"Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık
mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip
etmez. Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler
hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar.
Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza
kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar.
Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar. Arada bocalayıp dururlar. Ne şunlardan yanadırlar ne bunlardan yana.
Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlayamazsın. Şu da bir gerçek ki ikiyüzlüler, ateşin en alt katındadırlar.
Onlar için bir yardımcı asla bulamayacaksın. Ancak tövbe edip hallerini
düzelterek Allah'a yapışan
ve dinlerini samimiyetle Allah'a özgüleyenler müstesnadır.
İşte böyleleri, müminlerle beraber olacaktır. Ve Allah, müminlere yakında çok
büyük bir ödül verecektir.” (4.
sure (NİSA) 138-146. ayet)
“İçlerinden bir kısmı seni dinler, sonra senin yanından
çıktıklarında, kendilerine ilim verilmiş olanlara şöyle sorarlar: "Az önce
ne söyledi?" İşte bunlar, Allah'ın, kalplerine mühür bastığı kimselerdir,
boş arzularının ardına düşmüşlerdir.” (47. sure (MUHAMMED) 16. ayet)
“İman edenler
derler ki: "Bir sure indirilseydi olmaz mıydı?" Fakat hükmü kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde
savaş da anılınca, kalplerinde maraz olanların, ölüm baygınlığına tutulmuş bir
bakışla sana baktıklarını görürsün. Onlara uygun olan da odur. İtaat ve
güzel bir söz! İş budur. İş ciddileşince, Allah'a verdikleri söze sadık
olsalardı kendileri için daha iyi olurdu. Demek
iş başına gelecek olsanız / savaştan geri kalacak olsanız, ülkede fesat çıkarıp
rahimleri parçalayacaksınız. İşte bunlardır, Allah'ın kendilerine lanet edip kulaklarını
sağır, gözlerini de kör ettiği kimseler...
Peki bunlar, Kur'an'ın
anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi
var? Hidayet kendilerine açıkça
belli olduktan sonra arkalarına dönenlere şeytan
fit vermiş, sonu gelmez arzuların / ümitlerin ardına takmıştır onları. Bu şundandır: Bunlar, Allah'ın
indirdiğinden tiksinenlere, "Bazı işlerde size itaat edeceğiz."
demişlerdi. Fakat Allah onların gizlediklerini biliyor. Melekler onların
yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alacakları zaman, bakalım nasıl
olacak?! Olacak olan budur! Çünkü
onlar, Allah'ı öfkelendiren şeylerin
peşine düştüler, O'nun hoşnutluğundan tiksindiler; sonunda Allah bütün
amellerini boşa çıkardı. Yoksa
o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini hiçbir zaman
ortaya çıkarmayacak mı sandılar? Dileseydik onları
sana mutlaka gösterirdik de sen onları yüzlerinden kesinlikle tanırdın. Zaten sen onları, sözlerinin tarzından da tanırsın.
Allah tüm yaptıklarınızı biliyor.” (47.
sure (MUHAMMED) 20-30. ayet)
“Görmedin mi o ikiyüzlülüğe sapanları ki, Ehlikitap'tan inkâra giden dostlarına şöyle
diyorlar: "Eğer toprağınızdan çıkarılırsanız, yemin olsun sizinle birlikte
biz de çıkacağız. Sizinle ilgili olarak hiçbir zaman kimseye boyun eğmeyeceğiz.
Eğer sizinle savaşılırsa mutlaka size yardım edeceğiz." Allah tanıktır ki
onlar kesinlikle yalancıdırlar.
Eğer
çıkarılsalar onlarla beraber çıkmazlar; eğer savaşa maruz bırakılsalar onlara
yardım etmezler; yardım etmeye kalksalar da mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar.
Sonunda kendilerine de yardım edilmez. Onların gönüllerinde, korku
bakımından siz, Allah'tan daha zorlusunuz. Bu böyledir, çünkü onlar anlamayan
bir topluluktur. Onlar
sizinle toplu halde değil ancak
müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi
aralarındaki problemleri / çıkmazları çetindir / ciddidir. Sen onları birlik
/ beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki
onların kalpleri darmadağınık / parça parçadır. Böyledir; çünkü onlar
akıllarını işletmeyen bir topluluktur. Kendilerinden
biraz önce günahlarının vebalini tadanlara benziyorlar.
Acı bir azap var onlara... Durumları,
şeytanın durumuna benziyor. Hani, şeytan insana, "Küfret / inkâr et!" der,
insan küfür ve inkâra sapınca da şöyle konuşur: "Vallahi ben senden
uzağım; ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım!" Bu yüzden ikisinin de sonu, içinde sürekli kalacakları ateşe girmek oldu.
Zalimlerin cezası işte budur.” (59. sure (HAŞR) 11-17. ayet)
"Allah'a ve o resule inandık, boyun eğdik." diyorlar, sonra da içlerinden bir fırka
bunun hemen ardından yüz çeviriyor. Bunlar, inanmış insanlar değiller.
Allah'a ve aralarında
hüküm versin diye elçiye çağrıldıklarında, içlerinden bir fırka hemen yüz
çevirenler oluveriyor. Eğer
gerçek, kendi lehlerine olursa boyun bükerek ona gelirler. Kalplerinde
maraz mı var bunların, yoksa kuşkuya mı
düştüler, yoksa Allah'ın ve resulünün kendilerine haksızlık yapacağından mı
korkuyorlar? Hayır, hayır! Bunlar zalimlerin ta
kendileri...” ( 24. sure (NÛR) 47-50. ayet)
“Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a ant içtiler ki, sen
onlara emredersen mutlaka savaşa çıkacaklar. De ki: "Ant içmeyin! Örfe
uygun bir itaat yeterli! Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır."
De ki: "Allah'a da itaat edin, resule de. Eğer
yüz çevirirseniz / yüz çevirirlerse, onun görevi ona yükletilen, sizin
göreviniz de size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz yolu bulursunuz.
Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir." (24.
sure (NÛR) 53-54. ayet)
“Münafıklar sana geldiklerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi
olduğuna tanıklık ederiz." derler. Senin kesinlikle O'nun elçisi olduğunu
Allah zaten biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle
yalancıdırlar. Yeminlerini bir kalkan edinip
Allah'ın yolundan alıkoydular.
Onların yapmakta oldukları ne kötüdür! Bu
durumun sebebi şudur: Onlar iman ettiler, sonra
küfre saptılar da kalpleri üzerine mühür basıldı. Artık onlar incelikleri
anlamazlar. Onları gördüğünde
gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin. Onlar
birbirine dayandırılmış keresteler / Hint kumaşı giydirilmiş kütük parçaları
gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar; sakın
onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar! Onlara,
"Hadi gelin, Allah resulü sizin için af dilesin!" dendiğinde
kafalarını öteye çevirirler. Ve sen onların böbürlenmiş bir halde dönüp
gittiklerini görürsün. Sen onlar
için ha af dilemişsin ha dilememişsin. Aleyhlerindeki sonuç aynı kalacaktır.
Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah,
sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele iletmez. Onlar: "Allah resulünün yanındakilere infak edip bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!"
diyen kişilerdir. Oysaki göklerin ve yerin hazineleri,
Allah'ın tekelindedir. Ama münafıklar bunu
anlamazlar. Şöyle derler:
"Eğer Medine'ye dönersek, yemin olsun ki, itibarlı ve baskın olan, ezik ve
zayıf olanı oradan çıkaracaktır!" Güç ve itibar Allah'a, onun resulüne ve
iman sahiplerine özgüdür. Ama münafıklar bunu bilmezler.” (63.
sure (MÜNÂFİKÛN) 1-8. ayet)
“Görmedin mi şu fısıldaşmaktan yasaklananları ki, biraz
sonra, yasaklanmış oldukları şeye dönüyorlar ve günah, düşmanlık, peygambere
isyan konusunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde, seni Allah'ın
selamlamadığı biçimde selamlıyorlar. Kendi içlerinde ise şöyle diyorlar:
"Söylediğimiz şey yüzünden Allah bize azap etse ya!" Cehennem
yeter onlara. Girecekler oraya. Ne kötü dönüş yeridir o!” (58. sure (MÜCÂDİLE)
8. ayet)
“Allah'ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin
mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin
ediyorlar. Allah,
onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ne kötüdür onların yapmakta
oldukları! Yeminlerini kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Küçük düşürücü bir azap var onlar için.
Onların malları da çocukları da kendilerine, Allah'a karşı hiçbir şey
sağlamaz. Ateş halkıdır onlar. Sürekli kalacaklardır orada.
Allah onları
tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve bir
şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar
yalancıların ta kendileridir. Şeytan
onları kuşattı da Allah'ın zikrini / Kur'an'ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın
hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Allah'a ve resulüne kafa
tutanlar en aşağılık kişiler arasındadırlar. Allah, "Ben ve resullerim
mutlaka galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Allah çok
güçlüdür, Azîz'dir.( 58. sure (MÜCÂDİLE)
14-21.)
“Şunu da söyle: "İster kendi arzunuzla ister baskı ve
zorla infak edin; sizden asla kabul edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkan bir
topluluk oldunuz." İnfaklarının onlardan kabul edilmesini engelleyen sadece şudur:
Onlar, Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler. Namaza ancak üşene üşene
gelirler, infak edip dağıttıklarını da içlerinden gelmeyerek verirler.
Onların
malları da evlatları da seni imrendirmesin. İş
sadece şudur: Allah onlara şu iğreti hayatta azap etmeyi ve canlarının küfre sapmış
bir halde çıkmasını istiyor. Kesinlikle sizden oldukları yolunda Allah'a yemin ederler. Gerçekte onlar sizden
değillerdir. Doğrusu şu ki onlar, ödleri
patlayasıya korkan bir topluluktur. Eğer
bir sığınak yahut bazı mağaralar veya girilecek bir delik bulsalar, yüzlerini
döner o tarafa koşarlardı. İçlerinden bir kısmı da
sadakalar konusunda sana laf dokundurur. Ondan kendilerine verilmişse memnun
olurlar. Verilmemişse hemen öfkelenirler. Ne
olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine verdiklerine razı
olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize lütfundan
verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a bağlamışız." (9.
sure (TEVBE) 53-59. ayet)
“İçlerinden bazıları da o Peygamber'i incitirler ve şöyle
derler: "O, her şeye kulak kesilir." De ki: "Hayır
kulağıdır sizin için o; Allah'a iman eder, müminlere güvenir. İnananlarınız
için de bir rahmettir o." Allah'ın resulüne eza edenler için korkunç bir
azap öngörülmüştür. Sizin gönlünüzü hoş etmek için
Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler Allah'ın ve resulünün
hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer.
Bilmediler mi ki, her kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa ona, içinde sürekli
kalacağı cehennem ateşi vardır. Büyük
rezillik işte budur. İkiyüzlüler, kalplerinde olanı
kendilerine haber verecek bir surenin tepelerine inmesinden çekinir dururlar.
De ki: "Siz alay edin. Allah, o çekinip durduklarınızı ortaya
çıkaracaktır." Onlara sorarsan elbette şöyle
diyeceklerdir: "Lakırdıya dalmış, şakalaşıyorduk, hepsi bu!"
De ki: "Allah ile, O'nun ayetleriyle, O'nun resulüyle mi
eğleniyordunuz?" Özür beyan etmeyin; imanınızdan sona küfre saptınız. İçinizden bir grubu affetsek bile
diğer bir grubu, günaha batmış kişiler oldukları için azaba uğratacağız.
İkiyüzlülerin erkekleri de kadınları da birbirinin aynıdır: Kötülüğe
özendirirler, iyilikten alıkoyarlar, harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar
Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu. İkiyüzlüler, yoldan sapmışların ta
kendileridir. Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da küfre sapanlara da içinde sürekli
kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir. O yeter onlara. Allah lanet
etmiştir onlara. Sonu gelmez bir azap var onlar için.
Tıpkı
sizden öncekiler gibi. Onlar kuvvetçe sizden daha zorlu, mallar ve çocuklar
bakımından daha zengindiler. Kendi nasipleriyle zevk sürdüler. Siz de kendi
payınıza düşenle zevk sürdünüz. Tıpkı sizden öncekilerin kendi nasipleriyle
zevklendikleri gibi. Tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp gittiniz.
İşte böylelerinin amelleri dünyada da âhirette de boşa çıkmıştır. İşte
böyleleri hüsrana batmıştır. Gelmedi
mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd'ın,
Semûd'un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin.
Resulleri onlara açık seçik ayetler getirmişti. Allah
onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı. Ey Peygamber! Küfre sapanlarla, ikiyüzlülerle cihat et! Onlara
sert davran! Onların varacakları yer
cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! Söylemediklerine ilişkin Allah'a yemin ediyorlar. Yemin olsun
ki, o küfür sözünü söylediler. İslam'a girmeleri ardından küfre saptılar.
Başaramadıkları bir şeyi tasarladılar.
Oysaki intikam almaları için, Allah'ın ve resulünün, Allah'ın lütfuyla
kendilerini zengin etmiş olmasından başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer
yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap
edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir
yardımcısı. İçlerinden bazıları da
Allah'a şöyle ant içti: "Eğer Allah, lütfundan bize verirse, elbette
sadaka dağıtacağız ve elbette iyilik ve barış için çalışanlardan
olacağız." Lütfundan kendilerine verdiği zaman ise o lütfa cimrilik ederek yüz çevirmiş bir halde
dönüp gittiler. Nihayet Allah, kendisine
verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından,
huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi.
Bilmediler mi ki, Allah onların
sırrını da fısıldaşmalarını da bilir; Allah gaybları çok iyi bilendir. Sadakalar
hususunda içten bir cömertlik göstermiş müminlere laf atanlarla, öz
gayretlerinden başkasını bulamayanları alay konusu edenlere gelince, Allah
onları maskaraya çevirecektir. Onlar için acıklı bir azap da vardır. İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de
onlar için, Allah onları affetmeyecektir.
Çünkü onlar Allah'ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle
bir topluluğa kılavuzluk etmez. (9.
sure (TEVBE) 61-80. ayet)
“Onlardan ölen biri üzerine sonsuza dek dua etme; böyle
birinin mezarı başında da durma.
Bunlar Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp
gittiler. Malları
da evlatları da seni imrendirmesin. Allah bunlarla, dünyada onlara azap etmek
istiyor. Kâfir olarak çıkaracaktır canları.” (9. sure (TEVBE) 84-85. ayet)
“Çöl Arapları; küfür, parçalanma / ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli;
Allah'ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar.
Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Çöl
Araplarından öylesi vardır ki,
infak ettiğini bir angarya / bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların
gelmesini bekler durur. En kötü bela
onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir. Çöl
Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret
gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına
vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir
yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok
affedici, çok esirgeyicidir.” (9. sure (TEVBE) 97-99. ayet)
“Çevrenizdeki Bedevî Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar
var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz
onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba
itilecekler.” (9. sure (TEVBE) 101. ayet)
“Bir kısmı
da umutları Allah'ın emrine bağlı, beklemektedir. Allah onlara ya azap
edecektir ya tövbe edecektir. Allah, Alîm'dir, Hakîm'dir. Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek
için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve
resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve
güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de
edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. Böyle bir
mescitte sakın namaza durma!
Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok
daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah,
temizlenenleri sever. Peki, binasını
Allah'tan gelen bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine kuran mı hayırlıdır yoksa
binasını sel artıklarının ucundaki yarın kenarına kurup da onunla birlikte
cehenneme yuvarlanan mı? Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez. Kurdukları
bina, kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerinde bir kuşku olmaya devam
edecektir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 106-110. ayet)
“Medine halkına ve çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri
kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz.
Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık,
kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi
bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel
mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü
yitirmez. Küçük büyük bir infakta bulunmaları,
bir vadiyi geçmeleri, kendileri lehine mutlaka yazılır ki, Allah onlara yapıp
ettiklerinden daha güzeliyle karşılık versin.” (9. sure (TEVBE) 120-121. ayet)
“Ne zaman bir sure indirilse içlerinden biri, "Bu
hanginizin imanını
artırdı?" diye konuşur. İmanı olanların imanını artırmıştır. İşte sevinip
duruyorlar! Kalplerinde maraz olanlara
gelince, inen sure onların
pisliğine pislik ekler. Kâfir olarak ölüp gittiler onlar.
Görmüyorlar mı
ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar
ne de öğüt alıyorlar. Bir sure
indirildi mi "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine bakar, sonra
da sıvışıp giderler. Allah,
kalplerini yamultmuştur. Çünkü gereğince anlamayan bir topluluktur bunlar.”
(9. sure (TEVBE) 124-127. ayet)
b)
ARAPLAR (
BEDEVİLER) İLE İHTİLAF:
“O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı.
De ki: "Ben size vekil değilim." (6. sure (EN'ÂM) 66. ayet)
“Siz; hacı sakalığını, Mescid-i Haram tamirciliğini, Allah'a ve âhiret
gününe inanıp Allah yolunda didinen kişinin yaptığıyla bir mi tuttunuz? Allah
katında bir olmazlar bunlar. Allah, zulüm
sergileyenler topluluğuna kılavuzluk etmez.” (9. sure (TEVBE) 19. ayet)
“Göçebe Arapların özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için
geldiler; Allah'a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular.
Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir.” (9. sure (TEVBE) 90.
ayet)
“Çöl Arapları; küfür, parçalanma / ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli;
Allah'ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar.
Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Çöl
Araplarından öylesi vardır ki,
infak ettiğini bir angarya / bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların
gelmesini bekler durur. En kötü bela
onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir. Çöl
Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret
gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına
vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir
yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok
affedici, çok esirgeyicidir.” (9. sure (TEVBE) 97-99. ayet)
“Çevrenizdeki Bedevî Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar
var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz
onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba
itilecekler.” (9. sure (TEVBE) 101. ayet)
“Medine halkına
ve çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu
bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz.
Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık,
kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi
bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel
mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü
yitirmez.” (9. sure (TEVBE) 120. ayet)
“Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı
hemen bağırıp çağırmaya başladı. Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun
diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.”
(43. sure (ZUHRUF) 57-58. ayet)
“Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri,
mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile."
Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar.
De ki: "Allah size bir zarar dilerse yahut bir yarar murat ederse, O'nun
sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin
yaptıklarınızdan haberdardır.” (48. sure (FETİH) 11. ayet)
“Bedevilerden, geri bırakılmış olanlara de ki: "Siz yakında çok zorlu savaş
veren bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız yahut
onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül
verecektir. Yok eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi
acıklı bir azapla cezalandırır."
(48. sure (FETİH) 16. ayet)
“Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz.
Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a
ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez.
Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." (49. sure (HUCURÂT) 14. ayet)
c)
ARAPLAR,
DAHA BETERLERİ / KÖTÜLERİ:
“Çöl Arapları; küfür, parçalanma/ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli;
Allah'ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar.
Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 97. ayet)
“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılan
insanlarsınız. Ama bir kısmınız cimrilik ediyor. Oysaki cimrilik eden kendi
aleyhine cimrileşmiş olur. Allah Ganî'dir; yoksul olan sizlersiniz. Eğer
yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir toplum getirir. Ve onlar, sizin
benzerleriniz olmazlar.” (47. sure (MUHAMMED) 38. ayet)
3.
MEDİNE' DEKİ
KİTAP EHLİ İLE İLİŞKİLER:
“O kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirler. Ama öz benliklerini
hüsrana uğratan bunlar, iman etmezler.”
(6. sure (EN'ÂM) 20. ayet)
“Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana
verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız
benden korkun. Beraberinizdekini doğrulayıcı olarak indirmiş bulunduğuma inanın. Onu ilk inkâr eden
siz olmayın. Benim ayetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın. Ve yalnız benden
sakının. Hakkı batılla / saçmalık ve tutarsızlıkla kirletmeyin. Bilip
durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz. “Namazı
kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin. İnsanlara iyiyi ve
güzeli emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de Kitap'ı okuyup
durmaktasınız. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? Sabra
ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz
bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir. O
ürperti duyanlar, Rablerine kavuşacaklarını düşünürler ve bilirler ki onlar,
mutlaka O'na döneceklerdir. Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün
kıldığımı hatırlayın. Ve korkun
o günden ki, hiç bir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık
ödemez; hiç bir benlikten şefaat kabul edilmez, hiç bir benlikten fidye
alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez.” (2.
sure (BAKARA) 40-48. ayet)
“Şimdi siz bunların
size inanmalarını mı umuyorsunuz? Bunların
içlerinden bir fırka vardı ki, Allah'ın kelamını dinliyorlar, sonra onu,
kavramalarının ardından, bilip durdukları halde tahrif ediyorlardı. İnanmış olanlarla karşılaştıklarında, "İnandık"
derler. Baş başa kaldıklarında ise şöyle konuşurlar: "Allah'ın size
açtığını, Rabb'iniz katında sizinle tartışmada kanıt yapsınlar diye onlara
söylüyor musunuz? Aklınızı işletmeyecek misiniz?"
Bilmezler mi ki, Allah onların
sakladıklarını da açıkladıklarını da çok iyi bilmektedir. İçlerinde ümmî
olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece hayal ve kuruntu bilirler. Onlar
yalnız sanıya saplanırlar. Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da
sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, "İşte bu, Allah
katındandır!" derler. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden!
Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden!
Dediler ki: "Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır."
De ki: "Allah'tan bir ahit mi aldınız! Allah, ahdine asla ters düşmez.
Yoksa siz Allah'a isnat ederek, bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"
(2. sure (BAKARA) 75-80. ayet)
“Ehlikitap'tan birçoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra
kâfirler haline bir döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gerçek
kendilerine ayan-beyan olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin
affedin, hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir.” (2.
sure (BAKARA) 109. ayet)
“Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da
senden asla hoşnut olmazlar. De
ki: "Allah'ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir."
İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan,
Allah katından ne bir Veli’n olur ne de bir yardımcın. Kendilerine Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte
onlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, onlar hüsrana uğrayanların ta
kendileridir.” (2. sure (BAKARA) 120-121. ayet)
"Yahudi yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız." dediler. De
ki: "Hayır, öyle değil. Şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde, İbrahim
milletinden olalım. O, şirke bulaşanlardan değildi."
Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene,
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya
verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi
ayırmayız. Biz yalnız O'na / Allah'a teslim olanlarız." Eğer onlar da sizin
inandığınız gibi inanırlarsa, hiç kuşkusuz iyiyi ve güzeli bulmuş olurlar; eğer
sırt dönerlerse artık onlar şıkak içindedirler / parçalanmış olurlar.
Onlara karşı sana Allah yeter. En iyi işiten, en güzel bilendir O. Allah'ın
boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na
kulluk ederiz. De ki onlara:
"Allah hakkında
bizimle tartışıyor musunuz? Oysaki Allah hem bizim Rabb'imizdir hem sizin
Rabb'inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Biz yalnız O'na /
Allah'a gönül verenleriz." Yoksa
siz, "İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve
torunları Yahudi yahut Hıristiyanlardı" mı diyorsunuz? Söyle onlara:
"Siz mi daha bilgilisiniz yoksa Allah mı?" Allah'tan
kendine ulaşmış bir tanıklığı gizleyenden daha zalim kim vardır! Allah,
yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.” (2. sure (BAKARA) 135-140. ayet)
“İnsanlar içinden bazı beyinsizler: "Onları,
yönelmekte oldukları kıbleden ne çevirdi?" diyecekler. De ki: "Doğu
da Allah'ın, batı da. O, dilediğini dosdoğru yola kılavuzlar." (2.
sure (BAKARA) 142. ayet)
“Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla birlikte,
içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği gizliyorlar.”
(2. sure (BAKARA) 146. ayet)
“Sor İsrailoğulları'na, onlara nice açık ayet verdik. Kim Allah'ın
nimetini, o kendisine geldikten sonra başka kılığa sokarsa kuşku duymasın ki,
Allah'ın azabı pek zorludur.”
(2. sure (BAKARA) 211. ayet)
“Allah'ın ayetlerini inkâr edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve
insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara
korkunç bir azabı muştula. Çalışıp ürettikleri hem dünyada hem de âhirette boşa çıkmıştır.
Hiçbir yardımcıları da yoktur onların. Şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanlara bak,
aralarında hüküm vermesi için Allah'ın Kitabı'na çağırılıyorlar da içlerinden
bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor. Bunun sebebi onların, "Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla
dokunmayacaktır" demeleridir. Uydurmuş oldukları yalanlar, dinlerinde
kendilerini aldatmaktadır. Peki,
o kendisinde kuşku bulunmayan günde, onları bir araya topladığımız vakit
halleri nice olacak! O gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır.
Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 21-25. ayet)
“Hak, Rabbindendir. O
halde, kuşku duyanlardan olma. Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak
konusunda seninle tartışana de ki:
"Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz
benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah'ın
lanetini yalancılar üzerine salalım." İşte, gerçek kıssanın ta kendisi
budur. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve Allah, elbette Azîz'dir, elbette
Hakîm'dir. Eğer
yüz çevirirlerse, hiç kuşkusuz Allah, bozguncuları çok iyi bilmektedir. De ki: "Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: "Allah'tan başkasına kulluk
etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi
rabler edinmeyelim." Eğer
yüz çevirirlerse şöyle söyle: "Tanık olun, biz müslümanlarız / Allah'a
teslim olanlarız." Ey Ehl-i Kitap! İbrahim hakkında neden çekişiyorsunuz? Tevrat da İncil de ondan
sonra indirildi. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz? İşte siz böyle
insanlarsınız! Hakkında biraz bilginiz olan şeyde çekişmeye girdiniz. Peki,
hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyde neden tartışmaya giriyorsunuz? Allah
bilir ama siz bilmezsiniz. İbrahim ne bir
Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanîf bir müslümandı / Allah'a
teslim olandı. O müşriklerden değildi. Şu
bir gerçek ki, insanların İbrahim'e gönülce en yakın olanları, elbette ona
uyanlar, bu peygamber, bir de iman sahipleridir. Allah, müminlerin Velî'sidir.
Kitap ehlinden bir zümre, sizi bir saptırabilseler
diye arzu ettiler. Oysaki onlar, kendilerinden başkasını saptırmazlar. Ama bunu
fark etmiyorlar. Ey Ehlikitap! Gerçeğe tanık olup durduğunuz halde, Allah'ın ayetlerini neden inkâr
ediyorsunuz? Ey Ehlikitap! Neden hakkı batılla kirletiyorsunuz ve bilip durduğunuz halde gerçeği
gizliyorsunuz? Ehlikitap'tan bir zümre şöyle
dedi: "Şu iman edenlere indirilene günün başlangıcında inanın, günün sonunda
karşı çıkın. Belki onları döndürebilirsiniz; Dininize uyandan başkasına
inanmayın." Söyle onlara: "Hidâyet, Allah'ın kılavuzlamasıdır. Size verilenin benzeri bir başkasına veriliyor
yahut Rabbinizin katında tartışarak size üstün gelecekler diye mi bütün
bunlar?" De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir.
Allah Vâsî'dir, varlığı sürekli genişletir; Alîm'dir, her şeyi en iyi şekilde
bilir." Rahmetini dilediğine
özgüler. Allah, büyük lütfun sahibidir. Ehlikitap'tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder.
Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar emanet etsen, tepesine çökmedikçe
onu sana geri vermez. Bunun
sebebi şudur: Onlar: "Ümmîlerin, bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün
değildir." demişlerdir. Onlar, bilip durdukları halde, Allah hakkında
yalan söylerler.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 60-75. ayet)
“De ki: "Ey Ehlikitap! Allah, yaptıklarınıza tanıklık ederken, Allah'ın ayetlerini neden inkâr
ediyorsunuz?" Şunu
da söyle: "Ey Ehlikitap! Neden iman edenleri
Allah yolundan alıkoyuyorsunuz? Gözünüzle gördüğünüz halde, Allah yolunu neden
çarpıtmak istiyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir."
(3. sure (ÂLİ IMRÂN) 98-99. ayet
“Siz, insanlar için çıkarılmış
en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz,
kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman
edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri
için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu
sapıkların ta kendileridir. Biraz eziyet dışında size asla zarar veremezler. Sizinle savaşırlarsa size
sırtlarını dönerler. Sonra onlara yardım da edilmez. Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur.
Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur.
Bu böyledir. Çünkü
onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor,
haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık
sergiliyorlardı. Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran / Allah
huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan / kalkınıp yükselen bir zümre
de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah'ın ayetlerini
okurlar. Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler,
kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde
yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet
üretenlerdendir. Yapmakta oldukları/yapacakları hiçbir hayır, nankörlükle karşılanmayacak /
karşılıksız bırakılmayacaktır.
Allah, takva sahiplerini çok iyi bilmektedir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 110-115.
ayet)
“Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı.
Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı
Kitap'ı getirmişlerdi onlar.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 184. ayet)
“Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar da istiyorlar ki, siz de yolu
şaşırasınız. Allah
sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Dost olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak
da Allah yeter. Yahudilerden öyleleri var ki,
kelimeleri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bükerek:
"Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt
bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak
bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde
olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden
onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman
etmezler. Ey kendilerine kitap
verilenler! Biz bir takım
yüzleri silip arkalarına çevirmeden yahut Cumartesi Ashabı'nı lanetlediğimiz
gibi onları da lanetlemeden önce, yanınızda bulunanı tasdikleyici olarak
indirdiğimize inanın. Allah'ın emri
yerine getirilmiş olacaktır.” (4. sure (NİSA) 44-47. ayet)
“Bakmaz mısın,
şu benliklerini ak, berrak gösterip duranlara! Hayır!
İş, sandıkları gibi değil. Ancak Allah, dilediğini temizleyip aklar. Ve bir
hurma lifi kadar zulme uğratılmazlar. Bir bak, nasıl
yalan düzüp iftira ediyorlar Allah'a!
Açık günah olarak bu yeter. Görmedin
mi şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanları? Puta, tâğuta
inanıyorlar; küfre batmışlar için, "Bunlar inananlardan daha doğru
yoldadır!" diyorlar. İşte
bunlardır, Allah'ın kendilerine lanet ettiği.
Allah'ın lanetlediği kişi için bir yardımcı asla bulamazsın. Yoksa
mülk ve yönetimden bir nasipleri mi var? Eğer
öyle olsa, insanlara bir çekirdek bile vermezler. Yoksa
insanları, Allah'ın lütfundan kendilerine
verdiği nimet yüzünden kıskanıyorlar mı? Evet, biz, İbrahim Ailesi'ne de Kitap'ı ve hikmeti vermiş,
onlara çok büyük bir mülk de lütfetmiştik. Onlardan
bir kısmı ona inanmıştır; bir kısmı da
ondan alıkoymaktadır. Böylesine, çılgın alevli cehennem yeter.” (4. sure (NİSA)
49-55. ayet)
“Ehlikitap, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni
istiyor. Zaten onlar Mûsa'dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Allah'ı bize açıktan
göster." Bunun üzerine zulümlerinden ötürü kendilerini yıldırım çarpmıştı.
Sonra kendilerine açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar.
Biz onların bu günahını da affettik. Biz Mûsa'ya apaçık bir kanıt / bir
hükmetme gücü verdik. Kesin söz vermeleri
için Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve onlara:
"Kapıdan secde ederek girin." dedik. Onlara
şunu da söyledik: "Cumartesi gününde azgınlık yapmayın."
Onlardan sapasağlam bir söz almıştık. Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini
inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "kalplerimiz
kılıflıdır" demeleri yüzündendir. Doğrusu, Allah küfürleri yüzünden
kalpleri üzerine mühür basmıştır da
pek azı müstesna, iman etmezler. Küfürleri
yüzünden, Meryem aleyhinde büyük bir yalan söylemeleri yüzünden... "Biz,
Allah'ın resulü Meryem oğlu
İsa Mesih'i öldürdük" demeleri yüzünden.
Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi.
Onun hakkında tartışmaya girenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku
içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya
uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler. Tam
aksine, Allah onu kendisine yükseltti. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Ehlikitap'tan
her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır.
Kıyamet günü de o, onlar aleyhine bir tanık olacaktır. Yaptıkları
zulümler ve birçok insanı Allah yolundan
alıkoymaları yüzünden daha önce kendilerine helal kılınmış tertemiz şeyleri,
Yahudilere haram kıldık. Ve ribayı
almaları yüzünden -oysaki ondan yasaklanmışlardı- ve haksız yollarla insanların
mallarını yemeleri yüzünden onların küfre
sapanlarına korkunç bir azap hazırladık. Ama onların ilimde derinleşmiş
olanları ve müminler, sana indirilene de senden önce indirilene de inanırlar.
Namazı kılıcıdırlar, zekâtı vericidirler, Allah'a ve âhiret gününe inanırlar.
İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz.” (4. sure (NİSA) 153-162. ayet)
“Ehlikitap'tan küfre sapanları, ilk toplanma gününde yurtlarından O çıkardı.
Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız; onlarsa kalelerinin kendilerini
Allah'tan koruyacağını zannetmişlerdi. Ama Allah onlara hiç ummadıkları yerden
geldi, yüreklerine korku saldı; kendi evlerini kendi elleriyle ve iman
sahiplerinin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ibret alın, ey gözleri
olanlar! Eğer Allah onlar üzerine sürgünü yazmamış olsaydı, onlara mutlaka
dünyada azap ederdi. Âhirette de onlara ateş azabı vardır. Çünkü onlar, Allah'a ve resulüne kafa tuttular.
Kim Allah'a kafa tutarsa, bilsin ki Allah'ın
azabı çok çetindir. Bir hurma ağacını
kestiniz yahut onu kökleri üzerine dikili bıraktınızsa, bu Allah'ın izniyledir;
yoldan çıkmışları rezil etmesi içindir. Allah'ın
onlardan resulüne aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz
ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar.
Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir.” (59. sure (HAŞR) 2-6. ayet)
“Ey Ehlikitap! Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da
geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap
gelmiştir.” (5. sure (MÂİDE) 15. ayet)
“Yahudiler ve Hıristiyanlar dediler ki, biz Allah'ın oğulları ve
sevgilileriyiz. De ki: "O halde niçin size günahlarınız yüzünden azap
ediyor?" Hayır, siz de O'nun yarattıklarından birer insansınız. Dilediğini
affeder O, dilediğine azap eder.
Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi
Allah'ındır. Dönüş de O'nadır. Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan
açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne
müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı
da. Allah her şeye kadirdir.” (5. sure
(MÂİDE) 18-19. ayet)
“Ey iman edenler!
Sizden önce kitap verilenlerden ve küfre sapanlardan, dininizi oyun ve eğlence
edinenleri dost tutmayın. Eğer inanıyorsanız Allah'tan sakının. Namaza
çağırdığınızda onu oyun ve eğlence
edindiler. Böyle yaptılar; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur. De ki: "Ey Ehlikitap! Sadece şunun için bizden
hoşlanmıyorsunuz: Allah'a, bize indirilene, daha önce indirilene inanmışız.
Doğrusu şu ki, sizin çoğunuz yoldan sapmış olanlardır."
De ki: "Allah katında ceza olarak
bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap
indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları
yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını
kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar." Size geldiklerinde "İnandık!" derler. Gerçekte ise küfürle girmiş, yine onunla
çıkmışlardır. Neler saklıyor olduklarını Allah daha iyi bilir. Onların birçoğunun günahta,
düşmanlıkta, haram yemede yarıştıklarını görürsün. Ne kötüdür o yapmakta
oldukları! Ruhbanları ve hahamları onları, günah oluşturan sözlerinden, haram
yemekten alıkoysalardı olmaz mıydı? Ne kötüdür onların sınaat / teknoloji
olarak üretmekte oldukları.” (5. sure (MÂİDE) 57-63. ayet)
“De ki: "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça
hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana
indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azlığını elbette artıracaktır. Küfre
batan topluluk için tasalanma artık.” (5. sure (MÂİDE) 68. ayet)
“De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce
sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir
topluluğun keyiflerine uymayın."
(5. sure (MÂİDE) 77. ayet)
“Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı
yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları
şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep
hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah
güzellik sergileyenleri sever.” (5. sure (MÂİDE) 13. ayet)
“Ey resul! Kalpleri
inanmamış olduğu halde ağızlarıyla
"inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler;
huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri,
yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse
çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için
Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah
kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için;
âhirette de büyük bir azap var onlara. Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde ister aralarında hüküm
ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde
zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet.
Allah, adaletle hükmedenleri / adaleti ayakta tutanları sever. İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken,
nasıl oluyor da senin hakemliğine baş vuruyorlar? Daha sonra da verilen
hükümden yüz çeviriyorlar. Bunlar inanan kişiler değillerdir. Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Allah'a
teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hakemlik yaparlardı.
Kendini Rabb'e adayanlarla ilim ve
hikmette derinleşmiş olanlar da Allah'ın Kitabı'ndan korumakla görevli
olduklarıyla hükmederlerdi. Zaten onlar Allah'ın Kitabı'na tanıklardı. Artık insanlardan korkmayın, benden korkun da ayetlerimi
basit bir ücret karşılığı satmayın. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler,
kâfirlerin ta kendileridir. O Kitap'ta onlar
üzerine şöyle yazmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe
diş... Yaralamalar karşılığında da kısas. Kim kısası bağışlarsa, bu bağışlaması
kendisi için günahlara bir perde olur. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler
zalimlerin ta kendileridir.” (5.
sure (MÂİDE) 41-45. ayet)
“Yahudiler dediler ki: "Allah'ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı / elleri
bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler.
Söylediklerinin aksine, Allah'ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi
bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana
indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların
arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş
için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine
bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez. Eğer Ehlikitap, iman edip korunsaydı,
onların kötülüklerini mutlaka örter ve kendilerini bol nimetli cennetlere
mutlaka sokardık. Eğer onlar Tevrat'ı,
İncil'i ve kendilerine indirilmiş olanı gerektiği şekilde uygulasalardı elbette
ki hem üstlerinden hem ayaklarının altından rızıklanacaklardı.
İçlerinde orta yolu izleyen bir topluluk var.
Ama onların çoğunluğunun yapmakta olduğu
ne kadar da kötü!” (5. sure (MÂİDE) 64-66. ayet)
“İsrailoğullarının
küfre sapanları, Meryem'in oğlu İsa'nın ve Dâvud'un diliyle lanetlendiler.
Bu böyledir; çünkü onlar sınır tanımazlık, haksızlık, düşmanlık ediyorlardı. İşledikleri kötülükten birbirlerini sakındırmıyorlardı.
Ne kötü şeydi yapmayı sürdürdükleri! Onlardan birçoğunun, küfre sapanlarla dostluk kurduklarını görürsün. Öz
benliklerinin onlar için hazırlayıp sunduğu şey gerçekten çok kötü!
Allah, üzerlerine gazap indirmiştir. Azap içinde de onlar sürekli kalacaklardır.
Eğer Allah'a, peygambere ve ona indirilene inanmış olsalardı,
küfre sapanları dostlar edinmezlerdi. Ama onların çokları yoldan sapmışlardır. Şu tartışılmaz bir gerçektir ki, insanların iman edenlere en
şiddetli düşmanlık duyanlarını, Yahudilerle şirke batanlar bulursun. Şu da
tartışılmaz bir gerçektir ki, insanların iman edenlere sevgide en yakın
olanlarını "biz Hıristiyanlarız" diyenler bulursun. Bu
böyledir. Çünkü o Hıristiyanlar içinde derin
araştırmalar yapan keşişler, kendini Allah'a adamış rahipler vardır. Ve onlar,
kibre sapmazlar. Resule indirileni dinlediklerinde farkına vardıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını
görürsün. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi de gerçeğin
tanıklarıyla birlikte kaydet." "Rabbimizin bizi barışseverler arasına koymasını umup dururken, Allah'a ve Hak'tan
bize gelene neden inanmayacakmışız?"
Böyle söyledikleri için Allah onları,
altlarından ırmaklar akan cennetlerle lütuflandırdı. Sürekli kalıcıdırlar
orada. İşte budur güzel davrananların ödülü.” (5. sure (MÂİDE) 78-85. ayet)
“Yahudiler: "Uzeyr, Allah'ın oğludur." dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih,
Allah'ın oğludur." dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu.
Kendilerinden önce inkâr edenlerin sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları
kahretsin! Nasıl da yüz geri çevriliyorlar! Allah'ın
yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de
öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet / kulluk etmemeleri
emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka.
Onların ortak koştuklarından arınmıştır O.” (9. sure (TEVBE) 30-31. ayet)
4.
MEKKELİ
MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER:
a)
BEDİR
SAVAŞI:
“Kabilelerden oluşmuş, sözüm ona bir ordudur bu; şurada
bozguna uğratılacaktır.” (38.
sure (SÂD) 11. ayet)
“Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere
saldırmayın / çarpışmada zulme sapmayın.
Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor. Onları yakaladığınız yerde
öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.
Fitne / baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de
onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları
öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!” (2. sure (BAKARA)
190-191. ayet)
“Sana haram ayı,
onda savaşmayı soruyorlar, De ki: "O ayda savaş büyük bir günahtır. Ama
Allah yolundan alıkoymak, O'na ve Mescid-i Haram'a nankörlük etmek, ora halkını
oradan sürüp çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır." Fitne / baskı ve bozgunculuk, cana kıymaktan daha büyük
bir kötülüktür. Eğer güçleri yetse sizi dininizden çevirinceye kadar sizinle
savaşmayı sürdürürler. İçinizden kim irtidâd edip dininden dönerse kâfir
olarak ölür. Böylelerinin amelleri dünyada da âhırette de boşa gitmiştir. Ateş
ehlidir onlar. Sürekli kalacaklardır orada. İnanıp hicret eden ve Allah yolunda
uğraşıp didinenlere gelince, onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah çok
affedici, çok merhametlidir.” (2.
sure (BAKARA) 217-218. ayet)
“Bildiğin
gibi, Rabbin seni hak uğruna, öz yurdundan çıkarmıştı. Ve müminlerden bir grup
tamamen isteksizdi. İş apaçık ortaya çıktıktan sonra bile, hak konusunda
seninle çekişiyorlardı. Sanki onlar gözleri baka baka ölüme sürülüyorlardı. O sırada Allah, iki gruptan
birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız
olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam
bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını, arkasını kesmeyi
istiyordu. Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de hakkı ayan-beyan gözler önüne
koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın.
Hani siz, Rabbinizden yardım
ve destek diliyordunuz; O, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: "Hiç
kuşkunuz olmasın, ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım
ulaştıracağım." Allah bunu, sadece bir
müjde olsun ve o sayede kalpleriniz huzur ve rahatlık
bulsun diye yaptı. Yardım yalnız ve yalnız Allah katındandır. Hiç
şüphesiz Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. O
zaman sizi, Allah'tan bir güven olmak üzere hafif bir uyku bürüyordu; sizi
onunla temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine
bağlamak, ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten bir su
indiriyordu. Rabbin, meleklere şöyle vahyediyordu:
"Ben sizinle beraberim. İmanı olanları sağlamlaştırın. İnkâr edenlerin
kalpleri içine korku salacağım; vurun boyunların üstüne, vurun onların her
parmağına." Bu böyledir. Çünkü onlar Allah'a ve resulüne kafa
tuttular. Kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa kuşkusuz ki, Allah'ın azabı
şiddetli olur. İşte gördünüz! Hadi tadın onu! Küfre
sapanlar için ateş azabı da var. Ey iman edenler! İnkâr edenlerle savaşmak üzere karşılaştığınızda, sakın onlara
arkalarınızı dönmeyin! Her kim
böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe
katılmaya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah'tan bir gazaba
çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun.
Ne kötü varış yeridir o! Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları.
Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı.
İnananları kendisinden güzel bir
imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir. Gördünüz
ya, Allah küfre sapanların tuzağını
fersiz bırakır. Fetih istiyorsanız,
fetih size geldi. Eğer vazgeçerseniz hakkınızda daha hayırlı olur. Eğer dönerseniz
biz de döneriz. Cemaatiniz çok da olsa size zerre kadar yarar sağlayamaz. Allah, inananlarla beraberdir.” (8. sure (ENFÂL)
5-19. ayet)
“Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün,
kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet / kazanç olarak
elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere,
yoksullara ve yolda kalmışa aittir.
Allah her şeye kadirdir. O vakit
siz, vadinin beri yamacında
idiniz, onlarsa öte yamacında idiler. Kervan sizden daha aşağıda idi. Sözleşmiş
olsaydınız buluşma yer ve saatinde ayrılığa düşerdiniz. Ama Allah, olması
kararlaştırılan işi yerine getirmek istiyordu. Ta ki, ölen beyyine üzerine
ölsün, yaşayan da beyyine üzerine yaşasın.
Allah elbette ki çok iyi işitir, çok iyi bilir. Allah onları
sana uykunda az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi, yılgınlığa
düşer, işi kotarmada çekişmeye başlardınız. Ama Allah, sizi selamete çıkardı.
O, göğüslerin içindekini çok iyi bilir. Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi
de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe
koysun. Zaten bütün işler Allah'a döndürülür. Ey inananlar!
Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınızda sebat edin. Allah'ı çok anın ki
zafere ulaşabilesiniz. Allah'a ve
resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız,
rüzgârınız kesilir. Sabredin; Allah sabredenlerle beraberdir. İnsanlara
çalım satarak, gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve Allah yolundan
alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre
kuşatmıştır. Şeytan onlara, yaptıklarını
süslü gösterip şöyle demişti: "Bugün size galip gelecek kimse yok, ben
yanınızdayım." Fakat iki topluluk yan yana gelince
iki topuğu üstüne çark edip şöyle dedi: "Ben sizden uzağım. Ben sizin
görmediklerinizi görüyorum, ben Allah'tan korkarım. Allah'ın cezası çok
şiddetlidir." İkiyüzlülerle kalplerinde hastalık
olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları, dinleri aldatmış." Oysa Allah'a
güvenip dayanan bilir ki, Allah Azîz ve Hakîm'dir. Bir görseydin o küfre sapanları! Melekler canlarını alırken onların yüzlerine ve arkalarına
vuruyorlardı: "Yangın azabını tadın." "İşte
bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla
zulmetmez." Tıpkı
Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişi gibi. Allah'ın ayetlerini inkâr
ettiler de Allah onları günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah Kavîdir, çok
güçlüdür; azabı çok şiddetli yapandır O. Bu böyledir. Çünkü
Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum
birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı
değiştirmedikçe, değiştirmemiştir.
Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir. Tıpkı
Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin tavırları gibi. Rablerinin ayetlerini
yalanlamışlardı. Biz de onları günahları yüzünden mahvettik. Firavun hanedanını
da boğmuştuk. Bunların tümü zulme sapanlardı.” (8. sure (ENFÂL) 41-54. ayet)
“Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça, esirlere sahip olmak uygun değildir. Siz şu
iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti istiyor. Allah
Azîz'dir, Hakîm'dir. Eğer Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsaydı, aldığınız
fidyeden ötürü size büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz
ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin; Allah'tan sakının!
Allah çok affedici, çok merhametlidir. Ey Peygamber! Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse size, sizden
alınandan daha değerlisini verir ve sizi affeder. Allah çok affedici, çok
esirgeyicidir." Sana
hıyanet etmek isterlerse kesin olan şu
ki, daha önce Allah'a hıyanet ettiler de Allah, aleyhlerine bir imkân yarattı.
Allah her şeyi bilen, her hikmete sahip olandır.” (8. sure (ENFÂL) 67-71. ayet)
“Yüz yüze gelen şu iki toplulukta sizin için bir ibret
vardır: Biri Allah yolunda çarpışıyordu; ötekisi küfre batmıştı. Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin
iki katı görüyorlardı. Allah, öz yardımıyla dilediğini destekler. İşte
bunda, gözleri olanlar için gerçek bir ibret vardır.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 13. ayet)
“Yemin olsun ki, ezik-boynu bükük olduğunuz bir sırada Allah size Bedir'de de yardım etmişti.
O halde Allah'tan korkun ki, şükredebilesiniz. O sırada
sen, müminlere şöyle diyordun: "Rabbinizin,
indirilmiş üç bin melekle destek vermesi, size yetmiyor mu?" İş,
sanıldığı gibi değildir. Onlar, hemen şu anda üstünüze gelseler bile, eğer siz
sabreder ve korunursanız, Rabbiniz sizi, üzerlerine
nişan vurulmuş beş bin melekle destekler. Allah
bunu size bir müjde olması ve onunla
kalplerinizi yatıştırması dışında hiçbir şey yapmamıştır. Yardım, Azîz ve Hakîm olan Allah katından başka hiçbir
yerden gelmez. Allah bunu yaptı
ki, küfre sapanlardan bir kısmını bölüp ayırsın veya onları zelîl etsin de
yıkık ve ürkek bir halde dönüp gitsinler. İş ve
hüküm konusunda sana düşen bir şey yoktur. Allah
ya tövbelerini kabul ederek onları bağışlar yahut da zalim oldukları için
onlara azap eder.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 123-128. ayet)
“Kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. Çünkü
onlar zulme uğratıldılar. Allah onlara yardıma
elbette kadirdir.” (22. sure (HAC) 39. ayet)
b)
UHUT SAVAŞI:
“O küfre sapanlar mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar, harcayacaklardır
da. Sonunda bu kendileri için bir hasret olacak, sonra da mağlup edilecekler.
Küfre sapanlar doğruca cehenneme sürülecekler. Böylece
Allah, pisi temizden ayıracak, pis kısmı
birbirleri üstüne yığıp hepsini bir yerde toplayarak tümünü cehenneme sokacak.
Hüsrana uğrayanların da kendileridir bunlar. Küfre sapanlara söyle: "Eğer son verirlerse eskide kalmış olan, kendileri için affedilir.
Eğer yeniden başlarlarsa, daha öncekilere uygulanan yol ve yöntem, eskisi gibi
devam etmiş olacaktır." Fitne kalmayıncaya
ve din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş. Vazgeçerlerse
kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir. Eğer
yüz çevirirlerse bilin ki, Allah sizin Mevlâ'nızdır. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne
güzel destekler; ne güzel Nasîr'dir O, ne güzel yardım eder.” (8. sure (ENFÂL)
36-40. ayet)
“Hani, sen ailenden erkenden ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara
yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir. Sizden iki takım, korku ile bozulmak üzereydi. Hâlbuki Allah onların
Velî'siydi. Müminler yalnız Allah'a güvenip dayansınlar.”
(3. sure (ÂLİ IMRÂN) 121-122. ayet)
“Size
bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara
mutlaka değmiştir. Bak işte günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır
dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar / şehitler
edinecektir. Allah zulme sapanları sevmez. Tüm bunlar, Allah iman
edenleri iyice seçip arındırsın ve küfre sapanları mahvetsin diyedir. Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp didinenleri
seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
Yemin olsun ki siz, onunla karşılaşmadan
önce ölümü arzuluyordunuz. İşte gördünüz onu ve bakıp duruyorsunuz.” (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 140-143. ayet)
“Allah'ın, kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a
ortak koştukları için, küfre sapanların kalplerine korku salacağız. Barınakları
ateştir onların. Ne kötüdür o zalimlerin varacakları
yer! Andolsun ki, siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini
doğrulamıştı. Nihayet siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda
çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz.
İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu.
Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi
affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir. Siz şaşkınlıkla sağa-sola kaçıyor, hiç kimseye dönüp
bakmıyordunuz. Resul ise arkanızdan sizi çağırıyordu. Böylece Allah size keder üstüne keder verdi ki, elinizden uçup gidene
de size isabet edene de üzülmeyesiniz.
Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. Sonra
bu kederin ardından
üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi.
Bir grup da -gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında
gerçek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. "Şu işten bize
bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Emir / iş ve oluş tümüyle Allah'ındır."
Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bizim lehimize bir şey
olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik." Söyle onlara: "Evlerinizde
kalsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, uzanacakları yerleri
muhakkak boylayacaklardı." Bu, Allah, göğüslerinizdekini denesin,
kalplerinizdekini ortaya çıkarsın diyedir. Allah, göğüslerin özünü çok iyi
bilir. İki topluluğun karşılaştığı gün geri dönüp gidenleriniz var ya,
yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti.
Andolsun, Allah onları yine de affetti. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir. Ey iman sahipleri! Yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan
kardeşleri için şöyle diyen inkârcılar gibi olmayın: "Yanımızda olsaydılar
ölmezlerdi, öldürülmezlerdi." Allah bunu onların kalplerinde bir özlem
yapacaktır. Allah diriltir de öldürür de. Allah, yapıp
ettiklerinizi en iyi şekilde görmektedir. Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet onların
derleyip topladıklarından çok daha iyidir.
Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a
götürüleceksiniz. Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak
davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle
dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever.”
(3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 151-159. ayet)
“Size,
başkalarına iki katını dokundurduğumuz bir musibet
dokununca: "Bu da nereden!" mi dediniz? De ki: "O, sizin öz
benliklerinizdendir." Allah, her şeye Kadîr'dir. İki topluluğun
karşılaştığı gün sizin başınıza gelen, Allah'ın izniyledir ve Allah, müminleri
bilsin diyedir. Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye.
Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!"
dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik."
dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı
ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi
bilmektedir. Yerlerinde oturup da kardeşleri için, "Bizi dinlemiş olsalardı öldürülmeyeceklerdi."
diyenlere şöyle söyle: "Eğer doğru sözlüler iseniz, kendi benliklerinizden
uzaklaştırın ölümü!" (3.
sure (ÂLİ IMRÂN) 165-168. ayet)
“Allah'tan bir nimeti,
bir lütfu ve Allah'ın müminlerin ödülünü vermezlik
etmeyeceğini de müjdelerler. O müminler ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile
Allah'ın ve resulün çağrısına
cevap verdiler. Onlar içinden, güzel işler yapıp takvaya sarılanlara büyük bir
ödül vardır. O
müminler ki, insanlar kendilerine, "Halk size karşı bir araya gelmiş,
korkun onlardan!" dediklerinde, bu onların imanını artırdı da şöyle
söylediler: "Allah bize yeter. Ne güzel
Vekîl'dir O!" Böyle olduğu içindir ki, Allah'tan bir nimet ve lütufla geri döndüler,
hiçbir kötülük dokunmamıştı onlara. Allah'ın rızasını izlediler.
Allah çok büyük bir lütfun sahibidir. İşte
size şeytan. O yalnız kendi dostlarını korkutur. Eğer inananlarsanız onlardan
korkmayın, benden korkun.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 171-175. ayet)
c)
HENDEK
SAVAŞI:
“Ey iman edenler,
Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani, üstünüze ordular gelmişti de biz onların üzerine
bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salmıştık. Allah, yapmakta
olduklarınızı iyice görmektedir. Hani, onlar, üst yanınızdan, alt tarafınızdan size saldırmıştı da gözler kaymış,
yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz.
İşte orada müminler belaya uğratılarak imtihan edilmişler ve şiddetli bir
zelzeleyle sarsılmışlardı. Münafıklarla, kalplerinde maraz olanlar şöyle diyorlardı: "Allah
ve resulü bize, bir aldanışdan başka bir şey vaat etmemiş." Hani, onlardan bir grup şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı,
duracak yeriniz yok, hemen geri dönün!" İçlerinden bir grup da
Peygamber'den izin istiyor: "İnan olsun, evlerimiz kaygı duyulacak
durumda." diyorlardı. Oysaki evleri kaygı duyulacak durumda değildi;
sadece kaçmak istiyorlardı. Eğer Medine'nin her yanından üzerlerine gelinseydi de onların
kent içinde fitne çıkarmaları istenseydi, onu mutlaka yaparlardı; o konuda
fazla gecikmezlerdi. Yemin
olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmayacaklarına ilişkin Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'a verilen söz
sorumluluk gerektirirdi. De ki:
"Eğer ölümden yahut
öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size hiçbir yarar sağlamaz. Böyle bir
durumda sadece azıcık / az bir süre nimetlendirilirsiniz." De ki: "Allah size bir kötülük murat eder yahut bir rahmet
dilerse, Allah'la aranıza
kim girebilir?" Onlar
kendileri için, Allah'tan başka ne bir dost bulabilirler ne de bir yardımcı.
Allah, içinizden hem tembellik edip hem de
başkalarını geri bırakanları ve kardeşlerine, "Hadi bize gelin!"
diyenleri biliyor. Zaten onlar savaşa / zora çok az gelirler. Size karşı cimrilik
/ kıskançlık ederler. Korku geldiğinde onları sana bakar halde görürsün. Korku
gittiğinde ise hayra karşı kıskançlık yüzünden sizi keskin dillerle yaralarlar.
Ölümden üzerine baygınlık çökmüş biri gibidirler. Bunlar
iman etmemişlerdir. Bu yüzden de Allah, amellerini boşa çıkarmıştır.
Bunu yapmak Allah için çok kolaydır. Düşman hiziplerin gitmediğini sanıyorlar.
Düşman hizipler gelecek olsalar, bunlar isterler ki, bedevî araplar içinde
bulunsunlar da sizinle ilgili haberleri sorsunlar. Şayet içinizde bulunsalardı,
pek azı müstesna, savaşmayacaklardı. Yemin olsun,
Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir
örnek vardır. Müminler,
düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir: "Allah'ın ve resulünün
bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de doğru sözlüdür." Bu
onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı. İnananlardan
öyle erler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakatle dururlar. Onlardan
bazısı adadığını yerine getirdi, bazısı da bekliyor. Sözlerini asla
değişmediler. Çünkü Allah, doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verecek. İkiyüzlülere de dilerse azap edecek.
Belki de onlara tövbe nasip edecek.
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Allah,
küfre sapanları öfkeleriyle yüz geri
etti; hiçbir hayra ulaşamadılar. Allah, çarpışma sırasında müminler için
yeterli oldu. Allah Kavî'dir, Azîz'dir. Allah, Ehlikitap'tan onlara arka çıkanları, kulelerinden / kalelerinden indirdi, kalplerine korku
saldı: Bir grubunu öldürüyordunuz, bir grubunu da esir ediyordunuz. Sizi onların
yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığımız bir toprağa mirasçı
kıldı. Allah'ın her şeye gücü yeter.”
(33. sure (AHZÂB) 9-27. ayet)
d)
HUDEYBİYE
BARIŞ ANTLAŞMASI:
“O seninle el tutuşup sözleşenler var ya,
onlar gerçekte Allah ile beyatleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin
üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik
etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir
ödül verecektir. Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri,
mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile."
Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size
bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine
kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan
haberdardır. Siz
sanmıştınız ki, resul de müminler de
ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde süslendi de
çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline geldiniz. Kim
Allah'a ve resulüne iman etmezse bilsin ki biz, inkârcılar
için alevli bir ateş hazırladık. Göklerin
ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini
affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Geri bırakılanlar,
ganimetleri almak üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler: "İzin verin,
biz de size uyalım!" Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De
ki: "Bize asla uyamazsınız!
Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler: "Hayır,
siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin doğrusu şu ki,
onlar çok az anlıyorlar / onlar, az bir kısmı hariç, anlamıyorlar. Bedevilerden,
geri bırakılmış olanlara de ki: "Siz
yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya
onlarla çarpışırsınız yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah
size güzel bir ödül verecektir. Yok, eğer önceden döndüğünüz gibi yüz
çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır."
Köre zorlama yoktur, topala
zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur.
Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından
ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir
azapla cezalandırır. Yemin
olsun, Allah müminlerden, o ağacın altında sana bey'at ettikleri sırada hoşnut olmuştur.
Onların gönüllerindekini bilmiş, üzerlerine huzur ve sükûn indirmiş ve
kendilerine yakın bir fetih nasip etmiştir. Alacakları
birçok ganimetler de nasip etmiştir.
Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Allah size, elde edeceğiniz
birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini
de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru
yola kılavuzlasın. Sizin güç yetireceğiniz
başka ganimetler de vardır. Allah onları kuşatmış bulunuyor. Allah, her şey
üzerinde Kadîr'dir. Eğer küfredenler sizinle savaşsalardı, sırtlarını dönüp
kaçacaklardı. Sonra, bir dost da bir yardımcı da bulamazlardı. Bu, Allah'ın
öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir
değişme bulamazsın. O
odur ki, sizi onlarla galip getirdikten sonra Mekke'nin göbeğinde
onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan uzak tuttu. Allah,
yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir. Onlar
o kişilerdir ki, küfre sapıp sizi Mescid-i Haram'dan geri çevirdiler,
bekletilen kurbanlık hediyelerin, yerlerine ulaşmasına engel oldular. Eğer kendilerini tanımadığınız için çiğneyeceğiniz ve bu
bilgisizlik yüzünden üzüntü ve kınayışla karşılaşacağınız inanmış erkeklerle
inanmış kadınlar olmasaydı, iş başka türlü olurdu. Böyle olması, Allah'ın,
dilediğini rahmetine sokması içindir. Onlar birbirlerinden ayrılmış
olsalardı, inkâra sapanları acıklı bir azapla cezalandırırdık. İnkâr
edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün, inananların
üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna
layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. Yemin olsun ki Allah, resulüne o rüyayı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse, başlarınızı tıraş
etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku duymadan Mescid-i
Haram'a mutlaka gireceksiniz.
Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce size yakın bir fetih nasip
etti.” (48. sure (FETİH) 10-27. ayet)
e)
MEKKE'NİN
FETHİ:
“Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı
dostlar yerine tutmayın! Onlar, size
Hak'tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i
ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim
yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz
halde, içinizde onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa
vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan
sapmış olur. Onlar sizi ele geçirirlerse size düşman olurlar; ellerini ve
dillerini size kötülükle uzatırlar, inkâra sapmanızı isterler. Kıyamet
gününde ne hısımlarınızın ne de çocuklarınızın size hiçbir yararı olmaz. O,
sizi birbirinizden ayıracaktır. Allah, işleyip ürettiklerinizi açık açık
görmektedir.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 1-3. ayet)
“Şu bir gerçek ki, biz sana apaçık bir fetih nasip ettik. Ki Allah senin
günahından geçmiş olanı da
gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni
dosdoğru bir yola kılavuzlasın.
Ve Allah sana onur ve kudret dolu bir yardımla
destek verecektir.” (48. sure (FETİH) 1-3. ayet)
“Yemin olsun ki Allah, resulüne o rüyayı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse, başlarınızı tıraş
etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku duymadan Mescid-i
Haram'a mutlaka gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce
size yakın bir fetih nasip etti.”
(48. sure (FETİH) 27. ayet)
“Müşriklerin
Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram
yanında antlaşma yaptıklarınız müstesna. Bu şekilde antlaşması olanlara, onlar size
doğru dürüst davrandıkça, siz de doğru dürüst davranın. Allah,
sakınanları sever. Onların ahdine nasıl
güvenilebilir! Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa, sizinle ilgili ne bir
antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine. Ağızlarıyla size hoşnutluk
sunarlar, fakat kalpleri inat eder durur. Ve onların çoğu gerçeğe uzak düşmüş
sapıklardır. Allah'ın
ayetlerini nasıl basit bir ücret karşılığı sattılar da Allah'ın yolundan
alıkoydular. Gerçekten ne fena şeylerdir onların yapmakta oldukları. Bir
mümin hakkında onlar ne bir yemine saygı
gösterirler ne de bir antlaşma şartına. Onlar
düşmanlık dolu, azmış kişilerin ta kendileridir. Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde
kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik
ortaya koyarız. Eğer
verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman
küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız
hal ve gidişlerine son verebilirler. Yeminlerini
bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret
eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin
onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer
mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan, Allah'tır. Savaşın onlarla ki, sizin elinizle Allah onlara azap etsin,
onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Ve inananlar toplumunun
göğüslerine şifa ulaştırsın. Ve yüreklerinin öfkesini gidersin.
Allah dilediğine tövbe nasip eder. Allah Alîm'dir,
Hakîm'dir. Allah; içinizden cihat edenleri, Allah'tan, resulünden ve
müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri belirlemedikçe,
bırakılacağınızı mı sandınız?
Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.” (9.
sure (TEVBE) 7-16. ayet)
“Ey iman edenler! Babalarınız ve kardeşleriniz, eğer imana karşı inkârı seviyorlarsa,
onları dostlar edinmeyin. İçinizden onları dost edinenler zalimlerin ta
kendileridirler. De
ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız,
kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz / menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar,
kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan,
resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini
getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış
bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz." (9. sure (TEVBE)
23-24. ayet)
5.
MEKKE'NİN
FETHİNDEN SONRAKİ SAVAŞLAR
a)
HUNEYN
SAVAŞI:
“Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn gününde de.
Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm
genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp
kaçmıştınız. Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin
üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de
küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur. Sonra Allah, bunun
ardından da dilediğinin tövbesini kabul
eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (9.
sure (TEVBE) 25-27. ayet)
b)
TEBÜK
SEFERİ:
“Allah ve resulünden, kendileriyle antlaşma
yapmış bulunduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu;
Yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve bilin ki siz, Allah'ı âciz bırakamazsınız.
Şu da bir gerçek ki, Allah küfre batanları rezil eder. Bir de Allah ve
resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun elçisi de
müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövbe ederseniz bu sizin için
hayırlıdır. Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze
düşüremezsiniz. Küfre saplananlara acıklı bir azabı muştula! Antlaşma yapmış
olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde
başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü
belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah,
sakınanları sever. O haram aylar çıktığında
artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın
onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder,
namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan
şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Eğer müşriklerden biri
senden güvence dilerse / senin yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, ona
güvence verip yakınlaşma isteğini kabul et ki, Allah'ın kelamını dinleyebilsin.
Sonra da onu, güvenli gördüğü yere kadar götür. Böyle yapmanın gerekçesi şudur:
Bunlar bilmeyen bir topluluktur.”
(9. sure (TEVBE) 1-6. ayet)
“Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. Artık bu
yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan
korkarsanız bilin ki, Allah dilediği takdirde sizi yakında lütfundan zengin
edecektir. Allah her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. Kendilerine kitap
verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din
edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar
savaşın.” (9.
sure (TEVBE) 28-29. ayet)
“Ey iman sahipleri! Size ne oldu ki, "Allah yolunda seferber
olun" denilince yere çakılıp kaldınız. Âhiretten vazgeçip iğreti hayata mı razı oldunuz?
O iğreti hayatın nimeti âhiret yanında pek azdır. Eğer seferber olmazsanız
Allah size korkunç bir azapla azap eder ve yerinize sizden başka bir topluluk
getirir. Allah'a hiçbir şekilde zarar
veremezsiniz. Allah her şeye Kadîr'dir. Eğer
siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti. Hani
küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada
bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah
bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini sizin
görmediğiniz ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp
alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir. Gerek hafif, gerek ağırlıklı
olarak mutlaka seferber olun ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat
edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer
o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni
izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a
yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle
yalancıdırlar. Allah seni affetsin; neden onlara izin
verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık seçik belli
olsun da yalancıları bilesin.
Allah'a ve âhiret gününe iman
edenler; mallarıyla, canlarıyla cihat
edecekleri için senden izin istemezler.
Allah, takva sahiplerini iyice bilmektedir. Ancak Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla
karışmış olup da işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için
senden izin isterler. Sefere çıkmak
isteselerdi elbette ki, bir sefer hazırlığına girişirlerdi. Ama Allah, harekete
geçmelerini istemedi de onları yerlerine çiviledi ve "oturun, oturanlarla
beraber" denildi. Aranızda
sefere çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacaktı;
sizi fitneye uğratmak isteğiyle aranıza sokulacaklardı. İçinizde onlara
gerçekten kulak verecekler de vardı. Allah, zalimleri iyice biliyor. Yemin
olsun ki, onlar önceden de fitne çıkarmak
istemiş ve nice işleri sana, olduğundan başka türlü göstermişlerdi. Nihayet hak
geldi, onların istememesine rağmen Allah'ın emri galebe çaldı. İçlerinden
bazısı: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme." der. Dikkat edin, fitnenin ta içine kendileri düşmüşlerdir.
Ve cehennem o nankörleri elbette çepeçevre kuşatacaktır. Sana bir iyilik isabet etse bu onları üzer. Sana bir musibet dokunsa: "İşimizi önceden sağlam
tutmuşuz." derler ve kibirli bir sevinçle dönüp giderler.”
(9. sure (TEVBE) 38-50. ayet)
“Allah'ın resulüne ters düşmek için arkada kalanlar, çöküp oturdukları
için sevindiler; Allah yolunda, mallarıyla canlarıyla didinmeyi tiksindirici
bulup şöyle dediler: "Bu sıcakta seferber olmayın." De ki:
"Hararet bakımından cehennem daha zorludur." Bir anlayabilselerdi! Kazanır oldukları yüzünden
artık az gülsünler, çok ağlasınlar.
Bundan böyle Allah, seni onlardan bir
zümrenin yanına döndürür de savaşa çıkmak için
senden izin isterlerse şöyle söyle: "Benimle birlikte ebediyen
çıkmayacaksınız, benimle birlikte herhangi bir düşmanla savaşmayacaksınız. İlk
defasında oturup kalmayı yeğlemiştiniz. O halde geri kalanlarla birlikte
oturadurun." (9. sure (TEVBE) 81-83. ayet)
“Göçebe
Arapların özür bahane edenleri kendilerine
izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular.
Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir. Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara, Allah
ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel
davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
Kendilerini bindirmen için sana geldiklerinde sen, "sizi bindirecek bir
şey bulamam" deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından, üzüntüyle
gözlerinden yaşlar boşalarak geri dönen kimseler için de herhangi bir günah
yoktur. Ancak
şu kimseler aleyhine yol vardır: Zengin oldukları halde senden izin isterler.
Arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya razı olmuştur bunlar. Ve Allah, kalplerine mühür basmıştır, artık bilemezler.
Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler.
De ki: "Özür dilemeyin. Size asla
inanmayacağız. Allah bize sizin hallerinizden birçoğunu haber vermiştir.
Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra görünmeyen ve görünen
âlemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı
haber verecektir. Yanlarına döndüğünüzde kendilerini paylamaktan vazgeçesiniz diye
Allah'a yemin edecekler. Vazgeçin onlardan, çünkü hepsi pisliktir.
Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir.
Kendilerinden hoşnut olasınız diye
karşınızda yemin ediyorlar. Siz onlardan razı olsanız da Allah, yoldan sapmış bir
topluluktan razı olmaz.” (9.
sure (TEVBE) 90-96. ayet)
“Bir kısmı da umutları Allah'ın emrine bağlı, beklemektedir. Allah
onlara ya azap edecektir ya tövbe edecektir.
Allah, Alîm'dir, Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 106.
ayet)
6.
DİNDEN ÇIKMA
OLAYLARI:
“Her kim imanından
sonra Allah'a küfür eder, kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan
hariç olmak üzere, inkâra göğüs açarsa, böylelerinin üzerine Allah'tan bir
gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da
öngörülmüştür.” (16. sure (NAHL) 106. ayet)
“Sana
haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar, De ki:
"O ayda savaş büyük bir günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, O'na ve
Mescid-i Haram'a nankörlük etmek, ora halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah
katında daha büyük bir günahtır." Fitne / baskı ve bozgunculuk, cana
kıymaktan daha büyük bir kötülüktür. Eğer güçleri yetse sizi dininizden
çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler.
İçinizden kim irtidâd edip dininden dönerse kâfir olarak ölür. Böylelerinin
amelleri dünyada da âhırette de boşa gitmiştir. Ateş ehlidir onlar. Sürekli kalacaklardır
orada.” (2. sure (BAKARA) 217. ayet)
“İmanlarından, resulün hak olduğuna tanıklık ettikten ve
kendilerine ayan-beyan deliller geldikten sonra küfre sapmış bir topluluğa
Allah nasıl kılavuzluk eder? Allah, zalimler
topluluğuna yol göstermez. İşte böylelerinin cezası: Allah'ın,
meleklerin ve tüm insanların laneti üzerlerine! O
lanet içinde sürekli kalacaklardır.
Ne azap hafifletilecektir onlardan ne de yüzlerine
bakılacaktır onların. Ondan sonra tövbe edip hallerini düzeltenler müstesna.
Hiç şüphesiz, Allah, çok affedici, çok merhametlidir. İmanlarından
sonra küfre sapmış, sonra da küfürde daha da azıtmış olanların tövbeleri asla
kabul edilmeyecektir. Onlar, sapıkların ta kendileridir. Gerçeği örtüp de küfre sapmış
olarak ölenlere gelince, onların her biri kendini kurtarmak için dünya dolusu
altın verse de asla kabul edilmeyecektir. Korkunç bir azap vardır onlar için.
Hiçbir yardımcıları olmayacaktır.”
(3. sure (ÂLİ IMRÂN) 86-91. ayet)
“Erdirici kılavuzluk kendisine ayan-beyan geldikten sonra, resulden kopup
müminlerin yolunun dışını izleyeni biz, yöneldiğiyle kaynaştırır, sonra da
cehenneme sallarız. Ne kötü bir dönüş yeridir o!” (4.
sure (NİSA) 115. ayet)
“Onlar ki inandılar, sonra küfre saptılar; yine inandılar, tekrar küfre
saptılar, sonra da küfrü artırdılar; işte Allah onları affetmeyecek, onları
hiçbir yola kılavuzlamayacaktır.”
(4. sure (NİSA) 137. ayet)
“Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında,
kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere
karşı başı dik bir topluluk getirecektir.
Bunlar Allah yolunda savaşırlar, hiçbir
kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine yönelttiği bir
lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını
genişletir, her şeyi bilir.” (5. sure (MÂİDE) 54. ayet)
XI.
ALLAH'IN TARİH İÇİNDE İNANANLARA VE İYİLERE YARDIMI:
İman edip
hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme
uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp baş aşağı
döneceklerini yakında bilecekler. 26.
sure (ŞUARA) 227. ayet (Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)
Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde
ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları
mirasçılar haline getirelim. Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların
ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim. 28. sure (KASAS) 5-6. ayet (Resmi:
28/İniş:49/Alfabetik:53)
Ne
zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o
zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan
geri çevrilemez. 12. sure (YÛSUF)
110. ayet (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)
Yemin olsun, elçi olarak
gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti: Onlar, yardım
görenlerin ta kendileri olacaklar. Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri
olacaklar. 37. sure (SÂFFÂT) 171-173.
ayet (Resmi: 37/İniş:56/Alfabetik:90)
Şu bir gerçek ki, biz,
resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa
kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz. 40.
sure (MÜ'MİN) 51. ayet (Resmi: 40/İniş:60/Alfabetik:69)
Küfre sapanlar kendi resullerine şöyle
dediler: "Ya tam bir biçimde bizim milletimize dönersiniz yahut da sizi
yurdumuzdan mutlaka çıkarırız." Rableri de onlara şunu vahyetti: "Zalimleri muhakkak helâk edeceğiz." "Ve
onların ardından o toprağa mutlaka sizi yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan,
tehdidimden korkan için böyledir." 14. sure (İBRÂHİM) 13-14. ayet (Resmi:
14/İniş:72/Alfabetik:40)
Yemin olsun, zikirden
sonra Zebur'da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım
vâris olacaktır. 21. sure
(ENBİYÂ) 105. ayet (Resmi: 21/İniş:73/Alfabetik:21)
Sabrettikleri
zaman içlerinden, bizim emrimizle doğru yola ileten önderler çıkarmıştık. Onlar
bizim ayetlerimize gereğince inanıyorlardı. 32.
sure (SECDE) 24. ayet (Resmi: 32/İniş:75/Alfabetik:92)
Düşünün ki,
siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir azınlıktınız. İnsanların sizi
çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah
sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi
tertemiz nimetlerle rızıklandırdı. 8. sure (ENFÂL) 26. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)
Eğer yüz
çevirirlerse bilin ki, Allah sizin Mevlâ'nızdır. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel
destekler; ne güzel Nasîr'dir O, ne güzel yardım eder. 8. sure (ENFÂL) 40. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)
Sizi
onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığımız bir toprağa
mirasçı kıldı. Allah'ın
her şeye gücü yeter. 33. sure (AHZÂB)
27. ayet (Resmi: 33/İniş:97/Alfabetik:4)
Bu böyledir;
çünkü Allah, iman edenlerin Mevlâ'sıdır. Küfre
sapanların ise Mevlâ'sı yoktur. 47.
sure (MUHAMMED) 11. ayet (Resmi: 47/İniş:99/Alfabetik:64)
Allah;
sizin, iman edip hayra ve barışa yönelik iyilikler yapanlarınıza şu vaatte
bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde
mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç
kaynağı yapacak, onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Bana kulluk/ibadet edecekler,
hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar. Bundan sonra nankörlük edenlerse, yoldan
sapanların ta kendileridir. 24. sure
(NÛR) 55. ayet (Resmi: 24/İniş:102/ Alfabetik:84)
Allah,
iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez. 22. sure (HAC) 38. ayet (Resmi: 22/İniş:88/Alfabetik:32)
Onlar sırf, "Rabbimiz Allah'tır"
dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer
Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde
Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her
halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder.
Allah elbette Kavî, Azîz'dir. Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde
imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe
özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır. 22. sure (HAC) 40-41. ayet (Resmi:
22/İniş:88/Alfabetik:32)
XII. HZ. MUHAMMEDİN KARŞITLARINA YÖNELİK TEHDİTLERİ (İNANMAYANLARA UYARILAR):
Bu sözü yalanlayanla beni baş
başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız. Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gerçekten zorludur
benim. 68. sure (KALEM) 44-45. ayet
(Resmi: 68/İniş:2/Alfabetik:51)
Biz size, üstünüze tanık olan bir resul
gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi. Ama Firavun, resule
isyan etti de biz onu korkunç bir tutuşla tutuverdik. Eğer
inkâr ve nankörlüğe saparsanız, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden
nasıl korunacaksınız? Gök bile o yüzden parçalanır. O'nun vaadi
gerçekleşmiştir. Bu, bir öğüt verici,
düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir. 73. sure (MÜZZEMMİL) 15-19. ayet (Resmi:
73/İniş:3/Alfabetik:74)
Aldatıp oyaladı o çokluk yarışı sizleri, Öyle
ki, ziyaret edip saydınız kabirleri. Ama iş öyle
değil; yakında bileceksiniz! Hayır, hayır! İş öyle değil! Yakında bileceksiniz.
İş, sizin bildiğiniz gibi değil! Ne olurdu, şaşmaz ve aldatmaz bir bilgiyle
bilseydiniz! Yemin olsun, o cehennemi mutlaka göreceksiniz! Yine yemin olsun,
onu gözünüzle apaçık göreceksiniz! Sonra o gün, nimetten kesinlikle sorguya
çekileceksiniz! 102. sure
(TEKÂSÜR) 1-8. ayet (Resmi: 102/İniş:16/Alfabetik:102)
Peki, Rabbinin nimetlerinden hangisinde
kuşkuya düşüyorsun? Bu da ilk uyarıcılar gibi bir
uyarıcıdır. Yaklaşmakta/yaklaşacak olan yaklaştı. Onu Allah'tan başka
kaldıracak/uzaklaştıracak yok. Şimdi siz bu sözden mi hayrete
düşüyorsunuz? Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz. Ve siz, kibirlenip kafa tutarak
sersemce somurtuyorsunuz. Artık Allah için secdeye kapanın, ibadet edin / iş
yapıp değer üretin! 53. sure (NECM)
55-62. ayet (Resmi: 53/İniş:23/Alfabetik:80)
Geldi mi sana orduların haberi? Yani Firavun
ve Semûd'un? Gerçek şu ki, inkâr edenler bir
yalanlama içindedirler. Allah ise onları arkalarından kuşatmış bulunuyor.
85. sure (BÜRÛC) 17-20. ayet (Resmi:
85/İniş:27/Alfabetik:14)
Onlardan
önce Nûh kavmi, Ress halkı, Semûd kavmi yalanlamıştı. Âd, Firavun ve Lût'un
halkı da... Eykeliler, Tübba' kavmi de. Hepsi
resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu. 50. sure (KAF) 12-14. ayet (Resmi:
50/İniş:34/Alfabetik:49)
Onlardan
önce nice nesilleri helâk ettik ki, vuruş ve tutuşları bunlardan daha zorluydu. Ülkelerde delikler
açmışlardı/beldelerde kaçacak delik aradılar/beldeleri boydan boya dolaştılar. Var mı bir kaçacak yer? 50. sure (KAF) 36. ayet (Resmi: 50/İniş:34/Alfabetik:49)
Sizin kâfirleriniz, ötekilerden hayırlı mı?
Yoksa zübürlerinde / kutsallaştırılmış hizip kitaplarında sizin için bir beraat
/ dokunulmazlık mı var? Yoksa "Biz,
yardımlaşan / yenilmez bir topluluğuz" mu diyorlar? O topluluk, bozguna
uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Hayır, buluşma zamanları
kıyamet saatidir. Ne korkunç, ne acıdır o saat! 54. sure (KAMER) 43-46. ayet (Resmi:
54/İniş:37/Alfabetik:52)
Yemin
olsun, biz sizin benzerlerinizi hep yok ettik. Fakat düşünen mi var? 54. sure (KAMER) 51. ayet (Resmi:
54/İniş:37/Alfabetik:52)
Bunların beklediği de sadece,
en küçük bir gecikmesi olmayan o müthiş titreşimli tek sestir. Şöyle dediler: "Rabbimiz, bizim payımızı /
hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak ver!" 38. sure (SÂD) 15-16. ayet (Resmi:
38/İniş:38/Alfabetik:88)
Biz bir ülkeye bir peygamber
gönderdiğimizde, onun halkını zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık ki, sığınıp
yakarsınlar. Sonra
zorluk ve sıkıntının yerine mutluluk ve güzelliği getirmişiz de çoğalmışlar ve
şöyle demişlerdir: "Atalarımız da zorluk ve sevinçle yüz yüze
gelmişlerdi." Nihayet biz onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın
yakalayıverdik. O medeniyetlerin halkı inanıp
korunsalardı, elbette ki üzerlerine gökten ve yerden bereketler saçardım. Ama
yalanladılar, biz de onları, kazanır olduklarıyla yakalayıverdik. O
kentlerin halkı, uyudukları bir sırada, şiddetimizin bir gece kendilerine
gelmeyeceğinden emin mi idiler? Yoksa o kentler
halkının, bir kuşluk vakti oynayıp eğlenirken azabımızın yakalarına
yapışmayacağına ilişkin bir garantileri mi vardı? Allah'ın tuzağından
emin mi idiler? Hüsrana uğrayan topluluktan başkası
Allah'ın tuzağından emin olamaz. 7.
sure (A'RAF) 94-99. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)
Bizim yarattıklarımızdan bir ümmet var ki,
hakka rehberlik eder ve onunla adalet sunarlar.Ayetlerimizi
yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.
Süre tanıyorum onlara. Çünkü benim tuzağım pek yamandır. Düşünmediler mi
ki, o arkadaşlarında cinnetten eser yok. Apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir
o. Göklerin ve yerin melekûtuna, Allah'ın yarattığı
herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini
düşünmediler mi? Peki, bu Kur'an'dan sonra hangi hadise / söze iman ediyorlar?
7. sure (A'RAF) 181-185. ayet (Resmi:
7/İniş:39/Alfabetik:9)
Sonunda, onlar kendilerine vaat
edileni gördüklerinde, yardımcı bakımından daha zayıf kim, sayı bakımından daha
az kim, bileceklerdir. De ki: "Bilmiyorum, size vaat edilen şey yakın mıdır yoksa
Rabbim onun için uzun bir süre mi koyacaktır?" 72. sure (CİN) 24-25. ayet (Resmi:
72/İniş:40/Alfabetik:16)
Görmediler mi, kendilerinden
önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler.
Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar. 36. sure (YÂSÎN) 31-32. ayet (Resmi:
36/İniş:41/Alfabetik:108)
Bir de şöyle derler: "Eğer doğru
sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?" Sadece
korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses
kendilerini enseleyecektir. O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek
ne de ailelerine dönebilecekler. 36.
sure (YÂSÎN) 48-50. ayet (Resmi: 36/İniş:41 /Alfabetik:108)
Onlara ayetlerimiz açık seçik okunduğunda,
inkâr edenler inananlara şöyle derler: "İki zümreden hangisi makamca daha
üstün, meclisçe daha güzel?" Onlardan önce
nice kuşaklar helak ettik ki, malca ve manzaraca daha alımlıydılar. De
ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin
kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim
olduğunu bilecekler." 19.
sure (MERYEM) 73-75. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)
Biz
onlardan önce de nice kuşaklar helâk ettik. Onlardan herhangi birini hissediyor musun,
yahut onların bir iniltisini duyuyor musun? 19. sure (MERYEM) 98. ayet (Resmi:
19/İniş:44/Alfabetik:63)
Kendilerinden
önceki nesillerden nicelerini helâk etmemiz onları yola getirmedi mi? Onların
yurtlarında/barınaklarında dolaşıp duruyorlar. Akıl sahipleri için bunda
elbette ibretler vardır! Eğer Rabbin tarafından
daha önce söylenmiş bir söz, belirlenmiş bir süre olmasaydı, bunlar için de
helâk kaçınılmaz olurdu. 20.
sure (TÂHÂ) 128-129. ayet (Resmi: 20/İniş:45/Alfabetik:96)
O azap onlara ansızın gelecek,
farkında bile olmayacaklar. O zaman şöyle derler: "Acaba bize süre
verilir mi?" Bizim azabımızı acele mi istiyorlar? Görmedin
mi ki, biz onları yıllarca nimetlendirsek de, Sonra, tehdit edildikleri şey
kendilerine ulaşsa, O yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz.
26. sure (ŞUARA) 202-207. ayet
(Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)
De
ki: "Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır." 27. sure (NEML) 71-72. ayet (Resmi:
27/İniş:48/Alfabetik:81)
Peki, kara tarafında sizi yere
geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin
misiniz? Sonra
kendinize hiçbir vekil bulamazsınız. Yoksa sizi bir
kez daha oraya gönderip üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak, inkâr
ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? Sizin adınıza,
bizden bunun öcünü alacak birini de bulamazsınız. 17. sure (İSRÂ) 68-69. ayet (Resmi:
17/İniş:50/Alfabetik:46)
Onların vaat
ettiğimizin bazısını sana göstersek de seni vefat ettirsek de dönüşleri
bizedir. Sonunda Allah, işlemiş olduklarına tanıklık edecektir. Her ümmet için
bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir.
Hiçbir zulme uğratılmazlar. Diyorlar ki: "Doğru sözlülerseniz bu vaat ne
zaman?" De ki: "Ben kendime bile Allah'ın istediği dışında bir zarar
verme yahut yarar sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir saat geri de kalamazlar, ileri
de gidemezler." Şöyle söyle: "Diyelim O'nun azabı size gündüzün veya
geceleyin gelecektir. Suçlular bunlardan hangisini aceleyle ister?" O azap
başınıza patladıktan sonra mı iman ettiniz! Şimdi mi? Hani onu aceleden
isteyip duruyordunuz? 10. sure
(YÛNUS) 46-51. ayet (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)
Onlar, sırf kendilerinden önce
gelip geçenlerin günleri gibisini bekliyorlar. De ki: "Bekleyin! Sizinle
beraber ben de bekleyenlerdenim." Sonunda
biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak,
inananları kurtarırız. 10.
sure (YÛNUS) 102-103. ayet (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)
Ve eğer
onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelesek, mutlaka şöyle
diyeceklerdir: "Onu erteleyen de ne?" Gözünüzü
açın, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alay
edip durdukları şey, kendilerini sarmış olacaktır. 11. sure (HÛD) 8. ayet (Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)
İnanmayanlara de ki:
"Yapabildiğinizi yapın, biz de işimizi yapıyoruz." "Bekleyin,
biz de bekliyoruz!" 11.
sure (HÛD) 121-122. ayet (Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)
Peki
onlar, Allah'ın azabından bir sarıp sarmalayanın gelmesinden yahut hiç farkında
olmadıkları bir sırada kıyametin ansızın tepelerine inmesinden emin mi
bulunuyorlar? 12. sure (YÛSUF) 107. ayet (Resmi:
12/İniş:53/Alfabetik:110)
Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse
sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan vücuda getirdiği
gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir. Size
vaat edilen şeyler kesinlikle meydana gelecektir. Siz engel olamazsınız. Ey
toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun
kime ait olacağını bileceksiniz. Gerçek
olan şu ki, zalimler kurtulamayacaklardır. 6. sure (EN'ÂM) 133-135. ayet (Resmi:
6/İniş:55/Alfabetik:20)
Yemin olsun, elçi olarak gönderilen
kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti: Onlar, yardım görenlerin ta
kendileri olacaklar. Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri olacaklar. Bir
vakte kadar onlardan yüz çevir! Gözün, üstlerinde olsun; yakında görecekler. Azabımız gelsin diye acele mi ediyorlar? Azap, yurtlarına
indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olacaktır! Yüz çevir onlardan belli bir
vakte kadar! Ve gör neler olacak. Onlar da görecekler. 37. sure (SÂFFÂT) 171-179. ayet (Resmi:
37/İniş:56/Alfabetik:90)
Diyorlar: "Doğru
sözlülerseniz, bu tehdit ne zaman?" De ki: "Size bir gün vaat
edilmiştir; ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz ne de ileri
geçebilirsiniz." 34. sure (SEBE') 29-30.
ayet (Resmi: 34/İniş:58/Alfabetik:91)
Onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Fakat azap kendilerine, hiç farkında olmadıkları bir
yerden geldi. Allah; onlara dünyada rezilliği tattırdı. Ahiretin azabı
ise elbette daha büyüktür. Bir bilselerdi!... 39. sure (ZÜMER) 25-26. ayet (Resmi:
39/İniş:59/Alfabetik:114)
De ki: "Ey toplumum!
Yapabildiğinizi yapın; ben de kendi işimi yapacağım. Yakında bileceksiniz, Kime
geliyor rezil edici azap, kime iniyor bitip tükenmeyen azap!" 39. sure (ZÜMER) 39-40. ayet (Resmi: 39/
İniş:59/Alfabetik:114)
Azap yakanıza yapışmadan Rabbinize dönüp O'na
teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Farkında
olmadığınız bir sırada, azap ansızın karşınıza çıkmadan önce size Rabbinizden
indirilenin en güzeline uyun! Benlik şöyle diyecektir o zaman:
"Allah'a karşı aşırı gitmem yüzünden başıma gelenlere bak! Alay edip
duranlardan biriydim doğrusu!..." Yahut şöyle diyecektir: "Allah bana
kılavuzluk etseydi elbette ben de korunanlardan olurdum." Azabı gördüğünde şöyle de konuşacaktır: "Bana bir kez daha
imkan verilseydi de güzel düşünüp güzel davrananlardan olsaydım!" 39. sure (ZÜMER) 54-58. ayet (Resmi: 39/İniş:59/Alfabetik:114)
Yüz
çevirirlerse şöyle de: "Sizi, Âd ve Semûd'a çarpan yıldırıma benzer bir
yıldırıma karşı uyarıyorum." 41.
sure (FUSSİLET) 13. ayet (Resmi: 41/İniş:61/Alfabetik:30)
Ya biz, seni alıp götürdükten
sonra onlardan öç alırız Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz.
Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz. 43.
sure (ZUHRUF) 41-42. ayet (Resmi: 43/İniş:63/Alfabetik:113)
Hiç
farkında olmadıkları bir sırada o saatin birdenbire kendilerine gelmesinden
başka neyi bekliyorlar? 43. sure (ZUHRUF) 66.
ayet (Resmi: 43/İniş:63/Alfabetik:113)
İş, onların sandığı gibi değil!
Bir kuşku içinde oynayıp oyalanmaktadırlar. Artık sen göğün açıkça izlenen bir
duman getireceği günü gözle. İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu. "Ey Rabbimiz, kaldır bizden
bu azabı. Biz gerçekten müminleriz." Nerede
onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti
onlara. Ama ondan yüz çevirdiler ve şöyle dediler: "Eğitilmiş bir
mecnun!" Biz azabı biraz kaldırırız; siz eski halinize tekrar
dönersiniz. Gün gelir, en büyük vuruşla vururuz biz. Şu bir gerçek ki, intikam
da alırız biz! 44. sure (DUHÂN) 9-16.
ayet (Resmi: 44/İniş:64/Alfabetik:19)
Artık,
resullerin azim sahibi olanlarının sabrettiği gibi sabret! O inkârcılar için acele etme! Tehdit edildikleri azabı
gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir
duyurudur bu. Sapmışlar topluluğundan başka kim helâk edilir! 46. sure (AHKAF) 35. ayet (Resmi: 46/İniş:66/ Alfabetik:
3)
Şu bir gerçek ki,
zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde
acele etmesinler. O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kâfirlerin haline! 51. sure (ZÂRİYÂT) 59-60. ayet (Resmi:
51/İniş:67/Alfabetik:111)
Allah'ın
emri geldi. Onunla yüz yüze gelmekte acele etmeyin. Tüm varlığın tespih ettiğidir o
Allah. Arınmıştır onların şirk koştuklarından. 16. sure (NAHL) 1. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)
Neyi bekliyorlar? Kendilerine
meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler
de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine,
onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı. Sonunda,
yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alay edip durdukları
şey kendilerini sarıvermişti. 16.
sure (NAHL) 33-34. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)
Andolsun,
biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a
kulluk/ibadet edin, tağuttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk
etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde
gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün. 16. sure (NAHL) 36. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)
Kötülükleri yapmak için tuzak
kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmeyeceğinden yahut hiç fark
edemeyecekleri bir yerden azabın kendilerine gelmeyeceğinden emin mi oldular?
Yahut dönüp dolaşmaları sırasında kendilerini yakalamayacağından... Onlar buna
engel de olamazlar. Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire
yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Raûf'tur,
Rahîm'dir. 16. sure (NAHL) 45-47.
ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)
Allah'ın
gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse
sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir. Bu, Allah'a hiç de zor gelmez. 14. sure (İBRÂHİM) 19-20. ayet (Resmi:
14/İniş:72/Alfabetik:40)
İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!
Diyorlar ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?" 21. sure (ENBİYÂ) 37-38. ayet (Resmi:
21/İniş:73/Alfabetik:21)
De ki: "Sizi gece ve
gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden /
Kur'an'ından yüz çeviriyorlar. Yoksa onların;
kendilerini bize karşı siperleyecek tanrıları mı var? Ne kendilerine
yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar. Gerçek şu
ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar
nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından
eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı? 21. sure (ENBİYÂ) 42-44. ayet (Resmi: 21/İniş:73/Alfabetik:21)
Eğer biz onlara acıyıp da
üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem
bocalamaya devam edeceklerdi. Yemin olsun, biz onları azapla yakaladık. Ama
yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar. Nihayet, üzerlerine
şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler. 23. sure (MÜ'MİNÛN) 75-77. ayet (Resmi:
23/İniş:74/Alfabetik:70)
De ki: "Rabbim, tehdit edildikleri şeyi
bana mutlaka göstereceksin. Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma
Rabbim!" Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi
sana göstermeye elbette kadiriz. 23.
sure (MÜ'MİNÛN) 93-95. ayet (Resmi: 23/İniş:74/Alfabetik:70)
Belki dönerler diye, onlara o
büyük azaptan ayrı olarak, o küçük azaptan da mutlaka tattıracağız. Rabbinin ayetleri kendilerine
hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Suçlulardan mutlaka intikam alacağız biz! 32. sure (SECDE) 21-22. ayet (Resmi:
32/İniş:75/Alfabetik:92)
Bir de soruyorlar: "Eğer doğru
sözlülerseniz, bu fetih ne zaman?" De ki:
"Fetih günü, küfre sapanlara imanları yarar sağlamayacaktır. Onlara göz
açtırılmaz bile." Artık onlardan yüz çevir ve bekle! Zaten onlar da
bekliyorlar. 32. sure (SECDE)
28-30. ayet (Resmi: 32/İniş:75/Alfabetik:92)
Gökten bir parçanın düştüğünü görseler şöyle
derler: "Üst üste yığılmış bulutlar!" Bayılıp yere serilecekleri
günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları! O gün,
tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım da edilmeyecek!
Zulmedenler için bundan başka bir azap da vardır. Fakat onların çokları
bilmiyorlar. 52. sure (TÛR)
44-47. ayet (Resmi: 52/İniş:76/Alfabetik:106)
O
göktekinin, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer aniden
çalkalanmaya başlar. O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize
salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım! Yemin olsun, onlardan öncekiler
de yalanlamışlardı. Ama nasıl olmuştu benim azabım?! 67. sure (MÜLK) 16-18. ayet (Resmi:
67/İniş:77/Alfabetik:68)
Söyle onlara: "Diyelim ki, Allah beni ve
beraberindekileri öldürdü, yahut bize acıdı. Peki,
kâfirleri korkunç bir azaptan kim kurtaracak?" De ki:
"Rahman'dır O, O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında
bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde." Şunu da söyle: "Bir
sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp akan bir su size?" 67. sure (MÜLK) 28-30. ayet (Resmi:
67/İniş:77/Alfabetik:68)
İş onların sandığı gibi değil!
Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçekten gücü yetenleriz;
Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler
değiliz. Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen
günlerine ulaşıncaya kadar. 70. sure
(MEÂRİC) 40-42. ayet (Resmi: 70/İniş:79/Alfabetik:62)
De ki: "Sizinle benim aramda tanık
olarak Allah yeter. Göklerde ne var, yerde ne var biliyor O. Bâtıla iman edip
Allah'ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğramışların ta
kendileridir." Azabı senden çarçabuk
istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara elbette gelmiş
olacaktı. Fakat o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın
geliverecektir. Bunda kuşku yok. Azabı senden acele istiyorlar. Oysa cehennem,
o küfre sapanları çepeçevre kuşatmış bulunuyor. Gün olur, azap onları
tepelerinden, ayaklarının altından sarıverir ve der: "Tadın bakalım, yapıp
ettiklerinizi." 29. sure
(ANKEBÛT) 52-55. ayet (Resmi: 29/İniş:85/Alfabetik:8)
İçinizden
sadece zulmedenlere çatmakla kalmayacak bir fitneden korkun. Bilin ki Allah'ın gazabı çok
şiddetlidir. 8. sure (ENFÂL) 25. ayet
(Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)
İkiyüzlüler, kalplerinde maraz
bulunanlar, şehirde çirkin haberler yayanlar, bu yaptıklarına son vermezlerse,
seni onların üzerine gitmeye elbette teşvik edeceğiz. Bundan sonra onlar, orada
senin yakınında, çok az kalabilirler. Lanetlenmiş hale gelirler. Rastlandıkları
yerde enselenirler, öldürülür de öldürülürler. Bu, Allah'ın daha önce gelip geçmişlere
işleyen tavrı, tarzıdır. Allah'ın tavrında herhangi bir değişiklik asla
bulamazsın. 33. sure (AHZÂB) 60-62.
ayet (Resmi: 33/İniş:97/Alfabetik:4)
Seni
yerinden çıkaran o kentinden çok daha kuvvetlice nice kentler vardı ki, biz
hepsini helâk ettik; hiçbir yardımcıları olmadı. 47. sure (MUHAMMED) 13. ayet (Resmi:
47/İniş:99/Alfabetik:64)
Kendisiyle,
dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin
konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah'ındır.
İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette
insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara
gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle, tokmak
türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının
yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine
asla ters düşmez. 13. sure
(RA'D) 31. ayet (Resmi: 13/İniş:87/Alfabetik:85)
Eğer seni
yalanlıyorlarsa bilesin ki, senden önce Nûh kavmi de Âd da, Semûd da yalanladı.
İbrahim'in kavmi de Lût'un kavmi de... Medyen halkı
da. Mûsa da yalanlanmıştı da ben, inkârcılara biraz süre vermiş sonra hepsini
yakalamıştım. Nasılmış benim azabım! 22. sure (HAC) 42-44. ayet (Resmi:
22/İniş:88/Alfabetik:32
)
)
Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah,
vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin
saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir. Nice kent/medeniyet
var ki, zulme saptığı halde, ona süre tanıdım. Ama sonra kendisini
yakalayıverdim. Dönüş yalnız banadır. 22. sure (HAC) 47-48. ayet (Resmi:
22/İniş:88/Alfabetik:32)
Allah'a
ve resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin çarpılıp tepelendikleri
gibi çarpılıp tepeleneceklerdir. Biz, gerçekleri apaçık gösteren ayetler
indirmişizdir. Küfre
sapanlar için, rezil edici bir azap vardır. 58. sure (MÜCÂDİLE) 5. ayet (Resmi:
58/İniş:104/Alfabetik:66)
Allah'a ve resulüne kafa tutanlar en aşağılık
kişiler arasındadırlar. Allah, "Ben ve
resullerim mutlaka galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Allah çok
güçlüdür, Azîz'dir. 58. sure
(MÜCÂDİLE) 20-21. ayet (Resmi: 58/İniş:104/Alfabetik:66)
XIII.
SONUÇ:
Kuran’ın Işığında
görüp, Allah’ın kulu ve elçisi olarak
bildiğimiz ve inandığımız, İslam Dininin ve
Kuran’ın tebliğcisi Hz. Muhammed’in (sav.), Kuran’ı açıklayıp anlatan Sahih
Hadislerini de okuyarak anlamayı, yararlanıp, uygulamayı ve böylece Hz.
Muhammed’in şefaatine de nail olan , Allah’ın affına mahzar müminlerden olmayı,
Allah, dileyenlerin tümüne nasip etsin İnşaallah.
Dünyada İmanı olmayanın ameli, ahirette boşa gitmiştir. Onların kazandığı
sadece dünyada aldığı karşılıktır. Allah kullarına zulmedici değildir. İnsanlar
kendilerine yazık ederler. Allah’ın lütfu müstesna,
“Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.” Sonunda Allah’ın (cc) kurtardığı inananlardan oluruz
İnşaallah.
M. Kemal Adal
adalkemal1@gmail.com
“Kur’an'a nispet
ettiğimiz sınırlı anlayışımız veya Kur’an’dan anladığımız, Kur’an’ın mutlak
manası ve mutlak hükmü olarak gösterilemez.”
ve
“Kuran’ın
Bütününü bilmeden bir kısmını; Bir ayetini ihmal ederek de diğer ayetlerini
doğru anlayamayız.”
"Kim güzel bir işe aracı olursa
ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay
vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder