Sîret kelimesinin
çoğulu olan siyer, sözlükte, iyi ya da kötü tutulan yol, hayat tarzı, gidişat,
ahlak, karakter, biyografi anlamlarına gelir. Hz. Peygamberin doğumundan
vefatına kadar hayatını konu alan ilmin adı "siyer" dir.
A. HZ. MUHAMMED VE KIBLENİN DEĞİŞMESİ:
“Biz senin, yüzünün ha bire göğe doğru çevrildiğini
elbette görüyoruz. Hoşlanacağın bir kıbleye seni
elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsanız
yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap verilenler,
onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapıp
ettiklerinden habersiz değildir.” (2. sure (BAKARA) 144. ayet)
B. HZ. MUHAMMED VE SAVAŞLARI:
“Hani, sen ailenden
erkenden ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken
noktalara yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir.” (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 121. ayet)
“İş ve hüküm
konusunda sana düşen bir şey yoktur. Allah ya tövbelerini kabul ederek onları
bağışlar yahut da zalim oldukları için onlara azap eder.” (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 128. ayet)
“Allah'tan bir rahmet
sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli
olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları,
af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez
azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül
edenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 159. ayet)
“Ey Peygamber! Allah ve
inananlardan seni izleyenler sana yeter / Allah, sana da seni izleyen müminlere
de yeter! Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya
teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne
galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar
gereğince anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti.
Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin
kişi olsa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle
beraberdir! Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır
basmadıkça, esirlere sahip olmak uygun değildir. Siz şu iğreti dünyanın
nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti istiyor. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Eğer
Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü size büyük
bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin;
Allah'tan sakının! Allah çok affedici, çok merhametlidir. Ey Peygamber!
Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir
hayır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve sizi
affeder. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir." (8. sure (ENFÂL)
64-70. ayet)
C. HZ. MUHAMMED VE KÖR ADAM:
“Yüzünü ekşitti ve öteye döndü; Yanına kör adam geldi diye. Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek. Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. O, kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince, Ki sen ona yöneliyorsun; Sana ne onun arınmasından! O, koşarak sana gelen var ya; Odur içine ürperti düşen. Sen ona aldırmazlık ediyorsun. “ (80. sure (ABESE) 1-10. ayet)
D. HZ. MUHAMMED VE ZEYD'İN EŞİ:
“Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta
bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama,
Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun.
Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd
o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle
ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük
olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” (33. sure (AHZÂB) 37. ayet)
E. HZ. MUHAMMED, MİSAK, SÖZLEŞME:
“Ve unutma ki Allah,
peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan
ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul geldiğinde,
ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır
yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O
halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi. “ (3. sure
(ÂLİ IMRÂN) 81. ayet)
“Biz, peygamberlerden
mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den,
Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle
mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)
F. HZ. MUHAMMED, GELECEĞİ BİLMEZDİ:
“Ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini
soruyorlar sana. De ki: "Ona ilişkin bilgi
Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek olan yalnız O'dur.
Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O size ansızın gelecektir, başka
değil." Sen onu iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki:
"O'na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları
bilmiyorlar." (7. sure (A'RAF) 187. ayet)
“Nerede sende, onu hatırlatacak
şey!”
(79. sure (NÂZİÂT) 43. ayet)
G. HZ. MUHAMMED, HZ.İBRAHİM'İ TAKİP ETTİ:
“Daha sonra sana şunu vahyettik:
Bir hanîf olarak İbrahim'in milletine uy! O, müşriklerden değildi.” (16. sure (NAHL) 123.
ayet)
H. HZ. MUHAMMED, HERKES İÇİN GELEN NEBİ-PEYGAMBER:
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış
bulacakları ümmi peygambere uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve
çirkinden onları alıkoyar. Güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara
yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları
söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, onunla indirilen
ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. De ki:
"Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah'ın resulüyüm. Göklerin ve yerin
mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka. O diriltir, O öldürür. O halde
Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun
sözlerine inanan o ümmi peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele
ulaşabilesiniz." (7. sure (A'RAF) 157-158. ayet)
“O Allah'tır ki,
ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah'ın ayetlerini
okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce
tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi.” (62. sure (CUMUA) 2. ayet)
İ. HZ. MUHAMMED, İNSAN:
“Hiç kuşkusuz sen de
öleceksin, onlar da ölecekler.” (39. sure (ZÜMER) 30. ayet)
J. HZ. MUHAMMED, SON NEBİ-PEYGAMBER:
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur.
Allah her şeyi gereğince biliyor.” (33. sure (AHZÂB) 40. ayet)
K. HZ. MUHAMMED, EVLİLİĞİ:
“Ey Peygamber, eşlerine
şöyle söyle: "Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız,
haydi gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest
bırakayım." "Yok eğer Allah'ı, resulünü ve âhiret yurdunu
istiyorsanız bilin ki, Allah sizin güzel düşünüp güzel hareket edenlerinize
büyük bir ödül hazırlamıştır." Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık / kanıtlanmış bir
edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır. Ve bu, Allah için
çok kolaydır. Sizden kim, Allah'a ve resulüne itaat eder, iyilik yaparsa, ona da
ücretini iki kat olarak veririz. Kendisi için bol ve bereketli bir rızık da
hazırlamışızdır. Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan
herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer korunup takvaya sarılıyorsanız sözü
kırıtarak söylemeyin ki, kalbinde maraz bulunan biri ümide kapılmasın. Örfe
uygun söz söyleyin.” (33. sure (AHZÂB) 28-32. ayet)
“Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları
helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak
verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının,
dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini
Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana
özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında
neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk
olmasın diyedir bu... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Onlardan dilediğini geriye bırakırsın,
dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini
yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında,
tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha
uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir,
Halîm'dir. Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz.
Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile-
helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey
üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.” (33. sure (AHZÂB) 50-52).
ayet)
“Ey Peygamber! Kadınları
boşadığınız zaman iddetlerine doğru boşayın ve iddeti iyi sayın! Rabbiniz olan
Allah'tan korkun! Onları evlerinden çıkarmayın; onlar da çıkmasınlar. Apaçık ve
belgeli bir yüzsüzlük yapmaları durumu müstesna. İşte bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını çiğneyen kendi benliğine zulmetmiş olur.
Bilemezsin, belki Allah bundan sonra yeni bir iş / oluş ortaya çıkarır. Sürelerini
doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği
biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın.
İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için
tam bir biçimde yapın. Allah'a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde
öğüt verilmektedir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip
eder. Ve onu
hiç beklemediği yönden rızıklandırır. Kim Allah'a dayanıp güvenirse O, ona
yeter. Hiç kuşkusuz, Allah, emrini yerine getirecektir. Allah her şey için bir ölçü / bir kader belirlemiştir. Âdetten kesilen kadınlarınızın iddet
bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz, onların iddetleri üç aydır. Hiç âdet
görmemiş kadınların süreleri de böyledir. Gebe olan
kadınların süreleri ise yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allah'tan
korkarsa, O ona işinde bir kolaylık nasip eder.” (65. sure (TALÂK) 1-4. ayet)
“Ey Peygamber! Allah'ın sana
helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir. Allah size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah, sizin Mevlâ'nızdır.
Alîm'dir O, her şeyi bilir; Hakîm'dir O, hikmetleri sonsuzdur. Hani, Peygamber, eşlerinden
birine bir sözü gizlice söylemişti. Sonra eşi bu sözü duyurup Allah da onu
Peygamber'e bildirince, Peygamber sözün bir kısmını açıklamış, bir kısmından
vazgeçmişti. Peygamber, sözü eşine bildirdiğinde o: "Bunu sana kim haber
verdi?" demişti. Peygamber de: "O her şeyi bilen, her şeyden haberi
olan bana bildirdi." diye cevaplamıştı. Eğer
ikiniz, ey hanımlar, Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz kaydı;
yok eğer Peygamber'e karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah,
onun destekçisidir. Cebrail'le iman sahiplerinin barışçıları da. Bütün
bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. O sizi boşarsa, kim bilir belki de Rabbi ona sizin
yerinize sizden daha hayırlı eşler nasip eder: Allah'a teslim olan, iman
sahibi, gönülden bağlı, tövbe etmesini seven, ibadete düşkün, yolculuk edebilen
dullar ve bâkireler.” (66. sure (TAHRÎM) 1-5. ayet)
L. HZ. MUHAMMED, MUCİZESİ:
“Şöyle derler:
"Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Gayb,
Allah'ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim."
(10. sure (YÛNUS) 20. ayet)
“Küfre sapanlar derler
ki: "Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Allah
dilediğini / dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de
kendisine iletir." (13. sure (RA'D) 27. ayet)
“Dediler ki: "Ona
Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır.
Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu." Karşılarında okunup duran
bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum
için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.” (29. sure (ANKEBÛT)
50-51. ayet)
M. HZ. MUHAMMED, HATALARI, KUSURLARI:
“Az kalsın seni,
sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin diye
fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi. Eğer biz seni
sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin.
İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırdık. Ve bize
karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın. “ (17. sure (İSRÂ) 73-75. ayet)
“Hani sen Allah'ın
nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut,
Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde
saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha
layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki,
evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla
evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” (33.
sure (AHZÂB) 37. ayet)
“Ey Peygamber! Allah'ın sana
helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.” (66. sure (TAHRÎM) 1. ayet)
“Yüzünü ekşitti ve
öteye döndü; Yanına kör adam geldi diye. Nereden
bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek. Belki de düşünüp taşınacak da öğüt
kendisine yarayacak. O, kendisini her türlü ihtiyacın
üstünde görene gelince, Ki sen ona yöneliyorsun; Sana ne onun arınmasından!
O,
koşarak sana gelen var ya; Odur içine ürperti düşen. Sen ona aldırmazlık
ediyorsun. “ (80. sure (ABESE) 1-10. ayet)
“Seni şaşırmış olarak bulup da kılavuzluğunu
üstlenmedi mi?” (93. sure (DUHÂ) 7. ayet)
N. HZ. MUHAMMED, YETİM:
“O seni bir yetim
olarak bulup da barınağa kavuşturmadı mı?” (93. sure (DUHÂ) 6. ayet)
O. HZ. MUHAMMED, REDDEDİLDİ VE HAKARET EDİLDİ:
“Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle
konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına dikseydik, Allah'ın dilemesi
dışında, yine de inanmazlardı. Ne var ki, çokları cehalet sergiliyorlar. İşte böyle, biz peygambere insan ve cin şeytanlarını
düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını
fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri
iftiralarla baş başa kalsınlar;” (6. sure (EN'ÂM) 111-112. ayet)
“İçlerinden
bazıları da o Peygamber'i incitirler ve şöyle derler: "O, her şeye kulak
kesilir." De ki: "Hayır kulağıdır sizin için o; Allah'a iman
eder, müminlere güvenir. İnananlarınız için de bir rahmettir o." Allah'ın resulüne eza edenler için korkunç bir azap
öngörülmüştür.” (9. sure (TEVBE) 61. ayet)
“Ve dediler: "Şu
Kur'an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"
(43. sure
(ZUHRUF) 31. ayet)
P. HZ. MUHAMMED, KUR'AN'IN VAHYİ:
“Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha
büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı
herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların
bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık
etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak
tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)
“Onlara bir ayet
getirmediğinde, "onu da şurdan burdan derleseydin
ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene
uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman
eden bir toplum için rahmettir." (7. sure (A'RAF) 203. ayet)
“Şayet sen, sana
indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce Kitap'ı okuyanlara sor. Yemin
olsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan
olma!” (10. sure (YÛNUS) 94. ayet)
“Belki de sen; onlar,
"Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi
ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana
vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki,
sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl'dir.” (11. sure (HÛD) 12. ayet)
“Yemin olsun ki, biz
sana ikişerlerden / ikililerden / iç içe kıvrımlar halindeki çift
mânalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur'an'ı
verdik.” (15. sure (HİCR) 87. ayet)
“Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim /
kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin
birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya
yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.” (17. sure (İSRÂ) 1. ayet)
“Biz bu Kur'an'ı sana,
zahmet çekesin, bedbaht olasın diye indirmedik;” (20. sure (TÂHÂ) 2. ayet)
“O Melik / o hak hükümdar olan Allah, yüceler
yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur'an
hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi
artır!"
(20. sure (TÂHÂ) 114. ayet)
“İnkâr edenler dediler ki: "Kur'an ona toptan, bir kerede indirilseydi ya!" Biz
böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça /
ayet ayet okuduk.” (25. sure (FURKÂN) 32. ayet)
“Karşılarında okunup
duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan
bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır. İşte
böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir
bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle
kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola
kılavuzluk etmektesin.” (42. sure (ŞÛRÂ) 51-52. ayet)
“İman edip hayra ve barışa yönelik işler
yapanlar ve Muhammed'e indirilene -ki o onların
Rablerinden bir haktır- inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin
davranışlarını örtmüş ve gönüllerini barışa yöneltmiştir.” (47. sure (MUHAMMED)
2. ayet)
“Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza / fışkırıp çıktığı zaman
çimene / süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı'na / aşağı indiği zaman o parçalar
halinde ağır ağır gelene, Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O;
kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası
değildir o. Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona. Akıl,
güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi. En yüksek ufuktadır o. Sonra iyice
yaklaştı ve sarktı, İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. Böylece
vahyetti kuluna vahyettiğini. Kalp yalanlamadı
gördüğünü. Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz? Yemin olsun ki
onu bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, Sidretül Münteha
yanında. O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe. O vakit
kuşatıp sarıyordu Sidre'yi kuşatıp saran, Göz ne kayıp şaştı
ne azıp haddi aştı. Yemin olsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını
gördü.”
(53. sure (NECM) 1-18. ayet)
“Eğer bazı
lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, Yemin olsun, ondan sağ elini
koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Sizin
hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.” (69. sure (HÂKKA) 44-47. ayet)
“Onu aceleye getiresin
diye dilini onunla hareketlendirme!” (75. sure (KIYÂMET) 16. ayet)
Q. HZ. MUHAMMED, ÜMMETİNİN KUR'AN'I TERK ETTİĞİNİ SÖYLER:
“Resul de şöyle der:
"Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş / dışlanmış halde
tuttular." (25. sure (FURKÂN) 30. ayet)
R. HZ. MUHAMMED, ALLAH TARAFINDAN DESTEKLENDİ:
“Ey Peygamber! Allah ve
inananlardan seni izleyenler sana yeter / Allah, sana da seni izleyen müminlere
de yeter! “ (8. sure (ENFÂL) 64. ayet)
“Eğer siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah
ona zaten yardım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi
olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle."
Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz
ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp
alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 40. ayet)
“İçlerinden bazıları da o Peygamber'i
incitirler ve şöyle derler: "O, her şeye kulak kesilir." De ki:
"Hayır kulağıdır sizin için o; Allah'a iman eder, müminlere güvenir.
İnananlarınız için de bir rahmettir o."
Allah'ın resulüne eza edenler için korkunç bir azap öngörülmüştür.” (9. sure (TEVBE) 61. ayet)
“Şu bir gerçek ki,
Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey
inananlar! Siz de ona destek olun / onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle
selam verin.” (33. sure (AHZÂB) 56. ayet)
“Seni yerinden çıkaran o
kentinden çok daha kuvvetlice nice kentler vardı ki, biz hepsini helâk ettik;
hiçbir yardımcıları olmadı.” (47. sure (MUHAMMED) 13. ayet)
“Allah size, elde edeceğiniz
birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini
de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola
kılavuzlasın.” (48. sure (FETİH) 20. ayet)
“O odur ki, sizi
onlarla galip getirdikten sonra Mekke'nin göbeğinde
onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan uzak tuttu. Allah, yapmakta
olduklarınızı iyice görmektedir. Onlar o kişilerdir ki, küfre sapıp sizi Mescid-i
Haram'dan geri çevirdiler, bekletilen kurbanlık hediyelerin, yerlerine
ulaşmasına engel oldular. Eğer kendilerini tanımadığınız için çiğneyeceğiniz ve
bu bilgisizlik yüzünden üzüntü ve kınayışla karşılaşacağınız inanmış erkeklerle
inanmış kadınlar olmasaydı, iş başka türlü olurdu. Böyle
olması, Allah'ın, dilediğini rahmetine sokması içindir. Onlar birbirlerinden
ayrılmış olsalardı, inkâra sapanları acıklı bir azapla cezalandırırdık.”
(48. sure
(FETİH) 24-25. ayet)
“Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman
çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı'na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde
ağır ağır gelene, Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O;
kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası
değildir o. Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona. Akıl, güzellik ve güç
sahibidir. Doğrulup dikildi. En yüksek ufuktadır o. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı, İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da
yakındı. Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini. Kalp yalanlamadı gördüğünü. Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla
çekişiyor musunuz? Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, Sidretül
Münteha yanında. O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe. O vakit kuşatıp sarıyordu
Sidre'yi kuşatıp saran, Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı. Yemin olsun ki
Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.” (53. sure (NECM)
1-18. ayet)
“Rabbin seni terk
etmedi, sana darılmadı da. Rabbin sana verecek de sen hoşnut
olacaksın! O seni bir yetim olarak bulup da barınağa kavuşturmadı mı? Seni şaşırmış
olarak bulup da kılavuzluğunu üstlenmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu
içinde bulup da zengin etmedi mi?” (93. sure (DUHÂ) 3-8. ayet)
S. HZ. MUHAMMED, ŞAHİT:
“İşte böyle! Biz
sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye,
orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble
haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım.
Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir.
Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok
merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 143. ayet)
Selam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder