İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

6 Kasım 2016 Pazar

İNANÇ, TUTUM VE DAVRANIŞA GÖRE HIYANET, İSYAN VE GAZAP

(1) Hıyanet, (Allah'ın Sınırlarını Aşmak)

Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılınmıştır. Onlar sizin için giysidir, siz de onlar için giysisiniz. Allah sizin öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi kabul edip sizi affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar Allah'ın yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte böyle açıklar ki korunabilsinler. 2. sure (BAKARA) 187. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma! 4. sure (NİSA) 105. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Öz benliklerine hainlik edenler için didinip durma. Çünkü Allah, sürekli hainlik eden günahkârı sevmez. 4. sure (NİSA) 107. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Ey inananlar! Allah'a ve resule hıyanet etmeyin! Bilip durduğunuz halde, öz emanetlerinize hıyanet mi ediyorsunuz? 8. sure (ENFÂL) 27. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez. 8. sure (ENFÂL) 58. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Sana hıyanet etmek isterlerse kesin olan şu ki, daha önce Allah'a hıyanet ettiler de Allah, aleyhlerine bir imkân yarattı. Allah her şeyi bilen, her hikmete sahip olandır. 8. sure (ENFÂL) 71. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever. 5. sure (MÂİDE) 13. ayet (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60)

Sana hıyanet etmek isterlerse kesin olan şu ki, daha önce Allah'a hıyanet ettiler de Allah, aleyhlerine bir imkân yarattı. Allah her şeyi bilen, her hikmete sahip olandır. 8. sure (ENFÂL) 71. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

"Her yol üstünde oturup da tehdit savurarak Allah yolundan O'na inananları çevirmeyin. Yolun çarpığını isteyip durmayın. Hatırlayın ki, siz az idiniz, O sizi çoğalttı. Bir bakın, nasılmış bozguncuların sonu! 7. sure (A'RAF) 86. ayet (Resmi: 7/İniş:39/ Alfabetik:9)

İman edip hayra ve barışa yönelik eylemler sergileyenlere gelince, biz onları elbette ki barışseverler arasına koyacağız. 29. sure (ANKEBÛT) 9. ayet (Resmi: 29/İniş:85/ Alfabetik:8)



(2) İsyan


(a) Genel anlamda ve Allah'a isyan / başkaldırı

Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın / bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür. 4. sure (NİSA) 34. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Küfürleri yüzünden, Meryem aleyhinde büyük bir yalan söylemeleri yüzünden... 4. sure (NİSA) 156. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

"Ey toplumum! Allah'ın sizin için yazdığı kutsal toprağa girin, arkanıza dönmeyin; yoksa hüsrana uğramışlar durumuna düşersiniz." 5. sure (MÂİDE) 21. ayet (Resmi: 5/İniş:110/ Alfabetik:60)

 İsrailoğullarının küfre sapanları, Meryem'in oğlu İsa'nın ve Dâvud'un diliyle lanetlendiler. Bu böyledir; çünkü onlar sınır tanımazlık, haksızlık, düşmanlık ediyorlardı. 5. sure (MÂİDE) 78. ayet (Resmi: 5/İniş:110/ Alfabetik:60)

Söylemediklerine ilişkin Allah'a yemin ediyorlar. Yemin olsun ki, o küfür sözünü söylediler. İslam'a girmeleri ardından küfre saptılar. Başaramadıkları bir şeyi tasarladılar. Oysaki intikam almaları için, Allah'ın ve resulünün, Allah'ın lütfuyla kendilerini zengin etmiş olmasından başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı. 9. sure (TEVBE) 74. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104)

"Şimdi mi? Daha önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun." 10. sure (YÛNUS) 91. ayet (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)

Kendilerinin bile çirkin bulacağı şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. Dilleri de yalan düzüp donatıyor: En ileri güzellik onlarınmış! Kuşkusuz olan şu: Onlar için ateş vardır. Ve ona en önden gideceklerdir. 16. sure (NAHL) 62. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)

"Oğlan çocuğa gelince: Onun anası babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk." 18. sure (KEHF) 80. ayet (Resmi: 18/İniş:69/ Alfabetik:54)

Sonra kura çekti de kaybedenlerden oldu. 37. sure (SÂFFÂT) 141. ayet (Resmi: 37/İniş:56/ Alfabetik:90)

"Onlar tartışırlarken, o yüce konsey hakkında benim hiçbir bilgim yoktu." 38. sure (SÂD) 69. ayet (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)

Allah dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi? Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?" 38. sure (SÂD) 75. ayet (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)

Bilin ki, Allah'ın resulü içinizdedir. Eğer o çoğu işte size uysaydı, gerçekten zorlukla karşılaşır, sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir. Ve size küfrü, öz söz bozukluğunu, isyanı çirkin göstermiştir. Rüşte ermiş olanlar işte bunlardır; 49. sure (HUCURÂT) 7. ayet (Resmi: 49/İniş:105 /Alfabetik:37)

Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı. 51. sure (ZÂRİYÂT) 44. ayet (Resmi: 51/İniş:67/Alfabetik:111)

Nice kentler vardı ki, azgınlık edip Rabbinin ve onun resullerinin emrinden çıktılar da biz onları çok zorlu bir hesaba çektik ve onlara, görülmemiş bir azapla azap ettik. 65. sure (TALÂK) 8. ayet (Resmi: 65/İniş:100/Alfabetik:98)

Ama o yalanladı, isyan etti. 79. sure (NÂZİÂT) 21. ayet (Resmi: 79/İniş:81/Alfabetik:78)

(b) Ana-Babaya isyan edenin durumu, Allah'a isyan ederek Âdem'e secde etmeyen İblisin durumu gibidir

O vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu. 2. sure (BAKARA) 34. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

Ana-babasına iyilik eden biriydi; zorba, isyancı biri değil. 19. sure (MERYEM) 14. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)

"Anneme iyilik etmemi önerdi. Beni zorba bir eşkıya yapmadı." 19. sure (MERYEM) 32. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)

(3)  Gazap


Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna... 1. sure (FÂTİHA) 7. ayet (Resmi: 1/İniş:5/Alfabetik:23)

Siz şöyle demiştiniz: "Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız, bizim için Rabb'ine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin." Mûsa şöyle demişti: "Siz daha aşağı bir nimeti daha üstün bir nimete mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin olacaktır." Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah'tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah'ın ayetlerini inkâr ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı. 2. sure (BAKARA) 61. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

Allah'ın, kullarından dilediğine lütfunun eseri olarak indirdiğini zalimce kıskanarak, Allah'ın vahyettiğini inkar etmeleri uğruna öz benliklerini sattıkları şey ne çirkindir! Bu yüzdendir ki gazap üzerine gazaba çarpıldılar. Gerçeği örtenler için rezil edici bir azap vardır. 2. sure (BAKARA) 90. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 112. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

Allah'ın hoşnutluğunu izleyen kişi, Allah'ın gazabına uğrayan ve barınağı cehennem olan kişiyle aynı mıdır? Ne kötü varış yeridir o! 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 162. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar." 5. sure (MÂİDE) 60. ayet (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60)

Hud dedi: "Rabbinizden bir azap ve gazap indi ya! Haklarında Allah'ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz birtakım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? Bekleyin bakalım, sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim." 7. sure (A'RAF) 71. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)

Buzağıyı ilah edinenler var ya, yakında onlara Rablerinden bir öfke ve dünya hayatında bir zillet ulaşacaktır. İftiracıları böyle cezalandırırız biz. 7. sure (A'RAF) 152. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)

Her kim böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmaya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah'tan bir gazaba çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o! 8. sure (ENFÂL) 16. ayet (Resmi: 8/İniş:93/Alfabetik:22)

Her kim imanından sonra Allah'a küfür eder, kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan hariç olmak üzere, inkâra göğüs açarsa, böylelerinin üzerine Allah'tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da öngörülmüştür. 16. sure (NAHL) 106. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)

Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin! Bu konuda azgınlık etmeyin! Yoksa öfkem üzerinize çöker. Ve kimin üstüne öfkem inerse o uçuruma gider. 20. sure (TÂHÂ) 81. ayet (Resmi: 20/İniş:45/Alfabetik:96)

Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?" 20. sure (TÂHÂ) 86. ayet (Resmi: 20/İniş:45/Alfabetik:96)

Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir. 24. sure (NÛR) 9. ayet (Resmi: 24/İniş:102/Alfabetik:84)

Kabul edilişinin ardından Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında geçersizdir. Bunların üzerlerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap vardır. 42. sure (ŞÛRÂ) 16. ayet (Resmi: 42/İniş:62/Alfabetik:95)


RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 



5 Kasım 2016 Cumartesi

İNANÇ, TUTUM VE DAVRANIŞA GÖRE BEKLEMEK VE HAYAL


(1) Beklemek
 
(a) Genel anlamda bir şey için beklemek

Onlar, Allah'ın ve meleklerin buluttan gölgeler içinde kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Bütün iş ve oluşlar sonunda Allah'a döndürülür. 2. sure (BAKARA) 210. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlarından biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir. 4. sure (NİSA) 25. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi? Rabbinin bazı mucizeleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır sahibi olamamış kişiye imanı hiçbir yarar sağlamayacaktır. De ki: "Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz." 6. sure (EN'ÂM) 158. ayet (Resmi: 6/İniş:55/Alfabetik:20)

Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu. 7. sure (A'RAF) 53. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)

Hud dedi: "Rabbinizden bir azap ve gazap indi ya! Haklarında Allah'ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz birtakım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? Bekleyin bakalım, sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim." 7. sure (A'RAF) 71. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)

(b) İnanmayanların / inkârcıların Hakk ı/ Gerçeği görmeyerek, hakikatin gerçekleştirilmesini / uyarı ve azabın / cezanın kendilerine gelmesini beklemeleri

Şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Gayb, Allah'ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim." 10. sure (YÛNUS) 20. ayet (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)

Onlar, sırf kendilerinden önce gelip geçenlerin günleri gibisini bekliyorlar. De ki: "Bekleyin! Sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim." 10. sure (YÛNUS) 102. ayet (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)

"Ey toplumum! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz rezil edici bir azabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum." 11. sure (HÛD) 93. ayet (Resmi: 11/İniş:52/ Alfabetik:38)

"Bekleyin, biz de bekliyoruz!" 11. sure (HÛD) 122. ayet (Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)

Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı. 16. sure (NAHL) 33. ayet (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)

De ki: "Herkes bekleyip gözetlemede; hadi siz de bekleyip gözetleyin! Yakında bileceksiniz dosdoğru yolu izleyenler kimlermiş, hidayete eren kimmiş!" 20. sure (TÂHÂ) 135. ayet (Resmi: 20/İniş:45/Alfabetik:96)

Artık onlardan yüz çevir ve bekle! Zaten onlar da bekliyorlar. 32. sure (SECDE) 30. ayet (Resmi: 32/İniş:75/Alfabetik:92)

Hiç farkında olmadıkları bir sırada o saatin birdenbire kendilerine gelmesinden başka neyi bekliyorlar? 43. sure (ZUHRUF) 66. ayet (Resmi: 43/İniş:63/Alfabetik:113)

Artık, beklemeye geç! Çünkü onlar da beklemekteler. 44. sure (DUHÂN) 59. ayet (Resmi: 44/İniş:64/ Alfabetik:19)
Kıyametin ansızın tepelerine inmesinden başka neyi bekliyorlar? Onun belirtileri zaten gelmiştir. O onlara gelip çatınca, ibret almaları neye yarar?! 47. sure (MUHAMMED) 18. ayet (Resmi: 47/İniş:99/Alfabetik: 64)

De ki: "Bekleyin! Doğrusu sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim." 52. sure (TÛR) 31. ayet (Resmi: 52/İniş:76/Alfabetik:106)

(2) Hayal (Aldanma)

Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 185. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

Şeytan, onlara söz verir, ümit verip hayal kurdurur, hurafeye/anlamını bilmeden okumaya iter. Ama o, onlara bir aldanıştan başka hiçbir şey vaat etmez. 4. sure (NİSA) 120. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)

Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için âhiret yurdu elbette ki daha iyidir. Hâlâ aklınızı işletemeyecek misiniz? 6. sure (EN'ÂM) 32. ayet (Resmi: 6/İniş:55/ Alfabetik:20)  
          
"Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun." Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?! 17. sure (İSRÂ) 64. ayet (Resmi: 17/İniş:50/Alfabetik:46)

Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah'ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın! 31. sure (LOKMAN) 33. ayet (Resmi: 31/İniş:57/Alfabetik:59)

Münafıklarla, kalplerinde maraz olanlar şöyle diyorlardı: "Allah ve resulü bize, bir aldanışdan başka bir şey vaat etmemiş." 33. sure (AHZÂB) 12. ayet (Resmi: 33/İniş:97 /Alfabetik:4)

Ey insanlar, Allah'ın vaadi haktır! O halde iğreti dünya hayatı sizi sakın aldatmasın! O yaman aldatıcı, o çok gururlu, sizi sakın Allah ile aldatmasın. 35. sure (FATIR) 5. ayet (Resmi: 35/İniş:43/Alfabetik:24)

De ki: "Allah'ın berisinden yakardığınız şu ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana topraktan neyi yarattı onlar!" Yoksa göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa onlara bir kitap verdik de kendileri o kitaptan bir kanıt üzerinde midirler? Hayır, zalimler birbirlerine aldanıştan / aldatıştan başka hiçbir şey vaat etmezler. 35. sure (FATIR) 40. ayet (Resmi: 35/İniş:43/Alfabetik:24)

"Ey toplumum, şu iğreti dünya hayatı, geçici bir nimetlenmeden ibarettir. Âhiretse sürekli durulacak yurdun ta kendisidir." 40. sure (MÜ'MİN) 39. ayet (Resmi: 40/İniş:60/ Alfabetik:69)

Onlara seslenirler: "Biz sizinle değil miydik?" Derler ki: "Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular / hurafeler / anlamını bilmeden okuyuşlar sizi aldattı; nihayet Allah'ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı." 57. sure (HADÎD) 14. ayet (Resmi: 57/İniş:112/Alfabetik:33)

Bilin ki, şu iğreti dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden, bir süsten, aranızda bir övünmeden, mallarda ve evlatlarda çoğalma yarışından başka şey değildir. Bir yağmur misali ki, çıkardığı bitkiler çiftçilerin hoşuna gider. Ama biraz sonra o ot kurur, sapsarı kesildiğini görürsün. Nihayet bir ot ufantısı haline gelir. Âhirette şiddetli bir azap var, Allah'tan bir af ve hoşnutluk da var. Dünya hayatı bir aldanış/gurur aracından başka şey değildir. 57. sure (HADÎD) 20. ayet (Resmi: 57/İniş:112/ Alfabetik:33)


RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 



4 Kasım 2016 Cuma

İHTİYAÇLARIMIZA VE ORTAK PAYDAMIZA DÂİR

   

SADIK KEMAL TURAL
24-31 Ekim 2016

Bir varlığın / bütünlüğün devamlılığını veya işlevini sürdürmesi için gerekli olan desteklerin, eklemelerin, bazen de çıkarmaların, eksiltmelerin, değiştirmelerin her birine ve / veya tamamına i h t i y a ç denir. Her varlık, başka varlıklara muhtaçtır, ilgili, ilişkili, bağlı veya bağımlıdır. Her varlık için, muhtaç olmak, destek, yardım beklemek, istemek mutlak bir gerçekliktir. Diğer yandan her varlık, bütünlüğünün bir kısmında yahut tamamında oluşan değişmeler yüzünden, d u r u m u bozulmaktan, işlevini, işleyişini kaybetmekten, yok olmaktan kurtulamaz. Kâinattaki bütün varlıklar, önce yetersizlikleri, en sonunda ölüm’ü yaşamaya mahkûmdur. Yarattıklarına sınırlı birer ömür belirlemiş bulunan,* Samed olan (ihtiyacı bulunmayan) ALLAH ise, hiçbir yaratılmışa muhtaç değil.

İnsan, bir arada yaşama ihtiyacı duyan, bundan dolayı da, aile başta olmak üzere çeşitli büyüklükteki, toplaşmalar, topluluklar oluşturan bir canlı. İnsanlar, benzeşmeyi, birlikte olmayı tercih etme ölçütüne bağlı olarak, d i ğ e r i n i yabancı / ecnebi saymaya dayalı, bütünlükler oluşturmuşlardır. İnsanlık, diğer / başka saydığı ile kendileri arasındaki farklılıklarla temellenmiş ayrışmalarla, sosyal, kültürel, siyasal birlikler, bütünlükler gerçekleştirmiştir.

Toplumlar, birlik oluşturmayı ve bütünleşmeyi devamlılığa dönüştürmek, iç ve dış düşmanlarına karşı, varlığını korumak üzere, bunları sağlayıcı kurumlara ihtiyaç duymuştur. Topluluklar, başkalarının aşağılama ve sömürmelerinden korunma ihtiyacıyla, devlet başta olmak üzere, birçok örgütlenmeler gerçekleştirmiştir.

Devlet, insanlara ait örgütlenmelerin en üstündeki yapılanmadır. Devlet, üyesi / vatandaşı olmayı kabul edenler (rızâ)in, benzeşmesini, bütünleşmesini, birliğini ve vatanın parçalanmazlığını sağlayıcı kurumlar toplamıdır. Devlet, yasama, yürütme ve yargı ile eğitim ile ticaretin nasıl biçimlendirileceği, hangi değer ve davranışların vazgeçilmez ihtiyaç sayılacağı, yönetimin denetime açık olması gibi açılardan farklı adlar alır: En eski devlet yapılanması, en üst yönetimin / iradenin, bir kişiye ve ailesine bağlı bulunmasının, halkın da, vatanın da, o kişi ve ailesinin malı sayılmasının esas olduğu monarşi / mutlakıyet (firavun, kral, şah, padişah, imparator) türünden olanıdır. Yasama, yürütme, hukuk ve eğitim ile ticaretin oluşup biçimlenmesinde vatandaşların oluşumlara katılım ve denetleme yetki ve işlevlerine göre biçimlenen devlet ve rejimler, son 150-200 yılın kazançlarıdır.

Tarih, toplulukların ve toplumların Allah, ahlâk, devlet, bağımsızlık, adalet, emek, uzmanlık, bilim, bilgelik ve sanat kavramlarını nasıl tanımlayıp hangi ölçüde değerli saydığını; hangi sosyal ve kültürel kurumlaştırmaları, hangi ürün ve teknolojileri hayata geçirdiklerini; hangi tür dış ve iç düşmanlarla savaştıklarını; varlıklarını sürdürme mücadelelerinde neleri mutlak ihtiyaç saydıklarını anlatıyor.
İnsan, zekâ adlı bir servetle doğuyor; bu servetin, duygu, akıl, hayal, hafıza, öğrenme, iman, ilham, sezgi, zevk ve ümit adlı bileşenleri bulunuyor. Bu bileşenlerin yardımıyla insan, bilgi edinme, edindiği bilgileri öncelikle beslenme, barınma, korunma için kullanabilme; bir arada yaşatıcı kurallar koyup bunlara uyma; kavram, terim, yöntem bulup kullanma; âlet yapabilme, teknolojiyi geliştirme; sevdikleri ve sevenleri ile mutlu olma; iyi veya faydalı yahut güzel kavramlarından birini esas alarak, farklı malzemeler aracılığıyla farklı bütünlükler elde etme; kurumlar oluşturup işletme gibi göstergeleri bulunan gerçekliklere imza atıyor.

İnsan zekâsının, bileşenleri aracılığıyla hangi toplumlarda, hangi ihtiyaçların nasıl karşılanıp, ne ölçüde bilinebilir gerçeğe dönüştürüldüğünün muteber bilgilerle kronolojik olarak nakledilmesi, tarih dediğimiz bilgi alanını meydana getirir.

Her toplumun, kökenine sahip çıkması da, milletleşme ve / veya devletleşme süreçleri de, bağımsızlığını koruma bilinci ve buna bağlı kurumlaştırma süreçleri de, büyük ölçüde kendine özgüdür. Vatan, devlet, bağımsızlık ile dil ve ortak tarih kavramlarının halktaki yansımaları ne ölçüde güçlü ise, bütünleşme de, o oranda güçlü olacaktır.‘Vatan’ sayılan topraklardaki insanların, bir ortak payda etrafında benzeştirilerek bütünleştirilmesi, mahallî kimliklerin ve mahallî liderlerin engellemeleri ile komşu devletlerin tuzakları yüzünden zaman zaman zorlaşır. Devletleşme ve bütünleşme çalışması yapılan ülkelerde, inanç ve / veya toprak ağalarının bu bütünleşmeyi tökezletmek için her türlü olumsuzluğu yaptıkları görülmüştür. Ortak paydayı oluşturan değer, inanış ve davranışların, her vatandaşta benzeşme / bütünleşme sonucunu vermesi için, aydınların, paydaş / bölen kavramlarını matematik ifade dışında anlamaları ve algılamaları gereklidir. Ortak payda, çeşitli farkların üstündeki, derinlerindeki aynılık, benzeşirliktir.

Fark kelimesi, diğerinden ve / veya benzerlerinden bazı açılardan yahut bütünüyle ayrı özellikleri bulundurma / taşıma anlamına geliyor. Bu farklar insanın beş duyusunun yardımı ile algılayabileceği oranda olabileceği gibi, uzmanların veya özel teknolojili aygıtların belirleyebileceği ölçülerde de olabilir.

Her insanın toplum içindeki konumu da, akrabalar da birbirine göre, fark kelimesine bağlı ayrılıklar, aykırılıklar taşır. Aynı ailenin üyeleri arasında, aynı sülaleden olanlar arasında da, aynı köy, kasaba veya şehirdeki, aynı bölgedeki ve aynı vatandaki insanlar arasında da farklılıklar bulunması kaçınılmazdır. İnsanlar arasında, en az yüz açıdan farklılık tespit edilebilir; ilk akla gelenleri sıralayalım: Ad, doğum yeri, yılı; yaş; cinsiyet; mizaç; cild, saç ve göz rengi; boy, kilo; geçirilmiş bedeni ve ruhi hastalıklar, tedavi amaçlı müdahaleler; anne ve babanın eğitim / öğrenim durumu; evdeki çocuk sayısı ve kişinin kaçıncı çocuk olduğu; ailenin düzenli gelirleri; inanç, din, mezhep kavramlarına bağlı kabuller ve ritüeller; eğitim ve öğrenim görülen okullar; ilk yirmi yılın geçtiği ortamlar; kazanılan diploma ve meslek… Bu kanaat ve görüntü farklarının üzerinde ise, matematiğin terimleri olan en büyük ortak bölen ve en büyük ortak payda kavramları ile anlayabileceğimiz, mensupluk duygusu / bilinci ve benzeşirlik / ortak kimlik bulunmaktadır.

Türk genel adı altında toplanabilen halklar, devletleşme, bağımsızlık oluşturma ile savunma, yasama, yürütme, adalet ve ticaret ile bilim ve sanat alanlarında kendi zekâlarının ürünü olan yapılar oluşturdukları gibi, komşularından da etkilenmişlerdir. Gerek tarihin tanıklığına, gerek çağdaş-laik hukuk normlarının yansıdığı resmi belgelerdeki tanımlarına dayanılsın, Türk ve Türklük sosyo-psikolojik bir gerçekliğin adıdır.

Şu, beş –artırılabilir- en büyük ortak bölen ise, yalnızca yetmiş milyonluk Türkiye’nin değil, 240 milyon Türk kökenli halkların bilinçaltındaki servettir: 1. Allahtan ve atalardan utanma; 2. vatanın kutsallığı; 3. bağımsız devletin kutsallığı; 4.eşit ve hızlı olabildiği ölçüde kutsallığı artan adalet; 5. emek’in kutsallığı… Bunlar, toplumu güç ve kader birliğine taşıyan birer benzeştirici, ortak kimlik oluşturucu, bunlar ortak paydanın DNA taşıyan hücreleridir. Mahallî kimlikçi, mezhep, tarikat, cemaat, mafya mensubu, sığ, öfkeli, ayrıştırıcı, yasa tanımaz kişi ve odaklar, bu beş en büyük ortak böleni ve eğitim ile ticareti kirlettiklerinde, onlar -adaletten ayrılmadan- en sert uygulamalarla etkisizleştirilmelidir. Öncelikle vatan.

Vatan, her insanın paydaşı olduğu en büyük ortak bölendir. Bağımsız devlete sahip bir toplumun gayrisafi millî hâsılasının büyüklüğü, vatanını ve bağımsızlığını koruması ile benzeşerek bütünleşmesi bakımından çok önemlidir. Bir toplumun “vatan” adını verdiği toprak parçasındaki yer altı ve yer üstünden kazanılan birikim ile bilgi ve teknoloji üretiminin toplamı, gayrisafî millî hâsılayı oluşturur. Gayrisafi millî hâsıla, bir toplumun belirli bir zaman aralığında (altı ay, bir yıl veya beş yıl) üretebildiği, bilgi, teknoloji, mal, hizmetlerin -aşınmaları dikkate alıp- ülkenin parası ve piyasa fiyatları üzerinden hesaplanmasıdır.** Gayrisafi millî hâsılanın üretici tarafı, elde ettiğinin, gelir sayılanların çektiği zahmet ve beklentilerinin altında olduğunu düşünürse, yaptığı iş ve işlemlerden vaz geçer. Üretici emeğinin / çabasının karşılığını alamadığında, beklentisini bulamadığında, bunu sömürülme sayarak, yaptığı işten vazgeçerse, millî pazarda açıklar meydana gelir.


Millî üreticiler ile pazarlamacılar arasında, millî duyarlılığa bağlı bir uyumlanma ve uzlaşma oluşturulabilir ise, iki tehlikeli sömürgen grubun etkisi azaltılmış olur: İçerideki inanç ve/veya toprak yahut sermaye feodalitesinin temsilcilerinin; dışarıdaki kapitalist devlet ve toplumların sömürgeci zihniyetli oyun kurucuların çeşitli örtülü faaliyetleri. İçerideki sermaye feodalleri de hastalıklı pazar ekonomilerinin kanını emen küresel kapitalizm de emeğin kutsallığına emekçinin saygıyı ve karşılığını almayı hak ettiğine inanmazlar. Onların egosantrizminin kendilerine göre binlerce gerekçesi vardır.

Kendisini 240 milyonluk Türk kültür dairesinin ayrılmaz bir parçası sayan kişi ve topluluklar, öncelikle Türkiye’de, sonra da Türk kökenli halkların dünyasında, şu anlayışı yaygınlaştırmak zorundadır: Türk damgalı üretim ve ticaret ahlâkını övünülür kimliğe dönüştürmek; her türlü mal ve hizmetlerde Türk sermayesine dayalı adlar ve markalar oluşturmak… Bu konularda, ticaret ve sanayi odaları ile üniversiteler elele vermelidir.  

Dünyanın son 250 yıllık tarihi içinde, vatan, bağımsız devlet ve emek kavramlarına âdeta düşmanlık eden, bunların gündemde olmasını istemeyen gruplar bellidir: İnanç ve / veya toprak feodalitesi; uluslararası zeminde hastalıklı ekonomilerin bütünleşmesi sıkıntıya girmiş toplumların zayıf halkalarını yakalayıp sömürmekten çekinmeyen küresel sermayenin kurumlaşmış temsilcileri…


Her iki sömürgen grup da, muhatap saydıkları devletten ve toplumdan, örtülü veya açıkça şu üç şeyi istiyor / bekliyor:

1-                 Bulunmayan / yetersiz olan bilgi ve teknoloji ile uzmanlık ihtiyacınızı, kayıtsız şartsız bizim sunduğumuz bilgi ve teknolojilerle karşılayacaksınız.
2-                 Eğitim, öğretim ve bilgiye erişim süreçlerinde, bizim oluşturacağımız değiştirme ve dönüştürmelere, kayıtsız şartsız boyun eğeceksiniz; size lazım olan demokratik eğitimin ve demokrasinin sınırlarını biz çizeceğiz.
3-                 Üretim ve tüketim ögelerini de, millî pazar saydığınız alandaki her türlü emek, pazarlama ve fiyat hareketliliğinin biçimlenmesini bize bırakacaksınız…

250 yıllık insanlık tarihinde, toplumları, devletleri dertten derde sokan; soğuk ve sıcak savaşların belâlarıyla boğuşturan bu üç paragraftır. Siyasî, askerî, iktisadî ve diplomatik oyunların, anlaşmaların hedefi ve sonucu, bu üç sömürgeleştirici beklentilerin sahipleri ile muhatapları arasındaki genellikle örtülü, bazen açıkça yaşanan kavgalardır.

Mal-mülk sahipliğiyle veya mafya türünden kanun ve hukuk tanımazlıkla yahut inanç ve ibadetle ilişkili sömürgenler, dış sömürü odakları ile yakınlaşmaya yatkındırlar. İçerideki sömürgen kişi ve odaklar, devlet ve millet düşmanlarıyla işbirliği yapmışlardır, yaparlar. Millî benlik ve kimlik konusunda bilinçsiz olan kişi ve odaklar, adaletsizlik, yolsuzluk, haset, iftira, bozgunculuk gibi ahlâksızlıkları, kendileri için mubah sayarlar.

İmanını, aklını, zevkini ve emeğini sömürtmemeye kararlı, uzmanlığa, bilginliğe ve bilgeliğe aday olan bir genç kuşak yetiştirmek, en önde gelen hedef olmalıdır. Benliğini ve kimliğini oluşturan değer ve davranışları şahsiyetinin belirgin ögeleri haline getirmenin ön şartı ise, imanının, aklının, zevkinin ve emeğinin sömürülmesine karşı çıkmaktır.

Büyük Nutuk bir “durum tespiti” ile başlar. Türkiye Cumhuriyeti ise, o köhne ve çok parçalı yapıyı bütünleştirmenin adı. 1923’ten itibaren tam onbeş yıl, Gazi Paşa, Mustafa Kemal Atatürk, ortak paydayı güçlendirmek üzere, hem benzeştirme ve bütünleştirme, hem de sömürülmeme adına bilinçlenme seferberliğinin liderliğini yaptı.*** Allah ona rahmet etsin.

Âcil ihtiyacımız, ordumuzun gücüne güvenme konusundaki, hukukun işleyişindeki, öğretim ve eğitim veren kişi ve kurumlardaki, gayrisafi millî hâsılanın oluşum ve paylaşımındaki kirlenmelerin temizlenmesi için mücadele edilip, uzmanlığın, bilginin ve bilgeliğin, devlete de millete de hâkim kılınmasıdır.   

24-31 Ekim 2016 S. K. T U R A L





* Mülk Sûresi,1-2.âyetler

** Tam bir rakamlandırma mümkün olamadığından ve farklı alanlara ait fiyatlandırmaların toplamı olduğundan, bu birikime gayrisafi millî hâsıla denmiştir.