MAL HALKINDIR
Kur’an’a
baktığımızda ilk kelimenin, Allah, son kelimenin ise en-nâs (insanlar) kelimesi
olduğunu görüyoruz. Kur’an’ın her yerinde muhatap
insandır. Birinci bölümde ‘Allah ve insan dini’
olarak ifade ettiğim hak din, felsefî açıdan -panteizm dışında- Allah’ın
zatını, Onun dışındaki varlıklardan ayırmaktadır; ancak sosyal bakımdan ikisini
aynı safta görmektedir.
İnsanın sosyal ve ekonomik hayatı ile ilgili bütün ayetlerde
Allah kelimesinin yerine en-nâs (insanlar) kelimesi, en-nâs (insanlar) kelimesi
yerine de Allah kelimesi kullanılabilir. Mesela “Mal, Allah’ındır.”[29] İfadesi,
putperestlerin iddia ettiği gibi, Allah’ın da ihtiyaçları vardır; onun için
mabede ve onun sahibine adaklar ve kurbanlar vermek gerekir, şeklinde
anlaşılmamalı. “Mal, Allah’ındır.” ifadesi, “Mal,
insanlarındır.” demektir. Bu, günümüz dünyasının etkisinde kalarak benim
yaptığım bir yorum değildir; Ebû Zer el-Gıfarî’nin, Muaviye’nin yakasından tutup ona söylediği şu
sözün aynısıdır: “Sen, ‘Mal, Allah’ındır.’ şeklindeki
sözünle insanların malını yemeyi amaçlıyorsun ve şunu demek istiyorsun: Mal,
insanların değil Allah’ın malıdır, ben ise Allah’ın yeryüzündeki temsilcisiyim.
Dolayısıyla da insanların (kamu) malını dilediğim gibi kullanırım, istediğim
kimselere veririm ve istemediğim kimselere de vermem!”
Bu sözü ile Ebû Zer, Muaviye’ye
“Mal, Allah’ındır.” ifadesinin, “Mal, insanlarındır.” anlamında olduğunu
dolayısıyla da malın ve servetin, imtiyazlı sınıfa değil halka ait olduğunu
öğretmiş oluyordu.
Allah’ın malı, halkın malıdır; çünkü sosyal ve ekonomik konularda Allah ile
halk / nâs aynı saftadırlar. Bundan dolayıdır ki, “İnsanlar, Allah’ın ailesidir
(ıyâl).”[30]denmiştir.
ALLAH’IN AİLESİ
Allah’ın ailesinin yani insanların karşısında mele’ ve
mütref zümresi vardır. Bu zümre, tarih
boyunca insanlar üzerinde tahakküm sahibi olmuş ve insanların varını yoğunu
ellerinden almıştır. Böylece insanlar kendi sosyal ve ekonomik kaderlerini
tayin etme hakkından mahrum kalmışlardır.
Mele ve mütref sınıfının dini vardır. Onlar, hiçbir zaman materyalist, egzistansiyalist ve ateist olmamışlardır
ve değillerdir. Firavun dâhil hepsinin de bir ya da birden fazla tanrısı
vardır. Zaten onların nasıl bir dine sahip oldukları da aşikâr bir durumdur. Peygamberler,
onlara karşı çıkmış ve onların dini olan şirk dinini ve Allah’a isyanı tazammun
eden tağutperestliği yok etmek için çalışmışladır.
SINIFSAL VE IRKÎ İHTİLAFLAR
Birinci bölümde dediğim gibi şirk, sadece felsefî bir yorum değil, aynı zamanda statükonun
muhafazası ve savunuculuğudur. Peki tarihte statüko neydi?
Tarihte statüko,
sosyal şirkti.
Sosyal şirk ise putperest toplumlardaki çok sınıflılık ve çok ırklılık
demektir. Böyle bir toplumda her ırkın ve her kabilenin bir putu vardır
ve herkes kendine mahsus puta ibadet eder. Toplumu oluşturan ırklar,
sınıflar ve grupların kendilerine mahsus hukukî statüleri ve hakları vardır;
bundan dolayı da toplumun soylu kesimidirler.
Oysa tevhid dini yani ‘Allah ve insan’ dini, peygamberler aracılığıyla, Allah dışında hiç bir mabud,
yaratıcı ve rabbin var olamayacağını bildirmiştir.
YARATICILIK VE RUBUBİYET[31]
Bütün şirk dinleri, yaratıcılık özelliğinin Allah’a ait
olduğunu kabul eder fakat rab olma özelliğine gelince bu noktada çok sayıda put
devreye girer. Nemrut ve Firavun
gibi kimseler bile yaratıcılık iddiasında değil, rab olma iddiasında
bulunmuşlardır. Firavun
demiştir ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim!” Yani ben sizin en büyük
sahibinizim, sizin yaratıcınız değilim. Yunan mitolojisi dâhil bütün şirk dinlerinde
Allah, yaratıcı olarak yer almaktadır. Yunan mitolojisine göre Allah evreni
yaratıp kenara çekildikten sonra devreye diğer tanrılar girmişlerdir.
Şirk düşüncesinin amacı, insanları
ırklara ve milli toplumlara bölmek, daha sonra da birbirlerine karşı sınıflar
ve gruplar oluşturarak yöneten (yönetilen ve fakir) yoksul kesimlerini
oluşturmaktır.
İDEAL TOPLUM MODELİ: MEDİNE
Tarih boyunca ‘Allah ve insan’ dini[32], toplumu mevcut yapı üzerinde yapılandıran bir din
olarak değil, mevcut yapıya karşı bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihi boyunca ‘Allah ve insan’
dinine göre kurulmuş olan tek toplum, Medine toplumudur. O da bir dönem
olarak değil sadece bir model olarak tarih sahnesine çıkabilmiştir.
Medine toplumunun ömrü ve tarihi, insanlığın bilebildiğimiz elli bin yıllık
tarihi içinde sadece on yıldır. Bunun
dışında sürekli olarak, saf ve doğru din olan tevhid dininin perdesi altında
şirk dini Medine’de hüküm sürmüştür. Ekonomik sistem, toplumsal
düzen, eğitim sistemi, fertler, gruplar, sınıflar, ırklar ve azınlık-çoğunluk
arasındaki ilişkiler, sadece on yıl ‘Allah ve insan’ dinine göre yaşanmıştır.
Bu da tam olarak gerçekleşmemiş, ancak yapının ana iskeleti ve çatısı
kurulabilmiştir. Zira böyle tarih üstü bir yapıyı, on yılda kurmak mümkün
değildir. Bu on yıl içinde insanlar, cahiliye döneminden kalma alışkanlıklarını
ve sosyal ilişkilerini tam olarak değiştiremedikleri gibi bu çatıyı da muhafaza
edememişlerdir. Nitekim yirmi yıl sonra,
düşman, bu yapıya musallat olup onu ele geçirmiştir.
Burada şu sonuca varıyoruz: Tarihi bu şekilde okumak ve yorumlamak, din, dinsizlik,
günümüzdeki dinsiz aydınlar, geçmişteki dindarlar, medeniyet, ilim,
materyalistler ve dindarlar hakkındaki anlayışlarımızın tümünü
değiştirmektedir.
Öyleyse 17, 18 ve özellikle de 19. yüzyılda “Din,
halklar için bir uyuşturucudur.” diyen aydınlara hak vermek gerekir. Çünkü onlar, tarihte var olan bir dinden söz ediyorlardı.
Tarihe egemen olan dine bakıp inceledikten sonra görmüşler ki din, gerçekten
insanları uyuşturuyor.
Dolayısıyla “Din, ekonomik ve sosyal bakımdan,
azınlığın çoğunluk üzerinde tahakküm kurmasını sağlayan bir araçtır.” diyen
bu kimselere hak vermek gerekir. Zaten
feodal dönemde dinin görevi, statükoyu yani kölelik ve efendiliği korumaktı.
Sadece feodal dönemde değil, şekli ne olursa olsun, yönetim ve ekonominin
mevcut olduğu farklı toplumlarda her dönemde ve her sınıfta din, insanların
fıtrî din duygularını istismar ederek statükoyu koruyan bir araç olmuştur.
Bunun örnekleri pek çoktur. Tarihin herhangi bir dönemine baktığınızda
dinin (şirk dininin-MKA) neler yaptığını görebilirsiniz. Bunun
örneklerinden biri İran’dır.
KİTAPTAKİ DİPNOTLAR:
KİTAPTAKİ DİPNOTLAR:
[29] Kur’an’da böyle bir ifade bulunmamaktadır. Buna en yakın
Kur’an ifadesi “Mülk Allah’ındır.” (Zümer, 6;.Teğâbun, 1)
ifadesidir. Müellifin, Kur’an’da bulunmayan bir ibarenin Kur’an’da varmış gibi
dile getirmesi, bir duyarlılık eksikliğini gösterse de kötü niyete hamledilmemelidir.
Bu, aşikar bir gerçek olduğu için üzerinde durmaya değer görmüyoruz. -Çev.notu)
[30] Bu hadis, kaynaklarda “Varlıklar, Allah’ın ailesidir.”
şeklinde geçmektedir. Taberânî, Ebû Nu’aym ve Beyhakî gibi
muhaddislerin naklettiği bu hadisi, en-Nevevî, senedinden dolayı zayıf olarak
kabul etmektedir. Bununla birlikte bu hadisin, mana bakımından genel olarak
kabul edildiğini görüyoruz. Bazı âlimler, bu hadisteki ıyâl ifadesinin mecaz
olduğunu düşünüp hadisi şu şekilde yorumlamışlar: İnsanlar, kendi ailelerinin
geçimlerini sağladıkları gibi Allah da bütün varlıkların rızkını vererek
onların hayatlarını idame etmesini sağlamaktadır. Bazıları da, hadisteki
ıyâl kelimesinin fakir ve muhtaç anlamına geldiğinden hareketle hadisi şu
şekilde anlamlandırmışlardır: Bütün varlıklar, Allah’a muhtaçtır.
(el-Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-Hafâ’, I, s. 457-458,
Müessesetu’r-Risâle, 1405, Beyrut.)
[32] ‘Allah ve insan dini’ başlangıçtan günümüze kadar,
peygamberlerin, insanları kendisine çağırdığı dindir. Ancak tarihî süreçte söz
sahibi olan muhalif güçler, bu dinin toplumda hayat bulmasına imkân
vermemişlerdir. Bunun için, insanlar, her bakımdan öyle güce, şuura ve fikrî
olgunluğa ulaşmalılar ki, bu dini topluma hâkim kılabilsinler ve şirk dinini
ortadan kaldırabilsinler. İnsanlar, hiçbir zaman böyle bir olgunluğa
ulaşmadıkları için, tarihin ve toplumun dizginlerini mele’ve mütrefinlerin
elinden alıp kendi kaderlerini tayin edememişlerdir. Bundan dolayı da İbrahimî
din, hiçbir zaman istediği gibi bir toplum oluşturamamıştır. Yiğit insanlara
düşen de böyle bir toplum oluşturmaktır. (Müellif)
(NASİPSE DEVAM EDECEK)
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder