İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

5 Kasım 2017 Pazar

KURAN’I ANLAMAK İÇİN BAŞKA BİR GELENEKSEL KAYNAĞA İHTİYACIMIZ VARMIDIR?




(DİNİ ANLAMADA)
KURAN YETER Mİ?


Kashif Ahmed Shehzada
Çeviren: Afşin Bilgili
Redaktör: Mecid Demir

KURAN’IN, DİNİ ANLAMADA YETERLİ OLDUĞU GÖRÜŞÜNE KARŞI GETİRİLEN İTİRAZLARIN İNCELENMESİ – 4


Yanlış İddia 4:  Elçinin görevi Kuran’ı sadece bir postacı gibi iletmek değildir. O, bu ilahi mesajı açıklamanın yanı sıra onun üzerine yorum yapmakla da yükümlüdür. Birçok Kuran ayetinde ona Kitap’tan bilgi verildiği söyleniyor. Peygambere verilmiş olan Kuran’ın bilgisi ve tefsiri geleneksel din kitaplarında bulunmaktadır. Bu durumda Kuran teoriyi oluştururken geleneklerin derlendiği eserler Kuran’ın tefsiri, açıklaması konumundadır.


 Düzeltme 4

Bakara Suresi 129. ayette geçen “kendilerine Kitap'ı ve bilgeliği öğretecek, onları temizleyip arındıracak bir resul ifadesinden de anlaşılacağı gibi elçinin tek görevi insanlara Kuran’ı okumak değildir. Ancak bilgeliği öğrenmek için birçok farklı mezhep tarafından oluşturulmuş ve peygambere atfedilen geleneksel kitaplardan faydalanma fikri temelsizdir.

Peki bu durumda elçi, Kitap’ın bilgisini nasıl öğretmiştir? Biz bu açıklamaları nereden bulabiliriz? İşte bu önemli soruların cevaplarını yine Kuran veriyor.

Allah, Kuran’ın kendi kendisini açıklayan bir kaynak olduğunu söyleyerek, Kuran’ı anlamak için başka hiçbir geleneksel kaynağa ihtiyacımız olmadığını belirtiyor.


 Kuran gerçekten de bu yönüyle sıradan kitaplardan çok farklıdır. Genelde kitaplarda, belli bir konu bir yerde tartışılır ve böylece her konu ilgili bölüm başlıkları altında ele alınır. Buna karşın Allah’ın Kitap’ında konular kitap boyunca çeşitli bölümlere dağıtılmıştır. Örneğin, Allah’ın Kitap’ının “boşanma” konusu hakkında ne söylediğine baktığımızda 2. sure olan Bakara Suresi’nde, 4. sure olan Nisa Suresi’nde, 33. sure olan Ahzab Suresi’nde ve 65. sure olan Talak Suresi’nde yer alan ayetleri incelememiz gerekmektedir. Bütün bu ayetleri bir arada incelersek Kuran’ın “boşanma” konusunda ne söylediğini öğrenebiliriz. Ve bu incelememiz sonucunda şunu görürüz ki her ayet bir diğerini açıklamakta ve aydınlatmaktadır. Allah bu metodu kullanarak -yani bir konuyu Kuran boyunca farklı yerlerde tekrar ederek- Kuran’ın kendi kendisini açıklamasını mümkün kılmıştır. Nitekim Kuran’ın bu özelliği ayetlerde şöyle dile getirilir:

“Bak, iyice kavrayıp anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklıyoruz.” (6:65)

“Muhakkak ki biz, bu Kuran'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.” (17:89)

Allah, Kitap’ında konuları değişik yerlerde ele almış, bir yerde tamamen açıklanmamış bir konuyu başka yerde açıklamıştır. Bir ayet diğerini aydınlatmaktadır. 


 Üstelik Allah’ın elçisi olan peygamberin de Kuran’ı Kuran ile açıkladığını biliyoruz.

“İşte biz, ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. Öyle ki sana: ‘Sen ders almışsın’ desinler ve biz de bilen bir topluluğa onu açıkça göstermiş olalım.” (6:105)


1.                KURAN’IN PARÇA PARÇA İNDİRİLİŞ SEBEBİ VE ALLAH’IN KİTABI’NIN YORUMLANMASI İÇİN GELENEKSEL KİTAPLARA İHTİYAÇ  OLMAMASININ GEREKÇESİ

 

 Yukarıdaki ayet açıkça gösteriyor ki peygamberin Kuran hakkında verdiği dersler Kuran’daki konuları aydınlatmaya yönelikti. Bu dersler yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere yine Kuran’a dayanıyordu. Başka bir deyişle Kuran kendi kendisini açıklayan bir kitaptır. Bu gerçek, inanmayanların itirazlarını ortaya koyan şu ayette de açıkça görülmektedir:

İnkârcılar dediler ki: ‘Kuran ona toptan, bir kerede indirilseydi ya!’ Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça okuduk. Onlar sana bir örnek getirdikçe, biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.” (25:32-33)  


 Bu ayetler bizi önemli bir konuda bilgilendiriyor. İnkârcıların “Kuran neden bir defada indirilmedi?” sorusuna karşılık, Kuran’ın aşağıdaki nedenlerden ötürü parça parça vahiy edildiği anlatılmıştır:

1) Böylece elçinin kalbi güçlü kılınacaktır. Ayetlerde geçen “Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça okuduk.” ifadesi bu durumu doğrulamaktadır. Böylece elçi cesaretlendirilmiş, Kuran ayetlerinin vahyi esnasında güçlü olması konusunda tembihlenmiştir.

2) Böylece inkârcıların sorularına ve getirecekleri itirazlara Kuran tarafından tatmin edici cevaplar verilecektir.Onlar sana bir örnek getirdikçe, biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.” ifadesi bu gerçeğe işaret eder.

3) Kuran’ın parça parça indirilmesinin bir diğer amacı ise Allah’ın Kitap’ının en kusursuz şekilde açıklanmasını sağlamaktır. Onlar sana bir örnek getirdikçe, biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.” cümlesi bu gerçeğe işaret eder.

Böylece Allah ayetlerin açıklanması için başka ayetler indirmiştir.


 Allah’ın Kitabı’nın yorumlanması için geleneksel kitaplara ihtiyaç yoktur. Allah, Kuran’ın bu özelliği sayesinde elçisine Kitap’ını açıklamış, elçi de Kuran’dan öğrendiklerini diğer insanlarla paylaşmıştır. Peygamber Kuran’ı açıklamak için başka bir kitap kullanmadığı gibi ümmetine de başka bir kitap bırakmamıştır çünkü Kuran’ın açıklaması yine Kuran’ın içindedir.


 Allah’ın Kitap’ında bir konunun çeşitli yerlerde ele alınarak açıklandığını söylemiştik. Bununla beraber Kuran’ın mesajını anlayabilmek için Kuran üzerine derin düşünmek ve kafa yormak gerekmektedir. Öğrenme ve araştırma becerilerini kullananlar için Kuran’ın mesajı netleşecektir:

Derin derin düşünen bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı olarak veriyoruz.” (10:24)

İyice araştırıp kavrayan bir topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde ayrıntılı kıldık.” (6:98) 


Allah bizleri Kuran üzerine kafa yormak ve onun üzerine derin derin düşünmek ile öğütlemiştir:

Sana bu mübarek Kitap'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (38:29)

Görüldüğü gibi Kuran üzerine derin derin düşünme görevi tüm nesillere verilmiştir. İnsanlar ilahi kılavuz olan Kuran’ın ışığında yaşadıkları dönemin sorunlarına çözüm aramalıdırlar. Kuran’ın anlamı bir konudaki ayetlerin çeşitli surelerde tekrarlanması ile açıklanacak, bir yandan da insanlar Allah’ın istediği gibi akıllarını ve entelektüel birikimlerini Kuran’ı anlamak için kullanacaklardır


 Takip eden ayetler bu durumu daha da açıklıyor:

Bak, anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz!” (6:65)

Bak, delilleri nasıl açıklıyoruz. Onlar hâlâ yüz çeviriyorlar!” (6:46)

Allah, Kuran’ın müfessiri, yani açıklayıcısıdır. Ve daha önce de belirttiğimiz gibi, bir ayetin açıklaması konuyla ilgili başka ayetlerin vahyi ile gerçekleşmiştir. 


 Bu yüzden Allah Kuran’da şöyle buyurur:

Çok merhametli (Allah). O öğretti Kuran'ı.” (55: 1-2)


 Allah Kuran’ı indirmek, tamamlamak ve korumakla kalmamış, onu açıklamıştır da:

Onu (Kuran'ı) aceleye getirip dilini oynatma. Onu toplamak da okutmak da bize düşer. O halde, biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle. Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.” (75: 16-19)

Şimdi Kuran’daki konuların açıklamasının yine Kuran tarafından nasıl yapıldığını inceleyeceğiz.



2.                ALLAH TARAFINDAN KURAN’DA VERİLEN VE PEYGAMBER TARAFINDAN İSLAM TOPLULUĞUNA ÖĞRETİLEN BİR TEFSİR ÖRNEĞİ


 Burada Kuran’ın kendi kavramlarını nasıl açıkladığını ve kendini nasıl tefsir ettiğini göstereceğiz. Kuran’ın hemen başında, Bakara Suresi’nde Allah’ın Kitap’ının “Muttakiler / takva sahipleri” yani dinî konularda titiz olanlar ve yanlışlıklardan sakınanlar için rehber olduğu söylenmektedir.

O kitap; onda asla şüphe yoktur. O, takva sahipleri için bir yol göstericidir.” (2:2)


 Yukarıdaki ayetle ilgili “Muttakiler / takva sahipleri kimlerdir?” ya da “Bu kişilerin özellikleri nelerdir?” diye bir soru sorulabilir. Bu soruların cevapları Kuran’da verilmiştir:

Rabbinizden bir bağışlanmaya ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tövbe ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” (3:133-135)

Böylece bu ayetler “Muttakilerin / takva sahiplerinin” özelliklerine ışık tutmaktadır. 


 Benzer şekilde aynı ifadenin tefsiri Kuran’da başka bölümlerde de yapılmaktadır:

Şüphesiz takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlardadırlar; Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce güzellikte bulunanlardı. Gece boyunca pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde af dilerlerdi. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.” (51:15-19)


 Muttakiler/Takva sahipleri insanlarla ilişkilerinde de kutsal rehberi her zaman ön planda tutarlar ve ilahi kurallar ile uyumsuz olan kötü hareketlerden sakınırlar:

Takva sahipleri var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.” (7:201)


 Muttakiler / Takva sahipleri sosyal olaylarda Allah’ın Kitap’ını rehber edinmekle kalmayıp, doğa kanunlarını ve onların faydalarını da önemserler. Bu konuda muttakiler aşağıdaki ayetlerle uyarılmışlardır:

Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.” (10:5-6)

Yukarıdaki ayetler bize Kuran’da geçen bir kavramın Kuran’ın başka yerlerinde nasıl açıklandığını göstermektedir. 


 Kuran’ın kendi kendisini tefsir etmesi / açıklaması ile ilgili bir diğer örnek aşağıdadır:

Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında itibarı olan birisiydi.” (33:69)

Yukarıdaki ayette bazı kişilerin Allah’ın elçisi olan Musa Peygamber’i rahatsız ettikleri anlaşılıyor. Peki bu insanlar kimdir ve Musa Peygamber’i nasıl rahatsız etmişlerdir? Kuran bu kategoriye giren insanları ve onların rahatsız etme yollarını detaylarıyla anlatıyor.



3.                MUSA’YA KAVMİ TARAFINDAN YAPILAN EZİYETİN AYRINTILARI


 Musa’nın kavmi, onları Firavun’un esaretinden kurtardığı için Musa’ya şükran duyacaklarına şöyle demeyi tercih etmişlerdir:

Dediler ki: 'Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık.'” (7:129)


 Kendilerine gökten indirilen tüm nimetlere rağmen isyan edip Musa’ya şöyle dediler:

“Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız…” (2:61)


 Puta tapan bir kavmin yanından geçerken, onlara her zaman sadece Allah’a tapmalarını söyleyen Musa’ya dönüp şu istekte bulundular:

'Ey Musa, onların ilahları (var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap.' O da: 'Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz' dedi.” (7:138)


Musa, kısa bir süreliğine kavminden uzaklaştığında kavmi ineğe tapmaya başlamıştı 
(Bakınız 20:86).


 Onlara şehre belli bir şekilde girmeleri gerektiği söylendiğinde bilerek saygısızlık yapmışlardı (Bakınız 2:58-59).


 Musa onları Allah’a inanmaya çağırdığında Musa’ya şöyle cevap verdiler:

"Ey Musa! Biz, Allah’ı apaçık görmedikçe sana asla inanmayacağız." (2:55)


 Musa’nın kavmi, ineği ilah edinmekle doğru yoldan sapmıştır. Allah, Musa aracılığı ile onlardan kendilerini bu hatalarından arındırmak için bir ineği kurban etmelerini istemiş, ancak onlar kurban etmemek için sayısız bahane üretmişlerdir (Bakınız 2:67-71).


 Musa onlar için yazılmış kutsal topraklara girmelerini istediğinde, kavmi yine bahaneler üretmiş ve Musa’ya şöyle demiştir:

“…sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız.” (5:24)


 Musa’nın halkı onun karşısında bu tavrı ve davranışı benimseyince Musa şöyle demek zorunda kalmıştır:

“Ey kavmim! Benim, Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?” (61:5)


 Ve Musa Allah’tan şunu dilemiştir:

Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır.” (5:25)

İsrailoğulları hakkında anlatılan bu kıssalar sonucunda Kuran’da geçen “Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın.” ifadesinin ne anlama geldiğini öğrenmekteyiz.

Kuran’ı okuyan kişi görecektir ki Kuran akıllarda hiçbir bulanıklık bırakmadan Musa’nın kavminin Musa’ya uyguladığı eziyeti anlatmaktadır. Böylece 33:69 ayetinde geçen ifade yine Kuran’ın içinde açıklanmıştır. 

Ne var ki, geleneksel kitaplar bu açıklamalardan tatmin olmamış, Kuran’da verilen bilgiler yerine aşağıdaki hikâyeyi açıklama olarak almışlardır. Kuran’da yer almayan bu açıklama okunurken unutulmamalıdır ki Allah, 6:104’te olduğu gibi, elçisine Kuran’ın tefsirinin yine Kuran ile yapılacağını hatırlatmıştır.

Şimdi geleneksel kitapların Kuran’dan farklı olarak ortaya koydukları açıklamalarına bakalım. Geleneksel din savunucularının büyük saygı duydukları Sahih Buhari’de geçen şu hadisi inceleyelim:

Bana İshak bin İbrahim’in anlattığına göre, Ruh bin Ubey bize Avf’tan şunu bildirmiştir, ki o da El Hasan, Muhammed ve Hilas tarafından bilgilendirilmiştir, ki onlar da Ebu Hureyre’nin rivayetine dayanmaktadırlar. Rivayete göre Allah’ın elçisi şöyle demiştir:

“Musa çekingen bir insandı ve çekingenliği yüzünden vücudunun tamamını örterdi. İsrailoğullarından bir kişi onu şöyle diyerek incitti: ‘O derisindeki bir kusur nedeniyle vücudunu örtüyor. Ya cüzzam ya da sıkrotum fıtığı ya da başka bir kusuru var.’ Allah, Musa’yı onların attıkları bu iftiradan temizlemek istiyordu. Bu yüzden Musa’nın başına şöyle bir olay geldi. Bir gün Musa inzivada iken duş almak için giysilerini çıkarıp bir taşın üzerine koymuştu. Duşu bitirince elbiselerini almak için taşa yöneldi ancak taş Musa’nın giysilerini alıp oradan kaçmaya başladı. Musa asasını aldı, ‘Ey taş, giysilerimi ver!’ diyerek taşı kovalamaya başladı. Bir grup İsrailoğluna rastlayıncaya kadar taşı kovaladı. İsrailoğulları Musa’yı çıplak gördüler ve onun Allah’ın yarattığı en güzel varlık olduğunu anladılar. Böylece Allah, Musa’yı onların iftiralarından temizledi. Taş orada durdu, Musa giysilerini alıp giydi ve taşa asası ile vurmaya başladı. Taş hâlâ bu vuruşun bazı izlerini taşır. Üç, dört ya da beş izdir bu. İşte Allah’ın ‘Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında itibarı olan birisiydi.’ ayetinde kastettiği budur.” (Sahih Buhari, 4. Cilt, 616. Hadis)

 Okurlardan, Allah’ın elçisi olan Musa Peygamber’in kavminin önünde aşağılandığını iddia eden bu hadis ile Kuran’da geçen açıklamaları karşılaştırmalarını rica ediyorum.

*Dini konuları Kuran dışı kaynaklarla açıklamaya çalışan bu insanlar, uydurma hikâyelerini gerçek gibi sunmak için inananların Allah’ın elçisi olan Hz. Muhammed’e duydukları derin sevgi ve saygıyı istismar etmektedirler.

*İşin gerçeği, peygambere saygı, kim tarafından ve hangi amaçla sözlendiği belli olmayan bu gibi rivayetlere inanmayı değil onları reddetmeyi gerektirir.

*Kuran, bize peygamberin dinî konuları yine ve sadece Kuran’la açıklayacağını söylemesine rağmen biz peygamberimizin İslam dinini hadislerle açıkladığına nasıl inanabiliriz?

Kuran’ın anlamını içtenlikle kavramaya çalışan kişiler göreceklerdir ki Kuran ayetleri kendi kendilerini açıklar ve dışarıdan gelecek hiçbir kaynağa ihtiyaç duymaz.


 Günümüzde Kuran tercümesi yapan birçok kişi, geleneksel görüşlerden etkilenmelerine rağmen, Kuran’ın kendi kendisini açıkladığını kabul etmektedirler. Ünlü İslam bilgini Abdullah Yusuf Ali, meşhur “Kuran Tercümesi ve Açıklaması”nın giriş bölümünün sonunda şöyle demektedir:

Kuran’ın kendisinin en iyi açıklaması olduğu söylenir. Kuran çalışmamız sırasında bunun ne denli doğru olduğunu gördük. Kuran ayetleri dikkatli bir şekilde karşılaştırmalı okunduğunda zorlukların çoğu ortadan kalkmaktadır. Benim referanslar arasında sıraladığım gibi iyi bir dizin kullanılırsa görülecektir ki Kuran’ın bir bölümü diğerini aydınlatmaktadır.”
Kutsal Kuran, Kuran Tercümesi ve Açıklaması, A. Yusuf Ali, sayfa xi.


 Bir başka ünlü Kuran çevirmeni Muhammed Esed de Kuran’ın kendisini tefsir ettiğini tercümesinin önsözünde şu şekilde anlatıyor:

Kuran bireysel emir ve öğütler içeren bir derleme olarak görülmemelidir. O eksiksiz bir bütündür. Şöyle ki; her ayet ve her cümlenin diğer ayet ve cümlelerle yakın alakası vardır ve bütün bu ayet ve cümleler birbirlerini açıklar ve ayrıntılı kılar. Sonuç olarak, Kuran’ı anlayabilmek için Kuran’da yer alan her ifadenin başka bölümlerde nasıl geçtiğine bakmalı, Kuran’da geçen konuları sık sık yapılacak Kuran içi göndermelerle açıklamaya çalışmalı, Kuran’ın temel mantığı ve temel inançları ışığında ayetleri yorumlamalıyız. Bu kural uygulandığı takdirde göreceğiz ki Muhammed Abduh’un da dediği gibi, Kuran kendisinin en iyi açıklayıcısıdır.”
Kuran Mesajı, Muhammed Esed, sayfa vii.


Bir insan Kuran’a kutsal mesajı, yol göstericiyi anlamak için yaklaşmalıdır ve bunu yaparken aklını her türlü önyargıdan temizlemelidir. Eğer bunu yaparsa Kuran’ın mesajını anlayacaktır. Böylece o kişi görecektir ki Kuran aslında yalın, açık, kendisini açıklayan ve var olmak için hiçbir geleneğe ihtiyaç duymayan bir kitaptır.

http://www.kurandakidin.com/

DİP NOT:

Son Güncelleme: 5 Kasım 2017 / İZMİR

​ T.C. / M. Kemal Adal 

4 Kasım 2017 Cumartesi

ELÇİYE KURAN DIŞINDA “ZİKİR” ADINDA BİR VAHİY VERİLMİŞ MİDİR?






(DİNİ ANLAMADA)
KURAN YETER Mİ?


Kashif Ahmed Shehzada
Çeviren: Afşin Bilgili
Redaktör: Mecid Demir

KURAN’IN, DİNİ ANLAMADA YETERLİ OLDUĞU GÖRÜŞÜNE KARŞI GETİRİLEN İTİRAZLARIN İNCELENMESİ – 3


Yanlış İddia 3 : Elçiye Kuran dışında “Zikir” adında bir vahiy verilmiştir. Bu gizli vahyin amacı elçiye Kuran hakkında daha detaylı bilgi ve açıklama sağlamaktır. Nahl Suresi 44. ayet bu durumu kanıtlar.


 Düzeltme 3

Bahsedilen ayetin tercümesi şu şekildedir:

“Senden önce de kendilerine vahiy ettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun. Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu hatırlatıcıyı (Zikir’i) vahiy ettik ki, kendilerine indirileni insanlara bildiresin de derin derin düşünebilsinler.” (16:44)


 Yukarıdaki ayette hatırlatıcı olarak tercüme edilen “Zikir” kelimesinin Kuran boyunca hangi anlamda kullanıldığına bakalım:

İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir'den okuduğumuzdur.” (3:58)

Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme (Zikir) olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.” (7:2)

Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir hatırlatmadan (Zikir’den) başka şey değildir.” (12:104)

Dediler ki: ‘Ey kendisine hatırlatıcı (Zikir) indirilmiş olan, sen bir delisin. Doğru sözlü isen bize melekleri getirsene.’ Biz melekleri ancak belli bir amaç için göndeririz, o zaman da kimseye süre tanınmaz. Kuşkusuz hatırlatıcıyı (Zikri) biz, evet biz indirdik ve onu koruyacak da elbette yine biziz.” (15:6-9)

Bu, kutsal bir hatırlatıcıdır (Zikir’dir) ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz?” (21:50)

Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz da. Ona vahiy edilen, bir hatırlatıcı (Zikir) ve apaçık bir Kuran'dan başka şey değildir.” (36:69)

Onlar, o hatırlatıcı (Zikir) kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap'tır. Bâtıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Bilge olan ve çok övülen Allah’tan bir indirmedir o.” (41:41-42)

Sen, sana vahiy edilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcıdır (Zikir’dir). Bundan sorumlu tutulacaksınız.” (43:43-44)

Yukarıdaki ayetler gösteriyor ki “Zikir”, Kuran dışında bir vahiy değildir. Birçok başka ayette de Zikir’in, Allah’ın Kitap’ını tanımlayan bir ifade olarak kullanıldığına tanıklık ediyoruz.


 Zikir’in hangi anlamda kullanıldığını gördük. Şimdi Nahl Suresi’nde (16:44) geçen bir diğer ifadeye yoğunlaşalım: kendilerine indirileni insanlara bildiresin”.

Geleneksel din yorumcularına göre Zikir, peygambere indirilmiş özel bir vahiydir ve elçi onunla insanlara Kuran ayetlerini açıklar. Dolayısıyla bu kişilere göre Zikir, Kuran’ı açıklayan detaylar içerir.

Her ne kadar az önceki ayetlerde Zikir’in Kuran dışında bir vahiy olmadığını gördüysek de bu geleneksel görüşün doğruluğunu bir kez daha -bu kez farklı bir açıdan- test edelim. 


 Bunun için bu ayette geçen ifadenin (litubeyyine ifadesinin) anlamına bakmamızda fayda var.

*J. Penrice tarafından hazırlanmış ‘Kuran Sözlüğü’nde, ifade “açık olmak, aşikâr olmak” anlamında kullanılır.

*F. Steingass’ın hazırladığı sözlükte ifade “açık olmak”,

*Al Mawrid’in sözlüğünde “ortaya çıkarmak”,

*Al Asri’nin sözlüğünde “göstermek”,

*Hans Wehr’in sözlüğünde “açık olmak, görünür olmak, duyurmak” anlamlarında kullanılır.


 Ayrıca ifadenin ne anlama geldiğini görmek için Kuran boyunca nasıl kullanıldığına bakmamız yeterli olacaktır. Bu ifade Âli İmran Suresi’nde (3:187) ve Maide Suresi’nde (5:15) “bir şeyi gizlemek; kendisine saklamak” terimlerinin karşıtı olarak kullanılmıştır.

Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda söz almıştı: ‘Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız.’ Ama onlar Kitap'ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar!” (3:187)

Ey Ehli kitap! Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış olduklarınızın çoğunu size açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah’tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir.” (5:15)


 Son olarak ifadenin, Bakara Suresi’ndeki kullanılışını inceleyelim:

Dinde baskı yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır.” (2:256)

Hem sözlüklerin hem de ayetlerin açıkça ortaya koyduğu gibi litubeyyine ifadesi, geleneksel yorumcuların iddia ettikleri gibi “ayrıntılı, detaylı” anlamına gelmez. Kelime Kuran boyunca “açık,” “gizli olmayan” ve “gizli tutulanın tersi” olarak kullanılmıştır.

Bunun yanında yine bu bölümdeki ayetlerde gördüğümüz gibi “Zikir” Kuran dışında bir vahye karşılık gelmez. 

Bu durumda Allah, Nahl Suresi’nde (16:44) elçisine “Sana da bu hatırlatıcıyı (Zikir’i) vahiy ettik ki, kendilerine indirileni insanlara bildiresin de derin derin düşünebilsinler.” dediği zaman Kuran’ın sadece elçisi için değil tüm insanlık için indirildiğini anlatmaktadır.


 Elçiye düşen Zikir’i, yani Kuran’ı kendisine saklamamak, tüm insanlığa bildirmektir. Bu durum Maide Suresi’nde (5:67) daha açık bir biçimde ortaya konmuştur:

Ey elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, inkâra batmış topluluğa kılavuzluk etmez.” (5:67)

Bu ayetin de belirttiği gibi Allah, elçisinden Kuran’ı kendisine saklamayıp insanlara iletmesini istiyor; onu Kuran dışı bilgilerle detaylandırmasını değil.

Peki Allah’ın Kitap’ı insanlara nasıl bildirilecektir? Elçi bu işi nasıl başaracaktır? Bu soruların cevabını bir sonraki bölümde bulabilirsiniz.



DİP NOT:

Son Güncelleme: 4 Kasım 2017 / İZMİR

​ T.C. / M. Kemal Adal