Dün (16 Nisan 2017) yapılan "Anayasa değişikliği" referandumunda, resmi olmayan sonuçlara göre: Türkiye geneli için, % 51,4 Evet - % 48, 6 Hayır oyu çıkmıştır.
Sonucun TC. Devletinin bekası ve Türk Milletinin selameti için Hayırlara vesile olmasını; İçimizden seçtiğimiz (halen görevleri başında olanlar) ve ileride seçeceğimiz HÜKÜM VE YETKİ SAHİPLERİ” NİN “EMANETE EHİL OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER olmasını Allah'tan dilerim,
Güncelliği sebebiyle Kur'an'ın "Yönetimde Evrensel temel ilkeler ve meşruiyet" hakkındaki mesajını özellikle yöneticiler ve dünyevi "hüküm ve emir sahipleri" olmak üzere tüm vatandaşlarımın dikkat, bilgi ve değerlendirmesine tekraren sunarım.
M. Kemal Adal
KURAN VE YÖNETİM
Uydurulan dinin kullanıldığı ve çok büyük istismarların yapıldığı alanlardan biri de yönetimdir. Kendi şahsi görüşlerini hakim kılmak isteyenler Allah'ı, dini kullanarak insanlığı yönetmeye kalkışmışlardır.
Örneğin Kuran'a göre kadın cumhurbaşkanı da, yönetimde etkin bir role sahip de olabilir. Kuran bu konuda bir yasak getirmemişken, geleneksel İslâm bu konuda da Kuran'ın getirmediği bir yasağı getirip, insan neslinin yarısı olan kadınları bu görevlerden mahrum etmiştir.
Ayrıca "Liderler Kureyş'tendir" şeklinde bir uydurma hadisle insanların tek bir kabileden çıkan insanlar tarafından yönettirilmeye çalışılması da geleneksel İslâm'ın yalanlarından biri olmuştur.
Daha ileriki yıllarda şeyhülislamlara istedikleri gibi siyasi fetvalar verdiren Osmanlı halifeleri de Kuran dışı dinin esaslarını uygulatmışlar, mezheplerini kendi tahtlarını sağlamlaştırmak için kullanmışlardır. Osmanlı dönemindeki bozulmayı anlamak için Osmanlı padişahlarına "Allah'ın gölgesi halife efendimiz" dendiğini hatırlamamız sanırım yeterli olacaktır.
Bir insana Allah'ın gölgesi demek cüretkarlığının gösterildiği ve münasebetsizliğinin işlendiği ortamdan ne hayır beklenebilirdi ki! Ne yazık ki Sünni ve Şii mezhepçi yönetimler, onların baskıcı idareleri İslâm zannedilmiş ve din adına sayısız istismarlar, akılsızlıklar sergilenmiştir.
A. YÖNETİMDE TEMEL İLKELER
Kuran'da açıklanmayan hususların insanların insiyatifine bırakıldığını daha evvel gördük. Bunlar insanların akıllarını çalıştırmalarıyla ve Kuran'ın koyduğu temel prensipleri gözetmeleriyle doldurulmalıdır. Fakat şurası unutulmamalıdır ki insanların bu tercihleri Kuran'ın hükümleri gibi değerlendirilemez.
Örneğin belli bir devlet yönetimi veya halifelik gibi uygulamalar, Kuran'ın bir hükmü olarak gösterilemez.
Kuran'ın koyduğu hükümler evrenseldir; mekanın ve zamanın değişmesi ile Müslümanlar bu hükümlerden vazgeçemez.
Örneğin Kuran'ın bir hükmü olmayan halifelikten vazgeçilebilir, ama Kuran'ın bir hükmü olan "şura", "adalet" gibi ilkelerden zamanın ve mekanın değişmesiyle vazgeçilemez.
Kuran'da geçen ve yönetimde dikkat etmemiz gereken evrensel bazı ilkeler şunlardır:
1. ŞURA:
Şura ile yönetim konusunda ilgili tarafların fikirlerinin alınması ve yürürlükteki yönetimin danışma mekanizmasını kullanması kastedilir.
Onların iş ve yönetimleri aralarında şura iledir.
42- Şura Suresi 38
Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba saba, katı yürekli olsaydın, senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için, iş ve yönetim konusunda da onlarla şuraya git.
3- Ali İmran Suresi 159
Ali İmran Suresi'ndeki ayetten göreceğimiz gibi "şura" Peygamberimizin bile uygulaması gereken bir kurumdur. O zaman hiç kimse kendisini "şura" üstü görüp, insanlara danışmaya ihtiyacı olmadığını, keyfince insanları yönetebileceğini söyleyemez.
Ayrıca aynı ayetten "şuranın" yumuşaklıkla, merhametle beraber olduğunu; kaba sabalıkla, katı yüreklilikle beraber olmadığını anlıyoruz.
Şura bir sistem olarak değerlendirildiğinde Cumhuriyet sistemine karşı geldiği (uygun olduğu) düşünülebilir. Şura'yı Kuran'ın verilerine ters düşmemek şartı ile demokrasi olarak da ifade edebiliriz.
Şunu da unutmamak gerekir ki Kuran'da Şura'nın şekli ve yöntemi gösterilmemiştir.
Bu demektir ki şekil ve yöntem zaman ve şartlara göre belirlenecektir. Şura birkaç kişi ile vücut bulan doğrudan demokrasi olarak uygulanabileceği gibi, büyük kitleler aracılığıyla işleyen temsili demokrasi olarak da yürüyebilir.
Kaçınılmaz olan şudur; yönetimin ve birlikte yaşamanın her seviyesinde şura esastır. [İslam Gerçeği kitabı; Prof. Dr. Beyza Bilgin, Prof. Dr. Rami Ayaz...]
2. ADALET:
Kuran'ın birçok ayetinden adalet ilkesinin önemi anlaşılır. Bu ikili ilişkilerden yönetime kadar gözetilmesi gereken çok temel Kurani bir ilkedir.
Ey inananlar! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun. Bir topluluğa kininiz sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun. Bu korunup sakınanlar için daha uygundur.
5- Maide Suresi 8
Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkartmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah adaleti ayakta tutanları sever.
60- Mümtehine Suresi 8
3. EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ:
Kuran emanetlerin ehline verilmesini emreder. En önemli emanetlerden biri ise toplumun yönetim kademelerinde yer almaktır. Demek ki bu kademelere becerikli, dürüst, işini iyi bilen kimselerin getirilmesi, Kuran'ın izahları açısından da, gözetilmesi gereken bir sorumluluktur.
Şu bir gerçek ki Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.
4- Nisa Suresi 58
4. YÖNETİCİLERİN YÖNETİLENLERDEN OLMASI:
Müslümanların itaat etmesi gereken yöneticilerin kendi aralarından olması gerektiği belirtilmiştir. Bunlara "ulul emr" denmiştir ki bunlar toplumun yönetiminde emir yetkisini elinde bulunduran kişilerdir.
Bunlar Allah'a inanan, Allah sevgi ve korkusunu içinde taşıyan kişiler olursa tüm toplum bunun hayrını görür. Toplumsal yaşamanın kaçınılmaz olarak bir hiyerarşiyi gerektirdiğini tüm sosyal bilimciler bilir, toplumsal yaşamın kaostan çıkması, toplumsal yönetimin getirdiği bu hiyerarşinin danışma, adalet gibi ilkeleri uygulamasına ve hiyerarşide yönetme pozisyonunda olanların bu vazifeye uygun kişilerden seçilmelerine bağlıdır.
Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Allah'ın elçisine ve sizden olan ulul-emre (yöneticilere) itaat edin.
4- Nisa Suresi 59
"UYDURULAN DİN KUR’ANDAKİ DİN E- KİTAP: XXX. BÖLÜM : KURAN VE YÖNETİM'DEN ALINTILANMIŞTIR. M. Kemal ADAL
"
İÇİMİZDEN SEÇTİĞİMİZ HÜKÜM VE YETKİ SAHİBİNE YAPILAN İTAATSİZLİK, KURANA GÖRE MEŞRU MUDUR?
“Resule ve sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.” (4 / NİSA / 59)
Bir önceki ayete bakalım:
“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. “(4 / NİSA / 58)
4 / NİSA / 58 ayette Allah’ın emri açık ve net: ” Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.”
Öncelikle içimizden olan ve bizim seçeceğimiz “Hüküm ve yetki sahipleri”ne bu emanetleri verecek olan Müslümanların, işe ehil olanlarını seçmesi / atandırması ve seçilmiş / atanmış olanların da insanlar arasında hükmettiğinde adaletle hükmetmesi Allah tarafından emrediliyor.
Bundan hareketle 4 / NİSA / 59 ayetteki İTAAT EDİLMESİ GEREKEN “SİZİN İÇİNİZDEN OLAN / SİZİN SEÇTİĞİNİZ HÜKÜM VE YETKİ SAHİPLERİ” NİN “EMANETE EHİL OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER” OLDUĞU KESİNDİR.
Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa / bizim seçtiğimiz de olsa, “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile, Allah’ın emri ve isteği budur diye bu ayete yorum getirmek, ayetin anlamını kaydırmak ve saptırmaktır. Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının olacağını Kuran’ın verdiği mesajda var olduğunu söylemek muhaldir. (Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız) .
“Çünkü Allah Zalimleri / Zulme sapanları sevmez” (3 / 57, 140; 42 / 40)
Prof. Dr. Sayın Yaşar Nuri Öztürk (Allah Rahmet Eylesin), KUR’AN’IN YARATTIĞI MUCİZE DEVRİMLER kitabında, bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki ayeti delil gösteriyor:
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. (60 / MÜMTEHİNE / 12)
Ve şöyle diyor:
“ Seçilen “iyilik ve güzelliği belirlenmiş işler yapmak” yerine kötü, adalet ve hukuk dışı, zalimce işler yaparsa ne olacaktır?
Bu sorunun cevabı ayrı bir mucize sergilemektedir. Cevabın omurgası olan kelime, isyan kökünden bir fiildir ve şöyle bir cümlede kullanılmıştır: “iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte isyan etmemek üzere biat.” O halde “iyilik ve güzelliği belirlenmiş işler” yapmayan devlet başkanı veya yönetime isyan hakkının bu ayetten çıktığında en küçük bir tereddüt belirtmek Kur’an’a karşı çıkmak olur.”
Tereddüt şu noktada olabilir: Bu isyan şiddet de içeren bir isyan mı olacaktır yoksa şiddetsiz karşı çıkışlar sergileyen bir isyan mı ?
Bu sorunun cevabı elbette ki söz konusu olan kişi veya ekibin icraatı, zamanın ve zeminin şartları, yönetilen toplumun çıkarları dikkate alınarak verilecektir.
Kur’an, olmazsa olmaz sınırı göstermiştir:
“ Kötülük ve şer üzere yönetim dayatıldığında dayatmayı yapan, hâşâ peygamber de olsa karşı çıkılacaktır.” (Kur’an’ın Yarattığı mucize Devrimler, Yaşar Nuri Öztürk, 2010, İnkılâp kitapevi, Sayfa: 167)
MÜSLÜMANIM DİYEREK AKSİNİ SAVUNANLAR!
“…Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?..” (2 / BAKARA / 85)
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal