İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

27 Nisan 2016 Çarşamba

ÜSLÛP FARKI ve ONURLU BİR LİDERE MEKTUP




DAHA ÖNCE ALENİ PAYLAŞTIĞIM İKİ YAZIMI, BLOGUMDA "TC.  27NCİ GENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL SAYIN IŞIK KOŞANER'İN İBRETLİK VEDA MESAJI" İLE TARİHE NOT DÜŞMEK MAKSADIYLA,  TEKRAR PAYLAŞIYORUM. MKA.

ÜSLÛP FARKI




 
M. Kemal ADAL.
(E). Top. Alb.
İZMİR
25 Haziran 2010

Çeşitli arkadaşlıklarda, edinilen  arkadaşlar ve dostlar vardır yaşam sürecinde. Her kıssadan çıkartılıp alınacak hisseler olduğu gibi…

Size  Devre arkadaşlığından, asker arkadaşlığından, bir iki anımdan ve üslup farkından bahsetmek istiyorum dinlerseniz.

Bilenler bilir, tabiri bilmeyenler için söylüyorum: Devre arkadaşlığı, asker arkadaşlığının bir parçasıdır, subaylar için… Er ve erbaşların “Tertip” arkadaşlığına benzer, sivildeki sınıf arkadaşlığı gibidir.

Benim devrem (Kara Harp Okulu 1965 Yılı Mezunları Devresi), Kara Kuvvetlerinin biraz istisna (benzerlerinden ayrı tutulan) bir devresidir.

Siz gene de “İstisnalar kaideyi bozmaz” kuralı bağlamında değerlendirin anlatacaklarımı.

 İstisna olan durumumuz, önümüzde olması gereken 1963 ve 1964 devrelerini oluşturacak Kara Harp Okulu öğrencilerinin hepsinin, toptan, 20/21 Mayıs 1963 silahlı kalkışması sebebiyle ordudan ilişiğinin kesilmiş olmasıdır. Oradaki açığın etkilerini de, onların yokluğunu da yıllarca bizim devre kapatmak durumunda ve zorunda kalmıştır.

Çoğumuz, Kuleli ve Erzincan askeri liselerinden; azımız, sivil kaynaktan katılmıştı 1963 yılının sonbaharında Kara Harp Okuluna… Kimimiz kısa pantolonlu girdiğimiz askeri ortaokullardan, kimimiz askeri liselerden itibaren, aile terbiyesinden daha çok “Asker ve Devlet Terbiyesi” alırken, sivil kaynaktan yeni katılanlarımız bu terbiye ve eğitimle yeni tanışıyorlardı.

“Asker ve Devlet Terbiyesi”nin ne olduğunu anlatıp açıklamak bu yazının amacını aşar.

Devremizin İstisna durumu sebebiyle özenle seçilmiş komutan ve öğretmen subay kadroları tarafından, sıkı bir askeri disiplin içinde eğitilerek, iki senede zabit (subay) olduk. 6 ayda da sınıf okullarında sınıfımız görevlerini öğrenip, Piyade, Topçu, Tankçı, vs. komutanlar olarak her birimiz sadece muharip ve muharebe destek birliklerine ve çoğumuz bir ve hatta iki üst rütbe kadro görev ve makamlara vekil olarak atandık.

 Şimdiki sistem böyle değil, Kara Harp Okulunda 4 sene, 4 devreye bir arada karma eğitim veriliyor, subay diplomasına ilave olarak askerlik dışı lisans sahibi olarak mezun ediyorlar. Sınıf okullarındaki eğitim de bir yıl süreyle yapılıyor.

Bizim kıta ve karargâhlarda, bu bir, bazen iki üst rütbe kadro görev ve makamlarında çalışma zorunluluğumuz, albaylığımıza kadar sürdü. Bu kişisel olarak bir çok zorluğa katlanmamıza ve bazen de yanlış yapmamıza neden olduysa da vaktinden evvel olgunlaşıp, iş üzerinde pişmemize, sorumluluğu alıp inisiyatif yüklenmemize de imkan sağladı.

 Kara harp okulunun ikinci sınıfında Bölük Başçavuşu idim. Bu bildiğimiz astsubayın başçavuş olanı demek değildir. Harbiye öğrencisine verilen idari bir görevi, statüyü (sistem yapısı içindeki yeri) belirten bir isim - sıfattır.

Harbiyeli öğrenci Bölük Başçavuşunun görevi, Bölük Komutanı İle Harbiye öğrencisi Bölük Personeli arasında bir köprü oluşturmak ve bir taraftan bölük personelinin sözcülüğünü ve komuta kademesi nezdinde temsilciliğini yaparken, komuta kademesinin emir ve isteklerinin öğrenciler tarafından doğru anlaşılmasına da aracılık yapıp katkı sağlamaktır.

Harp okulunda o zaman koridorda sigara içmemiz serbest, sınıfta içmemiz yasaktı. Bir gün, iki ders arasındaki “teneffüs”te sınıfın en arka sırasına oturmuş, günlük gazeteyi okurken bir sigara yakıp içmeye başladım. Artık disiplinsizlik deyin, aymazlık deyin, cahillik deyin ne derseniz deyin cevabım yok. Yaptığım yanlıştı. Mahkemelik cürüm değilse de kabahatten ileri…

Ben farkında değilim, Allah rahmet eylesin Topçu  Kurmay Yüzbaşı Halis Bor, Bölük komutanımız, sınıfın kapı önündeki arkadaşlara beni sormuş, onlar dışarı  çıkmadığımı söyleyince sınıfa girip bakınmış, arka sıraya bana doğru ilerlemiş, sigara içtiğimi görünce de dönmüş, bir şey söylemeden sınıftan çıkmış gitmiş.

O gittikten sonra sınıftaki arkadaşlar bana seslenip, olanı biteni anlatırken,  posta eri gelip Bölük K.nın beni çağırdığını söyledi. Alı al, moru mor, odasına girdim. Geçmiş gün, arkadaşlara iletmem için bir iki şey söyledi ve acele icabını yaparak sonucunu getirmemi istedi.

Sınıfta sigara içmemle ilgili hiçbir şey söylemedi. Aslında sigara içtiğimi gördükten sonra, sınıftan bir şey söylemeden çıkıp gitmesi ve hemen akabinde odasına çağırdığında suçumla ilgili hiçbir şey söylememekle çok şeyi, belki de söylenmesi gereken her şeyi söyledi.

Bu bir üsluptur. O ortamın koşullarında sıra dışı, kural dışı, istisna bir üslup…Konuyla, ilgili olarak doğrudan konuşmadan sonuca giden bir üslup.

Ve ben ceza alsaydım belki cezamı çektikten sonra gene ara sıra sınıfta sigara içebilirdim. Ama öylesine mahcup olup, yaptığımdan utandım ki asla bir daha sınıfta sigara içmedim.

*****

Bizim devrenin şanslılarından sayılırım. İlk kıtam, o yıllarda yüzde yüz kadro ile çalışan nadir birliklerden biri olan Köseköy / İzmit’ teki Honest John Roket taburudur. Kıtadaki ilk görevim de, rütbemin karşılığı olan kadroda asaleten takım komutanlığıdır. Devremdeki birçok arkadaşımın aksine, Mektebi Asli olan kıtada Bölük komutanının eğitim ve gözetiminden mahrum kalmadım.

Bir Ramazan Bayramı arife günü, izin alıp memleketim Eskişehir’e gittim. Bekârdım kışlada yatıp kalkıyordum. Bayramın son günü akşamı döndüm. Sabah tekmilinden sonra komutanı olduğum takımın geçmiş bayramını kutladım ve rutin eğitime başladım.

Öğlen yemeğinden sonraki saatlerde posta eri gelerek Bölük K. nın hemen beni odasına çağırdığını söyledi. Yanına gittiğimde, Tabur komutanın ikimizi birlikte yanına istediğini söyleyerek izindeyken bir vukuatımın olup olmadığını sordu. İkimiz de durumdan habersiz Tabur Komutanının odasına girdik.

Çok Muhterem bir tabur komutanımız vardı. Rahmet ve minnetle anıyorum. Yarbaylığının son senesinde idi. Topçu Yarbay İsmail Alkışoğlu… Bölük komutanıma adıyla hitap ederek oturmasına müsaade etti. Karşısında esas duruşta bekliyordum. Bana dedi ki:

“Arife günü isteğin üzerine izin kâğıdını imzaladım. Bekledim ki izin kâğıdını aldığında gelir bayramlaşırsın. Bayramlaşmadın gittin. Düşündüm ki yolcudur, acelesi vardır döndüğünde bayramlaşır. Döndün, öğlen tatili dâhil gelirsin diye bekledim gelmedin. Anladım ki senin bayramlaşmaya niyetin yok. Dilerim, benim rütbeme geldiğinde senin maiyetin de sana aynısını yapsın. Buyurun. Gidebilirsin.” Ve eliyle kapıyı gösterdi.

Dondum kaldım… Bağırmıyordu. Aslında beddua da etmiyordu. Kızmamıştı. Sadece üzülmüş, hem de çok üzülmüştü. Sesinden,  tutumundan, ifade şeklinden algıladığım, sadece hayal kırıklığından doğan üzüntüsü idi.

Selam verdim, döndüm kapıya kadar yürüdüm. Tam kapıdan çıkacakken geriye döndüm ve sordum: “Komutanım bir şey söyleyebilirmiyim?”

“Söyle” dedi.

Söyledim: “Benim bildiğim, gördüğüm, bana öğretilen, üst elini uzatmadıkça ast elini uzatmaz; maiyeti Komutanına günaydın demez, Komutanı günaydın derse sağol der; Ben sabah eğitime başlarken takımımla bayramlaştım. Her ne kadar evde, ailemde küçükler büyüklere gidip bayramlaşıyorlarsa da kıtada gördüğüm, komutanın gelip astlarıyla bayramlaştığıdır. Benim size saygısızlık gibi bir niyetim ve tavrım yok. Ben bana öğretildiği gibi, doğru olarak  bildiğimi yapıyorum. ”

Yerinden kalktı, Bölük komutanımın yanındaki sandalyeyi eliyle gösterdi ve “otur” dedi. Oturdum. Masanın yanındaki zile bastı, içeri giren postasına 3 çay getirmesini söyledi ve ben Tabur komutanımın odasında ikinci çayımı içerken (birinci çayı da ilk kıtaya katıldığım gün, yine bölük komutanınla birlikte aynı sandalyelerde otururken hep birlikte içmiştik) o tane tane anlatmaya başladı.

Sözü bana idi ama sanki Bölük komutanıma, orada olmayan benden kıdemli başka subaylara ve hatta kendine de bir şeyler  anlatmaya çalışıyor gibi konuşuyordu. Aslında çok da uzun konuşmadı ama çok açık ve net anlaşılır bir kesinlilik ve kararlılıkla mealen:

 “ Demek ki” dedi. “Sana askeri kuralları öğretmişiz ama bunların amacını, sebep ve sonuçlarını öğretememişiz. Sadece kuralları ezberletip, belletmişiz. Sen de bu kuralları özümseyemediğin için yanlış değerlendirme yapmış ve hatalı çıkarımlar üretmişsin.”

Sonra “üst elini uzatmadıkça astın elini uzatmamasının” ve “Komutan günaydın deyince maiyetinin sağol  demesinin” ne anlama geldiğini, Bayram ve bayramlaşmanın neden, niçin, nasıl yapılması gerektiğini mecazi anlamda öyle bir anlattı ki, daha önce ne duymuşum ne de üzerinde öylesi düşünmüşüm.

Sözlerinin sonunda “ Şimdi soruyorum, varsayalım ki sen bunların hiçbirini bilmiyorsun ve az önce kapı önünde dikilirken söylediğin doğrularla benim rütbeme geldin bir bayram ertesi sabahında benim makamımda oturuyorsun. Posta neferin kapını tıklatıp içeri girdi ve “Bir er sizi görmek istiyor” dedi. Erle görüşür müsün yoksa kuralına göre ilk amiri varken bunun benle ne işi olabilir diye “gitsin ilk amirini görsün” mü dersin” diye sordu.

“İçeri al derdim” diye cevapladım. Nedenini sormadan devam etti:

“Peki” dedi. “O er içeri girdiğinde olması pek olası değil ya, varsayalım oldu ve er sana dedi ki, “Bayramlaşma töreni esnasında nöbetteydim. Siz sonradan nöbet yerime gelmişsiniz ama benim o zaman  nöbetim bitmişti. Sizinle bayramlaşamadık. Bayramlaşalım.” Densizlik yapıyor diye kızar mısın, memnun  mu olusun?” diye sordu.

Başka ne diyebilirdim ki: “Memnun olurum” dedim.

Ve konuyu kapattı:

“Kuralları bilip doğru olarak uygulamanın yolu, sadece kuralı bilmek değildir. Doğruyu bulmanın pratik yolu, Kuralı uygularken muhatabının yerine kendini koyarak muhakeme etmek ve yapacağın işin yararının ve zararının kime olduğunu iyi değerlendirmektir.”

“Muhatabın dostun mu düşmanın mı ona göre bu muhakemeyi etmelisin. Savaşta da kendini düşmanın yerine koyarak düşünmelisin. Düşmanının hoşlanacağı davranış senin yararına değildir ve yanlıştır.”

“ Kendine yapılmasından hoşlandığını sevdiklerine, kendine yapılmasından hoşlanmadığın şeyleri hak eden düşmanlarına karşı yapmaktan çekinmezsen, hizmet ettiğin amaca uymayan yanlış kararlar almaktan korunursun.”

Bu da bir başka üsluptur. O ortamın koşullarında sıra dışı, kural dışı, istisna bir üslup…Konuyla, ilgili olarak doğrudan, gözlerinin içine baka baka konuşarak, anlatarak, paylaşarak sonuca giden bir üslup. 

Ve ben, ömrüm boyu kulağıma küpe ettiğim “empati”nin adını koymadan, ne olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğini, pratikte durum muhakemesinin yapılması yolunu böyle öğrendim.

*****

Herkesin kendine özgü bir üslubu vardır. Atalarımız: “Her yiğidin yoğurt yiyişi başkadır” ve “At sahibine göre kişner” demişler. Amaçta birlik elbette çok önemlidir. Ama amaca giden yolda üslup ve kullanılan metotlar da önemlidir.

Her durum ve şartta her kurala bağımlılık, meşru ise de bu, üst düzey kural koyucu yöneticiler ve liderler için aşılamaz bir sınır olmamalıdır. Çünkü o kuralı belli şart ve ortamda bir başka yönetici ve lider koymuştur, koydurtmuştur, meşru zeminini oluşturmuştur.

Şartlar ve ortam değişmişse, lider odur ki, kural değişinceye kadar geçecek zamanda, sorumluluktan kaçmayarak, inisiyatif alarak, bellenilmiş ve fakat durum ve koşullara uymayan,  doğru tutum ve davranışı engelleyen unsurları, üslubuyla, yöntem ve metotlarıyla aşmayı başarmalıdır…

*****

Allah nasip ederse Devre ve Bölük arkadaşım, Sayın Işık Koşaner, 30. Ağustos 2010 tarihi itibariyle Genelkurmay Başkanı olacaktır.

Devresi olarak Hak ettiğine inandığımız makamda çalışacaktır. O, bizden birisidir. Başarısı, biz başarmışçasına bizi sevindirir; başarısızlığı da yine biz başaramamışçasına bizi üzer.

Çünkü onun bölücü terör, iç ve dış tehditlere karşı askeri başarısı, Vatanın bölünmez bütünlüğünün ve Türkiye cumhuriyetinin teminatı olacaktır.

Türk Milletinin huzur ve refahının sağlanmasının yolunu da siyaseten  açacaktır.

Çok büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı ile ifade ediyorum ki, kendilerini takdir haddime olmayan, Genelkurmay Başkanları Sayın Özkök, Büyükanıt ve Başbuğ hakkındaki hükmü tarih verecektir. 

 Ancak, bir Türk vatandaşı ve mesleği ile onurlandığına inanan emekli bir asker olarak, görevlerindeki performans ve üsluplarının beni sevindirmediğimi, bilakis üzdüğünü söylemezsem riyakârlık etmiş olurum.

Sayın Orgeneral Işık Koşaner,

Muhterem Devre ve Bölük Arkadaşım,

Saygıdeğer Komutanım,

Çok zor ve karmaşık bir ortamda Türkiye Cumhuriyetinin Genelkurmay Başkanlığı görevini üstleneceksin.  Allah, seni utandırmasın; Ne olur yetti artık, sen de bizi utandırma.

Türk Milleti senden önceki üç selefinden istisna bir Komutan olmanı bekliyor; Milletin umudunu kırma.

Yol ve yönteminle üslup farkını dost ve düşmana göster; Üzüntülerimiz son bulsun.

Çocukların ve torunların yapacaklarından gurur duysun.

Yüzün pak, vicdanın rahat; Allah yardımcın olsun.

M. Kemal ADAL.
(E). Top. Alb.
İZMİR
25 Haziran 2010

*****

27 Ağustos 2010 tarininde 27nci Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Sayın Işık Koşaner, 29 Temmuz 2011 tarihinde "Gördüğü lüzum üzerine" görevinden istifa etti.

Sayın Koşaner'le birlikte Kara Kuvvetleri Komutanı Sayın Erdal Ceylanoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Sayın Eşref Uğur Yiğit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Sayın Hasan Aksay da istifalarını açıkladılar. (MKA)

*****

KOŞANER'İN VEDA MESAJI (İBRETLİKTİR-MKA.)
Genelkurmay Başkanlığı görevinden emekliliğini isteyen Orgeneral Işık Koşaner veda mesajı yayınladı.
Koşaner mesajında: 
"Şu anda 173‘ü muvazzaf, 77‘si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, bir çok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir.

Bu durum, bir çok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunması mümkün olmamıştır. 
Haklarında henüz hiç bir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 general-amiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tehdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura‘da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır. 
Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da  TSK‘nın sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır. 
Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması  Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkanını ortadan kaldırmıştır. 
Şartlar ne olursa olsun  TSK‘nın kahraman mensuplarının kutsal görevlerinde bundan önce olduğu gibi bundan sonra da üstün disiplin, cesaret ve fedakarlıkla başarıya ulaşacaklarına olan kesin inancımı bir kez daha güvenle ifade ederken,  TSK‘nın tüm mensuplarına sağlık ve esenlikler dilerim" dedi.
*****
 


ONURLU BİR LİDERE MEKTUP



Sayın Orgeneral Işık Koşaner,

Muhterem Devre ve Bölük Arkadaşım,

Saygıdeğer Komutanım,


Çok zor ve karmaşık bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti Türk Silahlı Kuvvetlerinin 27’nci Genelkurmay Başkanlığı görevini üstlendin.

Hak ederek ulaştığın bu güzide makamda 2 sene daha çalışma ve hizmet etme hakkın varken, sorumluluğunun bilincinde onurlu bir özveriyle “gördüğün lüzum üzerine” istifa ettin.

Önceki üç selefinden istisna bir Komutan oldun.

Yol ve yönteminle “üslup farkı”nı dost ve düşmana gösterdin.

Bu şeref her lidere nasip olmaz. Ne mutlu sana…

İnşallah bu tutum ve davranışın, siyasi iktidarın hakkı ve doğruyu bulmasına bir ders ve ardından gelecek komutanlara da bir “örnek”,  devlet ve milletimize de kazanç olur.


Kişisel ikbali gözetmeyen özverili tepkinle utancımızı sildin, gönüllerimizi fethettin.

Saygılar sana, hürmetler sana, sağlık, mutluluk ve huzurlar olsun sana…  

Çocukların ve torunların yaptığından gurur duysun.

Yüzün pak, vicdanın rahat; Allah’ın Selam ve Rahmeti üzerine olsun.


 M. Kemal Adal
(E). TOP. ALB.
İZMİR
29 Temmuz 2011

4 yorum:

  1. HARİKA BİR TESBİT, UYARI VE TEŞEKKÜR. GÖNLÜNE SAĞLIK CAN KARDEŞİM.

    YanıtlaSil
  2. ---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
    Gönderen: Bekir Sayhan
    Tarih: 27 Nisan 2016 18:58
    Konu: Re: ÜSLÛP FARKI ve ONURLU BİR LİDERE MEKTUP
    Alıcı: "M.Kemal Adal"


    ÇOK SEVGİLİ DEVRE ARKADAŞIM​,​ ÇOK ÇOK GÜZEL BİR YAZI YAZMIŞSIN HER YÖNÜYLE DERS ALINACAK BİR YAZI SEVGİLİ DEVRE VE KISIM ARKADAŞIM SAYIN IŞIK KOŞANERİN VEDA YAZISINI​ ​DA GÖĞSÜM KABARARAK OKUDUM.SİZİN GİBİ DEVRE ARKADAŞLARIMIN OLMASINDAN DOLAYI MUTLULUK DUYUYORUM.​ ​SELAM VE SEVGİLERİMİ SUNUYORUM.

    YanıtlaSil
  3. ---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
    Gönderen: erdal yurdakul
    Tarih: 27 Nisan 2016 22:26
    Konu: Re: ÜSLÛP FARKI ve ONURLU BİR LİDERE MEKTUP
    Alıcı: "M.Kemal Adal"


    DEĞERLİ KEMAL KARDEŞİM,

    BU MAİL BENİ ÇOK DUYGULANDIRDI.​ ​ZİRA ,RAHMETLİ SAYIN ALBAYIM, İSMAİL ALKIŞOĞLU,​ ​ERZURUM KANDİLLİDE ALAY KOMUTANI İKEN,​ ​BEN ÜSTEĞMEN​ ​ RÜTBESİNDE EMRİNDE ÇALIŞTIM.​ ​ALAY KARARGAH TAKIM KOMUTANLIĞI VE ALAY
    S-3 OLARAK ÇALIŞTIM. ÇOK SEVDİĞİM VE TAKDİR ETTİĞİM BİR KOMUTANIMDI.​

    ​ÇALIŞTIĞIM ORGENERAL RÜTBESİNDE KOMUTANLARIMLA İRTİBATIMIN KAYBOLMASINA RAĞMEN​, ​ÖLÜNCEYE KADAR ALBAYIMI DEVAMLI ARADIM​,​ SORDUM.​ ​ANKARA​'​DA BULUNDUĞUM DÖNEMLERDE HER BAYRAM ELLERİNİ ÖPMEYE Gİ​T​TİM.​ ​MEKANI CENNETİR.​ ​ALLAH RAHMET EYLESİN.

    DEĞERLİ DEVREMİZ IŞIK PAŞAMLA İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNE BÜTÜN DEVRE ARKADAŞLARIM KATILMAKTADIR.

    DEVREMİZİN GURUR KAYNAĞIDIR.

    AİLECE AİLENİZE SAYGI VE SEVGİLERİMİZİ SUNUYORUZ.​ ​ERDAL YURDAKUL

    YanıtlaSil
  4. ---------- Forwarded message ----------
    From: selahattintabakcilar
    Date: 2016-04-27 14:09 GMT+03:00
    Subject: Ynt: ÜSLÛP FARKI ve ONURLU BİR LİDERE MEKTUP
    To: adalkemal1@gmail.com


    SAYIN KOMUTANIM,​ ​YAZINIZI SON KELİMESİNE KADAR OKUDUM,​ ​SAYIN KOŞANER'İN İSTİFA MESAJINI DA,​ ​ALDATILDIK,​ ​KANDIRILDIK DİYE KENDİLERİNE MASAL ANLATILANLARIN GÖZLERİ AÇILIR UMUDUYLA FACE SAYFAMDA PAYLAŞTIM.

    RAHMETLİ İSMAİL ALKIŞOĞLU,1971-1972 YILLARINDA ALAY KOMUTANIM İDİ,​ ​ÇORU'YA 450 SH.​ ​ROKET TB.UNA​ ​DA TAYİNİMİ KENDİLERİ YAPTIRMIŞTI.​ ​AYRICA HEMŞEHRİM,​ ​YANİ BURSALI İDİ.​ ​ONLAR ATLARINA BİNİP GİTTİLER.BİR DAHA ÖYLELERİ GELİR​ ​Mİ,​ ​ZANNETMEM.

    HALA SİZDEN ÖĞRENECEKLERİMİZ VAR,​ ​ÖĞRENMEYE DEVAM EDİYORUZ.​ ​İYİ​ ​Kİ VARSINIZ,​ ​İYİ​ ​Kİ SİZİ TANIMIŞIM.

    EN DERİN SELAM VE SAYGILARIMLA.

    YanıtlaSil