Vikipedi, Özgür Ansiklopedi de hoşgörü:
“Müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya
göz yumma; başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi
görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla, hem de
yan tutmadan katlanma demektir. İzin verme, aldırmama, iyi karşılama
anlamlarına da gelir.
Sosyal ilişkilerde bir tarafın, bazen farkında
olmadan, kasıtlı olmayarak, bazen de kasıtla diğer tarafa (maddi/manevi) zarar
verebilecek bir sahne yaratması durumunda, diğer tarafın bunu görmezden gelerek
veya cevabından vazgeçerek ödün vermek tahammülünü (erdem)
gösterebilmesidir.”
Diye tanımlanıp, açıklanmaktadır.
Bütün
evrensel “değer yargıları” kişilerin algılama ve yorumlamalarına göre,
kişilerce değerlendirildiği haliyle, sözlerine ve eylemlerine yansır.
“Hoşgörü” de öyle…
Bu sebeple güzel düşünen kişilerin de:
“Gerçekten de, “hoşgörü” ne demektir,
hiç düşündünüz mü? En genel anlamı ile, hiç de “hoş” olmayan bir şeye,
bir davranışa katlanmak, onu görmezlikten gelmektir. Daha da açarsak,
“zararlı” olana karşı böyle bir tutum içinde olmaktır. İyi de, neden hoş
olmayan, tümüyle tersine zararlı olan bir şeye katlanalım? Aklı başında olan
bir insan neden böyle davransın?” diyerek, hor gördüğü konularda “uzlaşmaya” reddiye
yazmasında anlaşılmayacak bir taraf yoktur. (1)
“Hoşgörü” inancı (kavramı
/ duygusu)
İle
Hoş görünün, kime, neye, neden, ne kadar gösterip
gösterilmeme tercihi(kararı / eylemi) nin,
Ayrı - farklı yorumlanıp
değerlendirilmesi gerektiğini doğru algılarsak, “Aklı
başında insanların neden böyle davrandığını”
ve “hoşgörü ve bağışlama” nın neden adaletle çelişmeyen bir “evrensel bir değer yargısı” olduğunu sanırım kolayca anlayabiliriz.
“Hoşgörü”, doğru bulmak, onaylamak değildir.
Kabullenmek, kabul etmek hiç değildir.
Hoşgörülü olmak, insanlarla ilişki kurmanın en iyi
yoludur. Bazı durumlarda da zararlı olanın verdiği zararı durdurma anıdır. Bir
amaca hizmet için, o insanları kendi yoluna çekip, yanlışı doğrultmada,
bağlantı - ilgi kurma noktasıdır hoşgörü…
Hoşgörü, çaresizlikten katlanmak da değildir.
Devamlı taviz vermek de değildir. Hoşgörü, kendi amaç ve doğrularından
şaşmadan, sapmadan, inisiyatifi bırakmadan, bilinçli olarak, tevazu ve vakar
içinde tahammül gösterebilmektir, erdemdir. Özveride bulunarak kusuru
bağışlamaktır. Kötülüğü güzellikle karşılayıp, iyilikle savma yoludur
hoşgörü...
Hoşgörü, bir vurdumduymazlık da değildir.
Aldırmazlık da değildir. Hoşgörü bir anlayıştır, iş ve oluşu algılama tarzıdır,
İnsan davranışlarını yönlendirmede bir yöntemdir. Hoşgörünün amacı “uzlaşma”
olduğunda, yanlışı doğrultmada, hataları düzeltebilmede sevginin yoludur
hoşgörü…
“Rabbinin
yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla
mücadele et…” (16/Nahl/125)
“Kimi zaman kayıtsızlık ve ilgisizlik boyutunda
algılanmış hoşgörü. Kimi zaman sabırlı olma, kimi zaman aldırmama, kimi zaman
da dayanma, katlanma kavramlarının eş anlamlısı olarak tarif edilmiş çağlar
boyu.
Hoşgörünün varlığından söz edilebilmesi için hoş görenin, hoş gördüğü şeyi
bastırmaya yada engellemeye (en azından karşı çıkmaya ve önlemeye) çalışacak
güce sahip olması ama o gücü kullanmamayı yeğliyor olması da kesinlikle
gereklidir.
Hoşgörünün pratikte, kayıtsızlık ve şartsız kabul kavramları ile bilerek veya
bilmeyerek karıştırılması, yani bu kavramların anlamlarının hoşgörüye
yüklenmesinin bedeli her zaman yine hoşgörüye ödettirilmiş ve böylesi durumlar
hoşgörü karşıtlarının en sık başvurdukları felsefî kural ihlâllerine olanak
sağlamıştır.” (2)
Hoşgörü, sağlıklı insan
davranışıdır. Hoşgörü sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin
temelidir.
Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince
hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca
insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık,
güvensizlik, tartışma, kavga, olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.
Hoşgörünün kime , neye , neden, ne kadar gösterip gösterilmeme tercihinin,
kararının, eyleminin “mizan” ında (3), yapacağınız empati (4) , “Size yapılmasını istemediğiniz
şeyi başkasına yapmayın, yaptırmayın ve size yapılmasını istediğiniz şeyi
başkasına da yapın, yaptırın“ olmalıdır.
Mizanında
yapılan empati, hoşgörüyü sağlar; hoşgörü de uzlaşmayı...
Beyaz, siyah ile uzlaşmaya kalkarsa,
ona da kara bulaşmaz. Çünkü işin
gerçeği; üzerine düşen ışığın tam dalga boylarını yansıtan cisim beyaz, tüm
dalga boylarını yutan ve yansıtmayan cisim siyahtır. Yani beyaz ve siyah renk değildir,
birden fazla rengi ve/ veya tonu bir arada ve bir anda kavrayıp bir bütün
olarak algılayıp, görmektir.
“Mizan”
ve “Empati”, “kara” ya bulaşmadan “beyaz” kalabilme yoludur.
Mizan ve empatinin takdirinde yapılacak hata, “hoşgörü”ye yüklenemez ve
“hoşgörü”yü değersiz kılamaz.
Yargıcın hoşgörülü olması da onun
yasaları uygulamadığı anlamını taşımaz. Taraflar arasında bir karar vermek
gerektiğinde “Adalet”, her iki tarafın da hakkını korumayı, olayları çok yönlü
değerlendirmeyi, ön yargısız düşünmeyi, tarafsızlığı, hakkaniyeti,
dürüstlüğü, hoşgörüyü, merhameti ve şefkati gerektirir.
Yasalar yargıca, sorumluluğunu yerine getirirken “takdir (mizana göre
değerlendirme) hakkı” vermiştir.
Stuart Mill’in; “Eğer bir şey, bizi hoşgörü kullanmaya
mecbur edecek kadar yanlışsa, ona izin vermek nasıl doğru olabilir?” sualindeki “Hoşgörünün Paradoksu”nun çözümünü, herkes kendi değer yargılarıyla ve
“hoşgörü”yü hor görmeden bulmalı ve
iki “doğru” arasında çelişki olmadığını “maslahat”(5) penceresinden bakarak
görebilmelidir.
Sıkıntıya
göğüs germek, hoşgörü ve affetmek gönülden istenen bir şeydir. Hoş bakan hoş
görür, Hor bakan da hor görür.
Kuran'ın
deyişiyle:
“Sabredip
bağışlayan bilsin ki bu, işlerin en zorlularındandır.” (42/Şura/43)
DİPNOTLAR:
(1). Prof. Dr. Çetin Yetkin, Yeniçağ, Horgörü ve
“uzlaşma” ya reddiye, 28 Mart 2010
(2). İnternetten alıntıdır. Yazarı tarafımdan bilinmiyor.
(3). Mizan: Terazi, tartı, ölçü aygıtı ve ölçü, ayar, sağlama
(4). Empati veya eş duyum: Bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu durum ya
da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir.
Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır. Empatinin
zıt anlamlısı antipatidir.
(5). Maslahat: Bir işin hayırlı, iyi olmasına vesîle
olan şey; İş, mesele, sulh yolu, fayda, maksat, keyfiyet.
M. Kemal Adal
8.11.2011
Yazımı İnternet'ten alıntıladığım bir
mesel ve derleme ile güncelleyip tamamlamak istiyorum.
HOŞGÖRÜ KISSASI
Adamın biri kötü
yoldan kazandığı para ile kendisine bir koyun satın alır. Daha sonra yaptığı
işlerden pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapayım diye aldığı koyunu da
Hacı Bektaş dergâhının aşevine kurban olarak bağışlamak ister. Durumunu Hacı
Bektaş Veli’ye anlatır. Hacı Bektaş Veli’de helal
değildir diye kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına
gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana
ise bu hediyeyi kabul eder.
Adam aynı şeyi Hacı Bektaş
Veli’ye anlattığını ama onun bu kurbanı kabul etmediğini söyler ve ikisi
arasındaki bu farkın sebebini sorar.
Mevlana ona şöyle cevap verir:
“Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahindir
gibidir. Öyle bizim gibi her leşe konmaz. O yüzden biz senin kurbanını kabul
ederiz ama o kabul etmeyebilir.”
Adam üşenmeden kalkıp Hacı
Bektaş dergâhına gider. Hacı Bektaş Veli’ye Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini
anlatır ve aralarındaki bu farklılığın sebebini sorar.
Hacı Bektaş ona: “Bizim
gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu sebeple
bir damla ile bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu
sebepten dolayı senin kurbanını kabul etmiştir.” der.
Birbirlerini yermeyen, kırmayan…
Dostlarının sözlerini iyiye
yoran yücelten…
Böylesi bilge, Hoşgörü deryası
insanlar nerede şimdi?!..
Hoşgörü, yeryüzünde yaşayan her
insanın, bir diğerine göre farklı düşündüğünü, hissettiğini ve davrandığını
temel alan ve insanların birbirlerini kabul etmelerini sağlayan bir değerdir.
Başarılı insanlar, bilinçli sabırları ve hoşgörüleriyle endişelere kapılmazlar.
Bu insanlar, çağdaş değerlere ahlaki çerçeveler içerisinde her zaman açıktır.
Sabır ve hoşgörü içinde kendilerine güven duyarlar, kendilerini ve olayları
sorgulayabilirler. Bilinçli sabır ve hoşgörü,
başarılı insanların erdemlerindendir.
Hoşgörü, affedilebilecek kusurları -hata arama mantığından uzak olarak-
düzeltme hususunda fırsat vermek, yardımcı olmak gibi davranışları gerektirir.
Bu davranış sonucunda hem olaylara hem kişilere hem de kendimize bakış açımız
genişler. İnsanların bize, bizim insanlara hoşgörümüz artar.
"Hoşgörü, yapılan her şeyin kolayca kabul
edilip onaylanması değildir. Hoşgörü, başkalarının görüşlerini anlama yeteneği
ve acı bir duygu beslemeden, anlayışlı bir tartışma arzusudur."
Macintosh
Hoşgörü anlayışı tam olarak olgunlaşmış olan
insan, haksızlığın olduğu yerlerde hoşgörü göstermek yerine adil yönünü ortaya
koyar; çünkü hoşgörü, insanları ve yaşanan hayatı doğru olana yönlendirmek için
ortaya konan bir değerdir. Hoşgörü, adil olmanın da bir parçasıdır ve ikisi
birden bir ahlak anlayışının unsurudur.
Hoşgörü, Türk toplumunun ahlaki bir özelliğidir. Ve tarihte de en umulmaz
durumlarda dahi bu hoşgörüyü ortaya koymuştur. Fatih Sultan Mehmet Han,
İstanbul'un fethinden sonra, umulanların aksine büyük bir hoşgörü içinde gayrimüslim
cemaatleri, kendi liderleri yönetiminde inanç ve ibadetlerinde serbest
bırakmıştır.
Başarıya ve hoşgörüye meyletmiş insan, ait olduğu toplumun en alt kademesinden
en üst kademesine kadar hoşgörü meltemi estirir. Böylece, çevresini yaşanabilir
hale getirir.
Başarılı insan, hoşgörü erdemiyle çevresindeki insanlara model oluşturur. Bu
insan ve etrafındaki kişiler, hoşgörü çatısı altında başarılarını
şekillendirirler. Hoşgörüsüz davranışların sonucunda ulaşılan başarının
temelinde kötülük, adaletsizlik, kırık kalpler, kibir, dargınlıklar,
haksızlıklar, ahlar ve şiddet vardır. Temeli böylesine çürük olan bir başarı
ise gerektiği gibi yükselemez ve çöker.
Sabır erdemi, beraberinde azim,
sebat, metanet, hoşgörü, merhamet ve tevazuu getirir. Sabırsızlık ise, isyanla,
ahlaksızlıkla, güçsüzlükle ve pişmanlıklarla birliktedir. İnsanın
pişmanlıkları, sabırsız davranışlarından doğar. Sabırlı insan pişman olmaz.
Sabır, her insanın sahip olması gereken önemli bir
erdemdir ve bu erdem insana her fırsatta nasihat edilmiştir. Fakat
öğrenilmiş ve mecbur olunduğu için gösterilen
sabır, bir zorlama ve bastırma duygusu gerektirirken, hoşgörü rahatlama,
emin olma, kontrolü ele alma gibi artılar kazandırır.
Öğrenilmiş (mecbur olduğu için) sabır göstermek, kişinin stres düzeyini artırır, bazı
şeyleri içine atmasına, bazı şeyleri de sineye çekmesine sebep olur ve kişiyi
içten içe rahatsız ederken, hoşgörü kişinin tercihlerini artırır. Hoşgörü
erdemini kullanmayı ilke edinen insan, hem olaylara hem de ruh sağlığına
hâkimdir.
Kendinize "Hoşgörülü müyüm, yoksa
öğrenilmiş bir sabır göstererek bir şeylere zoraki katlanıyor muyum?"
diye sorun! Hoşgörü düzeyi arttıkça iyiliklerin düzeyi, iyiliklerin düzeyi
arttıkça da hoşgörünün düzeyi artar. İçinde kötülük
olan insanlar hoşgörülü olamazlar; fakat öğrenilmiş bir sabır gösterebilirler.
Oysaki hoşgörü iyiliği artırır, kişinin ahlaki seviyesini yükseltir ve
başarılarını haklı, adil, gerçek ve doğru kılar.
Hoşgörü, başarılı insanın altıncı duyuşudur. Hayat bahçesinin en güzel ve en
hoş kokulu çiçeğidir hoşgörü.
Bazı âlimler demişlerdir ki; bir kimse şu dört
musibete sabretmeyince kâmil insan derecesine kavuşamaz:
• Düşmanının şamatasına
• Dostların ayıplamasına
• Cahillerin dil uzatmalarına
• Arkadaşların hasedine
Lütfen
Bakınız:
Dileyen, “Sabır ve Hoşgörü”
den nasip sahibi, “Bağışlayan / Affeden” kişilerden olsun İnşallah.
M. Kemal Adal
9 Mayıs 2016 / İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder