“Kuran’daki İslam” ile bunun kişilerce yorum ve uygulamalarından birisi olan “Emevi İslam”ı aynı şey değildir.
Tarihi süreç içinde Kuran ayetlerinde verilen “Din
Esasları”nın, “Emevi İslam”ı anlayışı yorumlayıcıları tarafından “Kuran’da
açıklanan Din’de Saptırma” olacak şekilde uygulanmasıyla, “Kuran’daki
İslam”dan farklı İslami anlayış ve kabulleri ortaya çıkmıştır.
A. SÖZÜM, KURAN’DAKİ İSLAM ÜZERİNEDİR.
“Delil”lerim, Hz.
Muhammed dönemi hariç olmak üzere, Tarihi süreçteki İslami uygulamalar değil, “Vahiy Kitabı” olan Kuran’da yazılı ve
Kuran’ın gösterdiği “Kâinat Kitabı” ile “İnsan
Kitabı”ndaki “ayet”lerdir.
Bu ayetleri siz de kendi anlayışınızla yorumlayıp
değerlendirdiğinizde, inancınızın temeli olan kendi doğrunuz “Hak / Gerçek” olana ulaşırsınız.
Kalbe ve gönüle
Allah’tan başkasının bakışı elbette geçerli değildir.
B. DİNDE SAPTIRMALAR:
“Dinde Saptırmalar” çok
çeşitli ve değişik olarak yapılırsa da, bunları “Dinde Zorlama”, “Dinde Aşırıya Gitmek” ve “Din İstismarı” ana başlıkları altında değerlendirmek uygun
olacaktır.
1. DİNDE ZORLAMA:
Dinde Zorlama, iyi niyetle veya kötü niyetle, insanları hür
iradelerinin seçim ve tercihlerinde serbest bırakmaksızın, belli bir inanç
değişikliğine, kabulüne ve uygulamasına, maddi ve manevi baskılarla
zorlamaktır.
Dinde zorlama, niyet ve maksat ne olursa olsun, zulümdür;
her çeşit ve şekliyle Allah’ın “Hakkını / gerçeği” inkârdır. Bununla ilgili olarak ayrıntılı yorum ve deliller için, arzu
edenler aşağıdaki yazıma bakabilirler.
2. DİNDE AŞIRIYA GİTMEK:
Dinde aşırıya gitmek, Dine ait inanç ve uygulama esaslarını,
özünden saptırılmış ve abartılı olarak yorumlamak ve uygulamaktır.
Dinde aşırıya gitmek, Din esaslarının algılanma ve
uygulamalarında, kişileri dine teşvik ve dini sevdirmek veya çok sevap kazanmak
gibi iyi niyet ve maksatla ve fakat bilerek yapılmış olabilir veya kötü niyetli
olarak din istismarı kapsamında kullanılmak amacıyla yapılmış olabilir.
İster gaflete düşerek, ister bilinçli olarak yapılsın, her
iki halde de dinde aşırı gitmek, ”Allah’a iftira atmak” tır; “Allah adına din uydurmak” ve
“Allah ile Aldatmak”tır.
Bu iki halde de, niyet ve maksadına göre kullanılan, Dinde
aşırılığa gidilen ve Dinde istismar edilen konuların başında “Haram ve Helal”
konusu gelir.
a) “HARAM VEYA HELAL” KONUSU:
Kuran mesajı açık ve nettir: Bir
şeyi haram veya helal kılma yetkisi sadece ve yalnız Allah’ın hükmündedir.
“…Hüküm yalnız o’nundur…” (6/enam/62) ;
"Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez." (18/ Kehf/ 26)
"Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez." (18/ Kehf/ 26)
Peygamberler bile ancak Allah’ın kendisine vahyettiği şeylerin Haram veya Helal olduğunu duyururlar, herhangi bir konuda dahi nefislerine uyarak Haramı Helal veya Helali Haram kılamazlar. “Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. “ (66/ Tahrim/ 1) ayeti buna delildir.
Haram veya Helal konusunda
peygamber hadisleri, Allah’ın hükmünü ve iradesini beyandan ibarettir.
Bu sebeple herkesin kendi anlayış ve izanıyla değerlendirebilmesi için, bir şey hakkında “haram” veya “helal” diye hüküm iletenin, bu hükmüne esas olan delilini ”Kuran” ve Kuran’a ters düşmediği kesin olan “Sahih Hadis”ten göstermesi gerekir.
Bu bağlamda, hakkında, haramlığına ve günah
olarak kabul ile yasaklanmasına delil olabilecek herhangi bir açık ayet olmayan
konularda, “haram”dır diyerek hüküm çıkaran ve Allah hükmünü iletenler,
Allah
indinde sorumluluklarının hesabını verebilmek istiyorlarsa, delilleri olan
ayetleri “Kuran”dan göstermek zorundadırlar.
Çünkü
Kuran’da Allah:
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/ İsra/36);
“Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.” ( 16/ Nahl/ 116);
“De ki. "Allahın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kim?"…” “De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri -görünenini, gizli olanını- günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi." (7/ Araf/ 32-33);
“De ki: "Ne oldu size de Allah'ın size
rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki:
"Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" (10/Yunus/59)
“Artık bundan sonra kim yalan düzüp Allah'a iftira ederse böyleleri zalimlerin ta kendileridir.” (3/ Ali İmran/ 94);
“Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar!” (6/ Enam/ 21)
Buyurmuştur.
Bu ayetlerin ışığında, Kuran’da
açık olarak “Haram” hükmü bulunmayan her bir konuda olduğu gibi, özellikle,
temiz rızık ve yiyecekler, süslenme ve süs, altın takı ve eşya kullanmak, İpek
giysi giymek, müzik ve çalgı çalmak gibi konularda, “Haram” diye hüküm vermek,
yanlıştır ve büyük vebal (günah, zarar, ziyan, şiddet, ağırlık, azap, doğru
olmayan bir hareketin manevî mesuliyeti.) getirir.
Sünnetullah (Allah’ın
yol ve yasası) gereğince, aslında helal, özü temiz ve güzel olan şeylerin hepsi
de, haram, günah ve kütü işlere sebep olacak ve bu işlere eşlik edecek
şekilde kullanıldığında, Allah günahı haram kıldığından (7/ Araf/ 33)
haramlaşır.
Kuran’da
kesin ve bağlayıcı olarak “Haram” diye belirtilmeyen şeyler “helal” olarak
belirtilmeseler de helaldirler.”Helal” olan yasaklanmamıştır, yapılması mubah
ve caizdir.
(1)
MUBAH
“MUBAH”:
Yapılmasında veya terkinde dinî yönden hiçbir
mahzuru bulunmayan, yani, mükellefin yapıp yapmamakta tamamen serbest olduğu
işlerdir. Oturmak, yemek, içmek, uyumak gibi... Mubah olan bu gibi işlerin ne
yapılmasında sevap vardır, ne de terkinde günah.
Ölçü böyle olmak kaydıyla, hakkında haramlığına dair kesin delil bulunmayan “mubah” işlerin yapılmasında, bunlardan herhangi birinin haram iş ve davranışlara sebebiyet vermesi endişesiyle, bundan sakınmak ve sakındırmak, harama bulaşmaktan kaçınmak için, anlayışa göre en fazla “mekruh” olarak yorumlanabilir.
(2)
MEKRUH
“MEKRUH”:
Sözlükte “sevilmeyip kerih, nahoş görülen şey” demek olup, dini terminolojide
kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda yapılmaması istenilen şeydir.
Kuran’da,
“De ki:"Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.” (7/Araf/32) buyurmaktadır.
“De ki:"Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.” (7/Araf/32) buyurmaktadır.
Bu ayetle Allah, Sünnetullah gereği olarak, aslı / özü
güzel ve temiz olan şeyleri, “Rahman” sıfatının tecellisiyle bu dünyada inanan
veya inanmayan bütün kulları için, ahiret âleminde ise “Rahim” sıfatının
tecellisiyle sadece inanan kulları için var ettiğini ayrıntısıyla
açıklamaktadır.
b) ALTIN, İPEK VE BENZERLERİ HAKKINDA CENNET EHLİ İNANANLAR MÜJDELENMEKTEDİR:
“Bunlar için, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır.
Orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler
giyip koltuklar üzerine kurulacaklar. O ne güzel karşılık, o ne güzel dayanak!”
(18/Kehf/31)
(18/Kehf/31)
“Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik
işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada,
altından bilezikler ve inciyle süsleneceklerdir. Ve orada giysileri
ipektir.” (22/Hac/23)
“Adn cennetlerine girerler onlar, orada
altından bilezikler ve inci takınırlar. Orada giysileri ise ipektir.” (35/Fatır/33)
“İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı
oturmaktadırlar” (44/Duhan/53)
“Üzerlerinde yeşil ince ipeklerle, sırmalı, kalın ipeklerden
giysiler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Ve Rableri onlara
tertemiz bir içki ikram etmiştir.” (76/İnsan/21)
c) DİNDE AŞIRILIKLAR, EHLİKİTAP VE İNANANLARA VURGULANMAKTADIR:
“De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına
çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun
denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın." (5/Maide/77)
“Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve
güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları
sevmez” (5/Maide/87)
d) KURANDA YAZILI OLMAYAN ŞEYLER HAKKINDA İNANANLAR ŞÖYLE UYARILMAKTALAR:
“Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle
ilgili soru sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size
açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir. Sizden
önceki bir toplum da onları sormuştu; sonra tutup hepsini inkâr ettiler.”
(5/Maide/101-102)
e) YİYECEKLER KONUSUNDA:
“Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan
yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi
size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi
keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır
tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir” (6/Enam/119)
“Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce
katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek
haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır
onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.”
(6/Enam/140)
f) SÜS VE SÜSLENME, GİYİM KUŞAM, YEME İÇME (İÇKİ İÇMEK DEĞİL) KONUSUNDA:
“Ey âdemoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi
kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” (7/Araf/31)
3. DİNDE AŞIRILIK VE ŞİRK İLİŞKİSİ:
Şüphesiz,
Sünnetullah’ın gerçekleri değişmez. Değişen o insanların onları anlayış ve
kavrayış şeklidir.
İnsan
kitabında tecelli eden değişmez, değiştirilemez olan Sünnetullah’ın, İnsanların
hür iradeleri ile yaptıkları seçim ve tercihlerine göre farklı ve değişken,
değişir ve değiştirilebilir olarak anlaşılır ve algılanır olması sebebiyle sonu
şirke kadar varabilen durumlar oluşabilmektedir.
4. DİNDE AŞIRI GİTMELERE AYETLERDE VERİLEN ÖRNEKLERLE DEĞİNELİM:
“İşte
siz böyle insanlarsınız! Hakkında biraz bilginiz olan şeyde çekişmeye girdiniz.
Peki, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyde neden tartışmaya giriyorsunuz?
Allah bilir ama siz bilmezsiniz” (3/Ali İmran/66)
“Sonra onların eserleri
üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem'in oğlu İsa'yı da onların
ardınca gönderdik. Ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve
merhamet koyduk. Bir bid'at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine
biz yazmamıştık. Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona
gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini
verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.” (57/Hadid/27)
5. İNSANLARI VE PEYGAMBERLERİ İLAHLAŞTIRMAK HAKKINDA:
“Allah'ın
yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de
öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet/kulluk etmemeleri
emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından
arınmıştır O.”
(9/Tevbe/31)
“Ey Ehlikitap! Dininizde
aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey
söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu,
kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine
inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah
Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır
O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.” (4/Nisa/171)
“Allah şunu da söyledi:
"Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak
kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?" İsa dedi: "Hâşâ! Tespih
ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu
söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben
senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi
bilensin!" "Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey
söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.'
İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince
üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir
Şehîdsin, bir tanıksın." (5/Maide/116-117)
“Yemin
olsun ki, "Allah, üçün üçüncüsüdür!" diyenler de küfre batmıştır. Bir
tek Tanrı dışında hiçbir ilah yoktur. Bu söyleyegeldiklerine son vermezlerse,
onların küfre sapanlarına korkunç bir azap mutlaka gelip çatacaktır.” (5/Maide/73)
C. DİN İSTİSMARI:
1. DİN İSTİSMARI, DİNİ AMACI DIŞINDA KÖTÜYE KULLANMAKTIR.
Dini amacı dışında kötüye
kullanmada iyi niyet söz konusu olamaz. Ancak cehalet sebebiyle doğru bilgi ile
bilgilenme eksikliğinden kaynaklanan yanlış / batıl algılama, anlayış ve
yorumlamaya dayandırılabilirse de, asıl nedeni kişisel amaç ve çıkarlar için
bilerek ve isteyerek, Dinin Allah’ın rızasının olmadığı bildirdiği şekilde
kullanılmasıdır.
Genelde bütün ahlaki
değerlerin istismarı, özelde Din istismarı, önlenmediği takdirde kişi ve
toplumları helaklerine sebep olan veba ve benzeri salgın hastalıklar gibi
gibidir ki, her türlü istismarın salgın halini alması mutlaka engellenmelidir.
Samimi “mütedeyyin” (Dinini
hiç bir sapma ve değişik bir amaç için kullanmayan ve sadece din
olarak gören ve yaşayan; dini yasakları hayatına
sokmamaya çalışan, hak hukuk tanıyan, kendi dinine ve başkalarının dinine saygılı,
kendi dinini içinde özümsemiş, dinci değil dindar) bir Müslümanın
ibadeti kapsamında “cihat”,
inanmayan ve/veya başka dinden oldukları için değil, hangi inançtan veya dinden
olduğuna bakmaksızın, herhangi bir inanç ve din ile ilgili olarak, öncelikle, o
inanç ve dinin “kitap”larda yazılı gerçekleri kendi “heva” sına (keyfine) göre
uyduran, değiştiren, saptıran, saklayan, kişilere karşı yapılmalıdır.
2. “AYETLERİ” İNANSIN VEYA İNANMASIN, BİLEREK VEYA BİLMEYEREK GAFLETİNDEN, AMA SADECE KENDİ DÜNYEVİ ÇIKARI İÇİN YORUMLAYIP, AÇIKLAYIP, KULLANAN KİŞİLER, DİN İSTİSMARCISIDIR.
Bu dini kötüye kullananın, amacını bilsin veya
bilmesin, bu istismarcının istismarını görüp anladığı halde, bunu Allah rızası
için kendi doğru bilip inandığı şekliyle, düzeltmeyip saklayan, göz yuman da
Din istismarı yapmaktadır.
“Emri maruf,
nehyi münker” (iyiyi öğütleyip,
kötülüğü engellemek) tüm Müslümanlar için “farz-ı
kifaye”; yöneticiler için “farz-ı
ayın”dır.
Dinde
istismar edilen konuların başında, “Siyaset ve Ekonomi” konuları gelir.
3. BU ÇERÇEVEDE DİNİN AMACI DIŞINA ÇIKARAK, BİLEREK VEYA GAFLETLE İSTEYEREK, BAŞKA BİR AMAÇ VE ÇIKARI İÇİN ŞUNLARI YAPANLAR DİN İSTİSMARCISIDIR:
***
Kitaplarda
olmayanları / Dinde olmayanları söyleyenler, Ayet uydurmak veya anlamını
kaydırarak Kitap’taki dini saptıranlar;
***
Her ne
sebeple olursa olsun, yeminle yalan söyleyenler, Allaha iftira atarak, Allah
ile kandıranlar;
*** İnandığını söyleyip de yaşamayan ve Münafıklık (İki yüzlülük), Riyakârlık
/ Mürailik yapanlar;
***
“Ayet”leri
kişi ve topluluklara göre “çifte standart” la yorumlayanlar; Her ne suretle
olura olsun insanları Aldatanlar;
***
Yoksula
yardım ve kurban kesilme gibi dini vazifelerin yapılmasında vekalet alma
yoluyla para ve ayni yardım toplayıp bunları toplama amacı dışında sarf
edenler, Din adına insanları dolandıran ve bu
yolla getirim elde edenler;
*** Dini değerleri ve duyguları siyasete ve
/veya dünyevi ticarete alet edenler; kendini dine değil,
dini kendine göre biçimlendiren yani dinin işine gelmeyen hükümlerini çıkarına
göre değiştiren ve yine buna paralel olarak eksiltme ve / veya ilave yapanlar;
*** Her ne niyet ve
maksatla olursa olsun Din ve dini duyguları sömürmek ve benzeri dinin amacına
uygun olmayan her türlü hak ve adalet yıkıcı tutum ve davranışı, Dindar kisvesine bürünerek yapanların hepsi
de Din istismarcısıdır.
Din istismarcılarının bir kısmı kötü niyet besleyen kimselerden
oluşur. Bazıları ise kasıtsız ve bilinçsizce, gafletine yenik düşerek öz dinini
kişisel çıkarları doğrultusunda kullanır. Gerek maksatlı gerekse gafletten
dolayı olsun, para, makam, itibar, siyaset gibi kaygılara dayanan bu çabalar
neticesinde mağdur olan, yine iyi niyetli dindar insanlardır.
D. DİN İSTİSMARININ ÖNLENMESİNDE VE TEBLİĞDE YÖNTEM:
“Onların Allah dışında dua ettiklerine/çağrıda bulunduklarına
sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah'a söverler. Biz her
ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü
Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir.”
(6/Enam/108)
“Güzellikle
çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz! Kötülüğü, en güzel tavırla sav! O zaman
görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi
oluvermiştir. Böyle bir tavra, sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. Böyle bir
tavra, büyük nasip sahibinden başkası ulaştırılmaz.” (41/Fıssulet/34-35)
“Rabbinin yoluna hikmetle,
güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et.
Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, gerçeğe
kılavuzlananları da en iyi bilendir.” (16/Nahl/125)
“Üzerinde ayrılığa
düşegeldiğiniz tüm konularda Kıyamet Günü aranızda hüküm verecek olan
Allah'tır.” (22/Hac/69)
“Sizinle çarpışmaya girenlerle
Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme
sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor.” (2/Bakara/190)
E. BİR AYETLE KONUYU TOPARLAYALIM:
“Benliğini, sabah akşam
yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının
süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini
bizim zikrimizden / Kuran’ımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye
boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.” (18/Kehf/28)
Günümüzde en çok Din
istismarı da, dinin ekonomik çıkarlara ve siyasete alet edilmesiyle
yapılmaktadır. Vatandaşlarca, yazılı ve görsel medya ve seçim ortamında izlenen
siyasi ve ekonomik söylemler ve eylemler, geçmişte yaşanan uygulamalar da
dikkate alınarak, din istismarı ile ilgileri yönünden de değerlendirilmelidir.
F. SONUÇ:
Özellikle samimi
mütedeyyin Müslümanlar,”Dinde saptırma” nın her türüyle Allah’ın Rızasını
kazanmak için mücadele (cihad) etmelidir. Dinde zorlama yapmamalı, yapanlara
karşı çıkmalıdır; Dindeki her türlü aşırılığı hoş görmemeli, aşırılıktan
kendisi de kaçınmalıdır; Din istismarcılarının amaçlarına da alet olmamalı ve
Dininin de kendisinin de istismar edilmesine imkân vermemelidir.
"Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.
Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar;
Basîr'dir, çok iyi görür." (4/Nisa/58)
M. Kemal Adal
adalkemal1@gmail.com