İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

9 Ekim 2017 Pazartesi

ALİ ŞERİATİ - 5: ŞİRK DİNİ HAKKINDA (GENEL)





ŞİRK DİNİNİN TARİHTEKİ SEYİR BİÇİMİ


Şirk dini tarihte iki şekilde devam etmiştir. Daha önce değindiğim gibi şirk dininin amacı, statükoyu savunmak ve muhafaza etmektir. Tarih boyunca insanların asil olan–olmayan, efendi–köle, sömüren–sömürülen, yöneten–yönetilen ve özgür–tutsak şeklinde iki kısma ayrıldığını görüyoruz. Bunların bir kısmı, yiyecek, içecek, altın ve soy sop sahibi iken, diğerleri herhangi bir şeye sahip değildir. Daima bir millet diğer milletlere egemen olmuş, bir sınıf diğer sınıfa tercih edilmiş ve bir aile diğer ailelere üstün tutulmuştur. Bu durum, statükonun muhafaza edilmesi ve savunulması sonucunu doğurmuştur. Bunun için de her bölgeye ait bir tanrı olmalıdır ki, her ırk ve her hanedan varlığını sürdürebilsin, anlayışı ortaya çıkmıştır.

Bazı kimseler, kendilerine hukukî, iktisadî ve sosyal imtiyazlar tanırken, kendileri dışındakileri de mahrum bırakırlar. Ancak bu imtiyazları muhafaza etmek zordur; gün gelir zorbalar, söz konusu imtiyazları ve kaynakları zorbalıkla ellerinde tutamaz olurlar. Bu durumda şirk dini devreye girer ve statükoyu muhafaza görevini üstlenir. Şirk dininin buradaki görevi, insanları, kendilerine sunulan ve dayatılan her şeyin, Allah’ın iradesinin tecellisi olduğuna ikna etmek ve ona teslim olmalarını sağlamaktır. Bunun sonucunda da insanlar, sadece kendilerinin değil, tanrılarının ve putlarının da, kendilerinden üstün olan insanların tanrılarından ve putlarından daha aşağı bir seviyede olduğuna inanmaya başlarlar.

ŞİRK DİNİNİN KURUCU VE KORUYUCULARI


Şirk dini, sınıf ve ırk ayırımcılığı üzerine bina edilmiş olan bu yapıyı güçlendirme görevini üstlenir ve onu sürekli hale getirir. Bundan dolayıdır ki şirk dininin kurucu ve koruyucuları, toplumda her zaman üst tabakanın sırasında ve seviyesinde yer almışlardır; hatta kimi zaman üst tabakadan daha etkin, üstün ve zengin olmuşlardır.

Sasanîlerdeki ateşperest din adamlarına ve Zerdüştî rahiplere, Avrupa’daki keşişlere, İsrail oğullarındaki hahamlara ve Bel’am-i Ba’ur gibi tiplere, Afrika ve Avustralya’daki putperest kabilelerde bulunan büyücü, kâhin ve falcılar gibi mevcut dinin sahipleri olarak ortaya çıkan kimselere bir bakın, hepsi de ya toplumdaki egemen zümre ile el ele ve omuz omuza hareket etmişler veya onların da üstünde bir yere sahip olmuşlardır. Avrupa’da, toprağın % 75’inden fazlasının keşişlerin elinde olduğu dönemler olmuştur. Sasanîler döneminde ise, Zerdüştî din adamları ve mabetlerinin tasarrufu altındaki toprak, çiftçilerin elindeki topraktan daha çoktu.

İnandığımız ve izlerini takip ettiğimiz peygamberler, düşündüğümüzün ve tahayyül ettiğimizin aksine, tarih boyunca eski toplumlara ekonomik, ahlakî ve fikrî bakımlardan zalimce ve insanlık dışı bir hayat yaşatan ve tevhid dinine karşı tağuta ve puta tapınmayı savunan şirk dininin karşısında yer almışlardır.

ŞİRK DİNİNİN TEMELİ


Şirk dininin temeli, bir grup insanı zenginleştiren, diğerlerini ise fakir bırakan ekonomik anlayıştır. Bu ekonomik sistem, var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için dine ihtiyaç duymaktadır. Zira din kadar insanları kendiliklerinden boyun eğmeye sevk eden güçlü hiçbir etken yoktur. Bu görevi daima, şirk dini, statükoyu muhafaza ederek yerine getirmiştir. Şirk dini bu görevi iki şekilde yapmıştır:

1-İnsanlara, egemen güç ve aileler sayısınca tanrı inancını aşılayarak…
2-Kendine mensup olan egemen sınıfa, alt tabakadaki insanlara karşı imtiyazlar sağlamak ve bu imtiyazları tarih boyunca muhafaza etmek suretiyle…

UYUŞTURUCU DİN


Din karşıtlarının da söylediği gibi, şirk dininin ana unsurları, cehalet, korku, ayrımcılık, sermayedarlık ve bir sınıfın insanlarını diğer insanlara karşı üstün tutmaktır.

Din karşıtlarının bu değerlendirmesi, hak din için değil, şirk dini için doğrudur.

Doğru olan bir şey daha vardır ki, o da şirk dininin, zillet, sıkıntı, çaresizlik ve cehalet içinde yüzen halkları, içinde bulundukları durumun kendileri, ataları ve çocukları için ilahî bir takdir olduğuna inandıran ve buna teslim olmaya çağıran bir uyuşturucu görevini görmesidir.

MÜRCİE[13] VE SORUMSUZLUK


Mesela Mürcie mezhebine bakın; bu mezhep, İslâm toplumundaki günahkâr ve suçluların, bu durumlarından sorumlu olmadıklarını iddia etmektedir. Mürcie’nin görüşü şudur: “Allah (c) mahşerde, Ali ve Muaviye’nin hesabını görmek için terazi kurar.” Bu şu demektir: Allah (c), hesaplarını göreceğine göre, Ali ve Muaviye hakkında bir şey söylemek sana düşmez; sen, neyin doğru neyin yanlış olduğuyla ilgilenmeden hayatını yaşamaya bak!



KİTAPTAKİ DİPNOTLAR:


[13] Allah’ın affının her şeyi kapsadığına inanan, inkârdan başka bütün günahları affedeceğine hüküm veren, küfür durumunda itaatin faydası olmadığı gibi iman durumunda da günahın bir zararının olmayacağına inanan bir inanç ekolüdür. (Ebû Zehra, s. 152.) Bu ekole mensup olanlar, amellerle imanı tam olarak birbirinden ayırdıkları için idarecilerin hatalı tasarruflarını da kabullenmişlerdir. (Watt Montgomery, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, Çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Birleşik Yayıncılık, İstanbul, 1998.)

(NASİPSE DEVAM EDECEK)

​ T.C. / M. Kemal Adal 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder