İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

UYDURULAN DİN KUR’ANDAKİ DİN. XXXI. BÖLÜM - 7: KURAN İLE MEZHEPLERİN ORTA YOLU OLMAZ - 7




G.                AYDINLARIMIZ AYDINLANIRSA


Mezheplerin özü bilinmeden dini gruplara getirilen eleştiriler de mantıksız olur.

Örneğin İstanbul'un Fatih semtinin Çarşamba mahallesinde Sünni Hanefiliği tam uygulamaya çalışan bir grup şiddetle eleştirilirken, yine Sünni-Hanefi olduğunu söyleyen bir Diyanet İşleri Başkanı, Sünni-Hanefi'yim diyen sakalsız bir dini grup lideri, Sünni Hanefi'yim deyip kendi mezhebince bir zina türü olan kadınla tokalaşmayı gerçekleştiren sözde İslami parti lideri, bu açıklamalarından ve fiillerinden dolayı eleştirilmemektedirler. Neden?

Çünkü aydınlarımız Sünni-Hanefilik nasıl olur bilmiyorlar da ondan.

Eğer bilselerdi, Fatih Çarşamba'daki kişilerin aslında inançlarında diğerlerinden daha samimi olduğunu göreceklerdi.

Onlardan önce parlak şeyhleri, müzik yayını yapan grupları, el sıkı­şan liderleri eleştirmeleri gerekecekti. Çünkü bunlar Sünni-Hanefi'yim diyorlar ama inançlarının gereklerini yerine getirmedikleri gibi, üstelik kendilerini belli dini konumlarda görüyorlar.

Tabi ki Kuran'ın dinine göre sakal, cübbe diye bir mecburiyet yoktur, Kuran müziğe bir yasak getirmez, kadın erkek el sıkışamaz diye bir hüküm de koymaz.

Bu sözde orta yolcu, uygulamada sami­miyetsiz kişiler Kuran'ın İslam'ına karşı gelip, mezheplerin İs­lam'ını savunmakta, fakat mezheplerinin gereğini yerine getirme­mektedirler. Mezheplerin İslam'ında daha evvel gördüğümüz gibi tüm bu yasaklar vardır.

Her şeyden önce mezheplerin İslam'ına uyan bu kişileri samimiyete davet ediyor ve savundukları sistemin uygulayıcısı olmalarını istiyoruz.

Hiç kimseyi "tebliğ yapıyoruz, bu tebliğ taktiğidir" diye uyutmasınlar.

Siz evvela yaşamınızla savun­duğunuz sistemin nasıl yaşandığını gösterin, en büyük tebliğ o ola­caktır.

Savunduğunu yaşamayıp, bir de tebliğ başlığıyla o sistemin savunuculuğunu yapmak nasıl bir çelişkidir?

Bir kısmının devleti ele geçirmek için taktik yaptıklarını etraflarına anlatıp; "Devleti ele geçirmek gibi ulu bir gaye için bu hükümlerden fedakarlık yapıyo­ruz!.." şeklinde içine düştükleri çelişkiyi açıkladıklarını biliyoruz.

Yani bizim karanlıktaki aydınlar uyuyadursunlar, zahiren "çağdaş dinci" diye adlandırılan bu tipler din adına Talibanlar gibi Sünni bir devlet hayalindedirler.

Gerçek Sünni Hanefi mezhebini bilme­yenler sakalsız, cübbesiz bu mezhepçileri kimi zaman aydın Müslü­man (!) hoca efendiler diye ilan etmektedirler.

Görüldüğü gibi gerçek aydınların Kuran'ı, bu mezheplerden farklarıyla beraber bir an önce öğrenmeleri çok büyük bir zaruret­tir.

Dinsizlik adına bu gruplara yapılan hücumlar bu grupların da­ha çok güçlenmesine sebep olur. Üstelik bu saldırıları seyreden halk, hücumları dinsizlikle aynı kefeye koyunca, mezhepleri din ile özdeşleştirebilir.

Bu çok büyük bir tehlikedir. Bu tehlikenin yegane etkili ilacı gerçek din ile mezheplerin uydurmalarla dolu yapısının ayırt edilmesidir.

Sunni mezhepler tam anlaşılırsa, o zaman Ku­ran'ın İslam'ının değeri de tam anlaşılacaktır.

Savunduğunu yaşa­mayanların, savundukları mezhebi tam yaşamalarını bu yüzden isti­yoruz. Eğer savunduklarını yaşarlarsa halk Kuran'ın İslam'ının de­ğerini ve mezheplerin izahlarındaki felâketleri çok daha çabuk ve çok daha iyi kavrayacaktır.

Bu arada Kuran'ın İslam'ına inananların Kuran'a, mezheplerin İslam'ına inananların mezheplerinin kitap ve ulularına sahip çıktığından çok daha fazla sahip çıkması gerektiğini hatırlatalım.

Kuran Müslümanlar'ı mezhepçilerden daha cesur ol­malı, daha çok çalışmalıdır ki, Allah'tan, bu mezheplerin karanlığı­nı gidermesini istemeye yüzümüz olsun.

Uydurukçularına sahip çı­kan, onu bunu aforozlayıp kendini dine kabul, dinden ret makamı görenlerin, dinin kendisi zannedilmesi ne acıdır!

Bu şahıslar din adına konuşurken dini bilmeyen halk bunların aslında mezheplerin adına konuştuğunu bilmemekte, üstelik bu kesimin izahlarından sonra birçok kişi dinden uzaklaşmakta ya da din düşmanı olmakta­dır.

Tabi ki bunda bu uydurukçuları dinle özdeşleştirenlerin ve şah­si cahilliklerini yenmeyip, gerçek dini öğrenmeye çalışmayanların da suçu vardır. Artık hepimizin cehaleti yenip gerçek dini öğrenme­mizin ve Allah adına konuşan mezhepçileri susturmamızın vakti gelmiştir.

Bunu yapacak olanları kendi dışınızda aramayın. Başımı­za gelenler hep "Bu sorumluluğu ben almayayım da kim alırsa al­sın" kaytarmacılığından gelmektedir. Bunu yapacak olan benim, sensin, biziz, sizsiniz.

1 yorum: