HZ. PEYGAMBERİN VE MÜSLÜMANLARIN MÜCADELELERİ - 6
A. HİCRET SONRASI DÖNEM:-4
1. MEKKELİ MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER:
a) BEDİR SAVAŞI:
“Kabilelerden oluşmuş,
sözüm ona bir ordudur bu; şurada bozguna uğratılacaktır.” (38. sure (SÂD) 11.
ayet)
“Sizinle çarpışmaya
girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın /
çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor. Onları
yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları
çıkarın. Fitne / baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye
kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse
siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!” (2.
sure (BAKARA) 190-191. ayet)
“Sana haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar, De ki: "O
ayda savaş büyük bir günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, O'na ve Mescid-i
Haram'a nankörlük etmek, ora halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah katında daha
büyük bir günahtır." Fitne / baskı ve
bozgunculuk, cana kıymaktan daha büyük bir kötülüktür. Eğer güçleri yetse sizi
dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler. İçinizden
kim irtidâd edip dininden dönerse kâfir olarak ölür. Böylelerinin amelleri
dünyada da âhırette de boşa gitmiştir. Ateş ehlidir onlar. Sürekli
kalacaklardır orada. İnanıp hicret eden ve Allah yolunda uğraşıp didinenlere
gelince, onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah çok affedici, çok
merhametlidir.” (2. sure (BAKARA) 217-218. ayet)
“Bildiğin gibi, Rabbin seni hak uğruna, öz
yurdundan çıkarmıştı. Ve müminlerden bir grup tamamen isteksizdi. İş apaçık
ortaya çıktıktan sonra bile, hak konusunda seninle çekişiyorlardı. Sanki onlar
gözleri baka baka ölüme sürülüyorlardı. O sırada Allah, iki gruptan
birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız
olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam
bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını, arkasını kesmeyi
istiyordu. Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de
hakkı ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın. Hani siz, Rabbinizden yardım ve destek
diliyordunuz; O, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: "Hiç kuşkunuz
olmasın, ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım
ulaştıracağım." Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve o sayede kalpleriniz huzur ve
rahatlık
bulsun diye yaptı. Yardım yalnız ve yalnız Allah
katındandır. Hiç şüphesiz Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. O zaman sizi, Allah'tan bir
güven olmak üzere hafif bir uyku bürüyordu; sizi onunla temizlemek, şeytanın
pisliğini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak, ayaklarınızı sağlam
bastırmak için üzerinize gökten bir su indiriyordu. Rabbin,
meleklere şöyle vahyediyordu: "Ben sizinle beraberim. İmanı olanları
sağlamlaştırın. İnkâr edenlerin kalpleri içine korku salacağım; vurun
boyunların üstüne, vurun onların her parmağına." Bu böyledir. Çünkü
onlar Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa
kuşkusuz ki, Allah'ın azabı şiddetli olur. İşte gördünüz! Hadi tadın onu! Küfre sapanlar
için ateş azabı da var. Ey iman edenler! İnkâr edenlerle savaşmak üzere
karşılaştığınızda, sakın onlara arkalarınızı dönmeyin! Her kim böyle
bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmaya
gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah'tan bir gazaba çarpılmış olur.
Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o! Siz öldürmediniz
onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen
atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı
bunu. Allah; işitendir, bilendir. Gördünüz ya, Allah küfre sapanların tuzağını fersiz
bırakır. Fetih istiyorsanız, fetih size geldi. Eğer vazgeçerseniz hakkınızda daha hayırlı
olur. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Cemaatiniz çok da olsa size zerre kadar
yarar sağlayamaz. Allah, inananlarla beraberdir.”
(8. sure (ENFÂL) 5-19. ayet)
“Doğru ile
yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş
olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet / kazanç olarak elde ettiğiniz
şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda
kalmışa aittir. Allah her şeye kadirdir. O vakit siz, vadinin beri yamacında
idiniz, onlarsa öte yamacında idiler. Kervan sizden daha aşağıda idi. Sözleşmiş
olsaydınız buluşma yer ve saatinde ayrılığa düşerdiniz. Ama Allah, olması
kararlaştırılan işi yerine getirmek istiyordu. Ta ki, ölen beyyine üzerine
ölsün, yaşayan da beyyine üzerine yaşasın. Allah elbette ki çok iyi işitir, çok iyi
bilir. Allah onları sana uykunda az gösteriyordu. Eğer onları sana çok
gösterseydi, yılgınlığa düşer, işi kotarmada çekişmeye başlardınız. Ama Allah,
sizi selamete çıkardı. O, göğüslerin içindekini çok iyi bilir. Karşılaştığınızda
onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu
ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah'a
döndürülür. Ey inananlar! Bir düşman topluluğu ile
karşılaştığınızda sebat edin. Allah'ı çok anın ki zafere ulaşabilesiniz. Allah'a
ve resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız,
rüzgârınız kesilir. Sabredin; Allah sabredenlerle beraberdir. İnsanlara çalım
satarak, gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve Allah yolundan alıkoyanlar gibi
olmayın. Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır. Şeytan onlara,
yaptıklarını süslü gösterip şöyle demişti: "Bugün size galip gelecek kimse
yok, ben yanınızdayım." Fakat iki topluluk yan yana gelince iki topuğu üstüne çark edip
şöyle dedi: "Ben sizden uzağım. Ben sizin görmediklerinizi görüyorum, ben
Allah'tan korkarım. Allah'ın cezası çok şiddetlidir." İkiyüzlülerle
kalplerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları, dinleri
aldatmış." Oysa Allah'a güvenip dayanan bilir ki, Allah Azîz ve Hakîm'dir. Bir görseydin o küfre sapanları!
Melekler canlarını alırken onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlardı:
"Yangın azabını tadın." "İşte bu, ellerinizin önden
gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla zulmetmez." Tıpkı Firavun hanedanı
ve onlardan öncekilerin gidişi gibi. Allah'ın ayetlerini inkâr ettiler de Allah
onları günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah Kavîdir, çok güçlüdür; azabı çok
şiddetli yapandır O. Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma
lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini /
birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice
işiten, gereğince bilendir. Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin tavırları gibi.
Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardı. Biz de onları günahları yüzünden
mahvettik. Firavun hanedanını da boğmuştuk. Bunların tümü zulme sapanlardı.”
(8. sure (ENFÂL) 41-54. ayet)
“Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır
basmadıkça, esirlere sahip olmak uygun değildir. Siz şu iğreti dünyanın
nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti istiyor. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Eğer
Allah'tan bir yazı önden gelmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü size büyük
bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz
olarak yiyin; Allah'tan sakının! Allah çok affedici, çok merhametlidir. Ey Peygamber!
Elinizde esir olarak bulunanlara de ki: "Eğer Allah, kalplerinizde bir
hayır olduğunu bilirse size, sizden alınandan daha değerlisini verir ve sizi
affeder. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir." Sana hıyanet etmek isterlerse kesin olan şu ki,
daha önce Allah'a hıyanet ettiler de Allah, aleyhlerine bir imkân yarattı.
Allah her şeyi bilen, her hikmete sahip olandır.” (8. sure (ENFÂL) 67-71. ayet)
“Yüz yüze gelen şu iki
toplulukta sizin için bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışıyordu;
ötekisi küfre batmıştı. Allah yolunda
çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah, öz
yardımıyla dilediğini destekler. İşte bunda, gözleri olanlar için gerçek
bir ibret vardır.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 13. ayet)
“Yemin olsun ki,
ezik-boynu bükük olduğunuz bir sırada Allah size Bedir'de de yardım
etmişti. O halde Allah'tan korkun ki, şükredebilesiniz. O sırada sen, müminlere
şöyle diyordun: "Rabbinizin, indirilmiş üç bin
melekle destek vermesi, size yetmiyor mu?" İş, sanıldığı gibi
değildir. Onlar, hemen şu anda üstünüze gelseler bile, eğer siz sabreder ve
korunursanız, Rabbiniz sizi, üzerlerine nişan
vurulmuş beş bin melekle destekler. Allah bunu size bir müjde olması ve onunla
kalplerinizi yatıştırması dışında hiçbir şey yapmamıştır. Yardım, Azîz ve Hakîm olan Allah katından başka hiçbir
yerden gelmez. Allah bunu yaptı ki, küfre sapanlardan bir kısmını bölüp ayırsın veya onları zelîl
etsin de yıkık ve ürkek bir halde dönüp gitsinler. İş
ve hüküm konusunda sana düşen bir şey yoktur. Allah
ya tövbelerini kabul ederek onları bağışlar yahut da zalim oldukları için
onlara azap eder.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 123-128. ayet)
“Kendilerine savaş açılanlara savaşma
izni verilmiştir. Çünkü onlar zulme uğratıldılar. Allah onlara yardıma elbette kadirdir.” (22. sure (HAC) 39.
ayet)
b) UHUT SAVAŞI:
“O küfre sapanlar
mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar,
harcayacaklardır da. Sonunda bu kendileri için bir hasret olacak, sonra da
mağlup edilecekler. Küfre sapanlar doğruca cehenneme sürülecekler. Böylece Allah, pisi temizden
ayıracak,
pis kısmı birbirleri üstüne yığıp hepsini bir yerde toplayarak tümünü cehenneme
sokacak. Hüsrana uğrayanların da kendileridir bunlar. Küfre
sapanlara söyle: "Eğer son verirlerse eskide kalmış olan, kendileri
için affedilir. Eğer yeniden başlarlarsa, daha öncekilere uygulanan yol ve
yöntem, eskisi gibi devam etmiş olacaktır." Fitne kalmayıncaya
ve din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş. Vazgeçerlerse kuşkusuz
ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir. Eğer yüz çevirirlerse bilin ki, Allah sizin Mevlâ'nızdır. Ne güzel
Mevlâ'dır O, ne güzel destekler; ne güzel Nasîr'dir O, ne güzel yardım eder.”
(8. sure (ENFÂL) 36-40. ayet)
“Hani, sen ailenden erkenden ayrılmıştın
da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara yerleştiriyordun. Allah her
şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir. Sizden iki takım,
korku ile bozulmak üzereydi. Halbuki Allah onların Velî'siydi. Müminler yalnız
Allah'a güvenip dayansınlar.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 121-122. ayet)
“Size bir yara değiyorsa, o topluma da benzeri bir yara mutlaka değmiştir. Bak işte
günler! Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman
edenleri bilecek, sizden tanıklar / şehitler edinecektir. Allah zulme sapanları
sevmez. Tüm bunlar, Allah iman edenleri iyice seçip arındırsın
ve küfre sapanları mahvetsin diyedir. Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp
didinenleri seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yemin olsun ki siz, onunla
karşılaşmadan önce ölümü arzuluyordunuz. İşte gördünüz onu ve bakıp
duruyorsunuz.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 140-143. ayet)
“Allah'ın,
kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koştukları
için, küfre sapanların kalplerine korku salacağız. Barınakları ateştir onların.
Ne kötüdür
o zalimlerin varacakları yer! Andolsun ki,
siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size
vaadini doğrulamıştı. Nihayet siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda
çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz.
İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu.
Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi
affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir. Siz
şaşkınlıkla sağa-sola kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Resul ise
arkanızdan sizi çağırıyordu. Böylece Allah size keder üstüne keder verdi ki,
elinizden uçup gidene de size isabet edene de üzülmeyesiniz. Allah, yapmakta
olduklarınızdan haberdardır. Sonra bu kederin ardından
üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi. Bir grup da
-gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gerçek dışı
sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. "Şu işten bize bir şey var
mı?" diyorlardı. De ki: "Emir / iş ve
oluş tümüyle Allah'ındır." Öz benliklerinde, sana açıklamaz
oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: "Bu
işten bizim lehimize bir şey olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik." Söyle
onlara: "Evlerinizde kalsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar,
uzanacakları yerleri muhakkak boylayacaklardı." Bu, Allah,
göğüslerinizdekini denesin, kalplerinizdekini ortaya çıkarsın diyedir. Allah,
göğüslerin özünü çok iyi bilir. İki topluluğun karşılaştığı gün geri
dönüp gidenleriniz var ya, yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların
ayağını kaydırmak istemişti. Andolsun, Allah onları yine de affetti. Allah
Gafûr'dur, Halîm'dir. Ey iman
sahipleri! Yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için şöyle diyen
inkârcılar gibi olmayın: "Yanımızda olsaydılar ölmezlerdi,
öldürülmezlerdi." Allah bunu onların kalplerinde bir özlem yapacaktır. Allah diriltir de öldürür
de. Allah, yapıp ettiklerinizi en iyi şekilde görmektedir. Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, Allah'tan bir bağışlanma
ve bir rahmet onların derleyip topladıklarından çok daha iyidir. Ölür yahut öldürülürseniz
elbette ki Allah'a götürüleceksiniz. Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen
onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden
kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık
Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 151-159.
ayet)
“Size, başkalarına iki katını dokundurduğumuz bir musibet dokununca: "Bu da nereden!" mi
dediniz? De ki: "O, sizin öz benliklerinizdendir." Allah, her
şeye Kadîr'dir. İki topluluğun karşılaştığı gün sizin başınıza
gelen, Allah'ın izniyledir ve Allah, müminleri bilsin diyedir. Ve ikiyüzlülük
yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda
çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz
olsaydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre
yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların
gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir. Yerlerinde oturup da kardeşleri için, "Bizi dinlemiş olsalardı öldürülmeyeceklerdi."
diyenlere şöyle söyle: "Eğer doğru sözlüler iseniz, kendi benliklerinizden
uzaklaştırın ölümü!" (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 165-168. ayet)
“Allah'tan bir nimeti, bir lütfu ve Allah'ın müminlerin ödülünü
vermezlik etmeyeceğini de müjdelerler. O müminler ki, kendilerine yara
isabet ettikten sonra bile Allah'ın ve resulün çağrısına cevap
verdiler. Onlar içinden, güzel işler yapıp takvaya sarılanlara büyük bir ödül
vardır. O müminler ki, insanlar kendilerine, "Halk size karşı bir araya
gelmiş, korkun onlardan!" dediklerinde, bu onların imanını artırdı da
şöyle söylediler: "Allah bize yeter. Ne güzel
Vekîl'dir O!" Böyle olduğu içindir ki, Allah'tan bir
nimet ve lütufla geri döndüler, hiçbir kötülük dokunmamıştı onlara. Allah'ın
rızasını izlediler. Allah çok büyük bir lütfun sahibidir. İşte size şeytan. O yalnız
kendi dostlarını korkutur. Eğer inananlarsanız onlardan korkmayın, benden
korkun.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 171-175. ayet)
c) HENDEK SAVAŞI:
“Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki
nimetini hatırlayın! Hani, üstünüze ordular
gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular
salmıştık. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir. Hani, onlar,
üst yanınızdan, alt tarafınızdan size saldırmıştı da gözler
kaymış, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Allah hakkında türlü zanlarda
bulunuyordunuz. İşte orada müminler belaya uğratılarak imtihan edilmişler ve
şiddetli bir zelzeleyle sarsılmışlardı. Münafıklarla, kalplerinde maraz
olanlar şöyle diyorlardı: "Allah ve resulü bize, bir aldanışdan başka bir
şey vaat etmemiş." Hani, onlardan bir grup şöyle demişti: "Ey Yesrib
halkı, duracak yeriniz yok, hemen geri dönün!" İçlerinden bir grup da
Peygamber'den izin istiyor: "İnan olsun, evlerimiz kaygı duyulacak
durumda." diyorlardı. Oysaki evleri kaygı duyulacak durumda değildi;
sadece kaçmak istiyorlardı. Eğer Medine'nin her yanından üzerlerine gelinseydi de
onların kent içinde fitne çıkarmaları istenseydi, onu mutlaka yaparlardı; o
konuda fazla gecikmezlerdi. Yemin olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmayacaklarına
ilişkin Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'a verilen söz sorumluluk
gerektirirdi. De ki: "Eğer ölümden yahut öldürülmekten
kaçıyorsanız, kaçmak size hiçbir yarar sağlamaz. Böyle bir durumda sadece
azıcık / az bir süre nimetlendirilirsiniz." De ki:
"Allah size bir kötülük murat eder yahut bir rahmet dilerse, Allah'la aranıza kim
girebilir?" Onlar kendileri için, Allah'tan başka ne bir dost bulabilirler ne
de bir yardımcı. Allah, içinizden hem tembellik edip hem de başkalarını geri bırakanları
ve kardeşlerine, "Hadi bize gelin!" diyenleri biliyor. Zaten onlar
savaşa / zora çok az gelirler. Size karşı cimrilik / kıskançlık ederler. Korku
geldiğinde onları sana bakar halde görürsün. Korku gittiğinde ise hayra karşı
kıskançlık yüzünden sizi keskin dillerle yaralarlar. Ölümden üzerine baygınlık
çökmüş biri gibidirler. Bunlar iman etmemişlerdir.
Bu yüzden de Allah, amellerini boşa çıkarmıştır. Bunu yapmak Allah için
çok kolaydır. Düşman hiziplerin gitmediğini sanıyorlar. Düşman hizipler gelecek
olsalar, bunlar isterler ki, bedevî araplar içinde bulunsunlar da sizinle
ilgili haberleri sorsunlar. Şayet içinizde bulunsalardı, pek azı müstesna,
savaşmayacaklardı. Yemin olsun, Allah resulünde
sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok
ananlara güzel bir örnek vardır. Müminler, düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir:
"Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de
doğru sözlüdür." Bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı. İnananlardan öyle
erler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakatle dururlar. Onlardan bazısı
adadığını yerine getirdi, bazısı da bekliyor. Sözlerini asla değişmediler. Çünkü Allah,
doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verecek. İkiyüzlülere de
dilerse azap edecek. Belki de onlara tövbe nasip edecek. Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir. Allah, küfre sapanları öfkeleriyle yüz geri etti;
hiçbir hayra ulaşamadılar. Allah, çarpışma sırasında müminler için yeterli
oldu. Allah Kavî'dir, Azîz'dir. Allah, Ehlikitap'tan onlara arka çıkanları,
kulelerinden / kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı: Bir grubunu
öldürüyordunuz, bir grubunu da esir ediyordunuz. Sizi onların
yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığımız bir toprağa mirasçı
kıldı. Allah'ın her şeye gücü yeter.” (33. sure (AHZÂB) 9-27. ayet)
d) HUDEYBİYE BARIŞ ANTLAŞMASI:
“O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar
gerçekte Allah ile beyatleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik
etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir
ödül verecektir. Bedevilerden, geri bırakılmış
olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz
oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan
şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut
bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?"
Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. Siz sanmıştınız ki, resul de
müminler de ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde
süslendi de çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline
geldiniz. Kim Allah'a ve resulüne iman etmezse bilsin ki biz, inkârcılar için alevli bir
ateş hazırladık. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap
eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Geri bırakılanlar, ganimetleri almak
üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler: "İzin verin, biz de size
uyalım!" Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "Bize
asla uyamazsınız! Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler:
"Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin
doğrusu şu ki, onlar çok az anlıyorlar / onlar, az bir kısmı hariç,
anlamıyorlar. Bedevilerden, geri bırakılmış olanlara de ki: "Siz yakında çok zorlu savaş veren
bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar
Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir.
Yok eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla
cezalandırır." Köre zorlama
yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne
itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah
onu acıklı bir azapla cezalandırır. Yemin olsun, Allah müminlerden, o ağacın
altında sana bey'at ettikleri sırada hoşnut olmuştur. Onların gönüllerindekini
bilmiş, üzerlerine huzur ve sükûn indirmiş ve kendilerine yakın bir fetih nasip
etmiştir. Alacakları birçok ganimetler de nasip etmiştir. Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir. Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve
insanların ellerini de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve
Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın. Sizin güç yetireceğiniz başka ganimetler de vardır. Allah onları
kuşatmış bulunuyor. Allah, her şey üzerinde Kadîr'dir. Eğer
küfredenler sizinle savaşsalardı, sırtlarını dönüp kaçacaklardı. Sonra, bir
dost da bir yardımcı da bulamazlardı. Bu, Allah'ın
öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir
değişme bulamazsın. O odur ki, sizi onlarla galip getirdikten sonra Mekke'nin göbeğinde onların ellerini
sizden, sizin ellerinizi de onlardan uzak tuttu. Allah, yapmakta olduklarınızı
iyice görmektedir. Onlar o kişilerdir ki, küfre sapıp sizi Mescid-i Haram'dan geri
çevirdiler, bekletilen kurbanlık hediyelerin, yerlerine ulaşmasına engel
oldular. Eğer kendilerini tanımadığınız için
çiğneyeceğiniz ve bu bilgisizlik yüzünden üzüntü ve kınayışla karşılaşacağınız
inanmış erkeklerle inanmış kadınlar olmasaydı, iş başka türlü olurdu. Böyle
olması, Allah'ın, dilediğini rahmetine sokması içindir. Onlar
birbirlerinden ayrılmış olsalardı, inkâra sapanları acıklı bir azapla
cezalandırırdık. İnkâr edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi.
Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün,
inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten
onlar buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. Yemin olsun ki
Allah, resulüne o rüyayı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse,
başlarınızı tıraş etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku
duymadan Mescid-i Haram'a mutlaka gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan
önce size yakın bir fetih nasip etti.” (48. sure (FETİH) 10-27. ayet)
e) MEKKE'NİN FETHİ:
“Ey iman sahipleri!
Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak'tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz
Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde,
siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim
hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi
gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim.
Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur. Onlar sizi ele geçirirlerse
size düşman olurlar; ellerini ve dillerini size kötülükle uzatırlar, inkâra
sapmanızı isterler. Kıyamet gününde ne hısımlarınızın ne de çocuklarınızın size hiçbir
yararı olmaz. O, sizi birbirinizden ayıracaktır. Allah, işleyip ürettiklerinizi
açık açık görmektedir.” (60. sure (MÜMTEHİNE) 1-3. ayet)
“Şu bir gerçek ki, biz
sana apaçık bir fetih nasip ettik. Ki Allah senin günahından
geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın
ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın. Ve Allah sana onur ve kudret dolu bir yardımla destek
verecektir.” (48. sure (FETİH) 1-3. ayet)
“Yemin olsun ki Allah, resulüne o
rüyayı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse, başlarınızı tıraş
etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku duymadan Mescid-i
Haram'a mutlaka gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce
size yakın bir fetih nasip etti.” (48. sure (FETİH) 27. ayet)
“Müşriklerin Allah katında, onun resulü katında
ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız
müstesna. Bu şekilde antlaşması olanlara, onlar
size doğru dürüst davrandıkça, siz de doğru dürüst davranın. Allah,
sakınanları sever. Onların ahdine nasıl güvenilebilir! Eğer üzerinizde egemenlik
kurarlarsa, sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine.
Ağızlarıyla size hoşnutluk sunarlar, fakat kalpleri inat eder durur. Ve onların
çoğu gerçeğe uzak düşmüş sapıklardır. Allah'ın ayetlerini nasıl basit bir ücret karşılığı
sattılar da Allah'ın yolundan alıkoydular. Gerçekten ne fena şeylerdir onların
yapmakta oldukları. Bir mümin hakkında onlar ne bir yemine saygı gösterirler ne de bir antlaşma
şartına. Onlar düşmanlık dolu, azmış kişilerin ta
kendileridir. Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar,
zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi,
bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız. Eğer verdikleri ahitten
sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını
öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine
son verebilirler. Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı
savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor
musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık
olan, Allah'tır. Savaşın onlarla ki, sizin elinizle Allah onlara azap
etsin, onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Ve inananlar
toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın. Ve yüreklerinin öfkesini gidersin. Allah dilediğine tövbe nasip eder.
Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Allah; içinizden cihat edenleri, Allah'tan, resulünden ve
müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri belirlemedikçe,
bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.” (9. sure (TEVBE) 7-16.
ayet)
“Ey iman edenler!
Babalarınız ve kardeşleriniz, eğer imana karşı inkârı
seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyin. İçinizden onları dost edinenler
zalimlerin ta kendileridirler. De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz
/ menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret,
hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda
cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele
kılavuzlamaz." (9. sure (TEVBE) 23-24. ayet)
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder