İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

10 Mayıs 2017 Çarşamba

"KUR'AN'DAKİ İSLAM" ve "ÇIPLAK UYARI" - YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
(Allah Rahmet eylesin, ruhu şad olsun İnşallah.)

UYDURULAN DİN, KUR'AN'DAKİ DİN. XIV. BÖLÜM: MEZHEPLER' DEN ALINTIDIR.



D.               MEZHEPLERDEN KURAN'IN İSLAMI İLE KURTULURUZ.



Mezhep taklitçiliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Öztürk "Kuran'daki İslam" kitabında şu şekilde açıklamaktadır:

"Allah adına yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur.

 Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit üstü birer Peygamber haline getirilince İslam adıyla ortaya konan karışımın kaçta kaçının Allah'a, kaçta kaçının şuna buna ait olduğunu belirle­mek, halk kitleleri için imkan dışına çıkar ve bu durum din adı al­tında bir kaosu insanlığın başına musallat eder.

 Aradan yüzlerce yıl geçmesine, insanlık boyut değiştirmiş olmasına rağmen hiç kimse bu eskimiş ve bir kısmı komedi haline gelmiş yorumlara dokunamaz. işte zulüm ve Allah'a iftira budur.

 Bu zulüm yüzündendir ki gerçek İslam bilginleri, samimi din görevlileri Allah'ın saf ve berrak Kuran dinini yüzyılımızın insanına olduğu gibi anlatmaya kalktık­larında sadece zorluklarla değil engeller, iftiralar ve suçlamalarla karşılaşabilmektedirler.

 Çare Kuran'a gidişimizi engelleyen bütün putları, patentlerine bakmadan devirmek ve hükmü yalnız ve yalnız Allah'a bırakmaktır.

 Buna karşı çıkanlar, görünüşte dini kabul ettik­lerini söyleseler de inkârcıdırlar. Çünkü ak ve berrak din yalnız Al­lah'ın tekelindedir (39-Zümer Suresi-3). Ve bu tekelden rahatsız olup Allah'ın hüküm yetkisine şu veya bu şekilde karışanlar, Allah'a karşı gelmiş olurlar."


E.                 ÇIPLAK UYARI



Kitaplarında mezheplerin oluşturduğu İslam’ın, Kuran'ın dini­nin önünde oluşturduğu engeli gören Yaşar Nuri Öztürk "Çıplak Uyarı" kitabında devşirme dinin kaosu başlığıyla somut örnekler vererek mezheplerin oluşturduğu felaketi şöyle anlatır:

 "Sıkıntı, Al­lah'ın dini ile Allah'a fatura edilen devşirme dinin karıştırılmasın­dan kaynaklanıyor.

 Allah'ın dini bizzat Allah tarafından İslam diye adlandırılan ve apaçık, kuşkusuz, detaylı bir kitapla insanlığa öğre­tilen dindir. Kaynağı Kuran, tebliğcisi Hz. Muhammed'dir bu di­nin. Kuran'daki İslam’dır bu.

Devşirme dine gelince onun kaynağı tek olmadığı gibi kitabı ve tebliğcisi de tek değildir. O, Kuran'daki İslam’ın tevhidine karşı bir şirket dinidir. Kitabı birkaç tane, önde­ri birkaç tane, hatta ümmeti birkaç tanedir. Bir tür anonim şirket gibidir.

Bunun içindir ki devşirme dinde birlik ve ahenk yerine tef­rika ve kaos vardır.

Devşirme dinin tüm rahatsızlığı, ondaki hüküm kaynağının tek olmayışıdır.

Devşirme dinde tam bir otorite boşlu­ğu vardır. Ona göre, buna göre, falancanın kavlince, filancanın ri­vayeti mucibince, üstadın beyanına göre, hazretimizin fermanı ge­reğince v.s. devşirme dini bir yamalı bohça haline getirmiştir.

Al­lah'ın dinindeki: Hüküm Allah'ındır. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. (5-Maide Suresi-44,45, 47,50) ilkesi saf dışı edildiği için bu şirket dinin ortaya koyduğu tab­loda hakim özellik didişme ve bozgundur.

Bu bozgunda hüküm yet­kisinin mezhepler, hizipler, gruplar, partiler, tarikatlar ve daha bil­mem neler tufanında kime veya kimlere ciro edildiği belli değildir. Bunun içindir ki bu tufanda aynı din kimliğini taşıyanların aynı ni­yetle icra ettikleri aynı fiil, şirketin bir elemanına göre sevap olur­ken, bir başka elemanına göre büyük günah olabilmektedir.

 İki va­tandaşımız, bir gazetede din adına verilmiş bazı fetvaların kupürle­rini de ekledikleri mektuplarında, bu fetvaları değerlendirdikten sonra soruyorlar.

Bu nasıl şey? Allah'ın dinine fatura edilen bu fet­vaların bazılarını Allah'ın dinini tenzih ederek dikkatlerinize sun­mak istiyorum:

Namazda Ettehiyyat okunurken Şafiler'in şehadet parmağını kaldırması sünnet, Hanefilerin kaldırması ise bazılarına göre mekruh, bazılarına göre harammış. Bu bakımdan, Hanefiler'in Ettehiyyat okunurken parmak kaldırmamaları gerekirmiş.

 İfadeye konulusu bile bir kaos sergileyen bu fetvanın vermek istediği aca­yiplik şudur:

Aynı dinin iki mensubu aynı kitabın buyruğu olan bir ibadeti icra ederken aynı duayı okuyorlar ve o duanın aynı yerinde şehadet parmaklarını kaldırıyorlar. Gel gör ki, bunu yapmakla biri sevap kazanıyor, biri haram işliyor, yani büyük günaha giriyor. Ve bunun adı İslamiyet oluyor, öyle mi?

 Şu fetvayı da bir okuyucunun sorusuna verdikleri cevaptan izleyelim:

Dişlerinde dolgu veya kap­lama olan kişiler eğer Hanefi mezhebinde iseler onların gusül (boy) abdestleri geçersizdir. Başka mezhepten iseler problem yok.

Bu fet­vanın önümüze koyduğu gerçek şu:

Allah'ın kitabı Kuran'a bağlı ol­duğunu istediği kadar söylese de, eğer bir insan yakasını Hanefi keyfine kaptırmışsa, dişlerini doldurtamaz, kaplatamaz. Aksi halde ömür boyu cenabet gezmiş olur. (Kıldığı namazlar da geçersiz olur)

Yok eğer her nasılsa Şafii kampına kapılanmışsa sorun yok dişlerini doldurtabilir, kaplatabilir.

 Şimdi sormak lazım:

Dinin temel ama­cından biri nefsi yani insanın varlığını, sağlığını korumaktır. İnsa­nın kendisini tehlikeye atmaması ise Kuran'ın emirlerinden biridir.

Şimdi Müslüman, bu temel emirlere uyarak sağlığını korumak için dişlerini doldurtma, kaplatma yoluna mı gitsin, yoksa mezhep hatı­rı için Kuran'a ters düşmek veya ömür boyu cenabet gezmek şıkla­rından birini mi seçsin?

Hayır efendim, Şafii olup kurtulsun diyor­sanız, o zaman Hanefilik sıkıntısıyla cebelleşmek niye?


Peki bütün bu hengameye dalmak yerine tek ve dosdoğru yolu çizen Kuran'a bağlı kalsak ne kaybederiz?

Bizzat Kuran'ın sorduğu gibi: Allah, ku­luna kafi gelmiyor mu?

Diyeceksiniz ki Kuran'da diş doldurtmakla ilgili hiçbir bahis yoktur. Peki öyle ise, size ne oluyor da Allah'ın di­nin kaynağı yaptığı kitaba koymadığı bir şeyi din bünyesi içine çe­kip ikinci bir ilah gibi insanın karşısına buyruklar, tartışmalar çıka­rıyorsunuz?

Allah bazı şeyleri eksik mi bıraktı da siz düzeltiyorsu­nuz?"

30 Nisan 2017 Pazar

NEDEN YASİN SURESİ ÖLÜLER İÇİN OKUNUR



Şimdi gelin Yasin suresinin içinden Kur'an da bu kadar açık bir şekilde başka bir yerde bulamayacağınız şu iki ayeti okuyarak nedenini bulmaya çalışalım.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Biz ona şiir öğretmedik; ona yakışmaz da. O , yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır. Yasin Suresi/69
Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için.Yasin Suresi/70 

Ayet açıkça bizlere Kur'anın ölülere değil yaşayanlara yol gösterecek bir kitap olduğunu söylüyor.
Bizlerse Allah'ın Yasin Suresinde açıkça dirilere uyarı olarak gönderdiğini söylediği ayetleri ısrarla ölülere okuyoruz. Fikirleri diriltmesi gereken ayetlere akıllara durgunluk veren bir yorum getiriyoruz

Şu meseleyi de yeri gelmişken söylemeden edemeyeceğim. Birde bizler Yasin Suresini ölülerimize okutabilmek için birilerine para ödüyoruz. Oysa yine Yasin suresinde şöyle der. 


36.21 - Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir. 

Yasin Suresinde geçen bu açık ayetlere rağmen halen Yasin'lerle dirilmeyip, Kur'anın mesajını anlamamak için ısrar etmeye devam mı edeceğiz. Takdir sizin...


Ne güzel demiş üstat Mehmet Akif ERSOY;

İbret olmaz bize her gün okuruz ezber de
Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetler de 

Lafzı muhkem yalnız anlaşılan kuranın 
Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın

Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına 
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına 

İnmemiştir hele Kuran şunu hakkıyla bilin 
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için.

"Rabbim sözlerimizdeki hatalarımızdan ötürü affet"

Hazırlayan :
Özgür KARAKUŞ

Hata ve eklemeler için : kuranbilinci@gmail.com
Not: Çalışmaları hazırlarken yararlandığımız kişileri ve kaynakları zikretmeye çalıştık. Unuttuklarımız varsa haklarını helal etsin. Hepsine teşekkür ederiz. 

23 Nisan 2017 Pazar

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN



BU VESİLE İLE:

TÜRK (TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRK HALKI / NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DİYEN VE DİYEBİLENLER) MİLLETİ"

İLE

TC. KURUCU LİDERİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARINI, SAYGI VE MİNNET DUYGULARIM İLE ALLAH’TAN RAHMET DİLEKLERİMLE ANARIM.


RUHLARI ŞAD MEKÂNLARI DA CENNET OLSUN İNŞALLAH.


 TC. / M. KEMAL ADAL
    23 Nisan 2017 / İZMİR

17 Nisan 2017 Pazartesi

YÖNETİMDE EVRENSEL TEMEL İLKELER ve MEŞRUİYET



Dün (16 Nisan 2017) yapılan "Anayasa değişikliği" referandumunda, resmi olmayan sonuçlara göre: Türkiye geneli için, % 51,4 Evet - % 48, 6 Hayır  oyu çıkmıştır. 

Sonucun TC. Devletinin bekası ve Türk Milletinin selameti için Hayırlara vesile olmasını; İçimizden seçtiğimiz (halen görevleri başında olanlar) ve ileride seçeceğimiz HÜKÜM VE YETKİ SAHİPLERİ” NİN “EMANETE EHİL OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER olmasını Allah'tan dilerim, 

Güncelliği sebebiyle  Kur'an'ın "Yönetimde Evrensel temel ilkeler ve meşruiyet" hakkındaki mesajını özellikle yöneticiler ve dünyevi "hüküm ve emir sahipleri" olmak üzere tüm  vatandaşlarımın dikkat, bilgi ve değerlendirmesine tekraren sunarım. 

M. Kemal Adal


KURAN VE YÖNETİM

                                                                   
 Uydurulan dinin kullanıldığı ve çok büyük istismarların yapıl­dığı alanlardan biri de yönetimdir. Kendi şahsi görüşlerini hakim kılmak isteyenler Allah'ı, dini kullanarak insanlığı yönetme­ye kalkışmışlardır.

 Örneğin Kuran'a göre kadın cumhurbaşkanı da, yönetimde etkin bir role sahip de olabilir. Kuran bu konuda bir ya­sak getirmemişken, geleneksel İslâm bu konuda da Kuran'ın getir­mediği bir yasağı getirip, insan neslinin yarısı olan kadınları bu gö­revlerden mahrum etmiştir.

 Ayrıca "Liderler Kureyş'tendir" şek­linde bir uydurma hadisle insanların tek bir kabileden çıkan insan­lar tarafından yönettirilmeye çalışılması da geleneksel İslâm'ın ya­lanlarından biri olmuştur.

 Daha ileriki yıllarda şeyhülislamlara is­tedikleri gibi siyasi fetvalar verdiren Osmanlı halifeleri de Kuran dışı dinin esaslarını uygulatmışlar, mezheplerini kendi tahtlarını sağlamlaştırmak için kullanmışlardır. Osmanlı dönemindeki bo­zulmayı anlamak için Osmanlı padişahlarına "Allah'ın gölgesi ha­life efendimiz" dendiğini hatırlamamız sanırım yeterli olacaktır.

 Bir insana Allah'ın gölgesi demek cüretkarlığının gösterildiği ve münasebetsizliğinin işlendiği ortamdan ne hayır beklenebilirdi ki! Ne yazık ki Sünni ve Şii mezhepçi yönetimler, onların baskıcı ida­releri İslâm zannedilmiş ve din adına sayısız istismarlar, akılsızlık­lar sergilenmiştir.

A.                YÖNETİMDE TEMEL İLKELER


 Kuran'da açıklanmayan hususların insanların insiyatifine bıra­kıldığını daha evvel gördük. Bunlar insanların akıllarını çalıştırmalarıyla ve Kuran'ın koyduğu temel prensipleri gözetmeleriyle dol­durulmalıdır. Fakat şurası unutulmamalıdır ki insanların bu tercih­leri Kuran'ın hükümleri gibi değerlendirilemez.

Örneğin belli bir devlet yönetimi veya halifelik gibi uygulamalar, Kuran'ın bir hük­mü olarak gösterilemez.

 Kuran'ın koyduğu hükümler evrenseldir; mekanın ve zamanın değişmesi ile Müslümanlar bu hükümlerden vazgeçemez.

Örneğin Kuran'ın bir hükmü olmayan halifelikten vazgeçilebilir, ama Kuran'ın bir hükmü olan "şura", "adalet" gibi il­kelerden zamanın ve mekanın değişmesiyle vazgeçilemez. 

 Kuran'da geçen ve yönetimde dikkat etmemiz gereken evrensel bazı ilkeler şunlardır:

1.                  ŞURA:


 Şura ile yönetim konusunda ilgili tarafların fikirlerinin alınması ve yürürlükteki yönetimin danışma mekanizmasını kullan­ması kastedilir.

Onların iş ve yönetimleri aralarında şura iledir.
42- Şura Suresi 38

Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba saba, katı yürekli olsaydın, senin çev­renden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için, iş ve yönetim konusunda da onlarla şura­ya git.
3- Ali İmran Suresi 159

 Ali İmran Suresi'ndeki ayetten göreceğimiz gibi "şura" Pey­gamberimizin bile uygulaması gereken bir kurumdur. O zaman hiç kimse kendisini "şura" üstü görüp, insanlara danışmaya ihtiyacı ol­madığını, keyfince insanları yönetebileceğini söyleyemez.

 Ayrıca aynı ayetten "şuranın" yumuşaklıkla, merhametle beraber olduğu­nu; kaba sabalıkla, katı yüreklilikle beraber olmadığını anlıyoruz.

 Şura bir sistem olarak değerlendirildiğinde Cumhuriyet sistemine karşı geldiği (uygun olduğu)  düşünülebilir. Şura'yı Kuran'ın verilerine ters düşme­mek şartı ile demokrasi olarak da ifade edebiliriz.

 Şunu da unutma­mak gerekir ki Kuran'da Şura'nın şekli ve yöntemi gösterilmemiş­tir. 

 Bu demektir ki şekil ve yöntem zaman ve şartlara göre belirle­necektir. Şura birkaç kişi ile vücut bulan doğrudan demokrasi ola­rak uygulanabileceği gibi, büyük kitleler aracılığıyla işleyen temsili demokrasi olarak da yürüyebilir.

 Kaçınılmaz olan şudur; yönetimin ve birlikte yaşamanın her seviyesinde şura esastır. [İslam Gerçeği kitabı; Prof. Dr. Beyza Bilgin, Prof. Dr. Rami Ayaz...]

2.                 ADALET:


 Kuran'ın birçok ayetinden adalet ilkesinin önemi anlaşılır. Bu ikili ilişkilerden yönetime kadar gözetilmesi gereken çok temel Kurani bir ilkedir.

Ey inananlar! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun. Bir topluluğa kininiz sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun. Bu koru­nup sakınanlar için daha uygundur.
5- Maide Suresi 8

Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtları­nızdan çıkartmayan kimselere iyilik etmekten, onlara ada­letli davranmaktan men etmez. Allah adaleti ayakta tutan­ları sever.
60- Mümtehine Suresi 8

3.                 EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ:


 Kuran emanetlerin eh­line verilmesini emreder. En önemli emanetlerden biri ise toplu­mun yönetim kademelerinde yer almaktır. Demek ki bu kademele­re becerikli, dürüst, işini iyi bilen kimselerin getirilmesi, Kuran'ın izahları açısından da, gözetilmesi gereken bir sorumluluktur.

Şu bir gerçek ki Allah size emanetleri ehil olanlara verme­nizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmet­menizi emrediyor.
4- Nisa Suresi 58

4.                 YÖNETİCİLERİN YÖNETİLENLERDEN OLMASI:


 Müs­lümanların itaat etmesi gereken yöneticilerin kendi aralarından ol­ması gerektiği belirtilmiştir. Bunlara "ulul emr" denmiştir ki bun­lar toplumun yönetiminde emir yetkisini elinde bulunduran kişiler­dir.

 Bunlar Allah'a inanan, Allah sevgi ve korkusunu içinde taşıyan kişiler olursa tüm toplum bunun hayrını görür. Toplumsal yaşama­nın kaçınılmaz olarak bir hiyerarşiyi gerektirdiğini tüm sosyal bi­limciler bilir, toplumsal yaşamın kaostan çıkması, toplumsal yöne­timin getirdiği bu hiyerarşinin danışma, adalet gibi ilkeleri uygula­masına ve hiyerarşide yönetme pozisyonunda olanların bu vazifeye uygun kişilerden seçilmelerine bağlıdır.

Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Allah'ın elçisine ve sizden olan ulul-emre (yöneticilere) itaat edin.
4- Nisa Suresi 59

"UYDURULAN DİN KUR’ANDAKİ DİN E- KİTAP:  XXX. BÖLÜM : KURAN VE YÖNETİM'DEN ALINTILANMIŞTIR. M. Kemal ADAL" 

KULA KULLUK EDENLER



İÇİMİZDEN SEÇTİĞİMİZ HÜKÜM VE YETKİ SAHİBİNE YAPILAN İTAATSİZLİK, KURANA GÖRE MEŞRU MUDUR?

Resule ve sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.” (4 / NİSA / 59)


Bir önceki ayete bakalım:

 “Şu bir gerçek kiAllah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. “(4 / NİSA / 58)

4 / NİSA  / 58 ayette Allah’ın emri açık ve net: ” Şu bir gerçek kiAllah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.” 


Öncelikle içimizden olan ve bizim seçeceğimiz “Hüküm ve yetki sahipleri”ne bu emanetleri verecek olan Müslümanların, işe ehil olanlarını seçmesi / atandırması ve seçilmiş / atanmış olanların da insanlar arasında hükmettiğinde adaletle hükmetmesi Allah tarafından emrediliyor.

Bundan hareketle 4 / NİSA /  59 ayetteki İTAAT EDİLMESİ GEREKEN “SİZİN İÇİNİZDEN OLAN / SİZİN SEÇTİĞİNİZ HÜKÜM VE YETKİ SAHİPLERİ” NİN “EMANETE EHİL OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER” OLDUĞU KESİNDİR.

Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa / bizim seçtiğimiz de olsa, “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile,  Allah’ın emri ve isteği budur diye bu ayete yorum getirmek, ayetin anlamını kaydırmak ve saptırmaktır. Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının olacağını Kuran’ın verdiği mesajda var olduğunu söylemek muhaldir. (Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız) .

“Çünkü Allah Zalimleri / Zulme sapanları sevmez” (3 / 57, 140; 42 / 40)


 Prof. Dr. Sayın Yaşar Nuri Öztürk (Allah Rahmet Eylesin), KUR’AN’IN YARATTIĞI MUCİZE DEVRİMLER kitabında, bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki ayeti delil gösteriyor:

Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir(60 / MÜMTEHİNE / 12)

 Ve şöyle diyor:


“ Seçilen “iyilik ve güzelliği belirlenmiş işler yapmak” yerine kötü, adalet ve hukuk dışı, zalimce işler yaparsa ne olacaktır?

Bu sorunun cevabı ayrı bir mucize sergilemektedir. Cevabın omurgası olan kelime, isyan kökünden bir fiildir ve şöyle bir cümlede kullanılmıştır: “iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte isyan etmemek üzere biat.”  O halde “iyilik ve güzelliği belirlenmiş işler” yapmayan devlet başkanı veya yönetime isyan hakkının bu ayetten çıktığında en küçük bir tereddüt belirtmek Kur’an’a karşı çıkmak olur.”


Tereddüt şu noktada olabilir: Bu isyan şiddet de içeren bir isyan mı olacaktır yoksa şiddetsiz karşı çıkışlar sergileyen bir isyan mı ? 

Bu sorunun cevabı elbette ki söz konusu olan kişi veya ekibin icraatı, zamanın ve zeminin şartları, yönetilen toplumun çıkarları dikkate alınarak verilecektir.

Kur’an, olmazsa olmaz sınırı göstermiştir:


 “ Kötülük ve şer üzere yönetim dayatıldığında dayatmayı yapan, hâşâ peygamber de olsa karşı çıkılacaktır.” (Kur’an’ın Yarattığı mucize Devrimler, Yaşar Nuri Öztürk, 2010, İnkılâp kitapevi, Sayfa: 167)


MÜSLÜMANIM DİYEREK AKSİNİ SAVUNANLAR!

“…Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?..” (2 / BAKARA / 85)



17 Nisan 2017 / İZMİR