Sayın
İhsan Eliaçık'ın Kur’an'dan değişik bir bakış açısıyla nasiplenilme yolunu
gösteren eski tarihli bir yorumunu, okumamış olan değerli dostlarımın
dikkat, bilgi ve değerlendirmelerine sunarım. MKA.
I. İSLAM’IN
RİTÜELLERİ
A. NÜSUK
VE İBADET İLİŞKİSİ, NÜSUKUN AMACI (İBADET)
B. NÜSUK
(İSLAMIN RİTÜELLERİ) NASIL İBADETE DÖNÜŞÜR
1. HACC:
2. NAMAZ:
3. ABDEST:
4. EZAN:
5. ORUÇ:
6. KURBAN:
7. DOMUZ ETİ:
8. CENAZE:
C. KERİM” GÖZLE
OKUMAK / ANLAMAK
******
******
I. İSLAM’IN RİTÜELLERİ
23 ARALIK 2010
PERŞEMBE
A. NÜSUK VE İBADET İLİŞKİSİ, NÜSUKUN AMACI (İBADET)
“Ritüel” sözcüğü
Hind-Avrupa kökünde “ritu”
(saymak) imiş… Oradan Letinceye “ritus” (ayin, tören, merasim, örf, adet)
olarak geçmiş, Orta-Latincede “ritüale”
olmuş… Ordan da Fransızcaya “rituel”,
İngilizceye “ritual” olarak
yerleşmiş…
“Âyin”
kelimesi ise Türkçeye Farsçadan geçmiş ve görenek, tören, merasim anlamına
geliyor. Osmanlıcada kullanılan “Şehrâyin”
bu anlamda tören, merasim, şenlik ayı demek. “Ayna” kelimesi de bu kökten. Ayin ve törende
belli hareketlerin tekrar “aynısı”
yapılır, aynada da kendinin “aynısını”
görürsün. “Aynen” de bu kökten
olup tekrar ifade eder…
Görüldüğü gibi ritüel veya ayinde bir hareketin “sayısı,
tekrarı ve aynılığı” esastır:
Her yıl Ganj nehrine girersin
(Hinduizm)… Her Pazar kilisede toplanırsın (Hristıyanlık)… Her ramazan ayında
bir ay oruç tutarsın… Namazda bir rüku iki secde yaparsın… Abdestte dört uzvunu
yıkarsın… Hacda şeytan taşlarsın… Kabe etrafında yedi defa dönersin (İslam)…
Kur’an’da ritüeli karşılayacak kavramın “nüsuk / menâsik” olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla
“İslâm’ın
ritüelleri” aslında “İslâm’ın nüsukları” demek
oluyor.
Nusuk / menâsik kelimesinin
Arapçada toprağı ıslah için gübrelemek (nusuku’l-ard),
yeni yağmur yağıp yeşillenmiş toprak (ardun nâsike),
bir adamın alıştığı yer (en-Neseki)
kelimelerinden da anlaşılacağı gibi “gübrelemek, alışmak” gibi
anlamları var.
Kur’an’da nusuk altı yerde salât, oruç, hacc, kurban vb. ile birlikte kullanılır.
Bütün ritüelleri kendinde topladığı için özellikle hacc için “menâsik” denir ki aslında diğerlerini
de kapsar.
Kur’an namaz, oruç, hac, kurban vb. ritüllere ibadet demez.
Kur’an namaz, oruç, hac, kurban vb. ritüllere ibadet demez.
İbadet
Kur’an’da 278 civarında yerde geçer ve hiç bunlarla birlikte kullanılmaz. (bkz. ‘Din ve ibadet
anlayışımız 1-2” ve “Dinin direği nedir?” başlıklı makaleler).
- DİN VE İBADET ANLAYIŞIMIZ (1-2)
- http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/din-ve-ibadet-anlayisimiz-1-2.html
Şu halde İslam’ın ritüellerine nüsuk diyeceğiz.
Nüsuk belirli
hareketlerin sayılı, tekrarlı ve aynı tarzda yapılması bakımından ritüel ve
ayine benzer.
Fakat kelime kökünden de anlaşılacağı gibi bunlardan maksat sırf “aynı şeyleri tekrar” edip durma değildir.
Amacını kaybetmiş, manasız tekrar olunca ayin, hayatın içindeki bir amaca “alıştırma” veya hayatta ürün almak için “gübreleme” olunca tekrarlanan hareketler nüsuk oluyor.
Fakat kelime kökünden de anlaşılacağı gibi bunlardan maksat sırf “aynı şeyleri tekrar” edip durma değildir.
Amacını kaybetmiş, manasız tekrar olunca ayin, hayatın içindeki bir amaca “alıştırma” veya hayatta ürün almak için “gübreleme” olunca tekrarlanan hareketler nüsuk oluyor.
Bu durumda nüsukun amacı “ibadet” oluyor.
İbadet ise bir şeyi hayatın içinde yapmak, iş ve değer
üretmek, ortaya çıkarmak, etmek, eylemek demektir.
***
B. NÜSUK (İSLAMIN RİTÜELLERİ) NASIL İBADETE DÖNÜŞÜR
Şimdi, bu ikili
ayırım (nüsuk-ibadet; gübre-ürün) çerçevesinde İslam’ın belli başlı tekrar
edilen hareket, tören ve merasimlerine (ritüellerine) bakalım.
1. HACC:
Nüsuku:
Her (kamerî) yıl sonunda Mekke’deki Kabe (Beyt)
etrafında toplanılır. İhrama
girilir. Beyt tavaf edilir;
etrafında yedi kez dönülür. Arafat’da vakfe’ye
durulur…
İbadeti: Hayatta eve (beyt) dayalı yaşamı yüceltmeyi ve yaşatmayı
ifade eder. İnsanlığın ve uygarlığın kökenini hatırlatır. Kabe’yi Adem
yapmıştır. Çünkü Adem / Adam ilk ev (beyt) kuran, aileye dayalı yaşamı başlatan, bir
arada yaşama hukuku getiren (şeriat) ve insanoğlunun (yeme içme, şehvet,
tutku, ihtiras) konusunda kendini frenlemesi (savm / oruç)
bilinci uyanan ilk insanın / insanların sembolüdür.
İlginçtir “Allahuekber” e benzer tek ifade Kur’an’da “Hacc-ı ekber” olarak
geçer (Tövbe; 3). Dikkat ediniz; Allah yerine Hacc geçmiş. Bu durumda Hacc, insanlığın toplaşma,
karışma, kaynaşma ve eşitlik ritüeli oluyor. Verdiği mesaj Allahuekber’in yere
indiğinde nasıl anlaşılması gerektiğinin tatbikatıdır: Allah’tan (en-Nâs’tan / halktan / toplumdan)
daha büyük değilsin! Ona dön!
Hacc “yöneliş” veya “yürüyüş” demek olduğundan, etrafında dönülen
Kabe bir an için yukarıya çekilip alınsa ortada esas amaç kalır. Geriye
iki parça beze bürünmüş, karışmış, kaynaşmış, sınıf, tabaka ve kastlardan
arınmış, “eşit” hale gelmiş insanlık (en-Nâs) kalır. İşte tüm
yeryüzünde “yöneliş” buna, “yürüyüş” buna doğrudur.
Hac boyunca telbiye yapılması [Lebbeyk Allahume lebbeyk… La
şerike leke lebbeyk… İnne’l-hamde, ve’n’imete ve leke mülk la şerîke leke
lebbeyk…] topluca yeri göğü inleterek mülkün Allah’a ait olduğunun
ve şirkin esasında mülk ile ilgili olduğunun apaçık ilanıdır. [Anlamı: Buyur Allah'ım buyur. Senin
ortağın yoktur buyur. Hiç şüphesiz övgü sanadır, nimet ve mülk (zenginlik, mal
ve egemenlik) senindir; kimse sana ortak olamaz , buyur…]
Demek ki hacc ritüelinin bize öğrettiği rütbe, tabaka ve
kastlardan arınmış (ihram/tavaf) sınıfsız
topluma yöneliş ve insanlıkta / yeryüzünde / toplumlarda bunu sağlamak için
durmadan çaba, gayret ve yürüyüş halinde olmaktır. Asıl ibadet budur, diğerleri
bunu öğretmeye yönelik menâsik tir.
Haccın diğer bütün nüsukları (Arafat, Müzdelife, Mina, Şeytan taşlama, kurban, bayram) bunun nasıl sağlanacağına yönelik sembolik hareket ve ritüellerdir. Her
biri bu amacın bir aşamasını / safhasını öğretir.
Hacılar bunları öğrenmiş ve hacc menâsiki nden gerekli talimatları
çıkarmış olarak memleketlerine dönerler. Asıl ibadet döndükten sonra başlar.
2. NAMAZ:
Nusuku:
Günün belirli vakitlerinde en önemli hareketleri rüku ve secde olan
hareketleri yapmaktır. Hac, cuma ve bayram namazlarında saf halinde
dizilinir ve topluca (cemaat halinde) yapılır.
İbadeti: Hayatta hiç kimsenin önünde eğilmemek (ruku), mütevazi olmak (secde) ve eşitliktir (saf). Eğer ömrünüz onun bunun önünde
eğilerek geçiyorsa yaptığınız ruku sadece nüsuk olarak kalır ve
ibadete dönüşmüş olmaz.
Peygamberimiz der ki:
“Kim birisinin önünde sırf zengin
olduğu için eğilirse (ayağa kalkarsa) dininin yarısı gider.” (Beyhakî)…
Keza kibirli, kendini beğenmiş, kasıntılı, böbürlenerek
yürüyenlerin namazı boştur. Yaptıkları sadece nusuk olarak kalır; ibadet yapmış olmazlar…
Yine namazda safa dizildiği,
önündeki bir yoksulun çorabının dibine secde ettiği halde
dışarı çıkınca kâşanelerine çekilenlerin, topluma üstten bakanların, kast
yaratıp sınıf oluşturanların, öksüzü korumayan ve yoksulun yanında olmayanların
namazı boştur.
Çünkü eşitlik ritüelinden (saf halinde diziliş) çıkıp toplumda eşitsizlik
yaratmaktadırlar. Bunların yaptıkları da sadece nusuk olarak kalır, ibadet olmuş olmaz.
İbadet dışarıda, hayatta
olur; tapınakta değil.
3. ABDEST:
Nusuku: El
ve yüzü su ile yıkama, baş ve ayakları da mesh etme (veya ayakları yıkama)
ritüelidir.
Gusl abdesti
ise bütün vücudu su ile yıkamadır.
İbadeti: Eline,
yüzüne (gözüne, kulağına, ağzına), başına (kişiliğine) ve ayaklarına (gittiği
yere) sahip olmaktır.
Abdest ve gusl bu anlamda “Eline, beline, diline sahip
ol” sözünün
anlamını çağrıştırır. Çünkü su dinî sembolizmde arınmayı ifade eder.
Bunları su ile yıkamak, bunlara sahip olmak, buralardan insanların zararına bir
şey çıkarmamak, yapmamak demektir. Bunları yaparsınız ibadet yapmış olursunuz,
aksi halde nusuk olarak kalır.
4. EZAN:
Nüsuku:
İçinde “Allahuekber” ve “Lailahe illallah” sözlerinin
en çok geçtiği bilinen cümlelerden oluşan ilan ve çağrıdır. Genellikle günde
beş (Sünnîler) ve bazen de üç kez (Şiîler) camilerden yükses sesle okunur. Buna
ezan (duyuru, ilan) denir.
İbadeti:
Allah’tan (halktan) daha büyük olduklarını sananlara ve Allah’a (halka) rağmen
otorite tesis etmeye çalışanlara bir reddiyedir.
Mülkü ele geçirerek müstağnileşen ve böylece tuğyan
edenlere hatırlatma ve ihtardır.
Çünkü İslam’ın
şiarlarının merkezinde “Lehu’l-mülk” (Mülk Allah’ındır) vardır. Bu, bir şeye reddiye değil;
önce ilan ve duyurudur. Kur’an’ın tüm ruhuna sinmiştir. Öyle ki
Kur’an’ın her sayfasının ortasına sanki Lehu’l-mülk damgası basılıdır. Bütün kıssalar, ahkam,
nüsuk ve anlatılar bunu açımlar. Konu (parağraf) bitimlerinde yerlerin ve
göklerin mülkünün Allah’a ait olduğu sıklıkla vurgulanır.
İşte ezanda kim yeryüzünün kuvvet arçalarını (bilgi,
iktidar ve servet) ele geçirip büyüklenmeye kalkarsa ona reddiye gelir:
Allahuekber! [En büyük Allah’tır]. Sonra kişi veya kişiler, kurum veya
kurumlar bu büyüklenmeye dayanarak insanlar üzerinde otorite tesis etmeye ve
hegemonya kurmaya kalkarsa ona reddiye gelir: Lailahe illallah! [Allah’tan başka ‘ilah’ yoktur].
(Bkz. ‘İslam’ın iki büyük şiarı’ başlıklı
makale).
5. ORUÇ:
Nusuku: Ramazan ayında bir ay boyunca yemeden, içmeden
ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır.
İbadeti:
Hayatta Şeytanın dört büyük saptırma yolunu tıkamayı ve onlara karşı kendini
tutmayı ifade eder: Servet, şehvet, iktidar, şöhret… Aç kalarak servete
ve biriktirmeye, cinsel ilişkiden uzak durarak şehvet ve iktidara
(iktidarsızlık!) ve itikafa girerek şöhrete karşı kendinizi tutma
talimi yaparsınız.
Bu durumda oruç ritüelinin ibadeti
servet, cinsellik, iktidar ve şöhret
tutkusundan uzak durmanın bizatihi kendisidir.
Çünkü her tür
şehvetin panzehiri açlıktır. Yeryüzünde bir milyar aç varken, orucu zenginlerin iftar gösterişine çevirenler ibadet yapmış olmazlar. İftar ve sahur sofralarındaki oruç değildir; onun ritüelidir.
Bilakis ibadet hayatta öksüzü
koruma ve yoksulun yanında olmadır. Böyle bir hayat tarzını benimseme, örneğin
siyaseti bunun için yapmadır.
Demek ki ramazanda ritüel / nüsuk ile iş / dava
öğretilmekte Ramazan ayı çıkınca da ibadeti başlamaktadır.
6. KURBAN:
Nüsuku:
Hacda hediye olarak
kesilen hayvanlara denir. Bazı İslam toplumlarında hac dışında da kurban kesmek
büyük eşitlik ritüeline (hac)
bulunduğu yerden katılım sağlamak amacıyla adet olmuştur. Kurbanlar üçe
bölünür: Bir parçası hane halkına, ikincisi komşulara, üçüncüsü yoksullara
dağıtılır.
İbadeti:
Hayatta birbirine yakınlaşma, hediyeleşme, kaynaşma ve kucaklaşmadır. Oluşmuş tabakalaşma ve sınıflaşmaların kaldırılması,
herkesin birbirini ziyaret etmesi, hacda
ihram ve tavaf ile sergilenen sınıfsızlaşmaya yaşanılan
yerden katılma, öteki için fedakarlık, onun halini anlama ve empati yapmadır.
Nimetleri paylaşmalı: Bilgiyi, iktidarı ve serveti de kurbanı üçe böldüğümüz gibi taksim etmeli, paylaşmalı, dağıtmalı ve yaymalıyız. Bir tek yerde temerküz (kenz) ederek tabakalaşma ve eşitsizlik meydana getirmemeliyiz.
Nimetleri paylaşmalı: Bilgiyi, iktidarı ve serveti de kurbanı üçe böldüğümüz gibi taksim etmeli, paylaşmalı, dağıtmalı ve yaymalıyız. Bir tek yerde temerküz (kenz) ederek tabakalaşma ve eşitsizlik meydana getirmemeliyiz.
Bunun için bayrama i’ydu’l-edha yani fedakarlık,
öteki için kendini feda etme, diğergamlık bayramı denmiştir.
7. DOMUZ ETİ:
Nüsuk:
Yemek olarak domuz (hınzır) etini yememektir.
İbadeti: Hayatta; para, ticaret ve devlet ilişkilerinde
domuzlaşmamak yani yiyicilik yapmamaktır. Çünkü öteden beri Mezopotamya-Akdeniz
havzası halklarında domuz yiyiciliğin ve pisliğin sembolü olarak görülürdü.
Buradan sembolize edilerek domuz eti yememek haram helal demeden her şeyi
yemenin, yiyicilik yapmanın, yemede kırmızı çizgisi olmamanın sembolü olarak
yasaklanmıştır.
Bizzat domuz eti yememek işin ritüeli, domuzlaşmamak ise ibadetidir.
“Allah’tan başkası adına
kesilenleri yememek” de böyledir.
Yani kimse Allah izin vermeden birisini kesemez (öldüremez) denmek istenir.
Böyle bir şey yapanın kestiği protesto edilerek yenmez. Allah’ın izin vermesi
ise saldırıya uğrama, kısas, meşru hayvan kesimi, av gibi hallerde söz konusu
olur.
Yoksa bir şehre tanklarla girip çoluk çocuk demeden
binlerce insanı kesip (öldürüp) ardından lokantada “helal et” sormak abesle iştigal olup dindarlık
falan değildir…
Masada kardeşinin ölü etini yeyip dururken (gıybet) garsondan
kebabın “helal et”olup olmadığını
sormak da böyledir…
Keza yanında asgari ücretle işçi çalıştırıp emeği
sömürerek (yiyicilik yaparak) katlar yatlar sahibi olduğu halde hala işçisi
kirada oturan birisinin “zinhar domuz eti yemem, haram” deyip durması da böyledir.
Ritüel nüsuk; İbadet nüsuk (ritüel), kişiyi kurtarmaz. (Kurtuluş için, İman + Salih amel gerekir-MKA)
8. CENAZE:
Nüsuk:
Ölen kişi musalla taşına
konur. “Er (veya hatun) kişiyi nasıl
bilirdiniz?” ve “Hakkınızı helal
ediyor musunuz?” diye sorulur. Cemaat “İyi bilirdik, helal olsun” der ve Kıbleye dönmüş
vaziyette cenaze namazı kılınır. Sonra omuzlar üzerinde mezara götürülüp
gömülür. Mezarda genellikle Yasin suresi
okunur. Cenaze sahiplerinin evine
gelinerek taziyede bulunulur.
İbadeti: Ölüm en büyük eşitleyici ilkedir. Kişi ölmekle
eşitlenmiş olur. Bunu temsilen musalla taşına yatırılır. Cemaate kimin
hakkını yeyip yemediği sorulur. Başka
bir şey değil; sadece üzerinde “kul hakkı” olup
olmadığı sorulur.
Bunun anlamı ölenin cemaate ( topluma / halka) tepeden
bakıp bakmadığının, emek sömürüsü yapıp yapmadığının, hak ihlali yapıp yapmadığının sorulmasıdır.
Adeta denmek istenir
ki: “Bu er (veya
hatun) kişi adalet ve eşitlik ilkelerini ihlal etti mi etmedi mi? Bu konuda bir şikayeti olan var mı yok mu?” Aslında bu ahiretteki sorgunun da ön
tatbikatıdır. Orada da ilk buradan sorulacaktır…
Mezarda Yasin suresinin okunması ise ölen için değil;
mezara gelen diriler içindir. Keza evdeki taziye de aynen diriler içindir.
Taziye“acıyı paylaşma” demek olup cenaze sahiplerini hayata döndürmek için yapılan gönendirici
konuşmalardır…
***
C. KERİM” GÖZLE OKUMAK / ANLAMAK
Görülüyor ki İslam’ın
bütün ritüelleri dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkmaktadır: Kerem! Bu
ise Kitab’ın kapağında yazılı olan şeydir: Kur’an’ı Kerim…
Demek ki İslam’ın ritüellerini de “kerim” gözle okumamız gerekiyor.
Kerim cömertlik ve şeref demek olup en genel anlamıyla paylaşma / bölüşme ilkesini ifade
eder. Dikkat ediniz, her şey bunun gerçekleşip gerçekleşmediği, ihlal edilip
edilmediği ile ilgili: Bilgide, servette, iktidarda; yerde, gökte, karada,
denizde, havada…
Aslında diğer dini
düşence sistemlerinde de birçok ritüel ve sembol bununla ilgilidir.
Mesela Yahudilikte cumartesi yasağı “sahip olmama” veya “mülkiyet edinmeme günü” demekti.
Altı günde kazandıklarını yedinci gün paylaşırsın.
Hristıyanlıkta “komünyon
ayini” de böyledir. Hz. İsa hep arkadaşlarıyla beraber
yemek yerdi. Son akşam yemeğinde de böyleydi. Ortaklaşa yenen yemeğe “agape” denirdi.
Onun için komünyon (cemaat / toplu) halde, hep birlikte yenen yemek deniyor.
Peygamberimizin Medine’deki "suffe” uygulaması
da böyledir. Suffe, miskinlerin
sığındığı yer değil; toplu halde olunan yer demektir, oraya herkes gelir ve
paylaşma / bölüşme öğrenilir.
Sufilikte, Ahilikte, Alevilikte de böyle uygulamalar çoktur
ve hepsi de aynı mantığın ürünüdür.
Zaten “tekke” paylaşmanın / bölüşmenin öğrenildiği
yer demektir.
Alevilikteki “kırklar cemi” de böyledir.
Alevilikteki “kırklar cemi” de böyledir.
Bunların hepsi bir zamanlar toplu halde olmayı, cemaat (comün) halinde
yaşamayı ifade ediyordu. Fakat sonra gelenler bunları unutarak ritüel’i yüceltip (ayin) asıl maksadı unuttu.
Bugün mesela domuz etini asla
yemeyip iş hayatında domuzlaşan yığınla Müslüman olduğu gibi, Cumartesi
yasağının ne yasağı olduğunu unutan yığınla Yahudi bulunuyor. Keza İsa’nın kanı yerine şarabı, eti yerine ekmeği
yemekle komünyon ayini yapan ve fakat hayatta ne ekmeğini ne suyunu kimseyle paylaşmayan
yığınla Hristıyan bulunuyor.
***
Görülüyor ki dinî düşünce dünyası, sembollerin ve ritüllerin çokca kullanıldığı bir dünyadır. Bu açıdan Kur’an modern tarih, fizik, matematik, jeoloji, astronomi vb. kitaplarına pek benzemez. Onun kendine özgü anlatım tarzına aşina olunca çetrefil gibi görünen bir çok mesele kolayca açıklığa kavuşur.
Dinî düşünce sistemlerinin kimi sembol ve ritüellerle
insanlıkta ne yapmaya çalıştığı sanırım anlaşılıyor.
Bugün İslam içinde
biri ritüellere diğeri maksat ve ruha vurgu yapan iki akım bulunuyor. Bunların
birine Sünnîlik diğerine Alevîlik deniyor.
Sunnîlik ritüelin din sosyoloji açısından önemini kavrayarak onları sık sıkıya korumak isterken, Alevilik bunların esasında ne maksatla var olduğunun mesajını veriyor.
Sunnîlik ritüelin din sosyoloji açısından önemini kavrayarak onları sık sıkıya korumak isterken, Alevilik bunların esasında ne maksatla var olduğunun mesajını veriyor.
“Bir kez gönül
kırdın ise bu kıldığın namaz namaz değil” ve “Allah de ne
istersen becer, oh ne ala ne şeker” cümlelerindeki “gönül” , “namaz”, “Allah” ve “Ne istersen becer” sözleri ritüel ile ruhun, dolayısıyla
Sünnîlik ile Alevîlik arasındaki “mesajlaşmanın” ayrıntısını
ele verir.
Birisi ritüele ve şekle, diğeri maksat ve ruha ağırlık verir. Birinin aşırı gittiği yerde diğeri ona mesaj gönderir.
İyice düşünülürse Sunnîlik İslam’ın klasik (tarihsel) aklı olurken, Alevîlik ruhu olmaktadır.
Birisi ritüele ve şekle, diğeri maksat ve ruha ağırlık verir. Birinin aşırı gittiği yerde diğeri ona mesaj gönderir.
İyice düşünülürse Sunnîlik İslam’ın klasik (tarihsel) aklı olurken, Alevîlik ruhu olmaktadır.
Kanımca Peygamberin şahsında her ikisi de birleşmiş
durumdaydı. Sonraki asırlarda bu sürekli parçalandı ve her biri elindeki parça
ile asıl benimki doğru diye övünerek /sevinerek yol ve kimlik oluşturdu. Asla, köke inince her ikisinin de bütün içinde
kaybolduğunu ve asıl yerini bulduğunu göreceksiniz…
T.C. / M. Kemal Adal
4 Mayıs 2016 / İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder