IX. TARİH VE
KISSALAR
B. PEYGAMBER
KISSALARI-12
11. HZ. MUSA, HARUN VE İSRAİLOĞULLARI-1
a) Kavram olarak, Tarih ve Kıssalar, Peygamber Kıssaları, Hz. Musa, Harun ve İsrailoğulları-1
Ama Firavun,
resule isyan etti de biz onu korkunç bir tutuşla tutuverdik. 73. sure (MÜZZEMMİL) 16. ayet (Resmi: 73/İniş:3/Alfabetik:74)
Yemin olsun, Firavun hanedanına da uyarılar
gelmişti. Ayetlerimizin tümünü yalanladılar da biz de onları onurlu ve güçlü
birine yaraşır bir yakalayışla yakaladık. 54.
sure (KAMER) 41-42. ayet (Resmi: 54/İniş:37/Alfabetik:52)
Onların ardından Musa'yı,
ayetlerimizle Firavun'a ve kodamanlarına gönderdik de ayetlerimiz karşısında
zulme saptılar. Bir bak, nasıl olmuştur bozguncuların sonu! Musa dedi ki:
"Ey Firavun! Kuşkun olmasın ki ben, alemlerin Rabbi'nin bir resulüyüm."
"Allah hakkında gerçek dışında bir şey söylememek benim üzerimde bir
varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık
İsrailoğullarını benimle gönder." Firavun dedi: "Bir mucize
getirdinse, doğru sözlülerden isen onu ortaya çıkar." Bunun üzerine Musa,
asasını yere attı; birden korkunç bir ejderha oluverdi o. Elini çekip çıkardı;
birden o el, bakanların önünde bembeyaz kesildi. Firavun toplumunun kodamanları
şöyle konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."
"Sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?" Dediler ki:
"Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplayıcılar gönder."
"Tüm bilgili büyücüleri sana getirsinler." Büyücüler Firavun'a gelip
dediler ki: "Eğer galip gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mı?"
"Evet, dedi, ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Musa! Sen mi hünerini ortaya atacaksın
yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?" "Siz sergileyin."
dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete
düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler. Biz de Musa'ya şöyle vahyettik:
"Hadi at asanı!" Bir de ne görsünler, asa, onların ortaya
getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp
ettikleri, işe yaramaz hale geldi. Orada mağlup oldular, küçük düştüler. Ve
büyücüler secdeye kapandılar. "Alemlerin Rabbine iman ettik, dediler;
Musa'nın ve Harun'un Rabbine!" Firavun dedi ki: "Demek ben size izin
vermeden ona inandınız ha! Bu, şehirde tezgahladığınız bir tuzaktır ki, bununla
şehir halkını oradan çıkarmak peşindesiniz. Yakında anlarsınız."
"Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi
asacağım." "Biz, dediler, doğruca Rabbimize varacağız."
"Sen bizden, sırf Rabbimizin ayetleri bize gelince, onlara iman ettiğimizden
ötürü intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımızı
müslümanlar olarak al." Firavun kavminin kodamanları dediler ki:
"Musa'yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk
etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların
oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini
yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine
sürekli kahır yağdıracağız." Musa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah'tan
yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır, Allah ona, kullarından
dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır." Dediler ki:
"Senin bize gelişinden önce de işkenceye uğratıldık, gelişinden sonra
da." Musa dedi: "Rabbinizin, düşmanınızı yok etmesi ve nasıl
davranacağınıza bakmak üzere yeryüzünde sizi yöneticiler yapması
umulabilir." Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün
eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. Onlara bir iyilik
geldiğinde, "bu bizimdir" derlerdi. Kendilerine bir kötülük
dokunduğunda ise Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. Gözünüzü
açın! Onların uğursuzluk kuşu Allah katındadır. Fakat çokları bilmiyorlar. Şunu
da söylediler: "Bizi büyülemek için, bize istediğin kadar ayet getir. Sana
inanmayacağız." Biz de onlar üzerine, açık mucizeler olarak tufan,
çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve
günahkar bir topluluk oluverdiler. Pislik üzerlerine çökünce şöyle dediler:
"Ey Musa! Sana verdiği söze dayanarak Rabbine dua et. Şu pisliği
üzerimizden kaldırırsa, sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını seninle
birlikte mutlaka göndereceğiz." Dolduracakları bir süreye kadar
kendilerinden azabı kaldırdığımızda, hemen yeminlerini bozdular. Bunun üzerine
biz de onlardan öç aldık: Ayetlerimizi yalanladıkları, onlara aldırmazlık
ettikleri için hepsini suda bozduk. Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine
bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık.
Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine
vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip
yükselttikleri sarayları da yere geçirdik. İsrailoğullarına denizi geçirttik.
Özel putlarına tapan bir topluluğa rastladılar. Bunun üzerine: "Ey Musa,
dediler, bunların ilahları olduğu gibi sen de bize bir ilah belirle." Musa
dedi: "Siz cahilliği sürdürmekte olan bir toplumsunuz." "Şu
gördüklerinizin, içinde bulundukları din çökmüştür. Yapmakta oldukları da boşa
çıkacaktır." Şunu da söyledi: "Size Allah'tan başka bir ilah mı
arayayım? O sizi alemlere üstün kılmıştır." Şunu da hatırlayın: Sizi
Firavun hanedanından kurtarmıştık. Size azabın en kötüsüyle işkence
ediyorlardı: Oğlanlarınızı katlediyor, kadınlarınızı diri bırakıyorlardı. Bunda
sizin için Rabbinizden gelmiş büyük bir imtihan vardı. Musa ile otuz gece için
vaatleştik. Ve bunu, bir on ekleyerek tamamladık. Böylece Rabbinin belirlediği
süre kırk geceye ulaştı. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: "Toplumum içinde
benim yerime sen geç, barışçı ol, bozguncuların yolunu izleme." Musa,
bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu:
"Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla
göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni
görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa
baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih
ederim o yüce varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim
ben." Allah buyurdu: "Ey Musa! Ben, gönderdiğim vahiylerle,
konuşmamla seni seçip yücelttim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol."
Biz Musa için levhalarla her şeyi yazdık: Öğüt olarak, her şeyin ayrıntısı
olarak. "Kuvvetle tut bunları ve emret toplumuna da onları en güzel
şekliyle tutsunlar. Fasıklar yurdunu göstereceğim size." Yeryüzünde haksız
yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi
görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama
azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar
ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar. Ayetlerimizi ve
ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir.
Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır. Musa'nın
kavmi, onun Allah'la konuşmaya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş,
böğürebilen bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne
konuşabiliyor ne de kendilerine yol gösterebiliyor? Onu benimsediler ve
zalimler haline geldiler. Başları avuçları arasına düşürülüp de sapmış
olduklarını fark ettiklerinde şöyle yakardılar: "Rabbimiz bize merhamet
etmez, bizi affetmezse mutlaka hüsrana düşenlerden olacağız." Musa, kızgın
ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan
ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi? Levhaları yere
attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki:
"Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı
alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir
tutma." Musa şöyle yakardı: "Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla.
Rahmetine sok bizi. Sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin." Buzağıyı
ilah edinenler var ya, yakında onlara Rablerinden bir öfke ve dünya hayatında
bir zillet ulaşacaktır. İftiracıları böyle cezalandırırız biz. Günahlar
işlendikten sonra tövbe ile iman edenlere gelince, o tövbe imandan sonra Allah
çok affedici, çok merhametli olacaktır. Öfke, Musa'yı rahat bırakınca,
levhaları aldı. Onlardaki yazıda, yalnız Rableri karşısında ürperenler için bir
rahmet ve bir kılavuz vardı. Musa, bizimle buluşma vakti için toplumundan
yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları yakalayınca Musa şöyle dedi:
"Rabbim, dileseydin, onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki
beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? Bu iş senin
imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini şaşırtır, dilediğine yol
gösterirsin. Sen bizim Veli'mizsin. O halde affet bizi, acı bize. Sen
affedenlerin en hayırlısısın." "Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem
de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma
dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize inananlara
yazacağım." Musa kavminden bir topluluk vardır ki, hakka kılavuzluk/hak
ile kılavuzluk eder ve yalnız hakka dayanarak adaleti gözetir. Biz onları, on iki
torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa'ya,
"asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, on iki göze fışkırdı. Her
oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık,
kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz
rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine
zulmediyorlardı. Onlara şöyle denildi: Şu kentte oturun, orada istediğiniz
yerden yiyin. 'Affet' diye yalvarın; kapıdan da secde ederek girin ki,
hatalarınızı bağışlayalım. Güzel düşünüp güzel iş yapanlara daha fazlasını da
vereceğiz. Onların zulme sapanları, sözü, kendilerine söylenenin dışında bir
sözle değiştirdiler. Bunun üzerine biz de üzerlerine gökten bir pislik azabı
saldık; çünkü zulmediyorlardı. Sor onlara o deniz kıyısındaki kentin durumunu.
Cumartesi günü azıp sınır tanımazlık ediyorlardı. Sebt yaptıkları gün balıkları
onlara akın akın gelirdi; sebt yapmadıklarında ise onlara gelmezdi. Yoldan
sapmaları yüzünden onları böyle imtihan ediyorduk. İçlerinden bir topluluk
şöyle dedi: "Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir azapla
azaplandıracağı bir topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz? Dediler ki:
"Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye ve bir de korunup sakınırlar
ümidiyle." Kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, kötülükten
alıkoyanları kurtarıp zulme sapanları, yoldan çıkmalarından ötürü, acı bir
azapla yakalayıverdik. Ne zaman ki, yasaklandıkları şeylerden ötürü öfkelenip
başka aşırılıklar yapmaya başladılar, onlara şöyle dedik: "Aşağılık,
maskara maymunlar olun!" Rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın
en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin
Rabbin cezayı vermede çok süratli davranır; ama çok affedici, çok merhametlidir
de. Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler
vardı ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları
güzelliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik. Arkalarından, yerlerini alan
halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici
menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!"
Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah
hakkında, gerçek dışında bir şey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış
mıydı? O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya
sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? Kitap'a
sarılanlar ve namazı kılanlara gelince, biz, barışsever iyilerin ödülünü zayi
etmeyiz. Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu
üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve
içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz." 7. sure (A'RAF) 103-171. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)
Yemin olsun ki, biz Mûsa'ya Kitap verdik.
Kardeşi Hârun'u da onun yanında vezir yaptık. Ardından şöyle dedik:
"Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu
yerle bir ettik. 25. sure (FURKÂN) 35-36. ayet
(Resmi: 25/İniş:42/Alfabetik:29)
Kitap'ta Mûsa'yı da an. Çünkü o, içtenlik ve
dürüstlüğe erdirilmişti ve o bir resul, bir peygamberdi. Ona Tûr'un sağ
tarafından seslendik. Onu, fısıldaşan kimse kadar yaklaştırdık. Rahmetimizden
ona kardeşi Hârun'u bir peygamber olarak armağan ettik. 19. sure (MERYEM) 51-53. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)
Ulaştı mı
sana Mûsa'nın haberi? Hani, bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti:
"Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası
getiririm, yahut onun üzerinde bir kılavuz bulurum." Onun yanına
geldiğinde kendisine "Mûsa!" diye seslenildi. "Benim ben, senin
Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide, Tuva'dasın." "Ve
ben seni seçtim; o halde vahyedilecek olanı dinle!" "Hiç kuşkulanma
ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve
namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir." "Kuşku duyma ki o
saat gelecektir. Onu neredeyse gizleyeceğim ki, her benlik gayretinin
karşılığını elde etsin." "O halde ona inanmayıp keyfi peşinde giden,
seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan olursun." "Nedir o sağ
elindeki ey Mûsa?" Cevap verdi: "O, benim asamdır. Ona dayanırım,
onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak indiririm. Onda, işime yarayan başka
özellikler de vardır." Buyurdu: "Yere at onu ey Mûsa!" O da onu
attı. Bir de ne görsün, bir yılan olmuş o, koşuyor... Buyurdu: "Al onu,
korkma! Biz onu ilk görünümüne döndüreceğiz." "Bir de elini koynuna
sok! Bir başka mucize olarak lekesiz, bembeyaz bir halde çıksın."
"Böylece sana en büyük mucizelerimizden bazılarını göstereceğiz."
"Firavun'a git; çünkü o, azdı." Mûsa dedi: "Rabbim, göğsümü açıp
genişlet; İşimi bana kolaylaştır." "Dilimden düğümü çöz, Ki sözümü
iyi anlasınlar." "Bana ailemden bir yardımcı ver, Kardeşim
Hârun'u." "Onunla sırtımı kuvvetlendir.""Onu işime ortak
kıl." "Ta ki seni çokça tespih edelim." "Seni çokça
analım." "Kuşkusuz sen, bizi görmektesin." Buyurdu: "İstediğin
sana verildi, ey Mûsa." "Yemin olsun, sana bir kez daha lütufta
bulunmuştuk." Hani, annene vahyedileni şöyle vahyetmiştik: "Onu
tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım,
onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki,
gözümün önünde yetiştirilesin." "Hani, kız kardeşin gidiyor, şöyle
diyordu: 'Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?' Nihayet, seni
annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam
öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana
çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra,
belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa!" "Seni
kendim için seçip yetiştirdim." "Sen ve kardeşin, ayetlerimi götürün;
beni anmakta gevşeklik etmeyin." "Firavun'a gidin, çünkü o
azdı." "Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır,
yahut ürperir." Dediler ki: "Rabbimiz, onun aleyhimizde bir taşkınlık
yapmasından yahut yine azmasından korkuyoruz." Buyurdu: "Korkmayın!
Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum." "Hadi gidin ona! Deyin
ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını bizimle gönder,
onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidayete
uyanlaradır." "Azabın, yalanlayıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize
vahyedildi." Firavun dedi: "Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsa?" Mûsa
dedi: "Rabbimiz, her şeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol yordam
gösteren kudrettir." Dedi: "Peki, ilk nesillerin hali ne
olacak?" "Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır.
Rabbim ne şaşırır ne de unutur." Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin
için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden
çiftler çıkardık. Yiyin, hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı
başında insanlar için ibretler vardır. Sizi yerden yarattık. Tekrar oraya
göndereceğiz. Ve oradan sizi bir kez daha çıkaracağız. Yemin olsun, o Firavun'a
ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlayıp inadını sürdürdü. Şöyle dedi:
"Büyünle bizi, toprağımızdan çıkarasın diye mi geldin, ey Mûsa!"
"Seninki gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz. Seninle bizim
aramızda öyle bir buluşma yeri ve zamanı belirle ki, ne biz cayalım ne de sen.
Herkese uygun bir yer olsun." Mûsa dedi: "Bizimle buluşacağınız
zaman, süs günü olsun. İnsanlar kuşluk vakti bir araya getirilsin." Bunun
üzerine Firavun oradan ayrıldı, tüm kurnazlığını topladı, sonra geldi. Mûsa
onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size, yalan düzerek Allah'a iftira etmeyin!
Yoksa bir azap ile kökünüzü kurutur. İftira eden, perişan olmuştur." Bunun
üzerine işlerini aralarında tartıştılar, fısıltıyı koyulaştırdılar. Dediler ki:
"Şunlar, iki büyücüden başka bir şey değillerdir. Büyüleriyle sizi
toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek
istiyorlar." "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış
olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır." Dediler: "Ey
Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız." Mûsa
dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları,
yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayalini verdi.
Mûsa birdenbire içinde bir korku duydu. Şöyle dedik: "Korkma, üstün
gelecek olan sensin!" "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi
olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri
sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez."
Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun'un ve
Mûsa'nın Rabbine inandık!" Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona
inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun,
ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma
ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli
ve sürekli." Dediler: "Biz seni, bize gelen açık seçik kanıtlara ve
bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin
hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer." "Biz Rabbimize inandık
ki, günahlarımızı ve senin bizi zorladığın büyüyü affetsin. Allah daha hayırlı,
daha süreklidir." Şu bir gerçek ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen
için cehennem vardır. Orada ne ölür ne de hayat bulur. O'nun huzuruna, hayra ve
barışa yönelik iyilikler üretmiş bir mümin olarak varana gelince, işte böyleleri
için çok yüksek dereceler öngörülmüştür. Adn cennetleri ki, altlarından
ırmaklar akar; sürekli kalacaklar içlerinde. Arınıp temizlenenlerin ödülü işte
budur. Yemin olsun, Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin
yürüt! Denizde onlar için kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma,
endişelenme.!" Derken, Firavun, ordusuyla birlikte onların arkasına düştü.
Ama denizden onları sarıp kuşatan, sarıp kuşattı. Firavun kendi toplumunu
saptırmıştı; kılavuzluk edemedi. Ey İsrailoğulları, şu bir gerçek ki, biz sizi
düşmanınızdan kurtardık. Tûr'un sağ yanında size vaatte bulunduk. Ve üstünüze
kudret helvasıyla bıldırcın indirdik. Size verdiğimiz rızkın temizlerinden
yiyin! Bu konuda azgınlık etmeyin! Yoksa öfkem üzerinize çöker. Ve kimin üstüne
öfkem inerse o uçuruma gider. Ve ben, tövbe eden, inanan, hayra ve barışa
yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye karşı, gerçekten
çok affediciyim, Gaffâr'ım. Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi, ey
Mûsa? Dedi: "Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele
davrandım ki, benden hoşnut olasın, ey Rabbim!" Buyurdu: "Biz senden
sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı."
Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi:
"Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size
uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de
bana verdiğiniz söze ters davrandınız?" Dediler ki: "Biz sana kendi
irademizle/malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs
eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî
de attı." Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı.
Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu."
Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir
zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor. Yemin olsun, Hârun daha önce onlara
şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz
o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!" Onlar şöyle demişlerdi:
"Mûsa bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz."
Mûsa dedi: "Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne
engelledi de, Benim ardım sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?" Hârun
dedi: "Ey annemin oğlu! Sakalımı, başımı tutma. Ben senin şöyle
diyeceğinden korkmuştum: 'Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı
kalmadın!" Mûsa dedi: "Senin derdin neydi, ey Sâmirî?" Sâmirî
dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım
da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi." Mûsa dedi: "Defol,
çünkü sen, hayatın boyunca "bana dokunmayın" diyeceksin! Ve senin
için asla kaytaramayacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip durduğun
tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un ufak edip denize
dökeceğiz." Gerçek olan şu ki, sizin ilahınız kendisinden başka hiçbir
tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
İşte böylece, geçip gitmişlerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Biz
sana katımızdan da bir zikir vermişizdir. Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü
bir günah yüklenecektir. Sürekli olarak o yükün altındadır; kıyamet gününde bu
onlar için ne kötü yüktür! 20. sure
(TÂHÂ) 9-101. ayet (Resmi: 20/İniş:45/Alfabetik:96)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
https://plus.google.com/+MKemalAdal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder