İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

8 Nisan 2017 Cumartesi

RİVAYETLERİ AKLAMAK ADINA, KUR'AN A SAYGISIZLIK YAPMAYALIM.

RİVAYETLERİ AKLAMAK ADINA, KURAN A SAYGISIZLIK YAPMAYALIM. |  görsel 1

KONUK YAZAR

2017-03-05 11:15:00


Bizler yaşadığımız yanlış inançlarımızı, öyle inatla savunmaya geçiyoruz ki, bunun hesabını inanın, Allah ın huzurunda veremeyiz. 


 Aslında bir Müslüman olarak işimiz çok kolayken, kendi ellerimizle zorlaştırıyoruz, işin içinden çıkılmaz bir hale sokuyoruz. Daha sonrada neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda da karar veremiyoruz. 
 Allah Kur’an da, inancımız ve bu konuda izlememiz gereken yolu anlatırken, sakın emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin der ve emin olacağınız kitabında yalnız Kur’an olduğunu bildirerek, Kur’an ın ipine sarılmamızı emreder. 

 Çok daha açık bir şekilde Zuhruf 44. ayetinde, SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM diye de uyarır. 

 Böyle bir hüküm veren Rabbimiz, Kur’an da hiç bahsedilmeyen, konusu bile geçmeyen, FIKIH inancının dine ilaveleri olan bilgilerden, hükümlerden hesaba çeker mi bizleri? 


Madem Allah bizleri bu şekilde uyarıyor, bunun tam tersine inancımızı yaşamak niye? İşte bunu anlamakta zorluk çekiyorum. 


 Fıkıh inancının çok fazla etkisinde kalan bazı kardeşlerimiz bana, milletin kafasını karıştırıyorsun, ayetleri kendi kafana göre yorumluyorsun diyorlar. Böyle bir yanlış yapmaktan Rabbime sığınırımDinin anası, temeli olan Muhkem ayetler adı üstünde muhkem, yani şüphe duyulmayacak kadar açık ayetlerdir ve bu ayetler yoruma kapalıdır. Birisi bu ayetler üzerinde yorum yapıyorsa, ayeti amacından saptırıyor demektir. Onun için bizler muhkem ayetler üzerinde yorum yapamayız, Allah ne emrediyorsa kabul eder ve iman ederiz. 

 Günümüzde Kur’an ın yanında, tıpkı Kur’an değerlerinde olduğunu söyledikleri öyle rivayet bilgilere ve onun kitaplarına inanıyoruz ki, adeta bu inanç bizleri kâfirlerin safına doğru itiyor. ALLAH KUR’AN I BEN KORUYORUM DİYE BİZLERE BİLGİ VERİR ve bu kitabın vereceği bilgiler konusunda, emin olmamızı sağlar. Bunun dışından ise hiçbir bilgiyi, Kur’an ın onayından geçirmeden kabul edemeyeceğimiz konusunda, birçok uyarılar yapar bizlere. Hatta Kur’an ı kast ederek, hadi bir benzerini getirin bakalım diyerek meydan okur. 

 Günümüzde batılı ve hurafeyi savunmak adına, yaptığımız öyle bir yanlış var ki, bizleri günahların ve sapkınlığın zirvesine taşıyor. Hadislere dikkatle yaklaşmalıyız ve bu bilgiler hakkında, mutlaka Kur’an dan onay almalıyız dedikçe, bazı kişilerin inanılmaz sözlerle saldırıya geçmeleri ve adeta Kur’an ile rivayet hadisleri aynı kefeye koyarak, şirk koşmalarını üzülerek görmekteyiz. 


 Bu yazımda bu yanlışa çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Bakın bir arkadaşlarımız, rivayetleri savunmak ve aklamak adına neler söylüyor.

“Kur’an ın Allah ın kitabı olduğuna dair, bir deliliniz var mı? Kur’an da günümüze rivayetlerle gelmiştir. Hadisler hakkında ileri geri konuşuyorsunuz, Kur’an da bir hadis olmadığına deliliniz nedir?”

 Ben Müslüman ım diyen bir insanın, söyleyeceği sözler değildir bunlar. Kur’an ın Allah katından indirildiğine, Kur’an ın bizzat kendisinden başka delil arayanlar, zaten Allah ın istediği gibi iman etmemiş demektir. Kuşku duyulmadan iman edilecek kitabın, bilgilerin yalnız Kur’an olduğunu fark edemeyenlere, elbette gerçekleri anlatmamız mümkün olamaz. Çünkü peygamberimizde müşriklere bu gerçeği anlatamamıştı. Onun anlatamadığını, bizlerin anlatması elbette mümkün olamaz.

 Kur’an ın günümüze, rivayetler yoluyla geldiğini söyleyenlere ve bunlara inananlara şunu hatırlatmak isterim. BU SÖZLER, ÖNCE ALLAH A VE DAHA SONRA ELÇİSİNE İFTİRADIR. Peygamberimiz sağlığında, Allah ın indirdiği vahiylerin tamamını kayda aldırmış, yazıya geçirmiştir. Hatta ilk önceleri yalnız ezberletildiği halde, daha sonra ezberleyenlerin ölümü, bu yöntemin tehlikeli olduğunu anlamaları üzerine, tüm ayetler kayda geçirilmiş yazılmıştır. 

 Peygamberimizin devrinde ayetler, Mushaf yani kitap haline getirilmemiştir. Elbette bunun nedeni vardı. Çünkü peygamberimiz yaşıyordu, yaşadığı sürece vahiy devam edeceği düşüncesi ile birleştirilip, kitap haline dönüştürülmemişti. Mushaf haline getirilmesi dört halife devrinde olmuştur. 

Tekrar söylüyorum, vahiylerin tamamı, peygamberimiz tarafından sağlığında kayda geçirilmiştir, onun içinde günümüze rivayetler yoluyla değil, bizzat kayıt altına alınmış ve çok daha önemlisi, ALLAH IN KONTROLÜNDE, KORUMASINDA GÜNÜMÜZE KADAR GELMİŞTİR.

GÜNÜMÜZE ULAŞAN, RİVAYET HADİSLERE GELİNCE.  BU BİLGİLERİN, SÖZLERİN HİÇ BİRİSİ PEYGAMBERİMİZ TARAFINDAN YAŞADIĞI DÖNEMDE KAYDA ALINMAMIŞ, YAZILMAMIŞTIR. YAZILMIŞ OLSAYDI, HADİSLER BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAMAZDI. Bu sözlerin kayda alınmadığının, dilden dile nakledildiğinin bir kanıtıdır, bir rivayete göre diye hadislerin başlaması. 


Lütfen bu konu üzerinde, dikkatle düşünelimHatta tam tersine, kendi sözlerinin yanlış nakledildiğini gören Allah ın elçisi,  bundan sonra Kur’an dışından bir şey benden nakletmeyin diye uyarmıştır. Elbette bunun nedeni, Kur’an ın kayda geçirilmiş olması, yanlış nakledilmesi durumunda, karşısındaki kişinin bu bilginin doğru olup olmadığını, kontrol etme şansının olduğu gerçeğidir. 

Dört halife devrinde de hadisler kayda geçirilmemiş, hatta peygamberimizin hadis nakli yasağı, bu dönemde de titizlikte uygulanmıştır. Günümüze ulaşan hadislerin ise, peygamberimizin ölümünden ve dinin mezheplere bölünmeye başlamasıyla, yaklaşık 250 yıl sonra, halkın arasında dolaşan sözlerin/rivayetlerin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. SİZCE BU BİLGİLER NE KADAR DOĞRU OLABİLİR? BU BİLGİLERE GÖRE İMANIMIZI YAŞAYABİLİR MİYİZ?  

Yaşayamayacağımızı Kur’an söylüyor. Elbette kimin sözlerine inanılacağı konusu, sizlere kalmıştır. İmtihan olmanın gerçeği de budur.


Ne yazık ki bugün bizler bu gerçeği anlamak istemiyoruz. Öyle yanlışlar yapıyoruz ki, cahiliye dönemindeki müşrikleri aratmıyoruz

 Atalarımızın inancını aklamak ve tıpkı Kur’an değerini onlara vermek için, Kur’an ın günümüze rivayetler yoluyla geldiğini, onun içinde rivayet hadislerden şüphe duymamızın, yersiz ve yanlış olduğunu savunabilmekteyiz. 

 Çok daha ilginci, Kur’an ın da bir hadis olmadığına deliliniz nedir diyebiliyoruz. Hadis kelime anlamı olarak söz, haber, bilgi anlamındadır. Kur’an da da geçer, örneklerini verelim. 

Casiye 6: İşte şunlar, Allah'ın ayetleridir, onları sana gerçek ile okuyoruz. ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ HADİSE (SÖZE) İNANACAKLAR? (febi-eyyi hadîśin) (Süleyman Ateş meali) 

Araf 185: Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama, Allah’ın yarattığı her şeye, ecellerinin yaklaşmış olabileceğine hiç bakmadılar mı? PEKİ, BUNDAN SONRA ARTIK HANGİ SÖZE İNANACAKLAR. (febi-eyyi hadîśin ) (Diyanet meali)

 Bu ayetlerden de açıkça anladığımız gibi hadis, söz, bilgi anlamındadır. Allah da bizlere rehber olacak güvenilecek sözlerin / hadislerin yalnız Allah ın hadisleri olduğunu apaçık söylüyor ve bakın ne diyor tekrar hatırlayalım.

—ALLAH’TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ HADİSE (SÖZE) İNANACAKLAR?

— PEKİ, BUNDAN SONRA ARTIK HANGİ SÖZE / HADİSE İNANACAKLAR.

 Ama bizlerin uslanmaz nefisleri, atalarımızın inancını aklamak ve yaşamak adına, Allah ın hadislerini / sözlerini görmezden gelerek, Kur’an ın ayetleriyle, rivayetler yoluyla bizlere ulaşan ve asla emin olamayacağımız sözleri / hadisleri, Allah ın sözleri / hadisleriyle eş tutabiliyoruz. Allah bizleri affetsin.


Değerli din kardeşlerim, ömür hızla akıp gidiyor. Emaneti teslim etmeden, imtihanımızı tamamlamadan önce, gelin yalnız Kur’an ın ipine sarılalım ve onu anlayarak, düşünerek okuyalım

Bizlere öğretilen sözleri / hadisleri de mutlaka Kur’an ın süzgecinden geçirelim. Kur’an ın onayını alan her bilgi, elbette başımızın tacıdır, bizlere örnektir. Ama Kur’an dan onay almayan her bilgi de, inancımız için fitnedir, bizleri dinden uzaklaştırıp, kâfirlerin safında yer almamızı sağlar.

İMAN, İNANÇ GÜVEN VE SADAKATLE OLUR. BİZ İMAN EDENLER, KUR’AN IN ALLAH KATINDAN GELDİĞİNE VE ALLAH TARAFINDAN KORUNDUĞUNA İNANDIK, İMAN ETTİK. Kur’an asla rivayet değil, Allah katından bizler için HAK OLAN, ALLAH IN HADİSLERİ, SÖZLERİDİR.  

Onun dışından yol gösterici sözler / hadisler aramayalım. ÇÜNKÜ ALLAH KUR’AN IN DIŞINDAN, HADİSLERE / SÖZLERE SAKIN İNANMAYIN DİYE, BİZLERİ UYARMIŞTIR. ALLAH IN RESULÜDE YALNIZ KUR’ANA UYMUŞ VE YALNIZ KUR’AN İLE ÜMMETİNE HÜKMETMİŞTİR, LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. 


Bakın Allah ın elçisi, ben yalnız bana vahyedilene yani Kur’an a uyarım diyor. Sizler yalnız peygamberimizin uyduğu vahye uymuyor musunuz? Karar sizlerin. 

Ahkaf 9: De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım. (Diyanet vakfı meali)

Ankebut 18: “Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

6 Nisan 2017 Perşembe

HZ. MUHAMMED HÜKÜM KOYAR MI?



Hz Muhammed as Hüküm Koyar mı?

Bu makalemizde “İslami konularda hüküm koyma yetkisi Allah’ın dışında Hz.Muhammed (as)'ada verildi mi?” sorusunun cevabını Kur'an dan almaya gayret edeceğiz. 

Bu soru asırlardır tartışılan, fakat alimler tarafından bir türlü fikir birlikteliği sağlanamamış konulardan birisidir. Öncelikle konu ile alakalı “Hz.Muhammed (as) hüküm koyabilir” iddiasında bulunanların delillerini kısaca paylaşalım isterseniz. 


“Hz.Muhammed (as) da hüküm koyabilir” iddiasında olan kesim, aşağıda mealen verilmiş ayetleri delil göstererek onun da hüküm koyabileceği kanaatine varmışlar. Bu ayetler; 

4 Nisa 13-14 Bu (hükümler) Allah'ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve O'nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.

33 Ahzab 36 Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır. 

9 Tevbe 29 Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. 

3 Aliimran 31-32 De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. De ki: "Allah'a ve Resulüne itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez."

7 Araf 157 - Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları Resûle, o ümmî nebiye uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. 

7 Araf 158 - De ki: "Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın hepinize gönderdiği resulüm. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah'a ve O'nun sözlerine iman eden Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız."
 

Peki bu ayetleri nasıl anlamalıyız? Bu soruyu 5 başlık altında inceleyelim;


1-
Yukarıda ki ayetlere aynı yaklaşım tarzı ile başka bir ayete bakalım.

33 Ahzab 57 - Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.

 Görüldüğü gibi ayette “Allahı ve Resulünü incitenler” ibaresi üstteki ayetlerde geçen formatın aynısı gibidir. Bu benzerlik bize şunu anlatır. Eğer yukarıda geçen ayetlerdeki “Allah ve Resulü” ibaresindeki Allahı cc ayrı, Resulü ayrı, birbirinden bağımsız düşünmek zorundaysak, 33/57 de ki ayeti de birbirinden bağımsız, Allah cc ayrı, Resulü ayrı düşünmek zorunda kalırız. Böyle bir durumda da Allahı incitenler ve Resulü incitenler dememiz lazım ki, bunu düşünmek olacak iş değildir. Çünkü müşrikler Resulü incitebilir fakat hiçbir kuvvet Allahı incitemez. 

Bu ayette anlatılmak istenen, tabiri caizse Allah cc , “Resule yapılan bana yapılmıştır” mesajını vermiştir. 

O nedenle Yukarıdaki “Allaha ve Resulüne” ibarelerini ayrı ayrı değil, tek Allah (cc) olarak düşünmemiz gerekir. 


2-
Allah cc Nebilerden, Resule tabi olacaklarına dair söz almıştı. 

Ali-imran 81 Hani, Allah Nebilerden, "Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir Resul geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye söz almış ve, "Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?" demişti. Onlar, "Kabul ettik" demişlerdi. Allah da, "Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım" demişti. 

4 Nisa 69- Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği Nebilerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. 

Ali-imran 81 inci ayette açık ve net bir şekilde Nebilerden, Resule itaat istenmiştir. Demekki Nebinin manası ayrı, Resulün manası ayrıdır. Öncelikle her peygamber hem Nebidir, hem Resuldür. Peygamber önce Nebi ünvanını alır, sonra Resul olur. Biraz daha açalım isterseniz.

Nebe, haber demektir. Nebi, haberi alan demektir. 

Resul, haberi ilgilisine ulaştırandır.

Yani Hz.Muhammed (as), Allah cc tarafından seçilip Vahiyle haberdar edildiğinde Nebi unvanını alır. 

Sonra haberdar edildiği Vahyi muhataplarına ulaştırarak Resul unvanı alır.

 Ahzab suresi 40. Ayette Hz.Muhammed (as) ile ilgili 3 kimlikten bahsedilir,

1-
 
Mekkeli, Abdullah’ın oğlu Hz.Muhammed (as). Bu kimliği onun doğumundan ölümüne kadar sürekli var olan bir kimliğidir.

2-
 
40 Yaşında, Vahiy kendisine verildiği andan itibaren ise Nebidir. 40 yaşından, ölümüne kadarki ikinci kimliği Nebi olur.

3-
 
Kuranı tebliğ ederken ki aldığı unvan ise Resul olur. Allah dan kendisine gelen Vahyi insanlara ulaştırdığı esnada ise Resul kimliği devreye girer.

 Doç.Dr. Zeki Bayraktar’ın yukarıdaki anlatımla alakalı bir şema hazırlamış. Biz de sizlerin İstifadenize sunmak amacıyla aşağıda benzerini hazırladık.





3-
Nisa suresi 13-14 üncü ayetleri inceleyelim şimdi

Nisa suresini 1. Ayetten itibaren okumaya başlar ve 13. Ayete kadar gelirseniz göreceksiniz ki, Allah cc kendisine asi olunmaması gerektiği, akrabalık bağları, yetimlerin malları, Evlilik mevzu, Evlenen kadınların mehirleri, Miras hukuku ile alakalı bir çok konuda hükmünü açıklıyor. 13. Ve 14. Ayetler de “işte bunlar Allahın cc hudutlarıdır. Kim Allaha ve Resulüne itaat ederse, Allah onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyar. Kim de Allaha cc ve Resulüne isyan eder, hudutlarını aşarsa, Allah onu ebedi kalacakları cehenneme sokar ” diye bildiriyor.

 Bu ayetlerin üzerinde birazcık tefekkür edersek, mevzu gün yüzü gibi açığa çıkıyor aslında. Rabbimiz 1. Ayetten, 13. Ayete kadar hudutlarını Resulü aracılığıyla bize bildirdi. Devamında ise; kaynağı Allah olan ve Resul (Hz.Muhammed as) tarafından bize tebliğ edilen hudutların çiğnenmemesi halinde, yani Allah'a ve Resulüne itaat edilmesi halinde mükafat alınacağını, asi olunduğu taktirde cezalandırılacağı bize net bir biçimde bildirilmiştir. 

 Ayetlerin öncesine ve sonrasına bakıldığı zaman görülüyor ki, sayılan hükümlerin sonunda belirlenen hudutlarda kalmanın “Allaha ve Resulüne itaate” bağlandığını görüyoruz. 

4-
Yani Resule (sav) itaat, Allah'a (cc) itaattir. 

4 Nisa 80- Kim resule itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi göndermedik.

 Resul = Haberi getirendir. 

 Kişinin resul olabilmesi için başka bir kaynaktan haber alması ve bu haberi eksiksiz iletmesi gerekir. 

 Resul Hz.Muhammed as da Allah'tan aldığı haberi eksiksiz olarak iletmekle yükümlüdür ve Resul, Allah'ın vahyi dışında bir şey söyleyemez (69 Hakka 44-47).

 Resul kendinden bir şey katmadığı içinde “Allaha ve Resulüne” ibaresindeki Resul direk Allaha gider.(5 Maide 67) 

 Bu bağlamda, (Nebi Muhammet as.'ın ağzından çıkan her söz değil sadece Kur'an mesajının tebliği olan - MKA) Resul Muhammet as ın hadisi (sözü) Kurandır  ve Her mü’min bu hadise (yani, Resul Muhammet as ın Kur'an'daki mesajın / haberin tebliği olan bu sözüne- MKA) tabi olmak zorundadır. 

 Çünkü En güzel söz, Allah’ın cc sözüdür.(39 Zümer 23)

Çünkü;

5-
Hüküm Koyucu Yalnız Allah'tır 

[6 Enam 114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!

[18 Kefh 026] De ki: «Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'na aittir. O, ne mükemmel görendir! O ne mükemmel işitendir! İnsanların O'ndan başka dostu yoktur. O, hiç kimseyi hükmüne ortak kılmaz.» 
[018.027] [DI] Rabbinin Kitap'ından sana vahyolunanı uy; O'nun sözlerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.

Net bir şekilde görüyoruz ki Allah cc hükmünde ortak tanımamaktadır. Hüküm koymak yalnızca Allahın cc tekelindedir.

Doğrusunu Allah bilir...

"Rabbim sözlerimizdeki hatalarımızdan ötürü affet"


Yazan :
Serdar ÇAPAR - 11/03/2015
Hata ve eklemeler için : kuranbilinci@gmail.com
Not : Çalışmaları hazırlarken yararlandığımız kişileri ve kaynakları zikretmeye çalıştık. Unuttuklarımız varsa haklarını helal etsin. Hepsine teşekkür ederiz.


Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal