A. KUR’AN, LÜGAT ANLAMIYLA NE DEMEKTİR? KUR’AN İLE OKUMANIN İLİŞKİSİ NEDİR?
Kur’an kelimesi Arapça bir isim olup, “okumak”
ve “toplamak”
anlamlarındaki “karaa” kökünden
türetilmiştir.
Arap dili kaynaklarına göre İlahi Kitap’ a bu adın
verilmesi, hem
okuyuşa konu olduğundan hem de emirler, yasaklar, müjdeler, uyarılar
ve nihayet sureler ve ayetleri bünyesinde topladığı içindir.
Kur’an, kendini “Kur’an” adıyla Kur’an da yetmişe yakın yerde
anmaktadır. Kur’an, kendini başka adlarla da anmaktadır ki daha çok birer sıfat
olmakla birlikte, Hakîm, Tenzîl, Nur, Kitap, Furkan, Zikir vs.
örnekleri görebiliriz.
İlginçtir
ki, Arapça olarak ifadesi “İkra'
bismi rabbikellezi halak.“ olan ve “Yaratan Rabbinin adıyla oku” olarak
Türkçeye çevrilen, Mukaddes kitabımızda insanoğluna
hitap eden ilk vahyin ilk kelimesi
de, aynı kökten türeyen ve “oku” anlamına gelen “ikra” sözcüğüdür.
“Kur’an
mucizesi’ nin bir belirişi olarak değerlendirebileceğimiz, Kur’an’ın ilk
ayetinin ilk kelimesi olan “İKRA / OKU”
sözcüğü anlam itibariyle, OKU / DÜŞÜN –
ANLA / ANLAT / ÇAĞIR manasını
kapsamaktadır.
Sayın İhsan Eliaçık, KUR'AN'IN İLK EMRİ NEYDİ? başlıklı
makalesinde uzun bir inceleme ve analiz sonucunda bu ilk inen ayetin ilk kelimesiyle
ilgili olarak şöyle demektedir:
“Şu halde “Oku” ile şu denmek istenmiş oluyor: “ Düşündüğün sorumluluğu
yüklen, onu şehre / insanlığa taşı, insanları buna çağır, zulme meydan oku,
haydi uyanışı başlat ve harekete geç…”
Şu halde İslam’ın ilk emri: “Düşün, sorumluluk yüklen, mesajı taşı, ona çağır,
harekete geç ve zulme meydan oku” olmak icabeder…”
Okumak
anlamında ilk ayeti “Yaratan Rabbinin adıyla oku / düşün-anla / anlat / çağır!” olan
Kur’an, toplamak anlamında Arap diliyle gelmiş İlahi vahiyler topluluğudur.
Onun kendi beyanından öğreniyoruz ki, her peygamber, hitap
ettiği insanlara İlahi mesajı verebilmek için, onların dili üzerine vahiyler
almıştır. “Biz,
görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki,
onlara açık seçik beyanda bulunsun…”
(14 / 4)
Bundan da anlaşılacağı gibi: İlahi
vahiy, nağme olarak okunmak için değil, anlaşılmak için gelir.
B. OKUMAK AMA NASIL?
Kur’an okumanın başlı
başına bir ibadet olduğunu gösteren ayetler ve hadisler vardır. Ancak bunu
Kur’an’ın sergilediği anlayış ve mantığı göz önünde bulundurarak değerlendirmek
gerekir.
Kur’an okumanın / Kur’an okuyuşun
ibadet olması için en azından bir şartın varlığından söz edebiliriz. Bu da
Kur’an’ı manasını anlamak gayesi ile okumaktır.
Allah kelamının lafızlarında ilahi bir ahenk, ruhsal ve
manevi zevkler, insan ruhunu sonsuzluğa ve Yaratan’a çeken bir güç vardır. Bu
bakımdan, Kur’an’ı hiç anlamadan okuyan ve dinleyenler bile (inananlardan
iseler) ruhlarını nasiplendirirler. Ancak Kur’an’ın ve O’nun tebliğcisi olan
Hz. Peygamber’in istedikleri ve bekledikleri bu kadar değildir.
Kur’an yüzlerce yerde kendisinin
anlaşılmak ve insanları düşünmeye itmek için geldiğini söylemektedir. O halde ,
O’nun okunuşunda temel gaye, Allah kelamının ne dediğini ANLAMAKTIR.
Hz. Peygamber’in Kur’an okumayı teşvik eden beyanlarını
değerlendirirken, bir noktayı unutmamak lazım: Hz. Peygamberin hitap ettiği
insanlar, ana dillerinde ifade edilen Kur’an lafzının ne demek istediğini
anlıyorlardı. Ve bu yüzden onların okuyuşu, bahsettiğimiz temel gayeyi
kendiliğinden içeriyordu.
Tecvitli (her bir harfin arapça hakkını vererek telaffuz
ile) okuyuş, Ana dili Arapça olan ve / veya Arapça okumayı bilenlerin
orijinal Arapça Kur’an metnini / sureleri / ayetleri okurken zaten anladıkları
kelamın manasını gönüllerinde hissetmeleri için söz konusu edilebilir.
“…Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne (tertil ile) oku!” ( 73 / 4) ayetini yorumlayan Fahreddin Râzî, "Kur'an'ı tertîl ile okumak; manasını anlayarak, ayetlerin
içerdiği gerçekleri iyice düşünerek okumaktır. Allah'ın azametini belirten
ayetleri, bu azameti gönlünde hissederek, tehdîd ve müjdeyi içeren ayetleri de,
ümit ve korku duygularıyla dolup taşarak okumaktır" (bkz.
Râzî, Tefsîr, XXX, 174) demektedir.
Gazâlî de, Kur'an okumaktan
maksadın, manasını anlamak ve üzerinde düşünmek olabileceğini; bunun için de
Kur'an'ın tertil üzere okunmasının gerekli olduğunu vurgulamıştır (bkz.
Gazâlî, İhyâ, I, 289).
Kur’an kendisinin okunuşunun
hakkını vererek okunmasını istemektedir:
“Kendilerine Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek
okurlar. İşte onlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, onlar
hüsrana uğrayanların ta kendileridir.“ (2/121).
Bütün bu ayetlerin ışığında, Ana
dili Arapça olmayan, Arapça bilmeyen ve Arapça okuma bilse bile Arapçayı
anlamayan kişilerin, önceliği evvela okuduğunu anlamak olması gerekir ki,
Kur’an’daki Allah kelamının manasını anlayarak üzerinde düşünebilmeleri ancak
bunların ana dillerindeki çevirilerini okumak ve dinlemeleriyle mümkündür.
Ana dili Arapça olmayan, Arapça bilmeyen ve Arapça okuma
bilse bile Arapçayı anlamayan kişilerin, Orijinal Arapça Kur’an’daki Allah
Kelamının /sözünün manasını anlamak gayesi ile Meal ve / veya Tefsirlerdeki
Kur’an Ayet çevirilerini, üzerinde “düşüne düşüne, ağır, ağır”, sürekli, planlı
/ düzenli ve sistematik okuması ve anlatıp uyup yaşaması gerekir ki bu elbette
başlı başına ibadettir.
Kur’an Meallerini okumak, İlahi
Metnindeki senfoniyi / ahengi taşıyamayacağından ve fakat sadece orijinal metni
okumak Arapça bilmeyen ve anlamayanlar için manayı veremeyeceğinden hareketle,
Meramı açık ve net olarak ifade edebilmek adına, Kur’an’ı okumanın
nasılını özetlemek gerekirse:
1. Kur’an’ ı, Arapça aslıdan ve / veya Ana dile yapılmış çevirisinden (meal) okumanın / okunuşun, temel gayesi, okuduğunu / okunanı (Kur’an’ı) anlamaktır.
2. Ana dili Arapça olmayan ve fakat Arapça okumayı / okunuşu, manasını anlamadan bilenler, orijinal Arapça metinle, ana dile yapılmış çeviriyi (meal) birlikte okuyarak / dinleyerek, iki yönden de nasiplerini alabilir.
3. Bunu yapamayanlar, öncelikle, Kur’an’ın ana dillerinde yapılmış çevirisini (meal) okumalıdırlar. Çünkü esas olan manayı anlamaktır.
İçindekileri
bilmek, anlamak, uymak ve uygulamak için Kur’an’ı okumak / okuyuş, böyledir. Yoksa
halkı Müslüman olan ülkelerin çoğunda, çoğunluğun
yaptığı gibi, manasını anlamadan, istediğimiz kadar okuyalım, hatta anlamadan
Kur’an’ı, üstelik tecvidli okuyalım, bu okuma faydalı olmayacaktır.
4. Kur’an ve Mealleri Tertil üzere okunmalıdır. Tertil, tecvidi içerir ama tecvid değildir. Kur’an, Kur’an’ın gerçek amacını, hem duyup / hissedip hem de dinleyenlere duyurarak / hissettirerek okunmalıdır.
İçindekileri
bilmek, anlamak, uymak ve uygulamak için Kur’an’ı okumak / okuyuş, böyledir.
Yoksa,Ana dili Arapça olmayan fakat halkı Müslüman
olan ülkelerin çoğunda, çoğunluğun yaptığı gibi, manasını anlamadan,
istediğimiz kadar okuyalım, hatta anlamadan Kur’an’ı, üstelik sadece tecvidli
okuyalım, bu okuma / okuyuş, okumadan / okunuştan beklenen sonuç alınamayacaktır.
Meal ( Türkçe çeviri) okumada da
tertil, bir metni
okurken yavaş, yavaş, acele etmeksizin, tane tane, sözcükleri vurgulayarak
manayı verecek şekilde çeviriyi, ağır , ağır, üzerinde dura dura, düşünerek,
anlayacak şekilde, sürekli, planlı / düzenli ve sistematik olarak, Kur’an’ın gerçek amacını hem duyup /
hissedip hem de dinleyenlere duyurarak / hissettirerek okumaktır.
5. Kur’an topluluk halinde okunuyorsa, en güzel yollardan biri de, Arapça metni okuyup, ardından okunan metnin mealinden, anlamı üzerinde ana dilde sohbet açmaktır.
C. KUR’AN OKUMANIN ŞARTLARI VE GELENEKLER
1. Kur’an okumaya başlarken şeytandan Allah’a sığınmak, bir başka deyimle “eüzü” çekmek
“Kur'an'ı okuduğun zaman, o kovulup taşlanmış şeytandan Allah'a
sığın! “ ( 16 / 98)
Kur’an, kendisini okumaya başlarken istediği ilk ve tek şart, okumaya
“Euzü billahi mineş şeytanir racîm: Kovulmuş
Şeytandan Allah'a Sığınırız.” diye başlamaktır.
Böylece
gönül ve akıl Allah’a emanet edilerek, İlahi Kelamı algılayıp anlama kapısından
girilmektedir.
2. Kur’an okuyuşta musiki uygulanır mı?
Bu sorunun cevabı, musikiden ne anladığınıza bağlıdır.
Prensip olarak şunlar söylenebilir:
Kur’an’ın kendine özgü bir musikisi vardır. Okuyuşu düzgün olanlarda, musiki bilgileri ve sesleri ne olursa olsun, bu Kur’an’sal musiki kendini gösterir.
Kur’an’ın kendine özgü bir musikisi vardır. Okuyuşu düzgün olanlarda, musiki bilgileri ve sesleri ne olursa olsun, bu Kur’an’sal musiki kendini gösterir.
Bununla birlikte,
güzelin ve güzelliğin kitabı olan Kur’an’ın ses ve nağme güzellikleriyle okunması, bizzat Kur’an’ın ve Hz.
Peygamber’in istediği bir niteliktir.
Peygamberimiz, Kur’an okuyuşta teganni (nağme güzellikleri sergilemek) yönüne gidilmesini istemiştir. fakat bu, Kur’an’ın İlahi orijinalitesini (özgünlüğünü) zedeleme noktasına gelmemelidir.
Peygamberimiz, Kur’an okuyuşta teganni (nağme güzellikleri sergilemek) yönüne gidilmesini istemiştir. fakat bu, Kur’an’ın İlahi orijinalitesini (özgünlüğünü) zedeleme noktasına gelmemelidir.
3. Kur’an Okumak için abdestli olmak şart mıdır?
Kur’an’da böyle bir şart yoktur.
Abdest almak, sadece müstehap, yani
güzel görülmüştür. Bu da tamamen geleneklerin koyduğu bir kuraldır.
Kur’an’ın en mükemmel bir zikir
(65 /10; 68 / 52; …) olduğunu
biliyoruz.
Ve Kur’an bize “ayakta, oturarak, yan yatmış halde” (3 /191), kısaca her hal ve tavırda zikretmemizi söylüyor.
Birtakım yapay engeller çıkararak Kur’an’ın okunuşunu ve okunacak zikir üzerinde tefekkürü zorlaştırmak, hem İslam’ın buyruklarına aykırıdır hem de kimsenin hakkı değildir.
Ve Kur’an bize “ayakta, oturarak, yan yatmış halde” (3 /191), kısaca her hal ve tavırda zikretmemizi söylüyor.
Birtakım yapay engeller çıkararak Kur’an’ın okunuşunu ve okunacak zikir üzerinde tefekkürü zorlaştırmak, hem İslam’ın buyruklarına aykırıdır hem de kimsenin hakkı değildir.
“Aklı ve gönlü
işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı
zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler:
" Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş
azabından koru bizi.” (3 /191)
4. Abdestsiz olarak Kur’an tutulur mu?
Bazı fakihler, Kur’an’ın: “Ona, arındırılmışlardan başkası dokunmaz.” (56 / 79) ayetini delil göstererek, “Abdestsiz, Kur’an’a el sürülmez” demektelerse de ayetteki “arındırılmışlığın” (temizlenmişliğin) “abdest” le hiçbir ilgisi yoktur.
Abdest tek başına bir ibadet değildir. Kur’an, abdestti namaz için bir hazırlık (ön şart) olarak göstermektedir.
(5 /6; 4 / 43). Hz. Peygamber’in beyanı da bu mealdedir. (bk. Tırmizi, Şemail,
89).
Ayet de Kur’an okumakla bir alakalı değildir; Kur’an’ın Levh – i
Mahfuzdan (Allah katından) dünya âlemine getirilişini sağlayan ruhsal
varlıkların arındırılmışlığı (yani Kur’an’a şeytanın bir müdahalesinin
olamayacağı) ile alakalıdır.
Bu ayetteki arındırmayı / temizlenmeyi,
abdestle açıklamak, saptırma bir yorumdur ve hiç kimse bu yoruma uyma zorunda
değildir.
5. Kur’an okurken veya dinlerken başı örtmek diye bir ön şart var mıdır?
Bu da bir gelenektir. İslam’ın, Kur’an okumak konusunda
böyle bir emri yoktur.
Bu gibi geleneksel kısıtlamalar, Kur’an’a hürmetten çok,
onun okunuşuna zorlaşma ve sınırlamaya sebep olur.
6. Kur’an okunurken bulunulan yerdeki resimlerin, aynaların üstlerinin bezlerle kapatılması gereli midir?
Kur’an’da
böyle bir zorunluluk yoktur. Bu da
Kur’an’daki Din’de olmayan bir gelenekten ibarettir.
Bu gibi kısıtlamalar, dinde
olmayan “tabular” yaratır. Bu
tabular, giderek dini, adeta yaklaşılamaz bir kurum, bir ucube haline getirir
ve sonuçta insan hayatına mutluluk getirmesi gereken din, insanı boğan, hayatı
çekilmez hale sokan bir “kaos” olur.
Bizzat Kur’an’da, atıf
(ilişkilendirme / gönderme) yapılanların dışında kalan örf ve gelenekler “Din” leştirilirse, yozlaşan Din de “gelenek” olur.
7. Kur’an’ın okunuşu ve okunan Kur’an’ın dinlenmesi ile ilgili dinsel emir olan bir şart var mıdır?
Evet vardır ve bu şart Kur’an
tarafından konmuştur:
“Kur'an okunduğu zaman onu
dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin.” (7 / 204)
Kur’an okunurken başka hiçbir şey
konuşulmaz ve sessizlik içinde dinlenir. Başka bir ifade ile okunan Kur’an’ı
dinlemek farz- ı Kifayedir. (Mükelleflerden
bazılarının yapmasıyla, diğerlerinden düşen farzdır)
Vakit darlığı, iş, vs.
meşru (dine uygun) herhangi bir mazereti sebebiyle durumu okunan Kur’an’ı konuşmadan dinlemeye müsait
olmayan kişiler, Kur’an okunan yerden uzaklaşmak ve yapacakları işleri başka
yerde yapmak zorundadırlar.
Bu aynı
zamanda şu anlama da gelir: KUR’AN OKU.
D. TEFSİR VE KONULU TEFSİR
1. Kur’an –ı Kerim’in tefsiri
Kur’an’ın tefsiri,
onun açıklanması ve yorumlanması
demektir.
Bu İlahi vahyin insan
hayatına kazandırılmasının zorunlu sonucudur. Kur’an gibi bütün zamanların ve mekânların
vahiy adına rehberi olan bir kitap için bu zorunluluk çok daha anlamlı
olmaktadır.
Tefsir faaliyeti, “İçtihat”ın (özel görüş, anlayış ve
kavrayışın) bir görünümü ve uygulanışıdır. Bu faaliyetin yok kabul edilmesi ve durdurulması,
Kur’an’ı belli bir zaman ve belli bir mekanın ihtiyaçlarına cevap vermekle kayıtlar ki, böyle bir yola girmek, Kur’an’a,
ihanetten başka bir şey değildir.
“Tahkik-i İman” sahibi her Mümin (inanan) kendine “müçtehit”
tir ve İçtihadı da kendini bağlar.
İnsanlık tekamül ettikçe, bilim
sayısı çoğaldıkça, Kur’an’ın yorumu da zenginleşecek ve yoğunluk kazanacaktır.
Çünkü Kur’an, insanoğlunun ulaşabileceği en ileri boyutlardan haberler vermekte
ve mesajlar getirmektedir. oysa ki biz. yaşadığımız zaman içinde bu boyutların
sadece bir kısmına geçmiş bulunuyoruz.
Yeni boyutlara yükselmek, o boyutlardan ilk defa sesler
ve nefesler duyan büyük ruhların yorumlarının tetkik, tahkik ve anlaşılmasıyla
mümkün olur ki Tefsir faaliyetinin bir anlamı da, işte budur.
2. Konularına Göre Kuran Mesajı ve Resul Kur’an’ın Kur’an Tefsiri
Konularına göre kuran mesajı derlemesi,
Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın kullanılmasına imkan ve katkı
sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap” bilgisini,
yorumsuz olarak doğrudan Kuran ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü
işleten “Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.
“Konularına göre Kur’an Mesajı” derlemesinin, konularla
ilgili Kur’an ayetleriyle, İlahi Kelamın algılanıp anlaşılmasında, gerçeğe
ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı olması
umulmaktadır.
Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek
isteyenler, “KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” ve “RESUL KUR’AN’IN KUR’AN TEFSİRİ“ nin de dâhil olduğu “ATATÜRK VE RESUL KUR’AN - (MKA) 41 E KİTAP” ı, güncellenmiş indirme linkinden [ ( bakınız: http://kemaladal.blogspot.com.tr/), (HIZLI BAĞLANTILARIM VEYA ÖNE ÇIKAN YAYIN ) ]Bilgisayarlarına indirip,
arşivleyerek inceleyebilir ve paylaşabilirler..
E. SONUÇ
Kur’an’ı ancak, Kur’an’ın istediği
gibi okumak ve dinlemekle, ona uyabilmemiz
ve Kur’an’ın ilk ayetindeki ilk
emrin / farzın gereğini yerine getirebilmemiz mümkün olabilecektir:
“İkra' bismi rabbikellezi halak.“
“YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA /
ANLAT / ÇAĞIR!” (Alak / 1)
Neticeten, amellerini (işlerini) İman’ına göre yapan
müminler (inananlar), eğer, İmanlarını (inançlarını) Kur’an ile sorgulayarak,
Taklidi İmandan Tahkiki İmana ulaşabiliyorsa, “Doğru” bildiklerinin aynı zamanda “Gerçek” (hak , hakikat) olup olmadığını da
görebileceklerdir.
Yaptığımız seçim ve tercihlerimizle, inanç
ve eylemlerimizle, Rabbimiz, tüm inananları,
“YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU /
DÜŞÜN-ANLA / ANLAT / ÇAĞIR!” emrini gereğince yapabilenlerden eyler İnşallah.
Dip Not:
Bu yazı, büyük bir bölümüyle, Sayın
Yaşar Nuri Öztürk’ün “ Kur’an’ı Tanıyor
muyuz?” Adlı Hürriyet-1995 basımlı
Kitapçığından kişisel algılayıp anlaşıldığınca, yararlanılarak hazırlanmıştır.
M. Kemal ADAL
İZMİR
17 Aralık 2012
https://www.youtube.com/watch?v=U3AbyXKRFpQ
İZMİR
17 Aralık 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder