IX. TARİH VE
KISSALAR
B. PEYGAMBER
KISSALARI-17
11. HZ. MUSA,
HARUN VE İSRAİLOĞULLARI-6
b) Musa-3
(22) Musa, Firavun'a Gönderildi
Onların ardından Musa'yı,
ayetlerimizle Firavun'a ve kodamanlarına gönderdik de ayetlerimiz karşısında
zulme saptılar. Bir bak, nasıl olmuştur bozguncuların sonu! Musa dedi ki:
"Ey Firavun! Kuşkun olmasın ki ben, alemlerin Rabbi'nin bir resulüyüm."
"Allah hakkında gerçek dışında bir şey söylememek benim üzerimde bir
varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık
İsrailoğullarını benimle gönder." Firavun dedi: "Bir mucize
getirdinse, doğru sözlülerden isen onu ortaya çıkar." Bunun üzerine Musa,
asasını yere attı; birden korkunç bir ejderha oluverdi o. Elini çekip çıkardı;
birden o el, bakanların önünde bembeyaz kesildi. Firavun toplumunun kodamanları
şöyle konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."
"Sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?" Dediler ki:
"Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplayıcılar gönder."
"Tüm bilgili büyücüleri sana getirsinler." Büyücüler Firavun'a gelip
dediler ki: "Eğer galip gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mı?"
"Evet, dedi, ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Musa! Sen mi hünerini ortaya atacaksın
yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?" "Siz sergileyin."
dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete
düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler. Biz de Musa'ya şöyle vahyettik:
"Hadi at asanı!" Bir de ne görsünler, asa, onların ortaya
getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp
ettikleri, işe yaramaz hale geldi. Orada mağlup oldular, küçük düştüler. Ve
büyücüler secdeye kapandılar. "Alemlerin Rabbine iman ettik, dediler;
Musa'nın ve Harun'un Rabbine!" Firavun dedi ki: "Demek ben size izin
vermeden ona inandınız ha! Bu, şehirde tezgahladığınız bir tuzaktır ki, bununla
şehir halkını oradan çıkarmak peşindesiniz. Yakında anlarsınız."
"Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi
asacağım." "Biz, dediler, doğruca Rabbimize varacağız."
"Sen bizden, sırf Rabbimizin ayetleri bize gelince, onlara iman ettiğimizden
ötürü intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımızı
müslümanlar olarak al." Firavun kavminin kodamanları dediler ki:
"Musa'yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk
etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların
oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini
yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine
sürekli kahır yağdıracağız." Musa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah'tan
yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır, Allah ona, kullarından
dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır." Dediler ki:
"Senin bize gelişinden önce de işkenceye uğratıldık, gelişinden sonra
da." Musa dedi: "Rabbinizin, düşmanınızı yok etmesi ve nasıl
davranacağınıza bakmak üzere yeryüzünde sizi yöneticiler yapması
umulabilir." Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün
eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. Onlara bir iyilik
geldiğinde, "bu bizimdir" derlerdi. Kendilerine bir kötülük
dokunduğunda ise Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. Gözünüzü
açın! Onların uğursuzluk kuşu Allah katındadır. Fakat çokları bilmiyorlar. Şunu
da söylediler: "Bizi büyülemek için, bize istediğin kadar ayet getir. Sana
inanmayacağız." Biz de onlar üzerine, açık mucizeler olarak tufan,
çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve
günahkar bir topluluk oluverdiler. Pislik üzerlerine çökünce şöyle dediler:
"Ey Musa! Sana verdiği söze dayanarak Rabbine dua et. Şu pisliği
üzerimizden kaldırırsa, sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını seninle
birlikte mutlaka göndereceğiz." Dolduracakları bir süreye kadar
kendilerinden azabı kaldırdığımızda, hemen yeminlerini bozdular. Bunun üzerine
biz de onlardan öç aldık: Ayetlerimizi yalanladıkları, onlara aldırmazlık
ettikleri için hepsini suda bozduk. Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine
bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık.
Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine
vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip
yükselttikleri sarayları da yere geçirdik. 7. sure (A'RAF) 103-137. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)
Yemin olsun ki, biz Mûsa'ya Kitap verdik.
Kardeşi Hârun'u da onun yanında vezir yaptık. Ardından şöyle dedik:
"Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu
yerle bir ettik. 25. sure (FURKÂN) 35-36. ayet
(Resmi: 25/İniş:42/Alfabetik:29)
Ulaştı mı
sana Mûsa'nın haberi? Hani, bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti:
"Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası
getiririm, yahut onun üzerinde bir kılavuz bulurum." Onun yanına
geldiğinde kendisine "Mûsa!" diye seslenildi. "Benim ben, senin
Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide, Tuva'dasın." "Ve
ben seni seçtim; o halde vahyedilecek olanı dinle!" "Hiç kuşkulanma
ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve
namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir." "Kuşku duyma ki o
saat gelecektir. Onu neredeyse gizleyeceğim ki, her benlik gayretinin
karşılığını elde etsin." "O halde ona inanmayıp keyfi peşinde giden,
seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan olursun." "Nedir o sağ
elindeki ey Mûsa?" Cevap verdi: "O, benim asamdır. Ona dayanırım,
onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak indiririm. Onda, işime yarayan başka
özellikler de vardır." Buyurdu: "Yere at onu ey Mûsa!" O da onu
attı. Bir de ne görsün, bir yılan olmuş o, koşuyor... Buyurdu: "Al onu,
korkma! Biz onu ilk görünümüne döndüreceğiz." "Bir de elini koynuna
sok! Bir başka mucize olarak lekesiz, bembeyaz bir halde çıksın."
"Böylece sana en büyük mucizelerimizden bazılarını göstereceğiz."
"Firavun'a git; çünkü o, azdı." Mûsa dedi: "Rabbim, göğsümü açıp
genişlet; İşimi bana kolaylaştır." "Dilimden düğümü çöz, Ki sözümü
iyi anlasınlar." "Bana ailemden bir yardımcı ver, Kardeşim
Hârun'u." "Onunla sırtımı kuvvetlendir.""Onu işime ortak
kıl." "Ta ki seni çokça tespih edelim." "Seni çokça
analım." "Kuşkusuz sen, bizi görmektesin." Buyurdu:
"İstediğin sana verildi, ey Mûsa." "Yemin olsun, sana bir kez
daha lütufta bulunmuştuk." Hani, annene vahyedileni şöyle vahyetmiştik:
"Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de
düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi
bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin." "Hani, kız kardeşin
gidiyor, şöyle diyordu: 'Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?'
Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir
de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana
çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra,
belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa!" "Seni
kendim için seçip yetiştirdim." "Sen ve kardeşin, ayetlerimi götürün;
beni anmakta gevşeklik etmeyin." "Firavun'a gidin, çünkü o
azdı." "Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır,
yahut ürperir." Dediler ki: "Rabbimiz, onun aleyhimizde bir taşkınlık
yapmasından yahut yine azmasından korkuyoruz." Buyurdu: "Korkmayın!
Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum." "Hadi gidin ona! Deyin
ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını bizimle gönder,
onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidayete
uyanlaradır." "Azabın, yalanlayıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize
vahyedildi." Firavun dedi: "Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsa?" Mûsa
dedi: "Rabbimiz, her şeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol yordam
gösteren kudrettir." Dedi: "Peki, ilk nesillerin hali ne
olacak?" "Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır.
Rabbim ne şaşırır ne de unutur." Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin
için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden
çiftler çıkardık. Yiyin, hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı
başında insanlar için ibretler vardır. Sizi yerden yarattık. Tekrar oraya
göndereceğiz. Ve oradan sizi bir kez daha çıkaracağız. Yemin olsun, o Firavun'a
ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlayıp inadını sürdürdü. Şöyle dedi:
"Büyünle bizi, toprağımızdan çıkarasın diye mi geldin, ey Mûsa!"
"Seninki gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz. Seninle bizim
aramızda öyle bir buluşma yeri ve zamanı belirle ki, ne biz cayalım ne de sen. Herkese
uygun bir yer olsun." Mûsa dedi: "Bizimle buluşacağınız zaman, süs
günü olsun. İnsanlar kuşluk vakti bir araya getirilsin." Bunun üzerine
Firavun oradan ayrıldı, tüm kurnazlığını topladı, sonra geldi. Mûsa onlara dedi
ki: "Yazıklar olsun size, yalan düzerek Allah'a iftira etmeyin! Yoksa bir
azap ile kökünüzü kurutur. İftira eden, perişan olmuştur." Bunun üzerine
işlerini aralarında tartıştılar, fısıltıyı koyulaştırdılar. Dediler ki:
"Şunlar, iki büyücüden başka bir şey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan
çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar." "Hemen
hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen
kurtulmuş olacaktır." Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut
da ilk hüner sergileyen biz olacağız." Mûsa dedi: "Hayır, siz
atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler
yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayalini verdi. Mûsa birdenbire
içinde bir korku duydu. Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan
sensin!" "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya
çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir
büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez." Bunun üzerine
büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun'un ve Mûsa'nın
Rabbine inandık!" Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle
mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman
iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli." Dediler:
"Biz seni, bize gelen açık seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla
tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya
hayatında geçer." "Biz Rabbimize inandık ki, günahlarımızı ve senin
bizi zorladığın büyüyü affetsin. Allah daha hayırlı, daha süreklidir." Şu
bir gerçek ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen için cehennem vardır. Orada
ne ölür ne de hayat bulur. O'nun huzuruna, hayra ve barışa yönelik iyilikler
üretmiş bir mümin olarak varana gelince, işte böyleleri için çok yüksek
dereceler öngörülmüştür. Adn cennetleri ki, altlarından ırmaklar akar; sürekli
kalacaklar içlerinde. Arınıp temizlenenlerin ödülü işte budur. Yemin olsun,
Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüt! Denizde onlar için
kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma, endişelenme.!" Derken,
Firavun, ordusuyla birlikte onların arkasına düştü. Ama denizden onları sarıp
kuşatan, sarıp kuşattı. Firavun kendi toplumunu saptırmıştı; kılavuzluk
edemedi. Ey İsrailoğulları, şu bir gerçek ki, biz sizi düşmanınızdan kurtardık.
Tûr'un sağ yanında size vaatte bulunduk. Ve üstünüze kudret helvasıyla
bıldırcın indirdik. Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin! Bu konuda
azgınlık etmeyin! Yoksa öfkem üzerinize çöker. Ve kimin üstüne öfkem inerse o
uçuruma gider. Ve ben, tövbe eden, inanan, hayra ve barışa yönelik iş yapıp
sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye karşı, gerçekten çok affediciyim,
Gaffâr'ım. Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi, ey Mûsa? Dedi:
"Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele davrandım ki,
benden hoşnut olasın, ey Rabbim!" Buyurdu: "Biz senden sonra
toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı." Bunun
üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey
toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi
yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana
verdiğiniz söze ters davrandınız?" Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle/malımızla
karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları
yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı." Sâmirî
onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: "Bu,
hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu." Görmüyorlar mı ki;
o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir
yarar sağlayamıyor. Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti:
"Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır.
Artık bana uyun, emrime itaat edin!" Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa
bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz." Mûsa dedi:
"Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de, Benim
ardım sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?" Hârun dedi: "Ey annemin
oğlu! Sakalımı, başımı tutma. Ben senin şöyle diyeceğinden korkmuştum:
'Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı kalmadın!" Mûsa dedi:
"Senin derdin neydi, ey Sâmirî?" Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini
gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini
hoş gösterdi." Mûsa dedi: "Defol, çünkü sen, hayatın boyunca
"bana dokunmayın" diyeceksin! Ve senin için asla kaytaramayacağın bir
hesap zamanı da var. O başını bekleyip durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle
yakacağız, sonra da un ufak edip denize dökeceğiz." 20. sure (TÂHÂ) 9-97. ayet (Resmi: 20/İniş:45/Alfabetik:96)
Rabbinin Mûsa'ya, "Zulüm
sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla. "Firavun'un
toplumuna git. Hâlâ korkup korunmayacaklar mı?" Demişti ki Mûsa:
"Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder."
"Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni
öldürmelerinden korkuyorum." "Hayır, olmaz!" dediler.
"Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, her şeyi dinlemekteyiz."
"Hemen Firavun'a gidin, şöyle deyin: -Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz
biz." "İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder." Firavun dedi:
"Biz seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice
yıllarını aramızda geçirdin." "Ve sonunda o yaptığını da yaptın.
Nankörlerden birisin sen." Mûsa dedi: "Onu yaptığım zaman
şaşkınlardandım." "Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim
bana hükmetme gücü bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı." "O
başıma kaktığın nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı." Firavun
dedi: "Peki, âlemlerin Rabbi kim?" Dedi: "Göklerin, yerin ve
bunlar arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlayıp inanıyorsanız." Firavun,
çevresindekilere dedi: "Duyuyor musunuz?" Mûsa dedi: "O hem
sizin Rabbinizdir hem de önceki atalarınızın Rabbidir." Firavun dedi:
"Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli." Mûsa
dedi: "Eğer aklınızı işletirseniz O, doğunun, batının ve bunlar
arasındakilerin de Rabbidir." Dedi: "Benden başka ilah edinirsen,
yemin olsun seni zindanlıklar arasına atarım." Mûsa dedi: "Ya sana
gerçeği gösteren bir şey getirmişsem!" Dedi: "Hadi getir onu ortaya,
eğer doğru sözlülerden isen!" O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa
korkunç bir ejderha oluvermiş. Elini çıkardı, o da anında seyredenler önünde
bembeyaz kesildi. Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi:
"Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü; Büyüsüyle sizi toprağınızdan
çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?" Dediler: "Onu kardeşiyle birlikte
alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder, Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna
getirsinler." Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir
vaktinde bir araya getirildi. Halka da: "Siz de toplanır mısınız?"
denildi. "Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse."
Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek
bize gerçekten ödül var, değil mi?" "Evet, dedi, siz o zaman benim
yakınlarımdan olacaksınız." Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi
atın!" Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve
dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip
geleceğiz." Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner
olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. Bunun üzerine büyücüler,
secdelere kapandılar. Dediler: "İnandık âlemlerin Rabbi'ne."
"Mûsa'nın ve Hârun'un Rabbine." Firavun haykırdı: "Ben size izin
vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten
büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı
çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım." Dediler:
"Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz, Ümidimiz odur ki, Rabbimiz
hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk." Mûsa'ya şunu
vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar. Bunun
üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi: "Kuşkusuz bunlar, küçücük
bir topluluktur." "Fakat bize gerçekten öfke püskürüyorlar."
"Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz." Bunun üzerine biz
onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık. Hazinelerinden, mutlu kutlu
yerlerinden ettik. Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık. Firavun ve adamları,
gün doğarken onları izlemeye başladılar. İki topluluk birbirini görecek hale
gelince, Mûsa'nın adamları seslendi: "İşte şimdi yakalandık!" Mûsa
dedi: "Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir."
Bunun üzerine Mûsa'ya, "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Deniz
hemen yarıldı, her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de oraya
yaklaştırdık. Mûsa'yı ve beraberindekileri toptan kurtardık. Sonra ötekileri
boğduk. Bunda elbette bir ibret vardır ama onların çoğu inanmış kimseler
değildi. Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm. 26. sure (ŞUARA) 10-68. ayet (Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)
"Elini koynuna sok; Firavun ve toplumuna
yönelik dokuz mucizeden biri olarak pürüzsüz ve lekesiz, bembeyaz bir biçimde
çıkacaktır. O Firavun ve yandaşları sapmış bir topluluk haline geldiler."
İşte bu şekilde ayetlerimiz göz ve gönül açar bir biçimde onlara geldiğinde
şunu deyiverdiler: "Açık bir büyüdür bu..." Zulüm ve böbürlenmeyle,
ona karşı çıktılar. Oysaki öz benlikleri, onun gerçekliğine kanaat getirmişti.
Bak da gör, nasıl olmuştur o bozguncuların sonu! 27. sure (NEML) 12-14. ayet (Resmi: 27/İniş:48/Alfabetik:81)
"Elini
koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine
çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki
kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur." Mûsa dedi:
"Rabbim, ben onlardan birini katlettim, bu yüzden beni öldürürler diye
korkuyorum." "Kardeşim Hârun var ya, o benden lisanca daha
etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da benimle yardımcı olarak gönder ki
beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum." Allah buyurdu:
"Pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz; size öyle bir güç/kanıt vereceğiz
ki size ulaşamayacaklar. Ayetlerimize yemin olsun ki, siz ve size uyanlar,
galip gelenler olacaksınız." Bunun ardından Musa onlara açık seçik
ayetlerimizi getirdiğinde onlar şöyle dediler: "Uydurulmuş bir büyüden
başkası değil bu. İlk atalarımız arasında bunu hiç duymadık." Mûsa dedi
ki: "Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun, sonunda kimin
olacağını Rabbim daha iyi bilir. Şu bir gerçek ki zalimler iflah
etmezler." Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için
benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı
yakıp bana bir kule yap ki Mûsa'nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun
yalancılardan olduğunu sanıyorum." O ve orduları yeryüzünde haksız yere
büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize döndürülmeyecekler. Biz de onu ve
askerlerini yakalayıp hepsini suyun içine fırlattık. Bak, nasıl oldu zalimlerin
sonu! Biz onları, ateşe çağıran önderler yapmıştık. Kıyamet günü yardım
göremeyeceklerdir. 28. sure (KASAS) 32-41. ayet
(Resmi: 28/İniş:49/Alfabetik:53)
Yemin olsun, biz, Mûsa'ya açık seçik dokuz
mucize verdik. İsrailoğullarına sor: Hani, Mûsa onlara geldiğinde Firavun ona
şöyle demişti: "Ben senin kesinlikle büyülendiğini düşünüyorum, ey
Mûsa!" Mûsa dedi: "Yemin olsun, sen bilmektesin ki, bunları,
basîretle görülebilecek ibretler halinde / basîretler olarak o, göklerin ve
yerin Rabbinden başkası indirmedi. Vallahi ben de seni mahvolmuş görüyorum, ey
Firavun!" Firavun onları o topraktan sürüp çıkarmak istedi de biz onu ve
yanındakilerin tümünü boğduk. Bunun ardından, İsrailoğullarına şöyle dedik:
"Şu toprakta oturun. Âhiret vaadi/ikinci vaat gelince, sizi toplayıp bir
araya getireceğiz." 17. sure (İSRÂ) 101-104.
ayet (Resmi: 17/İniş:50/Alfabetik: 46)
Onların
ardından da Mûsa ile Hârun'u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına
gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular. Gerçek, katımızdan
onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz, bu, apaçık bir
büyüdür." Mûsa dedi ki: "Gerçek size ulaştığında böyle mi
konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur." Dediler ki:
"Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çeviresin de bu
toprakta devlet ve ululuk ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, ikinize de
inanmıyoruz." Firavun seslendi: "Tüm bilgin büyücüleri huzuruma
getirin!" Büyücüler gelince, Mûsa onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma
gücünde olduğunuz şeyleri sergileyin." Onlar hünerlerini ortaya koyunca
Mûsa dedi ki: "Sergilediğiniz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz
kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün yürütmez." "Ve
suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp
kanıtlayacaktır." Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük
etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç
kimse Mûsa'ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üstündü ve
gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi. Mûsa dedi ki: "Ey toplumum!
Eğer Allah'a inanmışsanız, müslümanlarsanız/Allah'a teslim olanlarsanız yalnız
Allah'a dayanıp güvenin." Şöyle yakardılar: "Yalnız Allah'a dayandık.
Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!"
"O küfre sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar!" Mûsa'ya ve
kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da
evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara
müjde ver. Mûsa şöyle dedi: "Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu
geçici hayatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan
saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür, kalplerini
şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar." Allah cevap
verdi: "İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmayın! İlimden
nasipsizlerin yolunu izlemeyin!" Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik.
Firavun ve ordusu, azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. Nihayet, boğulma
ümüğüne çökünce şöyle dedi: "İman ettim. İsrailoğullarının inanmış olduğu
dışında ilah yok. Ben de O'na teslim olanlardanım." "Şimdi mi? Daha
önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun." "Bugün senin bedenini
kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim
ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor." Yemin olsun, biz
İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz
yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa
düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet
günü aralarında hüküm verecektir. 10. sure
(YÛNUS) 75-93. ayet (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)
Yemin olsun, Mûsa'yı
ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik; Firavun'a ve kodamanlarına. Ama
onlar Firavun'un emrine uydular. Oysaki, Firavun'un emri doğruya ve güzele
ulaştırmıyordu. Kıyamet günü kavmine önderlik eder. İşte onları suya götürür
gibi ateşe götürdü. Ne kötü varış yeridir o götürüldükleri yer! Peşlerine lanet
takılmıştır: Hem burada hem kıyamet gününde ne kötü destektir o arkalarına
takılmış olan! 11. sure (HÛD) 96-99. ayet
(Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)
Yemin olsun, Mûsa'yı da ayetlerimizle ve
apaçık bir kanıtla göndermiştik. Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a göndermiştik de
onlar şöyle demişlerdi: "Tam yalancı bir sihirbazdır bu!" Mûsa,
katımızdan hakkı onlara getirince, şöyle dediler: "Onunla beraber iman edenlerin
erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın!" Ama inkârcıların
tuzağı hep boşa çıkmıştır. Firavun dedi ki: "Bırakın, şu Mûsa'yı öldüreyim
de Rabbine yalvarsın. Çünkü onun, dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde
fesat çıkarmasından korkuyorum." Mûsa dedi: "Ben, hesap gününe
inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olana
sığındım." Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu:
"Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size,
Rabbinizden açık seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi
aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza
gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz."
"Ey toplumum, bugün bu toprakta, birbirine destek veren insanlar olarak
mülk ve yönetim sizin. Peki, karşımıza dikildiği zaman Allah'ın azabından bizi
kim kurtaracak?" Firavun şöyle dedi: "Ben size kendi fikrimden
başkasını göstermem. Ve ben, aydınlık/doğruluk yolundan başkasına da
kılavuzlamam." İman etmiş olan bir adam dedi: "Ey toplumum, sizin
üzerinize, diğer topluluklarınki gibi bir günün gelmesinden korkuyorum; Nûh
kavminin, Âd'ın, Semûd'un ve onların ardından gelenlerin serüvenleri gibi.
Allah, kulları için zulüm istemiyor." "Ey toplumum, sizin adınıza o
bağırıp-çağrışma gününden korkuyorum." "Bir gündür ki o, sırtınızı
dönerek kaçmaya çalışırsınız fakat Allah'a karşı sizi koruyacak kimse olmaz.
Allah'ın saptırdığının, yol göstereni yoktur." Yemin olsun, daha önce
Yûsuf da size açık seçik mesajlar getirmişti de onun size getirdikleri hakkında
hep kuşku duymuştunuz. Daha sonra o ölünce de şöyle demiştiniz: "Allah
ondan sonra bir daha asla resul göndermez." Allah, sınır tanımaz
kuşkucuları işte böyle saptırır. Kendilerine gelmiş bir kanıt olmaksızın
Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin durumu, hem Allah katında hem de
inananların katında büyük bir öfke konusu olmuştur. Allah, tüm zorba, kibirli
kalpler üzerine işte böyle mühür basıyor. Firavun dedi ki: "Ey Hâmân,
sebeplere ulaşabilmem için bana yüksek bir kule yap!" "Göklerin
sebeplerine ulaşırsam, Mûsa'nın tanrısına, da ulaşırım. Ben onun yalancı biri
olduğunu düşünüyorum." Firavun'a, yaptığı işin kötülüğü bu şekilde süslü
gösterildi de yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı hep kayıptadır. O iman eden
kişi dedi ki: "Ey toplumum! Bana uyun, sizi doğru yola götüreyim."
"Ey toplumum, şu iğreti dünya hayatı, geçici bir nimetlenmeden ibarettir.
Âhiretse sürekli durulacak yurdun ta kendisidir." "Kötü bir iş yapan,
sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir
iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir
biçimde rızıklandırılırlar." "Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi
kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz." "Siz beni,
Allah'a nankörlük etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyi O'na ortak
koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi o Azîz ve Gaffâr olana davet ediyorum."
"Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a
havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir." Allah, o adamı
ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de
azabın en beteri kuşattı. Sabah akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün
de şöyle denir: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!" 40. sure (MÜ'MİN) 23-46. ayet (Resmi: 40/İniş:60/Alfabetik:69)
Yemin olsun,
Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de
onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm." Mûsa onlara
ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu ayetlere gülüyorlardı. Onlara gösterir
olduğumuz her ayet/alâmet, kız kardeşi ayet/alâmetten mutlaka daha büyüktür.
Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır. Dediler ki: "Ey
büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık
doğru yola gireceğiz." Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan
çizmeye başladılar. Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey
toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim
altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?" "Yoksa ben şu zavallı, şu
meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?" "Ona altın
bilezikler atılmalı, yanında/hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"
İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan
sapmış bir toplum idiler. Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan
öç aldık; hepsini suya gömüverdik. Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek
yaptık. 43. sure (ZUHRUF) 46-56. ayet (Resmi:
43/İniş:63/Alfabetik:113)
Kudretimize
yemin olsun ki, onlardan önce Firavun'un kavmini de ince bir imtihana çektik
de, asil ve onurlu bir resul geldi onlara. Şöyle sesleniyordu: "Ey
Allah'ın kulları, bana gelin! Çünkü ben sizin için güvenilir bir resulüm."
"Allah'a karşı ululuk taslamayın! Ben size apaçık bir kanıt
getirmekteyim." "Ben, beni taşlamanızdan Rabbim ve Rabbinize
sığındım." "Bana inanmadınızsa bari benden uzak durun!" Sonra
Rabbine, "Bunlar suç işleyen bir topluluktur." diye yakardı. Bunun
üzerine, Allah buyurdu: "O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü
takip edileceksiniz." "Denizi açık bırak, çünkü onlar, boğulmaya
mahkûm edilmiş bir ordudur." Geriye nice bahçeler, nice pınarlar
bıraktılar. Nice ekinler, nice seçkin makamlar. İçinde zevk sürdükleri nice
nimetler. İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık. Gök de ağlamadı
onlar için yer de. Yüzlerine bakılmadı bile! Yemin olsun, İsrailoğullarını,
rezil edici bir azaptan kurtardık. Firavun'dan kurtardık. Firavun, haddi
aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi. Yemin olsun, biz onları bir ilim
sayesinde âlemlere üstün kılmıştık. Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan
ayetler vermiştik. 44. sure (DUHÂN) 17-33. ayet
(Resmi: 44/İniş:64/Alfabetik:19)
Mûsa'da da. Biz onu açık bir
kanıtla Firavun'a gönderdik. O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz
çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun." Bunun üzerine, onu
da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp
duruyordu. 51. sure (ZÂRİYÂT) 38-40.
ayet (Resmi: 51/İniş:67/Alfabetik:111)
Sonra, Mûsa ile kardeşi Hârun'u
mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik; Firavun'a ve kodamanlarına. Ancak
kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar. Şöyle
dediler: "Kendilerine bağlı toplum bize kulluk, kölelik ederken, biz
kalkıp bizim gibi iki insan olan şu adamlara mı inanacağız?" İkisini de
yalanladılar, böylece helâk edilenler arasına katıldılar. Yemin olsun, Mûsa'ya
o Kitap'ı vermiştik ki, hidayete erebilsinler. 23. sure (MÜ'MİNÛN) 45-49. ayet (Resmi: 23/İniş:74/Alfabetik:70)
Ulaştı mı sana Mûsa'nın haberi? Hani, Rabbi
ona, kutsal vadide, Tuva'da seslenmişti: "Firavun'a git! İyice azdı
o." "De ki ona: 'Arınıp temizlenmeye ne dersin?" "Seni
Rabbine kılavuzlayayım da gönülden ürperesin!" Derken, ona o en büyük
mucizeyi gösterdi. Ama o yalanladı, isyan etti. Sonra, sırtını döndü;
koşuyordu. Derken, bir araya toplayıp bağırdı. Dedi ki: "Ben sizin en yüce
rabbinizim." Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere
bir ceza ile çarptı. Kuşkusuz, bunda, içine ürperti düşen için tam bir ibret
vardır. 79. sure (NÂZİÂT) 15-26. ayet (Resmi:
79/İniş:81/Alfabetik:78)
(23) Musa, Arkadaşı
Bir zaman Mûsa, genç dostuna şöyle demişti:
"İki denizin birleştiği yere kadar hiç durmadan yürüyeceğim yahut da
seneler ve seneler harcayacağım." Bu ikisi, iki denizin birleştiği yere
vardıklarında, balıklarını unuttular. Bunun üzerine balık da denizde bir deliğe
doğru yola koyuldu. Orayı geçtiklerinde Mûsa, genç arkadaşına dedi ki:
"Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey
çektik." Genç adam dedi: "Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya,
işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası
değildi. Balık, denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu." Mûsa:
"Arayıp durduğumuz işte o idi." dedi. Bunun üzerine kendi izlerini
sürerek gerisingeri döndüler. Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki,
biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik. Mûsa
ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen
şartıyla sana tâbi olayım mı?" Dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe
dayanamazsın." "Havsalanın almadığı bir şeye nasıl
dayanacaksın?" Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın;
hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim." Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan,
ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru
sorma!" İkisi birlikte yola koyuldular. Bir süre sonra gemiye
bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi. Mûsa dedi: "İçindekileri boğmak
için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!" Dedi: "Ben
söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!" Mûsa dedi:
"Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk
çıkarma." Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rast geldiler; tuttu
onu öldürdü. Mûsa dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın
öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş yaptın!" Dedi: "Ben sana
söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın." Mûsa dedi ki:
"Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme.
Vallahi, öyle bir durumda benden ayrılmakta mazur sayılacaksın." Yine yola
koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama
onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir
duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna
karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi. Dedi ki: "İşte bu, seninle
benim aramın ayrılmasıdır. Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü
haber vereceğim." "Gemiden başlayayım: O gemi, denizde işçilik yapan
bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz
ötelerinde bir kral vardı; tüm gemilere zorla el koyuyordu." "Oğlan
çocuğa gelince: Onun anası babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve
inkâra sürüklemesinden korktuk." "Diledik ki, Rableri onlara o
çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin."
"Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara
ait bir define vardı. Oğlanların babası da hayır ve barış seven bir kimse
olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar ergenliklerine ulaşsınlar da
Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendi
buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin
şeylerin içyüzü budur." 18. sure
(KEHF) 60-82. ayet (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54)
(24) Musa, İmtihan Edildi
"Hani, kız
kardeşin gidiyor, şöyle diyordu: 'Onun bakımını üstlenecek kişiyi size
göstereyim mi?' Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun,
tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık.
Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında
yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte / bir kadere göre geliverdin, ey
Mûsa!" 20. sure (TÂHÂ) 40. ayet (Resmi:
20/İniş:45/Alfabetik:96)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder