HZ. PEYGAMBERİN VE MÜSLÜMANLARIN MÜCADELELERİ - 4
A. HİCRET SONRASI DÖNEM:-2
1. İKİYÜZLÜLER VE BEDEVİLERLE İLİŞKİLER:
a) İKİYÜZLÜLER VE BEDEVİLERLE İLİŞKİLER - GENEL:
“İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe inandık" derler ama
onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma
yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun
farkında olamıyorlar. Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri
götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap
öngörülmüştür. Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın"
dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz"
demişlerdir. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta
kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. Onlara, "İnsanların
inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz de kafası
çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun ki,
kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat bilmiyorlar.
Bunlar
iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler.
Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç
kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran
kişileriz." Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları
içinde bocalar bir halde sürüklüyor. İşte bunlar,
doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri
hiç bir kazanç sağlamadı. Bir yol yordama girebilmiş de değillerdir. Onların durumu şu kişinin
durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri
aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içinde
bıraktı; artık görmezler. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler. Yahut gökten boşalan bir yağmur
haline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök gürlemesi var, bir şimşek var.
Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah
Muhît'dir, küfre sapanları çepeçevre kuşatmıştır. Şimşek, neredeyse gözlerini
çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler.
Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme
güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye
Kadîr'dir.” (2. sure (BAKARA) 8-20. ayet)
“İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o,
kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysa ki o, düşmanların en yamanıdır. Yanından ayrıldığında /
işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için
işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez. Ona, "Allah'tan kork" dendiğinde,
gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o.” (2.
sure (BAKARA) 204-206. ayet)
“İkiyüzlülerle
kalplerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları, dinleri aldatmış."
Oysa Allah'a güvenip dayanan bilir ki, Allah Azîz ve Hakîm'dir.” (8. sure
(ENFÂL) 49. ayet)
“Ey iman sahipleri!
Kendi dışınızdakilerden / seviyenizin altındakilerden bir
kimseyi sırdaş edinmeyin. Sizi sarpa sardırıp perişan etmekten
çekinmezler. Size sıkıntı verecek şeyi pek severler. Ağızlarından nefret ve
öfke taşmaktadır. Göğüslerinin saklamakta olduğu ise daha büyüktür. Eğer
aklınızı işletirseniz Allah size ayetlerini açık-seçik göstermiştir. Siz öyle kişilersiniz ki,
onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve Kitap'ın tümüne
inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında
"İnandık!" derler; başbaşa kaldıklarında size öfkelerinden parmak
uçlarını ısırırlar. De ki onlara: "Öfkenizle geberin!" Allah,
göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir. Size bir
iyilik dokunsa bu onları rahatsız eder. Size bir kötülük dokunsa bununla
sevinir, ferahlarlar. Eğer sabreder, sakınır / korunursanız onların tuzakları size
hiçbir şekilde zarar veremez. Allah Muhît'tir, yapmakta olduklarını çepeçevre
kuşatmıştır.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 118-120. ayet)
“Allah'ı ve
resulünü incitenleri Allah dünyada da âhirette de lanetlemiştir. Onlar için,
alçaltıcı bir azap da hazırlanmıştır. Mümin erkeklerle mümin kadınları,
yapmadıkları bir şeyden dolayı rahatsız edenler, bir iftira ve açık bir günah
yüklenmişlerdir.” (33. sure (AHZÂB) 57-58. ayet)
“İkiyüzlüler,
kalplerinde maraz bulunanlar, şehirde çirkin haberler yayanlar, bu yaptıklarına
son vermezlerse, seni onların üzerine gitmeye elbette teşvik edeceğiz. Bundan sonra onlar, orada senin yakınında, çok az
kalabilirler. Lanetlenmiş hale gelirler. Rastlandıkları yerde
enselenirler, öldürülür de öldürülürler. Bu, Allah'ın daha önce gelip geçmişlere işleyen tavrı,
tarzıdır. Allah'ın tavrında herhangi bir değişiklik asla bulamazsın.” (33. sure (AHZÂB) 60-62.
ayet)
“Şunları görmedin mi?
Kendilerinin, sana indirilene de senden önce indirilene de inandıklarını
sanarken, inkâr etmekle emrolundukları tağutu aralarında hakem yapmak
istiyorlar. Zaten şeytan da onları geri dönülmez bir sapıklıkla sersem
hale getirmek istiyor. Kendilerine, Allah'ın
indirdiğine ve resule gelin denince, o ikiyüzlülerin senden iyice yüz
çevirdiklerini görürsün. Peki, nasıl oluyor da ellerinin hazırladıkları yüzünden başlarına bir
musibet çöktüğünde, sana gelip, "Biz sadece
iyilik yapmak, barıştırmak istedik!" diye Allah'a yeminler ediyorlar! Allah bunların
kalplerindekini biliyor. Artık aldırma onlara; öğüt ver kendilerine ve öz benlikleri
hakkında etkili sözler söyle onlara. Biz hiçbir resulü, Allah'ın
izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz
benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de
kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden
bir Rahîm olarak bulacaklardı. Hayır, Rabbine yemin olsun ki iş, onların sandığı gibi değil. Onlar, aralarında çıkan karmaşık işlerde seni hakem yapıp
verdiğin hükümle ilgili olarak, içlerinde hiçbir burukluk duymadan tam bir
teslimiyete ulaşmadıkça iman etmiş olamazlar. Eğer onlar üzerine,
"Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsaydık,
içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni
yapsalardı, onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından
daha yarayışlı. O takdirde kendilerine katımızdan büyük bir ödül elbette verirdik. Ve onları dosdoğru bir yola
elbette kılavuzlardık.” (4. sure (NİSA) 60-68. ayet)
“İçinizden öylesi
de var ki, ne olursa olsun ağırdan alır. Size bir musibet gelip çatarsa şöyle
diyecektir: "İyi ki onlarla birlikte şehit olmadım. Allah bana lütufta
bulundu." Eğer size Allah'tan bir lütuf erişirse o -sizinle
kendisi arasında hiçbir sevgi yokmuş gibi- şöyle diyecektir: "Keşke ben de
onlarla olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!" (4. sure (NİSA) 72-73. ayet)
"Baş üstüne"
diyorlar ama senin yanından ayrıldıklarında, içlerinden bir grup senin
söylediğinin tam tersini planlıyor. Allah, onların sabahlara kadar kurup
durduklarını yazıyor. Onlardan yüz çevir, Allah'ı vekil et. Vekil olarak Allah
yeter.” (4. sure (NİSA) 81. ayet)
“İkiyüzlülere
şunu muştula: Kendileri için korkunç bir azap öngörülmüştür. Öyle kişiler
ki onlar, müminleri bırakıp da küfre sapanları dostlar ediniyorlar. Onların yanında onur ve
yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah'ındır. Allah, Kitap'ta size
şunu da indirmiştir: Allah'ın ayetlerinin inkâr
edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka lakırdıya
dalıp gittikleri zamana kadar, o münafıkların yanında oturmayın. Aksi halde siz
de onlar gibi sayılırsınız. Hiç kuşkusuz Allah,
münafıklarla kâfirleri cehennemde biraraya getirecektir. Sizi gözetleyip
duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil miydik"
diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza
destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet
günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler
aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez. Şu bir gerçek
ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları
aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında
tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı
çok az hatırlarlar. Arada bocalayıp dururlar. Ne şunlardan
yanadırlar ne bunlardan yana. Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlayamazsın. Şu da bir
gerçek ki ikiyüzlüler, ateşin en alt katındadırlar. Onlar için bir yardımcı
asla bulamayacaksın. Ancak tövbe edip hallerini düzelterek Allah'a yapışan ve
dinlerini samimiyetle Allah'a özgüleyenler müstesnadır. İşte böyleleri,
müminlerle beraber olacaktır. Ve Allah, müminlere yakında çok büyük bir ödül
verecektir.” (4. sure (NİSA) 138-146. ayet)
“İçlerinden bir
kısmı seni dinler, sonra senin yanından çıktıklarında, kendilerine ilim
verilmiş olanlara şöyle sorarlar: "Az önce ne söyledi?" İşte bunlar,
Allah'ın, kalplerine mühür bastığı kimselerdir, boş arzularının ardına
düşmüşlerdir.” (47. sure (MUHAMMED) 16. ayet)
“İman edenler derler ki: "Bir sure
indirilseydi olmaz mıydı?" Fakat hükmü
kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde savaş da anılınca, kalplerinde maraz
olanların, ölüm baygınlığına tutulmuş bir bakışla sana baktıklarını görürsün.
Onlara uygun olan da odur. İtaat ve güzel bir söz! İş budur. İş
ciddileşince, Allah'a verdikleri söze sadık olsalardı kendileri için daha iyi
olurdu. Demek iş başına gelecek olsanız / savaştan geri kalacak olsanız, ülkede
fesat çıkarıp rahimleri parçalayacaksınız. İşte bunlardır, Allah'ın
kendilerine lanet edip kulaklarını sağır, gözlerini de kör ettiği kimseler... Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden
inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var? Hidayet kendilerine açıkça belli olduktan
sonra arkalarına dönenlere şeytan fit vermiş, sonu
gelmez arzuların / ümitlerin ardına takmıştır onları. Bu şundandır: Bunlar, Allah'ın
indirdiğinden tiksinenlere, "Bazı işlerde size itaat edeceğiz."
demişlerdi. Fakat Allah onların gizlediklerini biliyor. Melekler onların yüzlerine ve
sırtlarına vurarak canlarını alacakları zaman, bakalım nasıl olacak?! Olacak olan budur! Çünkü onlar, Allah'ı öfkelendiren şeylerin peşine
düştüler, O'nun hoşnutluğundan tiksindiler; sonunda Allah bütün amellerini boşa
çıkardı. Yoksa o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini
hiçbir zaman ortaya çıkarmayacak mı sandılar? Dileseydik onları sana mutlaka
gösterirdik de sen onları yüzlerinden kesinlikle tanırdın. Zaten sen onları, sözlerinin tarzından da tanırsın.
Allah tüm yaptıklarınızı biliyor.” (47. sure (MUHAMMED) 20-30. ayet)
“Görmedin mi o
ikiyüzlülüğe sapanları ki, Ehlikitap'tan inkâra giden
dostlarına şöyle diyorlar: "Eğer toprağınızdan çıkarılırsanız, yemin olsun
sizinle birlikte biz de çıkacağız. Sizinle ilgili olarak hiçbir zaman kimseye
boyun eğmeyeceğiz. Eğer sizinle savaşılırsa mutlaka size yardım edeceğiz."
Allah tanıktır ki onlar kesinlikle yalancıdırlar. Eğer çıkarılsalar onlarla beraber çıkmazlar; eğer savaşa maruz
bırakılsalar onlara yardım etmezler; yardım etmeye kalksalar da mutlaka
arkalarını dönüp kaçarlar. Sonunda kendilerine de yardım edilmez. Onların
gönüllerinde, korku bakımından siz, Allah'tan daha zorlusunuz. Bu böyledir,
çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar sizinle toplu halde değil ancak müstahkem
kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi
aralarındaki problemleri / çıkmazları çetindir / ciddidir. Sen onları birlik
/ beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki
onların kalpleri darmadağınık / parça parçadır. Böyledir; çünkü onlar
akıllarını işletmeyen bir topluluktur. Kendilerinden biraz önce günahlarının vebalini
tadanlara benziyorlar. Acı bir azap var onlara... Durumları,
şeytanın durumuna benziyor. Hani, şeytan insana, "Küfret /
inkâr et!" der, insan küfür ve inkâra sapınca da şöyle konuşur:
"Vallahi ben senden uzağım; ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım!"
Bu yüzden ikisinin de sonu, içinde sürekli kalacakları ateşe
girmek oldu. Zalimlerin cezası işte budur.” (59. sure (HAŞR) 11-17. ayet)
"Allah'a ve o
resule inandık, boyun eğdik." diyorlar, sonra da içlerinden
bir fırka bunun hemen ardından yüz çeviriyor. Bunlar, inanmış insanlar
değiller. Allah'a ve aralarında hüküm versin diye elçiye çağrıldıklarında, içlerinden bir
fırka hemen yüz çevirenler oluveriyor. Eğer gerçek, kendi lehlerine olursa boyun bükerek ona gelirler. Kalplerinde maraz mı var bunların, yoksa
kuşkuya mı düştüler, yoksa Allah'ın ve resulünün kendilerine haksızlık
yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, hayır! Bunlar
zalimlerin ta kendileri...” ( 24. sure (NÛR) 47-50. ayet)
“Yeminlerinin olanca
gücüyle Allah'a ant içtiler ki, sen onlara emredersen mutlaka savaşa
çıkacaklar. De ki: "Ant içmeyin! Örfe uygun bir itaat yeterli! Allah,
yapmakta olduklarınızdan haberdardır." De ki: "Allah'a da
itaat edin, resule de. Eğer yüz çevirirseniz / yüz çevirirlerse, onun görevi ona
yükletilen, sizin göreviniz de size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz
yolu bulursunuz. Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir." (24. sure (NÛR) 53-54. ayet)
“Münafıklar
sana geldikerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık
ederiz." derler. Senin kesinlikle O'nun elçisi olduğunu Allah zaten
biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. Yeminlerini
bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta
oldukları ne kötüdür! Bu durumun sebebi şudur: Onlar iman ettiler,
sonra küfre saptılar da kalpleri üzerine mühür basıldı. Artık onlar incelikleri
anlamazlar. Onları gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine
kulak verirsin. Onlar birbirine dayandırılmış keresteler / Hint kumaşı
giydirilmiş kütük parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler.
Düşmandır onlar; sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp
döndürülüyorlar! Onlara, "Hadi gelin, Allah resulü sizin için af dilesin!"
dendiğinde
kafalarını öteye çevirirler. Ve sen onların böbürlenmiş bir halde dönüp
gittiklerini görürsün. Sen onlar için ha af dilemişsin ha dilememişsin.
Aleyhlerindeki sonuç aynı kalacaktır. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele iletmez. Onlar:
"Allah resulünün yanındakilere
infak edip bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyen kişilerdir. Oysaki göklerin ve
yerin hazineleri, Allah'ın tekelindedir. Ama
münafıklar bunu anlamazlar. Şöyle derler: "Eğer Medine'ye
dönersek, yemin olsun ki, itibarlı ve baskın olan, ezik ve zayıf olanı oradan
çıkaracaktır!" Güç ve itibar Allah'a, onun resulüne ve iman sahiplerine
özgüdür. Ama münafıklar bunu bilmezler.” (63. sure (MÜNÂFİKÛN) 1-8. ayet)
“Görmedin mi şu
fısıldaşmaktan yasaklananları ki, biraz sonra, yasaklanmış oldukları şeye
dönüyorlar ve günah, düşmanlık, peygambere isyan konusunda fısıldaşıyorlar.
Sana geldiklerinde, seni Allah'ın selamlamadığı biçimde selamlıyorlar. Kendi
içlerinde ise şöyle diyorlar: "Söylediğimiz şey yüzünden Allah bize azap
etse ya!" Cehennem yeter onlara. Girecekler oraya. Ne kötü dönüş
yeridir o!” (58. sure (MÜCÂDİLE) 8. ayet)
“Allah'ın
kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne
sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar. Allah, onlar için şiddetli
bir azap hazırlamıştır. Ne kötüdür onların yapmakta oldukları! Yeminlerini kalkan edinip Allah'ın
yolundan alıkoydular. Küçük düşürücü bir azap var onlar için. Onların
malları da çocukları da kendilerine, Allah'a karşı hiçbir şey sağlamaz. Ateş
halkıdır onlar. Sürekli kalacaklardır orada. Allah onları tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri
gibi O'na da yemin edecekler ve bir şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir.
Şeytan onları
kuşattı da Allah'ın zikrini / Kur'an'ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın
hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Allah'a ve resulüne kafa
tutanlar en aşağılık kişiler arasındadırlar. Allah, "Ben ve resullerim
mutlaka galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Allah çok güçlüdür, Azîz'dir.( 58. sure (MÜCÂDİLE) 14-21.)
“Şunu da söyle:
"İster kendi arzunuzla ister baskı ve zorla infak edin; sizden asla kabul
edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkan bir topluluk oldunuz." İnfaklarının
onlardan kabul edilmesini engelleyen sadece şudur: Onlar, Allah'a ve resulüne
nankörlük ettiler. Namaza ancak üşene üşene gelirler, infak edip dağıttıklarını
da içlerinden gelmeyerek verirler. Onların malları da evlatları da seni imrendirmesin. İş sadece şudur: Allah onlara şu iğreti hayatta azap
etmeyi ve canlarının küfre sapmış bir halde çıkmasını istiyor. Kesinlikle
sizden oldukları yolunda Allah'a yemin ederler. Gerçekte onlar
sizden değillerdir. Doğrusu şu ki onlar, ödleri patlayasıya korkan bir topluluktur. Eğer bir sığınak yahut
bazı mağaralar veya girilecek bir delik bulsalar, yüzlerini döner o tarafa
koşarlardı. İçlerinden bir kısmı da sadakalar
konusunda sana laf dokundurur. Ondan kendilerine verilmişse memnun olurlar.
Verilmemişse hemen öfkelenirler. Ne olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine
verdiklerine razı olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize
lütfundan verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a
bağlamışız." (9. sure (TEVBE) 53-59. ayet)
“İçlerinden
bazıları da o Peygamber'i incitirler ve şöyle derler: "O, her şeye kulak
kesilir." De ki: "Hayır kulağıdır sizin için o; Allah'a iman
eder, müminlere güvenir. İnananlarınız için de bir rahmettir o." Allah'ın
resulüne eza edenler için korkunç bir azap öngörülmüştür. Sizin
gönlünüzü hoş etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler
Allah'ın ve resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer. Bilmediler mi ki, her kim
Allah'a ve resulüne kafa tutarsa ona, içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi
vardır. Büyük rezillik işte budur. İkiyüzlüler,
kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin tepelerine inmesinden
çekinir dururlar. De ki: "Siz alay edin. Allah, o çekinip
durduklarınızı ortaya çıkaracaktır." Onlara sorarsan elbette şöyle
diyeceklerdir: "Lakırdıya dalmış, şakalaşıyorduk, hepsi bu!" De ki: "Allah
ile, O'nun ayetleriyle, O'nun resulüyle mi eğleniyordunuz?" Özür beyan etmeyin; imanınızdan
sona küfre saptınız. İçinizden bir grubu affetsek bile diğer bir grubu, günaha
batmış kişiler oldukları için azaba uğratacağız. İkiyüzlülerin erkekleri de
kadınları da birbirinin aynıdır: Kötülüğe özendirirler, iyilikten alıkoyarlar,
harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular, Allah da onları
unuttu. İkiyüzlüler, yoldan sapmışların ta kendileridir. Allah, erkek
münafıklara da kadın münafıklara da küfre sapanlara da içinde sürekli
kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir. O yeter onlara. Allah lanet
etmiştir onlara. Sonu gelmez bir azap var onlar için. Tıpkı sizden öncekiler
gibi. Onlar kuvvetçe sizden daha zorlu, mallar ve çocuklar bakımından daha
zengindiler. Kendi nasipleriyle zevk sürdüler. Siz de kendi payınıza düşenle
zevk sürdünüz. Tıpkı sizden öncekilerin kendi nasipleriyle zevklendikleri gibi.
Tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp gittiniz. İşte böylelerinin
amelleri dünyada da âhirette de boşa çıkmıştır. İşte böyleleri hüsrana
batmıştır. Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un, İbrahim
kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara
açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara
zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı. Ey Peygamber!
Küfre sapanlarla, ikiyüzlülerle cihat et! Onlara sert davran! Onların
varacakları yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o! Söylemediklerine
ilişkin Allah'a yemin ediyorlar. Yemin olsun ki, o küfür sözünü söylediler.
İslam'a girmeleri ardından küfre saptılar. Başaramadıkları bir şeyi
tasarladılar. Oysaki intikam almaları için, Allah'ın ve resulünün, Allah'ın lütfuyla
kendilerini zengin etmiş olmasından başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer
yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap
edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir
yardımcısı. İçlerinden bazıları da Allah'a şöyle ant içti:
"Eğer Allah, lütfundan bize verirse, elbette sadaka dağıtacağız ve elbette
iyilik ve barış için çalışanlardan olacağız." Lütfundan
kendilerine verdiği zaman ise o lütfa cimrilik ederek yüz çevirmiş
bir halde dönüp gittiler. Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze
ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları
güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi. Bilmediler mi ki, Allah
onların sırrını
da fısıldaşmalarını da bilir; Allah gaybları çok iyi bilendir. Sadakalar hususunda içten
bir cömertlik göstermiş müminlere laf atanlarla, öz gayretlerinden başkasını
bulamayanları alay konusu edenlere gelince, Allah onları maskaraya
çevirecektir. Onlar için acıklı bir azap da vardır. İster af
dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah
onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah'ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan
çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez. (9. sure (TEVBE) 61-80. ayet)
“Onlardan ölen biri
üzerine sonsuza dek dua etme; böyle birinin mezarı
başında da durma. Bunlar Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış
olarak ölüp gittiler. Malları da evlatları da seni imrendirmesin. Allah bunlarla, dünyada
onlara azap etmek istiyor. Kâfir olarak çıkaracaktır canları.” (9. sure (TEVBE)
84-85. ayet)
“Çöl Arapları;
küfür, parçalanma / ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli; Allah'ın resulüne
indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah Alîm'dir,
Hakîm'dir. Çöl Araplarından öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya /
bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların
başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir. Çöl Araplarından bazıları da
Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve
resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten
kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine
sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.” (9. sure (TEVBE) 97-99.
ayet)
“Çevrenizdeki Bedevî
Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice
alışmış olanlar var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz onları. İki kez azap
edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba itilecekler.” (9. sure (TEVBE)
101. ayet)
“Bir kısmı da umutları Allah'ın emrine bağlı,
beklemektedir. Allah onlara ya azap edecektir ya tövbe edecektir. Allah,
Alîm'dir, Hakîm'dir. Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar
vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden
Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve
güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de
edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. Böyle bir
mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir
mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan
erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever. Peki, binasını Allah'tan gelen
bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine kuran mı hayırlıdır yoksa binasını sel
artıklarının ucundaki yarın kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme
yuvarlanan mı? Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez. Kurdukları bina, kalpleri parçalanıncaya
kadar yüreklerinde bir kuşku olmaya devam edecektir. Allah Alîm'dir,
Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 106-110. ayet)
“Medine halkına ve
çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp
da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir
susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak
basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri
için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp
güzel davrananların ödülünü yitirmez. Küçük büyük bir infakta bulunmaları, bir vadiyi
geçmeleri, kendileri lehine mutlaka yazılır ki, Allah onlara yapıp
ettiklerinden daha güzeliyle karşılık versin.” (9. sure (TEVBE) 120-121. ayet)
“Ne zaman bir sure
indirilse içlerinden biri, "Bu hanginizin imanını
artırdı?" diye konuşur. İmanı olanların imanını artırmıştır. İşte sevinip
duruyorlar! Kalplerinde maraz olanlara gelince, inen sure onların
pisliğine pislik ekler. Kâfir olarak ölüp gittiler onlar. Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya
iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt
alıyorlar. Bir sure indirildi mi "Sizi birisi görüyor mu?"
diye birbirlerine bakar, sonra da sıvışıp giderler. Allah,
kalplerini yamultmuştur. Çünkü gereğince anlamayan bir topluluktur bunlar.” (9. sure (TEVBE)
124-127. ayet)
b) ARAPLAR ( BEDEVİLER) İLE İHTİLAF:
“O, hak olduğu halde senin toplumun onu
yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim." (6. sure (EN'ÂM) 66.
ayet)
“Siz; hacı sakalığını,
Mescid-i Haram tamirciliğini, Allah'a ve âhiret gününe inanıp Allah yolunda
didinen kişinin yaptığıyla bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar bunlar. Allah, zulüm
sergileyenler topluluğuna kılavuzluk etmez.” (9. sure (TEVBE) 19. ayet)
“Göçebe Arapların özür
bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve resulüne
yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir.” (9. sure
(TEVBE) 90. ayet)
“Çöl Arapları;
küfür, parçalanma /i kiyüzlülük yönünden daha şiddetli; Allah'ın resulüne
indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah Alîm'dir,
Hakîm'dir. Çöl Araplarından öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya /
bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların
başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir. Çöl Araplarından bazıları da
Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve
resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten
kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine
sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.” (9. sure (TEVBE) 97-99.
ayet)
“Çevrenizdeki Bedevî
Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice
alışmış olanlar var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz onları. İki kez azap
edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba itilecekler.” (9. sure (TEVBE)
101. ayet)
“Medine halkına ve
çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da
kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir
susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak
basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri
için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp
güzel davrananların ödülünü yitirmez.” (9. sure (TEVBE) 120. ayet)
“Meryem'in oğlu, bir
örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya
başladı. Dediler ki: "Bizim tanrılarımız
mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler.
Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.” (43. sure (ZUHRUF) 57-58. ayet)
“Bedevilerden, geri bırakılmış
olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz
oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan
şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat
ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki,
Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır.” (48. sure (FETİH) 11. ayet)
“Bedevilerden, geri bırakılmış
olanlara de ki: "Siz yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmaya
çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer
itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Yok eğer önceden
döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla
cezalandırır." (48. sure (FETİH) 16. ayet)
“Bedeviler: "İman
ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk
deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat
ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah
Gafûr'dur, Rahîm'dir." (49. sure (HUCURÂT) 14. ayet)
c) ARAPLAR, DAHA BETERLERİ / KÖTÜLERİ:
“Çöl Arapları;
küfür, parçalanma/ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli; Allah'ın resulüne
indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah Alîm'dir,
Hakîm'dir.” (9. sure (TEVBE) 97. ayet)
“İşte sizler,
Allah yolunda harcamaya çağırılan insanlarsınız. Ama bir kısmınız cimrilik
ediyor. Oysaki, cimrilik eden kendi aleyhine cimrileşmiş olur. Allah
Ganî'dir; yoksul olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka
bir toplum getirir. Ve onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.” (47. sure
(MUHAMMED) 38. ayet)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder