İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

11 Mayıs 2018 Cuma

PEYGAMBERİN PUTLAŞTIRILMASI


SÖZÜN ÖZÜ:

"Kuran'ın insanı; düşünen, akleden, Allah'ın mesajı Kuran'a sıkı sıkıya sarılan, Peygamber'i ca­nından çok seven fakat hiçbir şirke bulaştırmayan, Allah'ın gücünü, hüküm yetkisini hiçbir kişiye paylaştırmayan insandır.

Müslümanlar'ın görevi Allah'ı, Kuran'ı, Peygamber'i tam yerli yerine oturtmaktır.

Allah'ın yetkisinde olan hüküm koymayı, kutsal olanı istismar ederek Peygamber'e verenler, daha sonra uydurduk­ları hadislerin sahibini Peygamber olarak göstermiş, böylece dini bozmuşlardır."

M. Kemal Adal.



Kuran Araştırmaları Grubu
http://www.kurandakidin.net/


XXVIII. BÖLÜM: PEYGAMBERİN PUTLAŞTIRILMASI


 Allah'ın dinini bozmak isteyenlerin en büyük hilelerinden biri de kutsal olanı putlaştırıp insanları aldatmaları olmuştur. Dinin övdüğü Peygamberler'i putlaştırmak bunun en önemli örneğidir.

O size melekleri ve Peygamberler'i Rabler edinmenizi em­retmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size kafir olmayı mı emredecek?
3- Ali İmran suresi 80

Kutsalı putlaştıranlar " Yoksa sen Hz. İsa'yı sevmiyor musun? Sen Hz. Muhammed'i yok mu sayıyorsun?" tarzındaki sorularıyla saf dinin ortaya çıkmasına çalışanları yıldırmaya çalışırlar.

Kutsala saygısı olan, Peygamberler'i seven birçok saf insansa, ne yazık ki bu sorularla gerilemektedir. Zaten kutsalı putlaştırmanın hedefi de bu­dur: Allah dışındaki ilahların hiçbirini kabul etmeyen dindar kitle­ye, kendi kutsallarını putlaştırıp, zayıf oldukları yerden yaklaşmak suretiyle dini bozmak.

 Hz. İsa gibi Allah'ın sevgili bir kuluna ilahlık makamının verilmesinin Hıristiyanlık dünyasındaki sonuçları ortadadır.

 Peygamberimizle ilgili uydurmalar ise (Bu bölüme kadar gördüğümüz ve ilerideki bölümlerde göreceğimiz gibi) Peygamberimiz'e Allah'ın yanında ikinci bir hüküm oluşturucu sıfatının veril­mesiyle olmuştur.

 Bu sıfatla gelenekçi kitleler, Allah'ın vahyi olan Kuran'da olmayan hükümleri, kendi uydurdukları veya yanlış yo­rumladıkları hadis ve sünnet adını verdikleri Peygamber'e iftiralar­la dolu kitaplarda toplamışlardır.

 Oysa Peygamberimiz'e Kuran'da şunlar söyletilir:

De ki "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da (algılanamayanı da) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyedilenden başkası­na uymam."
6-Enam suresi 50

 Görüldüğü gibi Peygamberimiz de aynı bizim gibi vahye, yani Kuran'a uymakla yükümlüdür. Ve bu vahiy dışında başka bir şeye uymayacağına göre, bu vahiy dışında bir hüküm oluşturması da mümkün değildir.

 Peygamber'e sünnet, hadis gibi Kuran'ın belirt­mediği başlıklarla hükümler atfedenler, uydurdukları din rağbet görsün diye Peygamberimiz hakkındaki birçok ayete aykırı yargılar ortaya atmışlardır.


A.                PEYGAMBERLERİ YARIŞTIRMA


O'nun elçileri arasında hiçbirini ayırt etmeyiz.
2- Bakara suresi 285

 Kuran'ın bu ayetine göre bizim Peygamberimiz'i, Hz. İbra­him'i, Hz. Musa'yı, Hz. Nuh'u, Hz. İsa'yı yarıştırmamız yasaktır." Bizim Peygamberimiz en üstündür." dememiz yasaktır.

 Museviler'in ve Hıristiyanlar'ın düştükleri bu hataya, Kuran'ın bu açık aye­tine rağmen ne yazık ki düşülmüştür.

Peygamberimiz'in sayesinde tüm insanların yaratıldığı, Peygamberimiz olmasa ne dünya, ne de daha bir çok mekanın yaratılmayacağı şeklindeki meşhur uydurma, hadis başlığıyla insanlara yutturulmuştur. Oysa Kuran'da böyle bir ifade geçmemektedir.

Peygamberimiz'in hammaddesinin diğer in­sanlardan ayrı olup nurdan yaratıldığı, Kuran'da anlatılmayan yüz­lerce mucizesinin olduğu, namaz vakitleri için adeta Allah'la pazar­lık yaptığı şeklindeki uydurmalar hep Peygamber putlaştırma gayretlerinin neticesidir.

Bu gayret sonucu Peygamberimiz'e utanç kaynağı olacak şekilde cinsel mucizeler yakıştırılmış, kişileri kötürüm etmek için beddualar ettiği iftiraları ileri sürülmüştür.

Tüm bu iftiralar hep uydurulmuş hadislerle halka sunulmuştur ki, kutsala karşı gelme korkusunu içinde taşıyan ve dini az bilen halk, bu uy­durmaları itirazsız kabullensin.

 Diğer dinlerin düştüğü hataları Kuran'da okuyup, onları hem eleştirip, hem de aynı hataya düşmek ne acıdır!

 Diğer bir uydurma hadise göreyse tüm Peygamberler kıya­met günü kendi dertlerine düşmüşken, Peygamberimiz "ümmetim, ümmetim" diyerek ümmetini düşünecektir.

Bu uydurma kaş yapa­yım derken, göz çıkarmanın çok güzel bir örneğidir. Peygamberimiz'i yüceltmek isteyenler, diğer Peygamberler'in bencilliği mana­sına gelebilecek yukarıdaki hadisi uydurmuşlardır.

Bunlar Peygamberimiz'i diğer Peygamberlerle yarıştırmakla kalmamış; 1-Hz.Muhammed 2-Hz. İbrahim, 3-Hz. Musa, 4-Hz. İsa şeklinde diğer Peygamberler'i de üstünlük sırasına göre dizerek hadlerini iyice aşmış­lardır.

Seni sapmış bulup doğru yola iletmedi mi?
93-Duha suresi 7

Bu ayete göre Peygamberimiz vahiy gelmeden önce sapmış bir haldedir. Allah'ın gönderdiği vahiy ile düzelmiştir. Allah'ın açıkça söylediği bu gerçeğe Şura suresi 52. ayette de rastlıyoruz.

İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen ki­tap nedir, iman nedir bilmezdin.
42-fiura suresi 52

Bazı gelenekçiler Peygamberimiz'in vahiy almadan önce de hak bir dine mensup olduğunu söyleyerek ayetlerle açıkça çelişmekte­dirler.

Bu ayetlerin birinden Peygamberimiz'in evvelden sapmış ol­duğu, diğerinden ise imanı, kitabı evvelden bilmediğini anlıyoruz.

Hak bir dine mensup olan nasıl imanı bilmez, nasıl kitabı bilmez, nasıl sapmış olur?

Peygamber'i Kuran'da anlatıldığı gibi değil de kafalarında şekillendirdikleri gibi bulmak isteyenlerin bu çelişkilere düşmeleri hiç de sürpriz değildir.

Gelenekçilerin düştükleri çelişki­lerden biri de Peygamberimiz'in atalarında hiç putperest olmadığı ve bunun Hz. Adem'e kadar böyle gittiği izahıdır.

Oysa Kuran'dan Hz. İbrahim'in babasının putperest olduğunu anlıyoruz. Hz. İbra­him'in Peygamberimiz'in atası olduğunu düşünürsek bu iddia da dayanaksız kalır.

Gerçi gelenekçi zihniyet, Hz. İbrahim'in babasın­dan kasıt gerçek babası değil, üvey babasıdır veya amcasıdır şeklin­de saptırmalara gitmektedir.

Ama Kuran'da açıkça babası denmek­tedir.

Bu çekiştirme gelenekçilerin dini bozucu zihniyeti için bir delil niteliğindedir.


B.                ALLAH'IN PEYGAMBER'E ÖVGÜLERİ


 Mezhepçilerin anlamadığı nokta Peygamberimiz'in tüm bu uy­duruk sözde yüceltmelere ihtiyacı olmadığıdır.

Kuran'da Allah Peygamberimiz'i övmekte, onun üstün bir ahlak üzerinde olduğu­nu söylemektedir. Allah'ın kendisine elçilik görevi vermesi, kitabın­da kendisini övmesinden daha büyük yüceltme ne olabilir?

Vahiy almadan önceki Peygamber'in durumu veya Peygamber'in ataların­dan birinin putperestliği Peygamber'i küçültmez. 

Kuran'dan her­kesin kendi davranışlarından sorumlu olduğunu anlıyoruz. Ne Pey­gamber oğlu olan yücelir, ne de kafir babası olan küçülür.

Nitekim Hz. İbrahim'in babası da Peygamber babasıydı, ama sapkınlığı Kuran'da geçmektedir.

 Kişileri soyuna sopuna göre değerlendiren ge­lenekçi kafa, Peygamberimiz'i de böyle değerlendirmeye kalkmış ve uydurma hadisler türetmiştir. Bu uydurmalar Kuran'la, gelenekçi­lerin bu zihniyeti İslam'la çelişmektedir.

Allah Peygamberimiz'i seçti ve ona büyük bir iyilikte bu­lundu. (4 -Nisa Suresi 113)

Onu güzel ve büyük bir ahlak sahi­bi kıldı. (68-Kalem Suresi 4) 

Onu alemlere rahmet yaptı. (21-Enbiya Suresi 107) ve 

Peygamberimiz'in tüm günahlarını bağış­ladı (48- Fetih Suresi 2)

Görüldüğü gibi Kuran'da Peygamberimiz en güzel şekilde övülmektedir.

Örneğin Enbiya suresi 107. ayette Peygamberimiz'in alemlere rahmet olduğu söylenmektedir.

Eğer tüm alemlerin Pey­gamberimiz için yaratıldığı doğru olsaydı, bu da Peygamberimiz'in alemler için rahmet oluşu gibi söylenirdi. Çünkü bu izah doğru ol­saydı tüm bu izahlardan daha önemli bir bilgi olurdu.

Gerçek olsay­dı, Kuran, bu daha da önemli olan bilgiyi hadis gibi Kuran'da belir­tilmeyen bir kaynağa elbette bırakmaz, kendisi belirtirdi.


C.                KIL TAPINMACILIĞI


 Allah en güzel şekilde Peygamberimiz'i övmüşken, Kuran'ın onay vermeyeceği kıl tapınmacılığı görüntüleri verenler akılları sıra Peygamberimiz'e saygı göstermektedirler.

 Camilerde Peygam­ber'in sakalı diye bir sürü beze dolandırılıp, sarılmış kılları büyük bir tören havasında açıp, halka bu kılları öptürenler bu yazılarımızı okuduklarında elbette rahatsız olacaklardır. Onlara göre bu kıl öptürme törenleri Peygamber sevgisidir, Peygamber'e saygıdır. Ne yazık ki Peygamber'in olduğu iddia edilen kılları dini bir ibadet havasında insanlara öptürme faaliyeti hâlâ devam etmektedir. Hristiyanlığı ikonlarından dolayı kınayanlar, benzer hurafeleri dinimize kendileri sokmuşlardır.

 Peygamberimiz Kuran'da iki sıfatla anılır. (Peygamber kelimesi bu iki sözcüğe de karşılık kullanılan, Farsça'dan dilimize geçmiş bir kelimedir.):

Birinci kelime "nebi" kelimesidir ve haber getiren manasındadır. Kuran'da bu kelime aynı Türkçe'deki Peygamber kelimesi gibi yalnız Allah'tan haber getiren insanlar için kullanılmıştır.

İkinci kelimeyse "resul" kelimesidir ki Türkçemiz'deki elçi kelimesinin karşılığıdır ve Kuran'da Peygamberler en çok bu kelimeyle anlatılırlar. Bu kelime aynı Türkçe'deki gibi hem Allah'ın elçileri, hem diğer elçilikler için kullanılır.

Peygamberimiz'i ve diğer Peygamberler'i tarif ederken kullanılan bu kelimeler Peygamber'in nebi (haber getirici), resul (elçi) olduğunu gösterir. Yani Peygamber Allah'tan aldığı mesajı insanlara ileten kişidir,

Peygamber %1 bile kendinden dine bir şey katamaz. O zaman din, haşa Allah'ın olmaz. O zaman din, Allah ve Peygamber ortak yapımı bir müessese olur.

 Peygamberimiz'e gelen vahiy Kuran'dır. Bunun dışında bir hadis, bir mezhep izahı, birisinin içtihadı dinin bir hükmü veya bir bölümüdür demek Allah'ın olan dini Allah, Peygamber (elçi, haber getiren) ortaklığına veya Allah, mezhep imamı, Peygamber ortaklı­ğına çevirmek olur. Kısacası Peygamber'i doğru yere oturtmak, di­ni doğru kavramanın bir şartıdır.

Peygamberimiz sadece ve sadece aldığı haberi (Kuran'ı) insanlara iletir.

Din, bu haberdir.

Elçilik (resullük), nebilik (haber getiricilik) bu mesajı (Kuran'ı) insanlara ulaş­tırmaktır. Allah'ın elçisi olmak çok büyük bir onurdur. Peygambe­rimiz açısından düşünürsek, bir insanın milyarlarca insana öncülük etmesidir.

(BAKINIZ- MKA: https://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/evet-gunumuzde-kuran-resuldur-elcidir.html )

 Ne yazık ki bazıları Kuran'dan anlaşılan bu Peygamber tarifini yaptığımızda "Siz Peygamber'i çok basit görüyorsunuz" de­mektedirler.

 Ne yazık ki bu davranışlarıyla bundan sonraki 29. Bölüm'de inceleyeceğimiz Hıristiyanlar'a benzemektedirler.

 Peygam­berler hakkında aşırıya gitmek sadece Peygamber'i Allah'ın oğlu ilan etmekle olmaz. Sadece Allah'ın olan din oluşturma yetkisi; sün­net, hadis gibi süslü, sözde Peygamber sever tavırlarla Peygamber'e de veriliyorsa o da dinde bir sapmadır.


D.               GÜDÜLEN SÜRÜ OLMAYALIM


 Biz Peygamber'i putlaştırmayalım diye feryat ederken, ne yazık ki birçok tarikatta evliya, şeyh, ulema gibi yaftalar yapıştırılmış adamlar bile putlaştırılmaktadır.

 Peygamber'in bile putlaştırılmaması gerekir dedikten sonra herhalde bunlar için ilave bir açıklama­ya gerek yoktur.

Bakara suresi 104. ayete değinerek bu konuyu bi­tirmek istiyoruz. 
Bakara suresi 104'te: "Ey iman sahipleri raina (bizi çobanın sürüyü güttüğü gibi güt) demeyin." denmektedir.

Bu ayette Peygamber'e bile "Raina" denmesi yasaklanmaktadır. Kuran toplumun sürü, bireyin ise onların güdücüsü olmasını iste­memektedir.

Buna karşın tarikatlardaki uygulamalarda, mezhep bağlılığında tam bir sürü psikolojisi hakimdir.

Hatta tarikatlardaki müritleri ifade eden "sufi" kelimesinin kökünün, "koyun yünü, ko­yun postu" tipi manalar taşıması da ilginçtir.

 Tarikatın sufileri Kuran'ın güdülen sürü olmamamızı söylemesine rağmen tam "sufi" is­minin hakkını vererek yaşamaktadırlar.

 Kuran'ın insanı; düşünen, akleden, Allah'ın mesajı Kuran'a sıkı sıkıya sarılan, Peygamber'i ca­nından çok seven fakat hiçbir şirke bulaştırmayan, Allah'ın gücünü, hüküm yetkisini hiçbir kişiye paylaştırmayan insandır.

 Müslümanlar'ın görevi Allah'ı, Kuran'ı, Peygamber'i tam yerli yerine oturtmaktır.

 Allah'ın yetkisinde olan hüküm koymayı, kutsal olanı istismar ederek Peygamber'e verenler, daha sonra uydurduk­ları hadislerin sahibini Peygamber olarak göstermiş, böylece dini bozmuşlardır.

 Dini bozmada kullanılan araç Peygamber olunca, Kuran'la ters düşen hadisler uydurulmuş, her şeyin Peygamberimiz için yaratıldığı şeklinde saçma iddialar, Peygamberler'i yarıştırmak gibi haddini bilmezlikler olmuştur.

 Hiç şüpheniz olmasın ki, nasıl kendisi hakkındaki aşırı izahları görse en çok kızan Hz. İsa olacak­sa, Kuran'ın ruhuna aykırı şekilde kendisi hakkında uydurulan ha­disleri, Allah'la miraçta pazarlık ettirmeleri görse bunları uyduran­ları ilk kınayan, bu hadis kitaplarını ilk yakan Peygamberimiz olur­du.



"UYDURULAN DİN, KUR'AN'DAKİ DİN. XXVIII. BÖLÜM - PEYGAMBERİN PUTLAŞTIRILMASI" KİTABINDAN ALINTIDIR.

Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 



4 Mayıs 2018 Cuma

TALMUD NEDİR?

KONUK YAZAR


Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

15 Mart 2018

Yahudilerin çok önem verdiği, Tevrat'ın bir anlamda benzeri olan, Talmud'un yine Yahudilerce önemli bir dinsel anlatım olduğu bilinmektedir. Siz okuyucularımda merak uyandıracağı ve bilgilendireceğini umduğumdan bu ilginç konuyu sizlere sunuyorum.

Yahudilere göre Sina dağında Tevrat'ın yanısıra Musa'ya verilmiş olan bir de sözlü vahiy vardır. Yazılı kutsal kitap bu sözlü vahiyden tek kelime söz etmese de modern Yahudi peygamberleri bunun böyle olduğunda ısrarcıdırlar.


Yahudi din adamları kutsal kitabın bahsetmediği bu sözlü vahiyleri kitap halinde toplamışlar ve Tevrat'ın yanında 14 ciltlik Talmud adında yeni bir öğretiye de sahip olmuşlardır. Yahudilere göre Tevrat ve Talmud birbirinden ayrılamaz. Hatta bazı görüşlerde Tevrat'tan önce gelir. Bu konuda söylenenlere göre Tevrat (Yazılı Torah), Talmud (Sözlü Torah) yani kanunların nasıl uygulanacağının sözlü ifadesidir.

Torah (Tora) günümüzde Yahudilerin Tevrat yerine kullandıkları isimdir, çünkü bir adı da Yeni Ahit olan Eski Ahit kelimesini kullanmak istemezler, Tora'nın Türkçe karşılığı, Töre olduğu söylense de, anlamı farklıdır.

Torah olarak yazılan bu sözcüğün sonundaki 'h' harfi Arapçada olduğu gibi 'illetli' harflerden olup okunurken düşer ve Tora olur. Tora yani Tur, semitik dillerde Boğa anlamına gelir, örneğin Sina Yarımadasının en büyük liman şehri El Tur, hem Boğa hem de Boğa El'in şehri anlamındadır.

Zaten dünya dillerine de buradan yayılmıştır. Latin dilinde Toro, boğa demektir. Boğa yani Tora'da Kenânlıların en büyük tanrısı "El"in sembolüdür. Bu ismi kullanma konusunda oldukça ısrarlıdırlar.


Töre bir toplumda çeşitli konularda izlenilen yolların, adetlerin ve ahlâk anlayışının tümünü ifade eder. 


Gelenek, zaman zaman Töre ile karıştırılsa da anane olarak bilinen gelenek Töre'den farklı olarak geçmiş çağların kural ve uygulamalarının kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır ve batı dillerindeki karşılığı Tradisyon'dur.

Töre'de ahlâki kavramlar gelenekte yaşamın her alanı söz konusudur. Bütün bu kavramların günümüz karşılığı ise Hukuk'tur.

Yazılı kutsal kitapta hiç söz edilmemesine karşın Yahudilerin sözlü Tora dedikleri Talmud için bir tür Yazılı Tora tefsiri diyebiliriz. Buna göre Eski Ahit'teki hükümler geneldir, mesela Cumartesi çalışmayacaksın hükmü genel bir hükümdür, uygulamada bunun nasıl olacağını ise Talmud açıklar.


Bu konuda sözlü olduğu söylenen Talmud süreç içerisinde Tevrat gibi yazıya geçirildi ve buna Mişna dendi. Daha sonra Yahudi ilahiyatçılar Mişna üzerinde çalışmalar yaparak Talmud'u ortaya çıkardılar. Bugün M.S 4 ve 5. yy ait olan Kudüs ve Babil Talmud'u olarak bilinen iki farklı Talmud vardır.

Musa'ya verildiği söylenen kitaptan 2 bin yıl sonra yazıya geçirilmesi demektir. Kelime olarak Mişna, Tekrar, Talmud ise Talim demektir.  Talmud'un ana fikri Yahudilerin üstün ırk olduğu üzerine kuruludur. Musa'ya verilen 10 Emir dahi sadece Yahudilere verilmiştir.

Talmud Baba Bathra 54 kısmında;

Gayri Yahudi'nin sahip olduğu mal, çölde ayağınızın altındaki sahipsiz araziye benzer, kim evvel alırsa onun olur.


Yine Talmud'un Hoşem Hamişpat, Yoreh Deah, Sultan Arah kısımlarından;


Yahudi olmayanların kanını akıtmak Yahova'ya kurban takdim etmektir.


Yahudilik maksat ve gayesi için işlenen bütün günâhlar, gizli olmak şartı ile mübâhtır.


 Yalnız Yahudi olanlara insan gözüyle bakılır. Yahudi olmayanlar birer hayvandır.


Hırsızlık etmeyiniz emri sadece Yahudiler içindir. Diğer milletlerin canları ve malları helaldir.


Yahudi olmayanların ırzı, namusu helaldir. Zina etmeyeceksin emri Yahudiler içindir.


Bu gibi hükümlerin yanında, "Bir Yahudi kızın bekâreti iki yüz zuz değerindedir. Bu pazarlık edilerek düşürülebilir" gibi hükümler de olduğu için Talmud, Tevrat gibi herkese açık bir kitap değildir.


Eski Ahit'te yer almayan Ahiretle ilgili oldukları sanılan inançlar da Tevrat'ta değil Talmud'da bulunur. Buna göre Yahudiler öldükleri zaman doğrudan cennete gidecekler ve orada sonsuza dek yaşayacaklardır. Çok günahkar olanları ise 12 ay cehennemde kalacaktır, bunun temel şartı ise sadece Yahudilere karşı suç işlemiş olmaktır. Yahudi olmayan herkes ise putperesttir ve doğrudan cehenneme gidecektir.

Yahudi inancına göre Armagedon'dan sonrada hayat yine dünyada olacaktır. Bütün Yahudiler dirilecek ve diriliş Kudüs mezarlığından başlayacaktır, bu nedenle tüm Yahudiler öldükten sonra buraya gömülmek isterler ve bu istekleri neticesinde de ciddi bir sektör olmuştur. Babil sürgününe kadar Tevrat'ta ahiretle ilgili bir bilgi bulunmaz, Tevrat'ta sadece, ölüp atalarına kavuştu yazar.

Talmud'da diğer taraftan Amerikan fantastik filmlerini aratmayacak hikayelere de rastlanır, hahamların bazıları kadınları eşek yapar bununla pazara gider, ormanda yaşayan vahşi bir hayvan Roma'ya 400 mil yaklaşınca kükreyip kent duvarlarını yıkar, Şimson yeni ölmüş bir eşeğin çene kemiği ile bin kişiyi öldürür, bu gibi saçmalıklarla doludur.

Esen kalın efendim.

Kaynak Yeniçağ: Talmud nedir? - Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

DİP NOT (MKA):

Bizdeki Hadis külliyatının oluşmasındaki “vahy-i metluv”  “ ve “vahy-i gayri metluv” algı ve anlayışı yani  “Peygamberimizin hadis kitaplarındaki hadisleri de vahiydir. Kur’an ayetleri, “vahy-i metluv / okunan vahiy”; Hadisler, “vahy-i gayri metluv / okunmayan vahiydir”kabulü ile 

(bakınız: https://kemaladal.blogspot.com.tr/2017/12/bir-cuma-vaazi-hakkinda.html

Yahudilerin Talmud anlayışı ve uygulaması arasındaki muazzam benzerliğe özellikle dikkatinizi çeker;  tecdid / Dinde yenileme için en iyi yolun Kur'an'daki islamı ana kaynağı Kur'an'dan  öğrenip, uygulamak olduğunu bilvesile tekrar vurgulamak isterim.

(Bakınız. https://kemaladal.blogspot.com.tr/2018/03/reform-degil-kurana-donus.html )

ALLAH'IN SELAM, RAHMET VE BEREKETİ İLE HİDAYET VE MAĞFİRETİ DİLEYENLERİN ÜZERİNE OLSUN


Selam...
​ T.C. / M. Kemal Adal