I.
KUR’AN KÖLELİĞİ KALDIRMIŞTIR VE CARİYE DE ODALIK DEĞİLDİR
A. CARİYE, ODALIK DEĞİLDİR !. |
İslâm dini uygulamasında, hemen
hemen tüm mezheplerde kabul gören
anlayışa göre, savaşlarda esir edilen kadınlar cariye yani odalık olarak kullanılırlar. Geleneğe göre, bunda sayı da yoktur.
Kabul gören genel anlayışa
göre: Cariyeler, erkek efendilerinin cinsî
arzularına da karşılıksız hizmet ederler; cariyelerle nikâhsız olarak beraber olunabilir. Sözlük anlamı olarak Cariye: Arapça isimdir (ca:riye); ‘yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun edilen, alınıp satılabilen, her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın, halayık’dır.
Tarihi dizilerde Harem içindeki
Cariyeler gündeme gelince, “Bizim
atalarımız böyle değildir, bizim atalarımız ömürlerini at sırtında geçirmiştir” sözleri ön plâna çıkınca, “Harem’deki cariyeler” konusu da gündemi işgal etmeye, tarihin tozlu sayfaları aralanmaya başlandı. Pek çok tarihçi lehte ve aleyhte yazılarla görüşlerini açıkladılar.
Bir yazarın bu konuda görüşünü belirterek konuyu
kendimizce
incelemeye başlayalım. “İslâm hukukunda cariyeler de nikâhlı eşler gibi ‘helâl dairesi’ndendir, dolayısıyla yine İslâmî bir kavram olan ‘zina’ nın tümüyle dışındadırlar.” (Star, 5.12.2012)
İslam dininden önce, Arap
Yarımadası’nda kölelik vardı ve çok
yaygındı. B. İSLÂM DİNİ İSE KÖLELİĞİ YASAKLADI. İSLÂMDİNİNDE KÖLELİK VE / VEYA CARİYELİK YOKTUR.
“Savaşta
inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet
onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı.” (Muhammed/ 4)
Buradan çıkan anlam çok açıktır.
İnkâr edenlerle muharebeye
girdiğinizde hemen boyunlarını vurun. Esir aldıklarınızı muharebe sona erene
kadar sıkıca bağlayın ki, kurtulup
tekrar size karşı çarpışamasınlar. Muharebe sona erdikten sonra bir süre bekleyin. Sonra eğer bir fidye alabilirseniz alın ve esir aldığınızı serbest bırakın, yok eğer bir fidye alamazsanız yine esir veya esirlerinizi serbest bırakın.
Fidye alma, mal veya
esir mübadelesi şeklinde de olabilir.
Sözün özü, savaşta esir alınanların köle olamayacağıdır.
Hz. Muhammed döneminde, İslâm uygulaması içinde, muharebeden
sonra alınan esirler için bir “Esir Kampı” uygulaması olmamıştır.
Muharebelerde ele geçen esirler, ailelerin sorumluluğuna verilmiş;
Müslüman ailelerin örf ve adetlerini, dini uygulamalarını yakından gören bu esirler daha sonra da fidye alınarak veya alınmadan serbest bırakılmışlardır.
Burada, esir alınan kadınlarla istediğiniz gibi cinsi münasebette
bulunabilirsiniz diye bir anlam yoktur.
Nisâ Suresi 3 ncü Ayet, çeşitli meallerde genelde şu şekildedir:
“ Eğer
(kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten
korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan
ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.“
Esasen burada anlatılan, fidyesi ödeninceye kadar ailenin yanında
tutulan esire hürriyetini vererek evlenebileceği, yönündedir.
“Cariye ile yetinin”
çevirisi yanlıştır. “Yetinin” kelimesi sonradan buraya
ilâve edilmiştir; çevirinin doğrusu “Evlenin” olmalıdır.
Cariye olarak
tanımlanabilecek ve bir ailede geçici olarak bulunan esirle evlenebilmek için
önce ona hürriyetini vermek gerekir.
İslâm dini köleliği kaldırdığı gibi, kadın esirlerle nikâhsız ilişkiyi de
yasaklamıştır.
Sadece Ahzap Suresi 50 nci Ayet’te, sadece Hz. Peygamber’e, dörtten
fazla kadınla evlenmesine izin verilmiştir. Bir tek ona verilen bu izin diğer Müslümanlara verilmemiştir. Resûlullah’a has olan bu müsaadenin hukukî, siyasî ve eğitimle ilgili sebepleri vardır.
Yukarıdaki ifadeler bana ait değil, Prof. Dr.
Abdülaziz Bayındır‘a ait…
Kuranı Kerim, esir
konumunda olan köle ya da cariyelere zorla bir şey yaptırılamayacağını, aksine
onlar isterse hürriyetlerine kavuşma istekleri karşısında her türlü
kolaylığın gösterilmesini ister.
“ Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve
cariyelerden) mükâtebe
yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin.” (Nûr/ 33)
Mükâtebe, köle veya cariye ile efendisi arasında yapılan bir akid (Akit:
hukuki sonuç doğurmak amacıyla iki veya daha çok kimsenin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleşen sözleşme) olup, bu akidde köle veya cariye, belli bir bedel ödediği takdirde efendisinden, kendisine hürriyetini vermesini ister veya aynı teklifi efendisi ona yapar. Üzerinde anlaşmaya varılan bu bedel hazır ise köle bu bedeli hemen ödemek, değilse, efendisinin kendisine tanıdığı bir süre içinde temin ettikten sonra ödemek şartıyla hürriyetine kavuşur.
Bu âyette, “Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara
verin” buyrulmakla, insanın elindeki malın asıl sahibinin Allah
olduğu, şu
halde Allah’ın malından köle ve cariyelere de vermek suretiyle onların hürriyete kavuşmalarını kolaylaştırmanın dinî, ahlâkî ve içtimaî bir vazife olduğu ortaya konmaktadır. Bu vazife, İslâm’ın, asırlarca uygulana gelen ve bir çırpıda tasfiyesi mümkün olmayan kölelik müessesesini ortadan kaldırmak için almış olduğu bir dizi tedbirden biridir. İslâm dininde, geçici olarak ( Muhammed Suresi 3 ncü ayete göre esirler ya serbest bırakılır ya da fidye karşılığı serbest bırakılır) bir ailenin kontrolüne verilmiş kadın esirlerin ( cariyelerin) zorla fuhşa zorlanmaları da yasaklanmıştır.
“Dünya
hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu
kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” ( Nûr/ 33)
Yüce Kuran’a göre, cariyeleri fuhşa yani bir bakıma nikâhsız yaşamaya zorlamanın
uygun olmadığı, bu durumda cariyelerin efendilerinin değil
de cariyelerin Allah’ın merhametine mahzar olduğu, çok açık ve nettir. Görülüyor ki, İslâm’a göre (nikâhsız evlilik) zina kesin olarak haramdır. Şu halde zinaya giden yolu tıkamak; ayrıca İslâm’ın dört kadına kadar evlenme iznini hayatın değişen şartları içinde ele almak gerekir. C. OSMANLIDA UYGULAMAOsmanlı’da Harem teşkilâtı ilk kez Fatih Sultan Mehmet zamanında ( 1451- 1481), Roma (Bizans) Sarayı örnek alınarak kurulmuştur. Unutmayalım: İslâm dini köleliği yasaklamıştı. Osmanlı Sarayı’na hemen her ırk ve kavimden ( savaş ve/ veya baskınlarda esir edilmiş kadın ve kızlar) cariye alınmıştır.
Cariyelerin en güzelleri de
padişahın özel hizmetini görürlerdi.
Unutmayalım: İslâm dini, cariyelerin zorla fuhşa yani nikâhsız ilişkiye zorlanmasını yasaklamıştır.
Yavuz Sultan Selim döneminde (
1512- 1520), Halifelik Mısır’daki Abbasi Halifesi III. Mütevekkil’ den
Osmanlı Devleti’ne geçti ve başkent İstanbul, Halifeliğin merkezi oldu.
Osmanlı Padişahı “Halife” lik unvanını devraldı.
Unutmayalım: İslâm dini köleliği yasaklamıştı. Halifeliğin merkezi İstanbul’da Köle /Esir Pazarı açıldı. Burada, savaş ve/ veya baskınlarda ele geçirilen kadın ve genç kızlar, fizik ve ırk özelliklerine göre belirlenen fiyatlarla cariye olarak satılırdı.
İstanbul’daki ilk esir pazarı
Haseki semtindeydi. 16 ncı yüzyılda, özellikle
III. Murat döneminde (1574- 95) köle ticaretinin önemi arttı ve pazarlar kent merkezine kaydı.
Kapalıçarşı ve çevresindeki
bedestenler, Çemberlitaş’taki Tavukpazarı
en hararetli esir pazarlarıydı.
Unutmayalım, Kuranı Kerim (Muhammed Suresi 3 ncü ayet) esirlerin
savaş bitince fidye alarak veya fidyesiz serbest bırakılmasını emreder. Halifeliğin merkezi İstanbul’da, Esirciler, Esirciler Kethüdası ve Esirciler Şeyhi’nin yönetim ve denetiminde örgütlenmişlerdi. Müslüman olmayanların esir ticareti yapması yasaktı.
Satışları devlet adına Esirci
Emini denetler, kırkta bir oranında da resim
(vergi) alırdı. Avrupa ve Amerika’da da yaygın olan köleliğin insani ve ahlaki bir kurum olmadığı anlaşılınca, bu durum seslendirilmeye başlandı. Köleliliğin kaldırılmasıyla ilgili ilk kanunlar İngiltere'de ve ABD'de 1807 yılında çıkarıldı, daha sonra diğer Avrupa devletleri onları izledi.
Osmanlı Devleti’nde
de, Sultan Abdülmecit, 1847’de bir fermanla esir
ticaretini yasakladı ve esir pazarlarını kaldırdı.
Buna rağmen esir ticareti, gizli olarak Osmanlı Devleti’nde varlığını
sürdürdü.
Cariye alım satımı 1909’da, V. Mehmet Reşat tarafından kesin
olarak
sona erdirildi.
SON SÖZ:
Cariyenin efendisinin istediği zaman cinsi duygularını tatmin etmek
için kullanılması meselesi, ( ben İslâm hukukçusu değilim ama mantığıma göre) İslâm Hukuku açısından doğru olamaz..
İslâm dini köleliği yasaklamışken, geçici olarak esir konumunda
kalmış ve cariye olarak adlandırılan kadın esirlerle nikâhsız beraberlik mümkün değilken bu durumu meşrulaştırmak için gösterilen çabalar uygun değildir.
Kuran-ı Kerim ayetleri insanların kendi çıkarlarına göre algılanıp, buna
dayanan yasalar da işlerine geldiği gibi uygulanamaz.
***
GÜNÜN SÖZÜ:
“Bizden olmayanlar, bizim tarihimizi nasıl anlatırsa anlatsın. Biz, kendi tarihimizi, kendi öz medeniyetimizi doğru tanımak, doğru anlamak ve o tarihten ilham alıp, geleceği şekillendirmek zorundayız. “ Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN D. PROF. DR. ABDÜLAZİZ BAYINDIR'IN İSLÂM DİNİNDE KÖLELİK VE CARİYELİK KONUSU HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN(Ahmet AKYOL, 27 Aralık 2012) E. SAYIN İHSAN ELİAÇIK’IN CARİYE KONUSUYLA İLGİLİ YAZDIĞI YAZIYI OKUMAK İÇİN(Ahmet AKYOL, 27 Aralık 2012)
YAZIYA GELEN YORUM:
Sevgili Kardeşim,
Cariye odalık değildir başlıklı yazının ışığında, şimdiye Kadar Kur'an'da göremediğim bir gerçeği bana gösteren Rabbime hamd ederken, buna sebep kıldığı Sayın Abdülaziz Bayındır ve sana teşekkürlerimi sunarım. Allah, ikinizden de razı olsun.
( M. Kemal ADAL, 27 Aralık 2012)
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle
(aşağıdaki) kölelik
konusu da okunmalıdır. Erkek köle gibi kadın köle- Cariyeler- içinde o yazıdaki hükümler aynen geçerlidir!
Cariye; Savaşta esir
edilen,savaşa bizzat katılan kadın asker, düşman
safları içinde yer alan kadınlardır. Ve sonuçta artık cariyelik konusu tarihi ilgilendiren bir konu haline gelmiştir ve tarihî bir hadise olan cariyelik müessesesi günümüzde hiçbir şekilde tatbik edilmemektedir.
F. İSLAM'DA
CARİYE VAR MI?
Önce altını kalın çizgilerle çizelim: Kur’an’da “cariye” kavramı geçmez. Sadece "Meleket aymanukum" kavramı geçer:
MELEKET EYMANUKUM: Harfi
harfine “Sağ ellerinizin sahip olduğu” demektir. Bu deyimle iki mananın kastedildiği anlaşılıyor;
1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak 2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak. Yani ister hür ister esir böyle “meşru nikah sahibi olmadan” hiç kimseyle evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Çünkü “Sağ elin sahip olduğu” deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. Zira bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (70/30).
Bu kavramın maksadı insanları zinadan menetmek
ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, köle) ise nikah
sahibi
olmaksızın onlarla cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenabı-ı Hak bunu “sağ elin sahip olduğu” ile ifade etmiştir. Çünkü “sağ elin sahip olduğu” hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip olunan kadınlar hakkında söz konusudur (Razi) Demek ki savaşta esir alınan kadınlar, mübadele (esir değişimi) veya serbest bırakma söz konusu değilse, siyasi olarak esaret altında olurlar fakat onlarla cinsel ilişkiye girilemez.Bunun için her normal kadınla yapıldığı gibi ayrıca nikah kıyılması gerekir. Buna ise “eş” denilir. İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun “nikahsız” ilişkiye cevaz vermez. Ayette geçen “Ezvâcuhum ev ma meleket eymânuhum” ifadesi, “Yalnızca eşleri veya cariyeleri ile birlikte olanlardır.” değil; “Yalnızca eşleri yani meşru şekilde sahip oldukları ile birlikteolanlardır” manasına gelmektedir. Kadın erkek bütün eşleri kapsamaktadır. Çünkü 11 ayetlik yukarıdaki pasajda konu erkek ve kadın bütün müminlerin temel özelliklerinin sıralanmasıdır. Aradaki “ev” bağlacı seçenek bildiren “veya” değil; açıklama getiren “yani” anlamında kullanılıyor.
Kur’an’ın kendi kendini tefsir ettiğine dikkat ediniz.
“Düşünmek veya yani şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur” (Furkan; 25/62) ayetinde geçtiği gibi. Şu ayet ise, esir alınarak köle yapılan ve böylece evlilik dışı nikahsız cinsel ilişki kurulabilen kadın demek olan “cariye” uygulamasına yol olmadığının apaçık delilidir:
“Hür
mümin kadınlarla (muhsanât) bir
yuva kurmaya güç yetirecek
durumda olmayanlarınız, savaşta esir alarak sahip olduğunuz (ma meleket eymânukum) iman etmiş kadınları düşünebilir. Allah imanınız ile ilgili her şeyi biliyor. İman edenler artık birbirinin can yoldaşıdırlar. Şu halde onları namusuyla yaşamaları şartıyla, ailelerinden izin alarak ve mehirlerini vererek nikâhlayın.” (Nisa; 4/25) Dikkate edin, düpedüz ailesinden izinli, mehirli, normal (meşru) evlilikten bahsediliyor. Rızası olmadan, izin alınmadan, mehir verilmeden, nikah kıymadan, sırf savaşta elime esir düştü diye kadıncağızı cariye yapmak bunu neresinde? Her şeyden önce bu Kur’an’ın ruhuna ve vicdanına ters. Bugün yeniden üretilecek (inşa çağı) fıkhında bunun adı “savaş esirleri hukuku”dur. Buna göre bugün bir savaş olsa ve Müslümanların eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce esir düşse şunlar yapılır: Güvenliği sağlanmış korunaklı bir yerde bekletilirler. Ganimet olarak görülemezler. Esir alan askerlere dağıtılamaz, hiçbiri köle ve cariye yapılamaz. Evli olanların evlilikleri devam eder. Esir düştü diye ailesinden veya eşinden zorla koparılamaz, hangi dine göre kıyarsa kıymış olsun nikahı feshedilemez. Her türlü kötü muamele, angarya, işkence, tecavüz, cinsel taciz yasak olur. Misafir muamelesi görürler. Ya esir mübadelesi karşılığında serbest bırakılırlar.Ya fidye veya tazminat karşılığı salıverilirler.Ya örneğin, lisan belletme, teknoloji öğretme, meslek kazandırma vs. karşılığı üçer beşer serbest bırakılırlar. İçlerinden kendi istekleri ile evlenmek ve Müslüman toplumda yaşamak isteyen olursa, kendi rızasıyla, ailesinin izni alınarak (hatta çağrılarak) ve mehirleri tastamam verilerek bekarlarla telli duvaklı, davullu zurnalı baş göz edilip serbest bırakılırlar. Hz. Ömer’in hilafeti sırasında Suriye’nin fethi sebebiyle sayıları yüz bini bulan erkekli kadınlı esirler ele geçmişti. Bu kadar insana ne yapılacağı sorun olunca ...
Hz. Ali: “Ey
Ömer! Bunların hepsi Bizans’ın zulmü altında inleyen
sefil ve biçare insanlardır.Artık bunlar bizim halkımızdır.Bunların kolları ve cesetleri kazanıldı, şimdi de yüreklerinin kazanılmasına sıra geldi. Görüşüm şudur: Hepsini kayıtsız şartsız serbest bırak! İslam’ın sevgi, merhamet ve adaleti altında saadetle yaşasınlar. Varsınlar çoluk çocuklarına kavuşsunlar.” (Filibeli Ahmet Hilmi; İslam Tarihi, shf. 287)
Hz. Ömer bu görüşü büyük bir sevinçle
kabul etti. Yüz bin esirin
serbest bırakılması için derhal bölge komutanı Ebu Ebeyde b. Cerrah’a emir gönderdi.
Hz. Peygamber’in iki tane cariyesi ... ilki Reyhane, Medine’deki
Yahudi Kurayza kabilesine mensup bir hanımdı. Bu kabile ile yapılan savaş sonunda esir düştü. Hz. Peygamber Reyhane’yi önce serbest bıraktı sonra da evlenme teklif etti. O da kabul edince nikah kıyarak evlendi. (Belazuri,1, 920).
Mariye ise babası İranlı, annesi Yunan
Mısırlı Hrıstıyan bir hanımdı.
H. 7 yılda Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektubuna bir yazı ile karşılık veren Mısır Kralı tarafından gönderilmişti. Hz. Peygamber’in Reyhane’ye yaptığını ona da yaptığı anlaşılıyor. Çünkü Kur’an içlerinde Mariye’nin de olduğu Hz. Peygamber’in hanımlarından ayırdetmeksizin “Ey peygamber eşleri” diye bahseder. Başka bir tabir kullanmaz.
Mesela şu ayette adı geçen
hanım Mariye idi:
“Ey
peygamber! Eşlerini memnun etmek için Allah’ın serbest bıraktığı
şeyi niçin kendine yasaklıyorsun? Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır. Allah yeminlerinizi bir çözüme bağlamayı istemektedir.” (Tahrim; 66/1-2, Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri).
Tahrim, talak, zıhar vs. ise nikah sorumluluğu
altındaki “eşler” için
geçerlidir. Buradaki eş ise Hafsa, Aişe ve Zeynep ile aynı statüde olan Mariye idi. İhsan ELİAÇIK - haber10.com - CARİYELER OLARAK TERCÜME EDİLEN KURAN AYETLERİNİ SIRALAYAN KARDEŞİMİZE CEVAP: KARDEŞİM,
KURANDA BİR KONUDA HÜKÜM ÇIKARIRKEN O KONUDAKİ
TÜM AYETLERİ BİR ARAYA GETİRMEK GEREKİR. TEK TEK AYETLERDEN YORUM YAPMAK KURANIN AMACINA TERS SONUÇLARA BİZİ VARDIRABİLİR.
BİR ÖNCEKİ CEVABIMIZDA " EVLENEREK " CARİYELERLE BERABER OLUNABİLECEĞİ BELİRTİLMİŞTİ. DOLAYISI İLE CARİYELERLE BERABER OLMANIN ŞARTI
BELLİDİR:
ONLARLA EVLENMEK!
İKİNCİSİ KURANDA CARİYE GEÇMEZ DEDİK: BAHSETTİĞİNİZ AYETLER TÜRKÇE ÇEVİRİDİR. SAĞ ELİNİN ALTINDA OLANLAR İFADESİ GEÇER. ONLARDAN KASITTA "
EVLENİLMEK ŞARTI İLE BERABER OLUNABİLECEK CARİYELERDİR.
PAZARDA ALINAN MAL... GİBİ ALGILANAN CARİYE KAVRAMI
İSLAM İLE UYUŞMAZ. AMA GÜNÜMÜZDE NASIL İÇKİ YASAK İKEN HALA İÇENLER VAR İSE AYNI ŞEKİLDE İSLAMA AYKIRI UYGULAMALARI İSLAMIN HANESİNE YAZMAK YANLIŞ OLUR. TIPKI GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANCIKLARINA BAKARAK İSLAM’DA İÇKİNİN SERBEST OLDUĞU SONUCUNA NASIL VARAMAZ İSEK.. Dİ Mİ?.. CARİYELERLE EVLENİLİRKEN ONLARDA SAYI ARANMAZ... AYETTEKİ İFADE BU ANLAMDADIR!
Kısaca: EVLİ SAVAŞ ESİRLERİ İLE EVLİLİĞİ YASAKLAMIŞLARDIR. YUKARIDA
BELİRTTİK: AYETLERİ - VE HADİSLERİ BİR BÜTÜN
İÇİNDE DEĞERLENDİRİP HÜKÜM ÇIKARILMALIDIR.
!- cariyeler konusunu kölelik baslığı altında bir konu olarak düşün.
O
konuda ne geçerli ise aynısı cariyeler içinde geçerlidir.
AYRICA GÜNÜMÜZDE - ESKİDE KALMIŞ BİR
HÜKÜM İÇİN- BİZİ ELEŞTİREN ATEİST VEYA MİSYONERLERİN TARİHTE- GÜNÜMÜZ DÂHİL-
YAPTIKLARINA BAKINCA, SİZ ÖNCE İSLAMIN ESKİDEN CARİYELERE VERDİĞİ DEĞERİ 2008
YILINDA UYGULAYIN DA
ÖYLE KONUŞUN
DEMELİYİZ...
BİZİM TARİHİMİZDE BIRAKTIKLARIMIZA DAHA ONLAR
GÜNÜMÜZDE
ULAŞAMADILAR! CARİYELİK HÜKMÜ KALKTI.
SADECE İLAN
EDECEK DEVLET YETKİLİSİ - HALİFE- KALMADI...
NİSA 24. AYETİ YAZIYORSUN AMA SONRAKİ 25. AYETE
BAKMIYORSUN
KARDEŞİM... CARİYELER OLARAK TARİF EDİLEBİLECEK OLAN SAĞ ELİN ALTINDAKİLERLE
EVLENME
AYETİNE YANİ. . SELAM VE DUA İLE
G. KÖLELİK
Kölelik İslam’la birlikte başlamamıştır. Kölelik İslam’dan öncede var olan
Hz Resul ve İslam’la şekil değiştirip, askeri (esir statüsü) ve dini (tebliğ
vasıtası) bir hüviyet kazanıp kölelik müessesesinin kaldırılması için tüm şart
ve prensipler hazırlanmıştır. Son hamleyi
yapması istenen Müslümanlar İslam’ın pek çok konusunda olduğu gibi köleliğin kaldırılması konusunda da İslam’ın çizgisinden sapıp, konuyu amacından
saptırmışlardır.
Öncelikle bir şeyin altını önemle çizmek gerekir. İslam farklı şeydir, Müslüman farklı şey. İslam namazı farz kılar, içkiyi yasaklar, İslam zikri,
tesbihatı, düşünmeyi emreder, gıybeti yasaklar. Müslüman’ım diyen zikir
ehli ile hûcu diye alay eder, düşünmeyi terk eder, gıybeti bırakmaz,
namaz kılmaz, içki içer, Kur’an'ın ilk emri oku iken Müslüman’ım diyen
kitaplardan fersah fersah kaçarsa demek ki İslam ile yaşanan İslam, Kur’an -
Sünnet dini ile Müslüman'ın yaşadığı din birbirinden çok farklı
hatta çoğu kez birbirine zıt olabilmiştir ve olabilmektedir.
İslam dini çağın ilerisinde iken Müslümanlar çağın
gerisinde olabilmekteyse İslam’ı yeni kabul etmiş batılılar İslam’ı Kur’an dan öğrenip Müslüman olduklarına şükredip
Müslümanları görsem Müslüman olmazdım diye söyleyebiliyorlarsa, büyük
bir şair (M. İkbal) Müslümanlardan İslam’a
kaçınız diyebiliyorsa öncelikle
şunu bilmeliyiz: İslam’la
İslamiyet’in ( Kur’an- Hadis’in) emirlerini kabul edip yaşayacağını iddia
edenler (Müslümanlar) arasında dağlar kadar fark vardır. Pek çok konu da olduğu
gibi kölelik konusunda da durum aynıdır. Biz
İslam’ı savunuruz, İslam’ı yaşamayan adı Müslüman, dini para, makam, dünya,
karşı cins olan insanları ve hatalarını değil.
1. Peki
Müslümanlar değil ama İslam (Kur’an ve
hadis) köleliğe nasıl bakmaktadır?
İslam’a saldıran önyargılı kişilerin sömürdüğü çağdaş köleler, emeği
verilmeyen işçi - memur - köylüler ... bedeni kullanılan fahişe , tele kızları... bir tarafa bırakırsak ne İslam’ın ilk dönemlerinde ne de günümüzde köleliğin kökeni İslam değildir, varlığı da İslam’la devam etmemektedir.
a) Köleliğin
bir vakıa, hayatın içinde var olduğu bir
dönemde Hz. Resul şu prensipleri getirir:
* "Kim kölesini öldürürse, hapseder, gıdasını keserse onu hapsedin,
gıdasını kesin öldürün."
* "Hizmetçi ve köleleriniz sizin kardeşlerinizdir. Ona yediğinizden
yedirin, giydiğinizden giydirin... Eğer onlara zor işler teklif ederseniz derhal onlara yardım ediniz. "
* "Sizden biriniz bu kölemdir, bu cariyemdir demesin. “Kızım veya
oğlum yahut kardeşimdir.” desin.
Kısaca birinci merhalede İslam köle insandır prensibini yerleştiriyor
topluma.
Hz. Resul kölesi Zeyd b. Harise’yi serbest bırakır, fakat o köle (!)
peygamberimizi terk etmez ve Hz. Resul’e hizmete devam eder. Hz.
Resul zaman içinde Zeyd’i İslam ordusunun komutanı yapacak şekilde yetiştirir...
b) Kölenin
de bir insan olduğu bilincine ulaştırılan topluma, ikinci merhale olarak
savaşta esir edilen bu insanların hürriyetlerine kavuşmaları için çeşitli
sebepler oluşturulur, ortaya atılır.
Mesela: yeminini bozan, hataen adam öldüren, sevap için veya
anlaşma ile köle azad etme ... gibi.
İslam köleyi önce insan saydırır sonra hür kılma için sebepler yaratır.
2. İslam
köleyi azad etmeyi tavsiye etmiştir de toptan
köleliğin kaldırılması için niçin açıkça emir vermemiştir:
Çünkü şartlar olgunlaşmamıştır. Aşağıda sayacağımız ortam, şartlar
varlığını sürdürdüğü için İslam köleliği kaldırmamıştır. Ama şartların oluşması,
ortamın olgunlaşması ile kölelik müessesesi kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Bu şartlar oluştuğunda İslam devlet başkanı ve alimler meclisi köleliğin
kaldırılma aşamasının geldiğini ortak bir hüküm ile ilan
edebilirler. Ayrıca günümüz şartlarında
köleliğin kendiliğinden kalktığı da bir vakıadır. Hiç kimse İslam adına
köleliğin devamını savunamaz. Peki İslam’ın ilk zamanlarında köleliğin
kalkmasında engel teşkil eden şartlar ve bu şartların geçerlilik oranı nedir ?
Bu şartlar :
Bir savaş yapılır. Esirler elde edilir. Bu
esirlere uygulanacak maddeler şunlar olabilir:
- Esir idam edilir. Bu zalimlik
olur. İslam’da zulüm yasaktır.
- Toplama kamplarında esirlerin bir arada
tutulması ihtimali. Esir kamplarında yapılan zulüm örnekleri işkence,
öldürme, tecavüz, gayri insani muamelelerim çeşitleri... birinci, ikinci dünya
ve çağdaş dünyanın devletleri arasındaki savaşlarda bol bol görülmüştür. Bu da
İslam’a, insanlığa yakışmaz.
- Esiri ne öldürme ne toplu olarak bir
arada yaşatma (esir kampları). Esiri serbest bırakma ihtimali: Düşman
tarafı serbest bırakmayabilir ayrıca serbest kalan esir tekrar savaşa
katılabilir.
- İslam’ın köleliğin kalkma şartları olgunlaşana tek
savunduğu görüş: Esirleri önce
Müslüman ailelerine taksim edip, böylece onların karşı çıktıkları dünya
görüşünü, yaşayarak görüp öğrenip anladıktan sonra insanca muamele görüp
İslam’ı tanıyan bu insanların çeşitli sebepler bulunarak ( sevap, yemini
bozmanın cezası...) serbest bırakılması veya Müslüman esirlerle karşılıklı
değiştirilmeleri.
Özetle; esir edilen kişiye insanca muamele edilir,
yanlışları, ön yargıları gösterilir, gerçek öğretilir ( teori ve pratiğiyle
yaşanarak) sonra serbest bırakılır. İslam’da kölelik budur, eğer bu insani ve
ahlaki duruma kölelik adını verebilirsek !
İslam bazı haramları aşama aşama ortadan kaldırmıştır. İçki, kölelik...
gibi. Çünkü toplumu o haramın kaldırılacağı ortama hazırlamak lazımdır. Bu da
belli bir eğitim, aşama, zaman gerektiriyordu. Amerika, kuzey-güney iç
savaşından sonra bir hamlede köleliği kaldırır. Şartlar oluşmadığı toplum hazır
olmadığı için ortada kalan köleler yeniden eski efendilerinin yanlarına
dönerler.
İşte İslam böyle bir kısır döngüye, sonuçsuz bir girişime sebep olmamak
için aşamalı olarak köleliği kaldırmayı hedefler. Bunun için İslam köleyi önce
insan olarak kabul ettirir topluma. Sonra bu insanların İslam’ın doğru yönünü
öğrendikten sonra serbest bırakılması için sebepler, nedenler, şartlar yaratır.
Ta ki İslami manada kölelik tamamen ortadan kalksın, dünya ve toplumlar
köleliğe gerek kalmayacak hazır bir hale gelebilsin (esirleri öldürmeyerek,
kamplarda işkenceye terkederek...) veya köleliğin çağdaş versiyonu olarak,
emeği sömürmeyerek kadın, kız, çocukları fuhuşa sürüklemeyerek ...
Bu şartlar oluşmuştur veya oluşmaktadır,
(Toplumu hazır hale getirerek...) buna İslam devlet yöneticisi ve âlimler karar
vereceklerdir.
H. GÖZLERDEN
UZAK TUTULMAYA ÇALIŞILAN ÇAĞDAŞ KÖLELİK DÜZENİ!
İŞTE AŞAĞIDAKİ TÜM BU KÖLELİKLERE ENGEL OLACAK OLAN TEK SİSTEM İSLAM’DIR! BATI DA BUNU ÇOK İYİ BİLDİĞİ İÇİN TÜM GÜCÜ İLE İSLAM'I KARALAMAKTADIR! |
|
EVET, BEN DE DERİM Kİ: TÜM BU KÖLELİKLERE ENGEL OLACAK OLAN TEK
SİSTEM, KUR’AN’ DAKİ İSLAMDIR! UYDURULAN DİNİN YORUMLARIYLA
UYGULANAN DİNİN OLUMSUZ FATURASI KUR’AN’A ÇIKARILAMAZ VE YÜKLENEMEZ.
KİTAP ORTADA DURUYOR. GERÇEK DE İÇİNDE…
“…HER BİLGİ SAHİBİNİN ÜSTÜNDE BİR BAŞKA
BİLEN VARDIR”( 12 / Yusuf / 76)
27 Aralık 2012
M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder