IX.
TARİH VE KISSALAR
B. PEYGAMBER KISSALARI-9
7. İBRAHİM
AİLESİ-5
b) Hz. Yakup ve Yusuf- 2
(4) Yûsuf
Bir vakit
Yûsuf babasına şöyle demişti: "Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla,
Güneş'i ve Ay'ı gördüm; onları bana secde ediyorlar gördüm."
"Yavrucuğum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir oyun
oynarlar. Hiç kuşkusuz şeytan, insan için açık bir düşmandır." İşte böyle!
Rabbin seni seçip yüceltecek, olayların ve sözlerin tevilinden, sana bir şeyler
öğretecek, hem senin hem Yakub soyunun üzerinde nimetini tamamlayacaktır. Tıpkı
bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine o nimeti tamamladığı gibi. Şu
kesin ki, senin Rabbin Alîm'dir, Hakîm'dir. Yemin olsun ki, Yûsuf ve
kardeşlerinde istek ve arayış içinde olanlar için ibretler/işaretler vardır. O
vakit onlar şöyle demişlerdi: "Yûsuf ve kardeşi, babamıza bizden daha
sevimli, bu bir gerçek. Ama biz de birbirini her hal ve şartta destekleyen bir
ekibiz. Şu da kuşkusuz ki, bizim babamız, inkâr edilemez bir şaşkınlık
içindedir." "Yûsuf'u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki,
babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışçıl ve hayırsever
bir topluluk haline gelesiniz." İçlerinden söz alan biri şöyle konuştu:
"Yûsuf'u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın; gelip geçen
kafilelerden biri onu bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın!" Dediler ki:
"Ey babamız, ne oluyor da Yûsuf konusunda bize güvenmiyorsun. Oysaki biz
ona hep öğüt vermekteyiz." "Yarın onu bizimle gönder, gezip oynasın.
Kuşkun olmasın biz onu çok güzel korur, gözetiriz." Dedi ki: "Onu
götürmeniz beni çok çok üzer. Ve korkarım ki siz ondan habersiz bir haldeyken
onu kurt yer." Dediler ki: "Vallahi biz böylesine dayanışma içinde
bir ekipken onu kurt yerse, o takdirde biz hüsrana uğrayan kişiler
oluruz." Onu götürüp kuyunun dibine koymaya karar verdiklerinde biz de ona
şöyle vahyettik: "Yemin olsun ki sen onlara, şu yaptıklarını hiç farkında
olmayacakları bir sırada haber vereceksin." Akşamdan sonra babalarına
geldiler; ağlıyorlardı. "Ey babamız, dediler, gittik, yarışıyorduk;
Yûsuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık, kurt onu yemiş. Şimdi biz doğru da
söylesek sen bize inanmayacaksın." Yûsuf'un gömleği üstüne sahte bir kan
çalmışlardı, getirdiler. Babaları dedi ki: "İş, söylediğiniz gibi değil.
Nefisleriniz sizi aldatıp bir işe itmiş. Artık bana düşen, güzelce sabretmek. Anlattıklarınıza
karşı yalnız müsteân olan Allah'tan yardım istenir." Bir yolcu kafilesi
gelmişti. Sucularını gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Müjde! Bu bir
oğlan!" diye haykırdı. Ticaret maksadıyla onu sakladılar. Allah ne
yaptıklarını çok iyi biliyordu. Onu basit bir karşılıkla, birkaç paraya
sattılar. Ona fazla rağbet gösterenler değillerdi. Onu satın alan Mısırlı,
karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize
yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu." İşte bu şekilde biz
Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona
olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi
emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar. Yûsuf gerekli olgunluğa
ulaşınca ona hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Güzel düşünüp güzel davrananları
biz işte böyle ödüllendiririz. Yûsuf'un, evinde kaldığı kadın, onun nefsinden
gönlünü tatmin etmek istedi. Kapıları kilitledi, "Hadi gel!" dedi.
Yûsuf: "Allah'a sığınırım, Rabbim beni güzel bir barınağa kavuşturmuştur.
Zalimler iflah etmez." dedi. Yemin olsun, kadın onu arzulamıştı. Eğer
Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz
böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o, bizim samimi/seçkin
kullarımızdandı. İkisi birden kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan
yırttı. Kapının yanında kadının beyi ile yüz yüze geldiler. Kadın seslendi:
"Senin ailene kötülük düşünenin cezası nedir; hapsedilmek mi, acıklı bir
işkence mi?" Yûsuf dedi ki: "O, gönlünü eğlendirmek için beni kullanmak
istedi." Kadının ailesinden bir tanık da şu yolda tanıklık etti:
"Eğer erkeğin gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu durumda
erkek yalancılardandır. Eğer erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan
söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru sözlülerdendir." Gömleğin arkadan
yırtılmış olduğunu görünce şöyle konuştu: "Bu sizin tuzaklarınızdandır.
Sizin tuzaklarınız gerçekten çok yamandır." "Yûsuf, sakın bundan
bahsetme. Kadın, sen de günahının affını dile. Sen, gerçekten günahkârlardan
oldun." Şehirde bazı kadınlar şöyle konuştular: "Azîz'in karısı genç
uşağının nefsinden gönlünü eğlendirmek istemiş. Aşktan yüreğinin zarı delinmiş.
Öyle anlıyoruz ki, kadın tam bir çılgınlığa düşmüş." Kadın onların
oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak
yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yûsuf'a:
"Karşılarına çık." dedi. Nihayet Yûsuf'u görünce onu öylesine
yücelttiler ki, kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman
Allah’ım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!" Kadın dedi ki:
"İşte budur o, hakkında beni kınadığınız. Vallahi, ben onunla gönlümü
eğlendirmek istedim de o masum bir tavırla bundan çekindi. Ama, eğer kendisine
emrettiğimi yapmazsa yemin ediyorum hapse tıkılacak ve horlananlardan
olacaktır." Yûsuf dedi: "Rabbim! Zindan benim için bunların beni
çağırdığı şeyden daha sevimlidir. Eğer onların oyununu benden uzak tutmazsan
onlara meyleder de cahillerden olurum." Rabbi onun duasını kabul etti de
kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Her şeyi duyar O, her şeyi bilir.
Bunca delili gördükten sonra bile Yûsuf'u bir süreye kadar zindana tıkmaları
kararı onlara egemen oldu. Onunla birlikte zindana iki genç daha girmişti. Bir
tanesi dedi ki: "Rüyada gördüm, şarap sıkıyordum." Öteki de şöyle
dedi: "Ben de gördüm ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan
yiyor. Bunun yorumunu bize bildir. Biz senin, güzel düşünüp güzel
davrananlardan olduğun kanısındayız." Yûsuf dedi ki:
"Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu
ikinize mutlaka bildiririm." Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir.
Ben, Allah'a inanmayan ve âhireti de tamamen inkâr eden bir toplumun milletini
terk ettim." "Ve atalarım İbrahim'in, İshak'ın, Yakub'un milletine
uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah'a ortak tutmamız söz konusu olamaz. İşte
bu, Allah'ın bize ve diğer insanlara bir lütfudur. Ama insanların çokları
şükretmiyorlar." "Ey benim zindan arkadaşlarım! Parçalara bölünüp
fırkalaşmış rabler mi daha hayırlıdır, Vâhid ve Kahhâr olan Allah mı?"
"O'nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki,
adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt
indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah'ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk
etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları
bilmiyorlar." "Ey benim zindan arkadaşlarım! Rüyanıza gelince: Bir
taneniz rab edindiği kişiye şarap sunacak. Ötekiniz ise asılacak da kuşlar
başından yiyecek. Hakkında fetva sorduğunuz iş, böyle hükme bağlanmıştır."
Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin
kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye
hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zindanda kaldı. Kral dedi ki:
"Düşümde yedi semiz inek görüyorum. Bunları yedi cılız inek yiyor. Ayrıca
yedi yeşil başak, yedi de kuru başak görüyorum. Ey bendelerim! Eğer rüya tabir
ediyorsanız, bu rüyam hakkında bana bir fetva verin." Dediler ki:
"Bunlar, demet demet hayallerden ibarettir. Biz, hayal ve kuruntuların
yorumunu bilenler değiliz." Zindandaki iki adamdan kurtulanı, uzun bir
zamandan sonra eskiyi hatırladı da şöyle dedi: "Onun yorumunu size ben
haber veririm. Siz beni zindana gönderin." "Yûsuf, ey özü sözü doğru
insan! Şu rüyayı yorumla bize. Yedi semiz inek var, yedi cılız inek bunları
yiyor; yedi yeşil başak, bir yedi tane de kuru başak. Umarım buradan insanların
yanına giderim, onlar da öğrenirler." Yûsuf dedi: "Alışılageldiği
şekliyle yedi yıl ekin ekeceksiniz. Biçtiklerinizden yiyecek kadar az bir miktar
alır, gerisini başağında bırakırsınız." "Bunun ardından yedi kurak
yıl gelecek. Bu yıllar, saklayabileceğiniz bir miktar ekin hariç, önceden
biriktirdiklerinizi yiyip tüketecek." "Bunun arkasından bir yıl
gelecek ki, halk onda bol yağmura kavuşup rahat edecek; meyve suyu sıkıp süt
sağacaklar." Kral: "Bu yorumu yapanı bana getirin." dedi. Elçi
kendisine gelince, Yûsuf dedi ki: "Kralına dön de sor bakalım, o ellerini
kesen kadınların derdi neydi? Rabbim, o kadınların hilelerini çok iyi
bilmektedir." Kral dedi: "Yûsuf'un nefsinden murat almak
istediğinizde, derdiniz ne idi?" Dediler ki: "Allah şahit, biz onun
hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz." Aziz'in karısı dedi ki: "İşte şimdi
gerçek ortaya çıktı. Ben onunla gönül eğlendirmek istemiştim. O, özü sözü doğru
insanlardandı." "Gerçeği söylüyorum ki, Yûsuf, gıyabında ona hainlik
etmediğimi, Allah'ın, hainlerin tuzağını başarıya ulaştırmayacağını
bilsin." "Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin merhamet
ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok
affedici, çok esirgeyicidir. Kral dedi ki: "Onu bana getirin, kendime özel
dost edineyim." Yusuf'la konuşunca da şöyle dedi: "Artık bugün
yanımızda mevkii olan, güvenilir bir dostsun." Yûsuf dedi ki: "Beni
ülke hazinelerine bakan yap. Ben iyi bir koruyucuyum; bilgiliyim." İşte
böylece biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân ve mevki verdik. Ülkede, istediği yerde
konaklayabiliyordu. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi ulaştırırız; güzel
düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmeyiz. İman edip takvaya sarılanlar
için âhiretteki ödül elbette daha değerlidir. Nihayet Yûsuf'un kardeşleri
çıkageldiler; Yûsuf'un yanına girdiler, o onları tanıdı. Ama onlar onu
tanıyamıyorlardı. Onların yüklerini hazırlatıp bağlatınca şöyle konuştu:
"Sizin, aynı babadan bir kardeşiniz var, onu bana getirin. Görüyorsunuz,
ben ölçüyü titizlikle yerine getiriyorum. Ben, konukseverlerin de en
hayırlısıyım." "Eğer onu bana getirmezseniz, artık yanımda sizin için
ölçülecek bir şey yok, bir daha bana yaklaşmayın." Dediler: "Onu
babasından isteyip getirmeye çalışacağız, herhalde bunu yapacağız da."
Yûsuf muhafızlarına dedi ki: "Onların sermayelerini yüklerinin içine
koyun. Bakarsın ailelerine döndüklerinde onu fark eder de tekrar
gelirler." Babalarına döndüklerinde dediler ki: "Ey babamız! Ölçü
bizden yasaklandı. Şimdi kardeşimizi bizimle gönder ki, ölçüp alabilelim. Biz
onu gerçekten iyi koruyacağız." Dedi: "Daha önce kardeşi için
güvendiğim gibi yine güveneyim size, değil mi? Her neyse, koruyucu olarak
Allah'tır en hayırlı olan. Merhamet edenlerin en merhametlisi de O'dur."
Yüklerini açtıklarında sermayelerini buldular; onlara geri verilmişti. "Ey
babamız, dediler, daha ne istiyoruz! İşte sermayemiz, bize geri verilmiş.
Ailemize yeniden yiyecek alırız. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü zahire de
ilave ederiz. Zaten şu aldığımız az bir miktardır." Yakub dedi:
"Hepinizin çepeçevre kuşatılması müstesna, onu bana mutlaka getireceğinize
dair Allah'tan bir garanti vermedikçe, onu sizinle asla göndermem."
Kardeşler ona garanti verince şöyle dedi: "Şu söylediğinize Allah
Vekîl'dir." Yakub şunu da söyledi: "Oğullarım, bir tek kapıdan
girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben, Allah'ın takdir ettiği birşeyi
sizden savamam, hüküm yalnız Allah'ındır. Yalnız O'na dayandım ben, yalnız O'na
güvenip dayansın tevekkül sahipleri." Babalarının emrettiği yerlerden
kente girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir takdirini uzak
tutmamıştı; sadece Yakub'un içindeki bir isteği gerçekleştirmişti. Yakub, bizim
ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi.
Kardeşler Yûsuf'un yanına girdiklerinde, Yûsuf öz kardeşini yanına çekip dedi:
"Şu bir gerçek ki, ben senin kardeşinim. Onların yapıp ettiklerine
üzülme." Yûsuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz
kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı: "Ey
kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!" Onlara dönüp şöyle dediler:
"Ne kaybettiniz?" Dediler: "Kralın su tasını kaybettik. Onu
getirene bir deve yükü ödül var. Kefili benim." Kardeşler dediler:
"Vallahi, siz de iyi biliyorsunuz ki, biz bu toprağa bozgunculuk yapmak
için gelmedik, hırsız da değiliz biz." Sordular: "Eğer yalan
söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?" Kardeşler dedi:
"Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala
karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz." Bunun üzerine
Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya
başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle
bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine
göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her
bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. Kardeşler dediler ki: "Bu
çaldı ya, bundan önce de onun kardeşi çalmıştı." Yûsuf bunu içinde
sakladı, onlara açıklamadı. Şöyle diyordu: "Kötü bir konumdasınız. O sizin
dilinize doladığınız şeyi Allah daha iyi biliyor." Kardeşler dediler ki:
"Ey vezir! Bunun ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy.
Senin iyilikseverlerden olduğuna inanıyoruz." "Ne, dedi Yûsuf, Allah
korusun. Eşyamızı yükünde bulduğumuz adamdan başkasını tutamayız. Öyle bir şey
yaparsak zalimlerden oluruz." Yûsuf'tan ümidi kesince bir kenara çekilip
tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına
garanti aldığını, daha önce Yûsuf'a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam
bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden
ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır O." Babanıza dönüp şöyle
deyin: "Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz sadece bildiğimize tanıklık
ettik. Biz gaybı bilenler değiliz." "İçinde bulunduğumuz kente,
beraberinde döndüğümüz kervana sor. Biz gerçeğin ta kendisini söylüyoruz."
Yakub dedi ki: "Hayır, öyle değil, nefisleriniz sizi yine bir işe itmiş.
Bana düşen yine güzel bir sabra sarılmak. Bakarsın Allah onların hepsini bana
getirir. Çünkü Alîm olan O, Hakîm olan O'dur." Ve yüzünü onlardan öteye
döndürdü de şöyle inledi: "Ey Yûsuf'a duyduğum gam, neredesin!" Ve
kederden gözlerine ak düştü. Durmadan yutkunuyordu. Dediler ki: "Hâlâ
Yûsuf'u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da helâk olup
gideceksin." Dedi ki: "Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi
Allah'a arz ederim. Ve Allah'ın yardımıyla sizin bilmediğiniz şeyleri
bilirim." "Ey oğullarım! Gidin, artık Yûsuf'u ve kardeşini bulmak
için dikkat kesilin. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü, Allah'ın
rahmetinden de, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez." Tekrar
Yûsuf'un yanına girdiklerinde şöyle dediler: "Ey Vezir! Bize de ailemize
de zorluk dokundu. Önemsiz bir sermaye ile geldik. Sen bize tam ölçü zahire
ver, bize sadaka vermiş ol. Allah, karşılıksız verenleri ödüllendirir."
Dedi: "O cahil zamanınızda Yûsuf'a ve kardeşinize ne yaptığınızı
biliyorsunuz değil mi?" Dediler ki: "Sen, yoksa sen Yûsuf
musun?" "Evet, dedi, ben Yûsuf'um. İşte şu da kardeşim. Allah bize
lütufta bulundu. Kim Allah'tan korkar, sabrederse Allah güzel düşünüp güzel
davrananların ödülünü yitirmez." Dediler: "Vallahi, Allah seni bizden
üstün kıldı/seni bize tercih etti. Doğrusu biz de büyük suç işlemiştik."
Yûsuf dedi: "Bugün azarlanmayacaksınız. Allah sizi affeder. O, rahmet
edenlerin en merhametlisidir." "Şu gömleğimi götürün, babamın yüzü
üstüne koyun ki, gözü görür hale gelsin. Ve sonra da bütün ailenizle toplanıp
bana gelin." Kervan oradan ayrılınca, öte yandan babaları şöyle seslendi:
"Yemin olsun, ben Yûsuf'un kokusunu duyuyorum. Umarım bana bunaklık isnat
etmezsiniz." Dediler: "Vallahi, sen hâlâ o eski sapıklığında
diretiyorsun!" Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal
görür hale geldi. Yakub: "Ben size demedim mi? Allah'ın izniyle sizin
bilmediklerinizi bilirim." diye konuştu. Oğulları dediler ki: "Ey
babamız! Günahlarımızın affını dile. Gerçekten biz hata işledik." Dedi:
"Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Çok affedicidir O, çok
merhametlidir." Nihayet Yûsuf'un huzuruna vardıklarında Yûsuf, ana
babasına sarılıp kucakladı. Ve şöyle dedi: "Girin Mısır'a, Allah dilerse
emniyet ve güven içinde olacaksınız." Ana babasını tahtın üstüne çıkardı.
Hepsi, Yûsuf'un önünde secde eder gibi eğildiler. Yûsuf dedi: "Babacığım,
işte bu, benim önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.
O, bana çok güzel lütuflarda bulundu, şeytan, benimle kardeşlerim arasına
yamukluk soktuktan sonra, O beni zindandan çıkardı. Sizi de çölden getirdi.
Rabbim, dilediği şeyde çok ince lütuflar sergiliyor. Alîm olan O'dur, Hakîm
olan O'dur." "Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin.
Olayların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri
yaratan! Benim dünyada da âhirette de Velî'm sensin. Beni müslüman/sana teslim
olmuş olarak öldür ve beni barışsever hayırlı kullar arasına kat." İşte
bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onlar birlikte karar verip
tuzak kurarlarken sen yanlarında değildin. 12. sure (YÛSUF) 4-102. ayet (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)
Biz ona
İshak'ı ve Yakub'u hediye ettik. Hepsini doğruya ve güzele kılavuzladık. Daha
önce Nûh'a ve onun soyundan olan Dâvud'a, Süleyman'a, Eyyûb'e, Yûsuf'a,
Mûsa'ya, Hârun'a da kılavuzluk etmiştik. Güzel düşünüp güzel davrananları böyle
ödüllendiririz biz. 6. sure (EN'ÂM) 84. ayet
(Resmi: 6/İniş:55/Alfabetik:20)
Yemin olsun,
daha önce Yûsuf da size açık seçik mesajlar getirmişti de onun size
getirdikleri hakkında hep kuşku duymuştunuz. Daha sonra o ölünce de şöyle
demiştiniz: "Allah ondan sonra bir daha asla resul göndermez." Allah,
sınır tanımaz kuşkucuları işte böyle saptırır. 40. sure (MÜ'MİN) 34. ayet (Resmi: 40/İniş:60/Alfabetik:69)
(5) Kuraklık
Yemin olsun
ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün eksikliğiyle senelerce sıktık ki,
düşünüp öğüt alabilsinler. 7. sure
(A'RAF) 130. ayet (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)
"Bunun
ardından yedi kurak yıl gelecek. Bu yıllar, saklayabileceğiniz bir miktar ekin
hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip tüketecek." 12. sure (YÛSUF) 48. ayet (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder