Ahmet B. ERCİLASUN
03 Nisan
2016 Pazar 00:00
Ülkücü milliyetçi
hareket Türklük üzerine, Türk ülküsü üzerine kurulmuş bir harekettir.
Ülkücüler, ülkenin bağımsızlığını, millet ve devletin birlik ve bütünlüğünü canlarından
aziz bilirler.
1980 öncesinde verdikleri destanî
mücadele ile Türkiye'nin Moskof pençesine düşmesine, Afganistan'a dönüşmesine
engel olmuşlardır.
Ülkücü milliyetçi
hareket, düşmanı doğru tespit eden uzak görüşü, bütün stratejik cephelerde varlığını
gösterebilmesi, elindeki bütün güçleri cepheye sürebilmesi, sağlam karakteri,
mücadele gücü ve azmi sayesinde Türkiye'nin kaderini belirleyen asli
unsurlardan biri olmuştur.
1980, özellikle 1990 sonrası için aynı şeyi maalesef söyleyemiyorum. Hasım
değişmiş, fakat ülkücü milliyetçi hareketin azımsanmayacak sayıdaki mensubu
bunu fark etmemiştir.
Yeni hasımlar,
Türklüğü, Türk kavramını ortadan kaldırmak isteyen; ülkeyi bölme talebini
saklamayan bölücü teröristlerin liderleri ve siyasi uzantılarıyla müzakereler
yapan; Cumhuriyet'in temel ilkelerini reddeden gruplardır. Ve bu grupların Türkiye'de ele geçirmediği
neredeyse hiçbir şey kalmamıştır.
Bir yanda alenen ülkeyi bölmek isteyen, taleplerini mitinglerde,
TBMM'de alenen ifade eden siyasi uzantılar, bir yanda bir bölgemizin şehir ve
kasabalarını işgal eden, büyük şehirlerde canlı bombalar patlatan, sivil asker
yüzlerce insanımızın canına kasteden bölücü terör örgütü.
Öte yanda da yıllardan beri bölücülerle pazarlıklar yapan siyasi kadrolar. "Ne mutlu
Türk'üm diyene!" sözünden nefret
edenler, "Türk'üm,
doğruyum" andını okullardan kaldıranlar, bu ülkenin sadece
Türklere ait olmadığını her ağızlarını açtıklarında söylemekten çekinmeyenler
ve milyonlarca sığınmacı ile Türkiye'yi Türk ülkesi olmaktan çıkarmaya
çalışanlar...
1980 öncesinden çok daha
vahim bir tablo ile karşı karşıyayız ve ülkede yaprak kıpırdamıyor. Türkiye'yi sallaması gereken ülkücü milliyetçiler ortada
yok. Yürekler çarpmıyor, meydanlar inlemiyor.
İdari ve siyasi makamlar, gazeteler,
televizyonlar, sivil toplum kuruluşları işgal altında ve ülkede ülkücü
milliyetçi hareket var mı yok mu belli değil.
Ülkeyi silkeleyen, yüz
binler olup meydanları dolduran, Türk kavramını yok etme cüretini gösterenleri
korkudan titreten bir hareketten eser görünmüyor. Tam tersine, vaktiyle
milliyetçi harekete mensup milyonlar, bölücülerle görüşmeler yapan ve Türklük
kavramını ortadan kaldırmak isteyen gruplarla beraber oluyor. Türk düşmanını
milliyetçi zannediyor.
Bu vahim durumdan utanması
gerekenler ise tam bir pişkinlik içinde yollarına devam etmek istiyorlar. Her
şeye rağmen...
Her şeye rağmen ülkücü
milliyetçi hareket içinde durumdan memnun olmayanlar, bir çıkış noktası bulmak
isteyenler var. Siyasi hareketin bir kısım delegeleri işin vahametinin farkında
ve demokratik bir taleple yönetimin karşısına çıkıyorlar, kurultay istiyorlar.
Ülkücü milliyetçi hareketin içinde bulunduğu çıkmaz ortada değil mi? Haydi her
şeyi bir yana bırakalım, sayılar ortada değil mi? Sayılar yanılabilir mi? 80
ile 40 aynı mı? Dördüncü ile üçüncü aynı mı? Alınan oy miktarları ortada,
matematik bu kadar açık.
Bundan kim sorumlu? Elbette yöneticiler.
***
Yöneticilere söylüyorum,
yapacağınız en iyi iş çekilmektir. Hiç olmazsa kurultaya gitmek ve demokratik
bir seçime imkân sağlamaktır. Aksi takdirde ülkenin içinde bulunduğu vahim
durumdan dolayı siz de çok ağır bir vebal altında kalacaksınız.
Kurultay, ülkücü milliyetçi hareketin
son sınavı mı? İnşallah son olur ve kurultaydan başarı ile çıkılır. Mahkemeler
yoluyla kurultayı engellemek, yargıyı baskı altında tutanlardan yardım alarak
kurultayı engellemek asla taşınamayacak bir vebal olur.
Kurultayın engellenmesi
hâlinde ülkücü milliyetçi hareket ya başka bir sınava girer yahut da yok olur.
Tabii ki bu durum çok
daha vahim sonuçlar doğurur ama bu millet içinden elbette başka vatan evlatları
da çıkar.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 03.04.2016 tarihinde
yazdırılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder