İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

22 Şubat 2017 Çarşamba

SAVAŞ (CİHAT)- 3


VII. TOPLUMSAL DÜZEN VE HUKUK

D. SİYASET


4.  BAŞKA TOPLUMLARLA İLİŞKİLER- 5


c) Savaş (Cihat)-3


(2) Gerektiğinde Savaşmaya Teşvik
(a) Kavram olarak, Toplumsal Düzen ve Hukuk, Siyaset, Başka Topluluklarla İlişkiler, Savaş, Gerektiğinde Savaşmaya Teşvik
Hoşunuza gitmemekle birlikte, savaş üzerinize yazılmıştır. Bir şey sizin için hayırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. 2. sure (BAKARA) 216. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş. Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir. 8. sure (ENFÂL) 39. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Ey inananlar! Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınızda sebat edin. Allah'ı çok anın ki zafere ulaşabilesiniz. 8. sure (ENFÂL) 45. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin kişi olsa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle beraberdir! 8. sure (ENFÂL) 65-66. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)
Gevşemeyin, tasalanmayın. Eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 139. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp didinenleri seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yemin olsun ki siz, onunla karşılaşmadan önce ölümü arzuluyordunuz. İşte gördünüz onu ve bakıp duruyorsunuz. Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir. Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişi ölmez. Vakti belirlenmiş bir yazıdır o. Dünya çıkarını gözetene ondan veririz; âhiret yararını gözetene de ondan veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz biz. Nice peygamber, beraberinde kendisini Rabb'e adayan birçok kişi bulunduğu halde savaşmıştır. Onlar, Allah yolunda kendilerine gelip çatan zorluklar yüzünden gevşememiş, zayıflık göstermemiş, susup pusmamışlardır. Allah sabredenleri sever. Sözleri yalnız şu olmuştur: "Ey Rabbimiz! Bağışla bizim günahlarımızı, affet işlerimizdeki taşkınlığımızı, sağlam bastır ayaklarımızı ve yardım et bize küfre sapan topluma karşı!" Allah da onlara, hem dünya nimetini verdi hem de âhiret sevabının en güzelini. Allah, güzel düşünüp güzellik sergileyenleri sever. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 142-148. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a götürüleceksiniz. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 158. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

Düşman topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Siz sıkıntıya düşüyorsanız, hiç kuşkusuz tıpkı sizin gibi onlar da sıkıntıya düşüyorlar; ama siz, Allah'tan onların umamayacağı şeyleri umuyorsunuz. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. 4. sure (NİSA) 104. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

İğreti hayatı âhiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Allah yolunda çarpışıp da öldürülen yahut galip gelene biz, yakında, büyük bir ödül vereceğiz. 4. sure (NİSA) 74. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır. Kendilerine, "Ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir grup, insanlardan Allah'tan korkmuş gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkar oldu. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız." Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik isabet ettiğinde, "Bu, Allah katındandır!" derler. Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda, "Bu senin yüzündendir." derler. De ki: "Hepsi, Allah katındandır." Şu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! 4. sure (NİSA) 76-78. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)
Allah yolunda savaş. Kendinden başkasından sorumlu değilsin. İnananları da teşvik et. Umulur ki Allah, küfre sapanların gücünü kırar. Allah, kuvvetçe daha üstün, cezalandırmada daha güçlüdür. 4. sure (NİSA) 84. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

İnananların; özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla didinip gayret gösterenleri aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla gayret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir ama cihat edenleri, çok büyük bir ödülle, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah katından dereceler, bir bağışlanma, bir rahmet... Allah çok affedici çok merhametlidir. 4. sure (NİSA) 95-96. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)
Gevşemeyin, üstün durumda olduğunuz halde antlaşmaya davet etmeyin! Allah sizinledir; amellerinizi asla yitirmeyecektir. 47. sure (MUHAMMED) 35. ayet (Resmi: 47/İniş:99/Alfabetik:64)

Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. Nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. Nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir. Onları doğruya ve güzele kılavuzlayacak ve kalplerini barışa yöneltecektir. Ve onları, kendilerine tanımlamış olduğu o cennete koyacaktır. 47. sure (MUHAMMED) 4-6. ayet (Resmi: 47/İniş:99/Alfabetik:64)
Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O! 22. sure (HAC) 78. ayet (Resmi: 22/İniş:88/Alfabetik:32)

Ey Peygamber! Küfre sapanlarla ve münafıklarla mücadele et ve onlara karşı sert davran! Varacakları yer cehennemdir onların. Ne kötü dönüş yeridir o! 66. sure (TAHRÎM) 9. ayet (Resmi: 66/İniş:106/Alfabetik: 97)

Ey iman sahipleri! Dikkatlerinizi, sizi korkunç bir azaptan kurtaracak bir ticarete çekeyim mi: Allah'a ve onun resulüne inanır, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla didinirsiniz. İşte bu, sizin için en hayırlısıdır; eğer bilirseniz. Günahlarınızı affeder ve sizi, altından nehirler akan bahçelere, sürekli cennetlerdeki temiz, bereketli barınaklara yerleştirir. İşte bu en büyük başarıdır. Seveceğiniz daha başka şeyler de var: Allah'tan bir yardım, çok yakın bir fetih... İman sahiplerine müjde ver! Ey iman sahipleri! Allah'ın yardımcıları olun! Hani, Meryem oğlu İsa, havarilere: "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kimdir?" demişti de, havariler: "Biz, Allah'ın yardımcılarıyız!" cevabını vermişlerdi. Bunun ardından, İsrailoğullarından bir zümre iman etmiş, bir zümre de küfre sapmıştı. Nihayet biz, iman sahiplerini düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler. 61. sure (SAFF) 10-14. ayet (Resmi: 61/İniş:108/Alfabetik:89)
Allah kendi yolunda, duvarları birbirine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlayarak çarpışanları sever. 61. sure (SAFF) 4. ayet (Resmi: 61/İniş:108/Alfabetik:89)

Ey iman edenler! Allah'ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O'na varmaya vesîle arayın. O'nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluşa erebilesiniz. 5. sure (MÂİDE) 35. ayet (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60)

Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah'ın; Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah'tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi. 9. sure (TEVBE) 111. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)

Ey iman sahipleri! Küfre sapanların yakınınızda bulunanlarıyla savaşın. Sizde bir sertlik bulsunlar. Şunu bilin ki Allah, sakınanlarla beraberdir. 9. sure (TEVBE) 123. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)

Savaşın onlarla ki, sizin elinizle Allah onlara azap etsin, onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın. Ve yüreklerinin öfkesini gidersin. Allah dilediğine tövbe nasip eder. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Allah; içinizden cihat edenleri, Allah'tan, resulünden ve müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri belirlemedikçe, bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. 9. sure (TEVBE) 14-16. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)
Siz; hacı sakalığını, Mescid-i Haram tamirciliğini, Allah'a ve âhiret gününe inanıp Allah yolunda didinen kişinin yaptığıyla bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar bunlar. Allah, zulüm sergileyenler topluluğuna kılavuzluk etmez. İman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla didinenler derece bakımından Allah katında daha yücedirler. Kurtuluşa erenler de işte bunlardır. Rableri onlara kendisinden bir rahmet, bir hoşnutluk ve içinde ölümsüz nimetlerin bulunduğu cennetler müjdeliyor. Onlara orada sonsuza dek kalacaklardır. Hiç kuşkusuz, Allah'ın katında büyük bir ödül daha vardır. 9. sure (TEVBE) 19-22. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)

Ey iman sahipleri! Size ne oldu ki, "Allah yolunda seferber olun" denilince yere çakılıp kaldınız. Âhiretten vazgeçip iğreti hayata mı razı oldunuz? O iğreti hayatın nimeti âhiret yanında pek azdır. Eğer seferber olmazsanız Allah size korkunç bir azapla azap eder ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir. Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah her şeye Kadîr'dir. Eğer siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak mutlaka seferber olun ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. 9. sure (TEVBE) 38-41. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)
De ki: "Bizim için iki güzelliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Biz de size Allah'ın, kendi katından veya bizim ellerimizle bir azap çarptırmasını bekliyoruz. Artık bekleyin, sizinle beraber biz de bekliyoruz." 9. sure (TEVBE) 52. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)

Ey Peygamber! Küfre sapanlarla, ikiyüzlülerle cihat et! Onlara sert davran! Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! 9. sure (TEVBE) 73. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)
(3) Ordu Kurma ve Askeri Donanım
(a) Kavram olarak, Toplumsal Düzen ve Hukuk, Siyaset, Başka Topluluklarla İlişkiler, Savaş, Ordu Kurma ve Askeri Donanım
Onlara karşı, gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın. Ordugâhlarda atlar besleyin. Böylece hem Allah'ın düşmanını hem kendi düşmanınızı hem de bunlardan başkalarını korkutabilirsiniz. Siz onları bilmezsiniz ama Allah hepsini bilir. Allah yolunda harcadığınız her şey size tam olarak ödenir; hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız. 8. sure (ENFÂL) 60. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Ey inananlar! Savunma tedbirlerinizi alın. Gerektiğinde de bölükler halinde hareket geçin yahut toplu halde savaşa çıkın. 4. sure (NİSA) 71. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)
(b) Askerler, şeytanın, Süleyman'ın, putların, orduları
İblis orduları toplu haldedir. 26. sure (ŞUARA) 95. ayet (Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)

Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları, Süleyman'ın huzurunda bir araya getirildi. Onlar, düzenli bir biçimde sevk ediliyorlardı. Karınca vadisine geldiklerinde bir karınca şöyle seslendi: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler." 27. sure (NEML) 17-18. ayet (Resmi: 27/İniş:48/Alfabetik:81)

Oysaki o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır. 36. sure (YÂSÎN) 75. ayet (Resmi: 36/İniş:41/Alfabetik:108)

Rahman'a karşı / Rahman'dan başka size yardım edecek ordunuz kimdir? İnkârcılar bir aldanış / gurur içindeler; hepsi bu! 67. sure (MÜLK) 20. ayet (Resmi: 67/İniş:77/Alfabetik:68)
(c) Askerler, Allah'ın Göklerde ve yerdeki orduları
Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur. 9. sure (TEVBE) 26. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)

Eğer siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. 9. sure (TEVBE) 40. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)

Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri olacaklar. 37. sure (SÂFFÂT) 173. ayet (Resmi: 37/İniş:56/ Alfabetik: 90)

O odur ki, müminlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman geliştirsinler diye, mutluluk ve huzur indirdi. Yalnız Allah'ındır göklerin ve yerin orduları. Alîm'dir Allah, Hakîm'dir. 48. sure (FETİH) 4. ayet (Resmi: 48/İniş:109/Alfabetik:27)

Yalnız Allah'ındır göklerin ve yerin orduları. Azîz'dir Allah, Hakîm'dir. 48. sure (FETİH) 7. ayet (Resmi: 48/İniş:109/Alfabetik:27)

Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini / dileyeni saptırır, dilediğini / dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. 74. sure (MÜDDESSİR) 31. ayet (Resmi: 74/İniş:4/Alfabetik:67)
(4) Savaş Esirleri
(a) Kavram olarak, Toplumsal Düzen ve Hukuk, Siyaset, Başka Topluluklarla İlişkiler, Savaş, Savaş Esirleri

Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça, esirlere sahip olmak uygun değildir. Siz şu iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti istiyor. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Eğer Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü size büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin; Allah'tan sakının! Allah çok affedici, çok merhametlidir. Ey Peygamber! Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve sizi affeder. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir." Sana hıyanet etmek isterlerse kesin olan şu ki, daha önce Allah'a hıyanet ettiler de Allah, aleyhlerine bir imkân yarattı. Allah her şeyi bilen, her hikmete sahip olandır. 8. sure (ENFÂL) 67-71. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)
Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 4. sure (NİSA) 24. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. Nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. Nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir. 47. sure (MUHAMMED) 4. ayet (Resmi: 47/İniş:99/Alfabetik:64)
(b) Esirler
Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir. 2. sure (BAKARA) 85. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 4. sure (NİSA) 24. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça, esirlere sahip olmak uygun değildir. Siz şu iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti istiyor. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. 8. sure (ENFÂL) 67. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Ey Peygamber! Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve sizi affeder. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir." 8. sure (ENFÂL) 70. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Allah, Ehlikitap'tan onlara arka çıkanları, kulelerinden / kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı: Bir grubunu öldürüyordunuz, bir grubunu da esir ediyordunuz. 33. sure (AHZÂB) 26. ayet (Resmi: 33/İniş:97/Alfabetik:4)

Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. Nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. Nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir. 47. sure (MUHAMMED) 4. ayet (Resmi: 47/İniş:99/Alfabetik:64)

Ey iman sahipleri! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiklerinde onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir ya! Eğer onların mümin hanımlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere döndürmeyin. Ne bu mümin kadınlar o kâfirlere helaldir ne de o kâfirler bunlara helaldir. Bu kadınlar için harcadıklarını o kâfirlere geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde, bu kadınları nikâhlamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Kâfirlerin iffet ve nikâhlarına yapışmayın. Kâfirlere gitmeyi yeğleyen kadınlar için harcadıklarınızı onlardan geri isteyin; onlar da size gelen mümin kadınlar için harcadıklarını geri istesinler. Bu, Allah'ın hepinize buyruğudur. Aranızda hüküm veriyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. 60. sure (MÜMTEHİNE) 10. ayet (Resmi: 60/İniş:111/Alfabetik:71)

Yoksula, yetime ve esire, yemeği severek yedirirler. 76. sure (İNSÂN) 8. ayet (Resmi: 76/İniş:90/Alfabetik:43)

"Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz; 76. sure (İNSÂN) 9. ayet (Resmi: 76/İniş:90/Alfabetik:43)
(5) Fey ve Ganimet ile Cizye
 
(a) Kavram olarak, Toplumsal Düzen ve Hukuk, Siyaset, Başka Topluluklarla İlişkiler, Savaş, Fey ve Ganimet

Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!" 8. sure (ENFÂL) 1. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet / kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah her şeye kadirdir. 8. sure (ENFÂL) 41. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin; Allah'tan sakının! Allah çok affedici, çok merhametlidir. 8. sure (ENFÂL) 69. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. Sözü edilen o mallar, göçmen yoksullar içindir. Onlar ki, yurtlarından çıkarılıp mallarından yoksun bırakılmışlardır; Allah'tan bir lütuf ve bir hoşnutluk peşindedirler; Allah'a ve resulüne yardım ederler. İşte onlardır, özü sözü doğru olanlar. 59. sure (HAŞR) 7-8. ayet (Resmi: 59/İniş:95/Alfabetik:35)
 (b) Fey ve Ganimet ile ilgili hususlar 
Andolsun ki, siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 152. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi / kamu malından aşırması olacak şey değildir. Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her benliğe; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 161. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

Ey iman edenler! Allah yolunda gaza için dolaştığınızda, iyice anlayıp dinleyin de size selam verene / barış teklifi sunana "Sen mümin değilsin!" demeyin. İğreti hayatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz ama Allah size lütufta bulundu. O halde, iyice araştırın, anlayın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. 4. sure (NİSA) 94. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!" 8. sure (ENFÂL) 1. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet / kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah her şeye kadirdir. 8. sure (ENFÂL) 41. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Eğer Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü size büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin; Allah'tan sakının! Allah çok affedici, çok merhametlidir. 8. sure (ENFÂL) 68-69. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)
Geri bırakılanlar, ganimetleri almak üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler: "İzin verin, biz de size uyalım!" Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "Bize asla uyamazsınız! Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler: "Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin doğrusu şu ki, onlar çok az anlıyorlar / onlar, az bir kısmı hariç, anlamıyorlar. Bedevilerden, geri bırakılmış olanlara de ki: "Siz yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Yok, eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır." Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır. Yemin olsun, Allah müminlerden, o ağacın altında sana bey'at ettikleri sırada hoşnut olmuştur. Onların gönüllerindekini bilmiş, üzerlerine huzur ve sükûn indirmiş ve kendilerine yakın bir fetih nasip etmiştir. Alacakları birçok ganimetler de nasip etmiştir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın. 48. sure (FETİH) 15-20. ayet (Resmi: 48/İniş:109/Alfabetik:27)
Allah'ın onlardan resulüne aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir. Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. Sözü edilen o mallar, göçmen yoksullar içindir. Onlar ki, yurtlarından çıkarılıp mallarından yoksun bırakılmışlardır; Allah'tan bir lütuf ve bir hoşnutluk peşindedirler; Allah'a ve resulüne yardım ederler. İşte onlardır, özü sözü doğru olanlar. 59. sure (HAŞR) 6-8. ayet (Resmi: 59/İniş:95/Alfabetik:35)
(c) Cizye
Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. 9. sure (TEVBE) 29. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104) 

RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 


21 Şubat 2017 Salı

DİN EKSENLİ KUTUPLAŞMA

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Kur’an Araştırmaları Merkezi’nde çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Türkiye’deki ‘din eksenli’ kutuplaşmayı ele aldı.

 KONUK YAZAR 


 PROF. DR. ALİ BARDAKOĞLU


İslâm dünyasında teoride kısmen, pratikte daha belirgin şekilde ortaya çıkan ve her biri de dinin doğru anlamını, hatta hakikatini keşfettiği / temsil ettiğini ileri süren katı gelenekçilik, Şia, siyasal İslâm, Selefilik, modernizm, laiklik gibi birbirinden hayli farklı söylemlere sahip akımlar gittikçe güçleniyor. 

Öte yandan İslâm toplumlarında her biri hem İslâm akâidi hem de toplumsal huzur ve uyum açısından bir dizi problem içerebilen tarikat örgütlenmeleri ve dinî cemaatleşmeler, dinî hayatın neredeyse gereği ve dindarlığın ayrılmaz parçası gibi görülmeye başlandı. Her bir İslâm ülkesinde şahit olduğumuz bu farklılaşma, zenginlik haline gelmek şöyle dursun; tam bir çekişme, kavga ve birbirini yok etme gerekçesi olarak işleniyor veya kullanılıyor.

İslâm’ı yaşanmış ve yeryüzüne inmiş bir din olarak tanıyabilmemiz için üç tane boyut var: Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet ve dinî gelenek. 

Bu nedenle İslâm’ı anlamada gelenek önemlidir. Ama bunu, geleneği putlaştırarak ya da yok sayarak değil, geleneği anlayarak, onu yorumlayıp ondan anlamlar çıkararak yapabiliriz. Geçmiş kuşakların geleneğini aynen bugüne taşıyarak hiç değil. 

Ne var ki katı gelenekçilik tarihin ve hayatın akışkanlığını fark etmedi geleneği dondurup kutsalla iç içe kılarak dokunulmaz kıldı ve günümüz insanını âdeta geleneği yok saymaya mecbur bıraktı. 

Diğer bir anlatımla katı gelenekçilik, yaşadığımız gerçeklikleri ve aradan geçen bunca zamanı yok sayarak Müslümanların zihniyetini geçmiş asırlarda yaşamaya mahkûm etti ve Müslümanları din adına dar sokaklara sürükledi. Bunun karşısında modernizm ve Selefilik, bu hâliyle işe yaramayacağını düşündüğü geleneği toptan inkâr etme yolunu seçti, hatta geleneği yok sayarak kendi başına ve kendince yürümek istediği bir yol açtı ve esen rüzgârların etkisine son derece açık hâle geldi. Şiilik ise tarihte kalması ve sadece ders alınması için bilinmesi gereken acı olaylar sonucu haklı sebeplerle ortaya çıkmış bir öfkenin din adına bugüne kadar haksız bir biçimde sürdürülmesi şeklinde gelişti.

Birbirimizin görüşlerine müsamahayı kaybettik. Bunları kaybedince de sadece terör ve şiddet yanlıları değil her türlü çıkar grupları ve örgütler kendilerine özgü dinî bilgi ve dinî bağlılıklar üretme imkânı buldu.

‘TEK HAKİKAT’ AYRIŞTIRDI

Bugün elli küsur İslâm ülkesi var ve bunların arasında parmağımızla gösterebileceğimiz, insanların huzur, güven, adalet ve özgürlük içinde olduğu ve dünyaya bunu vadeden bir örnek İslâm toplumu bulmakta zorlanıyoruz. 

İslâm dünyasında dini farklı anlama ve yorumlama biçimleri artık çok seslilik ve din içi çoğulculuğun sınırlarını aşmış ve bir kargaşaya / kaosa dönüşmüş durumda. 

Din ile örgüt savaşları, din ile şiddet, hatta terör iç içe geçirilmekte, dinî kavram ve değerler çeşitli grup ve oluşumlarca, hatta uluslararası nitelikte karanlık örgütlerce hoyratça istismar edilmekte. 

İslâm esaslarına aykırı biçimde üretilen kutsallıklar ve dindar kesimlerin zihinlerini çelen dinî değer istismarları sadece Kur’an ve Sünnet’in önüne perde olmakla ve İslâm akidesine zarar vermekle kalmıyor; aynı zamanda yeni nesilleri din konusunda yol ayırımına sürüklüyor, dış dünyadaki İslâm algısını belirliyor, huzur ve güvenliğimizi de tahrip ediyor. 

İslâm ülkeleri veya toplumlarının her birinde bu olumsuzluğun farklı örnekleri hiç eksik olmuyor. Yukarıda özetlediğimiz hususları olup biteni tanımlama adına bir tespit olarak söylemek durumundayız, yoksa günümüz İslâm coğrafyasındaki bu dinî akımların tezlerini dinî düşünce açısından tartışmaya açmak ve tutarlılık testine tabi tutmak için değil. Bu zaten çok anlamlı da değildir. Çünkü her birinin modern dönemde yeni bir rol ve anlayışa evrilmesi, derinlemesine teorik tartışmalar sonrası yapılmış bir tercih değil, haricî olayların sevk ettiği yeni durumlardır. Fakat bütün bunlar olup biterken hatırı sayılır ölçekte bir kayıt dışı dinî bilgi ve eğitimle karşı karşıya kaldığımızı da görmek zorundayız. 

Gerçekten de günümüz İslâm dünyası bütün bu kutuplaşma ve ayrışmanın acı sonuçlarını yaşarken bir yandan da ekonomiden ödünç alınan bir adlandırma ile -kulakları çınlasın- Cemil Çiçek Bey tarafından dile getirilen “kayıt dışı din” sayılabilecek bir savrulmayı yaşamakta.

Bugün bu kayıt dışılığın üç, hatta dört veçhesinden söz edebiliriz:

Günümüzde din hakkında yapılan yorum ve ileri sürülen görüşlerde ‘tek hakikatçı’ ve ideolojik tutumlar söz sahibi olmaya başladı ve bu anlayış İslâm dünyasında din eğitiminin de temel politikası oldu. 

Birey, kültür, çevre, sivil inisiyatifler dinî algımızda önemsizleşti, mütevazi konuşma dilini kaybettik ve her konuşan İslâm adına konuşmaya başladı. Din adına ideolojik tahakküm aynı safta birlikte namaz kılan insanları birbirine düşürdü, din adına ayrıştırıcı oldu. İslâm’ın tek bir hakiki / doğru yorumunun olduğu düşüncesi hâliyle o yorumun hayata geçmesini dinî bir ödev olarak görmeyi de gerektirdi, din dili sivil ve hoşgörülü karakterini kaybetti. 

İslâm dünyasına dikkatle bakıldığında bu süreç ve dönüşüm net olarak görülmektedir. Mesela günümüz Selefiliğinin öne çıkan tezi “Kur’an ve Sünnet’e dönmek” ise de bu söylem slogandan öte gitmemekte, onların din adına “tek hakikatçı ve tahammülsüz” tutumu sıradan bir görüş farklılığından öte din adına teröre kadar uzanan bir dizi soruna yol açmaktadır. 

Sadece Şia değil Sünnî kesim de dinî gelenekte bilginin bu sivil ortamla sıkı ilişki içindeki beşerî ve mütevazı karakterini göz ardı ederek dinî hiyerarşi içinde bir din söylemi geliştirdi. Böyle olunca da din ulemâsı, din adına konuşan, âdeta “Tanrı adına konuşan ruhban sınıfı gibi” Allah katından bilgiler getiren kimseler olarak tanıtıldı ve algılandı

Sonuçta merdiven altında üretilen bilgiler, dinin temel ahkâmına değil de eski dönemlerin kitaplarından rasgele seçilmiş veya bağlamından koparılmış iki satır ibareye veya falanca kişinin görüşüne dayandırılan fetvâlar, kapalı kapılar ardında öne çıkan duygular din adına kutsal bilgi olarak topluma servis edilmeye başladı. Aykırı bulunan görüşlerin reform, sünnet veya hadis inkârcılığı, sapkınlık / dalalet gibi etiketlerle saf dışı hatta tekfir edilmesi, Müslümanlar arasında öfke ve nefret tohumlarını yeşertmekten öte bir işe yaramadı.

Halbuki İslâm bilgi geleneğinin en bâriz vasfı onun hesap verebilir, açık ve şeffaf niteliğiydi, bir metot ve sisteme bağlı olarak üretilmesiydi; onu kaybettik. Birbirimizin görüşlerine müsamahayı kaybettik. Bunları kaybedince de sadece terör ve şiddet yanlıları değil her türlü çıkar grupları ve örgütler kendilerine özgü dinî bilgi ve dinî bağlılıklar üretme imkânı buldu. Kayıt dışı dinin ideolojik ve radikal bir söylemle ortaya çıkışı esasen ilmî geleneği, yani dinî bilgi üretmeye dair kadîm usulümüzü yitirmemizle başladı. Bu, konunun birinci veçhesidir.

ÇARE ÇOK SESLİLİK

Gelenekteki metotlu ve sistematik bilgi üretme usulünü yitirince ikinci bir savrulma daha oldu. O da serbest pazar anlayışıyla müşteri talebine göre seri ve alternatifli dinî bilgi üretimidir. Yani din hakkında bilgi edinmek isteyen ve bir arayış içinde olan iyi niyetli kimselere kırkambar kapısı açıp beğendiği dinî bilgiyi / fetvayı seçmesi için bol seçenekler sunan bir tutum öne çıktı. Devlet, makam, nimet erbabının gözünün içine bakarak, itibar ve şöhret kazanmayı umarak / hedefleyerek konuşanlarımız arttı ve karşılığını da almaya başladılar. Müşteri memnuniyeti mantığıyla muhatap kitlelere dinin anlatıldığı, medyanın magazin üslubunun da devrede olduğu bu cazip pazar da kayıt dışı dinin bir başka veçhesini, ikinci veçhesini teşkil etmeye başladı.

Kayıt dışı dini önlemenin çaresi, din adına tek sesliliği devlet eliyle pekiştirmekten, belli bir mezhebi ve görüşü devlet dini kılmaktan değil, yasakçılıktan hiç değil; çok seslilikten, açık, şeffaf ve hesabı verilebilir dinî bilginin egemenliğini sağlamaktan geçer.

Bu durumu sistematik fıkhî düşünce ve ilmihal aidiyetinin gerçekte zayıflaması ve işlevselliğinin çok sınırlı bir alana hapsolması ile modern dönemde Müslümanların aşırılıklar, aşırı dinî akım ve birbirini nakzeden yollar arasında sıkışmış olması arasındaki sıkı ilişki ile de açıklamak mümkündür.

Öte yandan biz, İslâm’ın açık ve anlaşılabilir bir din oluşunu da yeterince önemsemedik ve dini gizemler dünyasına hapsettik. Din gizemli, ancak belli kişilerin ulaşabilip anlayabileceği esrarlı bilgiler yumağı olarak tanıtıldığı sürece kişi ile Yüce Yaratan arasında aracılığa soyunan veya böyle bir algıya göz yumarak bunu sektöre çeviren kurum ve kişiler din pazarında hiç eksik olmaz. Hem tarihte hem de günümüzde dinin bilinemezliğine, korkuya ve ahirette insanları bekleyen akıbete sürekli vurgu yapılması, dinini daha iyi anlama ve yaşama gayretindeki iyi niyetli geniş halk kesimlerini somut sığınaklar ve çıkış yolları aramaya sevk etti, neticede karşı durulması zor olan cezbedici bir piyasa ortaya çıktı. Halbuki Resul-i Ekrem Efendimiz’den sonra din tamamlanmış, kimseye Allah adına, kutsal adına söz söyleme hakkı ve aracılık yetkisi verilmemiştir. Kayıt dışı dinin belki de üçüncü veçhesini günümüzdeki dinî cemaatlerin ve tarikat örgütlenmelerinin kahir ekseriyetini teslim almış olan işte bu nev-zuhur kutsallıklar ve gizemli din dili teşkil etmeye başladı.

Öyle anlaşılıyor ki kayıt dışı dini önlemenin çaresi, din adına tek sesliliği devlet eliyle pekiştirmekten, belli bir mezhebi ve görüşü devlet dini kılmaktan değil, yasakçılıktan hiç değil; çok seslilikten, açık, şeffaf ve hesabı verilebilir dinî bilginin egemenliğini sağlamaktan geçer. Bu konuda asıl görev ilâhiyat alanının uzmanlarına ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilgili birimlerine, yani ulemâ-i İslâm’a düşmektedir. 

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığının yüz elli bine yaklaşan personeli, sayıları yüzü aşan ilâhiyat fakültelerimizin binlerce akademisyeni var. Yüce dinimizin ve milletimizin onlardan görev beklemesi en tabi hakkı. Bu camiaya ve din ulemasına rağmen medya ve bütün mahallemiz kayıt dışı dinin ölçüsüz ve asılsız bilgileri ile neredeyse kuşatılmış ise ve üstelik bu durum gelecek nesillerimizi din konusunda kaçınılmaz olarak bir tereddüde sürükleyecekse mevcut gidişatın vebâlini ilk hissetmesi gerekenler onlar, yani bizleriz. Bir de -çeşitli mülahazalarla- kayıt dışı dinin nüfuz alanının genişlemesine destek veren devlet ricali ve yetkilileri bu vebâli derinden hissetmelidir. 

Din uleması kendilerini çevreleyen akıntılara, beklentilere ve din pazarının cezbedici tuzaklarına kapılmadan İslâm ve ilâhiyât alanında sağlıklı ve doğru bilgi üretmek, dinî bilgi ve davranış alanında olup biten yanlışlara karşı suskun ve kayıtsız kalmamak zorundadır. Bu onların öncelikli dinî vecibesidir. Elbette bunun için üniversite ortamın güçlendirilmesi, düşünce ve bilim özgürlüğünün desteklenmesi gerekir. Bunun olmadığı yerde gündemden ve yüzleşmeden kaçarak tarihin derinliklerinde izini kaybettiren ya da bilim kisvesiyle ticaret ve dünya nimeti devşirebilme hesabı yapan yeni bir din pazarı daha açılmış olur. Bu yoldan yürüyenler çoğaldığında da kayıt dışı dinin dördüncü ve yeni bir veçhesiyle karşılaşmamız sürpriz olmaz.

Her şeyin doğrusunu ve eşyanın hakikatini bilen Yüce Mevlâ’dır.

GÖNDEREN:

Kuran Araştırmaları Merkezi info@kuramer.org




Alıcı: bcc: bana
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu hocamızın Karar Gazetesi'nde yayımlanan 20 Şubat tarihli yazısına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:


Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal