Prof. Dr.
Sadık K. Tural
“Türklerin vatan
sevgisiyle dolu göğüsleri,
düşmanların
lânetlenmeye lâyık ihtiraslarına karşı,
dâimâ demirden bir
duvar gibi yükselecektir.” M. K. Atatürk
İnsan, sevme (sevgi, şefkat, merhamet) özelliği
ile doğan, bu yapılandırıcıyı, sesine, sözlerine ve davranışına yansıtan tek
varlıktır. Sevgi, farklı ölçülerde,
farklı zamanlarda , farklı varlıklara yöneltilen bir özel enerjidir.
Algı gücü,
ilham zenginliği ölçüsünde belirginleşen çok özel
sevgiyle oluşan yönelişlerin ilk
dördü, Allah sevgisi, peygamber sevgisi, vatan sevgisi, bayrak sevgisidir. Bu dört
sevginin her biri, zekâyı ayrı ayrı işleterek, akla, ruha ve bedene yeni
konumlar kazandırıyor, yapılandırıyor.
İlk
atalardan bugüne kadar var olagelen vatan sevgisi, bir coğrafyayı güzel,
özel, değerli ve kutsal
kabul etmekle temellenen, mensupluk ve sahiplik duygusudur.
Hemşehrilik,
vatanseverliğin mahallî benlik
sayabileceğimiz ilk tabakasıdır. Mahallî benlik veya kimlik, ilk ve doğal
tabaka olarak kalmalı, yöreperestliğe ,
ilkel bir mensubiyet öfkesine, ayrışma şizofrenisine
dönüştürülmemelidir.
Vatanseverlik, toplulukları benzeştirip, bütünleştiren güçlü bir benimsemedir. Vatanseverlik, ayrıştırma niyetli, ötekileştirme
sonuçlu değerlendirmeleri geçersiz kılan, yüksek ve özel bir
duyarlılıktır…
İnsanın
diğer insanlarla benzeşmesi, sosyalleştirme süreçlerinin sonucudur. Gelenek,
görenek ve ortak metinler ile inançlar, ‘ben’leri, ‘biz’ yapma işlevi
taşımaktadır. Yasalar, tüzükler, yönetmelikler, genelgeler de, vatandaşların
birbiriyle uyumlanmasını sağlamanın araçlarıdır. Ortak dileklerin, düşüncelerin ve hukukun oluşturduğu ortak
payda, benzeşme ve bütünleşmeyi sağladığı oranda işlevlidir.
Her insan,
liberal, kapitalist, sosyalist, nasyonalist, marksist, faşist, dinci veya
taassupsuz dindar yahut mezhepçi, tarikatçİ, deist veyahut ateist adı verilen
gruplardan birine mensup olabilir.
Farklı sevgilerden doğan aitliklerin, taraftarlıkların, mensuplukların
temelinde, yalnızlığı gideren benimsemeler, tepkiler ve hattâ öfkeler
bulunabilmektedir. Bu, ‘izm’
damgalı benimseyiş ve davranış göstergelerini hazırlayan düşünce ve ideallerin
her birinin taraftarları, diğerine öfke, hattâ kin duyabilmektedir. Öfkeli
gruplar, oluşumlarının veya devamlılıklarının, ötekine ilgi ve sevgi duymamaktan
geçtiğini sanıyorlar. Her türden grupların mensupları, tarihe bakışta az
çok benzeşebilmektedir. Uzak atalara
saygı ve tarihe ilgi ve
sevgi konularında, benzeşen düşünce sahipliği, çok anlamlı bir göstergedir.
Türklerin,
eski inancı olan tek tanrılı kamlık
dininde, toprağın, suyun, evin, dağın, ağacın, ormanın, gölün, nehrin birer
ruhu var idi. Ocağın ruhu denilen gizemli güç, evlilikle oluşan birlikteliği
iç ve dış olumsuzluklara karşı koruyor idi. Özü, temiz insanların söyledikleri,
ata ruhlarına ulaşabiliyor, dilekler gerçekleşebiliyor idi.
Kamlık
dinindeki bu inanışlar, günümüzde, az çok yaşıyor denebilir: Evlere ‘ocak’ demeyi
sürdürüyoruz. Ocak ve / veya toprağa ait ruhlar, farklı şiddetteki
elektrikleriyle, her insanı vatan
sevgisiyle donatırlar. Ortak paydası vatan, en büyük ortak böleni vatancılık
olan bir benzeştiricilik, her yaştaki insanı sarıp sarmalar. Bir insan, bilgisi
ve duyarlılığı oranında, vatanın bölünmezliği hükmünü, bilincine taşır.
Vatanseverlik,
bir toprak parçasına ilişkin sahiplenme içgüdüsü de, bir ideoloji veya inanç
sistemi de değildir. Vatan sevgisi, açıklanması kolay olmayan, fakat
göstergeleriyle insana özel bir farkındalık ve kut verebilen, farklı bir enerjidir. Vatanını sevmek, her tür
ideolojinin üstündedir; inançların
ise, içindedir. Vatanseverlik, gerçek kahramanların iç kalesindeki sönmeyen
ateş, özlerindeki közleri saklayan ocaktır.
Toprağın
ruhuna saygısı ve vatana sevgisi olmayanın duyamayacağı bir çağrı var: Tarihin
ruhunun, ataların ruhunun, toprağın ruhunun ortak çağrısı şu:
Vatan,
keçeyle, kerpiçle, tuğlayla, taşla örüp, ev kurduğunuz, ocak tüttürdüğünüz; vatan, mezar / kabir kazıp ölülerinizi
gömdüğünüz; vatan, ekip, dikip biçip, ürününü yeyip, hayvan otlattığınız;
havasını, suyunu tükettiğiniz; vatan, anneniz kadar aziz, yavuklunuz kadar
sevgili; vatan, özel kut ve sırları bulunan bir güzelliktir. Toprağın,
ataların, tarihin ruhundan gelen çağrıları duyabilip ve uyabilirseniz, vatan
sizin olacaktır.
Şu düşünce
buluşma parolamız olmalı: Güçlü
şahsiyetlerin yönlendirmeleriyle, özgürlüğü, adaleti, mutluluğu ve huzuru
paylaşan bir düzeni kurabilmiş ve yaşayabilen, bütünleşme bilinci taşıyan bir
toplumun vatandaşı olmak.
Bencillik
ile diğergamlık arasında gidip gelen insan ilişkileri, paraya, eşyaya ve
geleceğe duyulan bağımlılık ölçüsünde değişir; seven de, sevilen de farklılaşır.
Vatandaşlık kavramının, yalnızca bir
hukuk terimi olabildiği toplumlarda, eğitim iflas ettiği, siyaset / idare
gereksizleştiği, adalet
işletilemediği için, çözülmeci, bölücü ve ayrıştırıcı odaklar, savaş nâraları
atmaya başlar: Ayrışma, sevgisizlik ve kirli bilgi egemen olur.
Her insan
vatandaştır, ama vatanın bilinçli paydaşı olmayabilir. Her insan, şehitlere ve
gazilere saygısı ve sorumluluk bilinci; zenginlikler karşısındaki duyarlılığı
ve farkındalığı; geleceğe borçluluk düşüncesi oranında, vatanın paydaşıdır. Bundan
dolayı vatandaşlık, bir hukuk kavramı veya ilkel paydaşlık olmaktan kurtarılıp
bilinçli vatanseverliğin ilk basamağı yapılmalıdır.
Vatan,
ortak tapulu servettir. Tapunun hem maddî, hem manevî değerini hesaplamak
için, şehitlerin ve gazilerin kan ve canlarına, her gün bu topraklara
gömdüğümüz ölenlerimizin bedenlerini ekleyip, temiz emeklerle çarpmalı…
Bağışlanmış
veya yolda bulunmuş malın kıymeti olmazmış; atalarına karşı yeterince saygısı
ve sevgisi bulunmayanlar, kendisine kalan mirası, ya bilinçsizce harcar, ya
ahmakça kiralar, ya da ucuza satarmış. Vatanın bilinçli paydaşları, öncelikle
yerin altındakilerden utanarak, sonra da, geleceğe karşı sorumluluk duyarak,
bütün güçleriyle mirasyedilik
edenlere karşı çıkarlar.
İki farklı
hücreyi birleştirip, bütünleştirip, yeni bir canlıya korugan olan rahim gibi,
toprak da, toplumların niyet ve emeklerini ödüllendiren bir dünyadır. İnsan,
toprağın istediği kadar çalıştığında, toprağa, sevgi, saygı ve emekle
yaklaştığında, karşılığını almaktadır. Anne, karşılıksız şefkat ve merhametle
çocuğunu seven; konu çocukları olunca, bencilliğini ve beklentilerini bir yana
atan insan... Türk dilinde toprak ve vatan,
anadır.
Son iki yüz
yıllık Türk tarihini okumamış veya anlamamış olanlar ile ataların çığlıklarını
duymayanlar için neler yapılmalı? Ataların, türkülere, ağıtlara emanet
ettikleri vatan aşkını, yeni yetişenlere nasıl kazandırmalı? Âşık Veysel’in
nazmına yansıyan insan-toprak bütünleşmesi, bilince nasıl taşınacak? Yağmurların,
akarsuların sesini, denizlerin enginliğini, yazın sıcağını, güzün hüzünlü
yellerini, kışın ayazını veya karını can
evinde yaşamak nasıl sürdürülecek? Toprağın ruhundan ataların ruhlarından
gelen uyarıların öğretilmesi de, bilince dönüştürülmesi de, devlet’in
öncelikli görevi değil mi?
Yaratık
adını vediğimiz canlı ve cansızlar ile makinaların dışında ve üstünde olan, Mutlak
Yaratıcı ve Benzersiz Güç’e ait
özelliklerden imanla kavranılabilenlere kut
diyebiliriz. Kut, bir varlığın
özündeki çok ayrıcalıklı değer; kut,
Yaratan’ın bağışladığı baht / talih / kader ile bu özellikten doğan, ayrıcalık, ün
ve mutluluk… Her insanın, farklı kut gücü ile doğduğuna inanmak da,
kut’u çok olanlardan bir kişinin devleti
yöneten olması da, kamlık dinine ait kabullerden… Kutsuzluk ise, uğursuzluk,
değersizlik. Bir toplumun sahip olduğu il (bağımsız devlet), erk (bağımsız buyurma, denetleme,
cezalandırma gücü) ve yurt (vatan)
kut taşıdığı ölçüde ,o toplum zamana ve mekâna tamgasını vurabiliyor. Kamlık
inancında İl de, erk de, yurt
da KUT toplamış, taşıyor olabilirdi, olmalı idi; yöneten
ise kut’a sahipliği ölçüsünde kutlu idi.
Kutsal kelimesi, kut’a ilişkin anlamında , mukaddes kelimesini karşılayan Türkçe
bir söz. Vatan, devlet ve emek kutsaldır. Bu üçlünün kutsallığını
vazgeçilmez sayan ve saydıran ise, yönetimin
,hukukun ve ordunun gücü ve bağımsızlığıdır.
Türk tarihinin eski devirlerinde, il, erk,
yurt üçlüsünün kut’unu
korumak, Yaratan’a yaklaşmak için, ön şartlardan idi. Kut, İslâm’ın Peygamberi’nin, Bedir ve Uhud’daki başkomutanın “Vatan
sevgisi imandandır” hadisi ve ‘şehitlerin, Peygamber’in yoldaşı
olduğu’ hükmü ile bir yeni boyut kazanmıştır.
Dinini ve
imanını öfkeli bir militanlığa dönüştüren bazıları, vatanseverliğe karşı
çıkıyorlar. Vatan, sınırlarını Peygamber’in övdüğü şehitlerin ve
gazilerin çizdiği topraktır: Bu ata
uyarısıdır: “Vatanın her parçası,
istisnasız, Türk tarihinin maddî ve kesin dayanaklarıdır.”
Vatanı
kimler sahiplenip, kimler koruyacak? Orhan Şâik Gökyay’ın, vatan tapusunun
sahiplerini sıraladığı, “Bu Vatan Kimin?”
şiirinin ilk dörtlüğü şöyledir:
Bu vatan toprağın kara bağrında/ Sıra dağlar
gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca onun uğrunda/ Kendini
tarihe verenlerindir
Emperyalist güç odakları, 250
yıldan beri ,Müslüman Türklüğü
Trakya’dan, ve Anadolu’dan kovma
planları yapıp uygulamaya koydular. Onlar, tuzaklarını kurarken, aramızdan
seçtikleri maşaları da kullandılar. Vatanseverliği yetersiz olanlar, ya korktukları
için, ya da çıkarlarından dolayı, emperyalistlerin tuzaklarına
daha kolay düşerler. Vatanseverler ise,
güç birliği yapmayı gerektiren durumlarda, ataların, tarihin ve toprağın
onlardan beklediklerini yaparlar, yapmışlardır.
Vatan topraklarına ilgiyle,
sevgiyle, coşkuyla yaklaşanlar, eğer
benzeşmenin, bütünleşmenin birlikte
yaşamanın bilinçli gönüllüleri olabiliyorsa, kimse korkmasın.
‘Kızılca
gün’lerde,
ayrışma yıllarında ataların çığlıkları, bilinçlilerin kulaklarına “Her şeyi bir
yana bırak! Durma, söndür şu yangını!” demiştir, diyecektir. Atalardan bu tür
görev çağrısını alan Gazi Paşa, her farklılığı kenara bırakabilenleri ,
bilinçli gönüllüleri yanına alıp vatanı kurtardı.
Yurtseverlik, toprağın,
ataların, tarihin ruhları birleşip, çok özel sevgilerle bezenip, psikolojik,
sosyolojik benimseyiş ve davranışlara dönüşüp güzellikler ve özlemleri
yansıtmamızı sağlayan iç aynamızdır.
İç aynasını korumayanların, bu dünyası da, âhireti de, cehennemdir.
İçindeki
vatanseverlik aynasına bakmayanlar da, basit hırslar yüzünden iç aynası biraz
kirlenmiş olanlar da, vatanın bölünüp parçalanması karşısında, duyarsızlıktan
kurtulmaya, iç aynalarının temizliğine çalışmalıdır.
Ey ata
ruhlarıyla, toprakla konuşan şairler, romancılar, hikâyeciler, piyes veya
senaryo yazarları! İç aynanızı parlatın, duyarlılığınızın meyvelerini çığlık
çığlık paylaşın.
Son vatansever ölmedikçe, vatanın, düşmanlardan ve düşmanlıklardan
kurtarılma umudu vardır. Umut, mücadelenin mayasıdır; umut ,yarınlarda
var olmanın tohumudur.
Düşmanlar, umudunu kaybedenler, korkaklar
ve duyarsızlar yüzünden zafer kazanır…
2- 30 Mayıs 2014 SADIK KEMAL
T U R A L
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder