Dr. Mahmut RİŞVANOĞLU
TANRIM
Tanrım;
bak senin dinini yalanlıyor kulların! Sen görüp bilmektesin; ya eymaz
kullarını?
“Kutsal
bir görev arzusuyla milyonlarca insan evlerini, obalarını terk ederek Kâbe’nin
çevresine, yığılmıştır. Manevi bir hava hâkimdir bedenlerde ve mabette… Bu
maneviyat içinde bir ses yükselir; Kâbe duvarlarından kulaklara;
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Herkes
şaşkın, ‘bu ses kimden?’ diye…
Bir ses
gelir; üzerinde 120 kg altın simlerle
nakışlanmış 8 milyonluk örtüden:
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Herkes
tedirgin, herkes şaşkın ve kendinden emin (!)
‘Ne işi var ki burada dini
yalanlayanın…!?’
Bir ses
gelir; üç adım öteden beş yıldızlı 585 m
yükseklikten, çağdaş (!) Müslümanın Babil Kuleleri’ndeki lüks otel odalarından,
altın kaplamalı musluklarından ve zengin sofralarından:
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Herkes
gergin, ‘kimdir o yalanlayan, hani
nerede..!?’
Bir ses
gelir; açlık kokan, sefalet kokan kıtalardan gariban, yoksulluk ve
parasızlıktan dolayı ölen gariban Müslüman çocuklardan, kadınlardan,
ihtiyarlardan, çaresizlerden:
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Herkes
birbirine bakar; nur yüzlü ihramlı kadınlar ve sakallı erkekler, gençler ve
yaşlılar. Herkes Müslüman (!) Herkes
Hacı (!)..
Bir ses
gelir; sınıfsızlığın, eşitliğin, temiz
imanın sembolü ihramdan:
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Neden bu
ses durmuyor, halka halka tekrarlanarak, girdap gibi yükseliyor semaya!? Bir ses gelir; Mina Dağı’ndan ve taşlanan
kör şeytandan.
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?
Bir ses
gelir; semadan ve arzdan;
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Herkes de
bir korku hali, ‘kimdir o yalanlayan,
hani nerede..!?
Bir ses
gelir; hasret dolu sıladan,
garipten-gurabadan, yetimden, muhtaçlardan:
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Herkes
endişeli, ‘yeter artık, kimdir o
yalanlayan, hani nerede..!?
Herkes
kendinden emin (!) yakınındakilere uzaktakilere bakmakta ve bir anlam
verememektedir!
Bir ses
gelir; yakılan, yıkılan, ormanlardan, kirletilen, yok edilen sulardan, talan
edilen, çöle dönen ovalardan;
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Bir ses
gelir; üç şerefeli, dev kubbeli içi
saraya gibi süslü camilerden, saraylardan, villalardan, yığılan istif edilen
maldan, mülkten, servetten:
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Bir ses
gelir; köhnemiş madenden, gazdan sudan pisipisine
boğulan emekten, bebelerinden, analarından, hanımlarından.
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
Bir ses
gelir; bombaların düştüğü mermilerin
yağdığı enkaz şehirlerden kolu bacağı kopan çocuklardan, evi başına yıkılan
bacılardan, vatan için can veren unutulan şehitlerden, gazilerden, analarından
babalarından.
- ‘Dini yalanlayanı gördün mü?’
‘Kimdir dini yalanlayanı, hani
nerede!?’
Soru için
için kemirir akılları ve gönülleri…
Sorular oluk oluk akmaktadır, aklın sulamadığı,
bilginin filizlenmediği, bütün zulmetin, geri kalmışlığın, cehaletin
mayalandığı bataklardan…
Cevap
gecikmez hemen gelir; ‘çok yakın’
ama ‘çok uzaklar’ dan…
‘Kur’an’ın
akla hitap eden ayetlerinden, ‘Maun’ süresinden;
Apaçık,
Tap taze, net bir şekilde, çarparak, gaflet içindeki kalplere ve suratlara
‘onlar fakiri doyurmazlar, yetimi kollamazlar, muhtaçlara bakmazlar: onlar
namaz da eda ederler de kendilerini hidayete sanırlar!’
Kişi başına ortalama gelirin 2631 dolar
odluğu Müslüman dünyasında (!) en zengin Müslüman ülke ile en fakir arasındaki
gelir farkı tam 300 katı!
Kişi
başına 53000 dolar gelirin düştüğü katar en zengin İslam ülkesi (!) iken 177
dolar düşen Etiyopya en fakir Müslüman ülke!
Dünya Bankası’nın son hesaplamalarına göre
İslam coğrafyasında (!) yaşayan 351 milyon insan, yani İslam ülkelerinin toplam
nüfusunun % 22’si, aşırı yoksulluk sınırının altında bulunmaktadır. 640 milyon
insan İslam ülkeleri (!) toplam nüfusunun % 45’i ise günlük 2 dolar olan
yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır:
İslam
ülkelerinin üniversiteleri; en iyi 100, 200, 500, 1000 arasına çok azı
girebilmektedir.
Elektronik,
bilgisayar, otomatif, ilaç, ileri tarım teknolojileri gibi alanlarda
Yahudi-Hristiyan dünyası karşısında hiçbir varlıkları olmayan İslam ülkelerinin
felsefe, sosyoloji, tarih, dil gibi alanlarda da önemli bir çalışmaları yoktur.
İslam dini; ilmi, bilimi, okumayı,
üretmeyi, çalışmayı, eğitimi, yardımlaşmayı emrettiği halde, son 1000
yıldır Müslümanlarda duraklama,
gerileme, uyuşma, ilim zihniyetinde gerileme, düşünme tembelliği, habire tüketme ve haliyle tükenme sorunları
baş göstermektedir.
Son 60
yılda 11 milyon Müslüman öldürülmüş:
Bunların 40 bin kadarı İsrail, geri kalan 10.960.000’ini
diğer Müslüman birbirlerini ‘Allahü Ekber!” diyerek öldürmüşler!
Ey bütün bu uyarılara rağmen Allah’ın
verdiği o muazzam cevher olan ‘aklı’ kullanmayanlar, Allah’ın davet ettiği ‘Kur’an yolu’ varken ondan sapıp; Hrıstiyan
ve İsrail hurafelerine bel bağlayanlar,
‘Allah’ın yalnız sana kulluk eder yalnız
senden dileriz: demek varken fani kişileri Allah’a şirk koşacak şekilde
dost edilerek onlara kulluk edenler: ‘Allah’ın
suratınıza atacağı çamuru yemeden kurtulacağınızı mı zannetmektesiniz!?
Aklınızı/Kur’an’ı kullanmak için daha ne kadar
bekleyeceksiniz:?
“Akletmez misiniz, düşünmez misiniz, öğüt
almaz mısınız?...
(Zeki Coşkunsu, Tanrım konuşmalıyız?..)
Dr. Mahmut RİŞVANOĞLU
9 Mayıs 2016
Sayın yazara ve yazıyı paylaşan Sayın Orhan Koyuncu'ya teşekkürlerimle...
M. Kemal Adal
13 Mayıs 2016 / İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder