I. HZ. PEYGAMBERİN VE MÜSLÜMANLARIN MÜCADELELERİ - 1
A. HİCRET ÖNCESİ DÖNEM
1. HZ. PEYGAMBERİN KAVMİYLE İHTİLAFI:
“Gördün mü o yasaklayanı, Bir kulu namaz
kılarken.” (96. sure (ALAK)
9-10. ayet)
“Allah'ın
gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok
eder, yepyeni bir halk getirir.” (14. sure (İBRÂHİM) 19. ayet)
“O halde,
yalanlayanlara itaat etme! İstediler ki sen, alttan alıp
gevşek davranasın / yağcılık edesin de onlar da yağcılık etsinler / yumuşaklık
göstersinler. Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bayağı / alçak, Alaycı / gammaz, koğuculuk
için dolaşıp duran, Hayrı engelleyen, sınır tanımaz saldırgan, günaha batmış, Kaba / obur, bütün bunlardan
sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı. Mal ve oğullar
sahibi olmuş da ne olmuş? Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: "Daha
öncekilerin masalları!" Yakında biz onun hortumu üzerine damga basacağız /
burnunu sürteceğiz.” (68. sure (KALEM) 8-16. ayet)
“Bir ücret mi
istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında
eziliyorlar!” (68. sure (KALEM) 46. ayet)
“O küfre sapanlar,
Zikir'i / Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni
devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.” (68. sure (KALEM)
51. ayet)
“De ki: "Ey nankör
kâfirler! Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize. Siz de ibadet
etmezsiniz benim ibadet ettiğime. Kul değilim sizin taptığınıza, Ve ibadet
edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime. Sizin dininiz
size, benim dinim bana!" (109. sure (KÂFİRÛN) 1-6. ayet)
“O yüz geri döneni
gördün mü? Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu. Gaybın
bilgisi onun yanında da o mu görüyor? Yoksa haber verilmedi mi ona, Mûsa'nın sayfalarındakiler?
Ve
o çok vefalı İbrahim'in sayfalarındakiler... “ (53. sure (NECM)
33-37. ayet)
“Kureyş'i alıştırıp
ısındırdığı için, Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için, Bu evin
Rabbine ibadet etsinler! O ki, onları doyurup kurtardı açlıktan ve kendilerini güvene çıkardı
korkudan.” (106. sure (KUREYŞ) 1-4. ayet)
“Kaf. Şanı yüce, ilahî cömertlikle dolu Kur'an'a
yemin olsun ki, İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine
içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar:
"Acayip şey bu!" Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok
uzak bir dönüştür bu." Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi
saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda. Hayır, hayır! Onlar, hak
kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum
içindedirler.” (50. sure (KAF) 1-5. ayet)
“İlk yarıştan âciz kalıp yorulmuş muyduk? Hayır, yeni bir yaratıştan kuşku içinde olan onlardır.”
(50. sure (KAF) 15. ayet)
“Onlar ha bire tuzak
kuruyorlar / oyun çeviriyorlar. Ben de tuzak kuruyorum.” (86. sure
(TÂRIK) 15-16. ayet)
“Saat yaklaştı, Ay yarıldı. Bir ayet / alâmet görseler yüz çeviriyorlar ve şöyle diyorlar:
"Sürüp giden bir büyüdür bu!" Yalanladılar;
kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve
düzene bağlanmıştır. Yemin olsun ki, onlara haberlerden, içinde ihtar, sakındırma ve tehdit
bulunanı gelmiştir. Doruk noktaya çıkmış, isabeti tartışmasız bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.” (54. sure
(KAMER)1- 5. ayet)
“Sâd. Zikir / öğüt / uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki, İş
hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar
bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler. Onlardan önce nice nesilleri
helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman. Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı
geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar
düzen bir büyücü..." "İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten
hayret edilecek bir şey!" İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı:
"Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu
ki, istenip beklenen şey budur." "Öteki millette işitmedik böyle
bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir." "Öğüt ve
uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden / Kur'an'
ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar. Yoksa Azîz, Vahhâb olan
Rabbinin rahmetinin hazineleri onların katında mı? Yoksa göklerin, yerin ve bu
ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse
sebepler içinde yükselsinler. Kabilelerden oluşmuş, sözüm ona bir ordudur bu; şurada
bozguna uğratılacaktır.” (38. sure (SÂD) 1-11. ayet)
“Allah'ın kulu
kalkmış O'na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı. "Ben ancak Rabbime
yakarırım
/ çağırırım. Ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam." De ki: "Ben size zarar
verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim." De ki: "Allah'tan beni
hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam." "Ancak Allah'tan bir
tebliğ
ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim."
Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli
içinde kalacaklardır.” (72. sure (CİN) 19-23. ayet)
“Küfre batanlar dediler
ki: "Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey
değildir. Ve bu düzmecede ona, başka bir topluluk da yardım etmiştir."
Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir. "Öncekilerin
masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah akşam
birileri tarafından yazdırılıyor." Şöyle söyle: "Onu göklerde ve yerdeki sırrı
bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." (25. sure (FURKÂN) 4-6.
ayet)
“Yemin olsun, onlar o
kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar
mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı. Seni
gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: "Allah'ın,
resul olarak gönderdiği şu mu?" "Eğer biz kendilerine bağlılıkta
sabırlı olmasaydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı
gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler. “ (25. sure (FURKÂN) 40-42.
ayet)
“Artık
inkârcılara boyun eğme, onlara karşı Kur'an ile zorlu bir cihat aç. “ (25. sure (FURKÂN)
52. ayet)
“Yeminlerinin tüm gücüyle Allah'a ant
içmişlerdi ki, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi
birinden çok daha doğru bir gidiş üzere olacaklar. Fakat uyarıcı onlara
gelince, bu onlara nefretle kaçıştan başka bir katkı sağlamadı. Yeryüzünde
kibirlendi ve kötülük tezgâhladılar. Oysaki tezgâhlanan kötülük, sahibinden başkasını kuşatmaz.
Öncekilerin başına gelenlerden başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın!
Allah'ın yol ve yönteminde döneklik de bulamazsın! Yeryüzünde dolaşıp da
kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmediler mi? Onlar,
kuvvet bakımından bunlardan daha zorluydular. Göklerde de yerde de Allah'ı âciz
bırakacak hiçbir şey yoktur. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (35. sure (FATIR)
42-44. ayet)
“Ayetlerimizi inkâr
edip, "Bana mal da evlat da kesinlikle verilecek." diyeni gördün mü?
Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı? Hayır, hayır! Biz onun
söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız. O dediklerine biz vâris
olacağız.
Kendisi bir başına bize gelecek.” (19. sure (MERYEM) 77-80. ayet)
“Onlar iman etmiyorlar
diye kendini üzüntüden tüketir gibisin. Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize
indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır. O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma
gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler. Yemin olsun, yalanladılar ama
yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.” (26. sure (ŞUARA) 3-6. ayet)
“Kendi ellerinin önden hazırladıkları yüzünden
başlarına bir musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir
resul gönderseydin de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ne
olurdu!" Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde
şöyle dediler: "Mûsa'ya verilenin aynısı buna da verilseydi ya!"
Bunlar daha önce Mûsa'ya verileni inkâr etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi:
"Birbirini destekleyen iki büyü / sırt sırta iki büyücü." Ve dediler:
"Biz bunların ikisine de inanmıyoruz." De ki: "Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu
ikisinden daha aydınlık bir kitap getirin, ben ona uyayım." Bunun üzerine sana cevap
veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti arzularına uyuyorlar. Allah'tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına
uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Yemin olsun, biz
onlar için sözü ardarda getirdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler. “ (28. sure (KASAS)
47-51. ayet)
“Dediler ki: "Eğer
seninle birlikte yol alırsak, yerimizden, yurdumuzdan oluruz." Biz onları,
katımızdan rızık olarak gelen tüm ürünlerin derlenip toplandığı güvenli,
saygıdeğer bir mekâna yerleştirmedik mi? Ama onların çokları bilmiyorlar.” (28. sure (KASAS) 57. ayet)
“Onların seni
dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında
fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: "Büyülenmiş bir adamdan
başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz!" Bak nasıl
örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.” (17. sure (İSRÂ)
47-48. ayet)
“Az kalsın bu
topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir durumda onlar orada
senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı. Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de
buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme
bulamazsın.” (17. sure (İSRÂ) 76-77. ayet)
“Seni yalanladılarsa şöyle söyle:
"Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan
uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım." (10. sure (YÛNUS) 41. ayet)
“De ki: "İşte benim yolum
budur. Ben, Allah'a basîret üzere çağırırım / dua ederim. Beni izleyenler de...
Şanı yücedir Allah'ın! Ben müşriklerden değilim."
(12. sure (YÛSUF) 108. ayet)
“Şöyle haykırdılar:
"Hey! Kendisine o zikir / Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir
delisin." "Hadi getirsene bize o melekleri, eğer
doğru sözlülerdensen!" Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla indiririz. Ve o
zaman inkârcılara göz açtırılmaz.” (15. sure (HİCR) 6-8. ayet)
“Sakın,
onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için
tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen! Ve de ki: "Ben, evet
ben, apaçık konuşan bir uyarıcıyım!" (15. sure (HİCR) 88-89. ayet)
“Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha
büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda
Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi
uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık
ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De
ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin
ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)
“De ki: "Düşünün bakalım; Allah, işitme
gücünüzü, gözlerinizi alsa, kalpleriniz üzerine mühür bassa, Allah'tan başka
hangi ilah onları size geri verecek?" Bak nasıl türlü türlü açıklıyoruz
ayetleri, yine de yüz çeviriyorlar! “Şunu da söyle: "Düşünün bakalım;
Allah'ın azabı size ansızın, açıktan geliverse, zalimler topluluğundan başkası
mı helâk edilecek?" De ki: "Ben, Allah'ı
bırakıp da yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım!" De ki:
"Sizin keyiflerinize uymam! Çünkü bunu yaparsam sapıtmış olurum, doğruyu
ve güzeli bulanlardan olmam." (6. sure (EN'ÂM) 46-47. ayet)
"Ben Rabbimden
gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz
şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır.
Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur." Şunu da söyle: "Acele
istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş çoktan
bitirilmiş olurdu. Zalimleri, Allah daha iyi bilir." 6. sure (EN'ÂM) 57-58.
ayet)
“De ki: "O size, üstünüzden yahut ayaklarınızın altından bir
azap göndermeye yahut sizi fırka fırka birbirinize düşürerek / fırkalara bölüp
içinden çıkılmaz durumlara düşürerek / fırkaları elbise gibi size giydirerek
kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl sıralıyoruz
ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye. O, hak olduğu halde
senin toplumun onu yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim." Her haberin
gerçekleşeceği bir zaman / mekân vardır. Yakında bileceksiniz. “ (6. sure (EN'ÂM) 65-67.
ayet)
“Ey toplumum! Yapabileceğinizi
yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime ait olacağını
bileceksiniz. Gerçek olan şu ki, zalimler kurtulamayacaklardır.” (6. sure (EN'ÂM) 135. ayet)
“Onlar, kendilerine,
"Allah'tan başka ilah yoktur" dendiğinde, kibirleniyorlardı. Ve şöyle
diyorlardı: "Mecnun bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?"
Hayır,
öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti. Yemin olsun, siz o acıklı azabı mutlaka
tadacaksınız! Ve yalnız, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız. Allah'ın içtenliğe
erdirilmiş temiz kulları başkadır.” (37. sure (SÂFFÂT) 35-40. ayet)
“O inkârcılar
şunu da söylüyorlardı: "Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt /
bir düşündürücü olsaydı, Elbette biz de Allah'ın samimi kullarından
olurduk." Fakat ardından onu inkâr ettiler. Yakında bilecekler. “
(37. sure (SÂFFÂT) 167-170. ayet)
“Küfre batanlar şöyle
dedi: "Dağılıp parçalandığınızda, kesinlikle yepyeni bir yaratılış içinde
olacağınız yolunda, peygamberce haberler veren bir adamı size gösterelim
mi?" "Yalan düzüp Allah'a iftira mı
ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?" Hayır, söyledikleri gibi değil! Gerçek şu
ki, âhirete inanmayanlar, dönüşü olmayan bir sapıklık ve bir azap içindedirler. Onlar, önlerinde ve arkalarında, gökten ve yerden
neler var, görmediler mi? Dilesek onları yere batırırız ya da üzerlerine gökten
parçalar düşürürüz. Hiç kuşkusuz, bütün bunlarda Allah'a yönelen her kul için
mutlak bir ibret vardır.” 34. sure (SEBE') 7-9. ayet
“Küfre sapanlar dedi
ki: "Biz, bu Kur'an'a da bundan öncekine de asla inanmayacağız!" Ah, bir görsen o
zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde! Bir kısmı da bir kısmına söz
atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslayanlara şöyle derler:
"Siz olmasaydınız, vallahi biz inanacaktık!"( 34. sure (SEBE') 31.
ayet)
“Ayetlerimiz açık seçik
kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam,
atalarınızın kulluk / ibadet etmekte
olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası değil." Şunu da
söylerler: "Bu, düzenlenmiş bir yalandan / iftiradan başka şey
değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir:
"Açık bir büyüden başka şey değil bu!" (34. sure (SEBE') 43. ayet)
“De ki: "Hak geldi, artık bâtıl
ortaya yeni bir şey çıkaramaz; eskiyi de geri getiremez." (34. sure
(SEBE') 49. ayet)
“De ki: "Bana, Allah'tan başkasına kulluk
etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!?" Andolsun, sana da senden
öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke
saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.
Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk / ibadet et; şükredenlerden ol! Allah'ı, kadrine / şanına
yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O'nun
avucudur / avucundadır; gökler de O'nun sağ elinde / kudretinde dürülmüş
haldedir. Şanı yücedir O'nun; arınmıştır onların
ortak koştuklarından.” (39. sure (ZÜMER) 64-67. ayet)
“İnkâr edenler
dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin! O okunurken yaygara koparın ki, galip
gelesiniz." (41. sure (FUSSİLET) 26. ayet)
“Onlar, o zikiri /
Kur'an'ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Halbuki o, eşsiz
yücelikte bir Kitap'tır. Bâtıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Hakîm ve Hamîd
Allah'tan bir indirmedir o.” (41. sure (FUSSİLET) 41-42. ayet)
“De ki: "Söyleyin bakalım, o Kur'an Allah
katından ise, siz de onun üstünü örttünüzse,
o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?" (41. sure
(FUSSİLET) 52. ayet)
“İşte bunun için sen çağrıda bulun / dua et
ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Onların boş
arzularına uyma ve şöyle de: "Allah'ın Kitap'tan indirdiğine
inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz,
sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin
amellerinizin size. Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi bir
araya toplayacaktır / aramızı bulacaktır. Dönüş O'nadır." (42. sure (ŞÛRÂ)
15. ayet)
“Yoksa, "yalan düzüp Allah'a
iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı
kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi
bilir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 24. ayet)
“Siz, haddi aşanlardan
/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri / Kur'an'ı
sizden uzak mı tutalım? Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik. Onlara bir peygamber geldiğinde
mutlaka onunla alay ediyorlardı. Biz, gücü kuvveti onlardan daha üstün olanları da helâk etmişizdir.
Öncekilerin örneği geçti. Yemin olsun, eğer onlara,
"Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, kesinlikle şöyle
diyeceklerdir: "Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı!" O, yerküreyi size bir beşik
yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere
varabilesiniz.” (43. sure (ZUHRUF) 5-10. ayet)
“Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık
kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim. Ne
var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu
bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!" Ve dediler: "Şu Kur'an, iki kent
içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" Rabbinin rahmetini onlar
mı
bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz
paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı
bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından
daha hayırlıdır.” (43. sure (ZUHRUF) 29-32. ayet)
“Meryem'in oğlu, bir
örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya
başladı. Dediler ki: "Bizim tanrılarımız
mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler.
Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar. Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve
İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu. Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler
vücuda getirirdik.” (43. sure (ZUHRUF) 57-60. ayet)
“Yemin olsun, size hakkı
getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz. Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara
mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız. Yoksa onların sırlarını,
fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz
yanlarında yazıp duruyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 78-80. ayet)
“Bırak
onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler;
oynayıp oyalansınlar!” (43. sure (ZUHRUF) 83. ayet)
“Onun "Ey Rabbim" deyişine yemin olsun
ki, bunlar iman etmez bir topluluktur. Artık sen
onlara aldırma, "Selam!" deyiver. Yakında bilecekler.” (43. sure (ZUHRUF) 88-89.
ayet)
“Kuşkun olmasın ki
onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar / Allah'tan gelecek
hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Zalimler birbirlerinin dostlarıdır;
Allah ise takvaya sarılanların Velî'sidir.” (45. sure (CÂSİYE) 19. ayet)
“Her şeyi ayan beyan
gösteren ayetlerimiz onlara okunduğunda, kendilerine gelmiş olan hakkı inkâr
edenler şöyle derler: "Açık bir büyüdür bu!" (46. sure (AHKAF) 7. ayet)
“İnkâr edenler,
inananlara şöyle derler: "Eğer bu, hayırlı bir şey olsaydı, bunlar ona
inanmakta bizi geçemezlerdi." Bununla umduklarını bulamayınca şöyle
diyecekler: "Bu, eski bir uydurmadır." (46. sure (AHKAF) 11. ayet)
“Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe, Ki siz gerçekten tartışmalarla
dolu bir söz içindesiniz. Yüz geri çevrilen onun yüzünden çevrilir.” (51. sure (ZÂRİYÂT)
7-9. ayet)
“Kahrolsun o düzenbaz
yalancılar, Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından
habersizdirler.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 10-11. ayet)
“İşte böyle!
Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya
büyücüdür ya deli." Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir
topluluk bunlar. Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın. Hatırlat /
öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.” (51. sure (ZÂRİYÂT)
52-55. ayet)
“Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.
Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı
ancak eğlenerek dinliyorlar. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm
sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: "Bu adam,
sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!"
Dedi: "Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, her şeyi duyan,
her şeyi bilendir!" Şöyle de dediler:
"Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir
şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi..."
Onlardan önce yere batırdığımız hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman
edecekler!...” (21. sure (ENBİYÂ) 1-6. ayet)
“O küfredenler seni
gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka bir şey yapmazlar:
"İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini / Kur'an'ı
bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.” (21. sure (ENBİYÂ) 36. ayet)
“De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum." Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki! Rabbinin azabından
onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: "Vay bizlere, biz
zalimlermişiz!" (21. sure (ENBİYÂ) 45-46. ayet)
“Sözü gereğince
düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey
geldi diye mi? Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu
inkâr ediyorlar? Yoksa, "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o
kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor. Eğer hak onların
keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada
uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini / Kur'an’larını getirdik ama onlar zikirlerinden / Kur'an’larından yüz
çeviriyorlar. Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır.
Rızık verenlerin en hayırlısıdır O. Şu bir gerçek ki, sen
onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun. Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep
yan çiziyorlar.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 68-74. ayet)
“İşin doğrusu şu: Onlar
da öncekilerin söylediği gibi söylediler. "Ölüp,
toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı
diriltileceğiz?" "Yemin olsun, biz de bizden önce atalarımız da
bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka bir şey değil bu!" (23. sure
(MÜ'MİNÛN) 81-83. ayet)
“Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne
kâhinsin ne de cin çarpmış. Yoksa şöyle mi diyorlar: "O bir şairdir. Zamanın ölüm
getiren felaketine çarpılmasını bekliyoruz." De ki: "Bekleyin! Doğrusu sizinle beraber
ben de bekleyenlerdenim." Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir
topluluk mu? Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! Hayır, iman
etmiyorlar. Eğer doğru sözlü iseler, onun benzeri bir hadis / söz getirsinler. Yoksa onlar hiçbir şeysiz mi
yaratıldılar? Yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır? Yoksa gökleri ve yeri
onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli
bilgiye ulaşamıyorlar! Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi
onlar mı? Yoksa onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer böyleyse,
dinleyenleri açık bir kanıt getirsin. Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi? Yoksa sen onlardan bir ücret
istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına mı giriyorlar? Yoksa gayb yanlarında da yazıp
duruyorlar mı? Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Doğrusu şu ki, o
inkâr edenlerin kendileri tuzağa yakalanmışlardır. Yoksa Allah'tan başka bir
ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak
koştuklarından. Gökten bir parçanın
düştüğünü görseler şöyle derler: "Üst üste yığılmış bulutlar!" Bayılıp yere
serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları! O gün,
tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım
da edilmeyecek! Zulmedenler için bundan başka bir azap da vardır. Fakat
onların çokları bilmiyorlar. Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin.
Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et! Gecenin bir bölümünde ve yıldızların ardından da
O'nu tespih et!” (52. sure (TÛR) 29-49. ayet)
“O nankörlere ne oluyor
ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak
geliyorlar; Sağdan ve soldan parçalar halinde. Onlardan her
biri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor? Hayır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz
onları, bildikleri şeyden yarattık. İş onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz
gerçekten gücü yetenleriz; Onları kendilerinden daha üstün
olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz. Bırak onları!
Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar.”
(70. sure (MEÂRİC) 36-42. ayet)
“Küfre sapanlar, seni
tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan
çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak
kurar.
Ama Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. Ayetlerimiz onlara okunduğunda
şöyle derler: "Tamam, işittik. İstersek bunun gibisini elbette ki
söyleriz; öncekilerin masallarından başka şey değil ki bu!" Şunu da
söylemişlerdi: "Allah’ımız! Eğer bu, senin katından gelmiş gerçeğin
kendisiyse, gökten üstümüze taş yağdır. Yahut bize korkunç bir azap musallat
et." Oysaki, sen onların içinde iken Allah onlara azap etmeyecekti. Onlar, af dileyip
dururken de Allah onlara azap etmezdi. Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken,
Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar onun
dostları / koruyucuları da değillerdir. Onun dostları / koruyucuları
takva sahiplerinden başkası değildir. Ama onların çokları bunu bilmezler.” (8. sure (ENFÂL) 30-34.
ayet)
“Senden, güzellikten
önce kötülük istemede acele ediyorlar. Halbuki önlerinden pek çok örnek
gelip geçti. Şu da bir gerçek ki, Rabbin insanlara karşı,zulümlerine rağmen af
sahibidir. Ve Rabbinin azabı elbette çok şiddetlidir.” (13. sure (RA'D) 6.
ayet)
“Küfre sapanlar:
"Sen gönderilmiş bir elçi değilsin." diyorlar. De ki:
"Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi
bulunanlar yeter." (13. sure (RA'D) 43. ayet)
2. HABEŞİSTAN'A HİCRET:
“Zulme uğratıldıktan
sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada elbette güzelce mekân
tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür. Bir bilselerdi! O Allah yolunda hicret edenler,
sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.” (16. sure (NAHL) 41-42. ayet)
“Kuşkusuz, Rabbin;
işkenceye uğratıldıktan sonra hicret eden, ardından da cihat edip sabreden
kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra senin Rabbin elbette cömertçe affedecek,
cömertçe merhamet edecektir!” (16. sure (NAHL) 110. ayet)
3. MEKKE'DE KİTAP EHLİ İLE İLİŞKİLER:
“O, elbette ki
öncekilerin kitaplarında da var. Beni İsrail bilginlerinin de onu
bilmesi bunlar için bir belirti/kanıt değil mi?”
(26. sure (ŞUARA) 196-197. ayet)
“Hiç kuşkunuz olmasın
ki bu Kur'an, İsrailoğullarına, ihtilafa düştükleri şeylerin birçoğunu
anlatıyor.” (27. sure (NEML) 76. ayet)
“Böyleleri şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir
beyyine üzerinedir, O'ndan bir tanık da kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Mûsa'nın
kitabı var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu
inkâr edenin varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir
haktır ama insanların çokları inanmıyorlar.” (11. sure (HÛD) 17. ayet)
“Bu da bizim, kentlerin
/ medeniyetlerin anasını uyarman için indirdiğimiz bir Kitap.
Kutsal-bereketli, kendinden öncekini doğrulayıcı. Âhirete inananlar, ona da
inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler.” (6. sure (EN'ÂM) 92. ayet)
“Dinlerini parça parça
edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla
hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini
haber verecektir.” (6. sure (EN'ÂM) 159. ayet)
“Kendilerine ilim
verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta
kendisi olduğunu, Hamîd ve Azîz olan Allah'ın yoluna kılavuzladığını görürler.” (34. sure (SEBE')
6. ayet)
“Senden önce gönderdiğimiz
resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk/ibadet edilecek tanrılar yapmış
mıyız?” (43. sure (ZUHRUF) 45. ayet)
“Fakat onlar işlerini
aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere / kutsallaştırmış hizip kitaplarına
ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir. Artık sen
onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Sanıyorlar mı ki,
kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları, Ve iyiliklerine koşuyoruz.
Hayır, farkında olmuyorlar.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 53-56. ayet)
“Ehl-i kitap'la, en
güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin! Onların zulme sapanları müstesna. Şöyle deyin:
"Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız ve tanrınız
bir. Ve biz O'na teslim olanlarız." Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap
verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona
inananlar vardır. Bizim ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa
tutmaz.” (29. sure (ANKEBÛT) 46-47. ayet)
“Kendilerine kitap
verdiklerimiz, sana indirilenle ferahlarlar. Ama hiziplerden bazıları
onun bir kısmını inkâr ederler. De ki: "Bana, yalnız Allah'a kulluk etmem, O'na ortak
koşmamam emredildi. Ben O'na yakarır, O'na davet ederim. Dönüşüm de
O'nadır." (13. sure (RA'D) 36. ayet)
MÜBAHELE:“Sana ilimden
bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle tartışana de
ki: "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı,
öz benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah'ın
lanetini yalancılar üzerine salalım." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 61. ayet)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder