İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

26 Nisan 2016 Salı

HİÇBİR ŞEY NORMAL DEĞİL

Ahmet B. ERCİLASUN

24 Nisan 2016 Pazar 00:00

İşler şirazesinden çıktı; toplum düzensiz ve kanunsuz, rastgele bir yerlere sürüklenip duruyor. Korkarım, bu yazı da rastgele bir yerlere sürüklenip gidecek.
               
  Kelimeler kelime olmaktan, kavramlar kavram olmaktan çıktı. İnsanlar kalem diye ağızlarını açıyor, kılıçtan bahsediyor; kanun diye ağızlarını açıyor, kanun tanımazlıktan bahsediyor; ahlak diye ağızlarını açıyor, ahlaksızlıktan bahsediyor. Kelime ve terimler, anlamlarından kurtulmuş olarak rastgele havada uçuşuyor.
               
 Anayasa, başlangıç kısmında ve birçok maddesinde "Türk Milleti" diyor; anayasanın 104. maddesi, "Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder." diyor ve Cumhurbaşkanı, "vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü" koruyacağına "büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda" namusu ve şerefi üzerine ant içiyor. 

Anayasa bunları söylüyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık "Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak..." diyerek Türk'ü millet değil, etnik bir grup seviyesine indiriyor. 

Sanki anayasanın 104. maddesi "Türk Milletinin birliğini temsil eder" demiyor da "Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak... etnisitelerinin birliğini temsil eder" diyormuş gibi.
                
Cumhurbaşkanı bazen de "Laz mıyız, Türk müyüz?" diye babasına, dedesine sorduğunu, onların da öbür dünyada "kavmin ne?" diye değil, "dinin ne?" diye sorulacağı şeklinde cevap verdiklerini ve dolayısıyla "Elhamdülillah Müslümanım de, geç." dediklerini anlatıyor. 

 Sanki anayasanın 104. maddesi kendisini "Türk Milletinin birliğini" değil de "Müslümanlığın birliğini" temsil etmesi için görevlendirmiş gibi. 

 Sanki "vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü" koruyacağına değil de, "Müslümanlığın bütünlüğünü" koruyacağına ant içmiş gibi. 


Tabii insanlar kendilerini dine de, Müslümanlığın bütünlüğünün korunmasına da adayabilir. Ama bunun için "Türk Milletinin birliği"nden vazgeçmek, Müslümanlığı, Türk kavramının karşısına koymak gerekmez ki...
                
 Yalnız kelimeler, kavramlar değil, deyimler de şaştı; "edep adap" diye bir deyim çıktı mesela. Sözlükte yok ama birileri "edep, terbiye, ahlak" anlamında sık sık bu iki kelimeyi yan yana kullanıyor. Tek başına "adap" var tabii. "Yol yordam" anlamında. 

 "Her şeyin bir adabı var." diyeceğim ama "var mı acaba?" diye tereddüt ediyorum. "Ne adap, ne erkân kaldı?" ifadesi geliyor aklıma. Kelimeler, deyimler, kavramlar iyice karışıyor; en iyisi "hafazanallah!" demek. Hem birileri bu dilden daha iyi anlar. Anlar anlamasına da şimdi de "büyük harf küçük harf" diye tutturabilirler. Fesübhane...
               
 Kelimeler toz olup savrulunca başka bir şey demeye gerek var mı? Haa, bu sıralarda çok moda olan bir kelime var: Paralel. Şimdi "muvazi" desem kimse anlamaz. "Koşut" dersem az da olsa anlayanlar çıkar. Ama "paralel" dersem yediden yetmişe bütün toplum kulak kesilir. Cumhurbaşkanından emniyet amirlerine, parti başkanlarından yandaş mandaşlara kadar herkes gözlerini açar. 

Sanki bir karikatür yapmışlar; ellerine birer pertavsız alan herkes bir yerlerde "paralel" arıyor. 

Üstüne üstlük yıllarca "paralel" ile paralel olanlar da paralel arıyor. 

 Bu işin sonunda geometri terimleri de birbirine karışırsa hiç şaşırmayacağım. Eh, sayılar sayı olmaktan çıkınca, 40-80 birbirine karışınca geometrik şekillerde düzen kalır mı? Sonunda bütün biçimler "yamuk" olacak. O zaman "siz sağ, ben selamet!"

 "Selamet" dedim ama bir türlü selamet içinde olamıyorum. Herkes gibi ben de zihnimi "paralel" denilen kelimeye takmışım bir kere. 

Yalnız bu paralel kıvrıla kıvrıla gidiyor ve bütün biçimleri içine alıyor. Himmetleri, hizmetleri de, yollarda beraber yürüyenleri de. 

Sonunda "beraber yürüyenler" zeytinyağı oluyor, her yere bulaşıyor. Temizleyin temizleyebilirseniz. 

 En iyisi bol miktarda Arap sabunu sipariş etmek. E, Arap'ın da bir hayrını görelim canım!

                
Sonunda "paralel", bir ortaoyununa döndü: 

"Bana paralel diyerek terbiyesizlik eden paraleli asla affetmem! Ben herkese paralel derim ama hiç kimse bana paralel diyemez!"

 Yamuklar bu sözlere gülmekten kırıldı. Kırılınca onlar da yamuk olmaktan çıktı; döküle döküle hepsi yere paralel oldu. 

 Terbiyesiz yamuklar!   
                 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 25.04.2016 tarihinde yazdırılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder