İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

15 Kasım 2017 Çarşamba

KUR'AN AMELİ İBADETLERİMİZ KONUSUNDA, YETERLİ BİLGİYİ VERMEZ Mİ?

KONUK YAZAR
HALUK GÜMÜŞTABAK
2017-10-29 14:21:00
Kur’an ayetlerinin ne anlattığını, ameli ibadetlerimizi nasıl yerine getireceğimizi, Kur’an dan öğrenemez miyiz? Aslında böyle bir soruyu sormaktan utanıyorum. Çünkü bunun tersini düşünmek, Allah a ve kitabına saygısızlıktır. Düşünebiliyor musunuz, benzer bir soruyu, herhangi bir konuda kitap yazmış bir yazara yöneltsek ve desek ki, senin kitabında bahsettiğin bazı konuların açıklaması, izahı kitabında yok, gereken tüm bilgileri alamadık. Bu konuların anlaşılması için başka kaynaklara da ihtiyaç var desek, inanın yazar çok üzülür ve şöyle düşünür. “DEMEK Kİ KİTABIMI YAZARKEN BAŞARILI OLAMAMIŞIM, AMACIMA ULAŞAMAMIŞIM”. Ne yazık ki bu soruyu sorup, doğru cevabı hepimiz bulmalıyız, çünkü Kur’an ne yazık ki, tek başına anlaşılması mümkün olmayan, her sorumuza cevap vermeyen bir kitap ilan edildi, bazı kişiler tarafından.
 
Lütfen hatırlayınız, Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyordu, ama bizler çok önemli olan ameli ibadetlerimizin açıklamasını ve nasıl yerine getireceğimiz konularının Kur’an da olmadığını söylüyoruz. Buna nasıl inanırız, hiç mi düşünmüyoruz? Bunu kabul edersek, Allah yarattığı kullarına, uyarılarını, ikazlarını anlatamıyor, izah edemiyor demek anlamına gelir ki, buna inanan bir insan, Allah a çok büyük saygısızlık yapmış demektir. NEDEN ALLAH, BİZLERİN YERİNE GETİRMEMİZİ İSTEDİĞİ KONULARIN, GEREKEN KADARINI AÇIKLAMASINI KUR’AN'DA VERMESİN, BUNUN MANTIKLA, AKILLA, KUR’AN İLE İZAHINI YAPABİLECEK VAR MI ARAMIZDA? Allah yeni doğan bir bebeğin, iki yıl anne sütünü emmesi gerektiğini Kur’an da yazacak, ama Allah a karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmemiz ve ibadetlerimiz konusunda gereken açıklamayı yapmayacak öyle mi?
 
BİR ÖĞRETMEN SİZCE, ÖĞRENCİSİNE GEREKEN BİLGİYİ, GEREKTİĞİ ÖLÇÜDE VERMEDEN, İMTİHAN EDİP SORU SORAR MI? SORMAZ DİYORSANIZ, LÜTFEN AKLA VE MANTIĞA UYMAYAN BİR İSNATTA ALLAH A BULUNMAYALIM. İNANIN HESAP GÜNÜ, ŞAŞKINA DÖNENLERİN SAFINDA BULURUZ KENDİMİZİ.
 
Kur’an a baktığımızda, böyle bir şeyin asla olamayacağını, Kur’an ın anlaşılması için, nice örneklerle izah edildiğini, kolaylaştırıldığını onlarca ayetinde Allah bizlere bildiriyor. Eğer Kur’an ın okunduğunda anlaşılmasının mümkün olmadığına inanırsak, bu konuda Allah ın Kur’an ı anlaşılacak bir şekilde gönderdim dediği onlarca ayetini inkâr etmiş oluruz. O zamanda Müslüman olduğumuzu söylememizin, hiçbir anlamı kalmaz. Bazı kardeşlerimiz ise şöyle bir savunma yapıyorlar ve diyorlar ki;
 
“KUR'AN İTİKAT İMAN İÇİN YETERLİDİR, AMELİ YÖNDEN PEYGAMBERİN AÇIKLAMALARI GEREKMEKTEDİR. YOKSA KİMSE HACCINI YERİNE GETİREMEZ, NAMAZINI KILAMAZ, ORUCUNU TUTAMAZ, ZEKÂTINI VEREMEZ.”
 
Bir an bu söylediklerini doğru kabul edelim. Eğer doğru kabul edersek, Allah ın Kur’an ın ipine sarılın, o sizi en doğruya ulaştıracaktır hükmü askıda kalır. Çünkü Allah ne diyordu, Kur’an da biz her konuda nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız, sizi Kur’an dan hesaba çekeceğim. Yine Kur’an, dinde ruhban sınıfı olmadığını, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek yardım istenecek veliniz yalnız benim ayetlerine de inanmamış oluruz. Eğer yukarıdaki sözlere, düşünceye inanırsak, bizler Allah a karşı kulluk görevimizi nasıl yerine getireceğimizi Kur’an dan öğrenmemiz mümkün olmaz. NAMAZIMIZI KURANA GÖRE KILAMIYOR, ZEKÂTIMIZI KUR’AN A GÖRE VEREMİYORSAK, BİZLERİ İMAN ADINA YÖNLENDİRECEK BAŞKA KAYNAKLARIN OLMASI GEREKİR Kİ, BUDA KUR’AN IN KARŞISINA YA DA YANINA KOYMAMIZ GEREKEN KİTAPLAR VAR DEMEKTİR. 
 
Hatırlayınız, Allah ne diyordu? “Hadi bir benzerini getirin bakalım.” Bir benzerini bırakın, Kur’an da açıklanmayan çok önemli konuların açıklandığı, izah edildiği kitaplardan bahsediyoruz. Böyle kitaplar eğer varsa, Kur’an ı hiç kimse okumaz. Daha açık, izah edilen kitapları okumak daha akıllıca olmaz mı bu durumda. Bakın bu düşünceye inandığımızda, nasılda toplumu Kur’an dan uzaklaştırıyoruz. 
 
Bu konuda düşünmeye devam edelim. Diyelim ki, peygamberimizin hadisleri olmasaydı, söyledikleri gibi namazımızı kılamazdık, orucumuzu tutamazdık, hacca gidemez gerekenleri doğru yerine getiremezdik diye düşünelim. Peki, peygamberimizin döneminden kayda alınmış, bu bilgileri izah ettiği, açıkladığı kitaplar nerede? Bırakın peygamberimizden bugüne ulaşan kitapların olmamasını, zaten Allah ın elçisi böyle yanlış bir düşünceyi asla kabul etmediği için, din ve iman adına hiçbir bilgiyi Kur’an hariç kayda aldırmamış yazdırmamıştır. PEYGAMBERİMİZDEN GÜNÜMÜZE ULAŞMIŞ KUR’AN DIŞINDAN HİÇBİR KAYNAK KİTAP YOKTURHatırlayınız lütfen, bugün hadislerin tamamı, bir rivayete göre diye başlar ve bir kişinin düşünceleri ve sözleriyle nakledilir. İnancımızı sizce böylemi yaşamamızı isterdi Yaradan? 
 
Çok daha ilginci, dört halifenin de böyle bir düşüncesinin olmadığının kanıtı olarak, onların döneminde bile Kur’an dışından bunlarda peygamberimizin sözlerdir diye herhangi bir sözün yazılması, nakledilmesi yasaktı, çünkü Allah ın resulü yasaklamıştı. Bu dönemde de asla kayda alınmış, bahsedilen bilgilerin yazıldığı bir kitap yoktur.
 
Bu durumda şöyle bir soru geliyor akla. Madem bizler nasıl namaz kılacağımızı, oruç tutacağımızı, zekat vereceğimizi Kur’an dan öğrenemiyoruz, neden bu ibadetlerimizi yerine getireceğimiz bilgileri, Allah ın elçisi Kur’an ın yanında kayda aldırıp bizlere iletmemiş? Şöyle düşünebilir misiniz, PEYGAMBERİMİZ BUNU DÜŞÜNEMEMİŞ, DÖRT HALİFENİN DE AKLINA GELMEMİŞ, AMA YAKLAŞIK 200 YIL SONRA BİRİLERİNİN AKLINA GELEREK, PEYGAMBERİMİZİN BU KONULARDAKİ SÖZLERİNİ/HADİSLERİNİ TOPLAMIŞ VE BİZLERİN İMANLARINI KURTARMIŞ. ÇOK ŞÜKÜR ONLARIN SAYESİNDE NAMAZIMIZI KILIYOR VE ZEKÂTIMIZI DOĞRU VERİYORUZ. Öylemi din kardeşlerim. Bizler buna mı inanıyoruz? 
 
Lütfen batıl ve yanlış inançlarımızı aklamak adına aklı ve Kur’an ı devre dışı bırakmayalım, mahşer günü ne Allah ın nede Resulünün yüzüne bakamayız. Allah ın elçisi, özellikle Allah tarafından, ne Hıristiyanların nede Yahudilerin arasından değil, ÜMMİ toplumun içinden seçilmiştir. ÜMMİ söyledikleri gibi okuma yazma bilmeyen değil, hiçbir dini inanca tabi olmayandı. Bunu Kur’an birçok ayetinde izah ediyor, tabi anlayana anlamak isteyene.
 
Onun içindir ki, Allah ın resulünün din adına bildiği tek kitap KUR’AN dı. Ne öğrendiyse yalnız Kur’an dan öğrendi. Allah tüm emirlerini Kur’ân ile tebliğ etti ve Kur’an da açıkladı, daha doğrusu bunu Kur’an söylüyor. Anlattıkları gibi, namazın kılınmasını ve diğer ibadetlerin nasıl yerine getirileceğini Kur’an dışından sözlü yolla bildirmedi. Böyle bir bilginin olması da Kur’an a göre mümkün değil. Allah bizleri Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmettiyse, onun tüm açıklamasını da Kur’an da yapmadığını nasıl düşünürüz. Akla ve mantığa Kur’an a uymayan bir düşünceyi, nasıl kabul ederiz?
 
Allah emin olmadığın bilginin sakın ardına düşme, sorumlu tutarım, sizler için kıstas ölçü, rehber yalnız Kur’an dır dedikten sonra, rivayetler yoluyla bizlere ulaşan sözlerle, nasıl olurda imanımıza yön veririz. Karar sizlerin. Allah ın elçisi örnek peygamberimiz, yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ile hükmetme emri almıştır. İmtihan sizin imtihanınız, hep birlikte gerçekleri mahşerde göreceğiz. Bir Müslüman a düşen, din kardeşini, yalnız Kur’an ile uyarmak olmalıdır.
 
PEYGAMBERE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) Diyanet meali.
 
BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.  (Kehf 56) Diyanet vakfı meali
 
SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) Diyanet meali.
 
BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) Diyanet meali.
 
 
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

14 Kasım 2017 Salı

DİN ADAMLARI KUR'AN'I YORUMLAMADA, DOĞRULADIKLARI KARŞI GELİNMEZ OTORİTE MİDİR?








(DİNİ ANLAMADA)
KURAN YETER Mİ?



Kashif Ahmed Shehzada
Çeviren: Afşin Bilgili
Redaktör: Mecid Demir

KURAN’IN, DİNİ ANLAMADA YETERLİ OLDUĞU GÖRÜŞÜNE KARŞI GETİRİLEN İTİRAZLARIN İNCELENMESİ – 13 (SON)


Yanlış İddia 13: Din adamları (imamlar, mollalar ve benzerleri) dinin muhafızlarıdır. Kutsal mesajın yorumlanmasında onları yegâne otorite olarak görmeli ve alçakgönüllü bir tavırla bize  verdikleri bilgileri almalıyız. Din adamlarının doğruladığı hiçbir şeye karşı gelmemeliyiz çünkü onlar Allah’ın elçilerinin soylarından gelmektedirler.


 Düzeltme 13

Dünyadaki inançların hemen hepsi din adamlarını dinin muhafızları olarak görürken Kuran bu yaygın görüşü reddeder, din adamlarının aslında Allah’ın indirdiği dinin gerçek düşmanları olabileceğini belirtir ve din adamlarının dine zarar verebileceğine dikkatlerimizi çeker.


 Tevbe Suresi’nde Allah şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler, gerçek şu ki, Yahudi ve Hristiyan din adamlarının çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele.” (9:34)

Allah, Yahudi ve Hristiyan din adamlarının hatalarından bahsederek Müslümanlar’ı aynı yanlışlara düşmemeleri konusunda uyarmıştır.

Tüm bu uyarılara rağmen birçok Müslüman din adamı kurallar icat edip bu kuralları Allah’a dayandırarak insanları Allah’ın Kitap’ında tarif ettiği doğru yolundan alıkoyar. Ayrıca bu kişiler takipçilerine kendilerine ne öğretilirse sorgulamadan kabul etmeleri konusunda eğitim verirler. Böylece takipçilerin akıl etme yetenekleri körelecek, bu kişiler din adamları tarafından uydurulmuş öğretilerin kutsal doğru olduğuna inandırılacaklardır.


 Kuran bu konudaki rahatsızlığı şöyle dile getirmektedir:

Kendi elleriyle bir kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için ‘Bu Allah katındandır’ diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (2:79)


 Şura Suresi’nde şeriat yasaları uydurup bunları Allah’a ve elçisine isnat edenlerden bahsedilmektedir:

Yoksa onların, dinden, Allah’ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.” (42:21)


 Allah’ın bizlere verdiği en mükemmel armağanlardan birisi düşünme yeteneğidir. Bu yeteneği akıllıca kullanmalıyız.Kuran bizi, bir şeyi, onun doğruluğu ile ilgili akılcı kanıtlar bulmadan kabul etmememiz konusunda uyarmaktadır. Kaynağı ne kadar “dindar” olursa olsun:

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17:36)

Yukarıdaki ayet açıkça şu uyarıda bulunmaktadır ki hiçbir bilgiyi Allah’ın bize verdiği akıl ve duyuların süzgecinden geçirmeden kabul etmemeliyiz.

Herhangi bir fikri veya fikir sahibini körü körüne, kutsal kaynağa bakıp doğruluğunu kontrol etmeden takip etmek trajik sonuçlara gebedir. 


 Kuran bu konuda şunu söylemektedir:

Hepsi toplu halde, Allah’ın huzuruna çıkmış olacaklar. Ezilip horlananlar, büyüklük taslayanlara diyecekler ki: ‘Biz sizin izleyicileriniz idik. Şimdi siz Allah’ın azabından bir kısmını bizden uzaklaştırabilir misiniz?’ Cevap verecekler: ‘Allah bize kılavuzluk etseydi elbette biz de size kılavuzluk ederdik. Şimdi inleyip feryat etsek de sabretsek de bir. Sığınacak hiçbir yerimiz yok.’” (14:21)


 Körü körüne takip edenler ile liderleri, yargılama gününde birbirlerini reddedeceklerdir:

O zaman, izlenenler, kendilerini izleyenlerden uzaklaşıp gitmişlerdir. Azabı gördüler artık, aralarındaki bağlar parçalanıp koptu. İzleyenler şöyle demiştir: ‘Ne olurdu bir kez daha imkân verilse de şunların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak.’ Böylece Allah, yapıp ettiklerini pişmanlığa dönüştürür. Artık ateşten çıkamazlar.” (2:166-167)


 Dini liderlerimizin ve kutsal saydığımız kişilerin öğretilerini Kuran’dan onay almadan takip edersek hesap gününde ne diyeceğimiz yine Kuran’da açıklanmaktadır:

Ve derler ki: ‘Rabbimiz! Biz, efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz, onlara iki kat azap ver; onları büyük bir lanetle lanetle!’” (33:67-68)


 Hesap günü Allah bizleri sadece Kuran’dan sorumlu tutacağı için ahiretle ilgili hazırlığımızı bu kritere göre yapmalıyız (Bakınız 23:66-67, 23:104, 25:30, 45:31).


Düşünme ve akıl etme yetenekleri çok özel armağanlardır. Bizlere düşen; hiçbir bireyin ya da grubun, Allah vergisi armağanları elimizden almasına izin vermemektir. Aksi takdirde Kuran’da anlatılan sonuçlarla karşı karşıya gelmemiz kaçınılmazdır.

Unutmayalım ki dünyada binlerce din bilgini vardır ve bu kişilerin öğretileri birbirinden çok farklıdır. Bu durumda bu kişilerin hepsi Allah’ın dinini öğretiyor denebilir mi? Elbette hayır. 


 Allah bu konuda şunu söylemektedir:

O, bir grubu doğru yola iletti, bir grup da sapıklığı hak etti. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” (7:30)

Bir insanın Müslüman olabilmesi için Allah’ın isteklerini bilmesi gerekir. Eğer Allah’ın Kuran’da açıkladığı isteklerini bilmezsek neyin doğru, neyin yanlış olduğuna nasıl karar verebiliriz?

Kuşkusuz yukarıdaki ayetlerde gördüğümüz gibi, insanlar akıllarını ve duyularını Kuran’ın mesajını anlamakta kullanmazlarsa, Allah’ın değil, başkalarının arzu ve isteklerini yerine getireceklerdir.

İşte bu yüzden Kuran, dinde ruhban sınıfının olmadığını ve Allah’ın mesajı ile insanlar arasında bir aracının yer almaması gerektiğini belirtmiştir.

Kutsal mesaj üzerine düşünme emri sadece belli bir grup insana verilmemiştir. Allah hepimizden Kitap’ı üzerine düşünmemizi ve rehberliği onda aramamızı istemiştir (Bakınız 2:185, 4:82, 38:29 ve 47:24).

SONUÇ (MKA)

Allah Kuran'da Buyuruyor ki:

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. (17/ İSRA/36.)

Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın Zikri / Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur. (39/ ZÜMER/23.)

 İşte sana o Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.  (2/BAKARA/2.)  

Allah, rızasına uyanları o Kitap’la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa  çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar.  (5/MAİDE/16.)



DİP NOT:

Son Güncelleme: 14 Kasım 2017 / İZMİR

​ T.C. / M. Kemal Adal 

13 Kasım 2017 Pazartesi

AKLIN KUR'AN'I ANLAMAKTA KULLANILMASI YASAKLANMIŞ MIDIR?





(DİNİ ANLAMADA)
KURAN YETER Mİ?



Kashif Ahmed Shehzada
Çeviren: Afşin Bilgili
Redaktör: Mecid Demir

KURAN’IN, DİNİ ANLAMADA YETERLİ OLDUĞU GÖRÜŞÜNE KARŞI GETİRİLEN İTİRAZLARIN İNCELENMESİ – 12


Yanlış İddia 12: Din ile ilgili konularda “akıl”a yer yoktur. Kutsal mesajı ya da atalarımızın yorumlarını akıl ile anlama teşebbüsünde bulunmamalıyız. Bize düşen onların bizi yönlendirdikleri şeye mütevazı bir şekilde boyun eğmektir. Aklın, Kuran ile ilgili konuları anlamakta kullanılması yasaklanmıştır. Bu yasağa uyarak, atalarımızın bize dinen doğru olarak sunduklarını takip etmeli ve aklımızı devreye sokmamalıyız.


 Düzeltme 12

Allah’ın mesajını kavramada, aklın önemsiz olduğunu iddia etmek büyük bir hatadır.


 Kuran birçok ayetinde insan aklına atıfta bulunmuştur. Kuran’da, kutsal mesajı anlamak için düşünme yeteneklerini kullanmayan insanlar kınanırlar:

Çünkü hareket eden varlıkların (yaratıkların) Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.” (8:22)

Bu durum insanın aklını kullanmadığı zaman düşeceği durumu açıkça betimlemektedir. 


 Böyle bir insan, Kuran’a göre, sadece bu dünyada değersiz ve bayağı bir hayat yaşamakla kalmaz, ahiretini de mahveder:

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehenneme mahkûm ettik. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (7:179)


 Furkan Suresi ise Kuran’ın mesajına karşı aldırışsız kalanları şu şekilde nitelendirmiştir:

Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, akıl ettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.” (25:44)


 Kutsal mesajın, akılcı bir şekilde analiz edilmesinin önemi aşağıdaki ayettekinden daha net vurgulanamazdı. Ayette cehennem halkı, dünyada iken “akıl”a sahip olduklarını ama onu hayırlı bir amaç için kullanmadıklarını, bu yüzden şimdi cehennemde bulunduklarını itiraf ediyorlar:

Ve: ‘Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!’ diye ilave ederler.” (67:10)


 Yasin Suresi’nde, yine bu kişilere akıllarını kullanma görevlerini yerine getirmedikleri hatırlatılır:

Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz? Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem!” (36:62-63)

O halde, ayetlerin de gösterdiği gibi Kuran akla düşman değildir ve onu insanların ruhsal gelişiminde bir engel olarak görmez. 


 Tersine, Allah, insanları akıllarını kullanarak Kuran üzerine derin derin düşünmeye teşvik etmiştir. Nitekim, Kuran akla dikkat çeken ayetlerle doludur. Örneğin:

“Kuran'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başka birinin katından gelseydi, elbette ki onun içinde birçok çelişki bulacaklardı.” (4:82)

Onlar bu sözü hiç düşünmediler mi?” (23:68)

Sana bu mübarek Kitap'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (38:29)

Yine de düşünmeyecek misiniz?” (6:50)

Derin derin düşünen bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı olarak veriyoruz.” (10:24)

Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?” (21:10)

Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (3:118)  

İşte bunlardır, Allah’ın kendilerine lanet edip kulaklarını sağır, gözlerini de kör ettiği kimseler... Peki bunlar, Kuran'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (47:23-24)

Kuran, defalarca kez akıl ve anlayışa atıfta bulunur. Birçok ayet göstermektedir ki Kuran insan hayatında akla önemli bir yer verir.


 Allah’ın elçisi de insanlardan kendisine körü körüne itaat etmelerini istememiştir. Onun yerine onları düşünmeye ve kafa yormaya çağırmıştır.Aşağıdaki ayetler ve diğer birçok ayet Kuran’ın düşünmeyi teşvik ettiğini gösteriyor:

Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün!” (34:46)

Allah insanlardan düşünmelerini ve anlama yeteneklerini kullanmalarını bekliyor. Eğer insan bunu yaparsa doğru yolu bulacaktır. Dosdoğru yol ancak aklın ve Allah’ın Kitap’ındaki vahyin ortak yardımı ile keşfedilir ve takip edilir. Bu rehberlik kaynakları birbirinin tamamlayıcısıdır. Eğer olması gereken yerlerinde tutulurlarsa aralarında bir çelişki olmaz.


 Bu yüzden Allah’ın elçisine Kuran’da şu söylettirilmiştir:

De ki, ‘Benim yolum şudur: Basiret (akıl) ile kavranabilen açık bir delille Allah’a çağırırım, aynı şekilde beni izleyenler de... Allah Yücedir, ben ortak koşan birisi değilim.’” (12:108)

Kuran bir yandan aklın ve kavrama yeteneğinin önemini vurgularken, bir yandan da insanların dinî konularda bir kutsal rehbere sahip olmamaları durumunda atalarını körü körüne takip edeceklerini belirtiyor. İnsanlar genellikle ebeveynlerinden ve atalarından aldıkları bilgilere inanmayı sürdürüyorlar. Bu bilgileri akıllarını kullanarak analiz etmiyorlar, eleştirel bir değerlendirmeden geçirmiyorlar.

Birçok insan “Nasıl olur da büyüklerimiz ve sevdiklerimiz hatalı olabilir?” diye düşünerek atalarının inançlarını tamamen doğru kabul etmektedir.

Yine bu kişiler, ebeveynleri ve sözü geçen kişiler tarafından dinî inanç ile ilgili soru sormamaya teşvik edilmiştir. Ebeveynler ve sözü geçen kişiler kendilerinin inandıkları ancak hiçbir kanıta dayanmayan öğretileri körü körüne takip etmeleri konusunda yeni nesillere telkinde bulunmaktadırlar. Miras alınan bu inançlar, çoğu zaman Allah’ın mesajını  kabul etmenin önünde bir engeldir, çünkü ataların inançları çoğunlukla Allah’ın mesajı ile çelişmektedir.

Allah’ın doğru ve gerçek olarak sunduğu kendilerine açıklanınca insanların verdikleri tepki şu şekilde olmaktadır: İnsanlar atalarının, Allah’ın doğru ve gerçek olarak sunduğundan başka bir şeye inandıklarını görürler ancak çoğu zaman atalarının inançlarına tutunmayı sürdürürler. Bu insanlara Kuran’ı takip etmeleri söylendiğinde mazeretleri aynı olmaktadır. Geleneğin gücü onları doğruyu aramaktan alıkoyar.

Onlar doğdukları anda üyesi oldukları mezheplerini ya da tarikatlarını körü körüne takip etmeyi, rehberlik için Kuran’a danışmaya tercih ederler.


 Oysa Kuran’ın bu konudaki tavrı son derece nettir. “Geleneksel olmak” çoğu zaman beraberinde “doğru olma”yı getirmez.

Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun!’ dendiğinde, ‘Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.’ derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!” (2:170)


 Ataların inançlarının, çoğu zaman Allah’ın mesajını kavramakta bir engel oluşturduğunu söylemiştik. Nitekim, insanların Allah’ın elçilerine yönelttikleri itirazlar bunu kanıtlamaktadır:


 Nuh Peygamber’e verilen cevap şöyledir:

Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” (23:24)


 Hud Peygamber’e verilen cevap ise şudur:

“Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin?” (7:70)


 Salih Peygamber’e verilen cevap şöyledir:

Atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun?” (11:62)


 Şuayb Peygamber’e verilen cevap şu şekilde olmuştur:

Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?” (11:87)


 İbrahim Peygamber’in sorusuna verilen cevap şöyledir:

Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.” (26:74)


 Yusuf Peygamber’in kavmine uyarısı ise şöyledir:

O'nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece birtakım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur.” (12:40)


 Musa Peygamber’e ve Harun Peygamber’e ise şu karşılık verilmiştir:

“Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmemiştik.” (28:36)


 Muhammed Peygamber de şu tepki ile karşı karşıya kalmıştır:

Bu, sizi atalarınızın taptıklarından alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir.” (34:43)


 Kuran, ebeveynlerin ve ataların inançlarının körü körüne takip edilmesine şiddetle karşı çıkar. Kuran insanları doğruyu ararken akıl ve mantıklarını kullanmaya teşvik eder. Kuran, iddialarını delillerle desteklemekle kalmaz (Bakınız 4:174, 6:104), kendisine karşı çıkanlara da gerekli kanıtları sorar (Bakınız 21:24, 27:64, 2:111, 37:157).Oysa ataların körü körüne taklit edilmesi onların görüşlerinin sorgulanmadan, kanıt aranmadan kabul edilmesi anlamına gelir. Şeytan, insanları ataların inançlarına körü körüne uymaya teşvik eder; çünkü onun asıl amacı, insanları Kuran’dan uzaklaştırmaktır:

Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dendiğinde, ‘Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ derler. Ya şeytan; onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!” (31:21)


 Ne yazık ki birçok insan, kutsal rehberlikle ilgili her konuda Allah’ın Kitap’ına yönelmek yerine atalarını takip etmekte ısrar eder:

Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı dayanıyorlar? Hayır! Sadece, ‘Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz’ derler. İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: ‘Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız.’” (43:21-23) 

 Oysa bizlere düşen, aklın gereklerine ve Kuran’a bakarak atalarımızın inancını bir değerlendirmeden geçirmektir. Bize miras kalan bu inançlar Kuran’ın öğretilerini destekliyor mu yoksa Kuran ile çelişiyor mu? Eğer Kuran’ın rehberliğini gerçek anlamda hayatlarımıza taşımazsak ve atalarımızın inançlarını körü körüne, sorgulamadan takip edersek sonumuzun ne olacağını yine Kuran ayetleri söylemektedir:

Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır. Çünkü onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı. Şimdi de kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar.” (37:68-70)


 Allah o son günde şunu soracaktır:

Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunurlar. ‘Ayetlerim size okunmadı mı? Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?’ Derler ki: ‘Rabbimiz! Azgınlığımız bizi alt etti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.’” (23:104-106)


 Bu kişiler o gün bir itirafta bulunacaklardır:

Ve ‘Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!’ diye ilave ederler.” (67:10)


 Bizler kendi yaptıklarımızdan ve inançlarımızdan sorumlu tutulacağız, atalarımızın yaptıklarından ya da inançlarından değil:

“Onlar bir toplumdu; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (2:141)

Kuran bizim kendi yaptıklarımızdan sorumlu tutulacağımızı, atalarımızın yaptıklarından ve inançlarından sorumlu tutulmayacağımızı açıkça ifade ediyor. Bu yüzden atalarımızın dindarlıklarıyla ilgili tartışmalara girmek anlamsızdır.

Genellikle mezheplerinin vefat etmiş büyüklerinin doğru yola kılavuzlanmış olduğunu ve örnek alınması gerektiğini iddia edenler bu insanların kişilikleri hakkında tahmine ve söylentilere dayalı rivayetler ortaya koyarlar. Öte yandan, onların karşıtları bu iddiaları başka bazı rivayetlere dayanarak reddedip bu kişiler hakkında farklı bir resim çizerler.

Tüm bu mezhepçi, hizipçi iddialar bizimle beraber olmayan ve kendilerinden sorumlu tutulmayacağımız atalarımız ile ilgilidir. Bu yüzden onlarla alakalı tartışmaya girmek anlamsızdır.
Eğer atalarımız kutsal değerlere uygun bir hayat sürdülerse ödüllerini alacaklardır. Ancak bizler, haklarında kesin bilgiye sahip olmadığımız ve yaptıklarından sorumlu tutulmayacağımız kişilerin taraftarı olmamalıyız.


 Hakkında bilgiye sahip olmadığımız konularda tartışmak bizi bir yere götürmeyecektir.
Kuran bizden bu tür faydasız tartışmalara girmememizi ister:

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17:36)

Kuran doğru bilginin önemini vurgular ve bizlerden onu kabul edip ona uygun şekilde davranmamızı ister. Doğru bilginin dışında kalan ve güvenilir bir rehber olmaktan uzak olan sanılar ise reddedilir.


 Kuran’ın bir ayetinde dediği gibi:

“Sanı gerçeğin yerini tutamaz.” (53:28)

Varsayımlarla yetinmek bize verilen aklı reddetmek anlamına gelir.

Bir insan Kuran’a yeni düşüncelere açık bir zihin ile yaklaşmalı, bunu gerçekleştirirken de yerleşmiş fikirleri ve önyargıları bir kenara bırakmalıdır.

Doğruyu araştırırken duygusal eğilimler yerine aklın yeteneklerinden faydalanılmalıdır

Bunlar, Kuran’a göre, kutsal rehberi anlamanın temel gereklilikleridir. Kuran’a bu şekilde yaklaşmayanlar için Kuran mühürlü bir kitap olarak kalacaktır.

 Sonuç olarak, Allah’ın vahyi olan Kuran ile akıl arasında bir çatışma yoktur. Tersine ikisi birbirini tamamlamaktadır.

 Kuran bizden mesajını kavramamız için aklımızı kullanmamızı isterken bize atalarımızı körü körüne taklit etmememiz konusunda uyarıda bulunur.

Bizler doğruya ulaşmak için sanıya ve miras aldığımız geleneğe güvenmek yerine doğrudan Kuran’a gitmeli, dini tek gerçek kaynağından öğrenmeliyiz.



DİP NOT:

Son Güncelleme: 13 Kasım 2017 / İZMİR

​ T.C. / M. Kemal Adal