İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

27 Ekim 2016 Perşembe

VATAN TAPUSU BİLİNÇLİ PAYDAŞLARINDIR


Prof. Dr. 
Sadık K. Tural 

                        “Türklerin vatan sevgisiyle dolu göğüsleri,
                          düşmanların lânetlenmeye lâyık ihtiraslarına karşı,
                         dâimâ demirden bir duvar gibi yükselecektir.” M. K. Atatürk

İnsan, sevme (sevgi, şefkat, merhamet) özelliği ile doğan, bu yapılandırıcıyı, sesine, sözlerine ve davranışına yansıtan tek varlıktır. Sevgi,  farklı ölçülerde, farklı zamanlarda , farklı varlıklara yöneltilen bir özel enerjidir.

Algı gücü, ilham zenginliği ölçüsünde belirginleşen çok özel sevgiyle oluşan yönelişlerin ilk dördü, Allah sevgisi, peygamber sevgisi, vatan sevgisi, bayrak sevgisidir. Bu dört sevginin her biri, zekâyı ayrı ayrı işleterek, akla, ruha ve bedene yeni konumlar kazandırıyor, yapılandırıyor.

İlk atalardan bugüne kadar var olagelen vatan sevgisi, bir coğrafyayı güzel, özel, değerli ve kutsal kabul etmekle temellenen, mensupluk ve sahiplik duygusudur.

Hemşehrilik, vatanseverliğin mahallî benlik sayabileceğimiz ilk tabakasıdır. Mahallî benlik veya kimlik, ilk ve doğal tabaka olarak kalmalı, yöreperestliğe , ilkel bir mensubiyet öfkesine, ayrışma şizofrenisine dönüştürülmemelidir.

Vatanseverlik, toplulukları benzeştirip, bütünleştiren güçlü bir benimsemedir. Vatanseverlik, ayrıştırma niyetli, ötekileştirme sonuçlu değerlendirmeleri geçersiz kılan, yüksek ve özel bir duyarlılıktır…

İnsanın diğer insanlarla benzeşmesi, sosyalleştirme süreçlerinin sonucudur. Gelenek, görenek ve ortak metinler ile inançlar, ‘ben’leri, ‘biz’ yapma işlevi taşımaktadır. Yasalar, tüzükler, yönetmelikler, genelgeler de, vatandaşların birbiriyle uyumlanmasını sağlamanın araçlarıdır. Ortak dileklerin, düşüncelerin ve hukukun oluşturduğu ortak payda, benzeşme ve bütünleşmeyi sağladığı oranda işlevlidir.

Her insan, liberal, kapitalist, sosyalist, nasyonalist, marksist, faşist, dinci veya taassupsuz dindar yahut mezhepçi, tarikatçİ, deist veyahut ateist adı verilen gruplardan birine mensup olabilir. Farklı sevgilerden doğan aitliklerin, taraftarlıkların, mensuplukların temelinde, yalnızlığı gideren benimsemeler, tepkiler ve hattâ öfkeler bulunabilmektedir. Bu, ‘izm’ damgalı benimseyiş ve davranış göstergelerini hazırlayan düşünce ve ideallerin her birinin taraftarları, diğerine öfke, hattâ kin duyabilmektedir. Öfkeli gruplar, oluşumlarının veya devamlılıklarının, ötekine ilgi ve sevgi duymamaktan geçtiğini sanıyorlar. Her türden grupların mensupları, tarihe bakışta az çok benzeşebilmektedir. Uzak atalara saygı ve tarihe ilgi ve sevgi konularında, benzeşen düşünce sahipliği, çok  anlamlı bir göstergedir.

Türklerin, eski inancı olan tek tanrılı kamlık dininde, toprağın, suyun, evin, dağın, ağacın, ormanın, gölün, nehrin birer ruhu var idi. Ocağın ruhu denilen gizemli güç, evlilikle oluşan birlikteliği iç ve dış olumsuzluklara karşı koruyor idi. Özü, temiz insanların söyledikleri, ata ruhlarına ulaşabiliyor, dilekler gerçekleşebiliyor idi.

Kamlık dinindeki bu inanışlar, günümüzde, az çok yaşıyor denebilir: Evlere ocak’ demeyi sürdürüyoruz. Ocak ve / veya toprağa ait ruhlar, farklı şiddetteki elektrikleriyle, her insanı  vatan sevgisiyle donatırlar. Ortak paydası vatan, en büyük ortak böleni vatancılık olan bir benzeştiricilik, her yaştaki insanı sarıp sarmalar. Bir insan, bilgisi ve duyarlılığı oranında, vatanın bölünmezliği hükmünü, bilincine taşır.

Vatanseverlik, bir toprak parçasına ilişkin sahiplenme içgüdüsü de, bir ideoloji veya inanç sistemi de değildir. Vatan sevgisi, açıklanması kolay olmayan, fakat göstergeleriyle insana özel bir farkındalık ve kut verebilen, farklı bir enerjidir. Vatanını sevmek, her tür ideolojinin üstündedir; inançların ise, içindedir. Vatanseverlik, gerçek kahramanların iç kalesindeki sönmeyen ateş, özlerindeki közleri saklayan ocaktır.

Toprağın ruhuna saygısı ve vatana sevgisi olmayanın duyamayacağı bir çağrı var: Tarihin ruhunun, ataların ruhunun, toprağın ruhunun ortak çağrısı şu:

Vatan, keçeyle, kerpiçle, tuğlayla, taşla örüp, ev kurduğunuz, ocak tüttürdüğünüz; vatan, mezar / kabir kazıp ölülerinizi gömdüğünüz; vatan, ekip, dikip biçip, ürününü yeyip, hayvan otlattığınız; havasını, suyunu tükettiğiniz; vatan, anneniz kadar aziz, yavuklunuz kadar sevgili; vatan, özel kut ve sırları bulunan bir güzelliktir. Toprağın, ataların, tarihin ruhundan gelen çağrıları duyabilip ve uyabilirseniz, vatan sizin olacaktır.

Şu düşünce buluşma parolamız olmalı: Güçlü şahsiyetlerin yönlendirmeleriyle, özgürlüğü, adaleti, mutluluğu ve huzuru paylaşan bir düzeni kurabilmiş ve yaşayabilen, bütünleşme bilinci taşıyan bir toplumun vatandaşı olmak.

Bencillik ile diğergamlık arasında gidip gelen insan ilişkileri, paraya, eşyaya ve geleceğe duyulan bağımlılık ölçüsünde değişir; seven de, sevilen de farklılaşır. Vatandaşlık kavramının, yalnızca bir hukuk terimi olabildiği toplumlarda, eğitim iflas ettiği, siyaset / idare gereksizleştiği, adalet işletilemediği için, çözülmeci, bölücü ve ayrıştırıcı odaklar, savaş nâraları atmaya başlar: Ayrışma, sevgisizlik ve kirli bilgi egemen olur.

Her insan vatandaştır, ama vatanın bilinçli paydaşı olmayabilir. Her insan, şehitlere ve gazilere saygısı ve sorumluluk bilinci; zenginlikler karşısındaki duyarlılığı ve farkındalığı; geleceğe borçluluk düşüncesi oranında, vatanın paydaşıdır. Bundan dolayı vatandaşlık, bir hukuk kavramı veya ilkel paydaşlık olmaktan kurtarılıp bilinçli vatanseverliğin ilk basamağı yapılmalıdır.

 Vatan, ortak tapulu servettir. Tapunun hem maddî, hem manevî değerini hesaplamak için, şehitlerin ve gazilerin kan ve canlarına, her gün bu topraklara gömdüğümüz ölenlerimizin bedenlerini ekleyip, temiz emeklerle çarpmalı…

Bağışlanmış veya yolda bulunmuş malın kıymeti olmazmış; atalarına karşı yeterince saygısı ve sevgisi bulunmayanlar, kendisine kalan mirası, ya bilinçsizce harcar, ya ahmakça kiralar, ya da ucuza satarmış. Vatanın bilinçli paydaşları, öncelikle yerin altındakilerden utanarak, sonra da, geleceğe karşı sorumluluk duyarak, bütün güçleriyle mirasyedilik edenlere karşı çıkarlar.

İki farklı hücreyi birleştirip, bütünleştirip, yeni bir canlıya korugan olan rahim gibi, toprak da, toplumların niyet ve emeklerini ödüllendiren bir dünyadır. İnsan, toprağın istediği kadar çalıştığında, toprağa, sevgi, saygı ve emekle yaklaştığında, karşılığını almaktadır. Anne, karşılıksız şefkat ve merhametle çocuğunu seven; konu çocukları olunca, bencilliğini ve beklentilerini bir yana atan insan... Türk dilinde toprak ve vatan, anadır.

Son iki yüz yıllık Türk tarihini okumamış veya anlamamış olanlar ile ataların çığlıklarını duymayanlar için neler yapılmalı? Ataların, türkülere, ağıtlara emanet ettikleri vatan aşkını, yeni yetişenlere nasıl kazandırmalı? Âşık Veysel’in nazmına yansıyan insan-toprak bütünleşmesi, bilince nasıl taşınacak? Yağmurların, akarsuların sesini, denizlerin enginliğini, yazın sıcağını, güzün hüzünlü yellerini, kışın ayazını veya karını  can evinde yaşamak nasıl sürdürülecek? Toprağın ruhundan ataların ruhlarından gelen uyarıların öğretilmesi de, bilince dönüştürülmesi de, devlet’in öncelikli görevi değil mi?

Yaratık adını vediğimiz canlı ve cansızlar ile makinaların dışında ve üstünde  olan, Mutlak Yaratıcı ve Benzersiz Güç’e ait özelliklerden imanla kavranılabilenlere kut diyebiliriz. Kut, bir varlığın özündeki çok ayrıcalıklı değer; kut, Yaratan’ın bağışladığı baht / talih / kader ile bu özellikten doğan, ayrıcalık, ün ve mutluluk… Her insanın, farklı kut gücü ile doğduğuna inanmak da, kut’u  çok olanlardan bir kişinin devleti yöneten olması da, kamlık dinine ait kabullerden… Kutsuzluk ise, uğursuzluk, değersizlik.  Bir toplumun sahip olduğu il (bağımsız devlet), erk (bağımsız buyurma, denetleme, cezalandırma gücü) ve yurt (vatan) kut taşıdığı ölçüde ,o toplum zamana ve mekâna tamgasını vurabiliyor. Kamlık inancında İl de,  erk   de, yurt da KUT   toplamış, taşıyor  olabilirdi, olmalı idi; yöneten ise kut’a sahipliği ölçüsünde  kutlu idi.

 Kutsal kelimesi, kuta ilişkin anlamında , mukaddes kelimesini karşılayan Türkçe bir söz. Vatan,  devlet ve emek kutsaldır. Bu üçlünün kutsallığını vazgeçilmez sayan ve saydıran ise, yönetimin ,hukukun ve ordunun gücü ve bağımsızlığıdır.

       Türk tarihinin eski devirlerinde, il, erk, yurt üçlüsünün kut’unu korumak, Yaratan’a yaklaşmak için, ön şartlardan idi. Kut, İslâm’ın Peygamberi’nin, Bedir ve Uhud’daki başkomutanın Vatan sevgisi imandandır hadisi veşehitlerin, Peygamber’in yoldaşı olduğu’ hükmü ile bir yeni boyut kazanmıştır.

Dinini ve imanını öfkeli bir militanlığa dönüştüren bazıları, vatanseverliğe karşı çıkıyorlar. Vatan, sınırlarını Peygamber’in övdüğü şehitlerin ve gazilerin çizdiği topraktır: Bu ata  uyarısıdır: “Vatanın her parçası, istisnasız, Türk tarihinin maddî ve kesin dayanaklarıdır.”

Vatanı kimler sahiplenip, kimler koruyacak? Orhan Şâik Gökyay’ın, vatan   tapusunun sahiplerini sıraladığı, “Bu Vatan Kimin?” şiirinin ilk dörtlüğü şöyledir:

Bu vatan toprağın kara bağrında/ Sıra dağlar gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca onun uğrunda/ Kendini tarihe verenlerindir

             Emperyalist güç odakları, 250 yıldan beri ,Müslüman Türklüğü  Trakya’dan,  ve Anadolu’dan kovma planları yapıp uygulamaya koydular. Onlar, tuzaklarını kurarken, aramızdan seçtikleri maşaları da kullandılar. Vatanseverliği yetersiz olanlar, ya korktukları için, ya da çıkarlarından dolayı, emperyalistlerin tuzaklarına daha kolay düşerler. Vatanseverler ise, güç birliği yapmayı gerektiren durumlarda, ataların, tarihin ve toprağın onlardan beklediklerini yaparlar, yapmışlardır.

             Vatan topraklarına ilgiyle, sevgiyle, coşkuyla  yaklaşanlar, eğer benzeşmenin, bütünleşmenin  birlikte yaşamanın bilinçli gönüllüleri olabiliyorsa, kimse korkmasın.

‘Kızılca gün’lerde, ayrışma yıllarında ataların çığlıkları, bilinçlilerin kulaklarına “Her şeyi bir yana bırak! Durma, söndür şu yangını!” demiştir, diyecektir. Atalardan bu tür görev çağrısını alan Gazi Paşa, her farklılığı kenara bırakabilenleri , bilinçli gönüllüleri yanına alıp vatanı kurtardı.

Yurtseverlik, toprağın, ataların, tarihin ruhları birleşip, çok özel sevgilerle bezenip, psikolojik, sosyolojik benimseyiş ve davranışlara dönüşüp güzellikler ve özlemleri yansıtmamızı sağlayan iç aynamızdır. İç aynasını korumayanların, bu dünyası da, âhireti de, cehennemdir.

İçindeki vatanseverlik aynasına bakmayanlar da, basit hırslar yüzünden iç aynası biraz kirlenmiş olanlar da, vatanın bölünüp parçalanması karşısında, duyarsızlıktan kurtulmaya, iç aynalarının temizliğine çalışmalıdır.

Ey ata ruhlarıyla, toprakla konuşan şairler, romancılar, hikâyeciler, piyes veya senaryo yazarları! İç aynanızı parlatın, duyarlılığınızın meyvelerini çığlık çığlık   paylaşın.

Son vatansever ölmedikçe, vatanın, düşmanlardan ve düşmanlıklardan kurtarılma umudu vardır. Umut, mücadelenin mayasıdır; umut ,yarınlarda var olmanın tohumudur.

Düşmanlar, umudunu kaybedenler, korkaklar ve duyarsızlar yüzünden zafer kazanır…   

2- 30 Mayıs 2014              SADIK        KEMAL          T U R A L
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder