"Eğer biri bize dini bir konuda bir çıkarım, bir hüküm söylerse; "Bu izahını neye göre yapıyorsun?" diye sormalıyız. İzah eğer Kuran'a dayandırılmıyorsa din adına bir şey ifade etmez. İster şeyh olsun, ister müftü olsun, dini izahlar, ağzından çıktıkları kişinin makamına göre değil, Allah'ın kitabı Kuran'da dayanakları olması sebebiyle geçerlilik kazanırlar."
İŞTE SİZE KONU (Tecdid= Dinde Yenileme) HAKKINDA YAPILMIŞ MÜKEMMEL BİR İNCELEME VE GÜNCEL ANALİZ. -MKA
İŞTE SİZE KONU (Tecdid= Dinde Yenileme) HAKKINDA YAPILMIŞ MÜKEMMEL BİR İNCELEME VE GÜNCEL ANALİZ. -MKA
Kuran Araştırmaları Grubu
http://www.kurandakidin.net/
III: BÖLÜM:
REFORM DEĞİL KURAN'A
DÖNÜŞ
Etrafımızda İslam
adına sergilenen tüm ilkelliklerden, çirkinliklerden ve çelişkilerden görülenler, kitlelere acilen gerçek dinin anlatılmasının
ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

"Eğer biz İslam'ın bir üstün değerler sistemi olduğunu
Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak, onlara her şeyden önce bizim İslam'ı
temsil etmediğimizi söylemek borcundayız."

"İslam denince akla problemler, çıkmazlar ve çelişmeler
geliyorsa, bunun sebebi İslam değil Müslümanlardır. Müslümanların bu asırda
Kuran'dan başka imamları yoktur (KUR’AN, PEYGAMBER'İN RİSALETİNİ DEVAM ETTİREN ÖLÜMSÜZ BİR ELÇİDİR (RESULDÜR) - MKA.). Ezher'de okutulan ve benzeri kitaplar var
olduğu müddetçe, bu ümmet ayağa kalkamaz. Ümmeti kaldıracak ruh, ilk dönemde
hakim olan Kuran ruhudur. Kuran dışında her şey; Kuran'ı bilmek ve yaşamak
arasına konmuş engellerdir."

"Eğer İslam'dan maksat Kuran'sa, ortada İslam diye bir şey
olmadığını söylemek durumundayız. Çünkü Kuran bugün göklere çekilmiş ve
yeryüzündeki İslam'ın onunla ilgisi kalmamıştır."

"İslam, ne bugünkü Müslümanların tavır ve yaşayışları, ne
İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de İslam adına kaleme alınan şu veya bu
kitabın anlattıklarıdır. İslam Kuran'dır."
A.
BU HAREKET POPÜLİST BİR
HAREKET DEĞİLDİR

Amaç insanların beğeneceği dinin değil, Allah'ın istediği dinin
oluşturulmasıdır.

Ana gaye insanların beğenisi değildir, bu, ana gaye gerçekleşirken ortaya çıkan sonuçlardan
biridir.

Allah'a ait olmayıp sübjektif olan, yani insani olan hiçbir şey
din olamaz.
B.
HERKES MEZHEPSİZDİ

(11.
Bölüme bakınız). İnsanlar mezheplere bağlı olmadan doğrudan Kuran'a bağlıydılar.
Kuran'ın belirttiği şekilde dini yaşar, Kuran'ın serbest bıraktığı konularda
kendi beğeni, örf ve alışkanlıklarına göre hareket ederlerdi.
Kimse ben Sunniyim, Hanefi'yim, Safiyim
veya ben Şiiyim, Aleviyim, Caferiyim şeklinde görüş belirtmiyordu. Onlar
Müslümanım diyor, rehberlerini Kuran görüp, bununla yetiniyorlardı.
Peygamberimiz'in dönemindeki en cahil bedeviler bile Kuran
ayetlerinden anlayışlarına göre faydalanıyor ve Müslüman oluyorlardı.

Böylece tek Allah, tek din ve tek kitabın ( ki bu tevdid demektir- MKA) oluşması ve Müslümanların dine fatura edilen uydurmalardan ve bu paramparça
tablodan kurtulmalarıdır.
O dönemdeki gibi olmamız gerekir derken o dönemdeki gibi Kuran'a
uymalı, başka dini kaynak tanımamalı, takısız Müslüman olmalıyız diyoruz.

Tüm
bunları gerçekleştirirken ilk önce Allah'ın bizden bunu istediğini anlamamız
lazımdır. Bunun için kitabın ikinci bölümünde
Kuran'ın tek kaynak olduğunu açıklayan görüşlerin yeterli bir delil teşkil
edeceğini zannediyoruz. Kuran'ın yeterliliğine dair bu bölümde bahsetmediğimiz
bir çok ayeti kitabın diğer bölümlerinde göstermemiz zaten yeterli olan bu
ayetleri daha da pekiştirecektir.
Bu bölümden sonra kutsala fatura
edilen, doğru ile yalanın birbirine karıştığı hadislerin geri dönüşü mümkün
olmayan, yani doğru ile yalanın bir daha ayırt edilemeyecekleri bir şekle
girdiklerini anlayacağız. Eğer ki hadisler Kuran gibi dinin kaynağı olsalardı
bu, İslam'ın geriye dönüşü mümkün olmayan tarzda bozulduğu manasına gelecekti.

İleride hadislerin hem Kuran'la, hem kendi aralarında, hem
mantıkla çeliştiklerini, hem de Kuran'a ilaveler yaptıklarını göreceğiz.
Üstelik Peygamber'in ve 4 Halifenin hadisleri yazdırmama ve
yaktırma konusundaki tavrını görünce (4., 10. ve 11.
Bölümleri okuyun) Kuran dışında dini kaynak
olabilecek hiç bir şey bırakmamanın ve Kuran'a gidip dini oluşturmanın haklılığını
daha da iyi anlayacaksınız.

Allah'ın istediği gibi aklı işleterek ve beyyine yani açık delil
üzere olarak mevcut yapı değiştirilmelidir.
Bunun aksi körü körüne taklit olur
ki o da bizi karşı olduğumuz yapıyla aynı noktaya götürür.
C.
PUTLAŞTIRILMIŞ KİŞİLERDEN
DİNİ KURTARALIM

Bu
sağlanmadan Sunni ile Alevi, Şii ile Hanefi, Şafi ile Caferi kucaklaşamaz. Daha
doğrusu herkes putlaştırdığı, tartışılmaz gördüğü insanlardan dinini kurtarıp,
tek tartışılmaz olarak Kuran'ı ilan edecektir ki herkes Sunniliğinden, Aleviliğinden,
Şiiliğinden, Hanefiliğinden kurtulup bir tek Müslüman olabilsin.
(Bu arada biz de
kelime manası olan gerçek sünnete tabi olma konusunda Sunni, Hz. Ali'yi sevme
manasında Şii ve Alevi'yiz. Fakat bizim karşı olduğumuz bu kavramların sözlük
anlamı değil, sosyolojik olarak kazandıkları anlam ve İslam'ın içinde
oluşturdukları Kuran'a ilavelerle dolu olan mezhepsel yapılardır.)
Ve
derler ki "Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de
böylece onlar bizi yoldan saptırdılar."
33- Ahzab
Suresi-67
Yani Sunni olanlar Ebu Hanife'yi, Şafi'yi, Malik'i, Hanbel'i
kutsallaştırıp, din kurucusu haline getirmekten kaçınmalılar,
"Ebu
Hanife 99 defa Allah'ı rüyasında görecek kadar büyük insandı" şeklinde
hezeyanlardan kurtulmalılar. (Bu inanılmaz iddiayı Çağrı Yayınları'nın Fıkhı
Ekber kitabı 321. sayfada ve Ebu Hanife'yi öven birçok yazıda görebilirsiniz.) Bu arada bu mezhep imamlarıyla beraber Buhari, Muslim, Tirmizi,
Ebu Davud ve diğer hadisçiler de eserleriyle Kuran'ın önünde oluşturdukları
kalabalığa son vermeliler.
Şiiler de bizim imamlarımız masumdur, onlar hiç hata yapmazlar
deyip adeta imamlarına Peygamber'in ve Kuran'ın vasıflarını veren
hareketlerinden vazgeçmeliler; Kuran dışında kaynak, Peygamber dışında din
önderi tanımamalılar.
Aleviler de kutsallaştırdıkları dedelerini değil, Kuran'ı dini
kaynak olarak önlerine almalılar, Peygamber'in soyundan olmanın kimseye bir üstünlük
getirmediğini bilmeliler.
Kuran'da Hz. İbrahim'in babasının, Hz.
Lut'un karısının nasıl sapıttıkları anlatılmaktadır. Peygamber'ler hayattayken
bile yakınları kimi zaman kurtulamazken, Peygamber'in bilmem
kaç göbek öteden torununun torunlarının torunlarında üstünlük aramak ve bunu
yaparken Kuran'ı, Allah'ın bize rehber, rahmet ve her şeyin açıklayıcısı olarak
gönderdiği kitabı (16 Nahl Suresi 89) unutmak olacak şey değildir.

Sunniler, Şiilerin mezhep imamlarını
masum ilan edip onlara körü körüne tabi olmalarını çok mantıklı eleştirirler.
Fakat sonra kendi imamlarını; Hanefi'yi, Şafi'yi, Malik'i, Hanbel'i tartışılmaz
kıldıklarını, din diye Kuran yerine onlara tabi olduklarını unuturlar.
Bir mezhebe göre bir farzı yerine getirenin, diğer mezheplere
göre haram işlediği birçok husus ortaya çıkar ve sen Hanefi isen bu doğru, Şafi
isen şu, Hanbeliysen öbürü doğru derler ve Allah'ın indirdiği din bir iken bir
sürü din oluştururlar. (14. Bölümdeki
Mezhepler kısmını okuyun.)
Şiiler'in mezhep imamlarını
yüceltmelerini çok iyi algılayan göz ne yazık ki kendisi de aynen bir imam
bulup ona tabi olmuştur, ama aynı göz onu farkeder, kendini farketmez.
Ona sapık der, kendisine ise yegane kurtulacak olan fırka,
mezhep diye bakar. Evet belli kişilere tabi oluyorsanız, nedir sizin farkınız?
Çoğunuza göre kendi tabi olduğunuz kişi en üstün kişi, diğerleri
ise sapıktır. Peki hangi kritere ve neye göre?
Kriteri Kuran alsaydınız, zaten Kuran dışında dini otorite, dini
hüküm koyucu aramamanız gerekirdi.

D.
DİNCİ VE DİNSİZ YOBAZLIK

Değişim kaçınılmazdır, ama yeni oluşan şartlara cevap vermek Allah'ın kitabının mucizesidir. Bu mucizevi durum İslam'ın reforma ihtiyaç hissetmemesini sağlar.

Dinci yobaz sıkı sıkıya uydurmalarına sarılırken, diğeri işte
dininiz budur diyerek prim yapmaya, içinden çıkılmaz sistemi gösterip,
insanları dinden kaçırmaya çalışır.
Dinci yobaz da kendi dışındakileri cehennemlik ilan ederek
uydurmalarına daha çok sarılır.

Din
düşmanı yobaz, dine saldıracak materyalleri elinden alındığı için bozulacaktır.
Dinci yobaz ise geleneğe dönüştürülmüş yapısı elinden alındığı için kızacak ve
aforozlama, cehennemlik ilan etme mekanizmalarına sarılacaktır.
Gelenekçi din adına bu aforozları
yapanların üniversitede kürsüsü olan profesörler; tarikatların, hiziplerin
başları olması; geleneksel yapının sözde aydın yazarları olması bizi
şaşırtmamalıdır.

Hz.
İsa'yı öldürmeye kalkanların Yahudi din adamlarının önde gelenleri olduğu şeklindeki
tarihsel dersi hatırlamamız, Kuran'ın İslamı'na karşı savaşanların din adamı
vasfıyla ortaya çıkışlarına şaşırmamızı engelleyecektir.

Fakat aynı göz ne yazık ki kendi istismarcısının insanları cehennemlik
ilan etmesinde, Kuran'a ilave yeni din oluşturmasında aynı hassasiyeti
göstermez.
Evet Hıristiyan papazlar nasıl dini
kendilerinin tekeline almak için insanlara zulmettilerse, aynı zulüm bizim
dinimizde de olmuştur.
Falanca papazın kerametleri, üstünlükleri,
o yüzden dinlenmeleri gerektiğinin hikayeleri nasıl Hıristiyanlıkta
anlatılmışsa; bizde de falanca şeyhlerin, imamların, evliyaların kerametleri,
üstünlükleri, rüyalarında Allah'ı bile gördükleri, bu yüzden onlara uyulması
gerektiği anlatılmıştır.




E.
AH DİYANET, VAH DİYANET

Ne yazıktır ki sorulara Kuran'a dayanarak
değil; Sunni fıkhına, mezheplerin İslamına dayanarak cevap veren Diyanet'e göre
hurafe deyince akla türbelere bez bağlamak, türbelerde mum yakmak gibi şeyler
geliyor.
Kendisi gırtlağa kadar hurafelere
boğulmuş kaynaklara gönderme
yapan Diyanet'in, hurafe deyince sırf bu tarz şeyleri anlaması ne acı!

İmam hatip liselerinde
yetişen Sunni-Hanefi din görevlileriyle bu mezhepsel anlayışın devamı
sağlanmakta ve Hanefi imamlarla en ücra köylere kadar Kuran'ın dini yerine;
ilmihal kitaplarından, mezheplerden öğrenilen din yayılmaktadır.


Irkçı
ayrılıktan daha tehlikeli bir fitneyi bağrında taşıyan bu ayrılığın kanaatimize
göre tek ilacı herkesin mezheplerini bırakıp, yalnız Kuran'ın etrafında
toplanması, Kuran'ın helalini helal, haramını haram bilip, diğer her türlü
otoriteyi reddetmesidir.
Yoksa ne Hanefi Alevi olur, ne de Alevi
Hanefi. Hele geleneksel İslam'ın yanlış izahlarından dolayı geçmişte yapılan
katliamlar düşünülürse, bu tamamen imkansızdır.

F.
SÜNNİ MEZHEPLERE GÖRE
ÖLDÜRÜLMESİ GEREKENLER

Örneğin kadınlarla ilgili konularda:
Erkeğin tüm vücudu cerahat olsa kadının bu cerahatı yalayarak temizlese de erkeğin
hakkını ödeyemeyeceğini, kadının tek başına 90 km'den fazla seyahatinin haram
olduğunu, kadının boşanma hakkının olmadığını, kadınla erkeğin el sıkışmasının
haram olduğunu, kadının sesinin bile erkekler tarafından duyulamayacağını,
kadının kalktığı yere sıcaklığı geçmeden oturulamayacağını da Diyanet İşleri
açıklamak zorundadır. (21. ve 22.
bölümde kadınlar hakkındaki uydurmaları okuyacaksınız.)
Yine Sunni mezheplere göre İslam dinini değiştiren öldürülür.
"Mürtedin katli vaciptir." ifadesi ile belirtilen bu hüküm her
Müslüman ailede doğup, sonradan kafir olan için geçerlidir. Yani Türkiye'deki
herhangi bir kişi dinsiz olursa Sunni mezheplere göre öldürülür.
Hanefi mezhebine göre namaz zorla kıldırılır,
oruç zorla tutturulur. Namaz kılmayan dövülür ve kılmaya başlayana kadar
hapsedilir. (Diğer 3 Sunni mezhepte öldürülür.)
Ayrıca Sunni mezheplere göre kişinin kafir olması çok kolaydır.
Örneğin "Kadın ile erkek el sıkışamaz.", "Kadın tek başına 90 km
den uzağa gidemez.", "Kadın erkeğin cerahat kaplı vücudunu yalayarak
temizlese de erkeğin hakkını ödeyemez." gibi hükümlerin veya bunlarla
ilgili hadislerin herhangi birinin saçma olduğunu söyleyen de Sunni mezheplere
göre kafir olur.
Eğer bir Müslüman, bir alimi beğenmeyip ona alimcik derse
kendini Müslüman sansa da Ehli Sünnet din bilginlerine göre kafirdir
(Bakınız Ahmed Ziyaed-din Gümüşhanevi, Ehli Sünnet İtikadı).Bu kişi "Ben Müslümanım" diyorsa da Hanefi mezhebine
göre kafirdir ve öldürülmesi gerekir. (Çünkü Müslüman
aileden doğup sonradan kafir olduğu için mürteddir.)

Siz eğer Sunni-Hanefi mezhebini savunuyorsanız, Hizbullah gibi
terör örgütlerine nasıl kızarsınız?
Bu
örgütler kendi terörlerini meşrulaştıracak birçok izahı Hanefi mezhebinden,
diğer Sunni veya Şii kaynaklardan, hadis kitaplarından bulacaklardır.
Sunni-Hanefi mezhebinde kişinin ne kadar kolay kafir ilan edilebildiğini ve
sonra öldürülmesine karar verilebildiğini şu olaydan anlayabiliriz:
G.
KABAK SEVMİYORUM DİYENİN
KELLESİ GİDER

Ey Diyanet İşleri'nde çalışanlar! Siz
eğer bir kurucusunun "Kabak sevmem." diyen kişinin öldürülmesini
dinen gerekli gördüğü bir mezhebi doğru buluyorsanız, Hizbullah gibi terör
örgütlerini neden hatalı buluyorsunuz?
Eğer ki dini anlamada yönteminiz Hanefi
mezhebinin çıkarımlarını savunmaksa o zaman tüm bu izahları savunmak
zorundasınız.

Sizin
yönteminiz ne?
Örneğin Kurban bayramında "Hanefi
mezhebine göre kurban kesmek vaciptir." diyorsunuz. Bu izahınızla Hanefi
mezhebine göre bir hususu açıklamayı dinle özdeşleştiriyorsunuz. O zaman Hanefi
mezhebine göre insanları dövmenin, hapsetmenin, kesmenin de ne zaman vacip
olduğunu açıklayın.
Sizin yönteminiz ne? Yöntemsiz din anlaşılır mı?

Biz uyarıyoruz. Eğer ülkemizde Sunniliğe ve
Hanefiliğe göre dinin anlaşılmaya çalışılması durdurulmazsa, ülkemiz sürekli
din adına ortaya çıkan terör ile uğraşmak zorunda kalır.
Hanefilik ve Sunniliğin ne olduğu açıkça ortaya
konmalıdır ve başta Diyanet İşleri Kurumu bu mezhebin hegemonyasından
kurtarılmalıdır.
H.
OSMANLI'DAN MİRAS KALAN
MEZHEPÇİ ZİHNİYET

Ne yazık ki ülkemiz Osmanlı döneminden beri mezhepçi İslamcı
görüşle yönetildi. Osmanlı padişahları Sunniliğin halifesiydiler ve Sunniliğin
dört mezhebinden biri olan Hanefi mezhebindendiler. Bu tarihsel süreçte dinimiz
bu topraklarda Hanefi mezhebi ile eşitlendi. Bugün din adına ortaya konan
kadına bakış açısından, ibadetlere kadar her husus bu mezhebin izahlarının
etkisi altındadır. (Mezheplerin
kökleri de Emevi, Abbasi dönemlerine kadar gider. 13. Bölümü okuyunuz.)





İ.
KURTULUŞ FORMÜLÜ





"UYDURULAN DİN, KUR'AN'DAKİ DİN. III. BÖLÜM - REFORM DEĞİL KURAN'A DÖNÜŞ" KİTABINDAN ALINTIDIR.
Selam...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder