İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

27 Haziran 2016 Pazartesi

HZ. PEYGAMBERİN KAVMİYLE İHTİLAFI


I.            HZ. PEYGAMBERİN VE MÜSLÜMANLARIN MÜCADELELERİ - 1

A.                HİCRET ÖNCESİ DÖNEM

1.                HZ. PEYGAMBERİN KAVMİYLE İHTİLAFI:


 Gördün mü o yasaklayanı, Bir kulu namaz kılarken.” (96. sure (ALAK) 9-10. ayet)

 Allah'ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.” (14. sure (İBRÂHİM) 19. ayet)

 O halde, yalanlayanlara itaat etme! İstediler ki sen, alttan alıp gevşek davranasın / yağcılık edesin de onlar da yağcılık etsinler / yumuşaklık göstersinler. Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bayağı / alçak, Alaycı / gammaz, koğuculuk için dolaşıp duran, Hayrı engelleyen, sınır tanımaz saldırgan, günaha batmış, Kaba / obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı. Mal ve oğullar sahibi olmuş da ne olmuş? Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: "Daha öncekilerin masalları!" Yakında biz onun hortumu üzerine damga basacağız / burnunu sürteceğiz.” (68. sure (KALEM) 8-16. ayet)

 Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar!” (68. sure (KALEM) 46. ayet)

 O küfre sapanlar, Zikir'i / Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.” (68. sure (KALEM) 51. ayet)

 De ki: "Ey nankör kâfirler! Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize. Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. Kul değilim sizin taptığınıza, Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime. Sizin dininiz size, benim dinim bana!" (109. sure (KÂFİRÛN) 1-6. ayet)

 O yüz geri döneni gördün mü? Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu. Gaybın bilgisi onun yanında da o mu görüyor? Yoksa haber verilmedi mi ona, Mûsa'nın sayfalarındakiler? Ve o çok vefalı İbrahim'in sayfalarındakiler... “ (53. sure (NECM) 33-37. ayet)

 Kureyş'i alıştırıp ısındırdığı için, Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için, Bu evin Rabbine ibadet etsinler! O ki, onları doyurup kurtardı açlıktan ve kendilerini güvene çıkardı korkudan.” (106. sure (KUREYŞ) 1-4. ayet)

 “Kaf. Şanı yüce, ilahî cömertlikle dolu Kur'an'a yemin olsun ki, İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey bu!" Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu." Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda. Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.” (50. sure (KAF) 1-5. ayet)

 “İlk yarıştan âciz kalıp yorulmuş muyduk? Hayır, yeni bir yaratıştan kuşku içinde olan onlardır.” (50. sure (KAF) 15. ayet)

 Onlar ha bire tuzak kuruyorlar / oyun çeviriyorlar. Ben de tuzak kuruyorum.” (86. sure (TÂRIK) 15-16. ayet)

 “Saat yaklaştı, Ay yarıldı. Bir ayet / alâmet görseler yüz çeviriyorlar ve şöyle diyorlar: "Sürüp giden bir büyüdür bu!" Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır. Yemin olsun ki, onlara haberlerden, içinde ihtar, sakındırma ve tehdit bulunanı gelmiştir. Doruk noktaya çıkmış, isabeti tartışmasız bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.” (54. sure (KAMER)1- 5. ayet)

 “Sâd. Zikir / öğüt / uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki, İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler. Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman. Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..." "İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!" İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur." "Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir." "Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden / Kur'an' ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar. Yoksa Azîz, Vahhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların katında mı? Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler. Kabilelerden oluşmuş, sözüm ona bir ordudur bu; şurada bozguna uğratılacaktır.” (38. sure (SÂD) 1-11. ayet)

 Allah'ın kulu kalkmış O'na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı. "Ben ancak Rabbime yakarırım / çağırırım. Ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam." De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim." De ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam." "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır.” (72. sure (CİN) 19-23. ayet)

 Küfre batanlar dediler ki: "Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede ona, başka bir topluluk da yardım etmiştir." Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir. "Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah akşam birileri tarafından yazdırılıyor." Şöyle söyle: "Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." (25. sure (FURKÂN) 4-6. ayet)

 Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı. Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: "Allah'ın, resul olarak gönderdiği şu mu?" "Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasaydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler. “ (25. sure (FURKÂN) 40-42. ayet)

 Artık inkârcılara boyun eğme, onlara karşı Kur'an ile zorlu bir cihat aç. “ (25. sure (FURKÂN) 52. ayet)

 Yeminlerinin tüm gücüyle Allah'a ant içmişlerdi ki, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru bir gidiş üzere olacaklar. Fakat uyarıcı onlara gelince, bu onlara nefretle kaçıştan başka bir katkı sağlamadı. Yeryüzünde kibirlendi ve kötülük tezgâhladılar. Oysaki tezgâhlanan kötülük, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin başına gelenlerden başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın! Allah'ın yol ve yönteminde döneklik de bulamazsın! Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmediler mi? Onlar, kuvvet bakımından bunlardan daha zorluydular. Göklerde de yerde de Allah'ı âciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Alîm'dir O, Kadîr'dir.” (35. sure (FATIR) 42-44. ayet)

 Ayetlerimizi inkâr edip, "Bana mal da evlat da kesinlikle verilecek." diyeni gördün mü? Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı? Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız. O dediklerine biz vâris olacağız. Kendisi bir başına bize gelecek.” (19. sure (MERYEM) 77-80. ayet)

 Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin. Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır. O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler. Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.” (26. sure (ŞUARA) 3-6. ayet)

 “Kendi ellerinin önden hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ne olurdu!" Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Mûsa'ya verilenin aynısı buna da verilseydi ya!" Bunlar daha önce Mûsa'ya verileni inkâr etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi: "Birbirini destekleyen iki büyü / sırt sırta iki büyücü." Ve dediler: "Biz bunların ikisine de inanmıyoruz." De ki: "Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden daha aydınlık bir kitap getirin, ben ona uyayım." Bunun üzerine sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti arzularına uyuyorlar. Allah'tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Yemin olsun, biz onlar için sözü ardarda getirdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler. “ (28. sure (KASAS) 47-51. ayet)

 Dediler ki: "Eğer seninle birlikte yol alırsak, yerimizden, yurdumuzdan oluruz." Biz onları, katımızdan rızık olarak gelen tüm ürünlerin derlenip toplandığı güvenli, saygıdeğer bir mekâna yerleştirmedik mi? Ama onların çokları bilmiyorlar.” (28. sure (KASAS) 57. ayet)

 Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: "Büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz!" Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.” (17. sure (İSRÂ) 47-48. ayet)

 Az kalsın bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir durumda onlar orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı. Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın.” (17. sure (İSRÂ) 76-77. ayet)

 Seni yalanladılarsa şöyle söyle: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım." (10. sure (YÛNUS) 41. ayet)

 De ki: "İşte benim yolum budur. Ben, Allah'a basîret üzere çağırırım / dua ederim. Beni izleyenler de... Şanı yücedir Allah'ın! Ben müşriklerden değilim." (12. sure (YÛSUF) 108. ayet)

 Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir / Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin." "Hadi getirsene bize o melekleri, eğer doğru sözlülerdensen!" Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla indiririz. Ve o zaman inkârcılara göz açtırılmaz.” (15. sure (HİCR) 6-8. ayet)

 Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen! Ve de ki: "Ben, evet ben, apaçık konuşan bir uyarıcıyım!" (15. sure (HİCR) 88-89. ayet)

 Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!" (6. sure (EN'ÂM) 19. ayet)

 “De ki: "Düşünün bakalım; Allah, işitme gücünüzü, gözlerinizi alsa, kalpleriniz üzerine mühür bassa, Allah'tan başka hangi ilah onları size geri verecek?" Bak nasıl türlü türlü açıklıyoruz ayetleri, yine de yüz çeviriyorlar! “Şunu da söyle: "Düşünün bakalım; Allah'ın azabı size ansızın, açıktan geliverse, zalimler topluluğundan başkası mı helâk edilecek?" De ki: "Ben, Allah'ı bırakıp da yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım!" De ki: "Sizin keyiflerinize uymam! Çünkü bunu yaparsam sapıtmış olurum, doğruyu ve güzeli bulanlardan olmam." (6. sure (EN'ÂM) 46-47. ayet)

 "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur." Şunu da söyle: "Acele istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş çoktan bitirilmiş olurdu. Zalimleri, Allah daha iyi bilir." 6. sure (EN'ÂM) 57-58. ayet)

 “De ki: "O size, üstünüzden yahut ayaklarınızın altından bir azap göndermeye yahut sizi fırka fırka birbirinize düşürerek / fırkalara bölüp içinden çıkılmaz durumlara düşürerek / fırkaları elbise gibi size giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl sıralıyoruz ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye. O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim." Her haberin gerçekleşeceği bir zaman / mekân vardır. Yakında bileceksiniz. “ (6. sure (EN'ÂM) 65-67. ayet)

 Ey toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime ait olacağını bileceksiniz. Gerçek olan şu ki, zalimler kurtulamayacaklardır.” (6. sure (EN'ÂM) 135. ayet)

 Onlar, kendilerine, "Allah'tan başka ilah yoktur" dendiğinde, kibirleniyorlardı. Ve şöyle diyorlardı: "Mecnun bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?" Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti. Yemin olsun, siz o acıklı azabı mutlaka tadacaksınız! Ve yalnız, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız. Allah'ın içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır.” (37. sure (SÂFFÂT) 35-40. ayet)

 O inkârcılar şunu da söylüyorlardı: "Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt / bir düşündürücü olsaydı, Elbette biz de Allah'ın samimi kullarından olurduk." Fakat ardından onu inkâr ettiler. Yakında bilecekler. “ (37. sure (SÂFFÂT) 167-170. ayet)

 Küfre batanlar şöyle dedi: "Dağılıp parçalandığınızda, kesinlikle yepyeni bir yaratılış içinde olacağınız yolunda, peygamberce haberler veren bir adamı size gösterelim mi?" "Yalan düzüp Allah'a iftira mı ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?" Hayır, söyledikleri gibi değil! Gerçek şu ki, âhirete inanmayanlar, dönüşü olmayan bir sapıklık ve bir azap içindedirler. Onlar, önlerinde ve arkalarında, gökten ve yerden neler var, görmediler mi? Dilesek onları yere batırırız ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Hiç kuşkusuz, bütün bunlarda Allah'a yönelen her kul için mutlak bir ibret vardır.” 34. sure (SEBE') 7-9. ayet

 Küfre sapanlar dedi ki: "Biz, bu Kur'an'a da bundan öncekine de asla inanmayacağız!" Ah, bir görsen o zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde! Bir kısmı da bir kısmına söz atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Siz olmasaydınız, vallahi biz inanacaktık!"( 34. sure (SEBE') 31. ayet)

 Ayetlerimiz açık seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk  / ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmiş bir yalandan / iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!" (34. sure (SEBE') 43. ayet)

 “De ki: "Hak geldi, artık bâtıl ortaya yeni bir şey çıkaramaz; eskiyi de geri getiremez." (34. sure (SEBE') 49. ayet)

 “De ki: "Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!?" Andolsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun. Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk / ibadet et; şükredenlerden ol! Allah'ı, kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O'nun avucudur / avucundadır; gökler de O'nun sağ elinde / kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O'nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.” (39. sure (ZÜMER) 64-67. ayet)

 İnkâr edenler dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin! O okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz." (41. sure (FUSSİLET) 26. ayet)

 Onlar, o zikiri / Kur'an'ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap'tır. Bâtıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Hakîm ve Hamîd Allah'tan bir indirmedir o.” (41. sure (FUSSİLET) 41-42. ayet)

 “De ki: "Söyleyin bakalım, o Kur'an Allah katından ise, siz de onun üstünü örttünüzse, o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?" (41. sure (FUSSİLET) 52. ayet)

 “İşte bunun için sen çağrıda bulun / dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: "Allah'ın Kitap'tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amellerinizin size. Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi bir araya toplayacaktır / aramızı bulacaktır. Dönüş O'nadır." (42. sure (ŞÛRÂ) 15. ayet)

 Yoksa, "yalan düzüp Allah'a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir.” (42. sure (ŞÛRÂ) 24. ayet)

 Siz, haddi aşanlardan /zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri / Kur'an'ı sizden uzak mı tutalım? Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik. Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı. Biz, gücü kuvveti onlardan daha üstün olanları da helâk etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti. Yemin olsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: "Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı!" O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz.” (43. sure (ZUHRUF) 5-10. ayet)

 “Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim. Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!" Ve dediler: "Şu Kur'an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.” (43. sure (ZUHRUF) 29-32. ayet)

 Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı. Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar. Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu. Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik.” (43. sure (ZUHRUF) 57-60. ayet)

 Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz. Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız. Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.” (43. sure (ZUHRUF) 78-80. ayet)

 Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!” (43. sure (ZUHRUF) 83. ayet)

 “Onun "Ey Rabbim" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur. Artık sen onlara aldırma, "Selam!" deyiver. Yakında bilecekler.” (43. sure (ZUHRUF) 88-89. ayet)

 Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar / Allah'tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah ise takvaya sarılanların Velî'sidir.” (45. sure (CÂSİYE) 19. ayet)

 Her şeyi ayan beyan gösteren ayetlerimiz onlara okunduğunda, kendilerine gelmiş olan hakkı inkâr edenler şöyle derler: "Açık bir büyüdür bu!" (46. sure (AHKAF) 7. ayet)

 İnkâr edenler, inananlara şöyle derler: "Eğer bu, hayırlı bir şey olsaydı, bunlar ona inanmakta bizi geçemezlerdi." Bununla umduklarını bulamayınca şöyle diyecekler: "Bu, eski bir uydurmadır." (46. sure (AHKAF) 11. ayet)

 “Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe, Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz. Yüz geri çevrilen onun yüzünden çevrilir.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 7-9. ayet)

 “Kahrolsun o düzenbaz yalancılar, Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 10-11. ayet)

 İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli." Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar. Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın. Hatırlat / öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.” (51. sure (ZÂRİYÂT) 52-55. ayet)

 “Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar. Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!" Dedi: "Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, her şeyi duyan, her şeyi bilendir!" Şöyle de dediler: "Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi..." Onlardan önce yere batırdığımız hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman edecekler!...” (21. sure (ENBİYÂ) 1-6. ayet)

 O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka bir şey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini / Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.” (21. sure (ENBİYÂ) 36. ayet)

 “De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum." Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki! Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: "Vay bizlere, biz zalimlermişiz!" (21. sure (ENBİYÂ) 45-46. ayet)

 Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi? Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar? Yoksa, "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor. Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini / Kur'an’larını getirdik ama onlar zikirlerinden / Kur'an’larından yüz çeviriyorlar. Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O. Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun. Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 68-74. ayet)

 “İşin doğrusu şu: Onlar da öncekilerin söylediği gibi söylediler. "Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?" "Yemin olsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka bir şey değil bu!" (23. sure (MÜ'MİNÛN) 81-83. ayet)

 “Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin çarpmış. Yoksa şöyle mi diyorlar: "O bir şairdir. Zamanın ölüm getiren felaketine çarpılmasını bekliyoruz." De ki: "Bekleyin! Doğrusu sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim." Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu? Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! Hayır, iman etmiyorlar. Eğer doğru sözlü iseler, onun benzeri bir hadis / söz getirsinler. Yoksa onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar! Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı? Yoksa onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer böyleyse, dinleyenleri açık bir kanıt getirsin. Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi? Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına mı giriyorlar? Yoksa gayb yanlarında da yazıp duruyorlar mı? Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Doğrusu şu ki, o inkâr edenlerin kendileri tuzağa yakalanmışlardır. Yoksa Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından. Gökten bir parçanın düştüğünü görseler şöyle derler: "Üst üste yığılmış bulutlar!" Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları! O gün, tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım da edilmeyecek! Zulmedenler için bundan başka bir azap da vardır. Fakat onların çokları bilmiyorlar. Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et! Gecenin bir bölümünde ve yıldızların ardından da O'nu tespih et!” (52. sure (TÛR) 29-49. ayet)

 O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar; Sağdan ve soldan parçalar halinde. Onlardan her biri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor? Hayır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık. İş onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçekten gücü yetenleriz; Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz. Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar.” (70. sure (MEÂRİC) 36-42. ayet)

 Küfre sapanlar, seni tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar. Ama Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. Ayetlerimiz onlara okunduğunda şöyle derler: "Tamam, işittik. İstersek bunun gibisini elbette ki söyleriz; öncekilerin masallarından başka şey değil ki bu!" Şunu da söylemişlerdi: "Allah’ımız! Eğer bu, senin katından gelmiş gerçeğin kendisiyse, gökten üstümüze taş yağdır. Yahut bize korkunç bir azap musallat et." Oysaki, sen onların içinde iken Allah onlara azap etmeyecekti. Onlar, af dileyip dururken de Allah onlara azap etmezdi. Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar onun dostları / koruyucuları da değillerdir. Onun dostları / koruyucuları takva sahiplerinden başkası değildir. Ama onların çokları bunu bilmezler.” (8. sure (ENFÂL) 30-34. ayet)

 Senden, güzellikten önce kötülük istemede acele ediyorlar. Halbuki önlerinden pek çok örnek gelip geçti. Şu da bir gerçek ki, Rabbin insanlara karşı,zulümlerine rağmen af sahibidir. Ve Rabbinin azabı elbette çok şiddetlidir.” (13. sure (RA'D) 6. ayet)

Küfre sapanlar: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin." diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter." (13. sure (RA'D) 43. ayet)

2.                HABEŞİSTAN'A HİCRET:


 Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada elbette güzelce mekân tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür. Bir bilselerdi! O Allah yolunda hicret edenler, sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.” (16. sure (NAHL) 41-42. ayet)

 Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet edecektir!” (16. sure (NAHL) 110. ayet)

3.                MEKKE'DE KİTAP EHLİ İLE İLİŞKİLER:


 O, elbette ki öncekilerin kitaplarında da var. Beni İsrail bilginlerinin de onu bilmesi bunlar için bir belirti/kanıt değil mi?”  (26. sure (ŞUARA) 196-197. ayet)

 Hiç kuşkunuz olmasın ki bu Kur'an, İsrailoğullarına, ihtilafa düştükleri şeylerin birçoğunu anlatıyor.” (27. sure (NEML) 76. ayet)

 “Böyleleri şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerinedir, O'ndan bir tanık da kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Mûsa'nın kitabı var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkâr edenin varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama insanların çokları inanmıyorlar.” (11. sure (HÛD) 17. ayet)

 Bu da bizim, kentlerin / medeniyetlerin anasını uyarman için indirdiğimiz bir Kitap. Kutsal-bereketli, kendinden öncekini doğrulayıcı. Âhirete inananlar, ona da inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler.” (6. sure (EN'ÂM) 92. ayet)

 Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.” (6. sure (EN'ÂM) 159. ayet)

 Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu, Hamîd ve Azîz olan Allah'ın yoluna kılavuzladığını görürler.” (34. sure (SEBE') 6. ayet)

 Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk/ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?” (43. sure (ZUHRUF) 45. ayet)

 Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere / kutsallaştırmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir. Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları, Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.” (23. sure (MÜ'MİNÛN) 53-56. ayet)

 Ehl-i kitap'la, en güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin! Onların zulme sapanları müstesna. Şöyle deyin: "Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız ve tanrınız bir. Ve biz O'na teslim olanlarız." Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.” (29. sure (ANKEBÛT) 46-47. ayet)

 Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenle ferahlarlar. Ama hiziplerden bazıları onun bir kısmını inkâr ederler. De ki: "Bana, yalnız Allah'a kulluk etmem, O'na ortak koşmamam emredildi. Ben O'na yakarır, O'na davet ederim. Dönüşüm de O'nadır." (13. sure (RA'D) 36. ayet)


 MÜBAHELE:“Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle tartışana de ki: "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah'ın lanetini yalancılar üzerine salalım." (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 61. ayet)

RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder