IX.
TARİH VE KISSALAR
B. PEYGAMBER KISSALARI-8
7. İBRAHİM
AİLESİ-4
b) Hz. Yakup ve Yusuf- 1
(1) Kavram olarak, Tarih ve Kıssalar, Peygamber Kıssaları, Hz. Yakup ve Yusuf
Bize
gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün,
açık bir sapıklık içindedirler. 19. sure
(MERYEM) 38. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)
Bir vakit
Yûsuf babasına şöyle demişti: "Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla,
Güneş'i ve Ay'ı gördüm; onları bana secde ediyorlar gördüm."
"Yavrucuğum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir oyun
oynarlar. Hiç kuşkusuz şeytan, insan için açık bir düşmandır." İşte böyle!
Rabbin seni seçip yüceltecek, olayların ve sözlerin tevilinden, sana bir şeyler
öğretecek, hem senin hem Yakub soyunun üzerinde nimetini tamamlayacaktır. Tıpkı
bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine o nimeti tamamladığı gibi. Şu
kesin ki, senin Rabbin Alîm'dir, Hakîm'dir. Yemin olsun ki, Yûsuf ve
kardeşlerinde istek ve arayış içinde olanlar için ibretler/işaretler vardır. O
vakit onlar şöyle demişlerdi: "Yûsuf ve kardeşi, babamıza bizden daha
sevimli, bu bir gerçek. Ama biz de birbirini her hal ve şartta destekleyen bir
ekibiz. Şu da kuşkusuz ki, bizim babamız, inkâr edilemez bir şaşkınlık
içindedir." "Yûsuf'u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki,
babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışçıl ve hayırsever
bir topluluk haline gelesiniz." İçlerinden söz alan biri şöyle konuştu:
"Yûsuf'u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın; gelip geçen
kafilelerden biri onu bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın!" Dediler ki:
"Ey babamız, ne oluyor da Yûsuf konusunda bize güvenmiyorsun. Oysaki biz
ona hep öğüt vermekteyiz." "Yarın onu bizimle gönder, gezip oynasın.
Kuşkun olmasın biz onu çok güzel korur, gözetiriz." Dedi ki: "Onu
götürmeniz beni çok çok üzer. Ve korkarım ki siz ondan habersiz bir haldeyken
onu kurt yer." Dediler ki: "Vallahi biz böylesine dayanışma içinde
bir ekipken onu kurt yerse, o takdirde biz hüsrana uğrayan kişiler
oluruz." Onu götürüp kuyunun dibine koymaya karar verdiklerinde biz de ona
şöyle vahyettik: "Yemin olsun ki sen onlara, şu yaptıklarını hiç farkında
olmayacakları bir sırada haber vereceksin." Akşamdan sonra babalarına
geldiler; ağlıyorlardı. "Ey babamız, dediler, gittik, yarışıyorduk;
Yûsuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık, kurt onu yemiş. Şimdi biz doğru da
söylesek sen bize inanmayacaksın." Yûsuf'un gömleği üstüne sahte bir kan
çalmışlardı, getirdiler. Babaları dedi ki: "İş, söylediğiniz gibi değil.
Nefisleriniz sizi aldatıp bir işe itmiş. Artık bana düşen, güzelce sabretmek.
Anlattıklarınıza karşı yalnız müsteân olan Allah'tan yardım istenir." Bir
yolcu kafilesi gelmişti. Sucularını gönderdiler. O da kovasını sarkıttı.
"Müjde! Bu bir oğlan!" diye haykırdı. Ticaret maksadıyla onu
sakladılar. Allah ne yaptıklarını çok iyi biliyordu. Onu basit bir karşılıkla,
birkaç paraya sattılar. Ona fazla rağbet gösterenler değillerdi. Onu satın alan
Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer
hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu." İşte bu
şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona
olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi
emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar. Yûsuf gerekli olgunluğa
ulaşınca ona hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Güzel düşünüp güzel davrananları
biz işte böyle ödüllendiririz. Yûsuf'un, evinde kaldığı kadın, onun nefsinden
gönlünü tatmin etmek istedi. Kapıları kilitledi, "Hadi gel!" dedi.
Yûsuf: "Allah'a sığınırım, Rabbim beni güzel bir barınağa kavuşturmuştur.
Zalimler iflah etmez." dedi. Yemin olsun, kadın onu arzulamıştı. Eğer
Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz
böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o, bizim samimi/seçkin
kullarımızdandı. İkisi birden kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan
yırttı. Kapının yanında kadının beyi ile yüz yüze geldiler. Kadın seslendi:
"Senin ailene kötülük düşünenin cezası nedir; hapsedilmek mi, acıklı bir
işkence mi?" Yûsuf dedi ki: "O, gönlünü eğlendirmek için beni
kullanmak istedi." Kadının ailesinden bir tanık da şu yolda tanıklık etti:
"Eğer erkeğin gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu durumda
erkek yalancılardandır. Eğer erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan
söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru sözlülerdendir." Gömleğin arkadan
yırtılmış olduğunu görünce şöyle konuştu: "Bu sizin tuzaklarınızdandır.
Sizin tuzaklarınız gerçekten çok yamandır." "Yûsuf, sakın bundan
bahsetme. Kadın, sen de günahının affını dile. Sen, gerçekten günahkârlardan
oldun." Şehirde bazı kadınlar şöyle konuştular: "Azîz'in karısı genç
uşağının nefsinden gönlünü eğlendirmek istemiş. Aşktan yüreğinin zarı delinmiş.
Öyle anlıyoruz ki, kadın tam bir çılgınlığa düşmüş." Kadın onların
oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak
yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yûsuf'a: "Karşılarına
çık." dedi. Nihayet Yûsuf'u görünce onu öylesine yücelttiler ki,
kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman Allah’ım! Bu bir
insan değil; asil bir melek bu!" Kadın dedi ki: "İşte budur o,
hakkında beni kınadığınız. Vallahi, ben onunla gönlümü eğlendirmek istedim de o
masum bir tavırla bundan çekindi. Ama, eğer kendisine emrettiğimi yapmazsa
yemin ediyorum hapse tıkılacak ve horlananlardan olacaktır." Yûsuf dedi:
"Rabbim! Zindan benim için bunların beni çağırdığı şeyden daha sevimlidir.
Eğer onların oyununu benden uzak tutmazsan onlara meyleder de cahillerden
olurum." Rabbi onun duasını kabul etti de kadınların tuzaklarını ondan
uzaklaştırdı. Her şeyi duyar O, her şeyi bilir. Bunca delili gördükten sonra
bile Yûsuf'u bir süreye kadar zindana tıkmaları kararı onlara egemen oldu.
Onunla birlikte zindana iki genç daha girmişti. Bir tanesi dedi ki:
"Rüyada gördüm, şarap sıkıyordum." Öteki de şöyle dedi: "Ben de
gördüm ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bunun yorumunu
bize bildir. Biz senin, güzel düşünüp güzel davrananlardan olduğun
kanısındayız." Yûsuf dedi ki: "Rızıklanacağınız herhangi bir yemek
size gelmeden önce onun yorumunu ikinize mutlaka bildiririm." Bu, Rabbimin
bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah'a inanmayan ve âhireti de tamamen inkâr
eden bir toplumun milletini terk ettim." "Ve atalarım İbrahim'in,
İshak'ın, Yakub'un milletine uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah'a ortak
tutmamız söz konusu olamaz. İşte bu, Allah'ın bize ve diğer insanlara bir
lütfudur. Ama insanların çokları şükretmiyorlar." "Ey benim zindan
arkadaşlarım! Parçalara bölünüp fırkalaşmış rabler mi daha hayırlıdır, Vâhid ve
Kahhâr olan Allah mı?" "O'nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz?
Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar
hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah'ındır. O, yalnız
ve yalnız kendisine kulluk etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte
budur. Ama insanların çokları bilmiyorlar." "Ey benim zindan
arkadaşlarım! Rüyanıza gelince: Bir taneniz rab edindiği kişiye şarap sunacak.
Ötekiniz ise asılacak da kuşlar başından yiyecek. Hakkında fetva sorduğunuz iş,
böyle hükme bağlanmıştır." Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne
şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama,
rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zindanda
kaldı. Kral dedi ki: "Düşümde yedi semiz inek görüyorum. Bunları yedi
cılız inek yiyor. Ayrıca yedi yeşil başak, yedi de kuru başak görüyorum. Ey
bendelerim! Eğer rüya tabir ediyorsanız, bu rüyam hakkında bana bir fetva
verin." Dediler ki: "Bunlar, demet demet hayallerden ibarettir. Biz,
hayal ve kuruntuların yorumunu bilenler değiliz." Zindandaki iki adamdan
kurtulanı, uzun bir zamandan sonra eskiyi hatırladı da şöyle dedi: "Onun
yorumunu size ben haber veririm. Siz beni zindana gönderin." "Yûsuf,
ey özü sözü doğru insan! Şu rüyayı yorumla bize. Yedi semiz inek var, yedi
cılız inek bunları yiyor; yedi yeşil başak, bir yedi tane de kuru başak. Umarım
buradan insanların yanına giderim, onlar da öğrenirler." Yûsuf dedi:
"Alışılageldiği şekliyle yedi yıl ekin ekeceksiniz. Biçtiklerinizden
yiyecek kadar az bir miktar alır, gerisini başağında bırakırsınız."
"Bunun ardından yedi kurak yıl gelecek. Bu yıllar, saklayabileceğiniz bir
miktar ekin hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip tüketecek."
"Bunun arkasından bir yıl gelecek ki, halk onda bol yağmura kavuşup rahat
edecek; meyve suyu sıkıp süt sağacaklar." Kral: "Bu yorumu yapanı
bana getirin." dedi. Elçi kendisine gelince, Yûsuf dedi ki: "Kralına
dön de sor bakalım, o ellerini kesen kadınların derdi neydi? Rabbim, o
kadınların hilelerini çok iyi bilmektedir." Kral dedi: "Yûsuf'un
nefsinden murat almak istediğinizde, derdiniz ne idi?" Dediler ki: "Allah
şahit, biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz." Aziz'in karısı dedi ki:
"İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onunla gönül eğlendirmek istemiştim.
O, özü sözü doğru insanlardandı." "Gerçeği söylüyorum ki, Yûsuf,
gıyabında ona hainlik etmediğimi, Allah'ın, hainlerin tuzağını başarıya
ulaştırmayacağını bilsin." "Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefs,
Rabbimin merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama
Rabbim çok affedici, çok esirgeyicidir. Kral dedi ki: "Onu bana getirin,
kendime özel dost edineyim." Yusuf'la konuşunca da şöyle dedi: "Artık
bugün yanımızda mevkii olan, güvenilir bir dostsun." Yûsuf dedi ki:
"Beni ülke hazinelerine bakan yap. Ben iyi bir koruyucuyum;
bilgiliyim." İşte böylece biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân ve mevki verdik.
Ülkede, istediği yerde konaklayabiliyordu. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi
ulaştırırız; güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmeyiz. İman edip
takvaya sarılanlar için âhiretteki ödül elbette daha değerlidir. Nihayet
Yûsuf'un kardeşleri çıkageldiler; Yûsuf'un yanına girdiler, o onları tanıdı.
Ama onlar onu tanıyamıyorlardı. Onların yüklerini hazırlatıp bağlatınca şöyle
konuştu: "Sizin, aynı babadan bir kardeşiniz var, onu bana getirin.
Görüyorsunuz, ben ölçüyü titizlikle yerine getiriyorum. Ben, konukseverlerin de
en hayırlısıyım." "Eğer onu bana getirmezseniz, artık yanımda sizin
için ölçülecek bir şey yok, bir daha bana yaklaşmayın." Dediler: "Onu
babasından isteyip getirmeye çalışacağız, herhalde bunu yapacağız da."
Yûsuf muhafızlarına dedi ki: "Onların sermayelerini yüklerinin içine
koyun. Bakarsın ailelerine döndüklerinde onu fark eder de tekrar
gelirler." Babalarına döndüklerinde dediler ki: "Ey babamız! Ölçü
bizden yasaklandı. Şimdi kardeşimizi bizimle gönder ki, ölçüp alabilelim. Biz
onu gerçekten iyi koruyacağız." Dedi: "Daha önce kardeşi için
güvendiğim gibi yine güveneyim size, değil mi? Her neyse, koruyucu olarak
Allah'tır en hayırlı olan. Merhamet edenlerin en merhametlisi de O'dur."
Yüklerini açtıklarında sermayelerini buldular; onlara geri verilmişti. "Ey
babamız, dediler, daha ne istiyoruz! İşte sermayemiz, bize geri verilmiş.
Ailemize yeniden yiyecek alırız. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü zahire de
ilave ederiz. Zaten şu aldığımız az bir miktardır." Yakub dedi:
"Hepinizin çepeçevre kuşatılması müstesna, onu bana mutlaka getireceğinize
dair Allah'tan bir garanti vermedikçe, onu sizinle asla göndermem."
Kardeşler ona garanti verince şöyle dedi: "Şu söylediğinize Allah
Vekîl'dir." Yakub şunu da söyledi: "Oğullarım, bir tek kapıdan
girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben, Allah'ın takdir ettiği birşeyi
sizden savamam, hüküm yalnız Allah'ındır. Yalnız O'na dayandım ben, yalnız O'na
güvenip dayansın tevekkül sahipleri." Babalarının emrettiği yerlerden
kente girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir takdirini uzak
tutmamıştı; sadece Yakub'un içindeki bir isteği gerçekleştirmişti. Yakub, bizim
ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi.
Kardeşler Yûsuf'un yanına girdiklerinde, Yûsuf öz kardeşini yanına çekip dedi:
"Şu bir gerçek ki, ben senin kardeşinim. Onların yapıp ettiklerine
üzülme." Yûsuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz
kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı: "Ey
kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!" Onlara dönüp şöyle dediler:
"Ne kaybettiniz?" Dediler: "Kralın su tasını kaybettik. Onu
getirene bir deve yükü ödül var. Kefili benim." Kardeşler dediler:
"Vallahi, siz de iyi biliyorsunuz ki, biz bu toprağa bozgunculuk yapmak
için gelmedik, hırsız da değiliz biz." Sordular: "Eğer yalan
söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?" Kardeşler dedi:
"Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala
karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz." Bunun üzerine
Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya
başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle
bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine
göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her
bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. Kardeşler dediler ki: "Bu
çaldı ya, bundan önce de onun kardeşi çalmıştı." Yûsuf bunu içinde
sakladı, onlara açıklamadı. Şöyle diyordu: "Kötü bir konumdasınız. O sizin
dilinize doladığınız şeyi Allah daha iyi biliyor." Kardeşler dediler ki:
"Ey vezir! Bunun ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy.
Senin iyilikseverlerden olduğuna inanıyoruz." "Ne, dedi Yûsuf, Allah
korusun. Eşyamızı yükünde bulduğumuz adamdan başkasını tutamayız. Öyle bir şey
yaparsak zalimlerden oluruz." Yûsuf'tan ümidi kesince bir kenara çekilip
tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına
garanti aldığını, daha önce Yûsuf'a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam
bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden
ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır O." Babanıza dönüp şöyle
deyin: "Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz sadece bildiğimize tanıklık
ettik. Biz gaybı bilenler değiliz." "İçinde bulunduğumuz kente,
beraberinde döndüğümüz kervana sor. Biz gerçeğin ta kendisini söylüyoruz."
Yakub dedi ki: "Hayır, öyle değil, nefisleriniz sizi yine bir işe itmiş.
Bana düşen yine güzel bir sabra sarılmak. Bakarsın Allah onların hepsini bana
getirir. Çünkü Alîm olan O, Hakîm olan O'dur." Ve yüzünü onlardan öteye
döndürdü de şöyle inledi: "Ey Yûsuf'a duyduğum gam, neredesin!" Ve
kederden gözlerine ak düştü. Durmadan yutkunuyordu. Dediler ki: "Hâlâ
Yûsuf'u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da helâk olup
gideceksin." Dedi ki: "Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi
Allah'a arz ederim. Ve Allah'ın yardımıyla sizin bilmediğiniz şeyleri
bilirim." "Ey oğullarım! Gidin, artık Yûsuf'u ve kardeşini bulmak
için dikkat kesilin. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü, Allah'ın
rahmetinden de, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez." Tekrar
Yûsuf'un yanına girdiklerinde şöyle dediler: "Ey Vezir! Bize de ailemize
de zorluk dokundu. Önemsiz bir sermaye ile geldik. Sen bize tam ölçü zahire
ver, bize sadaka vermiş ol. Allah, karşılıksız verenleri ödüllendirir."
Dedi: "O cahil zamanınızda Yûsuf'a ve kardeşinize ne yaptığınızı
biliyorsunuz değil mi?" Dediler ki: "Sen, yoksa sen Yûsuf
musun?" "Evet, dedi, ben Yûsuf'um. İşte şu da kardeşim. Allah bize
lütufta bulundu. Kim Allah'tan korkar, sabrederse Allah güzel düşünüp güzel
davrananların ödülünü yitirmez." Dediler: "Vallahi, Allah seni bizden
üstün kıldı/seni bize tercih etti. Doğrusu biz de büyük suç işlemiştik." Yûsuf
dedi: "Bugün azarlanmayacaksınız. Allah sizi affeder. O, rahmet edenlerin
en merhametlisidir." "Şu gömleğimi götürün, babamın yüzü üstüne koyun
ki, gözü görür hale gelsin. Ve sonra da bütün ailenizle toplanıp bana
gelin." Kervan oradan ayrılınca, öte yandan babaları şöyle seslendi:
"Yemin olsun, ben Yûsuf'un kokusunu duyuyorum. Umarım bana bunaklık isnat
etmezsiniz." Dediler: "Vallahi, sen hâlâ o eski sapıklığında
diretiyorsun!" Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal
görür hale geldi. Yakub: "Ben size demedim mi? Allah'ın izniyle sizin
bilmediklerinizi bilirim." diye konuştu. Oğulları dediler ki: "Ey
babamız! Günahlarımızın affını dile. Gerçekten biz hata işledik." Dedi:
"Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Çok affedicidir O, çok
merhametlidir." Nihayet Yûsuf'un huzuruna vardıklarında Yûsuf, ana
babasına sarılıp kucakladı. Ve şöyle dedi: "Girin Mısır'a, Allah dilerse
emniyet ve güven içinde olacaksınız." Ana babasını tahtın üstüne çıkardı.
Hepsi, Yûsuf'un önünde secde eder gibi eğildiler. Yûsuf dedi: "Babacığım,
işte bu, benim önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.
O, bana çok güzel lütuflarda bulundu, şeytan, benimle kardeşlerim arasına
yamukluk soktuktan sonra, O beni zindandan çıkardı. Sizi de çölden getirdi.
Rabbim, dilediği şeyde çok ince lütuflar sergiliyor. Alîm olan O'dur, Hakîm
olan O'dur." "Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin.
Olayların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri
yaratan! Benim dünyada da âhirette de Velî'm sensin. Beni müslüman/sana teslim
olmuş olarak öldür ve beni barışsever hayırlı kullar arasına kat." İşte
bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onlar birlikte karar verip
tuzak kurarlarken sen yanlarında değildin. 12. sure (YÛSUF) 4-102. ayet (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)
Öz benliğini beyinsizliğe itenden başka kim,
İbrahim'in milletinden yüz çevirir? Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip
yüceltmiştik. Ve o, âhırette de barış ve iyilik sevenlerden biri olacaktır
elbette... Rabb'i ona, "Müslüman olup bana teslim ol!" dediğinde o şu
cevabı vermişti: "Teslim oldum âlemlerin Rabb'ine!" İbrahim de
oğullarına şunu vasiyet etti, Yakub da: "Oğullarım! Allah sizin için bu
dini seçmiştir. O halde ancak müslümanlar olarak can verin." Yoksa siz,
Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar mıydınız? Hani, oğullarına şunu
sormuştu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevapları şu
olmuştu: "Senin ilâhına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına,
tek ve biricik olan ilâha kulluk edeceğiz; biz yalnız O'na teslim
olanlarız." İşte bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandıkları
kendilerinindir. Sizin kazandıklarınız da sizin olacaktır. Siz onların yapıp
ettiklerinden sorguya çekilmeyeceksiniz. 2.
sure (BAKARA) 130-134. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)
Tevrat
indirilmeden önce İsrail'in kendi nefsine haram kıldığı şeyler dışında tüm
yiyecekler İsrailoğullarına helaldi. Onlara de ki: "Tevrat'ı ortaya
getirin; doğru sözlü iseniz onu okuyun." 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 93. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)
(2) İsrail (Yakup)
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı. 19. sure (MERYEM) 58. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)
Zekeriyya
mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah
sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik,
hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor." 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 39. ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)
(3) Yakup
İbrahim de oğullarına şunu vasiyet etti,
Yakub da: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçmiştir. O halde ancak müslümanlar
olarak can verin." Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar
mıydınız? Hani, oğullarına şunu sormuştu: "Benden sonra neye ibadet
edeceksiniz?" Cevapları şu olmuştu: "Senin ilâhına, ataların
İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına, tek ve biricik olan ilâha kulluk
edeceğiz; biz yalnız O'na teslim olanlarız." 2. sure (BAKARA) 132-133. ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)
Şöyle deyin:
"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun
torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene
inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O'na/Allah'a teslim
olanlarız." 2. sure (BAKARA) 136.
ayet (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)
Yoksa siz,
"İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları Yahudi yahut
Hıristiyanlardı" mı diyorsunuz? Söyle onlara: "Siz mi daha
bilgilisiniz yoksa Allah mı?" Allah'tan kendine ulaşmış bir tanıklığı
gizleyenden daha zalim kim vardır! Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz
değildir. 2. sure (BAKARA) 140. ayet
(Resmi: 2/İniş:92/ Alfabetik:11)
De ki:
"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a,
torunlarına indirilmiş olana, Mûsa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere Rablerinden
verilmiş bulunana inandık. Onlardan hiçbirini ötekinden ayırmayız. Biz O'na
teslim olanlarız." 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 84.
ayet (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)
Biz, tıpkı
Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Biz
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'e, Yûnus'a,
Hârun'a, Süleyman'a da vahyettik. Dâvud'a da Zebur'u verdik. 4. sure (NİSA) 163. ayet (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82)
Biz ona
İshak'ı ve Yakub'u hediye ettik. Hepsini doğruya ve güzele kılavuzladık. Daha
önce Nûh'a ve onun soyundan olan Dâvud'a, Süleyman'a, Eyyûb'e, Yûsuf'a,
Mûsa'ya, Hârun'a da kılavuzluk etmiştik. Güzel düşünüp güzel davrananları böyle
ödüllendiririz biz. 6. sure (EN'ÂM) 84. ayet
(Resmi: 6/İniş:55/Alfabetik:20)
Orada
dikilmekte olan karısı güldü. Bunun üzerine ona İshak'ı müjdeledik, İshak'ın
arkasından da Yakub'u. 11. sure (HÛD) 71. ayet
(Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38)
İşte böyle!
Rabbin seni seçip yüceltecek, olayların ve sözlerin tevilinden, sana bir şeyler
öğretecek, hem senin hem Yakub soyunun üzerinde nimetini tamamlayacaktır. Tıpkı
bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine o nimeti tamamladığı gibi. Şu
kesin ki, senin Rabbin Alîm'dir, Hakîm'dir. 12. sure (YÛSUF) 6. ayet (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)
"Ve
atalarım İbrahim'in, İshak'ın, Yakub'un milletine uydum. Bizim herhangi birşeyi
Allah'a ortak tutmamız söz konusu olamaz. İşte bu, Allah'ın bize ve diğer
insanlara bir lütfudur. Ama insanların çokları şükretmiyorlar." 12. sure (YÛSUF) 38. ayet (Resmi: 12/İniş:53/Alfabetik:110)
Babalarının
emrettiği yerlerden kente girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir
takdirini uzak tutmamıştı; sadece Yakub'un içindeki bir isteği
gerçekleştirmişti. Yakub, bizim ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama
halkın çoğu bunu bilmezdi. 12. sure
(YÛSUF) 68. ayet (Resmi: 12/İniş:53/ Alfabetik:110)
Ki hem bana
mirasçı olsun hem de Yakub hanedanına mirasçı olsun. Ve onu hoşnutluğunu
kazanmış bir kul eyle, Rabbim." 19. sure
(MERYEM) 6. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)
İbrahim,
onlardan ve Allah dışında kulluk ettiklerinden uzaklaşınca, ona İshak'ı ve
Yakub'u bağışladık ve hepsini peygamber yaptık. 19. sure (MERYEM) 49. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)
İşte bunlar,
Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan,
Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk
edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda,
ağlayarak secdelere kapanırlardı. 19. sure
(MERYEM) 58. ayet (Resmi: 19/İniş:44/Alfabetik:63)
Ona İshak'ı bağışladık, ayrıca
Yakub'u da hediye ettik. Hepsini hak ve barış için çalışan insanlar yaptık. 21. sure (ENBİYÂ) 72. ayet (Resmi: 21/İniş:73/Alfabetik:21)
Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı:
"Dert gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin."
Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet
ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde
benzerlerini de verdik. 21. sure (ENBİYÂ) 83-84.
ayet (Resmi: 21/İniş:73/Alfabetik:21)
Biz,
İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik. Onun soyu içine peygamberliği ve
Kitap'ı yerleştirdik ve onun ödülünü dünyada verdik. Âhirette de o, elbette ki
iyilik ve barış sevenler arasında olacaktır. 29. sure (ANKEBÛT) 27. ayet (Resmi: 29/İniş:85/Alfabetik:8)
Kulumuz
Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk
ve azap dokundurdu." "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte
içilecek soğuk bir su!..." dedik. Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere
bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.
"Eline bir demet sap al da onunla vur ve yeminine ters düşmüş olma!"
dedik. Biz onu sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! Bize yönelen, yakaran biriydi
o. Güçlü kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u
da an! 38. sure (SÂD) 41-45. ayet (Resmi:
38/İniş:38/Alfabetik:88)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder