ANAYURT GAZETESİ 10 OCAK 2017 TARİHLİ MANŞETİ
*****
ATATÜRK
o kadar büyük ve önemli bir markadır ki, ATATÜRK karşıtlığı bir takım insanları
üne kavuşturur ! “ATATÜRK Eşcinseldi,” olmadı, “Alkolikti,” o da mı olmadı? “Diktatördü” diye yazdınız mı, önünüzde çok kapı açılır.
Yukarıdaki gerçekdışı yakıştırmaları daha önce duymuştum. Ancak Habertürk televizyonu
kanalında Balçiçek İlter’in Karşıt Görüş programında, eşi ile aynı soyadını
paylaşmayan Bayan Alçı’nın, “ATATÜRK Milliyetçiliği uyduruk bir laftır” beyanını duyunca hem çok üzüldüm (O’nun
hesabına, bilgi yetersizliği nedeniyle) hem de çok güldüm, ATATÜRK ile uyduruk
sözcüklerinin yan yana gelebildiğine ilk kez rastladığım için.
İmparatorluğun
değişik bölgelerinde ortaya çıkan milliyetçilik cereyanları sonunda yeni
devletlerin oluşarak ülkeden kopmalarına seyirci kaldıktan sonra Birinci Dünya
Savaşı öncesi, devletin gelirlerini Osmanlı’dan alacaklı yabancıların kurduğu
Düyunu Umumiye İdaresine, silahlı kuvvetlerini de orgeneral-korgeneral gibi
rütbeler vererek ödüllendirdiği Alman subaylara teslim eden, savaşta yenilerek iflas
eden ve çöken Osmanlı’nın enkazından bir ULUS yaratan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
döneminde oluşan Türk Milliyetçiliği için “uyduruk bir laftır” iddiası
üzerinde duralım.
Kurtuluş
Savaşından sonra ortaya çıkan T. C. Devletinin nasıl bir enkaz devir aldığını
ve Cumhuriyet Devrimleri sayesinde 1938 yılı sonunda Türkiye’nin ulaştığı
gelişmişliği bilmiyor Bayan Alçı. Bir lise tarih dersi kitabından
öğrenebilirdi. İhmal etmiş !
Şimdi
söyleyeceklerimi bilmemesini ise yadırgamıyorum çünkü burada yazacaklarım ilk
kez ATATÜRK
– Din ve Said Nursi - Fethullah Gülen
başlıklı yeni kitabımda yayımlanacak: ATATÜRK’ün
Yarım Kalmış Devrimi. Benim bu yarım kalmış devrimi algılamama, hemen hemen
aynı günlerde okuduğum bir makale ile küçük, unutulmuş bir kitap vesile oldu.
Önce,
İlahiyat profesörü Dr. Recep Kılıç’ın: ‘ATATÜRK ve Din’ başlıklı makalesi.
Bu makalede, Mustafa Kemal’in, soyadını almadan önce Asaf İlbay’a söylediği ve
onun da 13.7.1949’da TAN Gazetesinde yayımlanan anılarında bulunan şu paragraf
var:
“Din
vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi. Ancak
bina sakatlanmıştır. Çok yaşamış ve eskimiş olan harcın iltisak (yapışma) kudreti azalıp çözüldükçe, yeni malzeme ile
takviye edilememiştir. Aksine olarak
yabancı unsurlar (tefsirler, tahliller, hurafeler, efsaneler) katılarak
zayıflatılmıştır. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Zamanla… sağlam
olan temel üzerine yeni bir bina kurulacaktır.”
Unutulan
kitap ise Milli Eğitim eski Bakanı Hasan Ali Yücel’in 1958 yılında yazdığı ‘İngiltere
Mektupları’ Bu kitapta, bugün çok önemsediğim şu paragraf,
“…mühim
bir noktaya geliyoruz. O da şudur: Semavi bir din olan Hristiyanlıkla bu dinden
önceki Payen Yunan ve Latin medeniyetlerinin türlü zamanlarda türlü mücadeleler
neticesinde milli bir kültürde bağdaşmasıdır. Bunu yapmayı İngilizler
başarmışlardır. İngiltere’de toplum
içinde ne varsa İngiliz’dir; din de böyle…”
ile
Mustafa Kemal’in Asaf İlbay’a söylediklerini birleştirince ortaya çıkan ATATÜRK
Milliyetçiliği’nin yarım kalan devriminin adını koyabiliriz:
Kendi sağlam
temelleri üzerinde kurulacak, herkesin anlayabileceği, Türk İslam Dini.
Bayan
Alçı’nın ‘Uyduruk laf’ dediği ATATÜRK Milliyetçiliği; eğitim, hukuk ve ekonomik
sistemlerdekiler yanı sıra toplumsal nitelikli tüm Cumhuriyet Devrimlerini
tamamlamış, dinde reform aşamasına gelmiş bir milliyetçilik idi.
ATATÜRK’ten
önce ve sonra kimsenin cesaret edemediği bir devrim.
Bayan
Alçı gibi, ATATÜRK’ü öğrenmek- anlamak istemeyen kişilerin, O’nun
milliyetçiliğini doğru okuyarak algılamalarını, bekleyemeyiz. ‘Uyduruk
laf’ deyimin asıl kendisi uyduruk !
http://anayurtgazetesi.com/yazar/Bayan-Alciya-gore-Ataturk-milliyetciligi-uyduruk-bir-laf-imis/29144
DİP NOT: YAZAR SAYIN M. ARİF DEMİRER'İN YAKINDA ÇIKACAK " ATATÜRK - Din ve Said Nursi – Fethullah Gülen " BAŞLIKLI KİTABININ İLGİLİ İKİ SAYFASI:
ATATÜRK’ün tamamlanamayan DİN DEVRİMİ
Kazım Karabekir’in Günlükler’inde eleştirel tespitler:
31 Aralık 1927: 1928 yılında Türkçe hutbeler başlayacakmış.
23 Ocak 1932: Yerebatan
Camiinde Türkçe Kuran okunmuş
31Ocak 1932: Fatih
Camiinde Türkçe Kuran okunmuş. Hafız Rıfat isminde biri…
Gazi Mustafa Kemal (1930 - 1934) ve İslam
Dini
“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam
bir dinimiz var. Malzemesi iyi. Ancak bina sakatlanmıştır. Çok yaşamış ve
eskimiş olan harcın iltisak (yapışma) kudreti azalıp çözüldükçe, yeni malzeme
ile takviye edilememiştir. Aksine olarak
yabancı unsurlar (tefsirler, tahliller, hurafeler, efsaneler) katılarak
zayıflatılmıştır. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Zamanla
çatlaklar derinleşecek ve sağlam olan temel üzerine yeni bir bina
kurulacaktır.” (Asaf İlbay, ATATÜRK’ün
Hususi Hayatı, Tan Gazetesi, 13 Temmuz 1949)
Prof. Dr. Recep Kılıç: ATATÜRK ve Din, Cumhuriyet Dönemi Türk
Kültürü (2009) içinde
“Kuran-ı Kerim’in Türkçeye
çevrilmesi, Hak Dini, Kuran Dili isimli
Türkçe Kuran tefsirinin (Elmalılı Hamdi Yazır’ın eseri) hazırlattırılması, Tecrid-i Sarih isimli hadis kaynak
eserinin Türkçeye tercüme ettirilmesi ve Cuma hutbelerinin Türkçe okunması gibi
bir dizi teşebbüs, dini hayatta hakim olan cehaletin üstesinden gelebilmek için
atılmış adımlar durumundadır. Bu teşebbüslerle Türk insanının İslam’ın temel
bilgi kaynaklarıyla kendi dilinde buluşturulması hedeflenmiştir. Bunlar dini
düşünce hayatında, zaman içinde çok olumlu kazanımların elde edilmesine zemin
hazırlamıştır.”
Hasan Ali Yücel, İngiltere Mektupları, İş Bankası
Kültür Yayınları, Ankara, 1958,
sayfa 128
“…İngiltere’de dini
reformlar bir ruhban sınıfının mizacına göre değil, içtimai mizaca göre
tadilata uğramıştır. Halkın dini duyguları ruhban sınıfının dini düşüncelerini
ayarlayan bir ölçü vazifesi görmüştür. Ruhban sınıfı bütün imtiyazlarına
rağmen, kendisini halktan ayırmamış, katı ve fanatik bir sınıf teşkil
etmemiştir; İngiliz cemiyetinin eğitim ve öğretiminde büyük bir rol
oynamıştır.” Cahit Tanyol, 18.5.1958 tarihli Cumhuriyet yazısı.
“…mühim bir noktaya
geliyoruz. O da şudur: Semavi bir din olan Hıristiyanlıkla bu dinden önceki
Payen Yunan ve Latin medeniyetlerinin türlü zamanlarda türlü mücadeleler
neticesinde milli bir kültürde bağdaşmasıdır. Bunu yapmayı İngilizler
başarmışlardır. İngiltere’de toplum
içinde ne varsa İngiliz’dir; din de böyle…” (Yücel)
“Milli Mücadeleden
sonraki ATATÜRK Devrimleri içinde Türk toplumu işte bu kültür bağımsızlığı
savaşını yapmaktadır. Dil de Din de, Türk olmak, milli olmak için gerçek
devrimci aydınlarla eskiye bağlı, milli bilince henüz erememiş geri unsurlar
arasındaki mücadelenin konusu olmakta devam ediyor. Geç kalmış olmakla beraber
alınan mesafeler geçirilen zamanın kısalığı göz önüne getirilirse, çok
büyüktür. İngiltere’nin din durumu bu bakımdan bizim için ibret verici, feyizli
bir örnektir.” (Yücel)
YORUM: 10 Kasım 1938’den sonra “sağlam
temeller üzerine yeni bir bina kurma” lüzumu üzerinde kimse durmayacak
ve O’nun aynı yazıda şu söyledikleri giderek yaygınlaşacaktır:
“Halbuki Türkiye’ye istiklalini veren bu Asya
milleti içinde daha karışık, suni ve
itikadat-ı batıladan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince tenevvür edeceklerdir. Onlar ziyaya
takarrüp edemezlerse, kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları
kurtaracağız.”
Gazi Mustafa Kemal’in yukarıda alıntılanan
sözleriyle özetlenen Din Devrimi, 10 Kasım 1938’e kadar tamamlanamadığı için “Onlar”
kurtarılamamış ve 2002 sonrası Said Nursi, Necip Fazıl ve Fethullah Gülen gibi
ATATÜRK karşıtları kişiler giderek artan bir ölçüde etkili olmuşlardır.
TAMAMLANAMAYAN DİN
DEVRİMİ VE SAİD NURSİ
Kazım Güleçyüz, Said Nursi ve M. Kemal kitabında G.
Mustafa Kemal’in Türkçe Kuran konusundaki çalışmalarını, ‘DEHŞETLİ PLAN’ olarak tanımlayarak şöyle yorumlamıştır:
“Elle Çoğaltılan 600 Bin Eser
“… ‘ilerleme’ adına
dine cephe alan yeni rejimin idarecilerinin, dinin hayatımızdaki tesirlerini
tamamen silme gayretlerinin bütün hızıyla devam ettiği bir zamanda, Bediüzzaman’ın
eserleri gerçek bir ihtiyaca cevap verdi… kısa zamanda bütün yurda yayıldı.
Harf inkılabının yapıldığı bir Türkiye’de, Osmanlıca harflerle yazılan eserler
elle çoğaltılarak 600 bin gibi inanılmaz bir tiraja ulaştı.
“Eserlerin böylesine
süratle ve yaygın bir şekilde benimsenmesi, rejimin hesaplarına hiç de uymayan
bir ‘dini canlanış’ vakıasını ortaya
çıkarınca, ‘tedbir’ cihetine gidilmek istendi. M. Kemal’in sağlığında açılan
Eskişehir mahkemesi, ardından Said Nursi’nin Kastamonu’da mecburi ikamete tabi
tutulması ve peşi sıra 1943’te açılan Denizli mahkemesi bu tedbirler
cümlesindendi…
“Ama özellikle
Kuran’ın mucizeliğini iki kere iki dört eder katiyetinde ispatlayan Risale-i
Nur’un telif ve neşri bu DEHŞETLİ PLANI
bozdu…
“Asıl niyet, Türkçe Kuran ile başlatılan projeyi Türkçe ezanla devam
ettirip Türkçe ibadetle bir ileri aşamaya taşımak suretiyle işi çığırından
çıkarmak; sonra Kuran mealiyle hadis tercümelerindeki (haşa) ‘yave’leri serişte
edip mukaddes kitabımızı ve Peygamberimizi gözden düşürmeye yönelik bir
kampanya başlatmaktı.
“…İslam’ı aslından koparıp dejenere etme planı, ilk adım ve başlangıç
aşaması olarak Türkçe ezanla tatbik sahasına konuldu…‘Dinde Reform’ hevesi
Türkçe ezanla sınırlı kaldı…
“… Risale-i Nur ile verilen mücadelenin zaferi bu planı (‘Dehşetli
Planı’) bozdu.”
SAĞLAM OLAN TEMEL
ÜZERİNE YENİ BİR BİNA KONUSUNDA
Kazım Güleçyüz’ün bu görüşlerini bilmeme rağmen
2016 yılında Gazi Mustafa Kemal’in Asaf İlbay’a anlattıklarını öğrenince
kendisine Yeni Bina hakkında ne düşündüğünü sordum. Cevabı birkaç gün sonra, 10 Ekim 2016 günü geldi:
“Mehmet Arif Bey,
“Cumartesi sabahı aramışsınız, o gün çok
yoğundum ve ertesi gün de İstanbul dışındaydım, mesajınızı o yüzden ancak şimdi
cevaplayabiliyorum.
“Aktardığınız sözlerdeki “Sağlam temeller üzerinde yeni bir bina inşa etmek” ifadesi için
şunu söyleyebilirim:
“Dikkatle okuduğunuz kitaplarımda anlatmaya
çalıştığım bir dünya görüşü ile bu yapılamaz.
“Dini, o sağlam temel ve öze dayalı olarak, çağın getirdiği
ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden yorumlama misyonunu ise, yetkin bir İslam
bilgini ve Kur'an yorumcusu olarak Said Nursî'nin yaptığı kanaatindeyiz. Selamlar,
saygılar. Kazım Güleçyüz.”
YORUM: Gazi Mustafa
Kemal’in, ATATÜRK soyadından önce başlattığı İslam Dininin Türkçeleştirilmesi
çalışmalarına ilk ve şiddetle karşı çıkan Said Nursi olmuştur. Nursi’nin ve
yandaşlarının (talebelerinin vd.) bu girişimleri “Dehşetli Plan” olarak
tanımlamaları ve karşı çıkmalarına benzer hatta çok daha sert ve zaman zaman
kanlı olaylar yüzyıllar önce Hristiyan dünyasında İncil’in ulusal dillere
çevrildiği dönemlerde de yaşanmış ve mezhep savaşlarına bile yol açmıştır.
Burada altını çizerek belirtmek istediğim husus; ATATÜRK’ün, daha önce hiç
kimsenin cesaret edemediği İslam Dininde Reform sürecini başlatmış, ancak 57
yıllık kısacık ömrüne sığdıramamış olmasıdır. Bu nedenle bu girişim
‘Tamamlanamayan Din Devrimi’dir.
MEHMET ARİF DEMİRER
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder