G.
AYDINLARIMIZ
AYDINLANIRSA
Mezheplerin özü bilinmeden
dini gruplara getirilen eleştiriler de mantıksız olur.
Örneğin İstanbul'un Fatih semtinin
Çarşamba mahallesinde Sünni Hanefiliği tam uygulamaya çalışan bir grup şiddetle
eleştirilirken, yine Sünni-Hanefi olduğunu söyleyen bir Diyanet İşleri Başkanı,
Sünni-Hanefi'yim diyen sakalsız bir dini grup lideri, Sünni Hanefi'yim deyip
kendi mezhebince bir zina türü olan kadınla tokalaşmayı gerçekleştiren sözde
İslami parti lideri, bu açıklamalarından ve fiillerinden dolayı eleştirilmemektedirler. Neden?
Çünkü aydınlarımız
Sünni-Hanefilik nasıl olur bilmiyorlar da ondan.
Eğer bilselerdi, Fatih
Çarşamba'daki kişilerin aslında inançlarında diğerlerinden daha samimi olduğunu
göreceklerdi.
Onlardan önce parlak
şeyhleri, müzik yayını yapan grupları, el sıkışan liderleri eleştirmeleri
gerekecekti. Çünkü bunlar
Sünni-Hanefi'yim diyorlar ama inançlarının gereklerini yerine getirmedikleri
gibi, üstelik kendilerini belli dini konumlarda görüyorlar.
Tabi ki Kuran'ın dinine göre sakal,
cübbe diye bir mecburiyet yoktur, Kuran müziğe bir yasak getirmez, kadın erkek
el sıkışamaz diye bir hüküm de koymaz.
Bu sözde orta yolcu,
uygulamada samimiyetsiz kişiler Kuran'ın İslam'ına karşı gelip, mezheplerin İslam'ını
savunmakta, fakat mezheplerinin gereğini yerine getirmemektedirler.
Mezheplerin İslam'ında daha evvel gördüğümüz gibi tüm bu yasaklar vardır.
Her şeyden önce
mezheplerin İslam'ına uyan bu kişileri samimiyete davet ediyor ve savundukları
sistemin uygulayıcısı olmalarını istiyoruz.
Hiç kimseyi "tebliğ yapıyoruz, bu
tebliğ taktiğidir" diye uyutmasınlar.
Siz evvela yaşamınızla savunduğunuz
sistemin nasıl yaşandığını gösterin, en büyük tebliğ o olacaktır.
Savunduğunu yaşamayıp, bir de tebliğ
başlığıyla o sistemin savunuculuğunu yapmak nasıl bir çelişkidir?
Bir kısmının devleti ele geçirmek için
taktik yaptıklarını etraflarına anlatıp; "Devleti ele geçirmek gibi ulu
bir gaye için bu hükümlerden fedakarlık yapıyoruz!.." şeklinde içine
düştükleri çelişkiyi açıkladıklarını biliyoruz.
Yani bizim karanlıktaki aydınlar
uyuyadursunlar, zahiren "çağdaş dinci" diye adlandırılan bu tipler
din adına Talibanlar gibi Sünni bir devlet hayalindedirler.
Gerçek Sünni Hanefi
mezhebini bilmeyenler sakalsız, cübbesiz bu mezhepçileri kimi zaman aydın
Müslüman (!) hoca efendiler diye ilan etmektedirler.
Görüldüğü
gibi gerçek aydınların Kuran'ı, bu mezheplerden farklarıyla beraber bir an önce
öğrenmeleri çok büyük bir zarurettir.
Dinsizlik adına bu
gruplara yapılan hücumlar bu grupların daha çok güçlenmesine sebep olur.
Üstelik bu saldırıları seyreden halk, hücumları dinsizlikle aynı kefeye
koyunca, mezhepleri din ile özdeşleştirebilir.
Bu çok büyük bir tehlikedir. Bu
tehlikenin yegane etkili ilacı gerçek din ile mezheplerin uydurmalarla dolu
yapısının ayırt edilmesidir.
Sunni mezhepler tam
anlaşılırsa, o zaman Kuran'ın İslam'ının değeri de tam anlaşılacaktır.
Savunduğunu yaşamayanların,
savundukları mezhebi tam yaşamalarını bu yüzden istiyoruz. Eğer savunduklarını
yaşarlarsa halk Kuran'ın İslam'ının değerini ve mezheplerin izahlarındaki
felâketleri çok daha çabuk ve çok daha iyi kavrayacaktır.
Bu arada Kuran'ın
İslam'ına inananların Kuran'a, mezheplerin İslam'ına inananların mezheplerinin
kitap ve ulularına sahip çıktığından çok daha fazla sahip çıkması gerektiğini
hatırlatalım.
Kuran Müslümanlar'ı mezhepçilerden
daha cesur olmalı, daha çok çalışmalıdır ki, Allah'tan, bu mezheplerin
karanlığını gidermesini istemeye yüzümüz olsun.
Uydurukçularına sahip çıkan, onu bunu
aforozlayıp kendini dine kabul, dinden ret makamı görenlerin, dinin kendisi zannedilmesi
ne acıdır!
Bu şahıslar din adına
konuşurken dini bilmeyen halk bunların aslında mezheplerin adına konuştuğunu
bilmemekte, üstelik bu kesimin izahlarından sonra birçok kişi dinden
uzaklaşmakta ya da din düşmanı olmaktadır.
Tabi ki bunda bu uydurukçuları
dinle özdeşleştirenlerin ve şahsi cahilliklerini yenmeyip, gerçek dini
öğrenmeye çalışmayanların da suçu vardır. Artık hepimizin cehaleti yenip gerçek
dini öğrenmemizin ve Allah adına konuşan mezhepçileri susturmamızın vakti
gelmiştir.
Bunu yapacak olanları kendi dışınızda
aramayın. Başımıza gelenler hep "Bu sorumluluğu ben almayayım da kim
alırsa alsın" kaytarmacılığından gelmektedir. Bunu yapacak olan benim,
sensin, biziz, sizsiniz.
Yorumumu google da paylaştım
YanıtlaSil