I. HZ. MUHAMMED'İN BEŞERİ YÖNÜ:
Hz. Muhammed Allah’ın elçisi ve kuludur. Melek değildir,
Ölümlü bir insandır. Allah’ın elçisi olarak melek Cebrail aracılığı ile vahiy
almasının dışında Her insan’dan farklı olan üstün güçleri yoktur, gaybı da
bilmez. Allah’ın hazineleri yanında değildir. Allah’ın dilediğinden başka
insanlara yarar, ışık, aydınlık sağlayamaz ve zarar da veremez. Sadece Allah’a
yakarır (dua eder), kendine ve insanlara ne yapılacağını da bilmez. Şeytan ona
da musallat olur. Allah dilemedikçe mucize gösteremez.
“Muhammed bir resulden başkası
değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut
öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine
geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri
ödüllendirecektir.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 144. ayet)
“De ki: "Ben kendi
nefsime, Allah'ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlayabilirim ne
de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı bilseydim elbette
daha çok hayır yapardım. Ama bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir
topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim." (7. sure (A'RAF) 188. ayet)
“Allah'ın kulu kalkmış O'na yakarırken, onlar onun
üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı. De ki: "Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç
kimseyi O'na ortak koşmam." De ki:
"Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne
de sahip değilim." De ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da
asla bulamam." "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve
O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun
resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde
kalacaklardır. (72. sure (CİN) 19-23. ayet)
“De ki:
"Ben kendime bile Allah'ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar
sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir saat geri de
kalamazlar, ileri de gidemezler." (10. sure (YÛNUS) 49. ayet))
“De ki: "Göklerin ve yerin Fâtır'ı olan o
yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah'tan
başkasını mı velî edineyim?" De ki:
"Bana, İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçenlerin ilki olmam emredildi."
Ve sakın şirke sapanlardan olma!” (6. sure (EN'ÂM) 14. ayet)
“Şunu da söyle:
"Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım ben."
Kendisinden azap uzaklaştırılana o gün rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş
budur. Allah sana bir keder dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer
sana bir hayır dokundurursa, O, her şey üzerinde güç sahibidir.” (6. sure
(EN'ÂM) 15-17. ayet)
“Onlara şunu söyle:
"Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben!
Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!"
Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" (6.
sure (EN'ÂM) 50. ayet)
De ki: "Ben sadece sizin gibi
bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. O halde şaşıp
sendelemeden O'na yönelin ve O'ndan af dileyin. Vay haline ortak koşanların!” (41. sure (FUSSİLET) 6. ayet)
“De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana
vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da
değilim." (46. sure (AHKAF) 9. ayet)
“De ki: "Ben de
sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana
vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş
yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın." (18. sure
(KEHF) 110. ayet)
“Biz senden önce de
elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını
göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun. Açık delillerle,
kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri / Kur'an'ı vahyettik ki, kendilerine
indirileni insanlara açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.”
(16. sure (NAHL) 43-44. ayet)
“Senden önce hiçbir
insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü
olacaklar?" (21. sure (ENBİYÂ) 34. ayet)
“Biz senden önce hiçbir
resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve
dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra
kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Bu, Allah'ın; şeytanın attığını,
kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması
içindir. Zalimler, geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler. Kendilerine ilim verilenler
onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri
ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hâdî'dir, iman
edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır. (22. sure (HAC) 52-54. ayet)
"Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe
yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize
indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!" De
ki: "Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?"
(17. sure (İSRÂ) 93. ayet)
HZ. MUHAMMED'İN AHLAKI:
“Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.”
(68. sure
(KALEM) 4. ayet)
II. HZ. PEYGAMBERE YÖNELİK UYARILAR:
Hz.
Muhammed’in de beşer peygamber olması sebebiyle her insan gibi yanlış seçim ve
kararları ile hatalı eylemleri (zelle) (1) olmuştur. Bazı konularla ilgili
olarak da Allah tarafından vahiy gelerek uyarılmıştır:
“Yüzünü ekşitti ve
öteye döndü; Yanına kör adam geldi diye. Nereden
bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek. Belki de düşünüp taşınacak da öğüt
kendisine yarayacak. O, kendisini her türlü ihtiyacın
üstünde görene gelince, Ki sen ona yöneliyorsun; Sana ne onun arınmasından!
O,
koşarak sana gelen var ya; Odur içine ürperti düşen. Sen ona aldırmazlık
ediyorsun. Hayır, hiç de öyle değil! O, bir düşündürücüdür. Dileyen onu düşünüp öğüt
alır.” (80. sure (ABESE) 1-12. ayet)
“Ey Peygamber!
Allah'tan kork ve küfre batmışlarla münafıklara boyun eğme!
Kuşkusuz, Allah Alîm ve Hakîm'dir. Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde
haberdardır. Allah'a dayanıp güven! Vekil olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB) 1-3. ayet)
“Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta
bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun;
insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır.
Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları
eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir
güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere
hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu, yöntemi
buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir kaderdir / ölçüdür. Onlar ki
Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç
kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.” (33. sure (AHZÂB)
37-39. ayet)
“Sen bu Kitap'ın sana indirileceği ummuyordun; Rabbinden
bir rahmet olarak geldi. O halde küfre sapanlara
sakın destekçi olma.” (28. sure (KASAS) 86. ayet)
“Allah'ın ayetleri
sana indirildikten sonra sakın seni geri çevirmesinler. Rabbine yakar / Rabbine
çağır. Sakın şirke bulaşanlardan olma. Allah'ın
yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında
her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.” (28.
sure (KASAS) 87-88. ayet)
“Az kalsın seni,
sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin diye
fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi. Eğer biz
seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık
meylediverecektin. İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını
tattırdık. Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.” (17. sure (İSRÂ)
73-75. ayet)
“Yemin olsun, biz
dilesek sana vahyetmiş olduğumuzu tamamen gideriveririz, sonra onu elde etmek
için bizim katımızda kendine bir vekil de bulamazsın. Ancak, Rabbinden bir
rahmet müstesna. Kuşkusuz, O'nun sana lütfu pek büyüktür.” (17. sure
(İSRÂ) 86-87. ayet)
“Şayet sen, sana
indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce Kitap'ı okuyanlara sor.
Yemin olsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde,
sakın kuşkulananlardan olma! Ve sakın ayetlerimizi
yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun.” (10. sure (YÛNUS) 94-95.
ayet)
“Belki de sen; onlar,
"Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi
ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana
vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki,
sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl'dir.” (11. sure
(HÛD) 12. ayet)
“Eğer yüz
çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa, yerin içinde bir
delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir mucize getir. Allah dileseydi
onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık cahillerden
olma.” (6. sure (EN'ÂM) 35. ayet)
“Sabah akşam, yüzünü
isteyerek Rablerine yalvarıp yakaranları kovma! Onların hesabından bir
şey sana ait olmadığı gibi, senin hesabından bir şey de onlara ait değildir. O
halde onları kovarsan zalimlerden olursun.
Biz böylece onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihana çektik ki, şunu
söylesinler: "Allah aramızdan şunlara mı lütufta bulundu?" Allah
şükredenleri daha iyi bilmiyor mu? Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle:
"Selam size! Rabbiniz, benliği üzerine rahmeti yazmıştır. İçinizden her
kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse,
hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok merhametlidir." İşte biz,
ayetlerimizi bu şekilde ayrıntılı kılıyoruz ki, günaha sapmışların yolu
açık-seçik ortaya çıksın/günaha sapmışların yolunu açık-seçik göresin!” (6.
sure (EN'ÂM) 52-55. ayet)
“Şimdi sen, bu söze
inanmazlarsa, belki de arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin.” (18. sure (KEHF) 6.
ayet)
“Benliğini, sabah akşam yüzünü
isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek
gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın,
kalbini bizim zikrimizden / Kur'an’ımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına
uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.” (18. sure (KEHF) 28. ayet)
“Eğer ceza
ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile
karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu, sabredenler için daha
hayırlıdır.” (16. sure (NAHL) 126. ayet)
“Hiçbir peygamber için,
yeryüzünde ağır basmadıkça, esirlere sahip olmak uygun değildir.
Siz şu iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti istiyor. Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir. Eğer Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden
ötürü size büyük bir azap dokunurdu.“ (8. sure (ENFÂL) 67-68. ayet)
“İş ve hüküm
konusunda sana düşen bir şey yoktur. Allah ya tövbelerini kabul ederek
onları bağışlar yahut da zalim oldukları için onlara azap eder.” (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 128. ayet)
“Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar
arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma! Allah'tan af dile; Allah
çok affedici, çok merhametlidir. Öz benliklerine
hainlik edenler için didinip durma. Çünkü Allah, sürekli hainlik eden
günahkârı sevmez. İnsanlardan gizleniyorlar / gizliyorlar da Allah'tan
gizlenmiyorlar / gizlemiyorlar. Oysaki O, O'nun hoşlanmadığı sözü gece boyu
sarf ederlerken onlarla beraberdir. Allah, onların yapmakta olduklarını
çepeçevre kuşatmıştır. Diyelim, siz onlar için dünya hayatında
mücadele verdiniz. Peki, kıyamet günü Allah'a karşı onlar için kim mücadele
verir, onlar hakkında kim vekillik yapar? Kim bir kötülük yapar yahut öz benliğine zulmeder de sonra
Allah'tan af dilerse Allah'ı çok affedici, çok merhametli bulur. Günah kazanan onu kendi
nefsi aleyhine kazanır. Allah Alîm ve Hakîm'dir. Kim bir hata yahut günah işler de sonra onunla bir
suçsuzu itham ederse hiç kuşkusuz, büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmiş
olur. Eğer Allah'ın senin üzerindeki
lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka
yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir
şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin
şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.” (4. sure (NİSA) 105-113.
ayet)
“Artık
Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu Yûnus gibi olma! Hani o, hıçkırıktan
boğulur bir halde yakarmıştı.” (68. sure (KALEM) 48. ayet)
“Allah seni affetsin;
neden onlara izin verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana
açık seçik belli olsun da yalancıları bilesin.” (9. sure (TEVBE) 43. ayet)
GARANİK OLAYI:
“Gördünüz mü Uzza'yı,
Lât'ı. Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât'ı. Erkek size,
dişi Allah'a mı? İşte bu, insafsız bir bölüştürme. Bunlar, sizin
ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah
bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı
şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir. için, her
özleyip hayal ettiği var mı acaba? Sonrası da öncesi de / âhiret de dünya da Allah'ındır.”
(53. sure (NECM) 19-25. ayet)
“Az kalsın seni,
sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin diye
fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi. Eğer biz
seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık
meylediverecektin. İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını
tattırdık. Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.” (17. sure (İSRÂ)
73-75. ayet)
“Biz senden önce hiçbir
resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve
dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra
kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Bu, Allah'ın; şeytanın attığını,
kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması
içindir. Zalimler, geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler. Kendilerine ilim verilenler
onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri
ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hâdî'dir, iman
edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır.” (22. sure (HAC) 52-54. ayet)
Dip Not:
(1) Zelle: Sözlükte
"sürçme, sürçüp kayma, yanılma, yanlış, ufak suç, ayrılmak ve
uzaklaşmak" demektir Dinî
literatürde ise bu terim daha çok peygamberlerin hataları için kullanılmaktadır
Peygamberlerin
kendilerine has bazı sıfatları vardır. Bu sıfatlarla normal insanlardan seçilip ayrılırlar. Onlar
nübüvvetten önce bile hırsızlık, yalancılık, dolandırıcılık, putlara tapma,
ahlâk dışı ilişkiler ve benzeri şeylerden uzak tutulmuşlardır. İşte
onlar için öngörülen sıfatlardan biri de ismet sıfatıdır. Buna
göre peygamberlerin suçsuz ve günahsız olmaları gerekir. Zira
günah işlemek nübüvvet makamı ile bağdaşmaz. Onların
kem gözlü ve hain bakışlı olmaları bile caiz değildir
Kelâm ekolleri genel anlamda peygamberlerin masum ve günahsız oldukları hususunda görüş birliği içindedirler Bazı âyet ve hadislerde geçen ifadelerden ötürü peygamberlerin küçük günah işleyip işlemeyecekleri konusunda ihtilaf söz konusu olmuştur
Kelâm ekolleri genel anlamda peygamberlerin masum ve günahsız oldukları hususunda görüş birliği içindedirler Bazı âyet ve hadislerde geçen ifadelerden ötürü peygamberlerin küçük günah işleyip işlemeyecekleri konusunda ihtilaf söz konusu olmuştur
Mutezile
ve Şia'ya göre peygamberlerin ismeti tam ve mükemmeldir Büyük
ve küçük bütün günahlardan uzaktırlar
Mâtüridîlere
göre peygamber, küçük büyük bütün günahlardan, her türlü küfür ve şirkten
uzaktırBununla
birlikte çok küçük, hafif hatalar, zelle türünden sürçmeler onlardan sadır
olabilir Ancak
tebliğde kesin olarak günahsızdırlar
Râzî ve
Cürcanî'ye göre, dalgınlık veya unutkanlıkla bazı küçük hataların peygamberden
sadır olması mümkündür
Her
peygamberin biri kulluk, diğeri de peygamberlik olmak üzere iki vasfı vardır. Peygamberlik
vasfında hata etmezler Çünkü
vahyin kontrolündedirler Ancak
kulluk vasfında hata edebilirler Bununla
birlikte yaptıkları hatalarda kasıt söz konusu değildir(FK)
(Diyanet İşleri Başkanlığı Sitesi, Dini Kavramlar Sözlüğü)
ALLAH SENDEN RAZI OLSUN BU KONUDA HİÇ BİR DİN GÖREVLİSİ VAAZ VERMEZ. OKUDUĞUMUZ KONULARI TOPARLAYIP TOP YEKÜN SUNMAN ENFES. ALLAH YAR VE YARDIMCIN OLSUN SEVGİLİ KARDEŞİM. SELAM VE SEVGİLER
YanıtlaSil