(
GEÇMİŞ BİLİNMEDEN, GELECEK TASARLANAMAZ. –
M. Kemal ADAL)
Prof.
Dr. CAVİT ORHAN TÜTENGİL. (*)
ATATÜRK'Ü ANLAMAK ve TAMAMLAMAK
(**)
"Atatürk
Cumhuriyet Türkiye'sinin bir simgesi olmuştur. Bunun içindir ki Atatürk'e yöneltilen saldırılar dolaylı olarak Cumhuriyet Türkiye'sine,
onun temel ilkelerine karşıdır.
Yeni Türk Devleti'nin kurucusunu
yakışıksız kötülemelere karşı korumak amacını güden ''Atatürk Kanunu'' da esasında bir kişiyi değil Cumhuriyet Türkiye'sini
esirgemek istemektedir. ATATÜRK İLE CUMHURİYET
TÜRKİYESİ ARASINDAKİ ÖZDEŞLİK devam ettiği sürece bu yalnız olağan değil zorunludur da. Çünkü bir yandan Cumhuriyet kök salıp bilinçlere
yerleşirken bir yandan da eski dönemin özlemcileri bir karşı-devrim çizgisi
üzerinde buluşmaktadırlar.
Söz konusu
ettiğimiz özdeşlik bazı sakıncaları da birlikte getirmektedir.
Haklı olarak yakındığımız,
bir aşırı uçtan ötekine herkesin ''Atatürkçü'' geçinmesi bu yüzdendir. Böylece, bir amaca ulaşmak
için araç olarak kullanılan ''Biçimsel
Atatürkçülük'' ortaya
çıkmaktadır.
Öte yandan,
Atatürk'ün kişiliğine ve görüşlerine bir dokunulmazlık, bir ''tabu'' havası
getirmeye çalışanlar Kemalizmi dar kalıplara hapsedip Atatürk'ü de bir ''evliya''
haline sokmaktadırlar.
Öze inmeyen tek
bir davranış ya da tümceden yola çıkan yorumlar o kadar değişik ve karşıt
Atatürk'lere varmıştır ki ''Gerçek Atatürk''ü bulmak bir hayli güçleşmiştir.
Atatürk'ün yaşamı ve Türk Devrim
Tarihi'nin taktik gereği izlediği doğrultular, onayalım ki, temele inmeyip
yüzeyde dolaşanlara bazı ipuçları vermektedir.
Atatürk,
kişiliği ve devrimleri ile bir bütündür.
Doğrusunu söylemek gerekirse ayrı
ayrı devrimler değil, birbirini tamamlayan tek bir ''devrim''
vardır. Koşulların, belli bir amaca ulaşmanın zorunlu
kıldığı eylem ve düşünce ayarlamalarının dışında izlenen tek bir yön olmuştur.
Atatürk bunu şu kelimelerle dile getirir: ''Türklerin asırlardan beri takip ettiği hareket devamlı
bir istikamet muhafaza etti. Biz daima Şark'tan Garb'e yürüdük.''
Bu sözlerin
de açıklıkla ortaya koyduğu gibi Atatürk Devrimi yüzyıllardır süre gelen bir
oluşun, tarihle hesaplaşmanın kazandığı biçimdir, kesin bir ''durum alış''tır.
Uzak geçmişi
bir yana bırakıp yaşadığımız günlere bakacak olursak Atatürk Devrimi konusunda ikili bir
uyanışın belirginlik kazandığını görürüz. Bu ikili uyanış, olumsuz ve olumlu iki yüzü ile birlikte ortaya
çıkmaktadır. Her ikisinin ortaklaşa
yanı, zaman içindeki bir birikimin eylem alanına çıkacak kadar bilinçlenmiş ve
güçlenmiş olmasıdır.
Uyanışlardan ilki, Cumhuriyet ile başlayan ''tortu''ların çok partili
hayatta biçim ve güç kazanarak ulaştığı Nurculuk aşamasıdır.
Gerçek Müslümanlığa dönüş
parolası arkasında Şeriata dayanan devleti, bağnazlığı ve Atatürk düşmanlığını
savunan Nurculuk, iç ve dış desteklerle yığınlara
kök salan bir akım olmuştur.
Saldırılarının baş hedefini ''deccal'' diye
nitelendirdiği Atatürk ve Türk devrimi teşkil etmektedir.
. Bunlara göre ''Mustafa Kemal'' ve ''Atatürk'' birbirine karşıttırlar.
Mustafa Kemal'e sığınarak Atatürk'ün kuyusunu kazmaktadırlar. Devrim konusunda ise parçalayıcı bir tutumla tasniflere girişmekte,
''tutmuş'', ''tutmamış'' gibi ayırımlar yapmaktadırlar.
İkinci
uyanış, Atatürk'ü eserleri ve fikirleri ile tanıyan
gençlikten gelmektedir.
Geniş bir açıdan bugünden düne doğru Atatürk'e
baktıkları zaman ülkücü gözlerinde Atatürk daha da yücelmekte, benzer
koşullar içinde kesin davranışı ve büyük devlet adamı nitelikleri gençleri
adeta büyülemektedir.
Atatürk'ü yakından tanımak mutluluğuna erenler
çoklukla jestlerinin ve fizik görünüşünün etkilerini kendi yaşantılarına
katarak Atatürk'ü sevmenin kolay yolunu bulmuşlardı.
Genç kuşaklar için Atatürk kaş,
saç ve göz öğelerine değil, eylem ve düşünce özelliklerine bağlı bir özenme
konusudur. Onun önderliğinde nereden nereye geldiğimizi, kendilerine beslediği
güvene yaraşır bir sorumluluk anlayışıyla bilmektedirler.
Eserinin bilinçli
bekçiliğini yapmaktadırlar.
1966 Türkiyesi
Atatürk'ün çilesine yeni bir çizgi getirmiştir.
Adalet yılını
açış konuşmasını Nurculuğun tehlikelerine dikkati çektikten sonra Atatürk'ün "Bursa Nutku"
ile bitirmesi Yargıtay Başkanı İmran Öktem'in üzerine yıldırımlar çekmiştir.
Bazı gençlik kuruluşlarının
"Bursa Nutku"nu yayması ise bir kovuşturmanın konusu olmuştur.
Bu vesile ile
yargılanan gençler değil Atatürk'ün kendisi olmaktadır.
"Bornova Savcısı"na göre "Bursa Nutku'nun el yazısı ile
yazılmış müsveddeleri veya fotokopisi bulunmadıkça" Atatürk'e ait olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
Bize kalırsa, bu konuda üzerinde durulması gereken Atatürk'ün yargılanması
değil, bu yargılanmanın niçin 1966 yılına rastladığıdır.
Bilindiği gibi "Bursa Nutku" yeni bir
konu olmayıp 1949 yılından bu yana siyasa çatışmaları içinde zaman zaman ortaya
çıkmıştır.
Atatürk'ün
Bursa konuşmasının ana teması ise Cumhuriyet'e kasteden davranışlar karşısında
gençliğin, ilgililerin işe el atmasını beklemeden olaya karışması, güç
kullanarak Cumhuriyet'i savunmasıdır.
"Bursa Nutku"nu sorguya çeken
"savcı"nın 1966 yılını seçmiş olması sebepsiz olmasa gerektir.
Gelecek yılların doruğundan geriye bakarak 1966 üzerinde durunca bu seçimin bir
rastlantı ötesinde bağlandığı nedenleri açık ve seçik olarak görebileceğiz.
ŞİMDİDEN
İNSANIN ZİHNİNDE BÖYLESİNE BİR SORU CANLANMAKTADIR: Bin dokuz
yüzlerin bilmem hangi yılında ( veya İki
bin onlu - yirmili yıllarda da diye düşünebiliriz- MKA)
ÜLKEMİZİN KOŞULLARI, ATATÜRK’ÜN AŞAĞIDAKİ SÖZLERİNİ "SAVCI" LARDAN
BİRİ İÇİN SORUŞTURMA KONUSU YAPARSA DURUM NE OLACAKTIR?
"El yazısı" ya da
"fotokopi" istenmesi halinde Türk Tarih Kurumu ya da Türk Devrim Tarihi Enstitüsü yetkilileri Atatürk'ü savunmaya hazır
mıdırlar? Ellerindeki belgeleri titizlikle korumaları için "Bursa
Nutku" ile eşanlamlı olan tümcelere ilgilerini
çekmekle yetinelim.
Atatürk diyor
ki: "Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde,
iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin
siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş
olabilir.
Ey Türk
istikbalinin evlâdı! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk
İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!"
Çeşitli bakımlardan Atatürk'ü
kemirenlerin yanında bir gerçek, bütün görkemiyle karşımıza çıkıyor. Geçen zaman Atatürk'ü eskiteceğine
gözlerimizde daha da büyütmektedir.
Buna bakarak, gelecek kuşakların onu daha iyi değerlendireceklerine ve anlayacaklarına inanıyorum.
Atatürk'ün çilesi dediğimiz şeyler bizim çilemizdir.
O, görevini yapmış insanların iç huzuru ile bizi gözetliyor. Sorumluluğunu duyan ve bilen
evlatlarının Türkiye'nin devrim bayrağını, canları pahasına da olsa elden
bırakmayacaklarına inanıyor.
ATATÜRK
TÜRKİYE'SİNİN YÖRÜNGESİNİ DEĞİŞTİRMEYİ TASARLAYANLAR ATEŞLE OYNADIKLARINI BİLMELİDİRLER."
DİP NOT:
EVET: "ATATÜRK TÜRKİYE'SİNİN YÖRÜNGESİNİ DEĞİŞTİRMEYİ TASARLAYANLAR ATEŞLE OYNADIKLARINI BİLMELİDİRLER."
İlk ve ortaokulu Tarsus'da bitirdi. Lise eğitimini 1940
yılında İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Felsefe
Bölümünden mezun oldu. 1944-53 arasında Antalya ve Diyarbakır liselerinde
Felsefe Grubu Dersleri öğretmenliği yaptı. Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitülerinde
çalıştı. MEB tarafından iki yıllığına incelemelerde
bulunmak üzere İngiltere'ye
gönderildi. 1953 yılında Sosyolojiasistanı
olarak İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi'nde akademik yaşamına başladı. Doktorasını
"Montesquieu Siyasi ve İktisadi Düşünceleri" üzerine yaptı. 1960
yılında doçent oldu. 7 Aralık 1979 tarihinde evinden üniversiteye giderken
silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü.
Temel ilgi alanı "Gelişme Sosyolojisi" idi.
Tütengil'e göre, Türkiye,
bir geçiş ülkesidir. Bu geçişte pusula ise Atatürk'ün düşünceleridir. Atatürk'ün gençlere öğütleri arasında
yer alan "benim yapmak istediklerimi tamamlayınız" sözü onun için
özel bir yere sahip olmuştur. 10 yıla varan öğretmenliği sırasında, eğitim
sorunlarına sadece kuramsal değil, pratik düzeyde de öneriler getirmiştir.
Tütengil, yıllarca Cumhuriyet Gazetesi'nde denemeler yazmıştır.
(**) "ATATÜRK'Ü ANLAMAK ve TAMAMLAMAK: Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından
hazırlanmıştır. Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yenigün Haber
Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Kasım
1998 ATATÜRK'Ü ANLAMAK ve TAMAMLAMAK Prof.
Dr. CAVİT ORHAN TÜTENGİL. CUMHURİYET GAZETESİNİN OKURLARINA
ARMAĞANIDIR." Kitabından alıntılanmıştır.
Nur
içinde yatınız; İnşallah: Ruhlarınız şad, mekânlarınız da cennet olsun Büyük Atatürk ve
izleyicisi TÜTENGİL.
T.C. / M. Kemal Adal
8 Mayıs 2016 / İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder