Geçenlerde bir
dostumun gönderdiği iletide bir öykü okudum.
BİN AYNALI
TAPINAK…(1)
Hindistan'
da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış " BİN AYNALI TAPINAK "
adlı görkemli bir tapınak vardı. Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı.
Tapınağın merdivenlerinden çıkarak "
BİN AYNALI TAPINAK " a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak
tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu
hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler;
kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler.
Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı. Ve o andan
itibaren bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı.
.......
Bir
süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı. O da tapınağın
merdivenlerinden çıkıp " BİN AYNALI TAPINAK "a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok
sevindi: Kuyruğunu salladı; neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya
çağırdı. Bu köpek
tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna
inanıyordu. "
(1):
Almanca' dan çeviri: Aydoğan Kekevi 14.02.02 Almanya.
KOPF
FIT ( Dinç-Baş )
adlı " Eczahaneciler
dergisi" nin Şubat 2002 sayısından alınmıştır.
...........
Öyküyü
okuduktan birkaç gün sonra, gerçek bir “Kitap Kurdu” olan değerli arkadaşım
Halit Yıldırım, Prof. Dr. Server Tanilli’nin “ İslam çağımıza Yanıt verebilir mi ?” adlı
yapıtından yaptığı “çıkarımlar”ı bir ileti ile gönderdiğinde, aynı şeyi “görüp” farklı sonuçlara varmanın
sebeplerini düşündüğümde nedense bu öyküyü hatırladım.
2011 yılında hakkın rahmetine kavuşan Prof.
Dr. Server Tanilli, çok değerli bir bilim adamımızdır. Kitabın içeriği hakkında
karşı görüş belirtmek değildir maksadım.
Zira yazarın, sorduğu sorunun cevabını bilerek o kitabı yazdığına,
yaşantısı ve diğer eserleri de tanıktır ve bu noktada karşı görüş olarak
belirtilecekleri işitip gördüğü de açıktır.
Yazar için de, yazarın görüşlerine inanlar için de, karşı görüşün hiçbir anlamı, yararı ve gereği
yoktur.
Bu yazıdan maksadım, yazarın “İslam
çağımıza yanıt veremez” diye
özetlenebilecek “Kur'an’daki İslam”da
eleştirdiği konulara neden katılmadığımı da açıklamak da değildir. Çünkü bunun da, inanan veya inanmayanlardan
birisine, o kişi kendi bakış açısını değiştirmedikçe, farklı bakış açısından
görüleni görebilme imkânı sağlamayacağından, yararlı olmayacağı bellidir.
Bu yazının amacı sadece, Allah’ın
mesajını ana dilinde okuyan farklı kişilerin, neden o mesajı farklı
algıladıklarını ve aynı sözlerden nihai tahlilde neden farklı sonuçlar
çıkardıklarını, doğrudan ve bizzat Kuran’ın söylemiyle inceleyip
irdelemektir.
Dileyen
dilediği istikamette baktığında, görmek
istediğini, görüldüğünce görür.
1. Kuran Tüm İnsanlar İçin Gönderilmiş Bir Işıktır.
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir delil
gelmiştir. Biz size, her şeyi açık-seçik gösteren bir ışık gönderdik. Allah’a
inanıp O’na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve
onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. (4 / NİSA /
174 - 175)
2. Tüm İnsanlar için Işık Olan Kur'an, sadece İnananlar
(İman edenler) İçin bir kılavuzdur;
İnanmayanlara (kalplerini iman etmemeye şartlandırmış olanlara), Kuran rehberlik edemez.
Bu sebeple, İnanan ve inanmayan kişiler Kur'an’ın
ışığında gösterileni farklı algılayıp, farklı anlarlar.
İşte sana o
Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup
sakınanlar için. (2 / Bakara / 2) Allah, rızasına uyanları
o Kitap’la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle
karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (5 / MAİDE / 16)
Eğer biz onu yabancı dilde
bir Kur'an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri ayrıntılı
kılınmalı değil miydi? / Arap'a yabancı dil mi? / ister yabancı dilde, ister
Arapça!" De ki: "O, iman edenler için bir
kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık
vardır. Ve Kur'an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekândan
seslenilmektedir." (41 / Fıssulet / 44)
3. İman Allah’la kul arasında kalbin tasdiklediği bir ahittir. İmanı
sadece Allah yargılar.
Müslüman (Allaha teslim olanlar) olmak başkadır, İman etmek (İnananlardan
/ kalbi tasdik edenlerden olmak) başkadır.
Bu sebeple Müslüman’ım diyen kişiler de, İmanlarına göre Kuran ışığında gösterileni
birbirlerinden farklı algılayıp,
farklı anlarlar.
Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle
didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız
İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden
de şu Kitap'ta da "Müslümanlar / Allah'a teslim olanlar" diye
adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar
üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a
sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır
O! …
(22 / Hac / 78)
Bedeviler:
"İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak
'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz
Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir." (49 / Hucurat /14)
4. Allah Rab’dir. Rab: “Besleyip, terbiye edip eğiten; Yarattıklarını
belirlediği bir programa uygun olarak, birtakım hedeflere götüren; Tekâmülü
programlayıp yöneten.” demektir.
İndirdiği Kur'an’ın ilk indirdiği
ayetlerinde bildirdiği gibi, “oku” maya bağlı olarak insana bilmediğini öğreten
Allah’ın dilemesiyle, Vahiy Kitabı Kur'an’ın ışığında Kâinat ve İnsan
Kitaplarını okuyarak öğrenen insanlar, Kur'an ışığında gösterileni, akıl ve
gönüllerinin tasdikine ve işlerindeki çabalarına bağlı olarak farklı algılayıp,
farklı algılayacaklardır.
Yaratan
Rabbinin adıyla oku / çağır! İnsanı, embriyodan / ilişip yapışan bir
sudan / sevgi ve ilgiden / husûmetten yarattı. Oku!
Rabbin Ekrem'dir / en büyük cömertliğin sahibidir. O'dur kalemle öğreten!
İnsana bilmediğini öğretti. (96 /Alak /1-5)
Göklerin ve yerin melekûtuna (kâinat kitabına), Allah'ın
yarattığı herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten
yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu
Kur'an'dan sonra hangi hadise / söze iman ediyorlar? (7 / A'RAF / 185)
Onlara ayetlerimizi(delileri) ufuklarda (Kâinat
kitabında) ve öz benliklerinin içinde (İnsan Kitabında) göstereceğiz. Ta ki,
onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin
Rabbine yetmez mi? ( 41 / FUSSİLET / 53)
Yeryüzünde (Kâinat Kitabında) ayetler (deliller /
kanıtlar) vardır görürcesine bilenler için. Benliklerinizin içinde de (İnsan
kitabında da). Hala bakıp görmeyecek misiniz? ( 51 / ZARİYAT / 20 - 21)
Allah'ın
ayetlerine inanmayanlara Allah kılavuzluk etmez. Onlar için acıklı bir azap
öngörülmüştür. (16 / Nahl / 104)
5. İnsanların bazıları da Kitabın (Kur'an'ın) bir kısmına inanırlar (Aklen ve Kalben onaylar); bir kısmına inanmazlar.
Kur'an ayetlerini farklı algılayıp, farklı çıkarımlar yapmanın ve farklı sonuçlara ulaşmanın en önemli sebeplerinden biri de ayetleri yorumlayanın, nefsine (heva ve hevesine hoş gelene) uyarak, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak Kur'an ışığında gösterileni görmeye çalışmasıdır ki, bu kişilerin seçim ve tercihlerine göre algılama ve anlayışı, elbette diğer inananlardan farklı olacaktır.
Kur'an ayetlerini farklı algılayıp, farklı çıkarımlar yapmanın ve farklı sonuçlara ulaşmanın en önemli sebeplerinden biri de ayetleri yorumlayanın, nefsine (heva ve hevesine hoş gelene) uyarak, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak Kur'an ışığında gösterileni görmeye çalışmasıdır ki, bu kişilerin seçim ve tercihlerine göre algılama ve anlayışı, elbette diğer inananlardan farklı olacaktır.
Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer
iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir.
Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de
kalpleri, Allah'ın Zikri / Kur'an'ı karşısında
yumuşar. Bu, Allah'ın
kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın
saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur. (39 / ZÜMER / 23)
Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar
Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir
eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak
için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir
Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık,
hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası
gereğince düşünemez. (3 / Ali
İmran / 7)
6. Ahiret âlemi gayb âlemidir ve O âlemdeki, Cennet ve cehennem de, gayba ait mekânlar
olup, gaybın gerçeğini Allah bilir, insanlar ise dünya yaşantısına kıyasen algılarlar.
Cennet ve cehennem tasvirleri gayb yönüyle mecazdır,
içinde bulunanları ve oradaki yaşamı anlatan
Kuran ayetleri de gayb yönüyle müteşabihtir.
Mecaz ve müteşabih için “ Ona
inandık, hepsi rabbimiz katındandır” demek yerine tevili (tefsiri / yorumu
/açıklanması) yapılması halinde, bunların
algılanıp anlaşılması, Kitabın anası olan Muhkem (sağlam / manası açık )
ayetlerin (delillerin) algılanıp anlaşılmasına kıyasla çok daha farklı
olacaktır.
Muhkem ayet ardından gidenler ile
Müteşabih ayetlerin yorumuna öncelik vererek gaybı taşlayanlar, Kuran’ın
gösterdiğini farklı anlarlar.
O gün yerküre
başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle.
Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın huzurunda dikilir. (14 / İbrahim / 48)
Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği
Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir. (19 /
Meryem / 61)
Sakınıp korunanlara vaat
edilen cennetin temsilî anlatımı şu:
Altından ırmaklar akar, yemişleri de sürekli, gölgesi de. İşte korunup
sakınanların son yurdu. Kâfirlerin son yurdu ise ateş... (13 / Rad / 35)
İman edip hayra ve barışa
yönelik değerler üretenlere şunu müjdele: Kendileri için, altlarından ırmaklar
akan cennetler olacaktır. Onlardaki herhangi bir meyvadan bir rızk olarak her
nasiplendirildiklerinde, şöyle diyeceklerdir: "İşte bu, daha önce
rızklandırıldığımız şey!" Bu rızk onlara buna
benzer şekilde verilmişti. Onlar için orada tertemiz eşler de
vardır. Ve onlar orada sürekli kalacaklardır.
7. Tüm semavi dinlerin insanlara vaadi, inanç, tutum ve davranışlarıyla kazanımlarına
karşılık olarak dünya ve ahiret mutluluğu, huzuru, esenliği veya hüsran,
pişmanlık ile azapta arınmadır.
Düşünürsek, Kur'an Ayetlerinin ışığında
gördüklerimiz, “Bin aynalı tapınakta” olduğu gibi, her an "değişen / değişebilen" halimize uygun olarak düşüncelerimizin yansıması, İnanç ve yapıp
ettiklerimizin, anlayışımıza uygun beklentilerimizin bize geri dönüşüdür. Ama
bu alemde, Ama ahirette…
İnsanların İnanç, tutum ve davranışları farklı olduğu sürece, seçim ve tercihlerine
göre Kur'an ışığında gösterileni algılayıp anlamaları, kazanımlarının dönüşü
olarak ve ona nispetle derece derece farklı olacağı, aklını ve gönlünü
işletenlere açık seçik ortadadır.
Gerçek şu ki, insan için çalışıp
didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi
yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. Hiç
kuşkusuz, son varış Rabbinedir. Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da...
Hiç kuşkusuz, öldüren de O'dur, dirilten de... (53 / NECM / 39 - 44)
Vahiy, Kâinat ve
İnsan Kitaplarını gereğince “Oku” yup, anlayanlardan oluruz, İnşallah…
Dip Not:
Özgün yazımdır. İlk
yayın guruplarımla paylaşılmıştır: 13 Şubat 2012
M.
Kemal Adal
28 Nisan 2016 / İzmir
28 Nisan 2016 / İzmir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder