IX. TARİH VE KISSALAR
B. PEYGAMBER
KISSALARI-13
11. HZ. MUSA,
HARUN VE İSRAİLOĞULLARI-2
a) Kavram
olarak, Tarih ve Kıssalar, Peygamber Kıssaları, Hz. Musa, Harun ve İsrailoğulları-2
Rabbinin Mûsa'ya, "Zulüm
sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla. "Firavun'un
toplumuna git. Hâlâ korkup korunmayacaklar mı?" Demişti ki Mûsa:
"Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum." "Göğsüm
daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder." "Hem, benim
üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden
korkuyorum." "Hayır, olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi
götürün. Biz sizinleyiz, her şeyi dinlemekteyiz." "Hemen Firavun'a
gidin, şöyle deyin: -Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz biz."
"İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder." Firavun dedi: "Biz
seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice yıllarını
aramızda geçirdin." "Ve sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden
birisin sen." Mûsa dedi: "Onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
"Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü
bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı." "O başıma kaktığın
nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı." Firavun dedi:
"Peki, âlemlerin Rabbi kim?" Dedi: "Göklerin, yerin ve bunlar
arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlayıp inanıyorsanız." Firavun,
çevresindekilere dedi: "Duyuyor musunuz?" Mûsa dedi: "O hem
sizin Rabbinizdir hem de önceki atalarınızın Rabbidir." Firavun dedi:
"Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli." Mûsa
dedi: "Eğer aklınızı işletirseniz O, doğunun, batının ve bunlar
arasındakilerin de Rabbidir." Dedi: "Benden başka ilah edinirsen,
yemin olsun seni zindanlıklar arasına atarım." Mûsa dedi: "Ya sana
gerçeği gösteren bir şey getirmişsem!" Dedi: "Hadi getir onu ortaya,
eğer doğru sözlülerden isen!" O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa
korkunç bir ejderha oluvermiş. Elini çıkardı, o da anında seyredenler önünde
bembeyaz kesildi. Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi:
"Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü; Büyüsüyle sizi toprağınızdan
çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?" Dediler: "Onu kardeşiyle birlikte
alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder, Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna
getirsinler." Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir
vaktinde bir araya getirildi. Halka da: "Siz de toplanır mısınız?"
denildi. "Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse."
Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek
bize gerçekten ödül var, değil mi?" "Evet, dedi, siz o zaman benim
yakınlarımdan olacaksınız." Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi
atın!" Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve
dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip
geleceğiz." Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner
olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. Bunun üzerine büyücüler,
secdelere kapandılar. Dediler: "İnandık âlemlerin Rabbi'ne."
"Mûsa'nın ve Hârun'un Rabbine." Firavun haykırdı: "Ben size izin
vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten
büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı
çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım." Dediler:
"Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz, Ümidimiz odur ki,
Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk." Mûsa'ya
şunu vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.
Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi: "Kuşkusuz bunlar,
küçücük bir topluluktur." "Fakat bize gerçekten öfke püskürüyorlar."
"Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz." Bunun üzerine biz
onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık. Hazinelerinden, mutlu kutlu
yerlerinden ettik. Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık. Firavun ve
adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar. İki topluluk birbirini
görecek hale gelince, Mûsa'nın adamları seslendi: "İşte şimdi
yakalandık!" Mûsa dedi: "Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana
kılavuzluk edecektir." Bunun üzerine Mûsa'ya, "Asanla denize
vur!" diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı, her dalga kümesi kocaman bir
dağ gibi oldu. Ötekileri de oraya yaklaştırdık. Mûsa'yı ve beraberindekileri
toptan kurtardık. Sonra ötekileri boğduk. Bunda elbette bir ibret vardır ama
onların çoğu inanmış kimseler değildi. Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak
Azîz, mutlak Rahîm. 26. sure (ŞUARA) 10-68.
ayet (Resmi: 26/İniş:47/Alfabetik:94)
Hatırla o zamanı; Mûsa, ailesine şöyle
demişti: "Ben bir ateş fark ettim. Ondan size bir haber getireceğim, yahut
parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp ısınabilesiniz." Mûsa ateşe
vardığında şöyle çağrıldı. "Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de
kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik
ve iğretiliklerden arınmıştır." "Ey Mûsa! Kuşkun olmasın ki ben,
Allah'ım; Azîz olan, Hakîm olanım..." "Asanı bırak!" Bunun
üzerine Mûsa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri
kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Mûsa, benim. Benim huzurumda, elçi
olarak gönderilenler korkmaz." "Zulme bulaşan müstesna. O da bunu
kötülüğün arkasından güzelliğe çevirirse hiç kuşkusuz ben Gafûr'um,
Rahîm'im." "Elini koynuna sok; Firavun ve toplumuna yönelik dokuz
mucizeden biri olarak pürüzsüz ve lekesiz, bembeyaz bir biçimde çıkacaktır. O
Firavun ve yandaşları sapmış bir topluluk haline geldiler." İşte bu
şekilde ayetlerimiz göz ve gönül açar bir biçimde onlara geldiğinde şunu
deyiverdiler: "Açık bir büyüdür bu..." Zulüm ve böbürlenmeyle, ona
karşı çıktılar. Oysaki öz benlikleri, onun gerçekliğine kanaat getirmişti. Bak
da gör, nasıl olmuştur o bozguncuların sonu! 27. sure (NEML) 7-14. ayet (Resmi: 27/İniş:48/Alfabetik:81)
İman edecek bir toplum için, Mûsa ve
Firavun'un haberinden bir kısmını sana hak olarak okuyacağız.
Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor / kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı. Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim. Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim. Mûsa'nın annesine şunu vahyettik: "Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız." Nihayet, Firavun ailesi onu kayıp bir şey olarak bulup aldı. O, kendileri için bir düşman ve tasa olacaktı. Gerçek olan şu ki Firavun, Hâman ve bunların orduları yanlış yoldaydılar. Firavun'un karısı şöyle dedi: "Benim için de senin için de bir göz aydınlığıdır bu. Öldürmeyin onu, bize yararı olabilir, yahut onu çocuk ediniriz." Onlar işin farkında olmuyorlardı. Mûsa'nın annesinin kalbi ise bomboş bir halde sabahladı. Eğer inananlardan olması için kalbine bir bağ vermeseydik, onu açığa vuracak bir durumdaydı. Annesi, Mûsa'nın kız kardeşine, "onu izle" dedi. O da onu kenardan gözledi. Onlarsa işin farkında olmuyorlardı. Biz daha önce ona, süt emziren kadınları haram kılmıştık. Bu sırada kız kardeşi dedi ki: "Onun bakımını sizin için üstlenecek, onu eğitip öğretmeyi yüklenecek bir ev halkını size tanıtayım mı?" Nihayet Mûsa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler. Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Halkının habersiz olduğu bir sırada kente girdi. Orada iki adam buldu, dövüşüyorlardı. Bu, Mûsa'nın halkından, şu da düşmanlarındandı. Kendi halkından olan, düşmanından olana karşı Mûsa'dan yardım istedi. Mûsa ona bir yumruk indirip işini bitirdi. Dedi: "Bu yaptığım, şeytanın amellerindendir. İnsanı saptıran açık bir düşmandır o." "Rabbim, öz benliğime zulmettim, beni affet" diye yakardı da Allah onu affetti. Gafûr O'dur, Rahîm O'dur. Dedi: "Rabbim, bana lütfettiğin nimete yemin ederim ki, bir daha suçlulara asla arka çıkmayacağım." Kentte, korku içinde sabahladı, göz kulak kesiliyordu. Bir de baktı ki, dün ondan yardım isteyen adam yine onu yardıma çağırıyor. Mûsa ona dedi ki: "Anlaşıldı, sen, tam azmış bir adamsın." Mûsa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince o şöyle dedi: "Dün bir adamı öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde zorba olmaktan başka bir şey istemiyorsun. Barışseverlerden olmak gibi bir niyetin yok." Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi: "Ey Mûsa, kentin ileri gelenleri seni öldürmeyi planlıyorlar. Çık buradan! Ben sana öğüt verenlerdenim." Bunun üzerine Mûsa, oradan korka korka çıktı. Her yanı gözlüyordu. Şöyle yakardı: "Rabbim, beni şu zalimler topluluğundan kurtar!" Medyen tarafına yönelince şöyle dedi: "Umarım Rabbim beni isabetli bir yola kılavuzlar." Medyen suyuna ulaştığında, su başında halktan bir grup gördü. Hayvanlarını suluyorlardı. Biraz ötelerinde çekingen bir halde duran iki kadın fark etti. "Derdiniz nedir?" dedi. "Şu çobanlar çekilip gidinceye kadar biz hayvanlarımızı sulamayız. Üstelik babamız da ileri yaşta bir ihtiyardır." dediler. Bunun üzerine Mûsa, onların sulama işini yaptı. Sonra gölgeye çekilip şöyle dedi: "Rabbim, bana indireceğin her nimeti bekleyen bir çaresizim." Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi: "Babam, bizim için yaptığın sulamaya karşılık sana bir şeyler vermek üzere seni çağırıyor." Mûsa gelip ihtiyara hikâyeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun."Kadınlardan biri şöyle dedi: "Babacığım, ücretle tut onu. Her halde ücretle çalıştırdıklarının en hayırlısı olacak; güçlü, güvenilir biri." İhtiyar dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışman şartıyla şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan, o da senden. Seni zora sürmek gibi bir niyetim yok. Allah dilerse beni, barış ve iyilik sever insanlardan bulacaksın." Mûsa dedi: "Bu seninle benim aramda. İki süreden hangisini tamamlasam bana kızıp darılmak yok. Allah, bizim şu konuştuğumuza Vekîl'dir." Mûsa süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş fark etti. Ailesine dedi ki: "Bekleyin, bir ateş fark ettim. Belki ondan size bir haber getiririm, belki bir ateş koru getiririm de ısınırsınız." Oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Mûsa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!" "Asanı at!" Asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin geri döndü; arkaya bile bakmadı. "Geri dön ey Mûsa, korkma! Güven içinde olanlardansın." "Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur." Mûsa dedi: "Rabbim, ben onlardan birini katlettim, bu yüzden beni öldürürler diye korkuyorum." "Kardeşim Hârun var ya, o benden lisanca daha etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da benimle yardımcı olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum." Allah buyurdu: "Pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz; size öyle bir güç/kanıt vereceğiz ki size ulaşamayacaklar. Ayetlerimize yemin olsun ki, siz ve size uyanlar, galip gelenler olacaksınız." Bunun ardından Musa onlara açık seçik ayetlerimizi getirdiğinde onlar şöyle dediler: "Uydurulmuş bir büyüden başkası değil bu. İlk atalarımız arasında bunu hiç duymadık." Mûsa dedi ki: "Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun, sonunda kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Şu bir gerçek ki zalimler iflah etmezler." Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Mûsa'nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum." O ve orduları yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize döndürülmeyecekler. Biz de onu ve askerlerini yakalayıp hepsini suyun içine fırlattık. Bak, nasıl oldu zalimlerin sonu! Biz onları, ateşe çağıran önderler yapmıştık. Kıyamet günü yardım göremeyeceklerdir. Bu dünya hayatında da arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet günü onlar, çirkinleştirilenler arasında olacaklar. Yemin olsun biz, ilk nesilleri helak ettikten sonra Mûsa'ya Kitap'ı; insanlar için basîretler, kılavuz ve rahmet olarak verdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler. 28. sure (KASAS) 3-43. ayet (Resmi: 28/İniş:49/Alfabetik:53)
Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor / kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı. Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim. Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim. Mûsa'nın annesine şunu vahyettik: "Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız." Nihayet, Firavun ailesi onu kayıp bir şey olarak bulup aldı. O, kendileri için bir düşman ve tasa olacaktı. Gerçek olan şu ki Firavun, Hâman ve bunların orduları yanlış yoldaydılar. Firavun'un karısı şöyle dedi: "Benim için de senin için de bir göz aydınlığıdır bu. Öldürmeyin onu, bize yararı olabilir, yahut onu çocuk ediniriz." Onlar işin farkında olmuyorlardı. Mûsa'nın annesinin kalbi ise bomboş bir halde sabahladı. Eğer inananlardan olması için kalbine bir bağ vermeseydik, onu açığa vuracak bir durumdaydı. Annesi, Mûsa'nın kız kardeşine, "onu izle" dedi. O da onu kenardan gözledi. Onlarsa işin farkında olmuyorlardı. Biz daha önce ona, süt emziren kadınları haram kılmıştık. Bu sırada kız kardeşi dedi ki: "Onun bakımını sizin için üstlenecek, onu eğitip öğretmeyi yüklenecek bir ev halkını size tanıtayım mı?" Nihayet Mûsa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler. Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Halkının habersiz olduğu bir sırada kente girdi. Orada iki adam buldu, dövüşüyorlardı. Bu, Mûsa'nın halkından, şu da düşmanlarındandı. Kendi halkından olan, düşmanından olana karşı Mûsa'dan yardım istedi. Mûsa ona bir yumruk indirip işini bitirdi. Dedi: "Bu yaptığım, şeytanın amellerindendir. İnsanı saptıran açık bir düşmandır o." "Rabbim, öz benliğime zulmettim, beni affet" diye yakardı da Allah onu affetti. Gafûr O'dur, Rahîm O'dur. Dedi: "Rabbim, bana lütfettiğin nimete yemin ederim ki, bir daha suçlulara asla arka çıkmayacağım." Kentte, korku içinde sabahladı, göz kulak kesiliyordu. Bir de baktı ki, dün ondan yardım isteyen adam yine onu yardıma çağırıyor. Mûsa ona dedi ki: "Anlaşıldı, sen, tam azmış bir adamsın." Mûsa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince o şöyle dedi: "Dün bir adamı öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde zorba olmaktan başka bir şey istemiyorsun. Barışseverlerden olmak gibi bir niyetin yok." Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi: "Ey Mûsa, kentin ileri gelenleri seni öldürmeyi planlıyorlar. Çık buradan! Ben sana öğüt verenlerdenim." Bunun üzerine Mûsa, oradan korka korka çıktı. Her yanı gözlüyordu. Şöyle yakardı: "Rabbim, beni şu zalimler topluluğundan kurtar!" Medyen tarafına yönelince şöyle dedi: "Umarım Rabbim beni isabetli bir yola kılavuzlar." Medyen suyuna ulaştığında, su başında halktan bir grup gördü. Hayvanlarını suluyorlardı. Biraz ötelerinde çekingen bir halde duran iki kadın fark etti. "Derdiniz nedir?" dedi. "Şu çobanlar çekilip gidinceye kadar biz hayvanlarımızı sulamayız. Üstelik babamız da ileri yaşta bir ihtiyardır." dediler. Bunun üzerine Mûsa, onların sulama işini yaptı. Sonra gölgeye çekilip şöyle dedi: "Rabbim, bana indireceğin her nimeti bekleyen bir çaresizim." Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi: "Babam, bizim için yaptığın sulamaya karşılık sana bir şeyler vermek üzere seni çağırıyor." Mûsa gelip ihtiyara hikâyeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun."Kadınlardan biri şöyle dedi: "Babacığım, ücretle tut onu. Her halde ücretle çalıştırdıklarının en hayırlısı olacak; güçlü, güvenilir biri." İhtiyar dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışman şartıyla şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan, o da senden. Seni zora sürmek gibi bir niyetim yok. Allah dilerse beni, barış ve iyilik sever insanlardan bulacaksın." Mûsa dedi: "Bu seninle benim aramda. İki süreden hangisini tamamlasam bana kızıp darılmak yok. Allah, bizim şu konuştuğumuza Vekîl'dir." Mûsa süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş fark etti. Ailesine dedi ki: "Bekleyin, bir ateş fark ettim. Belki ondan size bir haber getiririm, belki bir ateş koru getiririm de ısınırsınız." Oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Mûsa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!" "Asanı at!" Asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin geri döndü; arkaya bile bakmadı. "Geri dön ey Mûsa, korkma! Güven içinde olanlardansın." "Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur." Mûsa dedi: "Rabbim, ben onlardan birini katlettim, bu yüzden beni öldürürler diye korkuyorum." "Kardeşim Hârun var ya, o benden lisanca daha etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da benimle yardımcı olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum." Allah buyurdu: "Pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz; size öyle bir güç/kanıt vereceğiz ki size ulaşamayacaklar. Ayetlerimize yemin olsun ki, siz ve size uyanlar, galip gelenler olacaksınız." Bunun ardından Musa onlara açık seçik ayetlerimizi getirdiğinde onlar şöyle dediler: "Uydurulmuş bir büyüden başkası değil bu. İlk atalarımız arasında bunu hiç duymadık." Mûsa dedi ki: "Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun, sonunda kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Şu bir gerçek ki zalimler iflah etmezler." Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Mûsa'nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum." O ve orduları yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize döndürülmeyecekler. Biz de onu ve askerlerini yakalayıp hepsini suyun içine fırlattık. Bak, nasıl oldu zalimlerin sonu! Biz onları, ateşe çağıran önderler yapmıştık. Kıyamet günü yardım göremeyeceklerdir. Bu dünya hayatında da arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet günü onlar, çirkinleştirilenler arasında olacaklar. Yemin olsun biz, ilk nesilleri helak ettikten sonra Mûsa'ya Kitap'ı; insanlar için basîretler, kılavuz ve rahmet olarak verdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler. 28. sure (KASAS) 3-43. ayet (Resmi: 28/İniş:49/Alfabetik:53)
Yemin olsun, biz, Mûsa'ya açık seçik dokuz
mucize verdik. İsrailoğullarına sor: Hani, Mûsa onlara geldiğinde Firavun ona
şöyle demişti: "Ben senin kesinlikle büyülendiğini düşünüyorum, ey
Mûsa!" Mûsa dedi: "Yemin olsun, sen bilmektesin ki, bunları,
basîretle görülebilecek ibretler halinde / basîretler olarak o, göklerin ve
yerin Rabbinden başkası indirmedi. Vallahi ben de seni mahvolmuş görüyorum, ey
Firavun!" Firavun onları o topraktan sürüp çıkarmak istedi de biz onu ve
yanındakilerin tümünü boğduk. Bunun ardından, İsrailoğullarına şöyle dedik:
"Şu toprakta oturun. Âhiret vaadi/ikinci vaat gelince, sizi toplayıp bir
araya getireceğiz." 17. sure (İSRÂ) 101-104.
ayet (Resmi: 17/İniş:50/Alfabetik:46)
Mûsa'ya Kitap'ı verdik ve onu, "benden
başka bir vekil tutmayın" buyruğuyla Beniisrail'e bir kılavuz kıldık. Ey
Nûh ile beraber taşıdığımız kişilerin soyu! Gerçek şu ki, Nûh çok şükreden bir
kuldu. Biz, Beniisrail'e Kitap'ta şu yolda bir yargıda bulunduk: Siz yeryüzünde
muhakkak iki kez bozgun vücuda getireceksiniz ve muhakkak büyük bir kibirle
böbürleneceksiniz. Nihayet, o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize
aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların aralarına
girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi. Sonra onlar üzerinde
size tekrar egemenlik verdik, mallar ve oğullarla sizi güçlendirdik ve sizi
toplum olarak çoğalttık. Eğer güzel davranırsanız, kendi benlikleriniz için
güzellik sergilemiş olursunuz. Ve eğer kötülük yaparsanız o da benlikleriniz
aleyhine olur. Bu sırada, yüzlerinizi çirkinleştirsinler, ilk kez girdikleri
gibi mabede girsinler ve egemenlik altına aldıklarını yerle bir etsinler diye
ikinci vaat geldi. Rabbiniz size belki rahmet eder. Ve eğer yine eski duruma
dönerseniz, biz de döneriz. Ve biz, cehennemi, küfre batanlar için çepeçevre
kuşatan bir zindan yapmışızdır. 17. sure
(İSRÂ) 2-8. ayet (Resmi: 17/İniş:50/Alfabetik:46)
Onların
ardından da Mûsa ile Hârun'u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına
gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular. Gerçek, katımızdan
onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz, bu, apaçık bir
büyüdür." Mûsa dedi ki: "Gerçek size ulaştığında böyle mi
konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur." Dediler ki:
"Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çeviresin de bu
toprakta devlet ve ululuk ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, ikinize de
inanmıyoruz." Firavun seslendi: "Tüm bilgin büyücüleri huzuruma
getirin!" Büyücüler gelince, Mûsa onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma
gücünde olduğunuz şeyleri sergileyin." Onlar hünerlerini ortaya koyunca
Mûsa dedi ki: "Sergilediğiniz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz
kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün yürütmez." "Ve
suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp
kanıtlayacaktır." Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük
etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç
kimse Mûsa'ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üstündü ve
gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi. Mûsa dedi ki: "Ey toplumum!
Eğer Allah'a inanmışsanız, müslümanlarsanız/Allah'a teslim olanlarsanız yalnız
Allah'a dayanıp güvenin." Şöyle yakardılar: "Yalnız Allah'a dayandık.
Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!"
"O küfre sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar!" Mûsa'ya ve
kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da
evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara
müjde ver. Mûsa şöyle dedi: "Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu
geçici hayatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan
saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür, kalplerini
şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar." Allah cevap
verdi: "İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmayın! İlimden
nasipsizlerin yolunu izlemeyin!" Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik.
Firavun ve ordusu, azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. Nihayet, boğulma
ümüğüne çökünce şöyle dedi: "İman ettim. İsrailoğullarının inanmış olduğu
dışında ilah yok. Ben de O'na teslim olanlardanım." "Şimdi mi? Daha
önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun." "Bugün senin bedenini
kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim
ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor." Yemin olsun, biz
İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz
yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa
düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet
günü aralarında hüküm verecektir. 10. sure
(YÛNUS) 75-93. ayet (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)
Yemin olsun,
Mûsa'yı ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik; Firavun'a ve
kodamanlarına. Ama onlar Firavun'un emrine uydular. Oysaki, Firavun'un emri
doğruya ve güzele ulaştırmıyordu. Kıyamet günü kavmine önderlik eder. İşte
onları suya götürür gibi ateşe götürdü. Ne kötü varış yeridir o götürüldükleri
yer! Peşlerine lanet takılmıştır: Hem burada hem kıyamet gününde ne kötü
destektir o arkalarına takılmış olan! İşte bunlar o kentlerin/medeniyetlerin
haberlerinden bir kısmı, anlatıyoruz sana. Kimi hâlâ ayakta onların, kimi
kökünden biçilip gitmiştir. Yemin olsun, Mûsa'ya Kitap'ı verdik de onda da
ihtilafa düşüldü. Rabbinden bir kelime, önceden gelmiş olmasaydı, aralarında iş
mutlaka bitirilirdi. Onlar bunun hakkında, kafaları karıştıran bir kuşku
içindedirler. Hiç kuşkusuz, Rabbin hepsinin amellerinin karşılığını tam tamına
kendilerine verecektir. O, onların yapmakta olduklarından haberdardır. 11. sure (HÛD) 96-111. ayet (Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder