ŞİRK DİNİNİN TARİHTEKİ SEYİR BİÇİMİ
Şirk dini tarihte iki şekilde devam etmiştir. Daha önce
değindiğim gibi şirk dininin amacı, statükoyu savunmak ve muhafaza etmektir.
Tarih boyunca insanların asil
olan–olmayan, efendi–köle, sömüren–sömürülen, yöneten–yönetilen ve özgür–tutsak
şeklinde iki kısma ayrıldığını görüyoruz. Bunların bir kısmı, yiyecek,
içecek, altın ve soy sop sahibi iken, diğerleri herhangi bir şeye sahip
değildir. Daima
bir millet diğer milletlere egemen olmuş, bir sınıf diğer sınıfa tercih edilmiş
ve bir aile diğer ailelere üstün tutulmuştur. Bu durum, statükonun muhafaza
edilmesi ve savunulması sonucunu doğurmuştur. Bunun için de her bölgeye
ait bir tanrı olmalıdır ki, her ırk ve her hanedan varlığını sürdürebilsin,
anlayışı ortaya çıkmıştır.
Bazı kimseler,
kendilerine hukukî, iktisadî ve sosyal imtiyazlar tanırken, kendileri
dışındakileri de mahrum bırakırlar. Ancak bu imtiyazları muhafaza etmek zordur;
gün gelir zorbalar, söz konusu imtiyazları ve kaynakları zorbalıkla ellerinde
tutamaz olurlar. Bu durumda şirk
dini devreye girer ve statükoyu muhafaza görevini üstlenir. Şirk dininin
buradaki görevi, insanları, kendilerine sunulan ve dayatılan her şeyin,
Allah’ın iradesinin tecellisi olduğuna ikna etmek ve ona teslim olmalarını
sağlamaktır. Bunun sonucunda da insanlar, sadece kendilerinin değil,
tanrılarının ve putlarının da, kendilerinden üstün olan insanların
tanrılarından ve putlarından daha aşağı bir seviyede olduğuna inanmaya
başlarlar.
ŞİRK DİNİNİN KURUCU VE KORUYUCULARI
Şirk
dini, sınıf ve ırk ayırımcılığı üzerine bina edilmiş olan bu yapıyı güçlendirme
görevini üstlenir ve onu sürekli hale getirir. Bundan
dolayıdır ki şirk dininin kurucu ve koruyucuları, toplumda her zaman üst
tabakanın sırasında ve seviyesinde yer almışlardır; hatta kimi zaman üst
tabakadan daha etkin, üstün ve zengin olmuşlardır.
Sasanîlerdeki ateşperest din adamlarına ve Zerdüştî rahiplere, Avrupa’daki
keşişlere, İsrail oğullarındaki hahamlara ve Bel’am-i Ba’ur gibi tiplere,
Afrika ve Avustralya’daki putperest kabilelerde bulunan büyücü, kâhin ve
falcılar gibi mevcut dinin sahipleri olarak ortaya çıkan kimselere bir bakın,
hepsi de ya toplumdaki egemen zümre ile el ele ve omuz omuza hareket etmişler
veya onların da üstünde bir yere sahip olmuşlardır. Avrupa’da, toprağın % 75’inden fazlasının keşişlerin
elinde olduğu dönemler olmuştur. Sasanîler döneminde ise, Zerdüştî din adamları
ve mabetlerinin tasarrufu altındaki toprak, çiftçilerin elindeki topraktan daha
çoktu.
İnandığımız
ve izlerini takip ettiğimiz peygamberler, düşündüğümüzün ve tahayyül
ettiğimizin aksine, tarih boyunca eski toplumlara ekonomik, ahlakî ve fikrî
bakımlardan zalimce ve insanlık dışı bir hayat yaşatan ve tevhid dinine karşı
tağuta ve puta tapınmayı savunan şirk dininin karşısında yer almışlardır.
ŞİRK DİNİNİN TEMELİ
Şirk
dininin temeli, bir grup insanı zenginleştiren, diğerlerini ise fakir bırakan
ekonomik anlayıştır. Bu ekonomik sistem, var olabilmek ve varlığını
sürdürebilmek için dine ihtiyaç duymaktadır. Zira din kadar insanları
kendiliklerinden boyun eğmeye sevk eden güçlü hiçbir etken yoktur. Bu görevi daima,
şirk dini, statükoyu muhafaza ederek yerine getirmiştir. Şirk dini bu görevi
iki şekilde yapmıştır:
1-İnsanlara,
egemen güç ve aileler sayısınca tanrı inancını aşılayarak…
2-Kendine
mensup olan egemen sınıfa, alt tabakadaki insanlara karşı imtiyazlar sağlamak
ve bu imtiyazları tarih boyunca muhafaza etmek suretiyle…
UYUŞTURUCU DİN
Din karşıtlarının da söylediği gibi, şirk dininin ana unsurları, cehalet, korku,
ayrımcılık, sermayedarlık ve bir sınıfın insanlarını diğer insanlara karşı
üstün tutmaktır.
Din karşıtlarının bu değerlendirmesi, hak din için değil, şirk dini için
doğrudur.
Doğru olan bir şey daha vardır ki, o da şirk dininin, zillet,
sıkıntı, çaresizlik ve cehalet içinde yüzen halkları, içinde bulundukları
durumun kendileri, ataları ve çocukları için ilahî bir takdir olduğuna
inandıran ve buna teslim olmaya çağıran bir uyuşturucu görevini görmesidir.
MÜRCİE[13] VE SORUMSUZLUK
Mesela
Mürcie mezhebine bakın; bu mezhep, İslâm toplumundaki günahkâr ve suçluların,
bu durumlarından sorumlu olmadıklarını iddia etmektedir. Mürcie’nin görüşü şudur:
“Allah (c) mahşerde, Ali ve Muaviye’nin hesabını görmek için terazi kurar.” Bu
şu demektir: Allah (c), hesaplarını göreceğine göre, Ali ve Muaviye hakkında
bir şey söylemek sana düşmez; sen, neyin doğru neyin yanlış olduğuyla
ilgilenmeden hayatını yaşamaya bak!
KİTAPTAKİ DİPNOTLAR:
KİTAPTAKİ DİPNOTLAR:
[13] Allah’ın affının her şeyi kapsadığına inanan, inkârdan başka
bütün günahları affedeceğine hüküm veren, küfür durumunda itaatin faydası
olmadığı gibi iman durumunda da günahın bir zararının olmayacağına inanan bir
inanç ekolüdür. (Ebû Zehra, s. 152.) Bu ekole mensup olanlar,
amellerle imanı tam olarak birbirinden ayırdıkları için idarecilerin hatalı
tasarruflarını da kabullenmişlerdir. (Watt Montgomery, İslâm Düşüncesinin
Teşekkül Devri, Çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Birleşik Yayıncılık, İstanbul, 1998.)
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder